Karanlık Algı: Bölüm 35- Zindanda Aydınlanma (1)
"Drasius... Emperegia..?"
Dedi Ukon şaşkınlıkla. Hafızası bu isim üzerine tetiklendi. Bu ismi hatırlamak zor olmamıştı.
(Yazar notu: Yazar bekledi. Birisi de yorumlara bu adamın kim olduğununu söyler diye çok bekledi. Ama kimse yazmadı. Seride birkaç kez bahsinin geçmesine rağmen hem de. Üzdünüz... Bu yazarı üzdünüz...)
"Sen... Sereina'nın babası mısın?" diye sordu Ukon. Lord Drasius. Drasius Emperegia. Sereina Emperegia'nın babası...
Sereina, babasının savaşa gittiğini ve geriye yalnızca öldüğünü söyleyen bir mektubun geldiğini söylemişti. Daha sonra aileleri Ten Klanı tarafından katledilmişti. Sereina, akrabası olan kimsenin bu dünyada artık var olmadığını sanıyordu. Ancak bu adam, kendini Drasius Empregia olarak tanıtmıştı.
Bu söz üzerine adamıb kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Gözleri büyüdü ve kafasını yaklaştırdı. Heyecanı daha da artmıştı. "Kızım... Kızmı tanıyor musun? Lütfen bana söyle? O iyi mi? Sereina iyi mi?"
Endişe, heyecan, korku. Sesinde çeşitli duygular barından Lord Drasius hızla bağırdı.
"Kızının içinde anlayışımın bir parçası var. Şu anda nerede olduğu hakkında tam bir fikrim olmasa da yaşadığını hissedebiliyorum. O yaşıyor ve nefes alıyor." diye yanıtladı Ukon.
Lord Drasius derin bir nefes verdi. Ancak soru sormayı kesmedi.
"Peki ailem? Karım? Onlar yaşıyor mu?" dedi
Kelimeler Ukon'un boğazında takıldı. Şimdi bu adama, tüm ailesinin öldürüldüğünü söylemek zorundaydı. Kızı dışındaki tüm yakınları öldürülmüştü ve onun, bundan haberi bile yoktu. Söylemesi gerçekten kolay bir konu değildi.
Ukon kısa bir süre sessiz kaldı ve içten içe doğru kelimeleri aradı. Ancak bunun için doğru kelimeler yoktu. Her şeyi tüm çıplaklığı ile söylemeye karar verdi.
Daha sonra üzgünce cevap verdi.
"Üzgünüm. Onlar artık bu hayatta değil. Ten Klanı tüm aileni katletti. Kaçabilen ve hayata tutunabilen tek kişi Sereina oldu"
Lord Drasius olduğu yerde dondu. Sessizce bekledi ve bekledi. Nefes alışı düzensizdi ve konuşamıyor gibiydi. Gözleri kısılmış, boşluğa bakıyor gibi sabit ve ifadesizdi. Kelimler ağzından dökülmüyordu. Boğazı düğümlenmişti. Sadece sessizlik. Ne söyleyebileceğini bilmemedi. Ne cevap vermeliydi? Cevap vermeli miydi? İtraz etmeli, karşı mı çıkmalıydı yoksa sessizce kabullenmeye mi çalışmalıydı?
Kalbi acıyordu. Çok, çok acıyordu. Göğsünü tuttu ve bastırmaya çalıştı. Nefesini düzenlemeye çalışsada sadece kusacak gibi hissediyordu ve öksürmeye başladı. Ailesinin yok edildiğini öğrenen bir adam... Ne söyleyebilirdi ki..?
Uzun bir süre sessiz kaldı. Ukon da aynı sessizlikle Lord Drasius'un bunu idrak etmesini bekledi. Düşünmesi ve kendini toparlaması gerekiyordu.
Keskin sessizliği bozan Lord Drasius oldu.
"Ben... Kendimi hazırlamıştım... Öldüklerine dair kendimi hazırlamış ve bunu kolayca kabulleneceğimi söylemiştim kendi kendime. Ama... Ama... Ben..."
Lord Drasius'un gözlerinde yaşlar belirmişti. Tuzlu su damlaları yavaşça yanağından süzülüyor, kirli sakalına karşıyor ve oradan da usulca yere damlıyordu. İki elinin avcuyla gözlerini kapattı. Çok kötü bir ifadesi vardı.
Ukon bu acının sebebinin kendisi olduğunu hissetti. Önce ailesinin öldüğünü söyleseydi bunu kabullenmesi kolay olacaktı. Ancak kızının yaşadığını bilmesi, onda bir umut ışığı oluşturmuş ve ona tutunmasını sağlamıştı. Ne var ki tutunduğu bu ip çok geçmeden kopmuştu.
Ailesinin öldürülmüş olduğunu zaten tahmin ediyordu ve bunun için kendini hazırlamıştı. Ancak kızının yaşaması diğerlerinin de yaşadığına dair bir umut oluşturmuştu onda.
Ve umutları parçalanırken tek yapabildiği gözlerinden süzülen yaşları engellemeye çalışmak olmuştu.
"Üzgünüm... Ben. Ben kendimi topralayacağım. Bana biraz süre ver"
Dedi Lord Drasius. Ukon'un sormak istediği sorular olduğunu biliyordu. Ve kendisi de bazı sorular sormak istiyordu. Ancak bunu yapabilmek için önce kendini toparlaması lazımdı.
Ama bu hiç kolay değildi. Ukon bu acıyı biliyordu. Geçmiş yaşamında yakın olduğu insanların öldüğü haberini kaç defa başka birinin ağzından duymuştu? Sayısı çok fazla. Ancak sayı ne kadar fazla olursa olsun çektiği acı azalmamıştı. Her seferinde yüreğinde çok güçlü bir acı ondan bir parçasını koparıyor gibiydi. Geriye hiçbir şey kalmayıncaya dek parçaları birer birer koparılıyordu... İşte sevdiklerini kaybetmenin acısı böyle bir şeydi.
"Sen, körsün öyle değil mi?" diye sordu Lord Drasius.
"Evet."
"Bu halimi görmediğin için... Minnettarım" sesi acılı, üzgün ve kederli çıkıyordu. Ancak biraz olsun durumu kabullenmeyi başarmıştı.
"Konuşmayı lütfen başa saralım. Bana kızımla, Sereina ile ne zaman tanıştığını anlatır mısın?"
Diye sorarak devam etti Lord Drasius.
"5 yıl önce karşılaştık. Ailen Ten Klanı tarafından yok edildirken, kaçmayı başaran tek kişi kızın olmuş. Bir süre şehirde yalnız başına yaşamaya çalışmış kısa süre içinde ancak köle tüccarları tarafından yakalanmış. Benimle birlikte bir köle arenasına koyuldu. İkimiz de bir şekilde canlı kurtulmayı başardık. Daha sonra yanıma geldi ve bir anda öğrencim olmak istediğini söyledi. Başta kabul etmedim ancak bu konuda kararlıydı. En sonunda bena bunu kabul ettirmeyi başardı."
Lord Drasius'un yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Yüzü kederli ama biraz da huzurlu görünüyordu. "Tam da benim kızımın yapacağı bir şeye benziyor. Öte yandan, önemli kısımları anlatmayı es geçtiğini düşünüyorum. Ama her neyse, bunları başka bir zaman da öğrenebilirim. Bana daha sonra ne olduğunu ve buraya nasıl düştüğünü anlat."
"Anlatması pek zor değil. Buradayım çünkü yenildim.
Kızını 5 yıl boyunca şehir dışındaki gizli bir alanda eğittim. Daha sonra Ten Klanı'ndan intikam almak için şehre geri döndük. Kısa süre içinde bir plan yapıp uygulamaya koyduk. Plana göre Ten Klanı'nın gizli yürüttüğü her şeyi deşifre edip, onları şehrin ve insanların gözünden düşürdükten sonra maskeli bir kahraman kılığında kötü niyetli olan Ten Klanı lordlarını birer birer öldürerek adım adım Ten Klanı'nı silmekti. Şehir Lordu'nun araya girmesini beklemiyordum. Yenildikten sonra burada uyandım. Sereina'nın durumunu bilmiyorum ama ahmakça bir şey yapmadığı sürece yaklanmadığını tahmin ediyorum."
"Az çok durumu anladım. Kızımı eğittiğin ve ona baktığın için teşekkür ederim."
Dedi Lord Drasius büyük bir samimiyetle.
"Bunun için endişelenme. Ancak soru sorma sırası bana geçti. Az önce reenkarnasyondan bahsediyordun. Bunu nereden bildiğini sorabilir miyim? Reenkarnasyon üst düzey uzmanlar için bile yalnızca ismi olan bir efsaneden ibaret olmalı. Öte yandan yalnızca bir bakışta bunu anladın. Gerçekte... Kimsin sen?"
Ukon ciddileşmişti. Reenkarne olduğunu bilen düzlem Tanrı'sından başka kimsenin olmadığına inanıyordu. Bu yalnızca kendinin bildiği bir sırdı. Öte yandan bu adamın tek bir bakışta bunu anlaması... Bu adam kesinlikle sıradan biri değil!
"Bu oldukça uzun bir hikaye"
Dedi Lord Drasius.
"Zindandayız öyle değil mi? Fazlaca vaktim olduğuna inanıyorum."
"Hikayeden önce bazı şeyleri söylememe izin ver. Öncelikle reenkarnasyon olduğunu anlamamın sebebi gözlerindi. Gözlerin seni ele veriyor"
"Ne demek istiyorsun? Gözlerimin turuncu olmasından mı anladın? " diye sordu Ukon merkla.
"Hayır. Gözlerinin parlamasından anladım. Reenkarne olan insanlar çift ruha sahip olurlar. Ruhları iç içe geçmiş ve tek bir bedene bürünmüştür. Geçmiş yaşamındaki bilgeliğin, bu yaşamına da aktarılmış ve bilincinle birlikte gelen enerjin ruhuna karışmış. Bedeninin içinde fazladan bir çift göz daha var. Gözler normal şartlarda saydamdır. Gözlerin, bedeninin ardındaki ruhuna bakmamıza izin verir. Aslında gözüne baktığımızda gördüğümüz şey, sen değil, ruhundur. Göz rengin ise ruhunun göz renginden geliyor. Ancak iç içe geçen ruhların gözleri bir istisna. Gözlerinin içinde bir ruh var ve o ruhun içinde de bir ruh var. Bu nedenle gözlerin hafif bir meşale gibi parlıyor ve ışık saçıyor. Önceki yaşamında gözlerin kahverengi olmalı. Bu yaşamında ise turuncu. İki renk kombine olmuş ve böylesine ihtişamla parlayan turuncu gözleri meydana getirmiş."
"Anlıyorum. Yani gözlerim turuncu bir ışıkla parlıyor..." dedi Ukon düşünceli bir şekilde. Daha sonra aklında bir yüz belirdi.
Okyanus mavisiyle dolunayın nazik ışığının birleşiminin bir çift safire yansıması gibi parlayan iki masmavi göz. Eğer Ukon'un gözleri parlıyorsa, onun gözleri de parlıyor olmalıydı.
"Ancak anlamadığım bir nokta var. Bu da gözlerinin kör olması. Reenkarnasyon, ancak Tanrı'ların izniyle gerçekleşen efsanevi bir olaydır. Yeniden doğan bedeninin özenle seçilmiş olması gerekliydi. Böyle bir sakatlık nasıl söz konusu olabilir anlayamıyorum. Belki de geçmiş yaşamınla ilgilidir. Önceki hayatın sen kaç yaşındayken sonlandı?" diye sordu Lord Draisus. Kafası karışmış görünüyordu.
"Yaklaşık 6000 yaşındaydım" dedi Ukon sakince. Saklaması gereken bir duru olmadığına inanıyordu. Karşısındaki bu adam zaten garip bir şekilde bu konularda fazla bilgili görünüyordu.
"Ne??!!" Lord Drasius şaşkınlıkla bağırdı. "Bu nasıl olur? Sen... Bir Tanrı'yı mı öldürdün?" diye sordu bağırarak.
"Hayır. Ölümsüzlüğe bir Tanrıyı öldürerek ulaşmadım. Ancak böyle gizli bir bilgiyi bilmen beni oldukça şaşırttı. Güçlü uzmanlar bile Tanrıların tam varlığından haberdar değiller. Ama sen böyle bir bilgiye ulaşmışsın."
"Muhtemelen senin bilgi birikiminin yanında yalnızca bir toz zerresi. Ancak sormak istiyorum. Ölümsüzlüğe ulaşmanın, Tanrılardan birini öldürmekten başka bir yolu mu var?" diye sordu tekrardan Lord Drasius.
"Evet. Tek yapman gereken hazineyi bulmak. "
"Hazine mi?"
"Ruhsal aşamalar hakkında hiçbir şey bilmiyor musun?"
"Ruhsal aşamalar?'
"Sanırım bunu da anlatmam gerekecek. Bu bilgiyi dostça bir hediye olarak düşün. Ruh aslında çok derin bir gizemdir.
Ruhsal enerjimiz, anlayışlarımız veya öğrendiğimiz dövüş sanatları yalnızca içimizdeki ruhumuzu kullanmanın bazı sınırlandırılmış yollarıdır. Bir ruhun içi, sonsuz bir evren gibidir. Gizemlerini çözebilecek yeteneğe sahipsen ölümsüzlüğe ulaşmak zor değil. Hatta ruhunu tam olarak anlamayı başarırsan senin de bir Tanrı olabileceğinden bahsedilir.
Ruh çözümlenmesinde 7 aşama vardır. Çoğu insan bu aşamalardan habersiz olarak kendini geliştirir.
1. Aşama His: Ruhunu hissetmeyi ve bedeni içerisinde yönlendirmeyi başaranlar 1. Aşamaya ulaşırlar. Bir çok insan bu aşamaya kolayca ulaşır.
2. Aşama Aktarım: Ruh Hissiyatı tam anlamıyla ortaya çıkar ve ruhsal enerji, bedenin dışına çıkarılabilir. Temel saldırı becerisi yapabilenler bu aşamayı da geçmeyi başarmıştır.
3. Aşama Anlayış: Anlayış aşamasında hissedilen ve vücuttan çıkarılan enerji değişime uğratılabilir. Anlayış ile bir ateş yaratmak, bedeninden çıkardığın ruh enerjisini aleve dönüştürmek demektir. Bunu yapabilenler 3. Aşamayı kırabilmiştir. Bu aşama arasında yüksek güç farkları gözlemlebilir.
Buraya kadarki üç aşama, sıradan insanların farkında olmadan kırdığı aşamalardır. Ancak buradan sonraki aşamalar, yeterli bilgi düzeyine ulaşmadıkça kırılması olanaksızdır. Aşamaların farkında olmayan biri, sonraki adıma geçemez.
4. Aşama Ruh Dışı: Bu aşamayı kırabilmek için, ruhsal enerjinin kaynağı olan ruhunu tanıman gerekir. Ancak özet geçersek ruhunu bedeninde çıkarmayı başarabilenler, bu aşamayı da geçmiş demektir. 3. Aşamadan yalnızca birazcık daha zor ama bir çok insan böyle bir şeyden haberdar olmadığı için bu aşamaya ulaşamıyor. Güç bakımından yüksek bir artış sağlamasa da, 5. Aşamayı kırabilmek için gerekli.
Gözlerim görmediği için ne yazık ki bu aşamada tıkılıp kaldım.
5. Aşama Ruh İçi: Bu aşama şimdiye kadar olan aşamalar içerisinde en zoru ve ilk dört aşamaya ulaşan çoğu insanın yaşamı bu aşamayı geçecek kadar uzun değildir. Yalnızca yetenek değil, bilgi, sabır, azim, zeka ve büyük bir gayret gerekli. Bu aşama bedeninden çıkan ruhu gözlemleye dayanır. Şimdiye kadar tek yaptığımız ruhumuzdan enerji çalmak ve onu anlayışlarımıza dönüştürüp saldırmaktı. Ancak burası çok daha karmaşık. Kendi ruhun da senin gibi yaşayan bir varlıktır. Düşünceleri insanlarınki gibi olmasa da, onun da kendi kişiliği vardır. Burada yapman gereken şey, ruhunu tanımak. Ve onun da seni tanımasını sağlamak. O zaman gözündeki sis perdesi kalkacak ve gerçek potansiyelini ortaya çıkarman mümkün olacak. Bu aşamadaki insanlar arasında muazzam güç farkları olabilir.
6. Aşama Ruhsal Ölümsüzlük: Önceki yaşamımda ulaştığım seviye buydu. 27 yaşımda bu seviyeye ulaşmıştım ancak aradan binlerce yıl geçmesine rağmen bundan sonraki aşamayı kırmayı başarmadım. Ruhunun senin ile birleşmeyi kabul ettiği seviye. Bu aşamada ruhunu o dereceye kadar tanıman gerekiyor ki ikiniz bir olacaksınız. O sen, sen ise o. İç içe geçmeli ve bir bütün olmalısınız. Sen ruhunun kendisi olabilirsin. Bunu anlatmak zor. Ancak aşamayı kırma zorluğunu ifade etmek gerekirse, sonucunda ölümsüzlük olan bir aşama ne kadar kolay kırılabilir? Aynı şekilde bu aşamadaki insanlar arasındaki güç farkı devasa derecede yüksek olabilir. Genellikle yaş farkı buradaki en önemli unsur oluyor. Bu aşamaya ulaşanlar Tanrı'ların ilgisini çekebiliyor ve Ruh Ölümsüzü olarak adlandırılıyor.
7. Aşama Ruh Tanrısı: Bu aşamaya nasıl ulaşıldığı hakkında hiçbir fikrim yok. Bahsettiğim gibi 6. Aşamayı kırmayı denesem de başaramadım. Sanki önümde bir sonsuzluk var ve benden onun hepsini anlamam isteniyormuş gibiydi. Bu aşamayı kırarsan bazı Tanrılara kafa tutabilirsin. Bunun yanında bu aşamadaki gelişim potansiyeli sonsuzdur. Ölmediğin sürece, çok çok uzun bir zaman geçerse en güçlü Tanrı bile olabilecek kadar gelişmen mümkün, ama imkansızlık seviyesinde. Bu aşamaya gelenlere Ruh Tanrısı adı veriliyor."
Ukon yavaş ve tane tane açıkladı. Bu bilgiler sıradan insanlar tarafından bilinemezdi. Reenkarne hakkında yoğun bilgi sahibi olan Lord Drasius bile bu aşamaların varlığından haberdar değildi. Ve bu aşamaların varlığından haberdar olmayan biri asla bir ölümsüz olamazdı. Şu anda Lord Drasius'un öğrendiği bilgi paha biçilemezdi.
Bu düzlemde şimdiye kadar Ukon'un savaştığı kişiler arasında 4. Aşamada olan kimse yoktu.
Nitekim 3. Ve 4. Aşamalardaki güç farkı belirgin değildi.
Ancak 5. Aşamaya ulaşan birisini kesinlikle önceki aşamadakilerin gücüyle karşılaştırmazsınız. 5. Aşama kırılması zor ilk bariyerdir ve insan ömrü buna yetmeyebilir.
6. Aşamaya ulaşanları ise 5. Aşamadakilerle karşılaştırmak bile ayıp bir davranış olurdu.
7. Aşama ise Tanrı olmak demekti. O kısım apayrı bir boyuttu.
"Böyle bir bilgi birikimi... Böylesine değerli bilgiler için teşekkür ederim. Ancak meraklandığım bir konu var ve sormadan duramayacağım. Önceki yaşamında Ruh Ölümsüzü olduğunu ve 6000 yıl yaşadığını söyledin. Seni öldüren kişi nasıl biriydi? Gücü hangi aşamadaydı?"
"Önceki yaşamımda bir çok düşmanım oldu. Ancak kuvvetle hayata tutundum ve onlara karşı çıktım. Değer verdiğim insanlar yavaşça zaman algısı içinde kaybolup gitti ve geride benim zihnime bıraktıkları birkaç anıdan başka bir şey bırakmadılar. Yalnızlık beni ele geçirmişti. Zaman yavaşça beni kışkırtan herkesi ölüme mahkum eden intikamcı bir hayalete dönüştürdü.
Bir yandan insanların ölümlerini durdurmaya çalışırken, bir yandan düşmanlarımı öldürdüm. En sonunda canımı alan şey yine bu eller oldu."
Ukon ellerini kaldırmıştı ancak onları göremiyordu. Bu kokusu genzini tıkayan ve loş zindanın içi karanlıktı. Geçmişi bir kez daha zihninde gün yüzüne çıkarken zihninin, belirli bir simayı kör gözlerinin önündeki karanlığın ortasında ortaya çıkarmasına engel olamadı.
İki masvmavi göz karşısında belirmişti.
Kafasındaki düşüncelerden kurtulmaya çalışırken karşısındaki adama döndü.
"Benim hikayemi dinledin. Sıra sende. Tüm bu bilgileri nereden öğrendin? Nasıl ölü olduğun söylenmişken burada karşımda dikilebiliyorsun? Ailenin yok edilmesinin sebebi neydi? Sen, gerçekte kimsin?"
Lord Drasius'un yüzünde öfke ve pişmanlık belirtileri görünüyordu.
"Sana hikayemi anlatacağım."
Kendi kenine acır tarzda gülümsedi. "Şimdi geçmişe dönüp bakıyorum da, galiba tüm bunların sebebi kibrimdi."
------- 0 -------
Bölüm sonu.
Bölüm geç geldiği için özür dilerim bu hafta ağır sınavlarım vardı ve fazla zamanım olmadı.
Adam öldü diye adını ezberlemedim bile :D
Bir bölüm olmaması üzdü:(
Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. Hatırlamadım gerçekten kim olduğunu adamın. Gözünde yada bedeninde bir tane daha ruh varsa onu görmek için kullanamaz mı? Yoksa bilerek mi kör edildi? ...
herkesin başına gelen kibrinden alışırsın
bir ruh bu düzlemde ki diğeri urd olan diğer düzlemden urd çok güçlü olduğu için buraya yollanırken gözleri alındı eşitlik olsun diyerek gözlerin önemiyse anlayış geliştirirken ortaya çıkıyor her şey görmek sadece ateşi izleyerek basit de olsa bir ateş anlayışı geliştirebilirsin yazarın dediği bu
bölüm için teşekkürler :D ellerine sağlık :)
Güzel olmuş .Birdaha geciktirmesen iyi olur sonra bozuşuruz .:D sınavlarda kolay gelsin