Grondia İkinci Kitap: Bölüm 23 Ceza
Korkutucu görüntü karşısında takım lideri donakalmıştı. Hiç harekete geçme ihtimali yok gibiydi. '' Elim kaydı o arkadaşınıza da. Biraz dikkatsizmişim. '' Ryuu' nun şeytani ifadesi karşısında saldırmak isteyen ikili de durmuştu. Kendilerinden emin olamıyorlardı. '' SALDIRIN YOKSA ÖLECEĞİZ! '' Lider gibi olan sonunda kendine geldiğinde tüm gücüyle saldırıya geçmişti. Diğerleri de takip ederken Ryuu onları ciddiyetle karşılamıştı. Üzerine gelen tekmeyi tutarken lider gibi olanı geriye fırlatmıştı. Yandan gelen ikilinin de üzerine hızla atılırken birinin anında ölümüne sebeb olacak bir yumruk atmıştı. Diğerine de yumruk atmak üzereydi ki Xiong' un saldırıya geçtiğini görmüştü.
Xiong, Ryuu' nun durmasıyla hemen saldırmıştı. Alevlerle kaplı pençesi adamı biçip geçerken Ryuu' da son kalan kişiye döndü. '' Ölüme hazır mısın?'' Ryuu' nun sözleri yüzünden titreyen adam ellerinde tüm gücünü toplarken son bir saldırı yapmaya kalktı. 7.Seviye Gökyüzü alemindeki gücü yabana atılmayacak olsa da Ryuu' nun karşısında büyütülecek bir şey değildi. Ryuu rakibi tam saldırmak üzereyken harekete geçerken rakibinin tam boğazına elinin keskin tarafıyla geçirdi. '' Aughhh!'' Rakibi yere yıkılırken sadece bir kez bağırabilmişti. Daha fazla sesini çıkaramazken Xiong' un pençesiyle hayatına veda etmişti.
Bir kaç gün sonra...
Ryuu ve Xiong' un iletişimi daha da gelişmişti. Xiong gerçekten zekiydi. Ryuu onunla biraz daha zaman geçirmek istese de bir karar vermişti. Güçlenene kadar daima yalnız olacaktı. Hiç kimse ile bir bağ kurmayı planlamıyordu. Bundan sonra sadece güçlenmek önemliydi. Çünkü güçlenmeden diğer şeyleri yapma şansın zaten olmayacaktı!
'' Xiong artık buradan ayrılıyoruz. '' Ryuu Xiong' un zihnine konuşurken ilerlemeye başlamıştı. Xiong' da dört ayağı üzerinde koşarak peşinden geliyordu. Bir ayı yavrusuyla birlikte koşması ne kadar komik olsa da Ryuu bunu önemsemiyordu. Önemsediği Kons' u nasıl bulacağıydı. Bu yavru ayı konusunda kesinlikle ona yardım edebilecek birisi varsa o da Kons' tu. '' Özledim seni dostum. İnşallah ben gelene kadar ölmezsin. '' Kendi kendine mırıldanan Ryuu hızını Xiong' un yetişebileceği kadar arttırdıktan sonra düşüncelere dalmıştı...
Savaş Tanrıçası tahtında otururken neredeyse öfkeden çıldıracaktı. Kolunu koyduğu yere vururken bağırmaya başladı. '' SENİ APTAL YAPTIKLARIN YÜZÜNDEN NE DURUMA DÜŞTÜĞÜMÜ BİLİYOR MUSUN? EJDERHA TANRISI BİZZAT GÖRÜŞMEYE GELECEK SENİN YÜZÜNDEN! '' Karşısındaki Allowe' ye bağırışlarının yanında kolunu koyduğu kısmı da kırmıştı. Öfkesini birinden çıkarmak istese de kendini tutuyordu. '' Ben sadece birazcık kendimi kaybettim Savaş Tanrıçası. Bu kadar öfkelenmene gere- '' Cehennem tanrısı suratına yediği yumrukla geriye uçarken Savaş Tanrıçası daha fazla kendini tutamamıştı. '' ZATEN SORUN ORADA SENİ GERİZEKALI!''
Savaş tanrıçasının bedenini morumsu bir hale sarmaya başlamıştı ki elini sallayarak dağıttı. İç çekerken yere bakmaya başlamıştı. ''Seni götürmeyi neden seçtim ki ben? Derhal gözümün önünden kaybol! Kıza da dokunmayı aklından geçirirsen seni yok ederim!'' Öfkeli halini düşünmeden yansıtırken Allowe' yi gücüyle birlikte kapıya uçurmuştu. Kapıyı kırıp geçen Allowe sesini çıkarmadan Savaş Tanrıçasının sarayından ayrıldı. Yapabileceği bir şey yoktu. Savaş Tanrıçasının öfkesi karşısında elinden bir şey gelmezdi.
Savaş Tanrıçası kırık kapıyı umursamadan tahtına geri döndü. Sinirden çatılan kaşları öfkesini adeta dışa vuruyordu. '' Hahaha seni bu kadar hırçın görmek şaşırtıcı Savaş Tanrıçası. Sen onursuz bir dövüş dışında bu kadar öfkelenir miydin ya? '' Oldukça yaşlı dursa da eğlenceli duran bir ses taht odasında yankılandığında Savaş Tanrıçası hemen ayaklandı. Yere diz çökerken karşısındaki adamın yüzüne bakamıyordu. '' Hoşgeldiniz Kadim Ejderha Tanrısı! Lütfen kabalığımı mazur görün sizin geldiğinizden bihaberdim, karşılama şansım olmadı.''
'' Kaldır kafanı Savaş Tanrıçası. Benim önümde eğilmene gerek yok demiştim hatırlarsan.'' Yaşlı sesin küçük bir çocuğun yaramazlık yaptığında kullandığı tona benzer konuşması duyanda gülme isteği oluştursa da içinde saklı olan güç kesinlikle ağır basıyordu. '' Bu küçük öğrenciniz hala böyle bir şey yapmaya cesaret edemiyor.'' Savaş Tanrıçasının konuşması son derece saygılıydı. Karşısındaki kişi hem bir kadim tanrıydı hem de eski ustası! Nasıl saygılı olmasın?
'' Uzatma böyle şeyleri küçük öğrencim. Ayağa kalk seninle uzun bir konuşma yapmalıyız. '' Savaş Tanrıçası sonunda kafasını kaldırdığında gözleri ilk Ejderha Tanrısının parlak cübbesinde takılmıştı. Cübbe o kadar kaliteli ve güzel bir kumaştan yapılmıştı ki bakan kişi güzelliğinden gözlerini alamıyordu. Üzerine mavi kristallerle küçük bir ejderha figürü işlenmişti. Altın tokayla bağlanmış kemeri tüy şeklindeki mavi tüylerle bezenmişti. Dizlerine kadar uzanan cübbenin kenarlarında kemerle bağlı ince zincirler vardı. Herbir zincir kemerin belli bir yerine uyumla bağlanmıştı. Tek olarak anlamsız olsalarda topku olduklarında çok güzel bir görüntü oluşturuyorlardı.
Üzerindeki cübbeden sonra bakışları yaşlı sesin yüzüne dönmüştü. Ses ne kadar yaşlı olsa da görünüşü kırk yaşındaki birisi gibiydi. Hafif kırışıklara sahip yüzü aşırı yakışıklıydı. Küçük bir burnu ve açık pembe tonunda dudakları vardı. Dudakları çoğu güzel kızı kıskandıracak derecede tatlıydı. Uzun saçları arkadan at kuyruğu şeklinde toplanmıştı. Saçları normalin tam tersine aşırı dikkat çekici bir maviydi. Bu mavi o kadar güzeldi ki bakan kişinin rahatlamasını sağlıyordu. Yakışıklı yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Gülümsemesi içtendi ve insanın içini ısıtıyordu.
Yaşlı adamın aşırı açık mavi gözleri son derece güzeldi. Bakan kişi de bir kez daha bakma isteği uyandırıyordu. Gözlerinin altında aşırı yorgunluktan olduğu belli olan şişlikler vardı. İnce ve uzun bıyığı yanaklarının kenarından sarkmıştı. Çenesinin biraz altına gelen bıyığı tam bir komiklik unsuruydu. Yumuşak yüz hatlarına uyan bu bıyığı cidden yakışıyordu.
'' Buyrun tahtıma oturun usta. '' Savaş tanrıçası gerilerken tahtını göstermişti. Yaşlı adam sadece tebessüm ederek oturdu. '' Bugün neden geldiğimi biliyorsun değil mi? '' Savaş tanrıçası sadece kafasını sallayarak onayladı. '' O zaman bana birinci boyuta gidip olay çıkarmanızın sebebini söyler misin? Ayrıca benim tek varisimin de ölmesine sebeb verdiniz. Neden?'' Savaş Tanrıçası kocaman açılmış gözleriyle donakaldı. O savaştığı kişi yani Ejderha Tanrısının varisi miydi? O nasıl bir aptallık yapmıştı! '' U-usta ben ne demem gerektiğini bilemiyorum...''
Ejderha Tanrısı sadece tebessüm etmekle yetindi. '' Bir şey demene gerek yok her şeyi öğrendim zaten. Ve eğer orada ben olaya dahil olmasaydım varisimin gerçekten ölmesini sağlardınız. Onu kurtarmak için boyutun dengesini bozmak zorunda kalmış olsam da. '' Savaş Tanrıçası rahat bir nefes alabilmişti ki şaşkınlıkla tatlı dudakları aralandı. '' Usta sakın bana...'' Ejderha Tanrısı kafasını onaylarmış gibi iki yana salladı. '' Cezalandırılmak zorundasınız. Cehennem Tanrısı geçici olarak ikinci boyuta aşırı güçsüz şekilde sürüldü bile. Geriye sana bir ceza vermek kaldı. ''
Savaş Tanrıçası kafasını eğerek cezasını her türlü kabulleneceğini belli etti. '' Siz ne isterseniz kabul ederim usta.'' Cehennem Tanrısı ne ara cezalandırıldı bilmese de yeni olduğu belliydi. Muhtemelen onun cezası önceden kesinleştirilmiş sıra kendisine gelmişti.''Öncelikle kaçırdığınız kızı iyileştirmemiz lazım. Ben onunla ve varisimle ilgileneceğim için seni ikinci boyuta süremem. Tek bir seçenek kalıyor.'' Savaş Tanrıçası başına geleceği anlamıştı. Kafasını sallarken hüzünle konuştu. '' Önemli değil usta. O cehennem gibi yerde hayatta kalabilirim. ''
'' Hahaha! '' Ejderha Tanrısının beklenmedik kahkahasıyla şaşkınca kafasını kaldırdı.'' Aptal kız seni oraya göndereceğimi mi düşünüyorsun. Düzenin bozulması yüzünden o Ryuu denen çocuğun mührü tetiklendi. Onun duygusal bir çöküşü demek mührün yok olmasına bir adım daha demek. Seni onun yanına göndereceğim. Güçlerinin çoğunu mühürleyecek olsam da sen hala Savaş Tanrıçasısın. Sorun yaşayacağını düşünmüyorum. Ve son olarak o çocuğa söyle. Benim varisim de o kaçırdığınız kız da hiç bir şekilde tehlikeye girmeyecek. Sadece onlarla görüşmek istiyorsa güçlenmesi gerek. ''
Ejderha Tanrısı ayağa kalkarken elinden ince bir yıldırım çıktı. Bu yıldırım hızla ilerlerken Savaş Tanrısının bedeninin etrafında dönmeye başladı. '' Görüşürüz öğrencim. Kendine dikkat et o çocuk akıl edemeyeceğin kadar sürprizlerle dolu.'' Ejderha Tanrısının son sözleriyle birlikte Savaş Tanrıçası yok olmuştu. Ejderha Tanrısı derin bir nefes aldı. '' Gerçekten seni cezalandırmak istemezdim öğrencim ama yaptığınız şeyin ne kadar büyük bir tehlikesi olduğundan habersizsiniz. O çocuk benim bile karşıma almak istemeyeceğim kadar tehlikeliyken onu çıldırttınız.'' Kendi kendine kıkırdadı. '' Doğru ya senin bu güzelliğine karşı kim dayanır öğrencim? ''
Savaş Tanrıçası yorgun bedeniyle bir ağacın dibinde belirmişti. Kendini geriye doğru bırakırken hızlı hızlı nefes almaya başladı. Mühürlenen bedeni anında etki etmiş ve yorulmasını sağlamıştı. Tanrıça olduktan sonra neredeyse hiç uyumaması şimdi etkisini gösteriyordu. Neredeyse bir insan kadar sınırlandırılan bedeni bunu kaldıramazdı. Yavaş yavaş kapanan güzel gözleriyle birlikte kendini karanlığa doğru bıraktı...
Güneş yavaş yavaş yükselirken ormanda da kıpırdanmalar oluşmaya başlamıştı. Karla kaplı hava da ortaya çıkan güneş bile çevreyi ısıtmıyordu. Bu yüzden hayvanlar yuvalarında saklanmayı tercih etmişlerdi. Bu soğuk havada açık giysileriyle birlikte ağacın altında bir kız yatıyordu. Bu kız tıpkı kar gibi bembeyaz bir tene sahipti. Açıkta kalan karnında hafifçe kasları belli oluyordu. Üste çıkınca devasa büyüklükteki ikiz tepeleri belli oluyordu. Biraz daha yukarıda ise melekleri kıskandıracak güzellikteki yüzü. Tıpkı saçları gibi kıpkırmızı olan dudakları insan da öpme isteği uyandırıyordu. Hem çok yumuşak duruyor hem de küçük ve tatlı gözüküyordu. Küçük burnu da yüzüne güzelce oturuyordu. Kan kırmızısı saçları hafifçe yüzünü kapatıyordu. Kar gibi bembeyaz teniyle aşırı güzel bir görüntü ortaya çıkartan saçları büyüleyiciydi.
Bu güzel kız soğuk yüzünden titreyerek uyuyordu. Kar yağmayı kesmiş olsa da altındaki soğukluk ile birlikte havanın soğuk hali de üşümesini sağlıyordu. Tir titremesine rağmen yorgunluğu uyanmasına izin vermiyordu. Üzerine etki eden soğukta durumu daha kötü hale getiriyordu.Ne kadar bu ölmesini sağlamayacak olsa da etkilenmeyeceği anlamına gelmiyordu.
Kız titreyerek yatarken karı ezen birisinin adım sesleri duyuldu. Sessizce ilerleyen kişi sanki bu kızı uyandırmak istemiyor gibiydi. Yanına geldiğinde gözlerini özellikte üzerine odaklamamaya özen gösterirken üzerindeki kalın pelerini çıkarttı. Kendi üzerinde sadece ince bir kısa kollu kalırken pelerini kıza giydirmeye koyuldu. Savaş Tanrıçası hafif açık olan bilinciyle birisinin ona bir şey giydirdiğini hissetse de karşı koyamıyordu. En sonunda üzerine pelerini giydiğinde yanına gelen kişi onu kucağına aldı. '' N-neden Ryuu?'' Savaş Tanrıçasının ağzından zar zor dökülen sözlerden sonra onu kucağına alan Ryuu hafifçe tebessüm etti. '' Çünkü sana düşman olmak için bir sebeb bulamadım...''
/Bir bölüm daha bitti. Ben direk ders çalışmaya gidiyorum. Snraki bölüm ne zaman hiç bir fikrim yok. Bu arada bu bölümü öncelikle @Trcalosa yani Barana, @aydehan'a, @uragos,HasanCENGAR'a @@Tomato1324 @TrafalgarStrach @kahiin' e ve @nakorpac' a ithaf ediyorum :D Beni aranıza aldığınız için teşekkür ederim beyler. Ha asıl ithafı kapan @kahiin :D
Önceki Bölüm --
Güzeldi tam puan ☺
Eline sağlık
eline sağlık
bölüm için teşekkürler :D ellerine sağlık :)
BANADA İTHAF ;)) SDŞKGJSDFKJ
Elinize sağlık. Bölüm için teşekkürler. ...
Güzel güzel yavaş yavaş akıcı bölümlere doğru ilerliyoruz şu sınavların birisinde bizi sevindir biraz.
Meti özledik
hocam türkçede sebeb diye bir kelime yok rica etsem artık sebep yazar mısın ?
Yazarlara tesekur var ama okurlara yokmu simdi :))