ElementA Bölüm 88



Elementa Bölüm 88: Soru neydi acaba?..


Eski bir resmi görünce kendimi biraz daha "kendim" gibi hissettim sanırım. Saçma bir olayla olması da ilginç bir detay. 

Gerçi düzgünce düşünürsem bence saçmalamak bile önemli bir şeydir. Ama bir anlıkta olsa "daha" bile önemliydi.

O bir anda önümdeki küçük tornavidayı cebime atmam gerektiğini anlayacak kadar düşünebilmiştim ne de olsa.

Her şeyi değiştiren şeyin bir fotoğrafa bakmam olmasının da beni havalı yapacağını düşünseniz de... Çok abartmayalım sadece yavru bir şempanze fotoğrafıydı. Küçük bir cüceye benzediğini düşünmüştüm. İnsana benzeyen, elleri olan ama aptal ve kısa bir cüce.

Sanırım cüce veya şempanzeden fazlası da vardı ama aklımda kalanlar sadece bunlar. Ne de olsa 5 saniye sonra her şey silindi. Ve tekrar baştan başlıyoruz.

"O" an için!

Ağzımdan çıkan tek şeyin bu iğrenç ve yaratıcılığın tam tersi bir yetenekle üretilmiş cümle olması beni her gün iğrendirdi. 

Açıklamam bile gerekmiyor değil mi? Ne kadar boş ve kısa olduğunu görüyorsunuzdur eminim.

Ve ben bir tanrı olsaydım, yani gerçekten bizim sahip olduğumuz gibi bir tane olsaydım, eminim ben daha iyisini bulurdum.

Düşününce tüm o "ben sizi topraktan yarattım" yada "Tanrı'nın isteğini bilmek en büyük bilgi, Tanrı'nın isteğini yapmak en büyük başarıdır." Laflarını diyen yaratıcı nereye kayboldu. Kendi yemek molasındaydı da yerine sekreteri mi bu ünlü sözü yazmışta herkes bu garip cümleyi söylemek zorunda kaldı.

"Ve "bir" an için".

Şimdiye kadar anlamışsınızdır. Önümden geçen insanların bazıları "o" an bazıları da "bir" an diyorlar. Aralarında aynı "çatıdan atlamakla", "düşmek" arasında olduğu kadar büyük fark var. Hatta sanırım daha büyük bir fark ta olabilir.

"Bir" an için diyenlerin dindar manyaklar, "o" an diyenler ise hayalperest koyunlar olduğunu bilin, şimdilik yeterli. Dindarlar kesin baktıkları tek bir anı, koyunlarsa daha ilerisinde mutlu bilinmeyen bir anı istiyorlar. Yeterli gelmediyse birkaç saniye daha ağzımı yorucam sanırım.

Şöyle bir sistem düşünün. Her gün sadece 3 deneme hakkın var. Ve sen tüm sistemi ayakta tutmak için tek umutsun. Her gün üzerine gelen yıkıcı düşmanlara karşı yapabileceğin tek şeyse 3 hakkını dolduracak kadar kişiyi feda ederek beklemek. 

Bunun doğasında ne mi var?

Hiiç.. 

Sadece yazı tura kadar basit bir şansa bırakılmış oyun olduğunu farz edebiliriz. Ama..bu.. bir..oyun..değil.

Ben mi?

Beni boş verin. En uçuk hayallerimde hatta sizin hayallerinizde bile o 3 hakkın içinde olamayacak kadar şanssızım.
Şansa inanmayan arkadaşlarımız olduğunu düşünürsem şöyle de diyebilirim. Daha doğduğum an ben o yazı tura atışına katılma hakkımı kaybetmiştim. Mesela şu an ellerimi çırpmak istiyorum. Sadece irademle bir şeyler yapmak veya en azından dilimi ısırmak istiyorum. Canım acısa bile en azından bir şey yapmış olurum. Ama içimden yapmaya çalıştığım şey benden alınıyor ve ellerim önümdeki eşyaları paketlemeye, düğmelere basmaya devam ediyor.

Ve "o" an için.

İşte tekrar birisi önümde eşyalarını bırakıp bana böyle söyledi.

Neden acaba diye sorgulama işini seneler önce bıraktım. Sonuçta ailesiyle mutlu bir hayata sahip olmak için bu yazı tura işine katılan bir koyun daha gitti. Eşyalarını mı soruyorsunuz. Sadece birkaç bozuk parayla bir tornavida bıraktı. "Ev" isimli küçük kutusuna bıraksa da olurmuş. Bu ıvır zıvırı neden bana bıraktı acaba. Ama her işte bir keramet vardır diyerek boş vericem. Sonuçta o "tornavida" olmasa hiç kumar oynama şansım kalmazdı.

Ve "bir" an için.

Şimdi de dindar manyaklardan biri önümden geçti. Bu kadının ne kadar genç ve güzel olduğunu söylemeliyim. Neden! 

Neden bu şekilde gidiyor ki. Yanıma bile gelmedi hem de. Sadece "bir an için" saçmalığını söyleyip ritüeli gerçekleştirdi. 

Aslında daha çok bir "Adeti" yerine getiriyorlar. Şizofrenlik derecesinde komik şeyler düşünebilen bir aptalın bulduğu bu adetler ve sözler yüzünden delirmek üzereyim. Ama delirme imkanım bile yok. Keşke en azından ona sahip olsam. 

Şanssızlık işte. Herkes bu lükse sahip değil. Beni böyle yaratmışlar sanırım!

3. gelen dindar aptalın elini kaldırıp "dindarlara" özel yaptığı selamı görünce işime dönmem gerektiğini hatırladım. Kafam otomatik olarak aşağı baktı ve kontrol edemediğim eller tornavidayla bozuk paraları kutulamak için hareket etmeye başladılar. Ve işte "o" an.

Bu o hayalperet koyunların söylediği saçmalık değil! Anlatmaya çalıştığım gerçekten "o" anda oldu. Bozuk paralardan birinin üzerinde küçük bir kağıt yapışmıştı. O kadar küçük ve o kadar masumduki normal bir insan olsa muhtemelen sakız paketlerinden kopup yapıştığını bile düşünebilirdi. Ve işte o kağıdın üzerinde...

O ana özel!

Maymunu gördüm yani. Hiç anlama becerin de yok. Hikayemi duymak istediğini söylememiş miydin sen! Biraz daha iyi takip etmelisin.

Kağıdın üzerindeki küçük maymunu gördüğümde bir an için serbesttim. Göğsüme derin bir nefes çekmek için 2 saniye kadar harcarken parmaklarımı kıpırdatabildiğimi fark edince de yaklaşık 4 saniye harcadım. Ve kalan 4 saniyede tornavidayı alıp cebime attım. Tabi üzerimdeki üniformanın değil içinde giydiğim yeleğin cebine. O gün üniformamın önü açık olmasaydı bunu yapamazdım ve işler hiç olması gerektiği gibi gitmezdi. Ama denildiği gibi.

Ve "O" an için.

Sadece 10 saniyelik edindiğim özgürlüğün beni hiç olmadığım kadar heyecanlandırdığını söylemeliyim. Eskiden insanların çok kullandığı bir sözün birden yok olması gibi o histe yok oldu gitti tabi. Ne de olsa;

ZzzxZzz in dünyası burası!..

"Başlamak" kelimesinin fazla görkemli olduğunu düşündüğüm için söz edilmesi gereken bir şeymiş gibi gözüktüğünü düşünüyorlar. Sizde eminim böyle düşündünüz. Ne zaman başlayacak" tan tutun, artık "başlasın" ya da "hikayenin başlangıcı" gibi zırvalarla her an görmekten vazgeçip sadece bakmaya devam ediyorsunuz. Ah, keşke görebilseniz. Bir an için görebilseniz bile yeterdi. O an bile hayatınızı değiştirmek için büyük bir fark yaratabilir.

Sonuçta.

ZzzxZzz in dünyası burası!.. Ve ZzzxZzz in dünyasında h.r.kes.n.......

Fazla derin düşünmeye başladığım an tekrar kafamın içerisinde küçük bir ses duyuyorum.

Ve "bir" an için!

Bu cümlenin kafamın içinde, dışında, ağzımda hatta insanların ağzında..yani her yerde olması garip gelmiyor mu! Yani her şey tamam da nefret ettiğim şeyleri neden kendi ağzımla söylüyorum ki. Otomatikleşmiş komutlarla hareket eden bir robot gibi neden o an da ordayım. Şu anda da buradayım. Sanırım Robot olsam havalı olurdu.

Ah!

Gene konudan saptım ha. Dediğiniz gibi olsun. Biraz olsun odaklanıp elimden geldiğince anlatıcam bu sefer. Ama ne olur sadece ne olur..-

Ve "o" an için!

-Ne olur, BİRİ ŞUNU DURDURSUN!

Keşke deli ya da duygusuz bir robot olsaydım. Ya da ikisi birden olabilirdi. Deli bir robot oldukça iyi gözüktü gözüme şu an. 
Ne de olsa. Benim dünyamda....

...

Ama..

Benim dünyam değil ki burası.

ZzzxZzz in dünyası burası!..

Bir saniyelik bir aldatmacayla küçük bir kaytarış anına sahip oldum. Öyle büyük bir işgüzarlık ya da işi eksik yapma durumu değildi. Sadece gözlerimi yukarı kaldırıp bir an tavana baktım. Ve şunu söylemeliyim.

Çok Güzeldi..

Tavan çok güzel değildi. Sadece oraya bakabilmek, yani özgürce küçük de olsa bir harekette bulunmak çok rahatlatıcıydı. Ne de olsa ..-

Ve "bir" an için!

SUS ARTIK! Bu cümleyi kim yarattıysa lanet olsun. Kendi kendime paranoyakça bile düşünemiycek miyim ben ha?! İstediğim sadece kendi iç dünyam ve sesleneceğim birkaç hayali arkadaş. Bu bile çok mu imkansız benim için.

Ve "o" an için!

..(!)..

Kime diyorum ki ben. Sanırım onca sene sonra küçükte olsa bir göz hareketi beni heyecanlandırınca kendimi kaybettim.
Gerçi dün de bir şey olmuştu. Sanki parayla ilgili bir şeydi. Yada şey miydi? Bir resim mesela. Ne resmiydi acaba?

Manzara falandır. Şöyle görkemli gün batımı manzarası herkeste iyi etkiler bırakır. Ama sanki önemli bir şeyi unutmuş gibiyim.

Neyi unuttum.

Ve "o" an için!"

Ah hatırladım. Bir tornavida çalmıştım.

Aman tanrım! Ben 10 saniye hareket edebilmiştim. Bunu nasıl unuttum. İlk özgür hareketim olmuşken unutmam mümkün müydü? Gerçi daha önce söylediğim gibi. Bir şeyi yapmakla, onun başına gelmesi küçük bir kelime oyunu kadar basit.

Aynı bir binanın 3. Katından düşmekle, oradan atlamak arasındaki fark gibi. Ama neyse. Ben her türlü o çatıya bile çıkamıyorum sonuçta.

Biliyor musunuz İngilizcenin ana dil olmadığı 30 dan fazla ülkede bir anket yapılmış. Bu ankette İngilizce deki en güzel ve anlamlı kelime sorulduğunda alınan cevap çok ilginç. Cevapları; Mother(anne) olmuş.

Bu bilgiyi bilmem ama nereden öğrendiğimi bilmememle ilgili bir problemim varken dün aklıma gelen hayal canımı yakıyor. 

Çünkü dün bir çocuk olduğum zamanlardaki gibi hissettim. Evimde kendi ailemin kokusuyla annemin beni uyandırdığı o eski günler. Ama sadece bir anlıktı. Ve ..

Ve "o" an için!

Konu neydi? Gerçekten üzgünüm bu aralar kafamı topladığımı düşünürken tekrar her şey karıştı. Acaba bu kafa karışıklığının sebebi deminki cümleden mi kaynaklanıyor.

Ve "bir" an için!

Ah! Tabi seni de unutmamak lazım. Ediyle büdü gibi ayrılamaz lanetlerim benim. Bir şey diyeyim mi bence ....

Önceki kadar etkilemedi. Ve hafızam hala yerinde. Ohh demeliyim. Zihnimin açık olması ne kadar güzel.

Belki..-

Hayır ! Hayal kurmak yok bizim dünyamızda.

Ne de olsa ben o koyunlardan biri değilim. Gereksizce geleceğe odaklanırsam sonra canım yanar. Ne de olsa bir kez onlardan daha iyi olduğumu düşünerek kendimi 3. Bir grupta kabul etmiştim.

Ama içten sorduğunuz soruyu bugün tekrar düşündüm de...belki de haklısınız. Belki de ben deliyim.

Her gün ve günün belli saatleri kafamdaki her şeyin karışmasıyla mı ilgili. Ya da bir veznenin içinde tüm gün bekleyip 3 tane insanın tüm insanlık için kendilerini feda etmelerini izlemek?

Gerçekle hayal arasındaki koca uçurumda resmen yerçekimine aykırı bir şekilde havada kaldım. Ne toprağa çıkabiliyorum ne de aşağı düşüp hayaller denizinde boğulabiliyorum.

"Neden?" diye sorarsak da alacağım cevap koca bir boşluk. Çünkü ben yokum. Sadece bir birey olarak yaşadığımdan ve bir annemin olduğundan emin olsam da, ne kadardır buradayım bilmiyorum. Senelerin çok üstünde belki de yüzyıllardır burdayımdır.....

Ve "o" an için!

Farkettim de genelde kendim ağzımdan bu cümleyi tekrar ettiğimde "o" an demeyi uygun görüyorum.

Kabul etmesemde içten içe bir hayalperest olduğumu buradan anlayabiliriz sanırım. Dindar kesimin de bir amacı ama yaratıcılığı olmaması yüzünden hazır bir yolu takip etmeleriyle ilgili bir şey sanırım. Eğer benim tüm hayatımın hazır bir sistem olduğunu bilseler yaptıkları şeylerden ve inandıkları şeyden iğrenirler mi? Yoksa beni bir peygamber olarak mı görürler?

Sorulardan taşan küçük bilgi kırıntılarıyla cebimdeki tornavida aklıma geldi.

Sizce...- sence ne yapmalıyım ki bununla. Bileklerimdeki kelepçeleri çıkarmak için olabilir mi? Ve nereden geldi ki bu tornavida?

...

Ve "o" an için!

Hatırladım!

Ben çalmıştım. Dün. Ve şimdi ellerim neden benim irademle hareket ediyorlar. Olamaz!

Bileklerimden ki kalın kelepçeleri tornavidayla gevşetiyorum. Göründüğünden zor bir iş. Ve kollarımdaki yaraların hala taze olmasıyla tüm masaya, kollarıma, üstüme kan bulaştı.

Çokta kötü gözükmüyor hani. Ameliyat anındaki bir doktara benziyorum biraz.

Hayallere yok der bazı insanlar. Ama gerçekte sadece bir hayal değil mi?

Annemin sözüdür. .....Bir dakika..

Annemi hatırlıyorum.

Olamaz! Gerçekten yüzü gözümün önünde. Sarı uzun saçları, kemerli çok tatlı bir burnu ve zarif bir yüzü var. O kadar özlemiştim ki. Neden şimdi hatırlamaya başladım?

Bana sorsanda bende şaşkınım ama.

Ve "bir" an için!

Tamam anladık anladık. Bir an mı. O anı alın bir yerlerinize ....n..!*!

Neyse siz konuyu anladınız zaten. Küfür de edebildiğimi şimdi anlamış olduk değil mi? Önceden aklımdan hakareti geçtim herhangi özgür bir düşünce bile geçmezdi. Ama şimdi hatırlıyorum.

Neyi mi?

HERŞEYİ. (ZENBU)

Zenbu nun ne olduğunu mu soruyorsun. Çok cahil değil misin. Japonca "her şey" demek işte. Ama dur bir dakika ben bunu nasıl biliyorum acaba. Neyse..

Önümden bir kişi daha geçiyor. Ah bu dün giden kadın değil mi? Hani şu çok güzel olan. Biraz yanaklarım kızarmadı değil. 

Gerçi henüz yanaklarım var mı ondan da emin değilim. Ellerimi kaldırıp yüzüme dokunabilmek henüz yapabildiğim şeylerden biri değil.

Endişelenmeyin kollarımdaki kanamalar durdu. Kelepçeler de gevşiyorlar. Aynı kafamdaki kelepçeler gibi yavaaş yavaş.

"ZzzxZzz in dünyası burası!.."

Bu ağır geldi. Diğer 2 cümlenin aksine bu cümle zihnime herhangi bir baskı yapmıyor. Sadece başım zonkluyor ve kalbimde çok acı bir his oluşturdu. Hem duygulu hem de üzücü bir hikaye okumak için gecenin geç saatlerinde yatağına uzanıp odanda tek başına kitap okursun ya. Yüz üstü yorganın üstünde yatarak serin yorganın hisleriyle karışmış kitabındaki kahraman yerine geçersin. O tarz bir duygu verdi işte.

Kitap okumaz mısın!

Ne demek kitap okumam. Şu an bana bir kitap verilmesi için cinayet bile işlerim ve sen kitap okuyabildiğin halde okumadığını mı söylüyorsun.

İlginçsin demek isterdim ama içimden şu geliyor. "Aptal!"

Sonunda!

Kelepçeler çıktılar. Ve bana mı öyle geliyor yoksa...ah gerçekten oluyor.

Sanki gözlerimin görüşü arttı. Sanki farklı renkler katıldı dünyaya. Artık daha net görüyorum. Ellerimi kaldırıp avuç içlerime bakmak istiyorum mesela. Ve tabi ki el çırpmak..
.. bu çok eğlenceli. El çırpmak ne kadar güzel şey...

ZzzxZzz in dünyası burası!..

Her şey gidiyor. Tüm özgürlüğüm. Ah.. o zaman..

Baştan alalım.

Soru neydi acaba?.!

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

5 yorum

  1. avatar TengriAta says:

    Hikaye iyice normal novelerden çıkıp bilim kurguya bağladı.