91. Bölüm: Komik ve garip bir şeyler..
Yatağında gözlerini açan Ren ayağa kalktığında gözlerindeki
olması gereken bakışlar hala yoktu.
Normalde güne heyecanla başlayan gözleri
artık daha efkarlı ve yorgundu. Nedenini bilmesede içinde oturup sonusuza kadar
aynı yere bakmak geliyordu.
Büyük yatakta Yukinin kokusunu ararken boşa zaman harcadı.
Gözleri odanın köşesinde oturan robota kaydı.
“Boşuna beni takip etme. Elime geçen ilk fırsatta seni yok
edicem.”
Ren bir parça enerji kazanmış gibi kızgınlıkla esneme
hareketleri yaptı. Robota bakmak içinden öldürme isteği yarattığı için
bakışları yatağına kaydı. Yatağın diğer ucunda yatan iki büklüm kızı görünce
gözleri kısıldı.
“Aptal kız. Üstüne örtmeden böyle yatmış..”
Ren kendi üstüne çektiği yorganı kızın üstüne örtüp esneyerek
odadan çıktı. Gözleri hafifçe açılıp yorganı sıkıca tutan kızsa şaşkındı.
Bu çocuğun ismindeki “Auriel” kısmı için aramıştı. Ren’in
mavi alevleri için aramıştı.
Onu öldürmek, tehdit etmek, en azından işkence ile ağzından
bilgi almaya hazırdı.
Ama geceyi çocuğun yanında uyuyakalıp yatarak geçirmek….garipti.
Yorganın altına iyice girip Ren’in kokusu ile dolu yatakta
uykuya daldı.
…
Ren yüzüğün içinde geçici bir yaşam alanı oluşturduğu için
birkaç odayı gezdi. Su, yiyecek ve özel ihtiyaçlar için yarattığı birkaç alanı
kontrol edip komutanları ile konuştu.
En sonunda ise yere oturup ilk kez Go’ya seslendi.
“Sanırım senin kişiliğini ve duygularını içime çekmeye
başladım.”
İçinden duymak istemediği cevap gelince de iç çekti.
“Çok acı çekmek ve şaşırmak üzeresin be Ren..”
…
Günler geçerken Ren bir daha kapı açmaya çalışmadı.
Nanntianın bir sürü tehlikeli insanla dolu olduğunu fark ettikten sonra zaman
kavramını boşverip kendi kendine zaman geçirdi. Kılıçları ile çalıştı. Çay
içti. Enerji tekniklerini kullandı. Çay içti. Hatta yüzüğün önemsiz küçük
yeteneklerini bile kullanmayı öğrendi. Çay içti
Evet! Günün büyük çoğunluğunda farklı bitkilerden yaptığı
çayları içerek geçirmeye başladı.
Sabahları eğitim yapıp duş alıyor sonrada
Kızıl saçlı kızla aynı masaya oturup çay içiyordu.
Birbirlerine hiçbir şey sormadılar. Konuşmadılar. Ren’de
kızın bardağını yıkayıp her gün çay ikram etmeye devam etti.
Öğlen Ren odasına dönüp masaya yürürken hep kızı da masada
buluyordu. Aynı pozisyon ve bakışlarla kızda Ren’in varlığına alışmıştı. Aynı
masa da her zaman Ren kızın ilk bardağını dolduruyordu. Sonrada kız kendi
kendine devam ediyordu.
Birbirlerine utandırıcı bakışlar atmadılar. Ren kendi
dünyasındaydı. İçsel anıları ve Go’nun bastıran duyguları ile meşguldü. Kızsa
gizl gizli Ren’e bakıp ortama uyuyordu.
Komik ama çokta garip bir deneyimdi.
Ama komutanların ve Ren’in 2000 kişilik ordusunun askerlerinden
hiç biri kızın kim olduğunu sormadılar. Yuki ile ilgili bir şeyi dile
getirmediler. Sadece odalar arasında gezip değişik manzaralarda vakit
geçirdiler.
Ren’in her sabah açtığı ve evine bağladığı yeni bir kapı ile
komutanlarında eğlenecek zamanı giderek büyüdü. Her kapı ile garip manzaralarda
yürüdüler, volkanların içinde yüzdüler ve savaş talimi yaparak antreman
yaptılar.
Aralarında anlaşmış gibi hiçbiri Ren’i sıkboğaz etmedi. Sadece
ikizlerin Ren’in odasına girmesine izin vardı. Geri kalanlar uzak durdular.
Ren artık savaşçılık eğitimine başlayabileceğini anlayınca
tüm gücüyle vücudunu geliştirmeye de çalışıyordu. Ama sadece sabahları yaptı.
Saat 12 ye geldiğinde anında eğitimi kesip çay içmeye başlıyordu.
Günler geçti.
Aylar geçti.
Ve sonunda bir sabah farklı bir gün başladı.
…
Diğer günler gibiydi. Ren sabah kalkıp gerinerek esnedi.
Yanındaki kızın üstünü iyice örtüp yataktan kalktı. Çay yapmak için mutfağa
girdi.
Gözlerinde aynı boş bakış vardı. İçinde farklı anılar içinde
yüzmeye devam ediyordu. Farklı bir hayatın deneyimleri içten içe akarken canı
bile yanıyordu. Ama yüzünde her zamanki boş bakışla dışarıdan belli bile
değildi.
Esneyerek ve iç çekerek iç karartıcı bir şekilde yerde oturup
nefes almaya başladı. Gözlerini kapattı.
Kendini farklı bir zamanda farklı bir gezegende buldu. Elleri
bağlı, vücudu acı içindeydi.
O an Go’nun geçmişini yaşıyordu!
Eskiden yaşadığı benzer olayların aksine bu sefer Go’nun
sesini duydu.
“Ben yetenekli biri değildim. Saf ve iç karartıcı derecede
sakindim. Çok çalışmaz, ortalama olmaya razı bir tutumla yaşardım… Ama annem, eşim ve oğlumla mutlu bir hayatım vardı. Başıma gelenlerin sebebi ortalama olmamla ilgisi yoktu be....sadece şans-sızlık.”
Ren derin bir nefes alıp içine girdiği rüyada ayağa kalktı.
Go’nun anıları içinde hareket etmeye başladı. Her gün yaptığı gibi ailesine
veda edip çalışmaya gitti.
Büyük bir maden ocağının içinde çalışan Go gibi üstünü değiştirdi.
Ellerine eldivenler taktı. Tam arkadaşlarının beklediği girişe yürürken sesler
duyuldu.
“Görüntü hoşuma gitmedi!”
Yabancı bir dilde söylenen şey tüm gezegende yankılandı. En garibi ise tüm canlıların bu cümleyi anlayabilmesiydi.
Büyük bir patlama ile başladı herşey..
Ve Go’nun tüm hayatı binlerce kere olduğu gibi yok oldu.
Ailesinin yaşadığı kasaba alt üst oldu. Oğlunun arkadaşları
ile gittiği ağaçlığın üstüne büyük bir ateş topunun indiğini gören Go çığlık
atmaya başladı.
Karısının da içinde olduğu kasaba titremeye sonrada
sallanmaya başladı. Büyük bir göçükle tüm kasaba toprağın altında kaldı.
Madenin olduğu dağ paramparça olurken Go olduğu yerde
kalmıştı. Gözlerindeki acı ile tüm patlamaların ve kıyametin arasında
kalıverdi. Kozmik bir şans ya da bir şakanın esiri gibiydi.
Çünkü o kadar büyük patlamaların arasında ona bir şey
olmamıştı.
Gözleri yaşlı üzüntü ile beklerken arkasında bir el hissetti.
Gözleri gördüğü şeye inanamadı. Dünyalar güzeli bir kadın elini kaldırmış Go’nun
omzuna koyuyordu. Kadının bakışları normal değildi. Tüm canlıları küçük gören bir kibirler bakıyordu.
Sadece gözlerine bakmak bile bir ölümlünün iradesini kırmaya, intahar etmesine yol açacak gibiydi. Ve Go kadının tam olarak bir insan olmadığını da anlamıştı.
Göz bebekleri, saçları, ten rengi, 6 parmağı ve fazlasıyla mükemmel vücuduyla gerçek değil gibiydi!
Tüm patlamalar, alevler içinde ikili birbirlerine baktılar.
Go gözlerinden akan yaşlarla kadının ne yapacağını kestiremedi.
Ren gözlerinin önünde binlerce kere gördüğü kanlı manzarayı
tekrar izledi. Dağlar parçalanmış, nehirler ve denizler alt üst olmuştu. Ve her
şeyin ortasında garip bir kadın Go-Ren’i tutup uçmaya başladı.
Kadının kendi insanlarının olduğu yere uçmasını izledi.
Ren tek sağ kalan olarak rüyanın içinde acı çekiyordu. Hızla uçarken rüzgarın
tepmesi ile vücudu acı çekiyordu. Normal bir insancığın karşılaşmaması gereken
bir durumdu.
Ren rüyanın içinde kadının ona azıcık ilgi duyup yanına alması ile
yaşamaya başladı.
Daha mutfakta gözlerini kapamasının üzerinden dakikalar
geçmişti. Gözleri tekrar açıldığında çayı hazırlayıp masaya ilerledi.
Masada oturan kızıl saçlı kızla oturup içmeye başladılar.
Gün her zamanki gibi gözüküyordu. Ama ..
…
Ren bir saat içinde anılar içinde çok ilerleme kaydetti. Daha
öncede geldiği bir noktaya yaklaştı.
Anıların bu noktasında Go yanına alındığı
güçlü kadının bir çeşit köpeği gibiydi. Kadın canı sıkılınca ona bir şeyler
öğretiyor, canı sıkılınca ona tasma takıp gezdiriyor, bazende yıkanırken Go ile
cinsel yollarla eğleniyordu. Ama tam olarak bahsedilen şey kadının dahil olduğu şeyler değildi.
Go oyuncak gibi kullanılıp ölüme yaklaşır veya dayanamazsa iyileştirildi. Farklı türlerden canlıyla cinsel birliktelik kurmaya zorlandı. Vücudunda deneyler yapıldı.
Sonunda hep iyileşse de iradesinin kırılmaması çok zordu.
Yinede Ren-Go hep sakin ve bezgin bakışlarla birlikte dayanmaya devam etti.
Kadının yaptığı her şey “aşırı” denebilecek şekildeydi.
Kızdığı zaman ilk öfkesinin karşılığı Go’ya yani Ren’e döndü.
Ren birçok kere penisinin koparılmasını, gözlerinin
oyulmasını izledi. Bir sürü işkence ve aşırı eğlencenin arasında kadın her
zaman kötü de davranmadı. Bazen Go’yu rahat bırakıp diğer arkadaşları ile
seyahat ediyordu.
Go’yu aldığı gibi her yok ettiği gezegende bir tane oyuncak
alıp geliyordu. Bazen bir çocuk,
bazen bir bebek bazen bir kadın….
Go kendinden öncede orada olanların aksine çok uzun süre
dayandı. Ölmediği gibi kadının garip bir şekilde sakladığı birkaç canlıdan
biriydi.
Yüzyıllar bu şekilde geçerken Go bu kadının genç bir tanrıça
olduğunu anladı. Diğer tanrılar arasında insana benzeyen nadir tanrıdan
biriydi. Zaten insanların ilk yaratılmalarında rol oynayan tanrı ve
tanrıçalardan biride bu kadındı.
Go bilgisi arttıkça bu kadının-tanrıçanın kendiyle yakından
ilgilendiğini fark etti. Diğer tanrıların oyuncaklarına davrandıkları kötü
davranışlar gittikçe azaldı.
Go gittikçe daha da az canı yanan durumlarla karşılaştı.
Birkaç bin yıl sonunda Go artık tanrıçanın sinirli
zamanlarında bile canı yanmayan biri haline geldi. Kadının en yakınına
sorulmadan gidebilmeye, hatta inanılmaz bir şekilde konuşabilmeye başladı.
Bir tanrıça ile konuşan bir ölümlü!
Evrende o zamana kadar duyulmamış bir şeydi. Ama Go bu
kadınla zaman geçtikçe daha da yakınlaştı. Artık onu kendi evini yok eden katil
bir tanrıça olarak değil, eşiti gibi görüyordu.
Birbirlerine bakışları değişmişti.
Konuşmaları arasında gülümsemeler oluşuyordu.
…
Ren anıların bu kısmına ilk kez geldiğinden ara verip çayını
içmeye devam etti. İç çekerken Go’nun acı çektiği zamanların sonunda bitmesine
seviniyordu.
Karşısındaki kızıl saçlı kızın da düşüncelere daldığını görüp
hafifçe tebessüm ederek anılara döndü.
…
Tanrıça ile yasak aşk yaşayan birine göre Go-Ren çok
mütevaziydi. Hiçbir şey istemiyor, hatta bir şey verildiğinde terddüt ediyordu.
Diğer oyuncaklara karşı her zamanki acımasız şakaları devam eden tanrıça Go’ya
daha da yakınlaşırken zaman çok hızlı geçti.
Gökyüzünün açık olduğu bir geceydi.
Go-Ren sakince yatıyordu. O gün yabancı bir gezegende gezip
tanrıçaya eşlik etmişti. Yorgun ama çok ta mutluydu. Kapısı açıldığında gözleri
şaşkınlıkla açıldı. İçeri çırılçıplak göz kamaştırıcı tanrıça girdi.
İlk kez öpüştüklerinde dışarıdaki gökyüzünde kara bulutlar
toplandı.
Go tanrıça ile ilk kez birlikte olduğunda gökyüzünde devasa
yıldırımlar çakmaya başladı.
İlk kez el ele tutuşup gezintiye çıktıklarında tüm ölümlüler
Go’yu da bir tanrı sanıyordu. Çünkü ancak tanrılar ve tanrıçalar bu şekilde
eşit olabilirdi.
Go tanrıçanın yetenekleri ile uzun bir hayat yaşarken eski
hayatlarını Ren gibi hatırlamaya başladı. Ama umursamadı.
Toplamda 5 bin yaşına bastığında artık tanrıçanın yetenekleri
ile hayatta kalması garip gözüktü.
Go-Ren ilk kez evrende dolu olan enerjiyi hissetmeyi öğrendi.
Tanrıça umutla Go’ya her şeyi öğretmeye başladı. Go ya artık
sadece aşık değil bağımlıydıda. Bir şekilde Go ile diğer canlılarda hissetmediği bir şey
paylaşıyordu.
Aralarındaki yakınlık ve Go’nun gücü arttıkça daha da
yakınlaştılar. Beraber uyumaya ve bazen cinsel açlıkları ile durmadan aylarca
birlikte olmaya başladılar. Birbirlerinin varlıklarına bağımlı ikili artık ayrı
bir saniye bile geçiremez olmuştu.
Go’nun gücü sonunda ismini bilmeselerde demi-god (yarı tanrı)
seviyesine geldi.
Tanrıça ile olan yakınlığı arttıkça Go artık bir ölümlü gibi
hissetmiyordu. Artık o da gezegenlere sadece eğlence için gider olmuştu. Artık
sadece zevk için gezegenleri, astroidlerin oluşturduğu kolonileri yok ederken
gülüyordu. Yanında ayrılmayan ve sürekli vücuduna temas eden tanrıça ise
avucunun içinde gibiydi.
…
Ren anıların bu kısmına hiç gelmemişken daha da şaşırdı. Go’nun
hayatının büyük bölümünü oluşturan durgun ve acılı hayat sonunda bitmiş
gözüküyordu.
Gözleri kocaman açılırken Ren sonunda ilk kez enerjik hissetti.
Gözleri sonuna kadar açıldı.
Sonunda Go’nun kişiliğinin etkisinden kurtulmak
için şansı gözükmüştü. Anıların sonunun yaklaştığını anlayarak son kez
gözlerini kapattı.
…
Go olarak gözlerini açtığında gördüğü şey sancılar içinde bir
tanrıçaydı. Tüm hizmetkarlar ve diğer tanrılar toplanmış bu imkansız olayın
etkisi ile izliyordu.
Tüm evrendeki tanrıların neredeyse yarısı bu tanrıça ve Go’nun
yaşadığı gezegeni sarmıştı. O sene Go 8000 yaşını biraz geçmişti.
Tüm ölümlülerden daha çok yaşamıştı. Ve tüm ölümsüzlerden de çok daha gençti.
İmkansız bir şey..olmaması gereken bir oluşum dünyaya
geliyordu.
Bir tanrı olan ölümsüz ile bir insan olan ölümlünün çocuğu!
İlk bebek ağlamaları ile tanrılar büyük bir sorun olduğunu düşündüler.
O gece .."Go ve tanrıçası" diğer tanrılar tarafından yok edildiler.
Doğan bebeklerinin yaşamak için sadece saniyeleri olmuştu.
Antik zamanlardı. Tanrıların çağının sonunu getiren olayın
ilki olarak görülüyordu.
Ren bile iç çekmek zorunda kaldı.
“İlk tanrı ile ölümlünün çocukları sistemde sorunlar çıkardı.
Ve ölümsüzlerin tarafı güçsüzleşip bilgilerini dağıtırken ....ölümlülerin tarafı güçlenmeye devam etti.
Antik çağın sonunu getiren olay…Go yüzündendi!
…
Ren gözlerini açtığında gözleri masmavi parlıyordu. Go’nun
deneyimlerinden elde ettiği tüm sakinlik, sıkkınlık ve sonundaki çılgınlıklar
içinde dolaşıyordu. Ama önceki zamanlarda olduğu gibi çıldırmadı.
“Senin ne kadar da garip bir hayatın olmuş Go Abi..”
“Aynen evlat. Ben burada senin diğer eski hayatların ile
birlikte garip bir boyutta kapana kısıldım.
Sevdiğim kadın nerede hiçbir
fikrim yok!
Onu çok özlüyorum Ren. Bilgim ve deneyimlerim bir
tanrı öldürüldüğünde yok olur diyor. Ama içimden bir ses onun yok
olmasını kabul edemiyor! Ben onu bu kadar özlerken nasıl kabul ederim!”
Ren kafasını sallayıp aklındaki gümüş gözleri düşündü. Nuren’i
çok özlüyordu.
Masada karşısına oturan kıza kaçamak bir bakış atıp
çaydanlığa uzandı. Aylar sonra ilk kez kıza gülümseyerek ağzını açtı.
“Çay ister misin?”
Kızın Nurenin aynısı gümüş gözlerindeki şaşkınlığı gören Ren başka bir şey demedi.
Sadece gülümseyerek bakmaya devam etti. Kızın bakışları bardağına dönerken kafasını
aşağı yukarı sallaması çok tatlıydı.
Ren kocaman bir gülümseme ile bardağı doldurup uzattı.
İkili hala farklı bir şey yapmıyordu. Ama Ren ilk kez
kızla konuşmuş oldu.
İkili arasında başlayan bir çeşit ilişkinin ilk adımı oldu.
Komikti.
Ama çokta garip bir deneyimdi.
…
Biri ölümsüz olarak görülebilecek kadar güçlü bir soylu, diğeri küçük yeşil gözlü bir çocuk..
Karşılıklı çay içmeye devam ettiler.
...
Firts bende bebek
Güzeldi
Ellerine sağlık
Vay güzel bölümdü Go artık favorim
küçük demeyelim herif şimdiden 10000 yaşında gibi oldu o yüzyıllar gibi gelen durumda ve 8000 yıllık go nun yaşamını görünce 😅😅😅😅🤔
Ellerine sağlık herif neler yapmış beh:D
Bölümm çok güzeldi yaa 4 bin kelimeye yakındır
1800 kelime aslında .D
Bu seri giderse yazarın çay fetişi yüzünden gider
Sonunda be ilk 4 bölüm bitti bu bölüm süper olmuştu eline saglik