Angoria Bölüm 86: Bilgin Var mı?

Angoria Bölüm 86: Bilgin Var mı?


Yolculukları boyunca ikisinin de konuşmaması büyük bir şans mı yoksa zulüm mü bilinmez ikisi de birbirlerini özlemişti. Yan yana durdukları halde konuşamamaları onları son derece zor bir hale bile sokmuştu.

Tengri Mei en basitinden önünde duran şirinmi şirin, masmavi gözlere sahip bebek sincabın kim olduğunu ve Kung Lao’nun nereden bulduğunu çok merak ediyordu, ancak bunu soracak kadar cesaretinin olmadığını da biliyordu. Sonuçta o Kung Lao’ya küstü…

Kung Lao’da, Tengri Mei’yi merak ediyordu ancak sormaktan çekiniyordu. Daha önceki tüm sorularını yanıtsız bırakan Tengri Mei niye gidip şimdiki sorusunu cevaplasın ki? Bundan ötürü yeni yoldaşı, ortağı ile birlikte vakit geçirmeye devam etmiş ve kalın ancak yumuşacık tüylerini okşayarak vaktinin büyük kısmını geçirmişti.

Yolculukları sırasında ilk kez yemek molası verdiklerinde Kung Lao’nun başı çok şiddetli bir biçimde ağrımaktaydı. Sebebi ise basitti, yeni arkadaşı Gungu’nun açlığı tavan yapmıştı ve yemek yemek için debelenip duruyordu. Bu hissiyatı Kung Lao’ya da etki ediyordu ve en sonunda Lao buna dayanamamıştı.

Yapılan yemek süresince Kung Lao’nun yanı başından bir kez bile ayrılmayan minik Gungu yemeğin her anını zihnine kaydediyordu. Yemek olarak tanıdığı ve ilk kez gördüğü şeyin son derece enfes kokması ve güzel gözükmesinden ötürü, yemeklere hayranlığı hızla büyümüştü.

Yemekleri hazır olduğunda ise Gungu hiç sabretmemiş ve yapılan yahninin içine kendisini bırakmıştı. Kendisine ayrılan tabağın her zerresini yemiş ve suyunu da bir güzel içmişti. Bu kadar hızlı yediği için herkes ona bakmaktan kendisini alamamıştı.

‘’Bu nasıl bir canlı böyle…’’

‘’…’’

Kendi aralarında konuşan Tengri Mei ve Yan Suo’nun konuşmaları Kung Lao’nun çok ilgisini çekmiş ve ikilinin şaşkın ifadelerinden nedensiz yere gurur duymuştu. Gungu sonuçta onun ortağıydı ve yaptığı her şey övgü aldığında oda gurur duyuyordu.

Şuan yemiş olduğu altıncı tabak yahni ile birlikte tüm herkes yemek yemeği kesmiş ve ona bakar olmuşlardı. Onu izlemesi bile insanın doymasına yeterliydi, bu küçücük sincap nasıl oluyordu da bu kadar fazla yemek yiyebiliyordu ki? Kung Lao, Gungu’nun yetişkinlik dönemlerini düşünemiyordu bile…

Kung Lao’nun aşırı hayal gücünden ötürü mü bilinmez ama Gungu’nun yetişkinlik dönemlerinde koca bir dağı yediğini görmesiyle birlikte bu durumdan ürkmüştü…

Yemekleri bittiğinde yada tüm hepsini Gungu yediğinde daha fazla buralarda oyalanmayı düşünmeyen ekip kendilerini tekrar at arabasının içine atmış ve hiç vakit kaybetmeden yola koyulmuşlardı. Bu sırada ise paytak bir yürüyüş ile neredeyse zor yürüyen Gungu ilk kez Kung Lao’nun kucağında uyumak yerine Tengri Mei’nin kucağına doğru gitmiş ve bacaklarına tırmandığı anda ise uyuyakalmıştı. Bu durum karşısında genç ve güzel Tengri Mei nasıl olurdu da şaşırmazdı ki?

Kung Lao ise son derece bozulmuştu. Ortağı olacak bebek Gungu bile koşup güzeller güzel Mei’nin yanına gitmiş ve uyumuştu. Kendisi ise halen daha küs bir vaziyette sadece yanında durabiliyordu…

Bunun olmasına izin vermek isteyen Kung Lao bakışlarını direkt olarak Tengri Mei’ye sabitlemiş ve ‘’Sana gittiğimde haber vermediğim için özür dilerim… Kim bilir ne kadar merakta kaldın, bunun bir daha olmasına izin vermeyeceğim.’’ Diyerek derin bir nefes bırakmış ve Tengri Mei’nin gözlerine bakmaya devam etmişti.

Mei ise bu aniden gelen özür ile birlikte şaşırmış ve ne diyeceğini bilememişti. İki kez kekeledikten sonra ‘’eee… Sorun değil, bir daha yapmayacağını biliyorum.’’ Diyebilmişti. Müstakbel kocasının kendisinden ilk kez özür dileyişi de bu şekilde olmuştu. Nasıl olurdu da karşısındaki yakışıklı müstakbel kocasını affetmezdi ki? Yanakları al al olmuş bir vaziyette Kung Lao’nun bir sonraki kelimelerini bekler bir halde durmuştu. Halen daha ilk kelimelerin ona ait olduğunu düşünüyordu.

Kung Lao, Tengri Mei’nin konuşmaması ile birlikte kendisinde konuşma gereksinimi duymuş ve ‘’Benim olmadığım zamanlarda neler yaptın?’’ diye sorusunu yöneltmişti. Bu sayede sohbetleri açılmış ve Tengri Mei neler yaptığını anlatmaya koyulmuştu. Yaptığı şeyler son derece basitti; yemeğini yiyordu, çarşıda dolaşıyordu ve kendisinde bulunan son kaynak bitkisinin özünü de emiyordu. Tüm bu zaman boyunca bir miktar daha kaynak enerjisini absorbe etmeyi başarmıştı.

Tengri Mei, sıranın kendisine geldiğini düşündüğünde aynı soruyu sormuş ve Kung Lao ise nereden başlayacağına karar veremeyerek en başından anlatmaya koyulmuştu. Kılıcına isim verdiğini ve isminin Döneyan olduğunu söyleyen Kung Lao, Tengri Mei’nin kafa sallaması ile birlikte diğer anıya geçmiş ve demirkuyrukğun yüzerkatlar ile çarpışmasını ve kendisine nasıl bu savaşın döndüğünü anlatmıştı.

Bu konuda son derece heyecanlanan Tengri Mei, Kung Lao’nun anlattığı hikayeden sonra direkt olarak Kung Lao’nun bedenine çullanmış ve herhangi bir yara izi var mı diye Kung Lao’nun üstündeki kaftanı sıyırttırmıştı. 

Çıkan iyileşmiş yaraları görünce ise önce çok içi acımış, ancak iyileştiğinden ötürü bir şey dememişti. Ardından ise gelen utanma duygusu o kadar yoğun olmuştu ki, Kung Lao bile bu duygudan kaçamamıştı. Hatta yaymış oldukları utanma o kadar fazlaydı ki Gungu bile bu durumdan ötürü uyanmış ve kafasını yere eğmişti.

Utanıyordu ancak ne için utandığını bilmiyordu…

Bu konuşmalar ve kahkahalar ile birlikte yolculuklarının sonuna gelen ekip bittiği için sevinçliydi. Düğün gününe sadece 10 gün kadar kaldığını bilen ikili hazırlanmak için kendi evlerine doğru ayrılmış ve 10 gün sonra olacak düğün için heyecanlı bir şekilde beklemeye koyulmuşlardı.

Bu sırada ise Dao Yun ise, yeni üstlendiği koruma görevinden ötürü farklı bir araba ile genç efendilerini izliyordu…

Kung Lao klanına geldiğinde derhal babasının yanına gitmesi gerektiğini düşünmüş ve insanların hoyrat bakışlarını umursamayarak babasının klan odasına doğru ilerlemişti. En sonunda odaya geldiğinde ahşap kapının hafifçe aralıklı kaldığını fark eden Kung Lao kapıyı tamamen açmış ve neler olduğunu görmek için kafasını hafifçe içeriye sokmuştu. Kapının arkasında ise arkası dönük bir biçimde babasını bulan Kung Lao babasının çökmüş ve bir şeyleri inceler, yapısını merak etmişti.

‘’Baba…’’

İnce ses tonunu biraz daha kısan Kung Lao kendisini belli ettiğinde Kung Liu bir anda irkilmiş ve ‘’Oh Lao oğlum… Gel içeriye çekinme.’’ Diyerek kendisine gelmesini işaret etmişti. Kung Lao babasının bu nazik tavırlarını hoş karşılamış ve kendisine sunulan daveti kabul etmişti.  

‘’Evlat seni ne kadar çok aradım bilgin var mı?’’

Kung Lao sorunun içindeki siniri merakı ve endişeyi aynı anda hissetmişti. Tek bir kelime bile kendisinde böylesine derin duygular bırakabilmişti. İçinde nereden olduğu belli olmayan bir özlem ortaya çıkmış ve aynı zamanda kendisini haklı göstermek istemişti.

‘’Beni Tengri Klanına götürdüğün zamanı hatırlıyorsunuz değil mi saygı değer babacığım?’’

Kung Liu kafasını sallamış ve o günü kafasında tekrar yaşamıştı. Oğlunun acınası bir şekilde dayak yiyişi, Tengri Bo’nun kendisini küçümseyişini… En önemlisi ise eşinden tıpkı bir orospudan bahsediyormuş gibi bahsetmesi… Kung Liu nasıl olurdu da unutabilirdi ki?!

O gün imkanı olmuş olsa Tengri Bo’yu anında öldürürdü. Ancak ne o zaman gücü yeterliydi, nede klanı bu çarpışmaya dayanabilecek güçteydi. O gün ona verilen tek şey sadece kafasını eğmek ve bir delinin yapacağı tek şeyi yapmak olmuştu.

‘’O gün dayak yediğimde bana vuranlardan biriside Tengri Mei’ydi. Ondan intikam almak istemiştim. Ancak sizin uygun görmüş olduğunuz evlilik ile birlikte yapacağım intikamı hafifletmiş ve onu klan korumaları ile birlikte zorla ıssız bir yere götürmekle yetinmiştim…’’

Bu şekilde anlatmaya koyulan Kung Lao belli başlı yerleri atlatarak yolculuklarının küçük bir kısmını babasına anlatmıştı. Xi Wangmu’nun anıtlarından birisine girdiğini öğrenmesi şimdilik kimse için iyi değildi.

Kung Lao anlatma faslını bitirdiğinde ise kendisine verilecek cezayı bekler halde kafasını aşağıya eğmişti. Bu yaptıklarının cezasız kalması düşünülemezdi. Ancak bunun yerine bir el kafasına dokunmuş ve saçlarını okşamıştı. Uzayan saçlarının bu okşamadan memnun olması ile birlikte Kung Lao da kendisini güvende hissetmiş ve yanındaki minik sincabı gözler önüne çıkarmıştı.

‘’Babacım tanıştırayım, bu Gungu’’ diyerek eline aldığı sincabı Kung Liu’ya uzatmıştı. Gungu’nun masmavi gözleri doğrudan Kung Liu’ya çevrilmişti ve Kung Liu’nun gözleri da ona bakar hale gelmişti. İkisi uzun süre bakışmışlar ve en sonunda ise Kung Liu kafasını çevirerek ‘’Son derece nadir bir tür, üstelik böylesi nadir bir türün yavrusunu bulmak… Ah! Seni sevmişe benziyor…’’ diyerek sözlerini bitirmişti.

Gungu karşısına çıkan bu yeni kişiye bakmış ve ondan herhangi bir düşmancıl hava hissetmediği için bakışmaları sona erdiğinde Kung Lao’nun eline hafifçe kurulmuştu. Uyku vakti geldiğini hissetmiş ve gözlerini kapattığı anda uykuya dalmıştı.

Kung Lao ise bu uykucunun aniden uyumasına şaşırmış ve sessiz bir isyan ile birlikte elini sabit tutarak uyumasına izin vermişti. Günün büyük bölümünü uyuyan bu bebekten başkası değildi çünkü…

Kung Liu oğlunun tavırlarını gördüğünde ikisinin de sıkı arkadaşlar olduğunu fark etmiş ve sevinmişti. Oğlu Lao’nun sonunda arkadaşı olması son derece iyi bir şeydi, klan içerisinde sözde arkadaşlarından kat ve kat daha iyiydi. Sırf onun rütbesinden ötürü onunla arkadaşlık kuran ve ona zorbalık yapanların sayısı o kadar fazlaydı ki…

Derin bir nefes alan Kung Liu en sonunda kendisini daha fazla tutmamış ve ‘’Evlat… Yakın zamanda evleniyorsun, buna ister mutlu ol istersen olma hayatında koruman gereken bir başkası olacak, sorumluluğunda olan kişi olacak ve ona yapılan en küçük yanlış bile sana yapılmış olacak…’’

Kung Lao ne diyeceğini bilemiyordu, ondan ötürü sadece kafasını sallaması gerektiğini hissetmiş vede bunu uygulamıştı.

Kung Liu söylediklerini anlayan Kung Lao’ya bakmış ve gülümsemişti. ‘’Bu günün gelmesinden o kadar mutluyum ki… İçimde yaşamış olduğum çaresizliğin formülünü belki de ileride sen bulabilirsin…’’ diyerek umutlu bir surat ifadesi ile Kung Lao’ya bakmaya devam etmişti.

Kung Lao anlayamadığı için sadece bakmış ve soru soran surat ifadesi ile birlikte babasını izlemeye devam etmişti.

‘’Gel… Gel benimle evladım…’’ diye kısık sesle konuşan Kung Liu oğlunu aldığı gibi tahtının arka kısmına doğru götürmüştü. Kung Lao nereye gittiklerini son derece merak eder hale gelmişti. Ancak bunu sormaya cesaret bile edememişti.

İkili tahtın arkasına geçtiklerinde önlerinde duran duvar bir anda ikiye ayrılmış ve aşağıya doğru inen merdivenli taş yapıya doğru ilerleyişlerini sürdürmüştü. Koridorları aydınlatan meşaleler son demlerini yaşıyor gibiydi ve ışıkları yok denecek kadar az etkiliydi. Kung Lao koridoru geçtiklerinde ortamın birazcık daha genişlediğini fark etmişti. Ellerinde tutmuş olduğu Gungu da ne olduğunu merak etmiş ve uykusundan uyanarak hızlıca Kung Lao’nun kafasına doğru tırmanmıştı. En iyi izleyeceği yer orasıydı çünkü…

Kung Lao yapının büyümesiyle birlikte içeride odacıklarında oluşmaya başladığını fark etmişti. Odaların kapıları sürekli olarak kapalıydı ve tek bir ses bile çıkmıyordu.

Kung Liu en sonunda bir kapının önüne gelmiş ve yüzüğünden çıkarmış olduğu bir anahtar ile birlikte kapıyı açmış ve bir başka koridora doğru ilerlemişlerdi.

Yer altında tıpkı bir örümcek ağı gibi yayılmış olan odalar…

Kung Lao’nun zihnen düşündüğü şey tam olarak bu olmuştu. Kafasında duran Gungu’nun ise tek bir düşüncesi vardı. Yemek ne zaman yiyecekti?

Üçlü en sonunda birkaç homurtu sesi duymuş ve Kung Lao babasına soru sorar bir ifade ile bakmıştı. Kung Liu ise sadece kafasını sallamış ve ‘’Sana işkence eden kadın burada…’’ diyerek cümlesini bitirmişti.

Ancak Kung Liu sanılanın aksine daha fazla açıklama yapmamış veyahut o bölgeye doğru Kung Lao’yu götürmemişti. Bir başka kapıdan geçmişler ve doğrudan bir başka odaya girmişlerdi. Kung Lao girdiği oda karşısında hayrete düşmüştü.

[1.678]

***

Bölüm bitti gençler :D Bir sonraki bölüme neler olacak bakalım? Merak ediyorsanız okumaya ve beklemeye devam edin :D 



Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

15 yorum

      • avatar Unknown says:

        Diğer bölüme geçebilseydik güzel olurdu. Bu adam bu kadar basit değil diyordum. Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. ...

                      • avatar Adsız says:

                        Detaylı olmayacak şekilde her şeyi açıkladı işte bir iki şeyi anlatırken atladı o kadar :)

                            • avatar deryadenizmisali says:

                              Cok guzel bir hikaye. Basta argentaya benzedigi icin biraz önyargili davranmis olsamda gercekten basarili bir hikaye. Yeni bolumu bekliyorum. Birde wattpadde 164 bolum yuklediginizi yazmistiniz ancak burda 86 bolum neden var?