Angoria Bölüm 85: Merhaba ***

Angoria Bölüm 85: Merhaba ***




Kung Lao gününün sona ermesi ile birlikte yanında bulunan minicik yavru ile birlikte uyumuş ve sabahın kendisine adeta bir ok gibi fırlatmış olduğu güneş ışınları ile birlikte tekrar kalkmıştı.

Çenesini ovuşturan Kung Lao kısacık esnemiş ve göğsünde meraklı bir surat ifadesi, kapalı gözler ile etrafı incelemeye çalışan minik sincap ile karşılaşmıştı. Kafasında sürekli olarak alarm veren ve aç olduğunu belirten illet his ile uyanan Kung Lao kahvaltıda ne yiyeceğini düşünerek yatmış olduğu yerde biraz kalmış, ardından ise enerjik bir şekilde doğrularak yemek aramaya koyulmuştu.

Etrafında bulunan ormana dua ederek bir şeyler bulmayı hedefleyen Kung Lao hazırlıklarını tamamladığında hızlıca olduğu yerden ayrılmıştı. Aklına gelmemişti, ancak yeni yeni kafasında sorular oluşuyordu. Bu durum tıpkı minik bir kar tanesinin, zaman ile bir bütün olup çevreyi beyaza boyamasına benziyordu.

Nasıl olmuştu da hızla iyileşebilmişti?

Sürekli olarak omzuna minik tırnakları ile bağlı duran bu yavru neyin nesiydi?

Bu yavrunun ailesi neredeydi?             

Kafasında oluşan bütün bu sorulara karşı Kung Lao derin bir kafa karışıklığı içerisindeydi. İçerisinden hiç çıkamayacağını düşünmüş olduğu bu sorulara karşı, ne kadar denerse denesin bir cevap bulamamış ve bu durum kafasında minik baş ağrılar oluşmasına sebep dahi olmuştu.

Omzundaki minik arkadaşı kimi zaman huysuzlanıyor ve minik iniltiler çıkarıyor olsa da kapalı göz bebekleri ile son derece tatlı bir yüz ifadesine sahip olan bu minik canlı Kung Lao’nun neşesini her bakışında yerine getiriyordu.

Orman içerisinde gezinmeleri dört yemek süresi kadar sürmüş olan bu ikili en sonunda kendilerine bulmuş oldukları dutları ve böğürtlenleri yemeye başlamış ve karınları doyduğunda ise Kung Lao kendisini kılıç talimine vermişti.

Ne kadar denerse denesin omzundan atamadığı bu minik arkadaşına bir zarar gelsin istemeyen Kung Lao kendisini buna karşı hazırlamış ve minik arkadaşına bir fiske bile gelmeyecek şekilde antrenmanına başlamıştı.

‘’swist!’’

‘’swist!’’

Kılıcını sallamış olduğu her seferinde kılıç minik bir fısıltı ortaya dökmüş ve Kung Lao bu eşsiz melodi ile bir bütün olmuştu. Duymuş olacağı en güzel şarkı gibi gelen bu melodi her çalışında Kung Lao yorulan ve terleyen vücudunda daha da enerji bulmuş ve çalışmasına devam etmişti.

Bu sırada ise minik canlı bazen bir kolunu kaldırıp koklamış, bazen ise yeni yeni öğrenmiş olduğu hareket ile minik ayakları sayesinde postunu kaşımıştı. Minik canlı, bazen de ufak şekerlemeler yapmış sıcak omzun keyfini doyasıya çıkarmıştı. Bu rahat tavrı sürekli böyle devam etmemişti elbette ki, bazen gaza gelen Kung Lao minik dostunu unutmuş ve tehlikeli hareketlerde bulunmuştu. Tabi ki hayvansal bir iç güdüye sahip olan minik dostumuz tehlikeyi göremesede hissetmiş ve hızlıca kendisini güvenceye almıştı ancak, kalbinden doğruca dışarıya yükselen o minik patırtılar neler olduğunu açıkça belli etmişti.

Kung Lao atmış olduğu takla ile birlikte omzundaki canlının gümbürdeyen kalp atışlarını duymuş ve yapmış olduğu hareket ile birlikte kendi kafasına vurmuştu. Gözleri bile kapalı olan canlının masumluğu yüzünden Kung Lao vicdan azabı bile hissetmişti. Bu kadar savunmasız birisine nasıl olurdu da bu kadar ani bir tehlikeyi yaşatabilirdi ki?

Utanç, heyecan, ve tatminlik dolu bir antrenmanın sonunda akşam vakti yemek hazırlayan Kung Lao minik dostunun dünkü yemek yeme kapasitesini gördüğünde daha fazla yemek pişirmesi gerektiğini anlamıştı.

Normalde Kung Lao kendisine bir parça but veyahut koyun eti kızartır ve yanına ise bir bardak su içerek karnını doyururdu, ancak şuan yapmış olduğu şey çok enteresandı.

Sırf ne kadar yemek yediğini öğrenebilmek için Kung Lao mekânsal yüzüğünde derisi ayrılmış tüm koyunu kızartmaya koyulmuştu. Bütün koyunun ağzından giren çubuk en azından 300 yaşına gelmiş bir ağacın dalı kadar vardı. Yapmış olduğu basit bir düzenek ile birlikte sürekli olarak çevrilmeye devam eden koyunun eşsiz kokusu 3 yemek süresi sonrasında ağır ağır ormana doğru yayılmaya başlamıştı.

Yanındaki minik canlı bile daha fazla ağzında biriken salyayı tutamamıştı. Öylesine eşsiz bir kokuya sahipti ki pişiren Kung Lao’nun bile canı istemişti. Daha fazla dayanamayan Kung Lao etin dış kısımlarından iki büyük parça kesmiş ve birisini minik dostunun önüne koymuştu.

Minik canlı ilk başta yemeğin yanına doğru yürümüş daha sonra minik bir burun darbesi ile korkusunu almıştı. Ardından ise minicik elleri ile ete tutunmuş ve ufak ağzı ile minik lokmalar alarak yemeye başlamıştı.

Sevimli canlının bu hareketleri Kung Lao’nun oldukça hoşuna gidiyordu. Yemeğini hızlıca bitiren Kung Lao yanındaki eşsiz tatlılıktaki canlının yemek yemesini izlemiş ve bundan büyük haz duymuştu.

İlk dilimini bitiren minik sincap ağzını bir kez daha oynatmış ve boşluğa giden minik dişleri ile yemeğin bittiğini anladığında ise hüzünlü bir ifade ile kafasını eğmişti. Kung Lao nasıl bu duruma razı olabilirdi ki?

Hemen bir başka dilim kesen Kung Lao minik sincabın önüne doğru koymuş ve izlemeye başlamıştı. Minik canlı kendisine gelen etin kokusunu hissettiği anda kafasını kaldırmış ve kapalı göz kapaklarının altından gözlerini sürekli olarak oynatmıştı. Suratında oluşan mutluluk izleri o kadar belirgindi ki, Kung Lao bu durum karşısında kahkaha atmadan edemedi. Kahkahası bittiğinde ise minik canlı ikinci dilimini de yemiş ve yine aynı surat ifadesini ortaya çıkarmıştı.

Bu şekilde devam eden ziyafetleri sonucunda Kung Lao hayrete düşmüştü. Minicik canlı bir koyunun yarısını yediğinde ancak doymuştu…

‘’kesinlikle bir canavar!’’ diye sayıklayan Kung Lao koyunun geri kalanını mekânsal yüzüğüne yerleştirmiş ve kendisini soğuk toprağın üstüne bırakarak uykuya dalmıştı. Uyumadan önceki düşünmüş olduğu son şey ise ‘’bir adet çadırın iyi olduğuydu…’’

Günlerini bu şekilde geçiren Kung Lao kimi zaman gülmüş kimi zaman ise paniklemişti. Bu süreç içerisinde bir kez bir ayı ile karşılaşmış ve öldürmüş olan Kung Lao ileride yenileceğini düşünerek yüzüğüne yerleştirdiği gibi çalışmalarına devam etmişti.

5. günün sabahında Kung Lao, Yan Suo’nun kendisine vermiş olduğu sürenin sonuna geldiğini çok iyi biliyordu ve biliyordu ki bu küçük canlıyı özleyecekti.

Nasıl olduğu hakkında bir fikri olmayan bu minik canlı daha Kung Lao elini sürmeden hızlıca minik parmaklarını Kung Lao’nun omzuna geçirmiş ve bir çığlık ile birlikte boş boş bakmıştı. Ufacık haliyle şimdiden tehdit eder haldeydi…

Bunu yapmasının sebebi ise mevcut yerini sevmesiydi, nasıl olurdu  da sevmezdi ki? Yemeği her zaman hazırdı, yumuşak bir yatağa sahipti ve ne olduğunu bilmediği bu canlı ona hep en iyi şekilde bakıyordu. Bazen onunla konuşuyor bazen ise minik ninniler söylüyordu. Tamamen sahiplendiği bu yuvayı kim ondan alabilirdi ki?

Kung Lao daha parmağını uzattığı anda minik dişler hızla bir parmağına girmiş ve çıkmıştı. Jilet gibi keskin iki dişin açmış olduğu yaradan ötürü bir dizi küfürler savurmuş ve akan kanın hızlıca durmasını izlemişti. Nedenini anlamıyordu, ancak bu canlı bir şekilde kendisiyle gelmek istiyordu.

Ne kadar denerse denesin aynı sonucu elde etmiş olan Kung Lao en sonunda iç çekmiş ve gelmesine karar vermişti. Sonuçta bu yapmış olduğu hareket dışında kendisine başka bir zararı olmamıştı.

Bu şekilde sonuca varan ikili yolculuğa başlamışlardı. Kung Lao bir fırtına gibi sismik adımlar sayesinde koşmaya başlamış ve sadece 17 yemek süresi sonunda demir su şehrine varmıştı. Kapının girişine geldiğinde nöbetçilere hızlıca ücreti ödemiş ve kendisini iğrenç sokakların arasına atmıştı.

Yanındaki garip ise ne yapacağını bilemez haldeydi. Bu kadar gürültüden ötürü paniklemiş kafasını sağa sola döndürmeye başlamıştı. Bu halini gören Kung Lao ise istemsiz kıkırdamış ve hemen ardından ise Tengri Mei’nin kalmış olduğu hana doğru ilerlemişti. Hancı ile kısa bir bakışmadan sonra hızlıca yukarıya çıkan Kung Lao Tengri Mei’nin odasına doğru ilerlemiş ve hızlıca iki defa kapıya vurmuştu. 

Kapı açıldığı anda hızlıca bir kucaklama yaşanmış ve oluşan bu ani kucaklaşmadan ötürü Kung Lao hem şaşırmış, hem utanmış, hem de mutlu olmuştu.

‘’Neredeydin sen?!’’

Sarılma anları bittiği anda Tengri Mei’den gelen bu ani tepki ile birlikte Kung Lao ne diyeceğini şaşırmış ve iki defa kekeledikten sonra doğruyu söylemenin en doğrusu olduğuna kanaat getirip ‘’ormana gittim, kendimi kılıç taliminde geliştirmek için birkaç gün oralarda yaşadım.’’ Diyerek konuyu kapatmıştı.

Ancak Tengri Mei cevabı duymuş olduğu halde suratını buruşturmuş ve ufak bir ‘’hımph’’ sesi ile birlikte arkasını dönmüştü. Minik Lao’nun bu duruma karşı verebileceği bir cevabı maalesef olmamıştı.

İkilinin son geçeside böyle garip bir durumla bitmiş ve üç beden sabah vakti Yan Suo’nun kaldığı minik hanın önünde belirdiler. İkili hanın içerisine girdi ve Yan Suo’nun gelmesini dört gözle bekler oldu. Bu süreç içerisinde bir iki kez Kung Lao konuşmaya çalışsa da Tengri Mei tarafından duymamazlıkdan gelindi ve bu durumdan sonra Kung Lao’da anlayamadığı için nedenini daha fazla üstüne gitmek istemedi.

Onun yerine yeni arkadaşı ile takılan Kung Lao minik dostunun yumuşak ancak bir o kadar da kalın yeni yeni çıkan tüylerini okşadı, halen daha çok zayıf olan bu minik canlı, o kadar tatlıydı ki Kung Lao onu bir saniye bile elinden bırakmayı düşünmüyordu. Bu durum elbette ki Tengri Mei’nin merak etmesine neden olmuştu ancak, uygulamış olduğu oyun bunun olmasının üstüne geçmişti.

Yan Suo geldiğinde ikilinin gözleri ışıldamış ve ikisi de hemen ayağa kalkmıştı. Sonunda ev dedikleri yere geri dönebileceklerdi. Arabacı Yan Suo ikisine bakmış ve iç çekerek ‘’çocuklar normalde son derece hızlı bir şekilde sizi evlerinize götürebilirdim ancak… Birilerinin bir atımı kaybetmesinden ötürü sizleri biraz daha yavaş götüreceğim.’’

‘’Ne kadar daha yavaş?’’

Bu esnada halen daha gözleri imalı bir şekilde kayan Yan Suo, Tengi Mei’nin sorusuna karşılık olarak ‘’normalde sizi iki günde götürürdüm, ancak bu sayı şuan beşe çıktı…’’ demiş ve hüzünlü bir surat ifadesi göstermişti.

Kung Lao bu sözler ile yerin dibine girdiğini hissetmişti. Daha fazla dayanamayan Kung Lao hızlıca ayağa kalmış ve elindeki minik dostunu omzuna yerleştirdikten sonra ‘’Yan Suo amca, lütfen bu parayı kabul ediniz. En yakın zamanda yola çıkmak ikimizin de şuan için tek gayesi’’ diyerek mekânsal yüzüğünden çıkarmış olduğu 1 sarı kaynak altınını Yan Suo’nun eline yerleştirmişti.

Yan Suo avucunun içinde bulunan bir sarı kaynak altınını gördüğü anda gözleri ikiz dağlar gibi yükselmişti. Nefesini tutan Yan Suo’nun kafasında bir anda yanan bir soru işareti ile birlikte Kung Lao’ya bakmış ardından ise yine kafasından mantıklı bir çözüm önerisinde bulunarak bunu kabul etmişti.

Bir çocuğun elinden çıkan ve neredeyse önemsizmişçesine dağıttığı sarı kaynak altını…

Bunu söyleyecek kişi fakir birisi olmuş olsa ve çocuk sıradan birisi olsa kabul edilebilirdi. Ancak bu kişi Kung klanının genç efendisi ve varisi olunca bu işler direkt olarak değişirdi. Nasıl olurdu da Kung Klanının genç efendisinde para bulunmazdı ki?

Bu yaşanmış olsa bile kimse inanmazdı bile…

‘’Lütfen bu para ile kendinize en iyi atı alınız. Sizden almış olduğum atı kaybettiğim için tekrar tekrar özürlerimi sunarım.’’

Mahcup surat ifadesi ile birlikte Kung Lao sözlerini bitirmiş ve daha sonra arkasını dönerek tekrar yerine oturmuştu. Ardından ise minik arkadaşı ile oyun oynamaya devam etmişti. Yan Suo ise hızlıca kendisine gelmiş ve ‘’çok değil sadece dört yemek süresi beni bekleyin arabamı hazırlayıp sizi alacağım ve en fazla bir günde sizleri evlerinize götüreceğim.’’ Diyerek hızlıca mekandan ayrılmış ve kendisine yeni bir at ve araba almaya çarşıya doğru koşturmuştu.

Gerçekten de söylediği gibi sadece dört yemek süresi sonrasında gelen Yan Suo gençleri alarak yolculuğa başlamış ve son hız ilerlemeyi sürdürmüştü. İlerleyişlerinin ilk 6 saati geride kaldığında bir haydut çetesi tarafından istila edilmişler ancak bu durum Kung Lao tarafından hızla çözülmüştü.

Eline geçen bir iki parça beyaz kaynak altınını ise hızla cebine indiren Kung Lao üstlerinden başka bir şey çıkmamasından ötürü küfürler etmiş ancak bunu suratında belli etmemişti.

Yolculuklarının 8. Saatinde ise Kung Lao’nun minik arkadaşı en sonunda gözlerini açmıştı. Kung Lao ve Tengri Mei ikiside şaşkın bir şekilde açılan gözlerin güzelliğini izlemişlerdi. Masmavi gözler ile ikiliyi incelemişti. Bu sırada ise ağzından çıkan ‘’Gu!...’’ sesi ile birlikte üçü de şaşkın bakışlarını sergilemişti.

Kung Lao bu sırada ise zihninde ‘’meraba abiii!!’’ diye bir ses daha duymuş ve korkusunu nasıl bastıracağını bilememişti. Ensesinden aşağıya doğru hızla inen tek damla ter adeta kutuplardan çıkmış bir damla su gibiydi.

Kung Lao duymuş olduğu sese alıştığında ise ‘’Sen benim önümdeki sincapsın değil mi?’’ diye soru sormuştu. Ancak sorusunun cevabı zihnine doğru giden kafa karışıklığı olmuştu. Bu kafa karışıklığının kendisine ait olmadığını en sonunda anlayan Kung Lao önündeki şeker canlıya ait olduğunu anlamıştı ve işte o zaman kafasında bir ışık parlamıştı.

Bu canlı onun kan ile kendisine bağlı ortağıydı!

Kung Lao karşısında bulunan canlının ortağı olduğunu öğrendiğinde heyecanlandı. Bu nasıl olabilirdi ki? Kendisinin böylesi bir şeyi yaptığını hatırlamıyordu, gerçi nasıl iyileştiğini de hatırlamıyordu ancak konusu bu değildi. Heyecanlanarak ne yapacağını bilemez hale gelen Kung Lao en sonunda dayanamamış ve zihnen ‘’ismin ne bakalım?’’ diye sormuştu.

Aldığı tek cevap ise sincaptan çıkan ‘’Gu…’’ sesi olmuştu.

Kung Lao o an bu hayvanın çok yakın bir zaman önce doğmuş olduğunu hatırlamış ve isminin olmamasını hatta kendisinin ne dediğini anlamamasını bu yöne doğru yönlendirmişti. En sonunda onun ile etkileşim yolunu kurmayı nasıl başaracağını anlayan Kung Lao gülen bir surat ifadesiyle karşısında pür dikkat kendisine bakan sincaba bakmış ve ‘’Senin adın bundan sonra ‘’Gungu’’ olsun…’’ diyerek tebessümünü korumuştu.

‘’Gu…?’’

Kafa sallayan Kung Lao ‘’Evet Gungu! Nasıl beğendin mi?’’

Bu sorunun ardından kendisine gelen tatminlik ile birlikte mutluluk duygusundan beğendiğini anlayabilmişti. Gungu ise yeni ismini hala nasıl telaffuz edeceğini bilemez bir halde hiç bilmediği yolculuklarının keyfini çıkarmaya devam etmişti…

[2.046]

***
Bu bölümün bu kadar uzun süre gelmemesinden ötürü özür dilerim, final haftan halen devam ediyor ve ayrıca site üzerinde çalışmalar yapıyorum ondan bu kadar geç oldu… Size ufak bir sır verem hadi yine iyisiniz. Yakın zamanda sizlerin istediği siyah arka plan gelmiş olacak :D

Neyse hadi görüşürüz… Bu çocuğa da yorum yapın…


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

5 yorum

  1. avatar Unknown says:

    Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. Evet güzel bir bölümdü. ...

        • avatar Lloyd Türkiye'nin en büyük yetişkin çizgi romanlarına sahip kişi says:

          Eline sağlık beatiful bölümdü.