Din devleti Siloyada o gün tam bir karmaşa hakimdi. Normalde altın ve beyaz renklerinin hakim olduğu bu bereketli ülke barış ve din ile yönetiliyordu ve tek sorun undeadlerdi. Bu kutsal ülke bir melek onu desteklemeye başladığından beri yükseliyordu üstelik onları destekleyen melek diğer yarım ve tuaf melekler gibi değildi o tamamen saf iki beyaz kanada sahipti ve kutsal aura ile sarmalanmış kusursuz güzellikte bir bakireydi. O meleği gören erkekler imkansız olduğunu bilse de onunla birlikte yürümek onunla birlikte konuşmak isterlerdi ama cinsel ilişki düşünmeye cesaret edemezlerdi böyle bir saflık böyle pis düşünceler ile bozulmak için fazla güzeldi. Bu kutsallık ülkenin büyümesine ve kendi dinlerine gerçek demelerine yol açtı bu yüzden ülke teokrasi ile yönetilmeye başladı ama bu kutsalıktan memnun olmayan bir ırk vardı Undeadler . Yeniden bu dünyaya gelmiş ölüler için bu krallık bir pislik ve hastalık yuvasıydı Tanrı mı ? Onlar ölürken tanrı nerdeydi onlar tekrar canlandığında tanrı neden bir şey yapmadı? .Şuan bu karmaşanın sebebi de undeadlerdi. Onlar karanlığın, lanetin ve günahların çocuklarıydı, ışık , kutsallık ve iyilik saçan bir ülkeden nefret etmeleri anlaşılırdı. Undeadler ile Siloya arasındaki savaş çok uzun bir süre devam etti belki yüz yıl belkide iki yüz hiçbir insan bunu hatırlayamazdı undeadler ise zamanı önemsemediği için bilemezlerdi. Bu savaş bitmiyordu Siloya undeadleri bastıracak kadar güçlü değildi tamam güçlüydü ama bir savaşta ölmesi için çok nadir olan rahipler ve ışık büyücüleri gereken ,çünkü ateşe göre korunması daha zordu, bir ırka karşı ciddi bir savaş başlatmaya yetecek kadar güçlü değildi. Tamam rahipleri ve ışık büyücüleri diğer ülkelere kıyasla çok daha fazlaydı ama yemek yemesi, uyuması, dinlenmesi ve s*çması gerekmeyen undeadlere karşı uzun süre savaşamazlardı çünkü bu cesetler enerji bulduğu veya kutsal güce maruz kalmadıkları sürece ölmesi zor olan yaratıklardı hatta bazen bir yada iki undead kutsallık korumasına sahip bir ekipman buluyor ve çok büyük bir yıkıma neden oluyordu böyle undeadleri durdurana kadar pek çok cesur savaşçı ölüyor veya ağır yararlanıyordu. Neyseki genelde böyle undeadler ortaya çıkmıyordu çünkü bir ikincil derece yönetici gücüne sahip oluyorlardı ama ikincil derece yönetici undeadler de boss odalarında duruyor ve undead kalesinin kapısını koruyordu boss ne kadar güçsüzse kale o kadar uzaktır boss ne kadar güçlüyse kale o kadar yakındır Siloya bu bossları yenerek undead kalesini basmayı defalarca denedi ama bir kez bile başarılı olamadılar. Çünkü onlar kaleye girdikleri an önceki gibi düşünmeden saldıran undeadler yerine koordine ve zekice taktikler uygulayan undeadler ile karşılaştılar bunun tek bir sebebi vardı Undead Kralı. Undead Kralı undeadler üzerinde mutlak bir güce sahip SSSS seviye bir canavardı astlarının sayısı artıkça onun şeytani özü ve gücü artıyordu. Astlarının sayısı azalsa bile gücünden bir şey kaybetmiyor her zaman en güçlü halinde kalıyordu bu yüzden melekler bile ona karşı gelmedi ve istediğini yapmasına izin verdi. İsteseydi bu canavar Siloyayı yok edebilirdi ama sonra çok güçsüz düşeceği için melekler tarafından yok edilebilirdi. Bir süre sonra artık Siloya buna bir dur demek istedi olayı kökünden halletmek için yani Undead Kralını yenmek için tanrılarına yalvardıkları bir ayin düzenlediler bir kurtarıcı güçlü iyi bir kurtarıcı istediler ve bunun için en temiz kalpli olanları toplayıp kalplerinin içinden yalvardılar
""""Tanrım lütfen bizi bu kötülükten koruyacak bir güç gönder sen şefkatli olansın sen bilge olansın ve sen güçlü olansın bizi bu musibetten kurtulmamız için rehberlik etmeni istiyoruz""""
Bu yalvarış tam üç gün dört gece sürdü ve en sonunda tanrıları onlara cevap verdi (sandılar) üstelik bir değil iki değil üç değil tam elli kurtarıcı vermişti onlara. Bu kahramanlar biraz tuaf olsalarda onlar için yüreklerinden (yah he he) gelerek savaşacakları kesindi. Artık Undead Kralını yenebilir ve huzur içinde yaşabilmek için bir umutları olabilirdi. Taaa ki ilk zaiyata kadar bu beyaz saçlı genç çok iyi ve yardım sever biriydi yeteneği diğerleri ne kıyasla zayıf olsada çok çalışıp kılıç kullanmada hepsini geçti ama ne yazıkki arkadaşlarının dikkatsizliği yüzünden bu genç bir undead boss odasına girmişti arkadaşları içlerinden birinin sahip olduğu ışınlanma yeteneği ile kaçsa da o kaçamamıştı ve orda ölmüştü. Bu Siloya'nın moraline büyük bir darbe vurdu bir kahraman bir undead yüzünden ölmüştü. Onu kurtaramayan arkadaşları (sahte)içten bir özür dilemiş ve bolca (timsah)gözyaşı dökmüşlerdi. Bunun üzerine ülke bir hafta yas tuttu bu sırada şanslılardı ki hiç undead saldırısı olmamıştı aslında undead görülme oranı bile azalmaya başladı. Siloya bunu tanrıdan bir işaret olarak algıladı ve undeadleri yok etmek için hazırlıklarını hızlandırdı. Nerdeyse bir yıl sonunda savaşa hazır olduklarını düşünmüşlerdi ama şuan tamamen umutsuz hissediyorlardı. Karşıların da bir undead ordusu vardı normalde bu onları umutsuzluğa düşüremezdi. Onları umutsuzluğa düşüren undeadlerin sayısıydı nerden baksan en az on milyon undead
En az on milyon!!!
Bu sayı onların asker sayılarından çok daha fazlaydı. Şuan bu yorulmak bilmeyen erzak sıkıntısı çekmeyen kaybedecek birşeyi olmayan vahşi ordu(undeadler) onlara saldırmamış ama sınırda onları bekliyordu.
Siloya lideri Papa ne yapacağını düşünüyordu bir gölge adam ona bir mesaj getirmişti
"Merhaba yok olucak olan bu ülkenin yöneticisi ben şuan savaş alanında olan Undead Crown senin ülkende bir canlı bile kalmaması için tüm gücüyle gelecek olan canavar. Undead Kralı ölmeden önce tüm günahlarını ve gücünü bana bıraktı ve ben onun gibi oturup sizi beklemek istemiyorum bu yüzden tüm gücümle geldim size üç gün tanıyorum bu süre boyunca ordum yer bile değiştirmeyecek"
Bu onlara çok büyük bir avantaj sağlayabilirdi ama tuzak olma ihtimali de çok büyüktü yinede bu undeadlere karşı tam bir galibiyet kazanmaları için de çok büyük bir fırsattı. Papa parasını (kumar oynuyor ne biçim din adamı) büyük bir saldırıya yatırmayı seçti. Siloya kırk dokuz kahramanın da yardımıyla tam iki gün boyunca saldırı için olan büyü formasyonunu hazırladı. Bu formasyon saf kutsal güç saldırısı yapan devasa bir kitle imha silahıydı bunun karşısında undeadler kesinlikle tamamen yok olucaktı ama askerler zayıf düşecekti bir ihtimal kurtulan undeadler olursa kahramanlar onları durduracaktı ama hesaba katmadıkları şey Undeadlerin onların taktiklerine karşı çoktan hazırlıklı olduğuydu
..............................
Savaş zamanı Papa en önde gururla dururken sesine büyü katıp yükselttikten sonra konuştu
"Belki bizden güçlü olabilirdiniz tabi gizli bir saldırı yapsaydınız ama bizim yanımızda tanrımız ve onun havarileri varken bizi yenmeniz imkansız. Şimdi huzursuz ruhlar sizi sonsuz uykunuza döndürmemize izin verin !!!!"
Papa askerlerine döndü ve emir verdi
"Hep birlikte onları huzura kavuşturalım"
Askerler bunun üzerinde büyü formasyonuna ayni anda büyü enerjisi göndermeye başladılar.
""""Tanrının izniyle bana düşmanlarımı doğru yola sokacak gücü ver "Kutsal El" """"
Tüm askerler ve Papa aynı anda bu ilahiyi okudu ve formasyonu aktifleştirdi muazzam derecede kutsal tip büyü gücü ortaya çıktı ve undeadlere doğru yöneldi. İlahi ışığın altında yıkanan undead ordusundan acı çığlıkları ve haykırışlar yükseliyordu.
'Kesinlikle bir tane bile kalmayacak biz kazandık biz kazandık'
Bunlar papanın düşünceleriydi ve şuanda ağzı kulaklarına varıyordu
"Bitti"
diye düşündü
" En sonunda bitti biz kazandık artık Tanrının adına bizim refah ve yükselme dönemimiz"
Ama bu mutlu hali İlahi ışık sonlandığı zaman bitti. Undeadler hala ordaydı ve sadece en öndeki küçük bir kısımları yok olmuştu. Bu imkansız bir şey olmalıydı hepsinin küle dönmesin ve onların kazanması lazımdı.
"Gerçekten astlarıma bu kadar zarar verdiniz en azından yüz yirmi dört bin sekiz yüz kadar adamımı yok etmeyi başardınız ama bu yetmez değil mi Papacık ?"
Undead ordusunun önünde bir genç duruyordu bu genç asil ve korkutucu görünen kara demirden bir zırh giymişti zırhın bazı yerleri dikensi bir yapıyla işlenmişti ve bu kara demir zırha kırmızı çelik ile kırmızı ipek bir pelerin eşlik ediyordu. Bu genç ölü gibi solgun bir tene bir erkek için uzun ama bir kız için kısa saçlara sahipti gözleri yorgun ve nefret dolu bakıyordu bu kişi tabiki Matsurinin Hiyodeku a Arshender Koyakin idi (bu yerler hep yazarın kelime sayısını artırma çabası)
Onu görünce hem Papa hemde kahramanlar şaşırmıştı o ölmüş olmalıydı ölmesi gerekiyordu herkes onu öldü biliyordu yoksa
"Demek sende bir undead oldun ve bize karşı savaşmak için Undead Crown tarafından kullanılıyorsun ha kahraman yazık oysaki geleceğin çok parla-"
"Hey saçmalamam bitti mi ?!"
Papanın sözü kızgın bir şekilde bağıran Matsu tarafından kesildi
"Beni ölüme terk edip sonrada suçları yokmuş gibi davranan ve yüzsüzce Karşımda konuşan siz çöp parçalarına bir şey söyleyeyim"
Matsu sağ elini belindeki kılıcın kabzasına koydu ve sol elini ise kalbinin üzerine koyup konuşmaya başladı
"Ben Undead Crown tarafından kullanılıyorum."
O bunu söyleyince askerler ve Papa büyük bir manevi darbe yedi bu çağırdıkları bir kahraman istediği için undeadlerin tarafında demeketi ama Matsu daha konuşmasını bitirmemişti
"Ben Undead Crownum buradaki tüm ordu şuan bana itaat ediyor"
Papa ve askerlerin bu sefer yediği manevi darbe öncesine göre çok daha büyüktü önceki küçük bir damla ise bu dev bir okyanustu bazı askerler düşük mana yüzünden gelen zihinsel baskı ile birlikte bunları kaldıramadı. Bu askerler bazıları yere çöktü bazıları ağlamaya başladı ve bazılarıda altına yaptı.
"Ama bir insanın undeadler tarafından hayatta bırakılması..."
" "İmkansız" mı aslında evet öyle ama..."
Papanın sözü yine Matsu tarafından kesilmişti
"... benim çağılırdığım zaman kazandığım yetenek bunu mümkün kıldı"
Matsu'nun eski arkadaşlarından biri bu çöpün(mal bunlarda neyse) hala yaşıyor olduğu gerçeği yüzünden gelen şoku atlatmış ve bağırmıştı
"Hızlı öğrenme ile böyle bir şey yapılamaz"
Matsu sırıttı işte beklediği sözler işte beklediği an o rüyanın gerçekleşmesine izin vermeyecekti bu yüzden Lilith ve Lacertiliayı korumak için gereken yeri kurana kadar bekledi şimdi bir karga olarak bu peygamber develerini yavaş ve acılı bir şekilde öldürebilirdi.
"Benim size yalan söyleyebileceğim hiç aklınıza gelmesi galiba salaklar açıklamama izin verin. Benim asıl yeteneğim imkansız olayları gerçekleştirmeyi sağlayan "imkansız zar" o saolsun şuan hala hayattayım ve siz "dostlarıma" küçük bir sürprizim var."
Matsu bunu dedikten sonra sustu ve eliyle arkasına doğru gel işareti yaptı. Bundan sonra da sırtından kanatlarını çıkarttı kemik kanadı ve melek kanadı ile iki zıt imkansız olmasına rağmen sahibim diyordu sanki ve beklemeye başladı ordusunun içinden binlerce undead onun yanına geldi ama bu undeadler normal birer undead değildi bunlar tek tek sökülen Lacertilia'nın biyolojik annesinin pulları ile diriltilmiş rahip undeadlerdi.
"Bu yetenek bayağı işe yarıyor gördüğünüz gibi ben hem şeytani hemde kutsal bir varlığım bu yüzden iki güç türünden de etkilemiyorum ve bu özel undeadler de öyle herbirini tek tek ben yarattım kutsal güç kullanabiliyorlar ve en iyi yanı kendilerini ve bin kadar dostlarını bu güce karşı koruyabiliyorlar mesela az önce bu kısıtlı zamanda yapabildiğiniz en güçlü saldırıyı engellemek gibi"
Siloya ordusu şuan umutsuzluğun zirvesindeydi ve aşağıya inemiyordu onları destekleyen melek daha ortaya çıkmamıştı ortaya çıksa bile onları kurtarabilirmiydi ?karşılarındaki ordu gerçek anlamda yenilemezdi üstüne üstlük birde eski umutları olarak gördükleri bir kahraman karşılarındaydı en güçlü silahlarını kaybetmişlerdi tanrıları tarafından onlara sağlanan en büyük iki gücü bunlar: Kutsal güç ve maneviyattı. Bu iki gücü kaybeden ülke askerleri tam kendilerini katledilmeye hazırlamışlardı ki küçük bir umut ışığı ortaya çıktı
"Size küçük bir şans vermek eğlenceli olucak o değersiz hayatlarınızı bağışlamam karşılığında bana çöp gözüyle bakan o kırk dokuz pisliği verin yoksa sizin için domuzlar gibi yaşadığınız hayatlarınızı sonuçlandırırım"
Bunu duyduklarında yüzü solan kırk dokuz "kahraman " sakinleşmesini bildi onlar eşsiz güçlere sahipti onlar Siloya için umuttu ülke onları sırf böyle bir tehdit için öldürmeleri için çağırdıkları adama vermezdi veremezdi vermemesi gerekiyordu. Ama bu kırk dokuz salak Matsu hakkında yapıldıkları gibi bunun hakkında da yanıldı kısa bir süre sonra kısıtlama büyüleri üstlerine yağmaya başladı
"Kutsal güç ile hedefimi bağla "kutsal düğüm" "
"İlahi varlığın ile hedefimi dondur "kutsal felç"
"Onların maneviyatlarını bastır "büyü engeli" "
Kırk dokuz salak kahramana karşı kullanılan bu büyülerin hepsi kutsal enerji ile yapılıyordu bu yüzden undead rahipler orda olduğu sürece undeadlere karşı kullanılamazdı ama salak kahramanlara karşı kullanılabilirdi ne kadar özel yeteneklere de sahip olsalar üzerlerine gelen binlerce basit seviye büyü yüzünden şuan hiç biri gücünü kullanamaz durumdaydı hepsi tek tek Matsu'nun önünde bırakıldı ama Matsu tatmin olmamış gibi gözüküyordu ona ihanet eden "dostlarına" ihanet ettirmişti bu yeterli bir intikam olmalıydı ama ona yetmedi
"Onları kalenin en dibindeki yeni yaptığım zindana atın orada eğer kaçmaya çalışırlarsa ölürler ve özel yeteneklerini de kullanamazlar"
Matsu Siloyadan olanlara baktı ve sırıtarak şöyle dedi
"Size gelince Siloya askerleri öleceksiniz"
"N-Ne? Ama neden istediğini yaptık"
Papa o an herkesin aklındaki soruyu dile getirdi kalbinde kahramanlar için pişmandı ama insan doğası gereği konu kendi canı olunca onları vermeye karşı çıkmamıştı.
"Oooo evet isteğimi yaptınız ama iki şey var. Bir bunu yaparken tereddüt edenleriniz oldu ve İki size güvenenlere ihanet ettiniz."
Matsu bunu dedikten sonra emektar eski dostu kılıcını çekti ilk aldığı sefere göre baya eski görünen kılıç kendiliğinden birşey kaybetmemişti ama bu eski görünen hali ile Matsu'nun zırhına çok güzel uymuştu.
Matsu kılıcını çektiği anda undeadler öne atıldı ve katliam başladı Siloya askerleri hem bedenen hemde ruhen çok yıprandılar bu yüzden doğru dürüst bir karşılık bile veremediler ama tam undeadler onların orta saflarına ulaştığı anda
*piyuvvvshh
Gökten beyaz bir ışık sütununu indi ve en öndeki undeadleri yok etti ve gökten bir ses duyuldu
"Bu kadarı yeter"
Bunu söyliyen kişi yaninda Enki olan "gerçek melek" Moki idi.
Yn: bu bölüm oğuz abiyi kızdırmam sonucu iki bin kelime oldu inşallah bir daha onu kızdırmam
bölüm için teşekkürler :D ellerine sağlık :)
revenge revenge REVENGEEEEEEE
Ellerine sağlık bugün yb gelir mi
2000 kelime geldi yetmez mi ?
Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. Yıpratma savaşı. ...