Karanlık Algı: Bölüm 34- Hüzün





Yılbaşı özel bölüm:

Maskenin ardındaki turuncu gözler keskin bir ifade ile kendisine doğru yaklaşmakta olan adama bakıyordu.
İnsan görünümündeki bu canavar inanılmaz bir güce sahipti. Sadece tek bir temel hareket kullanmış ve 3 devasa yaratığı bir anda öldürmüştü.

Ukon çoktan kendi yaş grubunu büyük bir farkla geçmişti. Mezhep müdürü onu henüz ortaya çıkmamış bir dahi olarak görüyordu. Kolayca klan lordlarıyla dövüşecek ve hatta tehdit edip yenecebilecek kadar güçlüydü. Böyle bir dahinin geleceği inanılmaz olmalıydı. Ancak klan lordları ile Şehir Lordu arasında uçurumlar vardı. Şehir Lordu'nun gücü bambaşka bir seviyedeydi. İkisi şu an için bir rakip olamazlardı.

Ukon aslında Şehir Lordu'nun buraya bizzat geleceğini hiç düşünmemişti!
Bu adam tamamen gizemli biriydi. Kendini şehirde nadiren gösterirdi. Böyle insanlar genellikle kendilerini eğitime adarlar ve kapalı kapılar ardında dururlardı. Sadece gözünü hırs bürüdüklerinde ortaya çıkarlar ve mücadele ederlerdi. Ancak tuhaf bir şekilde Şehir Lordu aniden ortaya çıkmıştı.

Şehir Lordu'nun etrafından aşırı baskıcı bir aura dışarı salınıyordu. Sadece enerjisini salarak bile ayaklarının altında çukurlar oluşturması gayet mümkündü.
Gözleri sakindi ve dikkatle kendini Urd olarak tanıtan maskeli adamı süzüyordu.

Ukon kafasını çevirdi ve başka bir noktaya bakmaya başladı. Baktığı yerde aslında hiçbir şey yoktu. Sadece kafasını hafifçe bükmüş bir şekilde birkaç düzine metre uzağındaki yeri seyrediyor gibi görünüyordu. Ancak bu sadece bir yanılgıydı. Tabiki o anda kimse bu maskeli adamın kör olabileceğini düşünmüyordu.

Şehir Lordu'nun yüz ifadesi hafifçe değişti. İlgiyle kafasını çevirdi ve maskeli adamın kafasını çevirdiği yöne baktı. Gözleri yere odaklandı.

*Sarsıntı*

*Çatırt*

Bir anda iki kafanın çevrildiği yönden sallantılar başlamıştı. Hemen ardından küçük bir çatlak oluştu. Başta küçücük olan bu çatlak, hızla büyüdü ve genişledi. Kısa süre içinde devasa büyüklükte siyah bir yarık halini aldı.

*Güm*

Yarıklar diğer tarafla birleşmesini daha fazla sürdüremedi ve yüksek bir gürültü duyuldu. Çatlakların oluştuğu yer bir anda içe doğru çöktü. Yer yüksek bir güçle sarsılıyordu.
Çöken yerin olduğu tarafta büyük bir toz tabakası yükseldi.

"Bu da ne?"

İnsanlar bir kez daha şaşkınlık içerisindeydi. Bugün kaç defa şaşırdıkları düşünüldüğünde artık bu normalleşmeye başlamıştı...

Şehir Lordu ruhsal enerjisini bedeninden saldı. Salınan enerji hızla havalandı ve yayıldı. Güçlü bir rüzgar gibi savruldu ve görüşü kısıtlayan havadaki tozları süpürerek uzaklaştırmaya başladı. Yerin çökmesiyle yükselen tozlar, ruhsal enerjinin etkisiyle havada savrularak yok oldu.

Gözler nihayet eski görüş mesafesine kavuştuğunda az önce yarıklar oluşan yere baktılar.

Yerde devasa bir göçük vardı!

İnsanlar temkinlice yaklaştılar.
Burası Ten Klanı yer altı tünelleriydi. Yer altı tünelinin tepesi çökmüştü! Bu maskeli adamın söylediği şeyler gerçekten de doğruydu. Ten Klanı gerçekten de sınırlarını ihlal ederek şehir altında tüneller açmışlardı!

"İşte bahsettiğim gizli yeraltı tünelleri." Dedi Ukon sakin bir ses tonuyla. Bedeni şaşırdığını gösteren bir reaksiyon göstermemişti.

Sereina görevini zamanında tamamlamıştı.

Şehir Lordu yavaş adımlarla oluşan göçüğe doğru yaklaştı. Dikkatlice oluşan çukura baktı. Yüzü sakin ve ifadesiz görünüyordu.

Kader anı gelmişti! Bu adam şu anda hangi tarafta olduğunu belli edecekti. Eğer seçtiği taraf Ukon değilse, çok büyük bir sorun olurdu. Şu anki gücüyle, Ukon böyle bir canavarı yenebileceğinden emin değildi.

"Herkes dağılsın!" dedi Şehir Lordu gür ve sert bir ses tonuyla. Sesi etraftaki insanların kulağında yankılanmıştı. Tüm insanlar bu sert sesi işitmiş ve emri almıştı. Hepsi ayrılmaya hazırlandılar.

Şehir Lordu Ukon'a döndü.

Tam o anda:


"Olaylara müdahale etmenin zamanı geldi"
Ukon bir anda zihninde yankılanan bir ses duydu. Ses son derece güçlüydü. Ses hem yaşlı hem dinçti. İlahi ve otoriter bir havası vardı. Antik bir pürüz bu sesi kaplamış ve ona kutsallık bahşetmiş gibiydi.

Sadece Ukon bu sesi duymuştu.

Ve Ukon'un gözleri şaşkınlıkla açıldı.
"Bu da ne?"

Sadece bir saniyeliğine Şehir Lordu'nun gözleri siyahlaştı. Bu öyle bir siyahtı ki, siyahtan çok daha karaydı. Zifiri bir karanlık, Şehir Lordu'nun gözlerini ele geçirdi. Bir an sonra gözlerindeki bu karanlık yok oldu. Gözleri yeniden eski haline dönmüştü.
Yüz ifadesi değişmiş olsa da hala sakindi. Ancak artık öncekinden farklı duyguları olan biri gibi görünüyordu. Gözleri keskinleşmiş, bakışları sertleşmişti. Duygularından arınmış bir ifadesi vardı. Sanki onun için hiçbir şey yokmuş gibiydi. Sönük bir şekilde, gözleri kendini Urd olarak tanıtan maskeli adama yönelmişti.

Ukon'un gözleri göremese de, hisleri tanrısal boyutlara ulaşmıştı. Karşısında değişik bir fenomenin gerçekleştiğini hissediyordu. Anlamsızlık ve hiçlik. Hissettiği bu garip şey ancak bu iki kelimeyle tanımlanabilirdi. Son derece uğursuz bir hissiyat içini kaplamış ve onu titretmişti.

Neler olduğunu anlamayacak kadar aptal değildi.
'Bu antik karanlık, geri mi döndü?!'

"Bir anlaşmamız var sanıyordum!"

"..."

Şehir Lordu, Ukon'un üstüne doğru yürümeye başladı. Bir elini kılıcına götürdü ve yavaşça kılıcını çekti. O anda baskıcı bir enerji vücudundan yayılmaya başladı. Ruhsal enerjisi gerçekten çok yoğun ve güçlüydü.
Bir yandan da düşmanca bir aura yayıyor, sertçe Ukon'a bakıyordu. Açıkça Ukon'a karşı iyi niyet beslemiyordu.

"Hishigaki!"

Ukon mızrağını yarım ay şeklinde döndürerek saldırı pozisyonunu aldı. O anda o da ruhsal enerjisini salıyordu. Bir savaş kaçınılmaz gibi görünüyordu. İkisi de düşmanca auralarını salmış ve silahlarını çekmişti.

Ukon'un sol elinde siyah bir kart belirdi. Karttan yayılan enerji hayli fazla ve tehlikeliydi.
Hemen ardından diğer iki parmağının arasında beyaz bir kart belirdi. İki kartı elinde devamlı olarak döndürmeye başladı.

Ukon oldukça öfkelenmişti. Böylesine kritik bir anda, antik Karanlık yeniden belirmiş ve güçlü bir düşmanın bedenine girerek Ukon'u hedef almıştı!
Ukon şu anda çok büyük bir sorunla karşı karşıya kalmıştı.

İki zıt enerji hızla yayılıyor, birbiriyle sertçe çarpışıyordu. Havada rüzgar görünümlü enerjilerin çarpışması gözlemleniyordu.

İkisi de kanasusamış gibiydi.

"Ölüm Meleği Dövüş Sanatı: Can Alan Tırpan!"

*hoop*

Ukon bir anda harekete geçti. Bir nefeslik sürede Şehir Lordu'nun önünde belirmişti. Hızı öncekine göre kat kat artmıştı. Şu anda Ten Klanı lorduyla savaştığı kişi değildi. Bu adamla dövüşecekse tüm gücünü kullanması gerekiyordu.

Mızrağını hızla savurdu. Bir ok gibi ilerleyen mızrağın hedefi, Şehir Lordu'nun boğazıydı. Ukon'un isabet oranı inanılmaz iyiydi. Binlerce yıllık bir silah tecrübesinden sonra teknik anlamında rakibi olabilecek fazla insan yoktu. Önceki yaşamında hayatı sürekli tehlike altında ilerlemiş ve ölüm ile yaşam arasındaki incecik çizgide yürüyerek gücünü sürekli arttırmıştı.
Ruhsal enerjisi ve anlayışı yetersizdi. Ancak teknik açısından çok güçlüydü.

*Clang*

Ukon'un mızrağı, Şehir Lordu'nun kılıcıyla çarpıştı.
Ukon'un tekniği her ne kadar üst düzey olsa da, rakibi evrenin başlangıcından beri var olan son derece tehlikeli biriydi.

Ukon hızla mızrağını çevirdi. Ard arda darbeler yapmaya başladı. Darbeler çok hızlıydı ve ilerlerken havayı kesiyor gibi görünüyordu.

*Clang* *Clang* *Clang* *Clang*

Şehir Lordu her bir darbeyi karşılamayı başarıyordu. Sadece kılıcını savuruyor ve Ukon'un mızrağıyla çarpışarak, mızrağın savrulmasını sağlıyordu. Yüzü sakindi. Darbeleri engellerken zorlanıyormuş gibi görünmüyordu. Teknik ve hız açısından çok güçlüydü.

Ukon hızla geriye doğru çekildi.
Öte yandan Şehir Lordu hiç de acelesi yokmuş gibi görünüyordu. Yüzünde sakin ve rahat bir ifade vardı.

Bu şey çok güçlüydü! En az eforu sarf ederek darbelerini kolayca engelliyordu. Bu yalnızca mutlak bir kılıç ustalığının işareti olabilirdi. Kılıç tekniği yenilmez gibiydi. Bunun yanında ruhsal enerjisi devasaydı.

Böyle giderse, Ukon ölecekti!

"Lordum!"
Konuşan Hishigaki idi. Sesi endişeli çıkıyordu ve Ukon'u uyarmak istemişti.

Ukon kafasını salladı. Hishigaki'nin kastettiği şeyi anlamıştı.

Sol elindeki siyah kartı büyük bir hızla fırlattı.

Şehir Lordu kartı gözleriyle takip edebiliyordu. Bu kartın ruhsal enerji yaydığını anlamıştı.

Hızla kılıcını savurdu. Kılıçtan çıkan enerji havada yöneldi ve ilerleyerek kart ile çarpıştı.

*Booom*

Kart büyük bir gürültüyle patladı. Tozlar ve parçalar havada uçuşuyor, görüş alanını kısıtlıyordu.

Şehir Lordu ayağını yere vurdu. Bununla birlite yayılan ruhsal enerji bir kez daha etraftaki tozları süpürerek temizledi.

Etrafına tekrar bakındığında Ukon'un orada olmadığını gördü. Ukon hızla geri çekilmiş ve koşmaya devam ediyordu.

"Kaçamazsın!"

Şehir Lordu yere sertçe bastı. Yerde büyük, dairesel bir çatlak oluşmuştu. Yerden gelen güç Şehir Lordu'nun bedeninde toplandı.

*Hoop*

Hızla ileri atıldı. Bir cetvelin çizebileceğinden çok daha düz bir şekildr havada hızla ilerledi. Bir an sonra Ukon'un hemen arkasında belirmişti. Hızı inanılmaz derecedeydi.
Ukon'un hızını kolayca geçmeyi başarmış arkasında belirivermişti!

Ukon'un sırtından yakaladı ve sertçe aksi yöne çekti. Daha sonra gücünü arttırdı ve Ukon daha kendini toparlayamadan geriye doğru hızla fırlatıldı.

Havada bir gülle topu gibi ilerledi ve sertçe yere çakıldı.

*Bam*

Ukon'un yere çarptığı yerde kırılmalar olmuş ve küçük bir göçük meydana gelmişti.
Şehir Lordu kaçmaya çalışan Ukon'u kolayca engellemiş ve yere fırlatmıştı.

Ukon acıyla doğruldu. 'Antik karanlık olmasaydı kaçmayı başarabilirdim. Bu şey Şehir Lordu'nun gücünü çok fazla arttırıyor.'

"Görünüşe göre savaşmaktan başka şansım yok"

Ukon mızrağını yere vurdu ve ondan destek alarak ayağa kalktı. Vücudunda yaralar meydana gelmişti ve hiç de iyi görünmüyordu. Buna rağmen maskenin ardında turuncuyla parlayan gözler kararlılıkla doluydu.

'Bunu kullanmak zorundayım'

Ukon 5 yıl boyunca kendi anlayışının hakim olduğu bir mezarlıkta yaşamış ve oradaki anlayışı bedenine özümsemişti. Kendini o dereceye kadar eğitmişti ki, uyurken bile bedeni bu anlayışı özümsemeye devam ediyordu. Ve 5 yılın sonunda özümsediği anlayış okyanuslar kadardı.
Ve bu insan bedenine mühürlenerek sıkıştırılmış güçlü anlayış Ukon'un kontrolü altındaydı.

Ve şimdi içinde mühürlü olan bu yoğun, karanlık aura enerjisini dışarı salmak üzereydi. Bedeninde derin bir sarsıntı başladı. Mühür kaldırılıyordu.

"Bu kötü!"

Ukon şu anda bir saatli bomba gibiydi.

Şehir Lordu havaya yükseldi. O, uçuyordu!

Şehir Lordu tüm ruhsal enerjisini saldı ve anlayışını etkinleştirmeye başladı. Önce bir kılıç havada belirdi ve süzülmeye başladı. Ardından bir kılıç ve bir kılıç daha. Bir kılıç oluşturabilmek ruhsal enerjinizi doğru ve iyi geliştirebildiğinisi gösterirdi. İki kılıç bu konuda hafif bir yeteneğinizin olduğunu. Üç kılıç her yerde bulunamayan iyi bir yeteneğinizin olduğunu. Dört kılıç artık ustalaştığınızı gösterirdi. Beşinci kılıç ise anlayış konusunda dahi ve çok güçlü bir uzman olduğunuzu gösterirdi.

Şu anda Şehir Lordu'nun etrafında altı tane kılıç oluşmuştu. Ancak durmadı. Yedinci. Sekizinci. Dokuzuucu. Kılıçların oluşumu hızı bir anda arttı. Yirmi kılıç, yirmibeş kılıç, otuz kılıç.

İki saniyenin sonunda Şehir Lordu'nun etrafında yüzden fazla kılıç belirmişti!!

Kılıçlar gökyüzünü kaplamış ve yeryüzünü esareti altına almış gibiydi. Etraf kararmış, güneş ışığı kesilmişti.

Yüzden fazla kılıç! Bu tarihte yalnızca bir kez görebileceğiniz dönüm noktalarından biri olmalı!

Ukon tepesinde yüzsen fazla kılıcın oluştuğunu hissedebiliyordu. Gözleri öfkeyle çatıldı.

"Burada ölemem! Onu bulmak zorundayım. Onu bulana kadar beni öldürmeye çalışan herkesi ölüreceğim! Her birini teker teker kesecek ve sonunda onu bulacağım! Burada ölemem!!"

Kılıçlar bir anda Ukon'a doğru döndü. Hemen sonra her biri yaydan çıkan ok gibi Ukon'un üstüne doğru inişe geçti. Hızları inanılmazdı!

*Hooop*

Ukon tüm enerjisini serbest bıraktı.

*Boooom*

Karanlık bir enerji Ukon'un bedeninden yayıldı.

*Taak*

Yayılan karanlık enerji ile kılıçlar çarpışmaya başladı. Ancak enerji tam anlamıyla Ukon'un bedeninden çıkmayı başaramamıştı. Sadece bir metre kadar Ukon'dan uzaklaşmayı başarabilmişti ancak çoktan kılıçlar enerji ile çarpışmıştı.

Kılıçların sayısı çok fazlaydı. Bir yağmur gibi Ukon'un üstüne düşüyorlardı.

Kılıçlardan bazıları karanlık enerjiden kurtulmayı başardı ve direk Ukon'un üstüne yöneldi.

Ukon gelen kılıçtan çevik bir hareket ile kurtulmayı başarmıştı. Ancak hemen ardından daha fazla kılıç geliyordu. Ukon birer birer kılıçlardan kurtulmaya ve enerjisini salmaya çalışıyordu.

*Clang*
Mızrağıyla gelen kılıçlardan birini karşıladı.

Takla attı ve bir kılıçtan daha kurtuldu. Her yerden gelen kılıç saldırılarını atlatmaya çalışıyordu! Ancak buna ne kadar devam edebilirdi?!
Gelen bir saldırı üzerine zıpladı ve yerden gelen kılıçtan da kurtulmayı başardı.
Ancak havada hareketleri kısıtlanmıştı.

Açık hedef olmuştu!

Bir kılıç daha karanlık enerjiden kurtuldu ve Ukon'a baktı.

Ukon için kaçacak yer yoktu.

Kılıç muazzam ve durdurulması imkansıza gibi bir hızla ilerledi.

*Slash*

Ukon denge merkezini kaydırmış ve bedenini bükmeyi başarmıştı. Buna rağmen bu saldırıdan kurtulmayı başaramadı. Kılıç, bacağına sertçe saplandı. Bacağından kanlar akıyordu.

Yere indiğinde güçlü bir acı bedenini ele geçirdi.

Şu anda gökyüzünde yüzlerce kılıç daha oluşmuş ve Ukon'a doğru saldırıya geçmişti.

Ukon elindeki mızrağı sertçe sıktı ve tüm gücüyle uzağa fırlattı. "Hishigaki. Kaç. Kaç ve Sereina'yı bul!"

"Hayır. Lord- Lordum!"

"Git!"

Mızrak istemsizce uzaklaşırken Ukon kafasını çevirdi ve dikkatini yaklaşmakta olan yüzlerce kılıca yöneltti.

Daha fazla enerji salamıyordu. Ayağına saplanan kılıç bir mühür görevi görmüş ve karanlık auranın çıkışını engellemişti. Şu anda sadece bir kalkan gibi oluşturduğu karanlık aurası vardı.

Durum ümitsiz görünüyordu!

"Burada ölmeyeceğim!"

Ukon kararlılıkla bağırdı.

"İç ve Dış Salınım; Karanlık Algı"

Bu teknik gözlerini ve bedenini karanlığa dönüştüren, enerjisi ve ruhunu birleştiren bir teknikti. Yarattığı en güçlü teknikti. Bu tekniği kullandığında farkında olmasa da maskesinin ardındaki turucu gözlerinin parlaklığı artıyor ve bir meşale gibi yanmaya başlıyordu.

İç ve dış enerjileri iç içe geçmiş ve etraftaki karanlıkla bir bütün olmuştu. Az önce kalkan görevi gören saldığı karanlık aura bir anda bedenine geri çekildi. Bedeni şu anda gölge gibi görünüyordu. Tamamen karanlık bir gölgeydi ve gözleri turuncu bir ışıkla parlıyordu.

Ellerinde onlarca beyaz kart belirdi.

"Her şeyimi ortaya koymam gerekiyorsa öyle olsun. Burada ölmeyeceğim!"

Ayağındaki yara kapanmış ve karanlık bir aura ile kaplanmıştı. Az önce saldığı karanlık aura bedenini sarmalamış gibi görünüyordu.
Sanki canlı bir gölge gibiydi.

*Hooop*

Yüzlerce kılıç eğik bir eksende hızla üstüne doğru geliyordu!

Ukon sol elindeki beyaz kartları fırlattı. Yüzlerce kılıç arasına dalan yalnızca 8 tane kart vardı. Her biri dağıldı ve bir kılıcı hapsetti.

Kartlar, aksi yönde döndü ve hapsettiği kılıçları fırlattı. Fırlayan kılıçlar Ukon'a yönelmekte olan kılıçlarla çarpışıyordu.

*Clang* *Clang*  *Clang*  *Clang*

Ancak bu çarpışan kılıçlar okyanusta bir damla gibiydi. Daha iyi bir örnek vermek gerekirse, düşen yağmur damlalarından bir kaçını durdursanız bile, yağmur hala yağmaya devam edecekti.

Kılıçlar üstüne gelirken Ukon hızla ileri ve havaya doğru zıpladı. Zıpladığı yön tam olarak kılıçların ona doğru geldiği yöndü!

*Clang*

Tam o anda, Ukon'un hemen karşısındaki kılıca başka bir kılıç çarptı. Ukon çarpışan iki kılıcın üstüne bastı ve tekrardan zıpladı. Bir bir kılıçların üstüne basıyor ve önünde, ona gelen kılıçtan kaçarak yükselmeye devam etmeye çalışıyordu.

Yaptığı şey yağmur damlaları arasında ıslanmadan yürümek gibiydi. Ancak o bunu başarıyordu!

Bunun nedeni kartlardan fırlayan kılıçların, önceden tam olarak ilerleyeceği noktayı temizlemesiydi. Yüzlerce kılıcın arasında kesilmeden ilerlemeye çalışıyordu.

Bedenini sürten kılıçlar sanki bir dumanı kesiyor gibi ona zarar vermeden geçip gidiyordu.

Ama Ukon bu durumu sonsuza dek sürdüremezdi.
Zamanı kısıtlıydı!

Düşen kılıçların üstüne bastı ve adım adım yükselerek devam etti. İlerlediği yönde Şehir Lordu sakince havada süzülüyordu!

Ancak ayağıyla her bir kılıca dokunup zıpladığında elindeki beyaz kartlardan biri daha yok oluyor ve kısa süre ardından bir çarpışma sesi geliyordu.

*Clang*

Ukon zıpladı, zıpladı, zıpladı ve ilerledi. En sonunda kılıç yağmurunun bitiği yere ulaşmayı başarmıştı. Son defa kılıcın üstüne bastı ve tüm gücüyle ileriye zıpladı. Bunu yapmasıyla birlikte kılıç yağmuru ardında kalmış, önünde bulunan ve havada süzülen Şehir Lordu'na yönelmişti.

Şehir Lordu'nun yüzünde kaçmayı düşünen bir ifade yok gibiydi. Sakince yerinde sabit bir şekilde duruyordu.

Ukon ilerledi. Aralarında yalnızca birkaç metre kalmıştı. Ancak trajedik bir olay gerçekleşti.

*Slash*

*Slash*

Şehir Lordu'nun önünde bir anda bir kılıç belirdi ve Ukon'un karanlık bedenine saplandı. Kılıç, karın bölgesinden girdi ve sırtından çıktı.
Ancak bununla durmadı. Hemen arkasından da bir kılıç sırtından saplanmış ve karın bölgesinden çıkmıştı.
Az önce atlattığı kılıçlardan biri yön değiştirmiş ve sırtına saplanmıştı. Diğeri ise Şehir Lordu'nun önünde bir anda belirmiş ve karnına saplanmıştı.

Ukon'un karanlık bedeninde bir yara gözükmese de, ucu sırtından ve karnından çıkan iki beyaz kılıcın da ucunda kan vardı!

İki taraftan birden bedenine kılıç saplanmış ve delip geçmişti!

Kanlar iki kılıcın da ucundan akıyor ve yere düşüyordu.
Ancak maskenin ardında meşale gibi parlayan turuncu gözler kararlılıkla harmanlanmıştı. Vazgeçmemişti!
Hatta Şehir Lordu göremese bile, Ukon gülümsüyordu!

Ukon sağ elini yumruk yaptı ve bir anda sertçe kendi göğsüne vurdu!

*Tak*

Bu hareketi ağzından kan gelmesine neden olsa da gülümsemesi solmamıştı.

Bir anda Ukon'un önünde parlak bir ruh belirdi. İkisi arasında ruhsal iplikler dalgalanıyordu.

Ukon'un önünde beliren şey Urd'du. Urd'un ruhu!

Şeffaflıkla parlayan Urd ruhu, öfkeli bir yüz ifadesiyle Ukon'un önünde ortaya çıkmıştı.

Yüksek bir hızda ilerledi ve kolunu gerdi. Hemen ardından bir deprem oluşturur gibi yumruğunu savurdu.

*Bam*

Urd ruhunun yumruğu bir anda Şehir Lordu'nun yüzünde patladı.

Şehir Lordu bunu tahmin etmemişti. Urd'un ruhu belirmiş ve tüm gücüyle ona sert bir yumruk çakmıştı!

Şehir Lordu yüksek hızda savruldu ve sertçe yere çakıldı!

*Boom*

Yerde büyük bir göçük meydana geldi ve Şehir Lordu göçüğün en dibindeydi.

O anda Ukon'u havada sabitleyen ruhsal enerji anlayışıyla yaratılmış kılıçlar da yok oldu. Ukon kafa üstü yere düşmeye başladı. Vücudunu saran karanlık yavaşça yok oldu ve kısa süre içinde o da sertçe yere çakıldı.

#

Sereina, Ten Klanı tünellerinden çıkmıştı. Kalbi heyecanla atmaktaydı. Ten Klanı'nın hazinesinden büyük bir miktarda çalmış, tüneller içerisindeki kitli 10 kadar yaratığı serbest bırakmış ve hızla koşup Ten Klanı bölgelerinden birinin yakınındaki tünelini patlatarak halka bu olayı resmen duyurmuştu.
Patlattığı yer, Ukon'un Şehir Lordu ile karşılaştığı yerdi.

Ve orada yalnızca 5 Ten Klanı lordunun bulunma sebebi, diğer lordların, Sereina'nın yer altında serbest bıraktığı yaratıkları kontrol altına almaya çalışmalarıydı.

Sereina, Ukon ile kararlaştırdıkları yere geldi. Etrafta büyük yıkıntılar oluşmuştu. Ten Klanı sınırının dışında bir devasa yılan ve sınırın içerisinde ölü 4 devasa yaratık vardı. Bunları Ukon'un serbest bıraktıkları olmalıydı.

Bunun dışında kocaman siyah bir bariyer belirmişti. İnsanlar onun etrafında toplanmış, içeride ne olduğunu tartışıyordu. Karanlık bariyerin içi gözle görülemez bir durumdaydı ve insanlar içeri giremiyordu.

Sereina etrafına bakınarak Ukon'u aradı. Ancak onu göremiyordu.
Bu bariyerin içinde miydi?

Arkasından koşarak yaklaşan küçük, turuncu bir tilki gördü.
"Hishigaki? Ustam nerde?" diye sordu Sereina.

"Şehir... Şehir Lordu... Lordumu..."

Hishigaki nefes nefeseydi ve konuşması fazla düzgün değildi. Ancak sesi korkmuş geliyordu ve bu Sereina'nın telaşlanmasına sebep oldu.

"Hishigaki, ne oldu? Çabul bana anlat!" dedi Sereina hızlı bir şekilde.

Ancak Hishigaki cevap veremeden bazı sesler duyuldu.

"Hey, bakın, bariyer yok oluyor!"

"Evet"

Sereina hızla kafasını siyah bariyere çevirdi.

Bariyer yavaşça dağılarak yok olduğunda, insanlar sonunda içerisinde ne olduğunu görebildiler.

Sereina'nın gözleri bir noktada kesiştiğinde ağzını açamayacak kadar şok olmuştu. Gözleri kocaman açılmış ve hafifçe yaşlar belirmişti.

Şehir Lordu, maskeli bir adamın ensesinin arkasındaki kıyafetten tutmuş havaya doğru yükseliyordu.

Sereina bu maskeli adamın Ukon olduğunu biliyordu.

Ukon'un bedeni kanlar içerisindeydi ve çok kötü hırpalanmıştı. Bedeni canlı olduğuna dair bir kanıt vermiyordu. Harketsizce duruyor ve kanını yere akıtıyordu. Baygın mıydı? Yoksa ölmüş müydü? Ancak bir şey kesindi! O, yenilmişti!

"Ustaa!!" Sereina tüm gücüyle bağırdı.

Şehir Lordu havaya yükselmişti. Kafasını Sereina'ya çevirdi ve dikkatle onu süzdü.

Sereina'nın gözleri yaşlar ile dolmuş kızgınlıkla Şehir Lordu'na bakıyordu.

"Onu İmparatorluk Şehri'ne götürüyorum. Onu geri istiyorsan oraya gel!"

Hemen ardından Ukon'u tutarak hızla uçmaya devam etti ve Sereina'nın görüş açısından çıktı.
Sereina hiçbir şey yapamamıştı. Ustası götürülürken onu sadece izleyebilmişti. Uçabilecek kadar bile gücü yoktu.

Şehir Lordu, Ukon'u da alarak gözden kaybolmuştu!

Sereina kafasını çevirdi. Karşısında kendisine yaşıt iki çocuk duruyor ve sessizce ona bakıyordu.

Bunlar Kymiran ve Fyeria idi.

****5000+ yıl önce...****

Urd gözlerini açtığında karşısındaki mavi ve meraklı gözlere baktığında bir an gerçekliği unutmuştu. Ancak bir anda gözleri şaşkınlıkla açıldı. Kafasından aşağı bir kova su dökülmüş gibiydi.
Bunun nedeni o anda ülkesine neler olduğunu hatırlamasıydı.

"Ülkem!"
Hızla yataktan doğruldu. Üst bedeni çıplaktı ve bandajlarla sarılmıştı. Bedenini kaldırdığı anda vücudunda güçlü bir acı hissetti. Ancak bunu unursamadı ve yataktan kalktı.

Bu odundan yapılmış, ahşap klübede gözleri hemen kapıyı aradı. Gözleri kesiştikten sonra hemen kapıya doğru yürümeye başladı.

"Dur! Yaralısın! Nereye gidiyorsun?" Arkasındaki kadın endişe içinde Urd'a seslendi.

"Ülkem!"
Urd kapıyı sertçe açtı. Karşısında yalnızca çimler, otlar ve ağaçlar gördü. Burası bir ormandı. Etraf güzelliklerle kaplıydı ve bu ahşap kulübenin hemen yanında akan bir nehir vardı.
Son derece huzurlu görünen ıssız bir ormana kurulmuştu bu kulübe.

Urd karşısındaki manzaraya baktıktan sonra yavaşça kendini sakinleştirmeye çalıştı.

"Neredeyim ben? Ne oldu?" diye sordu arkasını dönerek. Tekrardan kadına baktı.

"Burası Helion Ormanı. Çölde ender bir bitki arıyordum. Bir akşam gökte tuhaf bir fenomen oluştu ve güçlü bir enerji yeryüzüne indi ve büyük bir kum fırtınası oluşturdu. Kaynağına bakmak için yaklaştım. Ancak Urd İmparatorluğu'nun olduğu yerde, artık yalnıca derin bir uçurumdan ve boşluktan başka bir şeyin kalmadığını gördüm. Dikkatlice inceledikten sonra, baygın bir insan bedeni gördüm ve seni alıp buraya, evime getirdim. Yaklaşık 3 aydır baygın bir şekilde yatıyorsun"

Urd'un gözleri şaşkınlık içerisinde açıldı. Ülkesi... Artık yok muydu? Urd konuşamadı. Ağzından kelimeler dökülmüyordu. O kaybetmişti. Ülkesi kaybetmişti. Tüm o neşeli insanlardan geriye sadece o kalmıştı. Her biri ölmüştü. Hiçbirini kurtarmayı başaramamıştı. Her biri, her biri ölmüştü!

'Ben... Yaşamayı hak ediyor muyum?'

Eğer Urd, bu savaşı başlatmasaydı o insanlar hala yaşayacaktı. Eğer Urd olmasaydı ülkeler daha uzun süre ayakta kalacak ve daha az insan ölecekti. Urd'un tek yaptığı dengeleri bozmak olmuştu. Sadece daha fazla insanın ölmesine sebep olmuştu. Yaşaması gerçekten adaletli miydi?

"Ben... Çok kibirliydim. Tüm dünyayı alarak ölümleri durdurabileceğimi sandım. Barışı getirebileceğimi, yalnızlıktan kurtulabileceğimi sandım. İnsanların birbirini öldürmesini engelleyebileceğimi ve sonunda bir işe yarayabileceğimi sandım. Huzuru tüm insanlara getirebileceğimi sandım. Zafer hırsını yok edebileceğimi, insanlara mutluluk getirebileceğimi sandım.
Ama... Ama ben... Çok kibirliydim..."

Urd'un gözleri yaşlarla dolmuştu.
O hayata geldiğinden beri, tek yaptığı insanların yaşamlarını sona erdirmek olmuştu.

En nihayetinde yine, kimseyi kurtaramamış, ezici bir yenilgiye uğramış ve sayısız insanın ölümüne sebep olmuştu.

"Ben... Çok kibirliydim..."

Bu yüzden başaramamıştı...

*****Şimdiki Zaman******


Ukon'un gözleri yavaşça açıldı. Gözleri hala karanlığı görüyordu. Bunun yanında bedeni güçlü bir acıyla sızlıyordu.

'Görünüşe göre yaşıyorum'
Diye düşündü Ukon. Baygın kaldığı süre boyunca tekrardan geçmiş anıları gün yüzüne çıkmıştı.

"Olamaz! Reenkarne olan birini, buraya, benim yanıma getireceklerini hiç düşünmemiştim!"
Dedi heyecanlı bir ses. Bu ses orta yaşlı bir adamdan geliyordu.

"Sen de kimsin? Burası neresi?" diye sordu Ukon.

"Benim adım Drasius Emperegia. Şu anda İmparatorluk Şehri, saray zindanlarındasın" diye yanıt verdi ses.

"Drasius... Emperegia?.."

------- 0 -------

Bölümün sonu.

İsim bir yerlerden tanıdık :D

Yine müthiş yerde bitirdim iyi dileklerinizi bekliyorum.

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

9 yorum

    • avatar Unknown says:

      Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. Uzun ve güzel bir bölümdü. Neler oluyor böyle. ...

            • avatar Unknown says:

              daha bu siteye beğenme butonu gelmedi, sadece yorum kısmı var şimdilik.

                • avatar hknsnyrt452 says:

                  vay canına tek atar diye beklerken tek yedi ilerler de daha neler olacak acaba ?