Karanlık Algı: Bölüm 28- Devasa Yılan


#

16-17 yaşlarında genç bir çocuk, şehrin meydanına doğru ilerlemekteydi. Beline asılmış kılıç ve etrafa hafifçe yaydığı ruhsal enerji, onun bir ruhsal enerji savaşçısı olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Ancak genç yaşta olması, onun gerçek bir savaşçı olmadığını gösteriyordu. Belki bir mezhebin müridi, yada bir ustanın öğrencisiydi.

Meydana yaklaştığında gözleri etrafı taradı. Yoğun bir kalabalık ve bir ses dizisi dikkatini çekmişti. Sabit adımlarla kabalığa doğru ilerledi. Daha sonra yüksek, tahta bir kürsüden insanlarla konuşan ve dini kıyafetler giyen bazı insanlarla karşılaştı.

"Ey Gerçek ve Cömert Tanrı Saten' in kulları. Birlikteliğiniz ve inancınız ruhunuzu aydınlatsın. Karanlıkta kalan duygularınız Tanrı' nın kutsamasıyla ışık bulsun. Evleriniz huzur ve refah içinde, kalpleriniz sevgi ve mutluluğın sevinciyle dolsun. İman dolu kapleriniz, bırakın Tanrı Saten' in önderliğinde göklerin lütfuyla ödüllendirilsin. İyilik ve dostluk bir adım yanınızda, zenginlik ve şöhret iki adım uzağınızda olacak.
Buna karşılık Kilisemiz Tanrı adına bağışlarınızı kabul etmekte.
Bu dünyanın zulmünden kurtularak öbür dünya nehrini geçtiğinizde cennet sizi kucaklayacak.
Ruhunuz kanatlandığında bu Dünya' daki mallarınız burada kalacak, ancak Tanrı adına Kilisemize yaptığınız iyilikler daima yanınızda olacak. Unutmayın. Açgözlülük, cimrilik. Bunlar Dünya' daki malların neden olduğu kötü ve hain duygular. Ancak eliaçıklık ve cömertlik öbür tarafa sizinle gelecek ve sizi ödüllendirecek olan hassas ama maneviyatı güçlü olan duygular."
Kürsüdeki adam bağırarak karşısındaki insanlara bu sözleri söyledi. Üzerinde beyaz kıyafetler vardı. Uzun sakalları vardı ve hafifçe tombuldu.

Genç çocuk, içten içe rahatsız olmuştu.
"Hmph. Altı üstü para dilenmek için ne şatafatlı sözler. Tanrı para istemez. Bu adamlar açıkça Tanrı kelimesi altında kendi zimmetlerine para topluyorlar."

Ancak arkadan gelen bir ses, hiddetle ona karşılık verdi.
"Sen... Seni kafir... Ulu Tanrı Saten' in kutsal kilisesi rahiplerine iftira atmaya utanmıyor musun? Şeytanın oyunlarına kanmışsın. Hala zamanın varken tövbe edip özür dile, belki Tanrı seni affeder"

Genç arkasına baktığında kendisine yaşıt bir kız gördü. Belki kendinden bir, en fazla iki yaş küçüktü. Uzun kahverengi saçları örgü şeklinde yapılmış ve öne sarkıtılmıştı. Beline bir çift hançer asılmıştı. Genç, bu kızın ruhsal enerjiyi kullanabildiğini ankamıştı. Kısık sesle kendi kendine söylediği bu sözleri duymuştu ve oldukça sinirli görünüyordu.
Kalabalığın en arkasında olduğunu düşününüyordu ve aklındakileri söylediğinde kimsenin duymayacağını düşünmüştü. Ne var ki bu kız sonradan gelenlerden biriydi ve kalabalıktaki ses nedeniyle, genç, bu kızın arkasına geçtiğini fark etmemişti.

Genç bu kızı içten içe cahil olarak nitelendiriyordu. "Kafir? Asıl gerçeği görmeyi red edenler kafirdir. Şuna bak. Bu cafcaflı lafların arkasında sadece tek bir söz söylemek istiyorlar: bize para verin biz de sizi cennete sokalım"

"Ne- Ne? Seni dinsiz. Bu rahipler kilise için bağış topluyorlar. Tanrı' nın emri-"

"Tanrı' nın emri mi?" Genç, kızın lafını kesti.
"Sattığınız veya satın aldığınız her şey için zaten vergi ödüyorsunuz ve bu vergilerin bir kısmı vakıf adı altında zaten kiliseye veriliyor. Bu kilisenin varlığını sürdürmekte zaten yeterli. Öte yandan bu adamlar- pardon rahipler sizden bağış vermenizi istiyor. Peki bu bağışlar ne yapılacak? Bunu söylüyorlar mı?
Zaten öbür tarafa maddi şeylerin gidemeyeceğini söylediler. Bu da demektir ki Tanrı' nın paraya ihtitacı yok.
Peki. Şimdi tekrar soruyorum. Bu bağışlar nereye gidiyor?
Fakirlere mi? Evsizlere mi?
Yolda gelirken soğuktan ve açlıktan ölmüş birkaç fakir insan gördüm.
Demek ki fakirlere yardım etmiyorlar. Ve kilisenin varlığını sürdürmesi için zaten yeterli parayı alıyorlar.
Üçüncü kez soruyorum. Bu bağışlar nereye gidiyor?
İki cevap var.
Birincisi kilise deposunda biriktiriliyor ve günün birinde bir ayaklanma başlatmak için yeterli miktarda paraya ulaşmak için tutuluyordur.
İkincisi, hepsi parayı kendileri için alıyordur.
İki seçenek de kötü ama bence doğru olan ikincisi."

Genç anlayışsız biri değildi. Sözleri biraz sert olsa da yanlış değildi. Dünyada her zaman yozlaşmış insanlar vardır ve bu insanlar her yere dağılmış bulunmaktadır. Burası da tam olarak böyle bir yerdi.

"Ne? Ama bu..." Kız düşünceli görünüyordu. "Ben hemen bunu rahiplere soracağım"
Sesi biraz kızgın çıkmıştı. Ancak öfkesi bu defa gence yönelmemiş görünüyordu.

"Bu tepkiyi vereceğini düşünmemiştim. İnsanlar yanıldıklarını kabul etmek istemezler. Sözlü olarak uzlaşmada yetenekleri yetersiz ise öfkelenmeyi ve fiziksel etkileşimi seçerler. Gerçekten ağırbaşlı bir tepki verdiğin için seni tebrik ederim. Ancak şu anda bu kalabalığın ortasında bunu sorarsan insanlar yanıldığını kabul etmeyecek ve muhtemelen öfkelenip seni linç edecek."

Kız karşısındaki çocuğa baktı. Sözleri çok anlamlı geliyordu. Gözlerinde bir alim havası vardı.

"Peki ne yapmalıyız?" Kız sözlerin mantıklı geldiğini hissetti ve karşı çıkmadı. "Bu rahipler Tanrı' ya adaletsizlik ediyor."

"Biz mi?" Genç, sakince kafasını rahiplere çevirdi. "Hiçbir şey yapmayacağız. Yeterince düşünmeden ve sorgulamadan paralarını vermeleri kendi hataları. Burada suçlu olan rahipler değil şatafatlı sözlere inanan bağışçılar. Bu rahiplerin yaptığı şey tamamen yasal"

"Ancak bu Ulu Tanrı Saten' e saygısızlık değil mi? Göz mü yumacaksın?" Kız çaresiz kalmıştı. Bu insanların zaten az olan paralarını boş yere harcamalarını istemiyordu. Bu gizemli çocuğun isterse birşeyler yapabileceğine emindi.

"Üzgünüm ama aynı Tanrı' ya inanmıyoruz."

"Ne?- Seni pislik. O zaman burada ne arıyorsun? Hangi Kilisenin Tanrısına inanıyorsun?" Kız içten içe umutsuzluğa kapılmıştı.

" Bunu bilmen bir şeyi değiştirmez öyle değil mi?"

"Adın nedir?" Kız, sorusunu değiştirmeye karar vermişti.

"Kymiran"

*Booom*

Bir anda büyük bir patlama sesi duyuldu. Meydandaki kalabalık sarsıldı ve çoğu insan dengesini kaybetti. Çoğu yere doğru eğilerek patlama şiddetinden kendini korumaya çalışarak şaşkınlıkla sesin geldiği yöne baktı. Patlamanın etkisi oldukça büyük olmuştu. Birkaç binanın arkasından büyük bir duman tabakası yükseliyordu ve o taraftaki insanlardan yüksek çığlık sesleri geliyordu.

Binaların arasından kaçışmakta olan bazı insanlar gözükmeye başlamıştı. Etrafta oldukça büyük bir panik havası vardı.

Kymiran, kızın kolunu tuttu ve çekiştirerek. "Benimle gel!"

Kymiran şehrin koruyucu kuvvetlerinden birine katılmıştı ve direk olarak Şehir Kontu nun emri altındaydım onun bir kısıtlayıcı yoktu ve şehri korumak onun göreviydi. Muhafızlardan üsy seviyede serbest savaşçılardan alt seviyedeydi. Ancak böyle kritik bir durumu görmezden gelemezdi.
Olayı görmeli ve derhal kontrol altına alması gerekliydi.
Şehir koruyucusu olmak buny gerektirirdi.

"Ne?-"

Sözünü devam ettirmesine olanak yoktu çünkü Kymiran onu çoktan çekiştirmeye başlamıştı. Gittikleri yön direk olarak dumanarın ve çığlıkların yükselmekte olduğu yerdi.

Bu patlamanın sebebi ne veya kimdi? Böylesine büyük bir etki yaratması hafife alınamayacak bir olay olduğunu gösteriyordu.

Yüksek hızda koşmaya başladılar ve duraksamadan ilerlediler. İnsanların ve binaların yanından geçtiler. Görüş alanlarını açacak olan binayı tam döndüklerinde büyük bir ses yankılandı.

*Roooaaaar*

Aniden tiz ama çok güçlü bir ses kulakları sağır edecek derece etrafı kaplayarak bağırmaya başladı. Bu sesin bir insana ait olmadığını anlamak için bir uzman olmaya gerek yoktu.
Bu sesin sahibi devasa bir canavardı!

Yaklaşık 5 metre boyunda morlar ve kırmızılar içinde, gözleri nefretle bakan bir yılan türü canavardı bu. Sarı gözler, uzun dişler, iğne kuyruk ve metal alaşım pullar.

"Bir Koriuant Yılanı!!"

Koriuant yılanları son derece ölümcüldür. Nehir yakınlarındaki ormanların mağralarında veya uçurum türü derinliklerde yaşarlar. Normal şartlarda bulundukları bölgeleri korurlar ve sınırı ihlal edenlere saldırırlar.
Zehirli değiller ancak, öfkekelendikleri düşmanı öleceklerini bilseler bile büyük bir gözükaralık ile özel bir şekle girerek saldırarak düşnanı yaralar ve kendilerini feda ederlerdi.

'Peki bu şehirde ne arıyor? Hayır. Bu şehre nasıl girmiş?!'

Şehir surlarla çeviriliydi ve çanı çalarak şehri bilgilendirecek muhafızlar her an nöbetteydi. Nasıl olur da şehrin ortasında bir anda devasa bir yılan belirebilir?
Mantıksal olarak bu imkansız olmalı!!

"Kilisene zarar gelsin istemiyorsun öyle değil mi? Şehir lordları gelene kadar onu oyalamalıyız"

Bu kız ruhsal enerjiyi kullanabiliyordu ve görünüşe göre, kilisenin bu rahiplerinden ayrı bir mezhebinde yaşıyordu. Bu müritler kilisesine muazzam bir bağlılığı olarak yetiştirilen insanlardı.

Böyle bir durumda, yakındaki ibadet kilisesinin zarar görmesini göze alamazdı.

Aslında birçok farklı Tanrı, Tanrıça ve din mevcuttu. Tüm şehirlerde çeşit çeşit kiliseler bulunurdu. Tanrı Saten' e iman eden insanlar, Saten Kilisesi' e giderlerdi. Şehirde onlarca Saten Kilisesi vardı. Ancak aslında tüm Saten Kiliselerinin hepsi İmparatorluk Şehrinde bulunan Ana Saten Kilisesi Tarikatı' na bağlıydı.
Saten' den başka başka ana kilise tarikatları da mevcuttu.
Kiliseler bir ülkeye bağlı değillerdi ve genellikle tüm imparatorluk şehirlerinde ana kiliseler bulunurdu.

Kiliseler, savaş durumlarında ülkelerle işbirliği yapar ve ülkenin ana güçlerinden biri halini alırdı.

Saten Kilisesi' nin bu şehirde de savaşçı yetiştirmek ve kendine katmak için açılmış mezhepleri vardı. Bu kız da o mezheplerden birinde eğitim alıyordu.

Kymiran doğru bir yaklaşımda bulunmuştu. Böylr bir yılanın saldırısı durumunda mezhebini korumak zorundaydı.

Lordlar gelene kadar yılanı oyalayacaktı!

"Anladım" diye cevap verdi Kymiran' a.

Devasa yılan öfkeyle etrafa saldırıyor ve binaları yıkıyordu. Durdurulmadığı sürece can kaybı büyük olacaktı.

Kymiran kılıcını çekti ve ruhsal gücünü yönlendirmeye başladı.
Ruhsal gücünü ellerinden kılıcına geçirdi ve kılıcını hızlıca savurdu.
Kılıçtan çıkan bir enerji dalgası hızla yılana doğru ilerledi ve pullarına çarptıktan sonra küçük bir patlama ile kayboldu.

Yılan hasar almamıştı!

Kymiran gerginlikle geriledi.

Az önce yaptığı saldırı yılanın dikkatini üzerine çekmişti ve yılan şu anda öfkeyle Kymiran'a bakıyordu.

"Binanın üstünden kafasına zıpla ve gözüne saldır. Dikkatini üzerime çektim. Senin yanına yaklaştıracağım!"
Diye bağırdı koşarak yılanın etrafından dolalmakta olan kıza.

'Şimdi, hızla kaçmam gerek'

Kymiran bu defa enerjisini ayaklarında topladı. Ayaklarının altından hafifçe ruhsal enerji salıyor ve rüzgara dönüştürüyordu. Uçmaya yarayacak kadar güçlü olmasa da ayak hareketleri doğru yapıldığı sürece hızı büyük ölçüde arttıran bir teknikti bu.

Tüm gücüyle ileri doğru zıpladı ve kaçmaya çalıştı. Ne var ki yeterince hızlı değildi.

Yılanın kuyruğu bir anda savruldu. Devasa bir kırbaç gibi hareket etti ve Kymiran' ın kaçmakta olduğu yönü hedef aldı.

*Şlak!*

Devasa kuyruk aniden Kymiran' a sertçe çarptı.

Kymiran saldırının etkisiyle metrelerce geriye doğru savruldu ve bir binaya çarptı. Binanın duvarı onun çarpışıyla kırılmıştı.

Vücudunda büyük bir yara ortaya çıkmıştı ve duvara mıhlanmıştı.

Vücudu büyük bir acıyla yanıyordu. Göğsünün ortasında çapraz bir kesik oluşmuş ve kanlar belirmişti. Ayrıca iç organlarının yaptığı basınç, ağzından kan gelmesine neden olmuştu.

Son saniyede ruhsal enerjidi ile kendini koruyamasaydı kaburgaları kırılıp iç organlarını delecek ve sonunda ölecekti.

Acıyla, duvara muhlanmış kolunu çekerek kurtardı. Kırılmış kemiği yoktu ancak vücudu çok kötü yaralanmıştı.
Yere kanlar damlıyordu ve toz içinde kalmıştı.

Bu yılanın gücünün hafife alınmaması gerekiyordu!

Duvardan kurtulduktan sonra güçsüzce yere devrildi. Zar zor nefes alabiliyordu. Her nefes aldığında ise göğsünde büyük bir acı hissediyordu.
Elini yere attı ve kalkmaya çalıştı.
Zar zor ayakta dikilebiliyordu.

Karşısına baktı.
Yılan onu öldürmek için geliyordu!

Bir kez daha yere kan tükürdü ve duvardan destek alarak yılanın gelmesini bekledi. Kılıcı çoktan çok uzapa savrulmuştu ve şu anda ona ulaşması mümkün gözükmüyordu.

Kymiran daha saniye sayacak fırsatı olmadan devasa yılan yeniden önünde belirmişti.

*Şlak*

İkinci bir kuyruk saldırısı Kymiran' ı hedef aldı.

Kymiran son saniye zıpladı ve bu defa saldırıdan kıl kurtulmayı başardı. Önceki sefer saldırı hızını az çok analiz etmeyi başarmıştı.

*Tak*

Arkasındaki duvar tamamıyla yıkılmıştı.

Tekrardan doğrulan Kymiran' ın gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"Burası... Ten Klanı'  nın sınırı!..."

Ten Klanı' nın deposu az önce çökmüştü.
Ten Klanı' nın şehirde onlarca şubesi ve ona bağlı olan onlarca aile vardı. Zaten hasarlı olduğu için bu bir süpriz değildi.
Şaşırtıcı olan şey, yıkıntıların aşşağı doğru dökülmesiydi. Küçük vardı ve bu yıkıntılar, bu çatlağın görünür olmasını sağlamıştı. Bu kadar yakında olmasaydı, Kymiran' ın bunu görmesi imkansız olurdu!
Burada, devasa bir yeraltı tüneli bulunuyordu. Yüzlerce metre, ileri uzandığı rahatça gözüküyordu. Bu tünel, Ten Klanı sınırlarını aşmış ve şehrin içine doğru ilerlemekteydi.
Bu tam anlamıyla art niyet demekti!

Zaten önceden oluşan patlama da buradaydı ve Ten Klanı sınırınına çok yakındı.

Yani bu yılanın sorumlusu Ten Klanı mıydı?!

------- 0 -------

Bölüm sonu.

Ybybybybybybyb

Sonraki bölümde devam ^^

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

1 yorum:

  1. avatar Unknown says:

    Ne ara maskeli adam olmaya karar verdi bu kızan. 😀 biraz kopukluk oluşmadı mı sizce de.