Angoria Bölüm 76

Angoria Bölüm 20: On gün


(Bu bölümü Evillight adlı kişiye ithaf ediyorum. Ayrıca teşekkür ederim :D  Ayrıca Bölüme ilk yorumu kim atarsa birde onun olacak ithaf haydi seviliyorsunuz :D )

Kung Lao karşısında sevinçten uçmaya yakın bir vaziyette duran Tengri Mei’ye bakmış ve gülümsemekle yetinmişti. Sadece bir seviye için çok iyi biliyordu ki elindeki kaynakların büyük çoğunluğunu tüketmişti.

Suratındaki çocuksu mutluluk ile Kung Lao’ya bakan Tengri Mei kafasını hızlıca yana doğru eğdirmişti. Suratındaki ifade anında soru sorar bir hale gelmiş ve ‘’Ben kılıcı sonunda çıkardığını sanmıştım. Daha demin duymuş olduğum patlamada bunu doğrular bir haldeydi, söylesene bana ne oldu?’’

Kung Lao bir an için doğru söylemesinin gerektiğini düşünmüştü ancak hemen zihninde bu kelimelerden vazgeçmişti. Şimdilik kimsenin bilmesi iyi değildi ve bu durum eğer öğrenilirse zamanından önce hayatı tehlikeye girmekle kalmaz ölebilirdi.

‘’Ah o patlama mı… Bana doğru yaklaşan ‘’İki Gagalı Uçurtma Kuşuydu’’ sadece… Sanırım bayağı açtı ve bana saldırmayı tercih etmişti.’’

Tengri Mei’nin suratındaki soru soran ifade kaybolmamıştı. Tek kaşını kaldırmış ve diğerini ise bir yay gibi germişti. İnanmadığı her halinden belliydi. ‘’Tamam sana saldıran iki gagalı uçurtma kuşuydu, peki ya patlama?’’

Kung Lao ufaktan köşeye sıkıştığını hissetmeye başlamıştı. Biraz daha böyle kaçamak cevaplar verirse doyasının ele verileceğinden emindi. Elini kafasına götürerek ‘’Ha-ha iki gagalı uçurtma kuşu beklenilenin aksine son derece güçlüydü, son saldırısı bana isabet etmemişti ancak bir kayaya çarptığında kaya un ufak oldu. Çok şükür ki elimde bu çentikli kılıç duruyordu, o olmasa halim haraptı…’’

Hemen başka bir konuya geçmesi gerektiğini düşünen Kung Lao ‘’Baksana hadi ilerleyelim burada yeterince fazla süredir duruyoruz. En yakın kasabaya kadar koşalım. Hem sende yeni gücüne alışmış olursun ha? Ha-ha sona kalan dona kalır!!’’ diye bağırmış ve doğrudan koşmaya başlamıştı.

Koşarken kaynak enerjisini kullanmamış ve aynı zamanda sismik adımları aktif hale getirmemişti. Tengri Mei’nin yakalayabilmesi için son derece yeterli bir hızdaydı. Tengri Mei’de bunu bir fırsat olarak görerek yeni gücünü bacaklarına son damlasına kadar kullanmış ve hızlanmıştı. Hızı Kung Lao’nun önüne geçmesine haliyle yetmişti, ancak kısa sürede tükendiğini hisseden Tengri Mei sadece bir tütsü süresi koştuktan sonra bitap düşmüştü.

Kung Lao, Tengri Mei’nin anında yorulduğunu gördüğünde istemsiz kahkaha atmış ve yere oturmuş olan Tengri Mei’ye elini uzatmıştı. ‘’Gel hadi devam edelim’’ demiş ve ardından ise elini tutup tutmamasını umursamayarak hızla kucağına almış ve tekrar koşmaya başlamıştı.
Tengri Mei kendisini tıpkı bir tüyü kaldırır gibi kaldıran Kung Lao’nun kuvvetine istemsiz olarak hayran kalmıştı. Yaklaşık bir tütsü süresi boyunca koşmalarına karşın ne nefes alışında bir düzensizlik, ne de hızında yavaşlama söz konusuydu. Tengri Mei’nin kafasında oluşan tek kelime ‘’Dahi’’ olmuştu ve bu görmüş olduğu şeyler de onu doğrular derecedeydi.
Kung Lao’nun şuan için kaçıncı seviyede olduğunu bilmiyordu, ancak bir tek şunu biliyordu ki kendisi ile arasında bir alem farkı vardı. Bu bile başlı başına bir sorundu. Tengri Mei ne kadar güçlü olursa olsun nasıl olurdu da kendisinden bir kaynak alemi üstün olan birisi ile aşık atabilirdi? Bunu yapmak için ya delirmiş olman gerekiyordu yada çok iyi bir silaha sahip olman gerekiyordu. Diğer türlü tıpkı bir böcek gibi ezilirdin.

Kung Lao ile sessiz bir şekilde koşmaları yaklaşık olarak bir başka tütsü süresine daha mal olmuştu. Bu süreç içerisinde öyle çok mesafe kat etmişlerdi ki, Tengri Mei’nin kalmış olduğu minik çadır minik bir görüntü almıştı.

Aniden Kung Lao suratını Tengri Mei’ye doğru döndürmüş ve sırıtarak ‘’Biraz hızlanmamı istermisin?’’ diye sormuştu. Tengri Mei tam kafasını sallayarak azıcık daha hızlanmasını söyleyecekken bir anda gözlerinin sulandığını hissetmişti.

Anında ortalığın hafiften bulanıklaştığını fark eden Tengri Mei, sakin bir şekilde bunu gördüğünde daha emindi. Kung Lao kesinlikle çok hızlıydı...

Bu kadar yüksek hıza sahipken bile son derece rahat gören Kung Lao bu tempoda hiçbir engele takılmadan iki yemek süresi kadar koşmuştu. Bu sırada kucağında keyfi yerinde bir şekilde etrafı görmek ile uğraşan Tengri Mei ise, ilk kez dışarıya çıkmış bir çocuğun sevincini taşıyordu.

Kung Lao ise meraklı gözler ile etrafa bakan Tengri Mei’nin etrafı izlemesini son derece sevimli bulmuştu. Yorulmaya başlamasına karşısın sırf bu surat ifadesinden ötürü durmayı red etmişti. İçinde küçük bir burukluk vardı, ‘’keşke siyah tavşanda bu manzarayı görmüş olsaydı. Eminim ki onun surat ifadesi daha şirin olurdu…’’ diye düşünen Kung Lao istemeden de olsa hızının azaldığını hissetmişti. Bu durumdan kaçması gerektiğini biliyordu, kafasında kesinleştirmişti. Siyah Tavşana bunu kim yapmışsa ödeyecekti!

Kung Lao’nun bir anda hızlanması Tengri Mei’yi heyecanlandırmıştı. Normal hızından daha da hızlanan Kung Lao önündeki nesneleri bile görmek veyahut dikkat etmek için uğraşmıyordu. Kafasında önünde yapması gereken şeyler dönüp dolaşıyordu. Alacağı intikamlar boğazından aşağıya inen tükürüklerin toparlanması gibi git gide büyüyordu. Kung Lao’nun bunları azaltması gerekliydi, ki oda öyle yapacaktı.

Kung Lao ne kadar zaman geçtiğini anlayamayacak kadar dalmıştı, ancak Tengri Mei çoktan dört yemek süresi kadar zamanın geçtiğinden haberdardı. Her yemek süresinin geçmesi ile birlikte ağzının açıklığı bir miktar daha artıyordu. Kung Lao nasıl bir dâhiydi? Sadece on ay öncesinde kendisinden bile güçsüzdü ve neredeyse ölme noktasına gelmişti. Ama şimdi…
Zihninde Tengri Yan ile bile karşılaştırmaya başlamıştı. Sahi ikisi bir araya gelse ve dövüşse kim alırdı ki? Bir anda bir başka detayı yakalayan Tengri Mei’nin yanakları alev almıştı. Sadece üç hafta içinde, şimdi kucağında durmuş olduğu kişiyle evlenecekti…

Utancını Kung Lao göremiyordu ancak kendisinin dikkatini dağıtması gerekiyordu. Tam bu esnada ise tesadüf kendisini göstermiş ve üç orta büyüklükte tepenin ardından görünen kuleleri fark etmişti. Bu işaret ya bir şehir yada bir vikont’un bölgesi olduğuna işaretti.
Hızla dürten Tengri Mei, Kung Lao’nun en sonunda kafasını ona doğru çevirmesi ile ‘’Şuraya bak!!’’ diye bağırmış ve parmağı ile göstermişti. Kung Lao başını o tarafa çevirdiğinde ise görünen kuleli yapıyı fark etmiş ve ‘’Sonunda bir yerleşim yeri bulduk.’’ Diyerek yalandan bir tebessüm ortaya koymuştu.

Hızını hiç düşürmeden ilerlemeye devam eden Kung Lao en sonunda nerede olduğunu bulabilecekti. Şehrin tanıdık gelen taştan sütunları sürekli olarak uzamaya devam etmişti. Kung Lao tam olarak yedi yemek süresi sonunda, koşmayı bırakmış ve şehir surlarının önünde durmuştu.

Şehri hemen hatılamıştı. Nasıl olurdu da hatırlamazdı? Demir Su Şehri tüm pisliği ile karşısında dikiliyordu.

Kung Lao’nun karşısına dikilen nöbetçileri, Lao nasıl olurdu da tanımazdı? Arabacı Yan Suo tarafından buraya getirildiğinde de bu adamları görmüştü. İki muhafızın yanına giden Lao yanındaki Tengri Mei’nin duyamayacağı bir biçimde adamlara fısıldamıştı. Adamlar hemen panik olmuş ve birisi doğrudan surun yanına doğru koşmaya başlamıştı.

Aynı sahnenin yaşanması Kung Lao’ya ne kadar da nostaljik gelmişti, yanındaki kişi Yan Suo amca yerine sadece Tengri Mei’ydi. Gülümsemiş ve ağır adımlar ile karşısına gelen kadına bakmıştı. İnce bir deriye ve güzel bir surata sahipti, kadının ismini bilmiyordu bu yüzden sadece suratından tanıyordu. Kadın geldiğinde nazik bir biçimde selam veren Lao ‘’Sizleri görmek ne güzel… Lütfen bu küçük ile ilgilenmeye devam edin…’’ demiş ve güzel bir tebessüm göstermişti.

Kadının giymiş olduğu kıyafet daha da şatafatlı bir hale gelmişti. Kung Lao kendisinden almış olduğu fazladan paranın etkisi olduğunu düşünüyordu. Nede olsa 50 yeşil kaynak gümüşü düşük meblada bir para değildi. Kadının gözleri Kung Lao’yu görünce neredeyse kaybolmuş bir haldeydi. ‘’Ah… Demek sen yani siz geldiniz… Genç efendiyi ağırlamaktan onur duyarız.’’ Demiş ve saygı ile eğilmişti.

Kadının eğilmesinin tek bir nedeni vardı; geçen sefer geldiklerinde Lao’nun kim olduğunu bilmiyordu ancak şimdi, turnuvadan ötürü ismini ve kimliğini öğrenmişti. Nasıl olurda 7 büyük klan içerisindeki Kung Klanını tanımamazlıktan gelebilirdi ki? Özellikle karşısındaki kişinin klanının gerçek varisi olduğunu öğrendiğinde bunu yapması boynunun bir borcu hale geliyordu.

Kadın gözleri ile yanındaki kıza bakmıştı. Kızın güzelliği karşısında neredeyse büyülenecekti, kendisinin güzel olduğunu bilen kadın karşısındaki melek ile bile boy ölçüşemezdi. Suratının bakışları, bedeninin duruşu, karşısındaki insana bakışı kesinlikle soylu bir klandan yada bizzat imparatorluktan geldiğini belli eder nitelikteydi. Hemen Lao’ya doğru dönmüş ve ‘’Kusura bakmayın sizi tanıyorum genç efendi ancak yanınızdaki güzel bayanı çıkaramadım, bana adını bahşetmeniz mümkün mü?’’ diye sormuştu.

Kung Lao gelen soru karşısında afallamış ancak hemen toparlanmıştı. Dudaklarının iki yanı hafifçe kıvrılmıştı. ‘’Yanımda duran bayan kesinlikle çok önemli birisi’’ diyerek kafasını sallamış ve ardından ise ‘’ Kendisi Tengri Klanının askeri işlerinden sorumlu olan Tengri Enyum’un tek kızı Tengri Mei’dir.’’ Diyerek sözlerini bitirmişti.

Kadın sözlerin kulağına gelmesi ile birlikte ağzını kapalı bir halde tutamamış ve direkt olarak önlerinden çekilerek ‘’Lütfen böyle buyrun, sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız. Sizleri en önemli misafirlerimiz için ayırttığımız özel dinlenme alanlarına götürmeme izin verin.’’ Demiş ve kendilerine eşlik etmeleri için bir elini havaya kaldırmıştı. Kung Lao bu tutumu bekliyordu ancak bu kadarının fazla olduğuna anlayış getirmişti. Hemen yüzüğünü tokatlayan Kung Lao içinden çıkarmış olduğu 1 beyaz kaynak altınını kadına doğru fırlatmıştı. Giriş ücretlerini ödemeleri gerektiğini çok iyi biliyordu.

Kadın kendisine gelen beyaz kaynak altınını havada tutmuş ve hemen Kung Lao’ya doğru ilerleyerek ‘’Genç Efendi Kung Lao lütfen paranızı geri alınız. Sizin gibi değerli misafirlerimizin burada geçiş ücreti ödemesine gerek yoktur.’’ Diyerek parayı geri iade etmişti.

Lao sadece gülümsemek ile yetinmiş ve parayı red etmişti. ‘’Bunu bize yapacağınız iyiliklerin bir karşılığı olarak görebilirsiniz…’’ diyerek kadına tekrar gülümsemişti. Kadının gözleri hızla ışıldamış ve iki kez daha eğilerek ‘’Teşekkür ederim genç efendi!’’ bağırmıştı.

Bu tek seferde kazanmış olduğu ikinci beyaz kaynak altınıydı. Nasıl olurda sevinmez ve teşekkür etmezdi. Üstelik ikisinin de karşısındaki çocuğa ait olduğunu bildiğinde daha da minnettardı.

Bu olaylardan sonra Kung Lao ve Tengri Mei hızlıca kalacaklara odalara doğru götürülmüş ve kısa bir kiralama ücreti gibi formalite işlerinden sonra ikisi de tek odalara yerleştirilmişti. Günün geri kalanını dinlenerek geçiren ikili, daha sonrasında ise sabaha kadar uyumuş ve sabah vakti ikisi de en göze doygun menülerle odalarına getirilen yemeklerini güzelce yedikten sonra hızla kaldıkları yerden ayrılmışlardı.

Kung Lao’nun bir haritaya ihtiyacı vardı ve birde arabacının kendisine ihtiyacı olacaktı. Bu işlemler için önce arabacıların atlarını dinlendirdikleri alana doğru yürüyen ikili karşılarında tanıdık bir suratı gördüğünde sevinmiş ve hemen yanına doğru ilerlemişlerdi.
Bu kişi tabi ki arabacı Yan Suo’dan başkası değildi.

‘’Suo Amca!!’’ diye bağıran Kung Lao hızlıca adama sarılmış ve ikili hasret gidermişti. Kısa yolculuklarında kendisine iyi davranan adamı nasıl olurda unutabilirdi ki? Kısa boyu ile kendisine sarılan Lao’yu fark eden Yan Suo elinin Lao’nun kafasına koymuş ve okşamıştı. ‘’Demek yine buradasın ha? Geçen sefer bir anda ortalıktan kayboldun atım ile birlikte, söyle bakalım atım iyi mi?’’

Lao bu ani soru ile birlikte afallamıştı. Şimdi aklına gelince atını alıp kaybolmuştu ancak ata gelince… Onu gerçekten de nerede bırakmıştı ki? Sıkıntılı durumu suratına öyle çok yansımıştı ki Yan Suo anında fark etmiş ve içi buruk olmasına rağmen gülümseyerek ‘’Önemli değil…’’ demişti.

Suratı her ne kadar gülümsesede içi kan ağlıyordu. Çünkü Lao’nun almış olduğu at onun en sevdiği atıydı.

‘’Ben Suo Amca’ya borcumu kesinlikle ödeyeceğim!!’’ diyen Lao kafasına kararlı bir ifade yerleştirmiş ve Suo’ya bakmıştı. Yan Suo bu kararlı ifade ile birlikte içinde biriken duyguya esir olmuştu. Surat ifadesi o kadar ciddi duruyordu ki nedense içinden ona güvenmek gelmişti. Tıpkı geçe sefer atını vermiş olduğu gibi.

‘’Tamam. Borcunu ödemeni dört gözle bekliyor olacağım!’’ diyerek Kung Lao’nun kafasını tekrar okşamıştı. Bu sırada ise gözlerini Lao’nun yaşıtı gibi duran kıza çevirmiş ve ‘’Söylesine bana Lao bu küçük kız da kim? Yoksa o ustan olacak ayyaşın bahsettiği Siyah Tavşan bu mu?’’

Kung Lao ani surat ifadesi ile neredeyse felç geçirmiş gibi kalmıştı. Tek bir kelime bile dudaklarından çıkmamış sadece o an baktığı yere bakmayı devam ettirmişti. Yan Suo bir işte gariplik olduğunu fark etmişti ancak ne olduğunu anlamamıştı. ‘’Ben Mei efendim, Lao’nun müstakbel eşiyim’’ diyen Mei kısa süreli de olsa durumu kurtarmış ve nazik bir selamda bulunarak Yan Suo’ya ışıltılı bir gülümseme göstermişti.

‘’Oh! Demek müstakbel eşisin!! Seni şanslı velet!! Şimdiden güzeller güzeli bir kızı kapmışsın!! Ona iyi davransan iyi edersin! Yoksa seni eşşek sudan gelinceye kadar döverim. Gelirse bir daha gönderir bir daha döverim!!’’ diye çıkışmış ve sert hava birazda olsa yumuşamıştı.

Sohbetlerinin ardından Kung Lao durumunu Yan Suo’ya detaylı bir şekilde anlatmış ve klana geri dönmeleri gerektiğini bildirmişti. Yan Suo bütün hepsini anlayış ile dinlemiş ve Lao’ya olumlu bir cevap vermişti. Kesinlikle geri götürebilirdi ancak bu en erken 10 gün içerisinde olabilecek bir şeydi.

Lao 10 gün bekleyeceğini fark ettiğinde sadece kafa sallamak ile yetinmiş ve 10 gün boyunca bu pislik yerde kalmaya mecbur olduğuna anlayış getirmişti.
Yolculuk planlarını yapmış olan ikilinin yapmaları gereken tek bir şey kalmıştı. Oda sabır ile beklemekti.




(1931)

***

Yeni siteye atacağımız ilk bölüm oluyor bu kendisi açıkçası sevinmedim değil. Güzel bir ekip olduk umarım devamı da gelir ve işlerimiz hiçbir zaman askıya uğramaz (turkcenovel’de olduğu gibi) Neyse siz okuyucularda hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz… Hiç ayrılmayın buradan hemi :D



Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

7 yorum

      • avatar Unknown says:

        Eline sağlık. Bölüm için teşekkürler. Kim bu Siyah Tavşan demedi anlamadı heralde. ...

          • avatar Unknown says:

            site hayırlı olsun yazar siyah tavşanı öldüren aklını seviyim :d