Grondia İkinci Kitap : Bölüm 25 Şanssızlık Sıçmak!



Grondia İkinci Kitap: Bölüm 25 Şanssızlık Sıçmak!


Ortaya çıkan iskeletler kılıçlarını çektiklerinde Ryuu da bir şeyler yapmak zorunda olduğundan artık emindi. Somutlaşan enerjisi iskeletlere baskı yapsa da tüm alana yaydığı için onları yıkacak kadar güçlü bir baskı oluşturamıyordu. Hala güçsüzdü. 
''Geliyorum!'' Ryuu ilk öldürdüğü iskeletlerden düşen bir kılıcı eline alırken saldırıya geçti. İskeletlerin arasına daldığında çoktan somut enerjisi etrafında toplanmış ve saldırmak isteyen iskeletleri yavaşlatmaya başlamıştı. Ryuu hızla her birini biçerken, yere düşen bedenlere dikkat bile etmiyordu. 
Ryuu ne kadar hızlı keserse kessin iskeletlerin bir türlü sonu gelmiyordu. Çoktan binlerce bedeni parçalara ayırmıştı ama hala iskeletlerin sayısında bir azalma fark edememişti. Tersa' nın bir şeyler yaptığından kuşkulansa da şimdilik yapabileceği tek şey iskeletlerle ilgilenmekti.
Sakince bir iki iskeleti daha parçalara ayırırken elindeki kemikten kılıç dayanamamış ve parçalara ayrılmıştı. Ryuu hemen boyutsal yüzüğünden düz bir kılıç çıkartırken durmadan iskeletleri biçmeye devam etti. İskeletleri parçalaya parçalaya neredeyse devasa ordunun ortasına gelmişti. 
Ryuu işlerin kötüye gitmediğini düşünüyordu ki gene şanssızlığı kendini göstermişti. Somut enerjisi yavaşça yok olurken Ryuu kendine küfürler yağdırdı. Hala somut enerjisini uzun süre kontrol edemiyordu.
Ryuu' nun enerjisinin baskısı olmadığında iskeletler aşırı güçlenmişti. Hepsi hızlanınca Ryuu saldırıları karşılamada zorlanmaya başlamıştı. ''Hay!'' İskeletlerden birisi sırtında uzun bir kesik açınca direk arkasını dönüp iskeleti ikiye böldü.
''FİUVVVV!''
Ryuu duyduğu yabancı sesle birlikte ne olduğunu anlamak için başını çevirmişti ki üzerine yağan onlarca mızrağı gördü. İçinden küfürler ederken alevlerini çağırdı. Masmavi alevler dairesel bir bariyer oluştururken üzerine yağan mızrakları engellemeye başladı.
Ryuu daha önce alevlerini hiç güçlendirmeyi denememişti. Her defasında zaten onların kendisiyle birlikte güçlendiğini düşünmüştü ama bu tamamen yanlıştı! Aslında Ryuu her alevlerini kullandığında alevleri daha da güçleniyordu. Ve bu güçlenme duracakmış gibi değildi!
Alev Sanatları aşırı güçlü teknikler olsa da asıl güçleri Ryuu' nun alevlerinin gelişmesine bağlıydı. Eğer Ryuu bir seviye atlamasa ve sadece alevlerini geliştirirse bile gücü akıl almaz bir seviyeye ulaşırdı. İşte bu yüzden Gökyüzünün Kralı, Ryuu' ya bir ders vermek istemişti. Ona zararı olmayan güçlerini geliştirmeliydi. Devamlı kendi hayatını tehlikeye atan güçlerini değil.
Yok olan mızraklar karşısında Ryuu alev bariyerini kaldırmadı. Yere otururken bedeninden yayılan enerjiyi kontrol etmeye çalışıyordu. '' Lanet olsun! '' Yere güçlü bir yumruk atarken kendine küfürler etti. '' Tam böyle zamanda seviye atlamak da ne? ''
Normalde Ryuu seviye atladığında bir şey yaşanmıyordu. Lakin şuan Ryuu' nun güçleri mühürlü olduğundan aslında kendi seviyesi yükselmiyordu, alevleri seviye atlıyordu!
Ryuu' nun alevleri tamamen kaynak damarları ile alakalı olduğundan bir anda savunmasız duruma düşmüştü. Gene ve gene şanssızlık sıçıyordu. Böyle bir anda karşılaştığı durum cidden sinirlerini bozmaya yetmişti. 
Ryuu kendi kendine sövmeye devam ederken zihninde Xiong' un varlığını hissetti.'' Ryuu sen iyi?'' Xiong' un konuşması karşısında Ryuu cevap veremedi. Durumu hem zihnini hem de bedenini kullanmasına izin vermiyordu. Gerçekten siniri bozulmuştu. Gözleri kapanırken bilinci yavaşça karanlığa gömüldü...
Ryuu gözlerini açtığında gördüğü manzarayla donakaldı. Devasa bir yanardağının ilerisinde yerde bağdaş kurmuştu. '' Merhaba velet. Uzun süredir seni buraya getirmemiştim. '' Ryuu çevrede yankılanan sesle korkması gereken hiçbir şeyin olmadığını fark ederek rahatladı. '' Ateşsel Su alevlerinin yaratıcısı, bugün neden beni çağırdınız? ''
Ryuu ilk ateşsel su alevlerini zorla kullanmaya çalıştığında buraya gelmişti. O zaman ismini hatırlamadığı birisiyle dövüşmüş ve kazanarak ateşsel su alevlerini kullanmaya başlamıştı. '' Seni buraya çağırmamdaki amaç salaklığını yüzüne vurmaktı velet. '' Ryuu duyduklarıyla kaşlarını çattı. '' Ne demek istiyorsun Ateşsel Su alevlerinin yaratıcısı? '' Birazcık sinirlenmiş olsa bile bu sesine yansımıştı. 
'' Ne mi demek istiyorum? Tabiki de senin zayıflığından bahsediyorum, alevlerimle olan bağın zar zor birinci seviye olarak görülürken senin bu kadar kibirlenmenle alay ediyorum velet! '' Tamamen alaylı çıkan ses karşısında Ryuu karşılık olarak konuşmadı. Aslında haklıydı. Ryuu bu zamana kadar alevleriyle olan durumunu hep yüksek zannediyordu. '' Haklı olduğumu kabul etmene şaşırdım.''
Ryuu ses çıkarmadan tekrar gözlerini kapattı. Hızla gelişimini tamamlamalı ve gerçekliğe dönmeliydi.'' Bu konuyu anladığına göre ne yapmayı düşünüyorsun velet? '' Ryuu fısıldayarak cevapladı. '' Şimdi  hızlıca gerçeğe dönmem lazım. Bu savaştan çıktıktan sonra düşünürüm bunu. ''
'' Hahahaha! Beni güldürüyorsun velet. Alevlerle olan bağın ikinci seviyeye geçmeden nasıl onların ikinci seviyeye yükselmesini bekliyorsun? Sana iki seçenek verebilirim. Yavaş ve acısız olan ya da acılı ama hızlı olan. Hangisi? Çabuk karar ver burada zaman daha hızlı geçiyor. Arkadaşlarının ölmesini istemezsin değil mi velet? ''
Ryuu hızla ayaklanırken gözlerini açıp çevresini taramaya başladı. '' Ne kadar acı verici olduğu önemli değil. Olabildiğince hızlı olsun yeter. '' Ryuu' nun sözleri bittiği anda yanardağ büyük bir güçle sallanmaya başladı. Sanki deprem oluyor gibiydi. '' Bir alevi hissedebilmek için genelde kişi sürekli onunla yan yana olur. Bu genelde uzun sürdüğü için bunu yapmayı reddettin. O zaman direkt olarak alevlerin gücüyle sınanacaksın! '' Sallanma daha da artarken birden gökyüzünü kırmızıya boyayan bir patlama yaşandı. Yanardağ patlamıştı...
Ryuu üzerine gelen lavlara baktı. Kırmızı, turuncu ve altın sarısının mükemmel karışımından oluşan bu yarı akışkan lavlar çok güzel dursa da aşırı tehlikeliydiler. Ryuu daha ilk anda bunaltıcı sıcağı hissetmişti. Kaçmaya çalışsa belki bir şansı olabilirdi ama o sadece lav püsküren yanardağın karşısında sessizce bekliyordu. Etrafta tek hareket eden şey lavlardı. Ne kayalar saçılmıştı ne başka bir şey.
'' Ölmeye hazır mısın velet?'' Ryuu soğukça sırıttı. '' Halen Met' le görüşememişken ölmek mi? Hahaha şaka yapıyorsun! '' 
Ve Ryuu bu sözlerinin ardından herhangi bir tereddüte düşmeden üzerine gelen lavları beklemeye başladı...
 Gao Yao/Bizim devasa yaratığımız :D/ sonunda istediği yere ulaşmıştı. Grondia' nın çıkışı! En güçlü muhafızların toplandığı yer olan bu çıkışta eski kadim tanrıların soyundan gelme iki efsanevi yaratık dahil onlarca tanrı bekliyordu!
Gao Yao sürünmeyi bir anlığına keserken Ryuu' yu hissetti. '' Hahaha şu velet ne kadar da eğlenceli. Her daim bir belaya bulaşmayı başarıyorken nasıl hayatta kalabildiğini anlamak cidden zor. '' Fısıldadıktan sonra tekrar sürünmeye başladığında enerjisinin büyük kısmını saklıyordu. Aslında istese tüm enerjisini saklardı ama onun asıl amacı dikkatleri çekmekti. Yeniden geldiğini herkese gösterecekti!
Grondia' nın çıkış kapısındaki tüm muhafızlar alarm verirken kendilerine doğru yaklaşan canavara saldırmak için hazırlandılar. İki devasa boyutlardaki yaratık uykularından uyanırlarken ayaklandılar. Bu iki yaratıktan birisi tıpkı timsaha benzeyen Gralafagona türündendi. Gralafagona türü yüzlerde metre boyunda olan ve iki ayağı üzerinde yürüyen bir türdü. Lakin garip bir şekilde timsahların derisinden binlerce kat güçlü olan derisi pespembeydi! Ayrıca gözleri de çok büyük ve savunmasızdı.
Gralafagona türü olan yaratığın yanındaki yaratık ise tek kelime ile açıklanabilirdi. Garip... Tıpkı bir goril gibiydi ama ek olarak on iki kola sahipti. Kafasının arkasında bile bir kol vardı. Tek gariplik tabiki bu değildi. Her saniye renk değiştiren kalın kıllara sahipti. Bu kılları tıpkı bir zırh gibi bedenini örtmüştü, ek olarak yirmi altı göze sahipti. Her avucunda bir göz ve ellerinin üzerinde de birer göz vardı. Son derece garip duran bu türe Hakenokulama deniyordu. Boyutu kesinlikle Gralafagona' dan aşağı kalmıyordu.
Bu iki yaratıkta hissettikleri enerji üzerine harekete geçmişlerdi. Hakenokulama türünden olanın her elinde, kendi boyutuna göre küçük çekiçler vardı. Gralafagona türünden olanın ise iki elinde de neredeyse kendi boyutuna eşit büyüklükte mızraklar vardı.
Gao Yao bu iki yaratığı gördüğünde devasa bedenine rağmen rahatça boynunu kaldırdı. Bedeni daire şeklinde toparlanırken Onun yarısı bile olamayan yaratıklara baktı. Boyutu o kadar büyüktü ki bu eski kadim tanrıların soyundan gelen canavarlar bile onunla kıyaslanamıyordu.
'' Kim olduğunu açıkla yabancı! '' Gralafagona türünden olan yaratık korkusuzca bağırdı. Onlar bu kadar güçlüyken karşılarındaki yaratığın sadece bedeni büyük diye şansı olamazdı. ''HAHAHA! Gerçekten kendinizi bir şey mi sanıyorsunuz veletler? '' Gao Yao' nun tıslıyormuş gibi çıkan sesi net bir alayla kaplıydı. O gerçekten karşısındaki yaratıkları umursamıyordu.
''Biz eski kadim tanrıların kanından gelenleriz. Bu kapıyı korumakla görevlendirildiğimiz için bize kim olduğunuzu söylemek zorundasınız. '' Hakenokulama türünden olan konuştuğunda hala Gao Yao onları umursamıyordu. '' Çekilin önümden çöpler. ''
Gao Yao' nun bedeninden yayılan güç öyle bir baskıyla doluydu ki oradaki hiç bir canlı hareket etmeyi hayal edemezdi, hatta hayatta kalmayı bile hayal etmeleri saçmaydı! Gao Yao kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı ki tam önüne devasa bir yıldırım düştü. Masmavi olan yıldırım metrelerce kalınlığındaydı ve aşırı güçten etrafına kıvılcımlar saçıyordu.
'' Bu kadar hızlı hareket etmeni beklememiştim Ejderha Tanrısı.'' Gao Yao' nun konuşması karşısında Ejderha Tanrısı sadece gülümsedi. Öylesine havada duruyordu. ''Senin gibi güçlü birisini görmek benim için bir lütufdur Efsanevi Yıkım Tanrısı. Sanırım bugün seni uyandıran çocuğun yanına gitmeyi düşünüyordun. ''
Gao Yao biraz Ejderha Tanrısına yaklaştı. '' Yolumda durmayı düşünüyor musun? '' Sözleri açıkça tehdit ediyordu. '' Nasıl öyle bir düşünceye kapılabilirim ki? Sonuçta senin gibi binlerce yıldır yaşayan kadim bir tanrının karşısında durmam saçmalık olur. Lütfen kabalığımı mazur görün! '' Ejderha Tanrısı daha fazla durmanın mantıksız olduğuna karar verirken şimşeğe dönüşerek büyük bir hızla yok oldu. İçinden binlerce düşünce geçerken tek bir tanesine odaklandı. ''Yakında başlayacak olan savaşın yönünü kesinlikle o belirleyecek. Kaç tane yaşama ve ada sahipti acaba? O kadar yaşama sahip olsa da hala benim için küçük öğrencim Rias...''
/Bu bölümde bitti. Rias' ın isminin açılımı ne kada datlu demi :D Bu arada isterseniz onun temsili resmini atabilirim :D :D Neyse sonraki bölümlerde görüşürüz artık. Yalnız bu bölüm nedense uzun sürdü. Kesin arkada birileriyle mesajlaştığıma :/


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

8 yorum

            • avatar Unknown says:

              Riasin fotosuna ne gerek yaf anime izleyen herkes bilir sanirsam neyse ellerine saglikta gene bi kac tanri girdi olaya

              • avatar Zakowske says:

                Yani benziyor denebilir ona da biraz daha farklı. O olaylar baya büyük ama yani şimdi çok geniş bir kurgu olduğundan yavaş yavaş hepsi dahil oluyor.

                • avatar Unknown says:

                  Evett Photo lazım bize �� elinde sağlık bu,arada