Karanlık Algı: Bölüm 9- Kendi Sonunu Düşman Edindin!
Muhafızla birlikte adımlarını malikane yolunda ilerleten Ukon, sessizdi. Yanındaki muhafızın bu küçük çocuğun ne düşündüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Başlı başına buraya kör bir veledin getirilmesi çok saçmaydı. Neden bu uzun yolu defalarca gidip gelmek zorunda olduğunu düşündü.
Belirli bir zaman sonunda malikanenin girişine ulaştılar. Muhafız Ukon' a baktığında, onun gereğinden daha sakin olduğunu fark etti.
Kapılar açılıp içeri girdiklerinde yerde bulunan kan veya ceset temizlenmişti. Bu işlem oldukça dikkatli yapılmıştı.
Ukon malikaneye girdiğinde malikane avlusunda Ukon' u karşılayan kişi Xaio oldu.
"Merhaba küçük çocuk. 4. Genç efendi Rendo, adının Ukon olduğunu söyledi. Bu doğru mu?"
Sesi olabildiğince kibar çıkmıştı. Yavaş yavaş ve tane tane konuşması, sanki hitap ettiği kişinin bir bebek olduğunu düşündürüyordu.
"Evet."
"Bay Rendo' nun seni buraya getirmesinin sebebini söyleyebilir misin?" Gülümseyerek nazik konuşmasını, sürdürdü.
"Neden ona sormuyorsunuz?"
"Bay Rendo acelesi olduğunu ve hemen ayrılması gerektiğini söyledi. Senin ile ilgili ayrıntıları, senden öğrenebileceğimizi ve sana güvenebileceğimizi söyledi"
Ukon sessizleşti. Kafasını sola doğru çevirdi ve sakince o noktaya odaklandı. Gözleri sanki çok net bir şekilde görüyormuş gibiydi.
Xaio sabırla Ukon' un konuşmasını bekledi. Ancak içinde tuhaf bir duygu oluştu. Bu küçük veledin baktığı yer, az önce Rendo' nun kellesinin bedeninden ayrıldığı yerdi. Bu velet kör öyle değil mi? Kör olmasa bile bir şey anlaması imkansız olmalı.
"Burası... Kan ve ölüm kokuyor..."
...
Bu imkansız olmalı. Ceset ve kan lekeleri dikkatle temizlenmiş ve aradan uzun bir süre geçmişti. Etragta herhangi bir kokunun bulunması mümkün değildi.
Xaio neler olduğunu anlamadı. Yanlızca gerginleştiğini ve alnında küçük ter damlacıklarının oluştuğunu hissetti.
Hızlı bir şekilde bahane buldu. "Mutfaktan gelen kokular olmalı. Malikanede etler oldukça taze olur." dedi Xaio.
Ukon Xaio' nun söylediklerini duymuyor gibi davranıyordu. Yavaşça baktığı yere doğru yürüdü. Rendo' nun son nefesini verdiği yere geldiğinde eğildi ve yere dokundu.
"Bu Bay Rendo' nun kanı."
Şok! Tam anlamıyla tanımsız! Açıkça yerde tek bir kan damlasının izi yok. Nasıl anlamış olabilir? Ruhsal enerji bağı çoktan kesilmişti. Rendo' nun ölüm çığlıklarını duyması imkansızdı. Bu imkansızın mümkün olduğunu düşünüp sesini duymuş olsa bile tam olara ölüm noktasını nasıl belirleyebilirdi?!
'Bu çocukta açıkça bazı sırlar var'
"Bunu anlamanı beklemiyordum. Gerçekten büyük bir süpriz oldu. Madem artık biliyorsun bunu saklamanın bir önemi yok. Rendo gerçekten de öldü. Onun yanına gitmek istemiyorsan Rendo' nun seni buraya ne için getirdiğini ve efsunlu kılıcı nereden bulduğunu söyle."
Nazik ve iyimser ses gitmiş, tehditkar ve ürkütücü bir ses gelmişti. Ukon, şimdiye kadar bu adamın kendi doğasının dışında konuştuğunu zaten anlamıştı. Onun için bu, büyük bir süpriz olmadı.
"Babam bir demirci ve efsuncuydu. Bay Rendo' nun kılıcını efsunladıktan sonra istmeden de olsa babamın ölümüne sebep oldu. Bunun sonucunda vicdan azabı çekti. Ve beni ailesine katılmam için yanına getirdi. Belki gelecekte hissetme yeteneğimin ailesine bir faydası olabileceğini söyledi."
Ukon hızlı bir şekilde bahane ürermişti.
Ukon sessizce ruhsal gücünü etrafa yaydı ve kulaklarını kullanarak tüm tepkileri dinledi. Malikanedeki ruhsal güç kullanabilen insan sayısını belirledi.
Belinde gizlenmiş olan hançerlerin ağırlığını hissedebiliyordu. Şu anda sadece zamanı saymaktaydı.
"Anlıyorum. Yani sırf suçluluk duygusu yüzünden geldin ve baban da öldü. Büyük hayal kırıklığı..." dedi Xaio
Sesi duygusuz, sert ve kalındı.
Muhafız baktı ve şöyle dedi: "Onu köle pazarında sat. Onun 6. His yeteneğinin güçlü olduğunu ve gelecekte yakışıklı bir çocuk olabileceğini söyle. İsteyenler gözlerini söküp bir vitrinde sergileyebilir. Bu iş iyi kar getirebilir"
Muhafız kafasını salladı ve Rendo' nun öldüğü yerin üzerinde durmakta olan Ukon' a doğru yürümeye başladı.
Ukon kafasını çevirdi ve konuştu. "Adın. Adın ne?"
Kafasını çevirdiği kişi Xaio idi. Xaio bir anda gerginleştiğini hissetti. Nedense üstüne bir ağırlık çöktü. Bir baskı hissediyordu. Ancak bu baskı ruhsal enerjiden kaynaklı değildi. Bu baskıyı tamamen duygusal olarak üzerinee hissetti. Daha sonra bu baskının ne olduğunu anladı.
Ölüm korkusu.
Kanasusamışlık.
'Neler oluyor?'
'Şu kör veletten korkacak değilim öyle değil mi?'
'Garip hissediyorum'
Xaio' nun kalp atışları hızlandı. Bir şekilde beyninde damarlarının titreyişini hissedebiliyordu. Ukon' a baktığında, o turuncu gözler bir bıçak gibi keskinleşmiş ve onu seytetmekteydiler. Sanki onu yemek üzere olan bir iblis görünümü gibi geliyordu.
Bu gözler gerçekten neyin nesiydi?
'Bu korku olamaz. Hayır!'
Xaio' nun aklı karmaşa içine düştü. Tek yapması gereken adını söylemekti. Ancak bir şekilde bunu söyleyemiyordu. Çünkü gözleri sanki onu öldürmek üzere olan bir iblise bakıyor gibiydi.
Bir av!
Ukon' un kasları gerildi. Kaşları çatılmış bir şekilde gözlerini Xaio' ya doğrultmaktaydı.
Zamanı geldi!
*Hoooop*
*Hoooop*
*Hoooop*
Ukon bir anda zihninde acı hissetti. Gerilmekte olan ve harekete geçmek üzere olan tüm kasları durdu. Zihninde hissettiği bu güç gerçekten çok fazlaydı. Bir şey Ukon' u baskılamaya başladı. Sanki zihni bir şeyin içinde çekiliyordu!
Ukon tüm tüğlerinin diken diken olduğunu hissetti. Üzerine soğuk bir hava dalgasının onun üzerinden geçtiğini ve kemiklerine kadar titrettiğini ve ürperdiğini.
'Bu da ne böyle?'
Ukon nefesinin düsensizleştiğini hissetti. Sanki vücudu sarmalanmıştı. Ancak somut değil soyut bir şeydi bu.
Bedeninin yoğun bir karanlıkla sarmalanma hissi...
Ukon çok, çok uzun zamandır ilk kez kalbinde korku hissetti. Bu karşısındaki insanlardan veya bir düşmandan gelmiyordu. Daha çok dünyayı kaplıyor gibiydi. Ukon bu karanlığın ortasında kaldığı düşüncesiyle dehşete düştü.
Uğursuzluk...
Görünürde hiçbir şey yoktu. Ancak zihnen ve bedenen Ukon sınırlarına dayanmaya başlamıştı. Bu uğursuz ve karanlık his de neydi? Sayısız bilgeliğin bir insanda birleşmiş hali Urd, bu karanlık his konusunda bir açıklık getiremedi.
Xaio, bu karanlığı hissettmiyordu. Yalnızca Ukon' dan gelen korku duygusunun yok olduğunu ve zihninin tekrar açıldığını hissetti.
Tüm bu karanlığın tek hedefi Ukon' du. Ukon' un zihni ölüm sahneleriyle doldu.
* Öldür* *Öldür* *Öldür* *Öldür*
*Parçala* *Parçala* *Parçala* *Parçala*
*Yak* *Yak* *Yak* *Yak*
Katil içgüdüsü Ukon' un zihnini ele geçirdi. Ukon, bu kendine ait olmayan düşüncelerin geldiği yeri kavramakta başarısızdı. Kulakları hiçbir şey duymuyordu. Hiç ruhsal enerji de hissetmiyordu. Öyleyse bu karanlık ve uğursuzluk ona neden ve nereden yönelmişti?!
Ukon, az önce Xaio' ya yaşattığı duyguların yüzlerce kat büyüğünü şimdi kendi yaşıyordu.
Sanki tüm Dünya karanlığa gömülmüştü ve Ukon' u sonsuzluk içine yutmuştu.
Ukon içten içe dehşete, umutsuzluğa ve korkuya yenik düştü.
Evet. O, Urd, korkuyordu!
Düşünceleri her geçen salisede daha da sönümleniyordu. Birinin yada bir şeyin bilincini sonlandırmaya çalıştığını anlamıştı. Ancak bu düzlemde bu kadar yoğun karanlık auraya sahip birinin olması gerçekten mümkün müydü? Bu düzlemi bırak, onlarca düzlem içerisinde var olması bile mümkün değildi!
O anda Urd, geçmişte okuduğu, ne zaman yazıldığı belirsiz, tarih içinde kaybolmuş bir tablet zihninde canlandı.
#
Üzerinde antik yazıtların buldunduğu kapıya bir kez daha baktıktan sonra ellerini üzerinde gezdirdi ve sembollere dokunmaya başladı.
Karanlık ve koyu duvarların dışında, sonsuz tarih içinde kaybolmuş bir tapınak vardı. Kim bilir ne zaman inşa edilmişti?
Daha doğru bir soru,
Burayı gerçekten biri inşa etmiş miydi?
Zamanın savurduğu gerçeklik ve düzlemler içinde kaybolmuş bu antik tapınağa girmeyi başaran ilk kişi Urd' du.
Tapınak içerisinde bir çok kez ölümle burun buruna gelmişti. Sürekli olarak zihnini açık tutmak zorunda kalmıştı. Şifreyi ve bulmacayı çözdükten sonra, sayısız tuzağa mağruz kalmıştı.
En sonunda bu kapının önüne ulaşmayı başaran Urd tatmin olmuş bir ifade ile kapıdaki yazıtları çözmeye başladı.
Bu yazı tamamiyle yeni bir dildi. Bu dili daha önce görmemiş olan Urd, tapınağın içerisinde geçirdiği sürede onu deşifre etmeyi başardı. Bilgi haznesine hiçbir varlığın bilmediği bir dil eklenmişti.
Yazıtlar yavaşça kaydıktan sonra kapıdaki kilit sonunda kırıldı.
Bu duvarlar açıkça hile yapmayı kabul etmezdi. Kapıyı zor kullanarak kırmaya çalışmak demek anında tapınaktan, bir daha geri gelmemek şartı ile atılmak demekti.
Kilidi kırılan kapıyı yavaşça öne doğru ittiren Urd, içeri doğru bir adım attı.
Karanlığın ortasında yalnız başına kalan Urd, ayağını yere vurdu. O anda oda aydınlandı ve görüş alanı açıldı.
Urd büyüsüne rağmen, odanın tam anlamıyla aydınlanmadığını görünce şaşırdı. Odadaki ışık loştu ve göze hala karanlık geliyordu.
Urd bunu fazla önemsemeden etrafına bakındı.
Duvarlarda uzun yazıtlar olduğunu gördüğü anda, bunların dışarı çıkmasını sağlayacak yol olduğunu anladı.
Büyük bir oda olmasına rağmen, burada görünen tek şey, taş bir kaide üzerinde duran yeşil bir tabletti.
Urd fazla beklemeden kaideye yaklaştı ve tabletin üzerindeki yazıtları okumaya başladı.
"Ey kaybolmuş düzlemin gezgini. Buraya güç arayışı için geldiysen ne yazıktır ki, önünde hüsrandan başka bir şey yok!
Buraya bilgi için geldiysen, doğru yoldasın. Ancak yine de önünde hüsrandan başka bir şey olmayacak.
İki farklı düşünce olsa da sonuç aynı!
Bu tapınağın kabul edilmiş ve kararlaştırılmış tek amacı farkındalığın içindeki farkındalığı gözler önüne sermek.
Sen, kaybolmuş düzlemin gezginine yalnızca kısa bir hikaye ve küçük bir koruma hediye edilecek.
Hikaye, zamanın başlangıcında, her şey ile birlikte var olan ufak bir duygu kırıntısınının yaşayışının hikayesi.
Yer ve gök, cennet ve cehennem, canlılar ve cansızların yeni yeni oluşmaya başladığı zamanlarda, sonsuzluğun en karanlık noktasında beliren ve diğer her şeyin aksine kendi kendine var olan ufak bir canlı meydana geldi.
Bu canlı kendi kendine bir bilinç kazandı ve tüm işleyişin dışında kalan yegane şey oldu. Yaratılan sonsuz döngü ve sistemden tamamen bağımsız ve ayrı olan bu yaratık sadece ölümsüz varlığının sebebini düşünerek sayısız yıl geçirdi.
O, yalnızca bir karanlıktı.
Ufak bir duygu kırıntısıydı.
Ama zaman, her şeyi değiştirdiği gibi onu da değiştirdi.
Kendi kendine tasmaladığı esaret zincirini boynundan çıkardı. Bunun sonucunda yavaşça büyümeye başladı.
Daha sonra bu büyümeye başlayan karanlık, sistemin parçalayıcısı ve düzlemlerin katili olarak anılacaktı.
Tüm yaratılış düzenine aykırı olan bu varlık, büyümüş, ve dışlanışının, ölümsüz varlığının ve yalnızlığının intikamcısı olmuştu.
Melekler ona 'Kötülük' diyordu...
Tanrı' ların insanlar gibi birlikte yaşadığı ve sonsuz güçlerinin onlara hizmet etmesi için yarattığı melekler, vicdanı, bağımsızlığı veya iradesi olmayan aciz varlıklardı.
En sonunda bir melek, 'Kötülük' dediği sistem karşıtı canlı ile karşılaştı.
İşte o zaman, o, bir melekten fazlası olmuştu.
Kendine ait, tanrılardan bağımsız ve hür bir iradeye kavuştu. 'Kötülük' olarak adlandırılan canlı, onu kendi düşünceleri ile karanlığa boğmuştu.
Tanrı' lar ve melekler, bu karanlık meleği göklerden kovdular. Bu melek gökyüzünde öğrendiği şeyler ile yeryüzüne çakıldı.
Karanlık meleğin zihni artık ikiye bölünmüştü. Bir tarafı kötülüktü, diğer tarafı iyilikti.
Kötülük iyiliğin içine nifuz etti. İyilik ise kötülüğün içine.
Daha sonra ona Yin ve Yang adı verildi.
Karanlık melek yeryüzü düzlemlerine geldiğinde bir şekilde çocuk sahibi oldu.
Ve bilinen her şeyi değiştirecek yegane canlı da en nihayetine doğmuş oldu.
Siz onu 'İnsan' adı ile tanımlıyorsunuz.
İnsan, zihni yin ve yang olarak adlandırılan düşünce sistemiyle birlikte yüksek bir hızla çoğaldı. Sayıları arttı, ve diğer düzlemlere yayıldı.
Yeryüzündeki güçleri, 'Kötülük' tarafından kısıtlanan Tanrılar, insanların nüfusunun artışını izlemekten başka bir şey yapamadılar.
Ancak, insanlar 'Kötülük' e göre nakördü. Onlar büyük varlık olarak Tanrıları seçti ve onlara ibadet etmeyi yeğledi.
Tanrılar ise kendilerine ibadet etmeyi seçen bu irade sahibi canlılara karşı şefkat sahibi oldular.
Tabiki bu 'kötülük' ü sinirlendirdi. Kendi eseri olan ırkı lanetledi. Her geçen gün insanları 'karanlık' ve 'kötülük' düşüncelerine boğmaya, düzlemleri ve dünyaları yok etmeye başladı.
İnsanların kalplerini ele geçiriyor, kendi düşüncelerini onlara aşılıyor ve kötülük taraflarının ağır basmasını sağlıyordu.
Sen, kaybolmuş düzlemin gezgini.
Senden isteğim, o karanlık parçasıyla karşılaştığında onu öldürmen. Ancak böyle sistemin çarkları tam anlamıyla çalışmaya devam edecek.
Normal şartlar altında, o, öldürülemez ya da def edilemez.
Ancak bir yol var.
Bir insan bedeninin içine girdiği an, onun en savunmasız olduğu an olacak. İşte o zaman insan bedeni yok olursa karanlık parçası da yok olacak.
Gelecekte, bu karanlık tarafından öldürülmen, yahut sana ait olmayan düşünceler ile zehirlenmemen için mutlak koruma sağlıyorum. Bu yazıtı kırdığın anda 'Kötülük' ün yapabileceği tek şey, seni korkutmak olacak.
Gelecekte, onu düşman edinirsen sana saldıramaz. Ancak bu, diğer insanlara saldıramayacağı anlamına gelmez. Onları sana karşı kışkırtacak. Şu anda bir düzlemden diğerine sıçramakta ve her birine kaos yaymakta.
Onun ile aynı düzleme düşersen kesinlikle dikkatli ve açık ol. Çünkü şanssızlıklar daima seni bulacak!"
Bu son sözleri okuduğu anda, Urd' un elindeki tablet aniden kırıldı. Bu tamamen kendi kendine gerçekleşen bir fenomendi.
#
'Bu yazıtlarda bahsedilen karanlık parçası mı?! Onunla aynı düzleme mi düştüm?! Bu bir tesadüf değil! Tanrı bunu bilerek yapmış olmalı!'
O anda Urd öfkeyle yanıp tutuştuğunu hissetti.
'Sana karşı bir düşmanlığım yoktu. Ancak beni düşmanın seçtiysen, yapacak bir şey yok! Beni öldürmek isteyen her kim olursa olsun yok olacak. Buna sen de dahilsin!
Çünkü, bana verilen can 'onun' emaneti.
Ve bu can, benden başkası tarafından alınamayacak kadar değerli.
Kendi yok oluşunu düşman edindin!'
Bu sözleri zihninde yankıladığı anda Ukon' un bilinci çöktü ve orada bayıldı.
------- 0 -------
Bir bölümün daha sonu.
Hikayemiz tam anlamıyla başlamış oldu. Ana karakterin mutlak düşmanı ortaya çıktı.
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşmayı ve hikayeyi oylamayı unutmayın.
Comment Now
0 yorum