Karanlık Algı: Bölüm 8- Lütfen


"Hadi ama Rendo. Yıllardır görüşmüyoruz. Beni özlemediğini söyleme"
Xaio' nun kibirli ve pişkin sesi malikane içinde yankılandı.

Rendo' nun kaşları çatılmış. Yerden yükseğe doğru baktığında gözleri karanlıkta kalsa da derinliklerdeki öfke ve nefret rahatlıkla hissedilebilecek düzeydeydi. Sadece sesini duymak bile vücudunun titremesine yol açıyordu. Her saniye karşısındaki kişinin boğazına sarılma ve canınını alma tutkusuyla yanıp tutuşuyordu.

Rendo etrafta birçok insanın silueti olduğunu biliyordu. Ancak hiçbiri ona tanıdık gelmiyordu. Şu anda neler olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyordu ve bu onu çok ama çok kızgın yapıyordu.

"Neden buradasın?! Ailem nerde?! Seni piç konuş!!!!"
Rendo hiddetle bağırdı.

"Ne diyebilirim ki? Sen yokken birçok şey oldu. Ailen, ana aile Ten' lere bir saldırı girişimi planlamaktaydı. Tabiki Ten ailesinin istihbaratı çok güçlüydü ve bunu öngörmeleri çok kolay oldu. En sonunda ise tüm Senqie ailesinin kelleleri istendi. Tanrı gerçekten adaletli. Geriye bir tek sen kalmıştın ve kendi ayaklarınla buraya geldin. Gerçekten çok aptalsın"
Xaio bunları söyledikten sonra gülmeye başladı. Kibri ve tavrı gerçekten çok pisti. Bir insanın ona bakınca yüzünü çevirmek isteyecek kadar iğrendiriciydi.

Rendo o anda duygusal şoka girmişti. Gözleri kocaman açılmış, nefret, öfke, hiddet, şaşkınlık, korku ve çaresizlik gibi birçok duygu ile aynı anda yüzleşmekteydi. Öylece donup kalmış, ağzını bile kıpırdatamayacak kadar aciz görünüyordu.

Umutsuzluk...
Şu an onlarca duygunun onun içinde parçalandığını ve içten yaktığını hissediyordu. Bu ne biçim bir Dünyaydı. Ailesine çok değerli birini getirdiğini düşünmüştü. Ancak ailesinin çoktan öbür dünya nehrini geçtiğini öğrenmişti.
Neden bunlar olmuştu?
Ailesi hiçbir zaman bir saldırı girişimi planlamamıştı. Onun neden haberi yoktu? Böyle bir şeyin olması açıkça imkansızdı. Mantıksal olarak çok saçmaydı. Senqie ailesi asla Ten ailesi ile savaşmayı göze alamazdı. Peki neden?

Ama... Yoksa... Olabilir mi?!!

Rendo o anda anladı.
'Komplo'
Tek kelime.
Ailesinin ölümünün nedeni bu olmalıydı!!
Bu adaletten ve insanlıktan yoksun dünyanın kuralı güçlünün zayıfı ezmesiydi.
Çünkü kuralları güçlüler belirliyordu.
Rendo kendinen nefret etti. Ailesini, sevdiklerini ve kendisini koruyacak güce sahip olmadığı için.
İntikam alacak gücü olmadığı için.
İşte bu yüzden Rendo, kendinden nefret ediyordu.

"Ne yazık ki hikayen burada bitiyor Rendo. Öbür tarafta ailene iyi dileklerimi ilet"

*Çatırt*

Bu sözler kalbinde bazı şeylerin paramparça olmasına sebep olmuştu.

Rendo' nun kendi kadar nefret ettiği bir kişi varsa o da Xaio idi. Sadece sesinden bile onun komplo ile ilişkisi olduğunu anlamıştı.

Çaresiz kalmıştı. Saniyeler içinde başının gövdesinden ayrılacağını biliyordu. Yanındaki adam onu zorla öbür dünya nehrinden geçirecek elçi, yani celladı olacaktı.

Böyle bitemezdi. Bitmemeliydi.
Onca yıl ailesinden ayrı kaldıktan sonra her şey bir trajedi mi olacak?
Onca çalışma, onca emek, sadece bir anlığına gardını indirdiği için sanki hiç var olmamışçasına ortadan kalkacak mı?

'İntikam istiyorum. Ailemin, sevdiklerimin ve kendimin intikamını istiyorum. Bunu yapanların kellesini isriyorum. Hepsinin ölmesini istiyorum'

Yanındaki savaşçı çoktan zorla yere yatırılmış olan Rendo' nun önüne geçmiş ve elindeki kılıcıyla birlikte kendisine verilecek emri bekliyordu. İfadesiz, duygusuz sertti.

Rendo böyle bir sonu kabullenemedi. Dünyada kaç kişi hiç var olmamışçasına ortadan kaybolmuştu?
Geçirdiği anılar, edindiği tecrübelerin hepsi bir anlık gardını indirdiği için son mu bulacaktı.
Şaka mı yapıyorsun?!

Rendo içindeki kabaran ökfkenin gittikçe arttığını hissetti. Kanasusamışlığı açıkça hissedilebilir düzeylere artmıştı. Alnındaki damarlar belirginleşmiş ve kaşları öfkeyla çatılmış, gözleri alev alev yanmaktaydı.
'Bunu kabul etmiyorum!'

'Ne olursa olsun benimle geleceksin Xaio. Sana, şimdiye kadar tanıştığım en korkutucu insanı katilin olarak hediye ediyorum. Umarım ölümün acılı olur'

Rendo derin bir nefes aldı. Daha sonra öfkesinin ve hiddettinin verdiği tüm gücüyle bir gök gürlemesi misali bağırdı. Etraftaki insanlar ayaklarının altında bu sesin yoğunluğu ve gücünü titreşimler halinde hissttiler.

"Ukon!!!... Lütfen...!!!!!-"

"Öldür!!" dedi hızlı bir şekilde sözünü keserek Xaio.

*Slash*

*Tak*

*Plop* *Plop* *Plop*

Yavaş ve usulca yere kanlar damlamaktayken, kılıcı savuran adamın yüzünde zerre tereddüt izi yoktu...
Bir insanın canının yok olması bu kadar kolay olmuştu. Gerçekten, ne trajedik...

Rendo' nun düşündüğü son şey Ukon ile birlikte geçirdiği günler olmuştu. Artık onu, ailesinin bir parçası, hayır, küçük kardeşi gibi görmeye başlamıştı. Defalarca kez yanlış insanları kışkırtmış ve onun yüzünden yoğun soğuk terler dökmüş olsa da bu küçük çocuğa karşı bir şefkat hissi uyanmıştı.

Nihayet ailesine katmayı bu küçük çocuğu bir daha göremeyeceğini düşündü.

Ona son isteğini kelimlerle anlatmaya çalışırken, omuzlarında taşıtmak zorunda olduğu bu büyük yük karşısında kötü hissetti.

Ölmeden önce kimsenin Rendo' nun yüzünde görmediği şey, gözünün altında bulunan ufak gözyaşı birikintisiydi...

Kılıç, yer ve adamın üzeri küçük kan damlalarıyla kaplanmış olsa da etraftaki insanların hiçbirinin midesi bulanıyor gibi görünmüyordu. Hepsi bu şekilde ölümleri çok önceden görmeye başlamış ve sonunda acı bir şekilde bu kanlı sahnelere karşı alışmışlardı. En nihayetinde bu doğanın ve dünyanın kuralıydı. İstemeseler de alışmak zorunda oldukları bir gerçeklik.

"Hey! Ukon dediği herif de kim?"
Xaio hiddetle sordu.

Arka tarafta sessizlikle bekleyen muhafız cevp vermekte gecikmedi.
"Efendim, bu adam malikaneye geldiğinde yanında 10-11 yaşlarında, tuhaf, kör bir çocuk vardı. Yanlış hatırlamıyorsam ona Ukon olarak seslenmişti. Ancak bu çocuğu malikane sınırlarına almadık. Aradaki mesafenin uzunluğu düşünüldüğünde Rendo' dan 10 tane daha olsa bile, çocuğun bunu duyması imkansız"

Xaio sessizce kafasını salladı ve düşünmeye başladı.
'Kör bir çocuk mu? Onu neden ailesine getirmek istesin ki?'
Kafasında soru işaretleri dönmeye başladığı o sıralarda arkadaki adamlardan biri yüksek ve heyecanlı bir sesle konuştu.

"Efendim. Efendim! Bu kılıç ruhsal enerji ile efsunlanmış!"

"Ne??!!"

Xaio hızla kılıcı elinde tutan adama doğru yürüdü ve şiddetli bir şekilde kılıcı elinden alıp söylediklerini kendi elleriyle teyit etti. Sonuç gerçekten şok ediciydi! Rendo gibi basit bir savaşçı, böyle efsunlu bir kılıcı nereden bulmuş olabilirdi?

Xaio kısa süre sonra önceki muhafıza döndü. "Şu kör çocuk. Onu buraya getirin."

*

" Ukon!!!... Lütfen...!!!!!-"

Ukon' un kulakları o anda kesinlikle bu sözcükleri işitmişti. Gözleri yanlızca karanlıkla lanetlenmiş olan Ukon' un kulakları basitçe mükemmel duyuyordu.
Kilometrelerce ötedeki şehri yalnızca kulaklarıyla bulabilen biri için malikanede yaşananları duymak çok kolay olmuştu.

Neler olduğu hakkında neredeyse her şeyi anlamayı başarmıştı.

O sesi duyduğu anda Ukon' un zihni geçmişe, Urd olduğu zamanlara döndü.

Ardındansa binlerce yıl geçmişe...

#

"Bana güçlenmek istediğini söyledin Urd. Peki bunu neden istiyorsun? Sevdiklerini korumak için mi? Yoksa yanlızca öldürmek için mi?"

Bu sözleri söyleyen Urd' un hocasıydı. Karşısında durmuş, keskin gözlerini kısmış ve kaşlarını çatarak öşrencisine gerçek niyetini soruyordu.

Urd, cevaplamak için bir saniye bile gecikmedi. "Öldürmek için güç istiyorum. Böylece hem sevdiklerimi koruyabilir, hem de amacıma ulaşmak için önümde kandan bir yol yapabilirim!"

"Seçtiğin yol, bir katilin yolu! Bu yoldan devam edeceksen vicdan denilen o basit insani duyguyu bir kenara bırakman gerekecek. Önün oldukça karanlık ve uğursuz olacak. Asla geçmişe geri dönemeyeceksin. Bu nedenle, yapacağın hiçbir şeyden pişmanlık duyma!"

"Peki, Usta. Öğret bana"

Urd' un ustasının bir çok öğrencisi olmuştu. Bazıları sadece soğukkanlı katillerdi. Bazıları ise kendini adalete adamış insanlardı. Kişiliği nasıl olursa olsun bu usta onlara öğretirdi.
O bir çiçekti.
Öğrencisi bir arı ise, bu çiçekten bal yapardı.
Örümcek ise, bir zehir.
O ya güçlü bir arı ya da güçlü bir örümcek yetiştirirdi. Çünkü herşeyden önce düşüncelerin ve fikirlerin kişiye ait olması gerektiğine inanır ve hepsini desteklerdi.
Tek istediği şey öğrencisinde bulunan irade ve azimdi.
Ve Urd, gerçekten çok hırslı bir insandı. En sivrilen yönü fazla zeki olmasıydı. Bir kılıç ustasının yolu kanla kaplıdır ve genellikle kılıcını düşünmeden sallar.

Ancak Urd gibi zeki biri kılıcını kana buladığında neler olacak? Şüphesiz ki bazı şeyler gerçek anlamda ilginçleşecek!

"Otur Urd"

Urd kafasını salladı ve bir saniye tereddüt etmeden ustasının gösterdiği yere bağdaç kurarak oturdu.

"Şimdi yavaşça nefes al. Ve sadece gör"
Elini uzattı ve sonsuzluğa doğru yavaşça sallayarak ileriyi gösterdi.

Şu anda bir uçurum vadinin üzerinde bulunuyorlardı. İleri bakıldığında muhteşem bir güzellik bulunuyordu.
Göklerde, bulutlar ve kuşlar, yerde ağaçlar, bitkiler ve hayvanlar.
Muzaam uzunlukta kayaların altında kalan itişamlı doğanın görüntüsü.
Manazarın bütününe bakıldığında iç içe geçip karışmış ve ortaya mükemmel bir renk cümbüşü ortaya çıkmıştı.
Bir çift gözün görebileceği en güzel manzaralardan bir tanesiydi.

Urd ustasının ne demek istediğini anlamıştı. Bakmak ve görmek kelimelerinin farkını çok önce öğrenmişti.

"Yanlızca nefes al. Etrafını gözlemle ve nefes al."

Urd bulutlara baktı ve nefes aldı. Ardından yerdeki toprağa baktı ve nefes verdi.
Güneş öğlen saatlerini çoktan geçmeye başlamıştı. Güneş ve ayın gökte aynı anda bulunmasının yanı sıra ilk yıldız kendini çoktan göstermişti.

Havada garip bir ışık değişimi vardı. Bir çok rengin göklerde oluştuğunu gördü.

Vadiye baktığında ağaçlar, bitkiler ve hayvanları gördi.

Urd bu kadar çok varlık içerisinde neye bakacağını bilemedi.

Ancak ustasından anında cevap geldi.

"Yanlış yapıyorsun Urd. Bütüne bak"

Yeryüzü, gökyüzü, güneş, ay, bulutlar ve ağaçlar...
Her baktığında farklı bir ayrıntı gözüne çarpıyordu. Her seferinde daha çok öğe gözlerinin önünde belirdi.

"Nefes almayı unutma!"

O anda, gözlemekten dolayı nefes almayı unuttuğunu fark etti. Derin bir şekilde nefes aldı. Dikkatlice baktı ve tekrar nefes aldı. Ancak içten içe sürekli bir tuhaflık hissediyordu.

"Yanlış nefes alıyorsun Urd."

Urd sessizce havayı içine çekti ve verdi. Tüm bu manzara karşısında nefes aldıkça bir şeyin eksikliğini hissetmekteydi.

Bak ve gör. Daha fazla. Birleştir. Ağaç, bitki, hayvanlar, su. Birleştir. Orman. Hayır. Vadi. Hayır. Yeryüzü

Bulutlar, kuşlar, renkler... Hayır. Gökyüzü.

Yeryüzü... Gökyüzü...

"Şimdi dinle Urd. Onun nefes alışını dinle, ve kopyala"

Urd gözlerini kapattı ve sadece dinlemeye başladı. Rüzgarın hışıltısı, ağaçların yapraklarının sesi, hayvanların,böceklerin sesi, suyun sesi...

Hepsi farklı bir müzik gibiydi. Bir şekilde uyumlu, ama her biri farklı. İç içe geçmiş ama farkı çok net.

"Nefes almayı unuttun"

Aynı hatayı ikinci kez yapmış olan Urd hemen havayı içine çekerek derin bir nefes aldı.

Nefes alış-verişinin sesi...

"Gözlerini aç. Gör, bak, dinle, nefes al ve kopyala"

Urd gözlerini açtı. Yeryüzü ve gökyüzüne baktı. Çıkardığı tüm bu seslerin uyum içindeki ahenkini dinledi. Bütüne bakıldığında önemsiz ama parçaya bakıldığında sistemin dayanak taşı olan şeyleri anlamaya başladı.

Yanlıgı. Zihninin kendini kendi içine hapsettiği gibi garip bir duygu hissetti.

"Onun nefes alışı"
Tüm bunlar, farklı notalardan oluşmuş, birleştiğinde ise ahenki insanı büyüleyen görsel ve duysal bir şölendi.

"Onun nefes alışı..."
Tüm bu küçük parçalar bir bütüne bağlıydı. Her parça küçük bir çarktı ve döndüğünde makine çalışmaktaydı.

Ahenk.

Bu gerçekten de bir ahenk mi?

"Onun nefes alışı..."

"O nefes alıyor"

Ukon gökyüzüne ve yeryüzüne baktı. Daha sonra iç içe geçmiş doğanın seslerini dinledi. "Bütün"

"Bu bütün... Nefes alan kişi..."

Urd ufuğa, görünenin çok, çok ardına baktı ve sonunda anladı.
"Bu Dünya... Nefes alıyor"

Urd sessizliğe büründü. Nefes al ve nefes ver. Bu bir ahenk olmalı. Öyle ki nefesin seni oluşturmalı.

Urd, artık Dünya' nın nefesini gözlemleyebiliyordu. Şimdi yapması gereken kopyalamaktı. Nefes al, nefes ver. Al ve ver. Tıpkı onun gibi. Tıpkı şu an bile nefes alıp veren, yaşamayı sürdüren, çok ama çok yaşlı Dünya gibi...

Urd' un nefes alışları değişmişti. Öyle düzenli, sessiz ve huzurlu nefes alıyordu ki tıpkı bir rüzgar gibiydi. Onun rüzgarla birlikte savrulması sanki doğal bir olaymış ve olması mümkünmüş gibi görünmeye başlamıştı.

"Huzur"

"Bu senin ilk ilken. Nefes almayı bilmeyen huzuru hissedemez. Huzurlu olmayan insan daima pişman olmaya mahkumdur"

Urd artık net bir biçimde bu dünyanın nefes alıp verdiğini görebiliyor ve duyabiliyordu. Onu tamamen kopyalamıştı.
Ve sonucunda gizemli bir huzur kazanmıştı. Sanki dünya o anda milyonlarca parçalara ayrılsa içinde hiçbir tereddüt ve pişmanlık oluşmayacak, o, umursamayacak gibiydi.

"Bana nefes almayı öğrettiğin için teşekkürler usta"

"Nefes almak mı? Hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Tek yaptığın kopyalamaktı. Şimdi ise kendi nefesini oluşturman gerek."

"Ancak böyle sınırlamalardan kurtularak özgür olabilirsin

Ve, bu senin ikinci ilken olacak.

Özgürlük."

"Usta... Lütfen..." dedi Urd.
Yavaşça kafasını kaldırdı.

"Öğret bana"

#

Ukon bunları düşünmekte olduğu sırada malikaneden gönderilen muhafız oraya ulaşmıştı.
Ukon adım seslerini duyunca kafasını kaldırdı ve hareketsiz, parlak, turuncu gözlerini yaklaşan muhafıza dikti.

"Velet! Benimle gel!"

'Gözlerim zifri karanlıkla lanetli. Ve bu adil değil. Eşitlik, ilkelerimden bir tanesi. Bazı şeylerin dengelenmesi gerek. Yani hepinizi mutlak karanlığa boğduğumdan emin olacağım'

------ 0 ------

Bir bölümün daha sonu...

Umarım beğenilmiştir.

Bu kitap hakkında birkaç şey söyleyeyim.

Öncelikle şuan okuduğunuz kitap bir serinin ikinci hali olarak düşünülebilir.

Canım sıkıldıkça aklımdaki şeyleri kelimelere döken biri olarak aslında kitabın orjinali Urd' un 6000 yaşına kadar geçirdiği maceralar ve edindiği bilgileri anlatıyor.

Ama sonra düşündüm ve dedim ki ben karakterimin ölümden sonrasını konu almalıyım. Hikaye bittiğinde veya ara verildiğinde önceden yazmış olduğum Urd' un kendi ağzından anlatılan birinci kitabı yayımlayabilirim :D karakter bakış açısıyla anlatılıyor.
Bitmemiş olsanda baya ilerletmiştim hikayeyi. Hatta şuan okuduğunuz bazı kısımları ilk kitaptan kopyaladım :D

Bu arada gelen yorumlar ve oylamalar için çok teşekkür ederim. Beni baya bi teşvik etti saolasınız.
Sınav haftası napcaz bilmiyom xd.



Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum