Karanlık Algı: Bölüm 6- Galiba Bunu Arıyor
Ahşap masaların mekanı doldurduğu ve herbirinin üstündeki içki bardaklarının en azından yarısının boş olduğu bir handa ortama kahkahalar hakimdi.
Leş bir alkol kokusu tüm mekanı kaplamış olmasına rağmen içerideki onlarca kişiden hiçbiri rahatsız olma belirtisi göstermiyordu.
Yüzleri kızarmış ve kendilerine söylenen her şeye gülen sarhoş insanlara dönüşmüşlerdi. Aslında sadece likör kokusu bile insanın yüzünü kızartacak derecede yoğundu.
Orta masalardan birine oturan bir grup insan kendi aralarında yüksek sesle konuşmaktaydı.
Otuzlu yaşların başındaki bir adamın bu masada en çok sözü geçen insan olduğu büyük bir farkla belliydi. En temel neden giyinişiydi. İnsanlara verilen ilk izlenim genellikle giyim ve kuşanım sayesinde olurdu. İnsanlar yalnızca birinin kıyafetlerine bakarak onun hangi statüye ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirdi.
Bahsettiğimiz kişinin kıyafetleri bir tüccar ile tamamen örtüşüyordu. Diğer insanlarla bir ortaklığı veya işbirliği olduğu açıktı.
Davranışları, halinden oldukça memnun görünüyordu.
Bir kapı sesiyle birlikte tüccarın gözleri girişe kaydı. İlk bakışta ilgisizdi ve birkaç kısa nefes süresi içinde kafasını geri çevirdi. Ancak sanki bir şeyi daha sonradan ark etmişçesine içeri giren iki kişiye tekrardan baktı.
Biri uzun boylu, sırtına ağır bir kılıç kuşanmış yetenekli bir savaşçı gibi görünüyordu. Düşük statüdekiler için kesinlikle düşman olunmaması gereken biriydi.
Arkasındaki ise 10-11 yaşlarında tuhaf bir çocuğa benziyordu. Uzun, siyah saçları yüzünde dalgalandı. Birkaç sene içinde oldukça yakışıklı bir çocuğa dönüşeceğe benziyordu. Sakin ve huzurlu bir ifadesi vardı. Ancak tüccarın en çok dikkatini çeken şey gözleri oldu. Bu gözler bir meşale gibi turuncu parlamaktaydı.
'Ne nadir ve güzel gözler...'
Uzun bir süre çocuğu inceledikten sonra gözleri tezgaha doğru yürümekte olan savaşçıya kaydı.
Sandalyesini hızlı bir şekilde döndürdükten sonra, kısa bir nefes içerisinde savaşçı adamın önüne çıktı.
"Merhaba genç savaşçı kardeş"
"Bir sorun mu var?"
Rendo o anda hiçbir şeyle ilgilenmediğini belli eden agresif bir tonda konuştu.
"Bu ufacık yeryüzünde aslında hepimizin amacı aynı öyle değil mi? Bir şekilde zengin olmak ve güçlenmek istiyoruz."
Konuya bodoslama dalan tüccar kılıklı adamın sözlerinden hiçbir şey anlamamış olan Rendo şöyle cevap verdi. "Neden bahsediyorsun sen?"
"Sana para kazanman için bir teklifim olacak. Şu arkandaki ufak çocuk. Pek güzel gözleri varmış. Ben bir tüccarım ve onun, oldukça ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Senin çocuğunmuş gibi durmuyor. Ne dersin? Senle bir anlaşma yapabilir miyiz?"
Aslında yapmak istediği, ticaretten anlamayan kas kafalı bir savaşçıdan bu parlak turuncu gözlü çocuğu alıp soylulara satmaktı. Soyluların pek çok garip fantazileri olurdu. Bu çocuğun birkaç sene içinde yakışıklı birine dönüşeceği düşünülünce, bu tuhaf gözlerle birlikte bazı kadınlara köle olması için satılması oldukça uygundu. Bu gayet karlı olacaktı.
En kötü senaryoda bu güzel gözler tek başına bile oldukça yüklü miktar para ederdi.
Yani bu iş büyük kâr sağlayabilirdi.
"İlgilenmiyorum."
Rendo, bu kelimeyi söylemek için bir saniye tereddüt etmemişti. Kaşları çatılmıştı ve ses tonu tartışılmaya açık olmadığını vurgulamaktaydı.
Tüccara aldırmayıp tezgaha doğru bir adım atsa da adam yüzsüz bir şekilde tekrardan karşısına çıktı.
"Tekrar düşünmenizi öneririm"
"Sana ilgilenmediğimi söyledim!" Rendo öfkeli bir şekilde sesini yükseltti. Elini kılıcının kabzasına attığı anda adama yoğun miktarda ruhsal enerji yöneldi.
* Tak *
Bir sandalye yere devrilmişti. Tüccarın az önce kalktığı masadaki adamlardan biri elini kılıcına atarak ayağa kalktı ve tehditkar bir şekilde ruhsal enerjisini salmaya başladı.
Yanındaki 3 adam daha aynı şekilde hareketlenmişti.
Açıkça görülüyordu ki tüccarı korumaktaydılar.
Tüccar sanki bunların hiçbirinin farkında değilmiş hızlı bir adımla Ukon' un önünde belirdi.
"Oh ho. Bu çocuğun görme sakatı olduğunu fark etmemiştim. Bu işleri değiştirir"
Elini çenesine koydu ve kaşlarını çatarak düşünmeye başladı.
"Şu anlaşmaya ne dersin? Çocuğun kullanmadığı için zaten gözlere ihtiyacı yok. Onları bana vermen karşılığında 10 altın vereceğim"
Rendo masadaki 4 adama baktı. Bu minikler pek bir gergin tipe benziyordu.
Ukon' un ona efsunladığı kılıç sayesinde büyük bir problem değildiler. Ancak gücünün tamamını açığa çıkarması dahilinde elindeki kılıcın gücü tüm bu handa yayılırdı. Buradaki insanların hepsi tehlikeli tiplerdi, ve aynı anda herbiriyle çarpışmak çok zor olurdu. Ki hepsini def etmeyi başarsa bile kılıcın gücünü anlayan güçlü insanlar uykusunda onu gırtlaklayabilirdi.
Rendo gerçekten çaresiz kaldığını hissetti.
Etraftaki herkes susmuş han meydanındaki olayı seyretmekteydi. Sessizlik gerçekten gergin bir ortam oluşturmuştu.
"Anlaşmayı biraz değiştirelim. Beynini kullanmadığın için zaten ihtiyacın yok. Onu bana verdiğin takdirde 2 bakır verebilirim. Ne dersin?"
-Sessizlik-
Ne kışkırtıcı laflar!
Gerçekten bu küçük, kör çocuk bir tüccara kafa tutmak niyetinde miydi?
"Ölümüne kur yapıyorsun seni velet"
Sakat bir çocuk tarafından aşşağılanmayı kim kaldırabilirdi?
Rendo birkaç saat önce şehir girişinde olan olaylara bizzat tanık olmuştu ve garip bir deja vu hissi vardı. Aynı olaylar tekrarlanacak mı?
Bu çocuk kafasına esiği takdirde gerçekten tüccara saldırmak gibi bir çılgınlık yapabilirdi.
Onun hakkında anladığı bir şey varsa; ona karşı sert olanlara onun daha sert olduğuydu. Kör olmaması takdirde kesinlikle gücendirilmemesi gereken bir tip.
Tanrı onun gözlerini alarak gerçekten fazladan verdiği şeyleri dengelemiş olsa gerek...
Üstüne üstlük ruhani efsun yeteneğini ve hızı açıkça paha biçilemez. Burada ölmesi, klanına açıkladığı takdirde onun da öldürülmesi demekti. Bu velet ne olursa olsun korunmak zorunda!
"Ukon zaten bir soylunun çocuğu. Kısa bir süre için onu korumam talep edildi. Yani anlaşmanız söz konusu olamaz. Gidelim"
Ukon' u elinden tutup çekiştirdi.
Tüccar ise sadece "Öyle olsun" demekle yetindi.
Tüm bunların üstüne Ukon' un susmaya niyeti yoktu. Ancak bunu önceden öngören Rendo hemen Ukon' un ağzını kapatarak onu çekiştirdi.
"Sessiz ol"
Tüccar, gülümseyerek arkadaşlarının yanına gitti ve oturdu. Sanki bu olanlar onun moralini hiç bozmamış gibiydi.
Fark etmediği şey ise arkasını dönmüş olan Ukon' un yüzündeki gülümsemeydi...
#
Rendo iki kişilik bir oda tutmayı sorunsuzca başarmış ve çok iyi olmasa da kötü de sayılmayacak bir yer bulmuşlardı.
"İnsanları kışkırtmaktan vazgeçmen gerekiyor. Yalnızca başına daha fazla sorun alıyorsun"
Rendo bu defa durumu kurtarmış olsa da onu her seferinde koruması mümkün değildi. Bu minik çocuk başından büyük işlere kalkışıyordu. Böyle insanlar toplumda fazla yaşamazdı.
Ukon, kulakları duymuyormuşçasına ilgisizdi. Yalnızca pencerenin kenarıba oturmuş, gökteki sonsuz yıldızlara bakıyordu.
Rendo gibi basit bir insan için, binlerce yaşındaki Urd' un düşüncelerini tahmin etmesi imkansızdı.
Yalnızca görememesine rağmen gökyüzüne neden baktığını merak ediyordu. Sanki görme sakatlığı basit bir yanılgıdan ibaretti. İnsanları kandırmak için kullandığı bir yöntemdi.
Rendo daha önce hiç görme sakatı olan biriyle karşılaşmamıştı. Bu nedenle Ukon' un durumundan bihaberdi.
Yine de yaptığının tuhaf olduğundan kesinlikle emindi.
*Tak* *Tak* *Tak* *Tak* *Tak*
Birisi sanki kıracakmışçasına ahşap kapıyı yumruklamaya başlamıştı.
"Haha. Sonunda geldi"
Ukon' un söylediklerini yalnızca Rendo duymuştu ve meraklanmaktan kendini alamamıştı.
Ancak düşünmeye fırsatı olmadan, yumruklama seslerine öfkeli ve kızgın bir ses eşlik etti.
"Seni küçük piç. Sendin değil mi?! Çabuk çık ortaya!! Hey"
*Tak* *Tak* *Tak*
Bu daha önce karşılaştıkları tüccarın sesiydi.
Rendo kılıcını kaptıktan sonra kapıya yöneldi ancak Ukon eliyle durmasını işaret etti.
Rendo merakla Ukon' a baktı.
"Hey! Bu handa koruma yok mu?!!" Ukon avazı çıktığı kadar bağırdı. "Muhafızlar!! Muhafızlar!!"
"Yardım edin!"
Büyük bir gümbürtü koptu. Kapının dışından birçok ayak sesi gelmekteydi.
Ukon ise sakinlikle gülümseyerek kafasını gökyüzünden ayırmadı.
"Ne yapıyorsunuz?! Bırakın!"
Açıkça muhafızlar tüccarı handan çıkamaya çalışıyordu. Bu handa kalmaya başladıkları günden itibaren bir para verilmişti ve bu paraya güvenlik de dahildi. Nasıl rastgele odaya girmeye çalışan birine izin verebilirlerdi? Bu yalnızca hanın adını lekelerdi.
Sesler değişti ve kavga efektleri gelmeye başladı. Tüccar direnmeye çalışsa da muhafızlar üstün geliyordu.
Rendo neler olduğu hakkında hiçbir şey anlamadı. Tek bildiği az önceki tüccarın kızgınlıkla odaya girmeye çalıştığı ve muhafızların onu zorla dışarı attığıydı.
Ukon' un yüzünde sakin gülümsemeyi gördüğünde her şeyin onunla bir ilgisi olduğunu anladı.
"Ne yaptın?"
Ukon sessizlikle cebinden bir cüzdan çıkararak havaya kaldırdı. Siyah ve deri bir cüzdandı. Kör bir çocukda olmaması gereken bir şey olduğu kesindi.
"Galiba bunu arıyor"
'Bu kör velet, bir tüccarın cüzdanını mı çaldı?!'
Rendo gittikçe depresifleştiğini hissediyordu. 10 yaşındaki bir veledin zekası daha ne kadar keskin olabilirdi? Ancak o andan sonra Rendo artık emin olmuştu.
'Bu veletle ne kadar çok zaman geçirirsem hayatta kalma ihtimalim o kadar azalıyor.'
Ukon ayağa kalktı ve pencereden geri çekildi. Yatağına kadar yürüdükten sonra eliyle yatağın düzgünlüğüne baktı. Ardından rahat bir şekilde uzandı. Sanki bu dünyadaki hiçbir şey onu rahatsız edemez gibi görünüyordu.
'Bu ne rahatlık?! Az önce yaptığın şey için seni kesinlikle öldürmeye çalışacaklar!'
"Çok fazla üstünde durma. Yarın şafakta şehirden ayrıldığımız takdirde bir sorun çıkmaz"
Sanki zihnini okumuş gibi cevap vermişti.
Urd gerçekten gülümsüyordu. Uzun zamandır böyle heyecanlanmamıştı. Kaybettiği duyguların ona verilmesi kişiliğinde de bir değişim yaratmıştı. Vücudunda dolaşan adrenalini hissediyordu.
'Hmph. Bu hayatımda yalnızca canımın istediği gibi yaşayacağım. Şu anda hala zayıf olsam da elbet gözlerimi geri alıp zirveye çıkacağım'
'Bekle ve gör. Klanıma geri dönüp seni onlara teslim ettikten sonra çok uzaklara gidip seni bir daha görmeyeceğimden emin olacağım. Varlığın sadece yaşamımı tehlikeye atıyor!'
Gece, kendini yavaşça şafak ışıklarına bıraktı. Ukon uyumakta hiç zorlanmamış, oldukça dinç bir şekilde ayaklanmıştı.
Rendo ise tamamen farklı bir durumdaydı. Tek yapabildiği rahatlık ve huzurla esneyen Ukon' a bakıp içinden lanetler yağdırmak olabilirdi...
Kimse fark etmeden yavaşça handan ayrıldılar ve şehrin sabah, tenha sokaklarından yürümeye başladılar.
Neresi olursa olsun, zor durumda olan insanlar her daim var olacaktır.
Sokakta uyuyan bir çok insan vardı ve sadece bir bakışta hepsinin perişan halde olduğu anlaşılmaktaydı. Sadece bunlarla da bitmiyor, aralarında ölüler de vardı. Öyle ki, açlıktan, susuzluktan veya başka herhangi bir sebepten öylece hayatını kaybetmişti. Böyle insanlar öldükten sonra dahi yalnız olmaya mahkum edilmişti. En nihayetinde bu ölü bedenler için kimse bir mezar hazırlamaya bile tenezzül etmemişti.
Ukon, etrafa bakıp hüzünlenen Rendo' daki ruhani dalgalanmadan kolayca neler olduğunu anlamıştı.
"Bazen bu gözlerin sakat olduğuna gerçekten minnettar hissediyorum..."
Genç bir savaşçı ve gözleri sakat küçük bir çocuk, kimsenin haberi olmadan sessizce şehri terk ettiler ve patikanın onların önüne dizildiği yol boyunca yürümeye devam ettiler.
------- 0 ------
Evvet. Doldurma bölümlerin bugünkü konusunda hırsızlık var.
Böyle kısımlar biraz sıkıcı geçse de direk hikayenin içeriğini vermek işi çok basitleştirir.
Bu şehri bir yan hikaye olarak düşünebilirsiniz.
Bu yan hikayeler sonlanacak mı?
Elbette.
Ancak bu uzun soluklu bir kitap. İçeriği arttırmak için az da olsa gerekli bu bölümler.
Asıl konunun olduğu kısımlar birçok bölümden oluşacak ve uzun olacak.
Tabi umarım.
En azından sonraki bölüm biraz daha değerli :D
Lütfen görüşlerinizi belirtmeyi ve hikayeyi oylamayı unutmayın ^^
Comment Now
0 yorum