Karanlık Algı: Bölüm 4- Tezgah Sahibi (2)


Ne şok edici bir hakikat bu!

Tüm bu paha biçilemez eserlerin yaratıcısı olduğunu idda eden bu 10-11 yaşlarındaki minik çocuk aslında görme sakatıydı!!

Bu bir şaka için bile komik değildi. Rendo gibi bir savaşçı buna nasıl inanabilirdi? Ancak ruhani gücünü her kullandığında sonuç aynıydı. Bu çocuk gerçekten kördü.

Kelimelerin yetersiz kaldığı ve insanların boğazına takılıp onları içten boğduğu andı bu.

Görme sakatı olan insanlar toplumda bulunamazdı. Kimse yüzlerine dönüp bakmaz, onlara karşılık vermeye bile tenezzül etmez, sadece sessizce bir köşede ölmeleri için atılırdı. Bu acımasız dünyada kimse başkasına karşı merhamet göstermezdi. Çünkü birine karşı merhametli olmak demek kendine karşı acımasız olmak demekti.
Ne kadar iyi bir yüreğe sahip de olsan bazı şeyler imkansızdı. Ve bu da o anlardan biriydi.

Bu çocuk, bu yaşına kadar nasıl hayatta kalabilmişti? Ailesi yoktu. Ormanda kaldığı düşünülüyordu. Ve onun şartları ile yaratıklara yem olması yalnızca yarım gün sürerdi. Bu basitçe çok imkansızdı.

Hiçbir aile kör oğllarına bakmazdı. Yoksul aileler onu yaşatamayacağı için, zengin aileler ise değersiz bulduğu için. Bazen insan doğası gereği acımasız olmalıydı. Bir kuş bile yeni doğan yavrusu hasta olduğu takdirde anında onu onlarca metre yüksekten aşşağı atardı.
Ve insanın kibirli ve iğrenç doğası için, bunu yapması en normal olanıydı.

Bu çocuğun ruhani efsun yeteneğini öğrenmesi için bir ustaya ihtiyacı olmalıydı. Kitap okuyarak öğrenme yeteneği olmadığına göre, ona bu yeteneği veren belki de dünyadaki en şefkatli usta olsa gerek.

"Bu çocuk görme sakatı olamaz. Tek gecede küçük de olsa bir kulübe inşa etti. Bunun mümkün olması imkansız!"
Köylülerden biri kötü niyetle ve kızgın olarak dile getirdi.

Ukon ise hiç aldırmadan kafasını o adama çevirdi. 45 derece sola doğru kafasını eğdi. "Ah, tanrının bir mucizesi daha! Beyinsiz bir insan yürüyebiliyor ve konuşabiliyor! Neyseki sizin gibi gözlerim görmüyor. Bunun için ne kadar minnettar olduğumu anlatamam. Yoksa sonradan oluşan körlüğün nasıl bir şey olduğunu tecrübe edebilirdim..."

Rendo' nun gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bu çocuk kaç yaşında? Sesi, tonu ve söyledikleri aynı bir alimin kaleminden çıkmış gibi mükemmel. Bu küçük çocukta böylesine felsefe ve konuşma yeteneği... Ne şok edici!

"Seni pislik-"

"Dur!" Rendo bir kez daha bu küçük turuncu gözlü çocuğu korumak için harekete geçmişti.

İnsanlar bunu neden yaptığını anlamıyordu. Bu gerçekten son derece kafa karıştırıcı bir durumdu ve bir açıklık getirilmesi gerekiyordu.

"Sizden gelen ruhani dalgadan bir savaşçı olduğunuzu seziyorum."

"Yani ruhani gücü kullanabiliyorsun..." Rendo ne diyeceğini bilemez bir vaziyetteydi. Bu çocuk gerçekten kör müydü? Kör biri nasıl ruhani gücünü geliştirebilirdi...

"Elbette kullanabilirim. Sahip olmadığım şey sadece görme algısı" Daha sonra kafasını yerde yatan kasaba şefine doğru çevirdi. "Beynim değil"

"Adın nedir çocuk? Kaç yaşındasın?"

Ukon eliyle selam vererek hafifçe eğildi. Yaptığı hareket çok zarifti ve sanki o kraliyetten biriymiş gibi görünüyordu. "Adım Ukon. Ukon Tobie. Bu 10. Yaşım olsa gerek" dedi huzurlu ve sakin bir ifadeyle.

Gözleri öyle bakıyordu ki bu ezik köylüler için onun kör olduğunu söylemek imkansızdı.

"Ailen nerede Ukon?"

Ukon sanki gözleriyle onları süzüyormuş gibi bir süre öylece kaldı. Daha sonra kafasını gökyüzüne çevirdi. "Çok uzakta olduklarını tahmin ediyorum"

Rendo bir süre sessiz kaldı. Bu süre içerisinde yerde yatan şef yavaşça doğruldu. Az önce kendisine yönelen hakareti algılayacak kadar zekası yoktu.

"Ruhani efsun yeteneğini sana kim öğretti?"

Etraftaki herkes bi anda şok oldu. Bu küçük çocuğun ruhani gücü kullanabilmesi zaten fazla sıradışıydı. Ruhani efsun yeteneğini kullanmak mı? Dalga mı geçiyorsun!

Bu çocuk annesinin karnında eğitilmeye başlasa bile bu kadar kısa zamanda ruhani efsun yeteneğini öğrenemezdi.

Bu yeteneğin enderliğinin yanı sıra ruhani efsunlanan eşyalar paha biçilemez hazinelerdi.

Herkesin aklına o anda geldi. Bu tezgahında bulunan tüm o eşyalar efsunlanmış mıydı??!!
Yani şimdiye kadar nehre attıkları şey onları zengin edecek hazineler miydi?!
Bu çocuk kesinlikle fazla anormal.
Varlığı bile bu dünyanın yasalarına karşı.

"Hey. Hey. Böyle bir yeteneği olmasına imkan yok."

"Bir yerlerden bulmuştur."

İnsanlardan bu sesler çıkmaya başladığında Rendo tekrardan sinirlendi ve kaşlarını çattı.
"O aptal çenelerinizi kapalı tutun"

Ne agresif!

O anda herkes sessizliğe bürünmüştü. Rendo dahil herkes bu turuncu gözlü kör çocuğun vereceği yanıtı bekliyordu.

"Ne önemi var? Yıllar önce zaten öldü"

-*Sessizlik*-

Bunu çok ilgisiz ve dugusuz söylemişti.
Tabiki kimse bilmese de söylediği şey doğruydu. Tek fark. Ona bu yeteneği öğreten kişinin ölümünün üzerinden binyıllar geçmiş olmasıydı. Ancak Ukon için bu sadece küçük bir ayrıntıydı.

Ukon dışında herkesin düşünceleri sessizleşmiş. Kendi terleri içinde boğulmaktaydılar. Bu çocuk gerçekten ruhani efsun yeteneğini kullanabildiğini idda ediyordu.

"Ukon. Benimle gel. Daha düzgün bir ortamda konuşmalıyız"

Cevap beklemeden aniden Ukon' un yanında belirmiş ve elinden tutarak hızlıca koşmaya başlamıştı. Bu kısa saniyeler içinde kimse ne olduğunu anlamamıştı.

Sadece şaşkın bir grup cahil köylü ve kasaba şefi orada kalakalmıştı. Bunca zamandır eziyet edip hayatını cehenneme çevirdikleri bu çocuk aslında altın yumurtlayan bir tavuktu. Bunları hiç fark edememiş, çıkan yumurtaları yok etmekle kalmamış ayrıca tavuğu da öldürmeye çalışmışlardı.
Yaptıklarını gerçekten tanrı affeder miydi?

Tüm bu insanlar arasından kendine gelip ortamın hipnotize edici etkisinden ilk kurtulan kasaba şefi oldu.

"Ne bekliyorsunuz sizi embesiller?! Hemen nehri arayın. Belki çocuğun eşyalarından bazılarını bulabiliriz"
Kızıgınlık ve kibirle bağırarak tüm bu insanlara emir vermişti.

Diğer insanlar da sanki bir transtan çıkmışçasına hızla nehir yoluna doğru koşuşturmaya başlamışlardı.
Ancak bunları hiçbiri fayda etmeyecekti.
Altın yumurtlayan tavuğun değerini anlamayan bu insanlar gerçekten Tanrı' nın yardımını hak etmezlerdi.
Ne kadar ararlarsa arasınlar güçlü akıntıları olan ve yüzlerce kilometre sonunda okyanuda akan bu nehirde bu eşyaları bulmamalarına Tanrı, kesinlikle izin vermeyecekti...

*

O sırada yüksek bir tepenin üstüne varan Ukon ve Rendo sessizce nefes alıp vermekteydi.
Rendo bir an için şimdi ne olması gerektiğini düşündü. Bu çocuğu ne yapmalıydı? Böyle biri toplumda usta olarak anılır ve kimsenin ona yaklaşamayacağı bir zengilik içinde duruyor olurdu. Efsuncu insanlar arasındaki gücü dengelemek için yılda sadece 1 kılıç efsunlardı. Belki de efsunlayabilirdi desek daha doğru olur.
Aslında bir efsuncu yılda birden fazla kılıç çıkartması şimdiye kadar hiç mümkün olmamıştı.
Ancak bu çocuk bir efsunlama makinesi gibiydi.
Onun efsunladığı kılıçlar bir orduya yetecek kadar falzlaştığında her şey değişirdi. Sistem, düzen, insanlar...

Bu çocuk bir canlı bombaydı. Yanlış kullanıldığı takdirde düşman değil sizi bozguna uğratırdı.

Yani onun yeteneği ortaya çıktığı anda binlerce insan onu öldürmeye çalışacaktı.

Rendo ne yapması gerektiğinden emin değildi.

"Adın Ukon' du öyle değil mi? Ben Rendo."

"Merhaba Bay Rendo"

Rendo bir süre sessizce düşündü. Belki de en mantıklısı bu çocuğun varlığını burada sonlandırmaktı. Ancak bu kararı onun vermesi doğru muydu? Risk almalı mı? Yoksa bu işi bitirmeli mi?

"Bay Rendo"

Rendo kafasını Ukon' a çevirdi. Bu turuncu kör gözler pür dikkat bir şekilde ona bakıyordu. Belki de sadece bakmak bile onu hipnotize ediyordu. Gözlerinde ruhani enerji yoktu. Ancak bir şekilde bu gözlerin içine çekildiğini hissetti.

"Beni öldürmek veya yaşatmak konusunda kararsız kalmış olmalısınız"

Bir günde en fazla kaç kere şaşırılabilirdi. Rendo artık saymayı bırakmıştı. Sadece bu minik çocuğun aklını okuduğunu hissediyordu.

Urd çoktan 6000 yaşını geçmişti. İnsanları göremese bile onları okuma yeteneğini kaybetmemişti. Bazı şeyler için gözlerine ihtiyacı yoktu. Ve bu onlardan biriydi. Bir şekilde Rendo' nun içinde kararsızlığı hissediyordu.

"Bulunduğun durumu anlıyor musun?"
Rendo sessizce Ukon' a baktı.

"Ben özgür bir hayat istiyorum bay Rendo. Eninde sonunda görme yetime kavuşacağım. Ve işte o zaman Dünya zaten değişecek. "

Rendo Ukon' un dediklerinden hiçbir şey anlamasa da üzerindeki baskının bir anda hafiflediğini hissetti. Belki de çok fazla düşünüyordu. Sade ve basit davranması yeterliydi. Sanki tüm bunları düşünme kapasitesi yokmuş gibi davranmalıydı. Bunun için kimse onu suçlayamazdı. Bazen fazla düşünmek yalnızca kişinin kendisine zarar verir. Bazı kararlar içgüdülere güvenilerek verilmeliydi.

"Kılıcımı efsunlayabilir misin?"

Ukon kafasını sallayarak elini uzattı. Garip bir şekilde gözleri çok keskin bakıyordu. Bu yüz ifadesi kesinlikle bir çocukta olmamalıydı.

Rendo kılıcını çıkardı ve kabzasını Ukon' un eline bıraktı.
Bir çocuğun kaldırması için oldukça ağar bir kılıç olmasına rağmen Ukon' un elleri hiç de zorlanıyormuş gibi görünmüyordu.

Bir dizinin üstüne kılıcı yatırdıktan sonra Ukon, arka cebine bağlı bölmeden küçük bir çivi çıkardı. Çiviyi ruhani enerjisiyle kapladıktan sonra kılıcın üstüne getirdi ve bazı oymalar çizmeye başladı. Bu demirden yapılmış kılıç, çivi tarafından sanki bir kum bütünüymüi gibi muamele görüyordu. Çivi, kılıç üzerinde çeşitli desenler çizdi.

Rendo ise gördüğü bu olay karşısında ne diyeceğini bilemez bir ifadeyle kalakalmıştı.

Bir usta bile olsa oymaların yalnızca bir harfinin tasarlanması ve işlenmesi aylar alırdı. Bu çocuk sanki her şey zaten oradaymışçasına elini gezdiriyordu. Bu hız için söylenebilecek hiçbir şey yoktu. Rendo' nun aklından geçen tek şey  u minik çocuğun ne kadar korkutucu olduğuydu.
İşlem o kadar hızlı ilerliyordu ki oluşan hiçbir şeyi gözleriyle takip edemiyordu. Açıkça bu çocuk kopyalanamaz bir teknik kullanmaktaydı.

Her şey tamamlandığında çizdiği tüm semboller bir anda ortadan kayboldu. Rendo kılıcını tekrar eline aldığında farkı anında hissettmişti. Bu kılıcın gücü kaç kat artmıştı? Yalnızca tek başına paha biçilemez bir hazineye dönüşmüştü. Onun gücünü hisseden kaç kişi ele geçirmek için şiddete başvururdu? Elindeki kılıç bir anda tehlikeli bir objeye dönüimüştü.

"Yin-qi Şehrine, Ten klanına, ailemin yanına gidelim. Seni onlara kesinlikle göstermem gerekiyor"

Bu bir rica değildi. O anda Ukon için başka kaçış yolu kalmamış, onun adına karar verilmişti. Ancak Ukon bunları daha önceden çoktan hesaplamıştı.
Aslında istediği şey, şehirde hayatta kalabileceği bir şekilde yaşamaktı.

O anki haliyle bir şehire gidip orada yaşama yeteneğinden yoksundu. Ancak artık doğal bir korumaya sahip olmuştu.

Her şeyi önceden olasılıklara ve planlamalarına dahil eden Urd için bu bir süpriz olmamıştı.

Yalnızca gülümseyerek gelecekte karşısına çıkacak olan şeyleri düşündü.

Bu ufak Dünya, onu değiştirmesi için bekliyor, aradığı kişi oralarda bir yerlerde öylece duruyordu.

------ 0 -------

Oh. Bir bölümün daha sonundayız. Biraz boş ve doldurma bir bölüm oldu. Urd' un gücü hakkında henüz bir şey öğrenemedik. Ama onun ortaya çıkma sırası da gelecek.

Güç seviyeleri gibi bir şey yapmak istemiyorum. O yüzden güçlenme mantığını burada kısaca anlatiyim.

En ufağından; vicudunuzda ne kadar ruhani enerji topladıysanız o kadar güçlüsünüzdür. Bunun dışında kullandığınız dövüş sanatı, yetiştirme tekniği ve anlayışınız da oldukça belirleyici bir faktör olacak.

İleriki bölümlerde daha iyi anlayacağınız için burada kısa kesiyim.

Böyle kısa bölümler yapmak istemesem de bazen bölüme devam etmek imkansızlaşıyor. Siz bunu öncekinin devamı gibi düşünün.

Lütfen yorum yapmayı ve hikayeyi oylamayı unutmayın :D


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum