Karanlık Algı: Bölüm 32- Ten Klanı Lordları
Bu bölümü Konsey grubuna birkaç gün önce katılmış olan Yaguro'o adlı kitabın yazarı Kahiinn yani Yağız' a ithaf ediyorum. Daha önce yapacaktım ama aklımdan çıkmış uzun bölüm yazarken.
---
Gözleri sadece karanlığı görse, tüm renkleri unutsa ve yaşam artık onun için hiçbir şey ifade etmese bile, sonsuz duygularla harmanlanmış derin, safir mavisi gözleri asla unutmayacaktı.
O gözler şu an yaşamasının sebebiydi.
Maskenin ardında gözleri turuncu bir ışıkla parlayan Ukon, garip bir şekilde tekrardan geçmişi hatırladı. Nadiren de olsa geçmişi, aniden su yüzüne çıkıyor ve onun zihini ele geçiriyordu.
Ukon bunun sebebini anlayamadı. Sanki birisi ona asla unutmaması için sürekli geçmişini hatırlatıyordu. Yaşama sebebini asla unutmaması ve sonuna kadar devam etmesi için.
Geçmişi her hatırladığında ve o iki mücevher mavisi gözler aklına geldiğinde yaşama isteği artıyor ve dizginlenemez bir hale geldiğini hissediyordu.
Gözleri bir kez daha kararlılıkla parladı.
# Aynı düzlem içinde farklı bir yer #
Duygular, anlamlar, bilgiler, gerçekler ve bağlılıklar. Sayısız kavram belirsiz bir akış içerisinde sonsuza dek sürecekmiş gibi birbirine geçmiş ve yüksek bir hızda dönmeye başlamıştı. Soyut olsalar da, içeride bir yerlerde daima var olacaklardı. Hiçbir zaman ulaşılamasa, görünemese veya bilinemese bile orada bir yerlerde varlıklarını sürdürecekler ve insanların kalbindeki yerini almaya devam edeceklerdi.
İç içe geçmiş renkler görünüyor ve ses armonisi etrafta yankılanıyordu. Belki de bu renkler aslında seslere bağlıydı. Ve sesler de duygulara. Duygular akıp geçtikçe yerlerini üzüntü ve keder alıyordu. Işık kendini siyaha ve karanlığa bıraktı. Ortada açılan büyük boşluk kimse tarafından tanımlanabilecek bir niteliğe sahip değildi.
Bir çift mavi göz yavaşça açılmaya başladı. Bu paha biçilemez mücevher gibi olan gözler, insanda, onlara sonsuza kadar bakma ve bilincini bu ihtişam denizinin içine daldırma isteği uyandırıyordu.
Bu bir çift göz açıldığında, dikkatle bakarsanız hafifçe mavi bir ışık yaydığı fark edebilirsiniz. Kudretli ay ışığının değerli bir elmas ya da safire çarpması ve onu ışıldamaya bırakması gibi bu gözler de nazik bir şekilde parlıyordu.
Gözlerin sahibi kafasını yavaşça yastığından kaldırmaya başladı. Kalkarken yer çekiminin etkisi ile savrulan saç taneleri, saf altın denizinden özenle kesilmiş ve büyüyle yerlerine bağlanarak birleştirilmiş gibiydi.
Kız, yavaşça kafasını kaldırdı ve kısa bir şekilde esnedi. Kafasını, yatağın yanındaki pencereden dışarı çevirdi. Gözleri dalgınca ufuktaki manzaraya bakıyordu. Aklında bir şeyler var gibiydi ancak bakışları boştu.
Kız, az önce bir rüya görmüş olduğunu biliyordu. Ancak uyandığı anda bunların hepsi gitmişti. Artık az önce gördüğü rüya hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu.
Kız, gördüğü rüyanın çok önemli olduğunu hissediyordu. Çok çok önemli. Ancak ne kadar kendini zorlarsa zorlasın, hatırlamaya çalışırsa çalışsın, zihninin o karanlık köşesine ulaşmayı başaramadı.
Değerli bir şeyleri unuttuğu hissine kapıldı. Onun için önemli bir şey şu anda yoktu sanki. Sahip olduğu ancak ulaşamadığı bir şey. Sanki bir yerlerde onu hatırlamasını ve gelip almasını bekliyordu.
İçinde yavaşça büyümekte olan anlamsız bir üzüntü hissetti.
####
Aşağıda yüzlerce insan Ukon'a bakıyordu. Bir Grendel'i tek bir saldırıda deviren maskeli ve gizemli adama.
"Sen de kimsin?!"
Konuşan kişi Ten Klanı lordlarından biriydi. Agresif bir ses tonunda Ukon'a bağırmıştı. Sesi diğer tüm insanları bastırmış ve direk olarak Ukon'a yönelmişti.
Ukon kafasını çevirdi. Daha sonra Kymiran ve Fyeria ikilisine döndü.
"Siz ikiniz burada kalın.
İyi iş çıkardınız"
Dedi kısık bir sesle.
Daha sonra çevik bir hareketle zıpladı. Binanın tepesinden düşüşe geçti ve devasa yılan cesedinin bulunduğu yere indi. Yavaş ve istikrarlı adımlarla, az önce konuşan Ten Klanı lordunun yanına yürüdü.
Adımları o kadar sabit ve sakin geliyordu ki, bu lord, Ukon yaklaşırken gerilmeye başladığını hissetti. Sanki ezici bir baskı ile duygusuz bir hayalet üzerine yavaşça yürüyüp onu öldürecekmiş gibiydi.
"Sen. Ten Klanı mensubusun öyle değil mi?"
Ukon yavaş yavaş, sakin ve duygusuz bir şekilde konuştu.
Bu adam gerçekte bir Ten Klanı lorduydu. Lordların bu rütbeye ulaşmalarının esas sebebi güçleriydi. Rütbe piramidinin üstüne ancak güçlenerek çıkabilirdiniz. Ve lordluk, Klan içerisinde en yüksek olmasa da yüksek bir makam sayılırdı.
Gerçekte lord ünvanı yüksek oranda ayrılmıştı. Ülkeye bağlı lordların yetkisi en üst derecede iken, klanlara ve mezheplere bağlı lordların üzerinde daha yüksek makamlar bulunuyordu.
"Öyleyse ne olmuş?"
Ten Klanı, şehirdeki iki büyük güçten biriydi. Şehir halkı tarafından fazla sevilmeseler de, kimse onlara karşı saygısızca davranmayı göze alamazdı. Ten Klanı zorbalığı ile ünlüydü. Karşıt grupları ayakları altında ezmekten hoşlanır ve bunu yaparken tereddüt etmez, çekinmezdi. Bu nedenler Ten Klanı lordlarının kibirleri diğer insanlar tarafından rahatça hissedilebilirdi.
Ten Klanı bir çok gizli plan yürütmekteydi. Ancak bir söz vardır. 'Kanıtlanamadığı sürece suç yasaldır.'
Bu söz çerçevesinde geliştirdikleri gizli yapılaşmaları devam etmekteydi. Bugün ise garip bir sızıntı yaşanmıştı ve bu kesinlikle iyiye işaret olamazdı.
"O zaman bu yaratıkların içeri nasıl girdiklerini de biliyorsundur öyle değil mi? Ne de olsa siz Ten Klanı sınırları içerisinde ortaya çıktı."
Ukon agresifçe sordu.
Aslında konuyu muazzam bir şekilde değiştirmiş ve hedefi Ten Klanı haline getirmişti. Herkes Ten Klanı lordunun az önce sorduğu soruyu unutmuş, Ukon'un sorusuna odaklanmıştı.
"Hmph! Böyle bir soruyu cevaplamak zorunda değilim!"
Dedi kızgın bir yanıtla. Kaşları çatılmıştı ve bu maskeli adama karşı sinirlendiği belli oluyordu.
Ukon konuşurken sesi belirsiz ama net çıkıyordu. Sanki gerçekten de maskenin ardında bir yüz olmadığı hissi yaratıyordu.
"Merak etme. Cevaplamak zorunda değilsin. Ne de olsa bu yaratıkların aldığı canlardan ve yarattığı kargaşadan sorumlu değilsiniz. Sizin klanınızın sınırlarında ortaya çıkması kesinlikle yeterli bir kanıt değil ve ortaya çıkardığı sıkıntılar sizi ilgilendirmiyor."
Ukon'un sözleri bir bıçak gibi keskindi ve belirtili bir şekilde düşmanca iğneleme yapmıştı. Her sözü açıkça Ten Klanı'nın üstünü karalıyor ve suçu onların üstüne yıkıyordu.
"Tekrar söyleyeceğim. Merak etme. Bir şey açıklama zahmetine girmek zorunda değilsin. Çünkü senin yerine ben açıklayacağım" dedi Ukon tekrardan sertçe. Karşısındaki lordun yüzü değişmeye başlamıştı. Sadece o da değil, orada bulunan diğer Ten Klanı lordlarının da yüzü buruşmuştu.
Ancak Ukon, onların müdahale etmesine izin vermeden hızlıca tekrardan konuştu.
"Şu anda ayaklarımız altında devasa bir yer altı tüneli bulunuyor. Bu tüneller, Ten Klanı sınırlarını aşmak ile kalmıyor, tüm şehrin altını bir örümcek ağı gibi sarmalıyor. Bir çok gizli çıkış noktasının yanında, bir diğer çıkış noktası şehir surlarının dışı. Yani evet. Bu tünellerin ucu şehrin dışına açılıyor! Şehre böyle devasa yaratıkları çekebilmenin tek yolu bu!
Ancak bu kadarla da kalmayıp, devasa bir silah kaçakçılığı sistemi kurulmuş. Ten Klanı, açıkça şehre ve dolaylı olarak ülkeye karşı art niyet taşımaktadır. Bu klan derhal sınır dışı edilmelidir!"
Ukon sözlerini son derece yüksek sesle ve gür bir şekilde söylemişti. O anda toplanmakta olan yüzlerce insanın her biri bu sözleri açıkça duymuştu.
"Seni pislik! Böyle bir iftira ancak senin gibi bir haydutun ağzından çıkabilirdi! Ben, Lord Teiro, Ten Klanı adına seni ölümle cezalandırıyorum!"
Bu adam yanındaki diğer lordlara göre daha öfkeli ve agresifti. Herkesin ortasında maskeli adamı öldürmeye karar verdiğini açıklamıştı.
Kılıcını çekti ve bir saniye tereddüt etmeden kılıcını Ukon'a doğrulttu. Ukon'un cevap vermesine bile fısat bırakmadan ileri doğru hızlı bir adım attı ve kılıcını savurdu. Kılıcın hedef aldığı yer, Ukon'un boğazıydı.
*Clang*
Metallerin çarpışma sesi havada yankılanırken birkaç kıvılcım oluştu. Az önceye kadar Ukon'un elinde duran mızrak şimdi müthiş bir hızda savrulmuş, kendine yaklaşan kılıç saldırısını bloke etmişti. Ukon yerinden bir adım bile oynamamış sadece sağ kolunu oynatarak saldırıyı bloke etmeyi başarmıştı.
O anda Ukon'un gözleri kararlılıkla parlıyordu. Dileği gerçekleşmediği sürece kendini öldürmeye çalışan herkes, ölmeyi hak ediyordu ve karşısındaki adam Ukon'a göre büyük bir suç işlemişti.
Açıkça Ukon'un boğazını kesmeye çalışmıştı.
Kesin bir tabu!
Öfke ve hiddet yeniden Ukon'un içinde alevlenmeye başladı. Karşısında 5 Ten Klanı lordu vardı. Diğer ikisi, yakındaki mezhepten gelen sıradan lordlardı ve doğrudan şehre bağlı bir lord henüz gelmemişti.
Ukon inanılmaz derecede sakindi. Sadece tek eliyle mızrağını, Lord Terio'nun kılıcının karşısında tutuyor ve buna rağmen vücudu azıcık bile zorlanma belirtisi göstermiyordu.
"Az önce büyük bir tabu işledin!"
O anda Ukon'un vücudu korkunç bir aura yaymaya başladı. Karanlık, soğuk ve lanetli aura bir anda vücudunda dalgalandı ve keskin bir dalga gibi Lord Terio'ya çarptı.
"Bu da ne böyle?!"
Bu aura, diğer insanlar tarafından yeterince net görülemiyordu. Karanlık ve boğuktu.
Son beş yılını bir mezarlıkta geçirmiş olan Ukon, anlayışını mezarlığa işlemiş olan lanetli aura ile kombine etmeyi başarmıştı. Bu andan sonra mezarlıktaki aurayı absorbe etmek, Ukon için mümkün hale gelmişti.
Ve beş yılın sonunda, Ukon'un lanetli aurası basitçe canavarcaydı!
Ukon serçte adımını yere vurdu.
*Bam*
Az önceki lanetli aura bir anda 3 katına çıktı. Ezici bir baskı uygulamaya ve karşısındaki 7 lordu birden hedef almaya başladı. Şu anda bu yedi lord canavarca güçlü olan lanetli auranın yalnızca bir kısmının baskısı altına girmişlerdi.
Karanlık ve lanetli aura dağılmış beton bir duvar gibi onların üstünde muazzam bir baskı uyguluyor ve aldıkları nefesi bile onlara çekilmez yapıyordu.
"Ne yapıyorsun?!"
"Daha önce böyle bir anlayış görmemiştim"
Maddesel ve belirli bir cismi olmayan anlayışlar, anlatılamayacak derecede nadirdi. Anlayışlar yıllarca gözlem yapılarak oluşturulan güçlerdi ve herkes kendine özel bir anlayış yaratmaya çalışarak diğer insanların karşı ataklarını sınırlamaya çalışırdı. Dünyada sayısız cisim olduğu göz önüne alındığında kişisel ve eşsiz bir anlayış yaratmak gerçekten de mümkündü.
Ancak bu kural, cisimsiz anlayışlar için mümkün değildi.
Bu anlayışlar inanılmaz derecede nadirdi ve ölmeden önce birinin bunu gözle görebilmesi için muazzam bir şansa ya da aynı derecede şanssızlığa sahip olması gerekirdi.
Cisimsiz anlayışlar tamamen düzensiz katagorisine girerdi ve bu çeşit saldırılarda bir mantık aranmazdı.
Bu niteliğine rağmen soyut olmaktan öteye gidemediği için genellikle cisimsiz anlayışlar fazla hasar veremezdi.
Ukon ise, istisnalar içindeki istisna olarak değerlendirilebilirdi.
Ve bu cisimsiz anlayışı, karanlık bir aura şeklini almış, Tanrı'nın cezalandırması gibi görünüyor ve sertçe bu 7 lordun üstüne baskı uyguluyordu.
Ukon mızrağındaki kuvveti arttırdı ve kolayca Lord Terio'nun saldırısını def etti.
Lord Terio, sırtından soğuk terler boşaldığını hissediyordu. Böyle basit bir şekilde saldırısını def etmek..!
'Bu adam, bir Şehir Lordu mu?'
Lord Terio hızla geriye doğru çekilmeye çalıştı. Bir anda vücudunda bazı zırhlar oluşmaya başladı. Bu temel bir teknikti. Hızını azaltmak ve ruhsal enerjini kendine bir zırh oluşturmak için kullanmak. Birçok uzman bu yeteneği kullanabilse de, zırhın kalitesi kişiden kişiye göre değişiyordu.
Vicudunda kırmızı ve sert bir zırh oluşmuş ve bedenini sarmıştı.
Hemen ardından kılıcını kaldırdı. Kılıcı devasa bir ruhsal enerjiyle dolmaya başladı. Ruhsal enerji gittikçe kılıcı sardı. Daha sonra cisimleşmeye başladı. Kılıcı gittikçe uzuyor ve kalınlaşıyordu.
Kılıç gittikçe uzamaya devam etti. Kısa bir süre sonra ise durdu. Ancak kılıcın boyu, şu anda Lord Terio'nun boyunun iki katından daha uzundu ve bu kılıcı taşırken zerre zorlanma belirtisi göstermiyordu. Bunun üstüne kılıçta hala ruhsal enerji dalgalanması vardı.
Bu adam, anlayışını dev kılıçlı bir şövalye gibi oluşturmuştu.
Kılıç ve zırhı kırmızı, bazı işlemelerle süslenmiş görünüyordu. Ve baskıcı bir ruhsal enerji dalgalanması yayıyordu. Beklendiği gibi bir Lord, gerçekten de hafife alınamazdı.
Diğer altı lord o anda Ukon'un lanetli aurasının baskısındaydı. Buna rağmen sakin gözükmeye çalışıyor ve dikkatlice maskeli adam ile Lord Terio'nun başlamak üzere olan savaşını izliyorlardı.
Lord Terio devasa kılıcını doğrulttu.
"Senin gibi bir haydut için anlayışımı kullandığıma minnettar olmalısın."
"Senin gibi biri benim ellerimde can verdiği için minnettar olmalı."(Düzenleyici-Olm efso)
"Hmph! Kibrin ölümünü getirecek!"
Ukon sessizce mırıldanmaya başladı.
'Ölümsüz Ruhun Dövüş Sanatı;
Kum saatinin kırılışı!
Ölüm Meleğinin Şiiri; Dört anlaşma!
Dış ve iç Salınım; Karanlık Algı!'
*Hoop*
İkisi de aynı anda harekete geçti.
Herkes şaşırmıştı. Maskeli adam hiçbir anlayışını tetiklememiş, sadece mızrağını doğrultarak hızla koşmaya başlamıştı.
Devasa bir kılıç ve sağlam bir zırh anlayışına karşı böyle pervasızca saldırmak ölüm demek olurdu.
Yüzlerce kişi o anda bu savaşı yakından izliyordu. Ten Klanından Lord Terio ve gizemli maskeli bir adamın savaşını.
"Geber!"
İkisi de müthiş bir hızla birbirlerinin yanından geçerek silahlarını savurdu.
İki çapraz silah ilerledi ve birbirine yöneldi. Açıkça Lord Terio'nunki önde görünüyordu.
Lord Terio çoktan çılgınca gülümsemişti.
'Kazandım'
*Slash*
İki silah da savruldu ve diğerine vurdu.
İkisinden birisi kesilmişti.
Herkes o anda Lord Terio'nun kazandığını düşünüyordu. Anlayışını bile kullanmayam pervasız bir adamın kazanma ihtimali yoktu. Bunun yanında Lord Terio'nun kılıcı devasaydı ve yüksek oranda ruhsal enerji ile doluydu. Bir kaya ona sadece değerek bile patlayabilirdi.
Maçın sonucu herkesçe belirlenmişti.
Ne var ki, Lord Terio'nun yüzü şaşkınlık içindeydi. Orada ne olduğunu Ukon'dan başka gören tek kişi oydu. Ve olan şeye anlam vermeyi başaramamıştı.
Ve hiçbir zaman veremeyecekti de.
Çünkü o anda boğazından kanlar akmaya başlamıştı.
"..."
...
"Ne?!"
Boğazı kanlar içinde kalan Lord Terio'nun ölmeden önce düşündüğü son şey, şaşkınlıktı.
Açıkça kılıcını Ukon'dan önce savurmuştu. Kılıç devasa bir ruhsal enerji ile doluydu ve Ukon'a değdiği anda Ukon bunun etkisi ile yenilecekti.
Ancak böyle olmadı. Lord Terio'nun savurduğu kılıç, sanki Ukon gerçek bir hayaletmiş gibi içinden geçip girmişti. Bir dumanı bölmek gibiydi. Bir yokluğu kesmek!
Kılıç Ukon'un içinden geçip gitmişti!!
Anlamsızca orada can verirken, Lord Terio, ölümünün sebebini bile anlayamamıştı.
*Tak*
Lord Terio'nun cesedi yere devrildi.
"Bu da ne?!"
"Ne oldu?!"
"Sadece... Tek bir darbeyle!"
"Mümkün mü?"
Herkes şaşkınlık içinde kalmıştı. Bir lord. Hem de Ten Klanı lordu, tek bir darbe ile ruhsal zırhı delinmiş ve ardından boğazı kesilmişti!
Akla mantığa sığacak bir görüntü değildi bu!
Maskeli adam sabit bir şekilde duruyordu. Tüm gözler onun üstündeydi ve merakla onu izliyordu.
Maskeli adam yavaşça arkasını döndü ve kalan 6 lordun olduğu tarafa bir adım attı.
"Az önce bana saldırmadan önce, beni Ten Klanı adına infaz edeceğini söylemişti öyle değil mi? Siz de Ten Klanı lordlarısınız öyle değil mi? Bu düşmanım olduğu anlamına gelmiyor mu?"
------- 0 --------
Bölüm sonu.
Arkadaşlar istemsiz bir şekilde dövüşleri çok uzatıyorum galiba. Tek vuruş için tüm bölüm oyaladım. Bunu biraz daha kısa yapmaya çalışacağım kusura bakmayın :D
Düzenleyici arkadaşa burdan çok teşekkürler. Çok yardımcı oldu.
Lütfen bölümü oylamayı ve görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın. ^^
Comment Now
0 yorum