Karanlık Algı: Bölüm 24- Zaman Atlaması Sonrası
Orta yaşlardaki uzun boylu bir adam, odasındaki masanın önünde oturmuş, kağıtlara bakıyor ve gerekli yerleri imzalayarak bitmek bilmeyen kağıtlardan bir yenisini çıkarıyordu. Tüm dikkatini kağıtlara yöneltmişti ve kendini dış etmenlerden izole etmişe benziyordu.
*Tak* *Tak* *Tak*
Kapıya vurulan seslerin farkına varmadan veyahut aldırmadan önündeki kağıtlarla ilgilenmeye devam etti.
*Tak* *Tak* *Tak*
Kafasını kaldırarak kapıya baktı. Kaşları sinirlendiğini gösterecek şekilde çatılmıştı.
"Gir."
Ahşap kapı açıldı ve içeriye yüzünden rahatlık okunan bir adam girdi. Beline ince bir kılıç asılmıştı ve üzerinde mavi kıyafetler vardı. Sinir bozucu bir şekilde gülümsüyordu.
"Lord Kineon. Rahatsız ettiğim için üzgünüm"
Masada oturan adamın alnında bir damar belirmişti.
"O zaman üzgün olduğunu belli edecek şekilde hareket et!"
Ancak mavi elbiseli adam daha fazla gülümsemekle yetindi.
"Bazı ilgi çekici haberlerim var"
Lord Kineon sadece iç çekmekle yetindi ve pes eder gibi elindeki kağıtları masaya vurarak düzlettikten sonra bıraktı.
"Konuş"
"Bildiğin üzere, iki yıl önce Teotihucan Federasyonu ile ülkemiz Dört Kilise İmparatorluğu arasındaki barış anlaşması bozuldu. Bazı toprak çatışmalarının başlaması üzerine, Dört Kilise İmparatorluğu savaşçı birlikleri, ülkedeki çeşitli mezheplerden yetenekli öğrencileri toplayıp savaş bölgelerinde yetiştirmeye göndermeye başladı."
"Özeti geç. Sadede gel"
" Öğrenci açığı yüzünden Poehren mezhebi, her 3 ayda bir öğrenci alımı için bir giriş sınavı hazırlar. Sınavda eğitmenler, öğrencilerin ruhsal güçlerinin yoğunluğunu ve geliştirdikleri anlayışlarının saldırı gücünü test ediyordu.
"Devam et"
"Canım sıkılmıştı ve sataşacak bir yer arıyordum. Belki bir-iki eğitmen kışkırtıp eğlenceli bir dövüş yaşayabilirim diye düşündüm ve Poehren Mezhebi' nin test alanına gittim. Tamamen tesadüftü."
"Sadede gel!"
"Tam da o noktaya geliyordum. Eğitmenlerden birini herkesin ortasında rencide ettim ve fena halde kızdırdım. Haha yüz ifadesi çok komikti. Garip bir şekilde tavuğa benziyordu. Hahaha."
"....."
"Öhm. Her neyse. Ona bana bir kez vurma şansı tanıdım. Başarılı olursa yere kapanarak özür dileyeceğimi söyledim. Onurunu kaybetmemek ve intikam almak için kabul etti. Ruhsal gücünü rüzgara dönüştüren ezik bir anlayış kullandı ve bana saldırmaya çalıştı. Ben de kolayca kaçındım ve ani bir hareketle pantolonunu indirdim hahahahaha.
Bunla da durmayıp pantolonunu ondan acımasızca söküp aldım ahahaha.
Hızla pantolonunu almak için tekrardan atıldı. Ben de kaçındım ve pantolonunu havada sallayarak etrafta onu peşimden koşuşturmaya başladım muhahahaha"
Yüksek sesle, haykırarak gülmeye başlamıştı ve gözlerinde yaşlar birikmişti.
"............."
"Öhm. Evet. Nerde kalmıştım? Evet evet. Uzun bir süre onu böyle küçük düşürdükten sonra pantolonunu geri verdim. Çaresizlik ve kızgınlıkla pantolonunu alıp giysikten sonra tekrardan test alanına geri döndü. Bayağı bir yüz kaybetmesine rağmen, kendini toparladı ve sıradaki öğrencinin gelerek yeteneğini sergilemesini söyledi. 15-16 yaşlarında uzun, siyah saçlı, yakışıklı bir çocuk çıktı. Garip bir şekilde gözleri turuncuydu. Hayatta yalnızca bir kez görebileceğin gözler. İnan bana. Gerçekten etkileyiciydi"
"Turuncu gözler ha... Devam et"
"Başta etkileyici olduğunu düşünmüştüm. Ancak hemen sonrasında, çocuğun görme sakatı olduğunu fark ettim. Tam anlamıyla kördü. Gözlerinde hiç ruhsal enerji yoktu."
"Kör mü?"
"Evet. Kördü. Yanında bide turuncu, küçük bir tilki ve güzel bir kız vardı ama onları es geçelim. Bu çocuğun kör olduğunu eğitmen de anlamıştı ve yüzü bir anda morardı. Zaten oldukça aşşağılanmıştı ve şimdi de kör bir çocuğun karşısına çıkması iyice sinirini bozmuştu. Ben de tabiki kendime hakim olamadım ve gülme krizine girdim. Eğitmenle dalga geçmeye başladım.
Aynen şöyle dedim: 'Dikkat et. Bu defa külodunu kaybetme'
Bunun yanında bayağı kaba söz kullanım ve kör çocuğun karşısında onu bir aptal yerine koydum."
"Ve?"
"O sıra fark etmesem de kör çocuk için işleri oldukça kötü bir hale sokmuştum. Eğitmenler, test sırasında öğrencilerle fiziksel olarak küçük çaplı da olsa saldırarak bundan korunmalarını isterler. Böylece hızı, gücü, anlayışı ve ruhsal enerjisinin yoğunluğu hakkında küçük bir fikir sahibi olurlar.
Ne yazık ki eğitmen son derece kızmıştı ve acısını kör çocuktan çıkarmak istedi.
Yapacağı saldırıyı savunmasını söyledi ve ruhsal gücünü rüzgar anlayışına dönüştürdü. Bunu sivriltti ve güçlü bir akım olarak kör çocuğa yöneltti.
O an çocuk için üzüldüm, çünkü bu saldırı öğrenciler için kesinlikle ölümcüldü. Heleki kör bir çocuk için bu kesinlikle çok kötüydü.
Yine de içimden yardım etmek gelmedi ve sadece izlemekle yetindim.
Ama sonra ne oldu biliyor musun?"
"Nasıl bilebilirim?!"
"Rüzgar saldırısı çocuğun olduğu yeri vurdu. Ancak saldırı geçtiğinde kör çocuk orda değildi. Saldırı ile kendini kamufle ederek bir anda eğitmenin önüne gelmişti. Kör bir çocuktan beklenmeyecek kadar hızlıydı. Eğitmen daha ne olduğunu anlayamadan kör çocuk, eğitmenin yüzüne bir tekme çaktı.
Eğitmen onlarca metre geriye fırladı. Yüzünde tekmenin izi çıkmıştı. Gerçekten hayrete düşmüştüm.
Ama sadece bununla da bitmedi."
"Hmm?"
"Ayağını indirip elini açtığında iki parmağıyla siyah bir külot tuttuğunu fark ettim. Külodu kaldırdı ve bana döndü. Sanki kör gözleriyle beni görebiliyor gibiydi. Daha sonra külodu bana doğru fırlattı. Külodu havada yakaladığım anda bunun eğitmene ait olduğunu anladım. Benim bile göremediğim bir anda, eğitmenin külodunu çalmıştı...
Bak, buda çocuğun bana attığı, o eğitmenin külodu"
Dedi ve cebinden siyah bir külot çıkararak sallamaya başladı. Gerçekten de eğitmenin külodunu buraya kadar cebinde taşımıştı ve bunu yapmaktan zerre utanç duymamıştı.
"Şunu sallayıp durmayı kes... Cebine de koyma! Bana uzatma istemiyorum. Kurtul şundan seni aptal!"
"Peki çocuğun ismi ne? Mezhebe aldılar mı onu?" dedi tekrardan Lord Kineon.
"Yeni bir eğitmen geldi ve durumu inceledi. Ben de hatamın bir kısmını yeni gelen eğitmene açıkladıktan sonra çocuğu mezhebe aldılar. Adının Ukon olduğu söyledi. Soy isminden bahsetmedi. Onunla birlikte gelen kız da içeri girerken tüm gücünü göstermedi. Anlayışını gizlediğine eminim. Ama onu da aldılar. Adı Sereina. Soy ismini söylemedi. Onları bulmak istiyorsan bu kolay. Şehirde yaşayan turuncu gözlü çok fazla çocuk olmadığından eminim"
Dedi mavi giysili adam.
Lord Kineon uzun bir süre sessiz kaldı. Düşünceli görünüyordu.
"Daha iyi bir mezhebe girebilir veya impartorluk şehrine gidebilirlerdi. Ancak onun yerine bir eğitmeni düşman edinip güçsüz bir mezhepte kalmayı seçtiler. Peki neden? Yanlarında tilkiden başka kimseleri var mıydı?" diye sordu merakla Lord Kineon.
"Hayır. Bir tek tilki vardı. Bu arada. Daha önce ruhsal güce sahip olan bir tilki duymamıştım. Ruhani canavarlar arasında da öyle birşeyden hiç haberim yok. Senin tilki hakkında bir fikrin var mı?"
"Tilki ruhsal güç mü yayıyordu?" diye sordu tekrardan şaşkınlıkla Lord Kineon.
"Evet. Bundan eminim"
"Daha önce ruhsal güce sahip bir tilki hiç duymamıştım. Bu iki çocuk gerçekten garip."
Bir sessizlik baş göstermiş durumdaydı. Lord Kineon oldukça düşünceli görünüyordu. Ancak yakından bakıldığında yüzündeki küçük tebessüm fark edilebilir bir düzeye ulaşmıştı. Yüzü resmi ve disiplinli bir ifade ile donatılmıştı. Ruh hali fazla değişken değildi ve normalde kendini dışarıdan soyutlamayı yeğlerdi. Ancak bu konuya oldukça ilgi göstermişte benziyordu.
*Tak* *Tak* *Tak*
Mavi elbiseli adam dönüp kapıya baktı. "Gelebilirsin"
"Hey! Bunu benim söylemem gerekiyor!"
Ahşap kapı bir kez daha açıldı ve bir kadın silüeti gözüktü.
İçeri giren uzun sarı saçları olan güzel bir kadındı. Kafınsa ince bir şapka vardı ve lüks kıyafetler giymişti. Her ne kadar lüks gözükse de bu kıyafetler bir partiden çok savaşçılar için tasarlanmıştı.
Ancak bu kıyafetler garip bir şekilde soylu ve asil bir hava vermişti.
"Lord Kineon." Diye selam verdi zarif kadın Lord Kineon' a.
Daha sonra devam etti. "Oh. Gen, sen de mi buradaydın? Ne nadir bir görüntü. Burada ne arıyorsun?"
Cevap veren kişi Lord Kineon oldu.
"Garip bir çocuk görmüş ve ilgisini çekmiş"
"Garip bir çocuk?"
"Evet. Kör gözlerine rağmen, test sırasında eğitmenin birinin yüzünü tekmeleyerek anında yere sermiş"
"Hey. En güzel yerleri anlatmadın!" dedi hiddetli bir şekilde. Daha sonra açıklamanın üzerine ekledi.
"Ayrıca daha ben bile farkına varmadan onun külodunu çalmayı başardı ve bana hediye etti. Bak." dedi. Gen heyecenlı bir sesle. Daha sonra siyah külodu çıkararak salamaya başladı.
"Bu gerçekten de ilginçmiş. Çocuğun kör olduğuna emin misin?"
"Evet. Gözlerinden hiç ruhsal enerji akmıyordu. Tamamen boştu"
"Kör çocuk bir yana. Benim de önemli bir haberim var. 5 yıl önce yok edilen Emperegia ailesini hatırlıyor musun?"
Diye sordu Mieri gizemli bir ses tonuyla. Yüzündeki ifade ciddileşmişti.
"Nasıl unutabilirim? Drasius Emperegia' nın ailesi..."
"Ailenin imhası sırasında Lord Drasius' un kızı kaçmayı başarmış, ancak çok geçmeden yakalandığı ve bir köle olarak, Neksel Kan Arenasında savaştırılacağı öğrenildiğinde arama durdurulmuştu. Ne var ki, 5 yıl önce Kan Arenası Sınırlarındaki herkes, gizemli bir şekilde bir anda öldürülmüştü. Aynı zamanda o gün Lord Drasius' un kızı da kayıplara karışmıştı. Daha sonra raporu değiştirerek onun öldüğünü bildirdik ve konu kapatıldı. Düne kadar ben de ölmüş olduğunu tahmin ediyordum."
"Yaşıyor mu?! Neden raporu değiştirdiğinizi bana söylemediniz?!"
Lord Kineon oldukça sinirlenmişti. Ellerini yumruk yaparak sıkmıştı ve damarları belirginleşmişti. İstemsiz olarak ufak bir ruhsal enerji dalgası açığa çıkmıştı.
"Aslında bunu bir tek Gen ve ben biliyorduk. Ve şimdi de siz. Dün, bazı işlerim için, gizli kütüphaneye uğradım. Ve fark ettim ki, kaynak tarayıcı aktif hale gelmişti ve mavi enerjiyle yanıyordu. Gizli kütüphane' ye bir ay önce gittim ve o zaman yanmadığına eminim. Yani bu bir ay içinde Lord Drasius' un kızı, şehir sınırlarına girmiş ve kaynak tarayıcı, Lord Drasius' un enerjisiyle eşleşmişti.
Yani Lord Drasius' un kızı şu an hayatta ve bu şehir sınırlarının içerisinde bulunuyor"
"Kaynak tarayıcıdan kayıtları sildin öyle değil mi?!" diye sordu Lord Kineon acele ile.
"Evet. Delilleri gizledim. Şu an sadece üçümüz biliyoruz"
Lord Kineon düşünceli görünüyordu. "Zaten kaçmayı başarmıştı. Ancak 5 yıl sonra geri döndü. Bunun tek bir anlamı olabilir"
"İntikam istiyor ha..." Lord Kineon' un lafını tamamlayan Gen olmuştu.
"5 Yılda o kadar gelişilebilseydi şimdiye kadar dünya çoktan parçalara ayrılmıştı. Bu gidişle ölümünü getirmekten başka bir şey yapmayacak."
"Gen. Mieri. Bu bilgi hiçbir şekilde sızmamalı. Anladınız mı?!"
"Evet!" dedi ikisi de aynı anda.
"Bir emrim daha var. Drasius Emperegia' nın kızını bulup bana getirin. Canlı bir şekilde. Ancak direnmesine izin vermeyin!"
"Anlaşıldı!" ikisi de resmi bir havaya bürünmüştü. Gen bile o anda konunun ciddiyetini kavramıştı.
"Gen. Aynı zamanda bahsettiğin kör çocuğu da canlı bir şekilde buraya getir. Çocuk sorun değil ama, kör bir çocuğu bu raddeye kadar eğitebilen bir usta, ileride başımızı kesinlikle ağrıtacak. Sorunu erken çözmek, kesinlikle yararımıza olur."
"Anlaşıldı!" dedi Gen tekrardan resmi bir sesle.
Odada söylenen her söz, aşırı bir gizlilik taşıyordu ve dışarıdan tamamen izole edilmişti. Verilen emirler ciddiydi ve kesinlikle dikkate alınması gerekmekteydi.
Hedefteki iki genç çocuğun, aslında yan yana hareket eden bir ikili olduklarını hiçbiri fark edememişti.
Ve bu iki çocuk gerçekte çok büyük sorun teşkil edecek potansiyele sahipti.
Mieri ve Gen kafaları ile selam verdikten sonra odadan ayrıldılar. Gen, Mieri' ye döndü.
"Önce Drasius' un kızını bulalım. Kör veledin bir yere kaçtığı yok. Öte yandan kızın harekti belirsiz"
"Katılıyorum."
"Yeni bir kaynak tarayıcıya ihtiyacımız var."
"Bu biraz zahmetli olacak...."
****4 gün sonra...****
Mieri ve Gen ikilisi, şu anda Poehren mezhebinin önündeydi. Ruhsal enerji kaynağını, buraya kadar izlemiş ve sonunda bu alanın sınırları içerisine kadar küçültmeyi başarmışlardı.
"Kör çocuk ile aynı mezhepte olacaklarını düşünmemiştim"
"Kör velette mi burada?"
"Evet."
"Bu bir yana, kızın adını sen biliyor musun?"
"Hayır. Sadece 5 yıl önceki görüntüsünü biliyorum."
"Ben onu bile bilmiyorum" dedi Gen çaresislikle.
Buradan sonrasında kaynak tarayıcının değişiklikler fazla belirsiz ve düzensizleşmişti. Zaten burayı bulmak bile çok zor olmuştu ve bu kadar küçük bir alan içerisindeki değişiklikler, gözle algılanamayacak kadar ufak olacağından kaynak ilzeyiciye güvenmek anlamsızdı.
"Burdan sonrasında gözlerime ve hafızama güvenerek aramamız gerekiyor gibi"
Gen derin bir nefes verdi. Açıkçası bu durumdan hiç memnun görünmüyordu.
******
Sereina meditasyon pozisyonuna geçmiş, bilincini rahatlatmaya ve ruhunu arındırarak sertleştirmeye çalışıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde eğitim odasında duruyordu. Bu odalar mezhebin sağladığı yüksek yoğunluklu enerjiyle doluydu ve gelişime katkısı büyüktü. Ne var ki mezheplerin zor sınavları alırdı ve yetenekli öğrencileri alarak gelişimine izin verirdi.
Tabiki Sereina ve Ukon için bu bir sorun değildi.
Ukon, eğitmenin yüzünü tekmelemiş ve onu aşşağılayarak sınavın onun için ne kadar anlamız olduğunu ima edercesine mezhebe alınmıştı.
Sereina' nın ise enerjisi gereğinden kat kat fazlaydı ve dikkat çekmemek için kendi enerjisini baskılaması gerekmişti. Buna rağmen testi kolayca geçmeyi başarmıştı.
Geçen 5 senede eğitiminde kat ettiği yol, kelimelerle anlatılamazdı.
Ve bu süre içerisinde, Usta olarak hitap ettiği kişinin ne kadar gizemli olduğunu fark etti.
Sanki her şeyi bilen bir bilge havası veriyordu ve kör gözlerinden kurnazlık ile zeka fışkırıyordu.
5 yıl önce tanıştığı bu yaşıt çocuk, eski ustasından binlerce kat daha bilgiliydi.
Merak duygusu uyanan Sereina, uzun zaman önce sormaktan kendini alamamıştı.
"Sen, gerçekte kimsin?"
Ukon güldü. "Ölü bir intikamcı ruh"
Bu imalı kelimelerin anlamını hiçbir zaman çözememiş olsa da, bir gün bu büyük gizemi aralayacağına inanıyordu.
Ancak içinde büyük bir minnettarlık duygusu büyümüştü.
Kör ustası, intikamını almasına yardım etmenin yanı sıra, 5 uzun yıl boyunca onu eğitmiş ve hiçbir zaman şikayetçi olmamıştı.
Bedenleri beraber büyüyüp gelişmiş, boyları uzamış ve yüzleri olgunlaşmıştı.
Sereina artık oldukça güzel bir kıza dönüşmüştü. Geçmişe göre büyük oranda olgunlaştığını ve farklılaştığını hissediyordu.
Ancak geçmişe dönüp baktığında, Ukon 10 yaşından itibaren sarsılmaz bir yürek, cesaret, irade ve zekaya sahipti ve geçen yılların ardından yapısı hiç değişmemişti.
"Hey!"
Sereina, gelen ses yönüne doğru kafasını çevirip baktı.
Konuşan kendinen 2 yaş büyük bir erkekti. Yüzünde kötü bir bakış vardı ve düşündükleri de pek farklı sayılmazdı.
"Burası benim eğitim alanım. Kalmaya devam etmek istiyorsan bedelini ödemek zorundasın!"
Dedi. Yüzünde gizlemeyi başaramadığı müstehcen bir bakış vardı.
Kalıplı bir yapısı ve belinde uzun bir kılıcı vardı. Öte yandan yüzü pek dikkate değer ölçeklere sahip değildi.
Sereina, bu konu karşısında istifini bozmadı. Geçen seneler süresinde, Ukon' un kişiliği, Sereina' nın kişiliğine yansımaya başlamıştı.
"Burası ortak bir alan. Bir sıkıntın varsa, şimdi direk bana bildir!"
Dedi hiddetle.
Açıkça kendinen iki yaş büyük birine kafa tutmuştu ve yaptığı, etraftaki öğrencilerin ilgisini çekerek olayı izlemeye sevk etmişti.
"Ölmek mi istiyorsun?!"
Açıkça bu çocuk zorbalık yapmaya çalışıyordu. Böyle durumlar sadece bu mezhepte değil, bu dünyada oldukça sık yaşanırdı. Güçlü her zaman zayıfı ezmeye, ondan yararlanmaya ve sömürmeye çalışırdı. İnsan hayatı bu her tarafı pisliğe batmış dünyada pek değerli görülen bir şey değildi.
"Yapabiliyorsan gel ve beni öldür!"
Mezhep, eğitim odaları dışında çeşitli bilgilere ve tecrübelere ulaşma imkanı da sağlamaktaydı. Ruhsal enerji hakkındaki bilgiler, dövüş sanatları ve teknikleri, tarihteki güçlü insanların anlayışları, anlayış geliştirmesi gibi kitaplara ulaşılabilirdi.
Ancak bu kitaplara ve çeşitli eğitim odalarına ulaşmak için bir derecelendirme sistemi konulmuştu.
Yüksek sınıf kitap ve odalara ulaşmak için eğitmenin testine tabi olunarak, belirli bir derece alınır. Derecen, senin mezhep içindeki konumunu belirlerdi.
Sereina buraya yeni gelen öğrenci takımı arasındaydı ve henüz bir derecelendirme testine girmemişti. Şu anda en düşük sınıf eğitim odasında bulunuyordu.
Sereina, 5. Seviye bir öğrenciydi.
Ve ona bulaşan çocuk da aynı şekilde mezhebin 5. Seviye bir öğrencisiydi. Ancak Sereina' nın aksine 1 yıldır bu mezhebin içinde bulunuyordu.
Ukon' a gelirsek. Eğitmenin suratını tekmelemeyi başarabilen pek öğrenci bulunmazdı ve onu henüz 2. Bir yetenek testine sokmadan direkt olarak 2. Sınıf öğrenci yapmışlardı. 1. Sınıf öğrencilerin en iyileri, eğer uygun görülürse, bazı yetenekli eğitmenler tarafından özel olarak eğitim görüyordu.
"Siz yeni gelenler, mezhebe girebildiğiniz için kendinizi güçlü sanıyorsunuz."
Etrafta öğrenciler birikmeye başlamıştı. Oluşacak olan bir soruna açıkça hepsi ilgili görünüyordu.
#
Ancak bu öğrencilerin onlarca metre gerisinde, eğitim odaları bölgesine bakan taştan bir surun üzerinde iki siluet bulunuyordu.
İki suilet tam olarak bu noktaya odaklanmış ve dikkatle gözlerini keskinleştirmişlerdi.
"Bu Lord Drasius' un kızı mı? İnanamıyorum. Ama bu kız-" dedi Gen yanındaki Mieri' ye.
Ancak sözü yarıda kesilmişti.
"Siz ikiniz! Görünüşe göre içsel auranız pek iyi niyetlendirilmemiş. Ve odaklandığınız yön benim için kesinlikle bir düşman olduğunuzu gösteriyor! Başınızın hala gövdenizde kalmasını istiyorsanız bana hemen amacınızı açıklayın!"
Beyaz ve temiz kıyafetler içinde, elinde uzun, desenlerle süslenmiş ve ihtişamlı beyaz bir mızrağı onlara doğrultmuş, bıçak gibi keskin, parlak, turuncu gözleriyle söylediği bu düşmanca kelimeler Ukon' un ağzından oldukça soğuk bir şekilde çıkmıştı.
------- 0 --------
Bölüm sonu.
Bundan böyle şu kısma pek yazı yazmicam.
Merak edenler için de kelime sayısı 2487.
Comment Now
0 yorum