Karanlık Algı: Bölüm 23- Lanetli Mezarlık (3)- Ruh Koruyucu


Ukon, önünde durgun adımlarla ilerlemekte olan şeytani biçimli heykeli takip etmekteydi.

Etrafı tamamen karanlık ve korkutucu bir aura ile kaplanmış durumdaydı. 3. Katmanın basıncı, Ukon' un üstüne çökmüş durumdaydı. Ağzındaki kanı, dışarı tükürmemek için içini zorla baskılamaua çalışıyordu. Nihayetinde, göstereceği bir zayıflık belirtisi onun öbür dünya nehrini geçmesine olanak sağlayacaktı.
Şimdilik yaptığı hileye devam etmesi gerekiyordu.

Aslında hilenin cevabı, yeterince düşündüğünde açıktı.

Bir kere burası neden bir mezarlıktı? Etrafı karartan ve benliğin içine korku aşılayan bu aura neden her yeri kaplamıştı? Öldürme hissi neden bu kadar yoğundu?
Ve heykellerin testi, tüm bu kötülük işaretlerinin arasında, neden temiz ve iyi kalpli birini arıyordu?

İblis biçimindeki heykeller, karanlık ve kötülük aurasının ortasında temiz kalpli birini arıyor.
Bu gerçekten de tuhaf bir durum olmalı.

Cevabı bulmak için yapmamız gereken şey 'neden' sorusunu sormak.

Bu iblis heykel, ülke çapında bir kargaşa yaratabilecek kadar güçlüydü. Bir nedenden dolayı burayı korumakla görevlendirilmişti ve ne olursa olsun dışarı çıkmıyorlardı.
Ancak tüm bu gücüne rağmen, yıllardır burada dikiliyordu. Ancak garip bir şekilde karanlık aura ona hiçbir zarar vermemişti.
İşte esas nokta buydu.

Bu heykelleri ruha bağlayan şey, karanlık auranın kendisiydi.
Bu iki heykel, mezarlığın dışında ölmeye mahkum olmuşlardı. Ancak mezarlığın içinde korkutucu bir tanrısal güce sahiplerdi.

Onları hayatta tutan şey, etrafta dalgalanmakta olan karanlık ve ölümcül auraydı.

Bu aura, garip bir şekilde tüm mezarlığın üzerine bir lanet gibi çökmüş durumdaydı.
Ve heykeller ondan besleniyordu.
Diğer bir gariplik, testi geçmesine izin verdikleri kişi, tamamen temiz kalpli olmalıydı.

Kötülüğün ortasındaki iblisler, kendilerini kurtaracak iyiliği beklemektelerdi...

Ukon, bu işin sırrını çözmeyi başarmıştı.
Garip bir şekilde, bu karanlık aura onun anlayışına faslasıyla benzemekteydi. Başta bunu fark etsede fazla önemsememişti. Fakat sonradan bunun onun için kapıyı açacak anahtar olduğunu fark etti.

Burası... Bir hüküm alanıydı!

*

Ukon' un adımları yavaşlamıştı.

Karanlığın ortasında, koca bir saray bulunmaktaydı. Uzun taş stünlarla deateklenmiş ve kubbe bir çatısı vardı. Geniş bir bahçe ve büyük balkonlar. Ölü bitkilerle sarmalanmış bu toprakların etrafı dikilmiş sayısız mezar taşlarıyla dolup taşmaktaydı.

İçeride hazine ile birlikte karşılaşacağı son rakibi ortaya çıkmalıydı. Şimdiye kadar tüm bu gizemli hüküm alanının sahibinin ne veya kim olabileceğini tahmin edememişti.

Aklındaki hiçbir canavar, bulduğu ipuçları ile eşleşecek niteliklere sahip değildi.

Ancak Ukon, bu durumdan korkmuyordu. Burası ele geçirilmesi imkansız bir yer değildi. Buraya kadar geldikten sonra son teste girecek ve başarılı olursa hazineyi elde edecekti.

Saraya yaklaştıkça karanlık auranın arttığını hissediyordu. Aynı zamanda bir varlık hissi içini doldurmuş durumdaydı. Nefes alış-verişini duyabiliyordu. Garip bir enerji, tüm bu sarayın çevresine devamlı olarak yayılmaktaydı. Ve son derece yoğundu.

Bu şey, tüm buranın sahibi ve kurucusu olan canlıydı.

Ukon, her ne kadar Sereina' yı baygın bir şekilde geride bırakmaktan hoşnut olmasa da, eğer bilinci yerinde olsaydı büyük bir sıkıntı yaşayacaklardı. Ukon' un yaptığı hile sadece kendisi için geçerliydi ve Sereina uyandığında herşey içinden çıkılmaz bir hal alacaktı. Bu nedenle Ukon, acele etmek zorundaydı.

*Adım* *Adım* *Adım*

Malikane içinden bazı adım sesleri gelmeye başladı. Her adım sesi, etrafı sallayacak kadar güçlüydü. Büyüklüğü belirsiz bir yaratık, sarayından dışarı çıkmak üzereydi.
Her adımıyla birlikte ruhsal enerji güçleniyor ve baskıyı git gide arttırıyordu.

*Adım* *Adım*

Yanındaki iblisin adımları, Ukon ile birlikte durmuştu. Yalnızca kendikeribe yaklaşmakta olan bu güçlü varlığın gelmesini bekliyorlardı.

*Adım*

Bu ölümcül labirenti, iblis heykeli takip ederek kestirmeden geçmiş ve sonunda bu mezarlığın hükümdarına ulaşmayı başarmıştı.

*Adım*

Son adım sesiyle birlikte, Ukon şu anda bu güçlü varlığın hemen önünde dikilmekte olduğunu hissedebiliyordu.

Boyu gerçekten de yerleri sallabdıracak kadar büyüktü. Karanlık ve lanetli bir vücudu vardı. Pulları bedenini kaplamış, yırtılmış kanatları sırtında kapalı bir şekilde duruyordu. Uzun boynuzlar ve sivri dişler. Bıçak büyüklüğünde pençeler. Kambur bir duruş, kırmızı gözler.

Görünümü bir şeytana benziyordu ve her saniye etrafında güçlü, ezici bir aura yayıyordu.

"Anlıyorum." dedi karşısındaki canavar yüksek bir sesle.

"Bu labirentin bir açığını bulacağını düşünmemiştim"

Ukon, içinde belirsiz bir korku oluştuğunu ve her saniye artmakta olduğunu hissediyordu. Karanlığın içini doldurduğunu ve kaplayarak onu ele geçirdiğini.

Bunu yapanın karşısındaki canavar olduğunu hemen anladı.

Şimdi yapması gereken şey, bir karşı saldırıydı.

"Duygu Kontrolü 1: Korku!"

*Znnnn*

İkinci bir korku aurası ruhsal enerji ile birlikte dalgalandı. Dalgalanan enerji, etraftaki aura ile birleşmeye ve ona karışmaya başladı. Giderek görünürlüğü azaldı ve sonunda tamamiyle dağıldı.

"Gücünü buranın aurası ile kombine edip özümseyebileceğini düşünmemiştim. Yani kendini bu mezarlığın bir parçası haline getirdin. Bu nedenle buradaki hiçbir şey artık senin düşmanın olmayacak"

Ukon gülümsedi. Kaşları kararlılıkla çatıldı.
"Doğru tahmin"

Gerçekten de Ukon, gücünü etraftaki aura ile kombine etmişti. Bu gerçekten büyük bir tesadüftü. İki auranın birleşmesi için kesinlikle birbirine aşırı derecede benzer olması gerekliydi.
Ukon, aurasını dış aura ile birleştirebilmek için anlayışını değiştirdi ve etrafa yaydı.
Son derece benzer olan bu iki aura sonunda birleştiğinde, artık tüm bu karanlık, onun için özümesenebilir bir madde haline gelmişti.
Ve bu karanlık aurayı özümediğinde, artık bu mezarlığın bir parçası haline gelmişti. Tıpkı heykeller gibi.

Heykeller yalnızca, bu mezarlığa ait olmayan şeylere saldırabilirlerdi. Anlayışını kombine ettikten sonra Ukon, artık onların yoldaşları olmuştu.
Oda, artık bu mezarlığın koruyucusu olan canlılardan biriydi.
Bu nedenle hiçbir yaratığın ona saldıracak yetkisi kalmamıştı.

Heykel, düşmanı olduğunu bilse de, mezarlığın parçası olan birine saldıramazdı. İşte bu andan itibaren, Ukon tam anlamıyla dokunulmaz olmuştu.

İşte bu, yaptığı hileydi.

"Garip bir insansın. Böyle kısa bir sürede, ruhani anlayışını bu mezarlığın aurası ile kombine etmeyi başarmak kolay bir şey değil.
Bir diğer garipliğin ise gözlerinden hiçbir enerjinin akmaması. Anladığım kadarıyla körsün. Küçük insan. Buraya, karanlığa bulanmış gözlerle gelmeye cesaret etmen beni etkiledi. Ne var ki, diğerlerinin aksine sana saldırmamı etkileyecek bir kısıtlamam yok. Çünkü bu mezarlığın hakimi olan benim. Sana saldırmak için bir yetkiye ihtiyacım yok"

Ukon, karşısındaki devasa yaratığın kendine yönelmiş güçlü sözlerini dikkatle dinlerken bir çeşit gariplik hiasediyordu. Böyle bir enerji yayan hiçbir canavarla karşılaşmamıştı geçmişte.
Boyu bir ejderha kadardı. Ancak sesi güçlü de olsa kasfetli geliyordu.

"Sen. Nesin?"

*Hmph*
Canavar garip bir şekilde homurdandı.

"Ben buranın hükümdarı, koruyucusu ve hazinenin kendisiyim. Ben bu mezarlığın kendisi ve lanetiyim. Ben bağlanmak ve korumakla görevlendirilen varlığın ta kendisiyim."

'Bağlanmak ve korumak?'
'Hazinenin kendisi?'

"Küçük, garip ve kör insan. Hazineyi mi istiyorsun. Ben insanların kalplerini okuyabilirim. Eğer varlığının değerli olduğuna karar verirsem. Sana hazineyi vereceğim. Ancak değersiz isen bir kum tanesi kadar. Bedenin tüm bu mezar taşlarının altındaki cesetlerle aynı kaderi paylaşacak."

"Kabul ediyor musun?"

"Bu testi kabul ediyorum"

Ukon kalbinin bir aura tarafından sarmalanmakta olduğunu hissediyordu. Onu sarıyor, perdeliyor ve içini didik didik edecek şekilde arıyordu.

"Öfke, keder, pişmanlık, acı, onur, değer, varlık, yemin, söz, ahlak, hissiyat, çaba, azim, kararlılık, zeka, irade. Ve...
... Yitirilmiş ancak kaybedilmemiş bir sevgi ile birlikte gelen suçluluk..."

Canavar uzun bir süre sessiz kaldı.

"Gözlerin olsaydı... Benden korkar mıydın?"

Karşısındaki canavarın, normal insanların baktıklarında, geceleri rüyalarına girecek kadar korkutucu bir görüntüsü vardı.

Bir şeytan, bir hayalet.

Ancak Ukon, cevap vermek için tereddüt etmedi. Kör ve turuncu gözleri, kararlılıkla parlamaktaydı.

"Karanlık her zamn korkutucudur. Sen de karanlıksın. Ama ben karanlığa çok, çok uzun zaman önce alıştım. Gözlerim yerli yerinde dursa ve biçimin iliklerimi titretecek kadar çirkin bile olsa, yine de senden korkmazdım"

*Sessizlik*

"Kalpleri okumak, bir tek aurayla oluşmaz. Kalbinin içine bakmak mı? Onu ben de yapabilirim.
İçinde ne gördüğümü söyleyeyim mi?"

"Hm?" devasa yaratık, küçük bir homurdanmayla Ukon' a döndü.

"İçinde büyük bir korku seziyorum."

"Korku mu? Bu mezarlığın içinde, varlığımı tehdit edecek hiçbir şey var olamaz."
Dedi devasa canavar inanılmaz bir kibir ile.

"Korkuyu oluşturan tek şey düşman değildir. Sendeki korku daha çok kabullenme ile ilgili.
Kimsenin seni kabullenmeyeceğini, ve varlığının değerini anlayamayacağından korkuyorsun. Sonsuza dek karanlığın ortasında, yalnız bir şekilde oturmaktan ve kimsenin farkına bile varmadan yok olup gideceğinden korkuyorsun. Zamanın içine karışmaktan ve kaybolmaktan korkuyorsun. Bir kişinin bile yanına gelemeyeceğinden korkuyorsun. Dışlanmaktan korkuyorsun. Yaşamının anlamsız olmasından korkuyorsun. Güzel bir çiçeğin, kimse tarafından fark edilmeden solup gitmesinden korkuyorsun. Yetersizliğinden korkuyorsun. Lanetinden korkuyorsun. Asla amacına ulaşamamaktan korkuyorsun.
Ama en önemlisi ise kendinden ve dünyadaki herkesten korkuyorsun."

"Sen de benim gibisin."
"Birini arıyorsun"
Dedi canavar.

"Aslında oldukça benziyoruz."
"İkimiz de korkuyoruz"
"Aradığımız kişiyi bulamamaktan korkuyoruz..."

-*Sessizlik*-

"Gökler bizleri yalnızlıkla lanetlemiş öyle değil mi?"

"Omuzlarında boyundan büyük bir keder taşıyorsun küçük insan."

"Omuzlarında boyundan büyük bir yalnızlık taşıyorsun Ruh Koruyucu"

"Aradığım kişi sen değilsin küçük insan"

"Benim aradığım kişi de sen değilsin Ruh Koruyucu."

-*Sessizlik*-

"Seni kabul ediyorum Ruh Koruyucu. Nasıl gözükürsen gözük veya ne kadar korkarsan kork. Belki de benzerliğimiz, bizleri aynı gökler altında bir araya getirdi. Yada kader, bizim için bu oyunu hazırladı.
Bana yardım et Ruh Koruyucu. Aradığımı bulmama yardım et.
Böylece belki bir gün ben de, aradığın kişiye dönüşebilirim.
Ne dersin Ruh Koruyucu?
Ben seni kabul ediyorum.
Sen beni kabul ediyor musun?!"

-*Sessizlik*-

"Daha fazla yalnız kalma Ruh Koruyucu.
Karanlıkta yalnız kalmaktan korkuyorsun öyle değil mi?
Kendine acı çektirmene gerek yok. Yeterince bekledin."

-*Sessizlik*-

"Kalbime bir kez daha bak Ruh Koruyucu. Ne görüyorsun?"

"Ben..."
"... Teşekkür ederim"

"Bir kez daha söylüyorum Ruh Koruyucu. Ben seni kabul ediyorum. Öbür dünya nehrini beraber geçsek bile, seni ortağım ve dostum olarak görmeye devam edeceğim. Cehennem dramasından çık ve gerçeğin sevgi dolu mutluluğuna gözlerini aç."

-*Sessizlik*-

" Kalbime... Son bir kez daha bak Ruh Koruyucu. Testini geçebilecek kadar yeterli olup olmadığımı, kalbime bir kez daha baktıktan sonra söyle bana. Aradığın kişi olmayabilirim. Yine de, testini geçebilecek yüreğe sahibim."

"Küçük insan. Kalbin büyük bir öfke taşıyor. Tüm bu öfkeyi kime yönelttin? Bu kadar öfkeli olduğun kişi, gerçekte kim?"
Bu defa, soruyu soran devasa canavarın ta kendisiydi.

Ve sessiz kalma sırası Ukon'a gelmişti...

-*Sessizlik*-

Ukon' un dürüst olma zamanı gelmişti...

"Kalbimi ilk kez okuduğunda söylediğin şeyi hatırlıyor musun?"
"Yitirilmiş ancak kaybedilmemiş bir sevgi ile birlikte gelen suçluluk..."

"Zaman içinde, düşmanlarıma olan öfkem söndü. Öfkemi intikamla çıkarttım ve sonunda onu yok ettim. Birilerine karşı duyduğum düşmanca öfke, intikam almamla birlikte yok oldu.
Ancak içimde yok olmayan bir öfke kaldı. Gittikçe artan ve asla sönmek bilmeyen lanetli duygu.

Geriye kalan tek öfke, kendime duyduğum öfke duygusuydu.
Kalbimdeki büyük öfkenin yöneldiği kişi;
Bizzat kendi benliğimdir."

"Dediğin gibi. Gerçekten benziyoruz küçük insan. Dürüst olduğun için teşekkür ederim. Beni kabul ettiğini söylemiştin.
Testi geçtin küçük insan. Seni kabul ediyorum.
Sen aradığım kişiye dönüşene dek ve dönüştükten sonrası için, daima yanında olacağım. Senin... Ruh koruyucun olarak"

"Adını ödünç alıyorum. Hishigaki."

"Adını ödünç alıyorum. U- kon"

Devasa yaratığın bedeni giderek parlamaya ve saydamlaşmaya başladı. Maddesel bedeni giderek yok oluyor ve soyut bir cisim halini alıyorsu. Zaman geçtikçe, varlığı git gide azaldı.
Sonunda bir madde olmaktan çıktı.

Artık saf olarak bir ruha dönüşmüştü. Korkutucu ve devasa canavar yok olmuş, soyut ve güzel bir ruh halini almıştı.

Parlak ruhun etrafında, iplikler çıkmaya başladı. Ruhsal iplikler etrafa dağıldı. Daha sonra sertleşti. İplikler uzadı ve doğruldu.
İplikler bir anda Ukon' a doğru çekilmeye başladı. Ukon' un bedeninin içine girdi ve ruhunu sarmalamaya başladı.
İplikler kısa süre sonra, Ukon' un ruhu ile kaynaştı ve birleşti. Daha sonra iplikler, havada süzülmekte olan soyut ruhu çekmeye başladılar.
Bu fenomen, Sereina' nın heykelin ruhunu çaldığındaki görüntüsüne benzese de, şu anda olanlar çok daha farklıydı.

İplikler, ruhu Ukon' un hemen önğne gelene kadar çektiler.
Daha sonra dalgalanmakta olan iplikler durgunlaştı.
Ukon ve ruh korutucu birbirlerinin nefeslerini duyacak kadar yaklaşmışlardı.

Ancak iplikler, ruhu daha fazla çekmiyordu. Sadece Ukon' un ruhu ile karşısındaki ruh arasında dalgalanmakta olan ruhsal iplikler kalmıştı.

Ruh Koruyucu' nun ruhunun parlaklığı arttı. Etraftaki karanlığı def edecek kadar parlak bir ışık yayıyordu.
Ukon' un gözleri görseydi, muhakkak ki onları kapatmak zorunda kalacaktı.

Havadaki ruh gittikçe küçüldü. Eski devasa boyutu indi ve Ukon' un boyutuna kadar geldi. Ancak küçülmesi durmadı. Gittikçe daha da küçüldü.

Parlaklık geçtiğinde ve küçülme durduğunda dalgalanmakta olan iplikler artık gözle görülemiyordu.

Hishigaki' nin ruhu küçüldükten sonra maddeleşti ve yeni bir beden ortaya çıktı.

Şu anda küçük, turuncu bir tilkiye dönüşmüştü.

Artık görünür olmasa da bu tilkinin ruhu ile Ukon' un ruhu ruhsal ipliklerle bağlanmıştı.

Bu tilki, bir Ruh Koruyucu olan Hishigaki' nin ta kendisiydi.

O, Ukon' un Ruh Koruyucusu olmuştu. Ölüme gidene kadar süren ortaklık anlaşması aralarında imzalanmış ve ruhları birbirine bağlanmıştı.

Eski korkutucu ve devasa olan biçimi, kendini küçük bir tilkiye bırakmıştı.

"Demek yeni bedenim bu ha..." dedi tilki kendine bakarak. Ukon' un etrafında bir tue atacak şekilde koştu.

"Güzel mi?"
Dedi Ukon. O, Hishigaki' nin yeni bedenini göremiyordu.

"Bu... Çok güzel"

Yüzlerce yıldır iğrenç ve korkutucu bir bedende yalnızlığa mahkum olan Hishigaki, yeni bedenini oldukça beğenmişti.

Bu Ruh Koruyucu, efendisi olarak Ukon' u seçmişti.

Bununla birlikte, bu mezarlığın hakimliği bizzat Ukon' a geçmiş bulunuyordu. Artık bu mezarlığın hükümdarı Ukon' du ve içindeki tüm yaratıklar, onun kontrolü altına girmişti. Ne var ki bu mezarlıktan çıktıktan sonra hayatta kalabilecek tek şey, Hishigaki idi. Diğer tüm yaratıklar, mezarlığın doğal karanlık aurası olmadan yaşayamazdı.

Dışarıyı saymazsak, Ukon, bu mezarlığın içinde artık yenilmezdi ve kendisini tehdit edebilecek birşey bulunmuyordu.

"Bundan böyle hizmetinizdeyim Lord Ukon."
Dedi Hishigaki içten bir sesle.

Ukon, buraya gelirken bir Ruh Koruyucu ile karşılaşacağını hiç düşünmemişti. Ruh Koruyucular çok çok nadir bulunurdu. Ve bu nadirliğinin yanı sıra, efendilerini kendileri seçerdi.
Ruh Koruyucular bir hazineden çok çok daha değerli varlıklardı.

Her Ruh Koruyucu' nun farklı kriterleri vardı ve testini geçemeyen herkesi öldürmek zorunda oldukları bir lanetleri bulunuyordu.

Bir Ruh Koruyucu bulmak çok zordu. Ancak bir Ruh Koruyucu' yu kendine bağlamak çok çok daha zordu.

Ukon artık hem bir ruh korurucuya, hem de içinde yenilmez olduğu büyük bir mezarlık labirentine sahipti...

***

"Ne... Oldu?"
Sereina, gözlerini yavaşça açarken karşısındaki bir çift turuncu göz parlamaktaydı.

"Bitti."

"Bitti mi?" Sereina kafasını tutarak doğruldu. Bir binanın içindeydi. Etraf oldukça ihtişamlı görünüyordu.

"Burası neresi?"

"Mezarlık Labirenti' nin sonu. Hishigaki' nin sarayı."

"Hishigaki mi?"

Merakla kafasını çevirdiğinde küçük, turuncu bir tilki gördü. Keskin gözleri ile Sereina' ya bakıyordu.

"Bu da ne? Çok şirin!"

"Demek sen Lordumun öğrencisisin" dedi Hishigaki

"Olamaz! Konuştu!"

"Bu Hishigaki. Bundan böyle bizim ortağımız. Benim Ruh Koruyucum"
Diye açıkladı Ukon.

"Çok tatlı... Sarıbilir miyim?"
Cevap beklemeden anda Hishigaki' yi tuttu ve çekerek sarıldı.

Hishigaki kendini kurtarmaya çalışsa da başarılı olamadı.
"Lord...um"

"Bu arada. Ruh Koruyucu da nedir? Ayrıca tam olarak ne oldu?"

"Açıklamak zaman alacak. Ama özetlersek bundan böyle bu mezarlık benim kontrolüm altında."

"Güçlenmek ve intikam almak istiyordun öyle değil mi?"

"Önümüzdeki 5 yıl boyunca bu mezarlığın içinde seni eğiteceğim. Bu mezarlığın mükemmel bir eğitim alanı olmasının yanı sıra, benim anlayışımla tamamen uyumlu. Burada geçireceğimiz zaman, ikimizin de gelişimini büyük ölçüde arttıracak. Beş yılın sonunda tekrar dışarı çıkacak ve bu ülkeyi ismimizle salayacağız!"

------ 0 ------

Bölüm sonu.

Evet. Karakterler veletliklerinden çıkacak. Daha güçlenmiş olarak karşımıza çıkacaklar. Aynı zamanda hikaye sabit bir rotaya girecek.

Aynı anda bir kurgu ile daha uğraşıyorum. Derin ve karmaşık hikayesi olan bir kitap olacak.
Bu hikayeyi bir süre daha ilerletip sezon finaline soktuğumda onu da yayınlayacağım. Beğeneceğinize eminim. Daha önce hissetmediğiniz garip bir havası var.
İki kitap uzun bir süre birbirini etkilemeyecek. Ama bir süre sonra iki kitabı bir noktada kesiştirmeyi ve karakterleri karşılaştırmayı planlıyorum. Belki o zaman tek kitap halinde devam edebilir emin değilim.

Şimdilik fazla spoiler vermeden bölümü bitireyim.

Bu bölümü de yoruma eline sağlık yazıp beni kırmayan arkadaşlara adıyorum. ^^



Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum