"He?"
"Bu iki heykelin ruhlarını çalacaksın"
"He?"
"Merak etme. Başarısız olsan bile yeteneğimle kaçmayı başarabilirim" dedi Ukon, kendine inanılmaz güvenen bir ses tonuyla.
"He?, Peki o zaman ben ne olacağım?"
Ukon bir süre sessiz kaldı.
"Başarısız olmadığın sürece sorun yok"
"Bu hiç iç açıcı değildi!"
Ukon söylediklerini duymazdan gelerek mekanın krokisini zihninde canlandırmaya başladı. Böyle bir durumda iyi bir planlama yapılmadığı takdirde başarısızlığa mahkum olunacaktır.
"Merak etme, sana yardım edeceğim. Ruhu nasıl absorbe edeceğini sana zaten öğrettim. Ancak ruh çıkarmada fazla acemisin. Bu riski almaya değmez. Ben ikisinin ruhlarını çıkardığım anda olabildiğin kadar hızlı bir şekilde ruhlarını çal. Başarısızlık gibi bir şansımız yok. Bu noktada geriye çıkmaya çalışırsak heykeller testten kaçtığımızı düşüneceği için saldıracaklar." dedi Ukon sakince açıklama yaparak.
"Test mi?"
"Evet. Burası bir test alanı. Şu iki heykel senin kalbinin derinliklerine bakıp içindeki art niyeti görebiliyor. Kalbinde herhangi bir art niyet taşıdığını sezerse saldırmak üzere programlanmış"
"Hm? İyi de ben kötü biri değilim...?"
"Bu şeyler iyi veya kötüyü düşünemezler. İntikam almak istiyordun değil mi? Bu kesinlikle bir art niyettir ve müsahama gösterilemez. Kalbindeki tüm olumsuzluklar onlar için kabul edilemez bir gerçeklik. Durum böyle olunca biz de hile yaparak geçeceğiz"
"Bu pek de güven verici değil"
Geçmişte sayısız kez, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide yürüyen Urd için böyle durumlar pek da az rastlanır bir görüntü değildi. Bir ödül istiyorsan risk almalısın. Ancak hayatını riske atarak attığın kararlı adımlar seni ileriye taşıyacaktır.
"Asıl problem, onlara yönelttiğim düşmanlığı sezmeden önce ruhlarını çıkarabilecek olup olmamam"
"Sereina, yerini al. Ben heykellere dokunduğum anda önce sağ heykelin, sonra sol heykelin ruhunu çalacaksın."
"Peki yetişemezsem?"
"O zaman sana yardım edeceğim. Merak etme. Daha önce de böyle durumlar atlattım"
Ukon doğruldu. Yeterli hıza ulaşması ve son raddeye dek, içindeki düşmanlığı gizlemesi gerekiyordu. Bu heykeller düşündüğünden daha zorlu olduğu takdirde kesinlike büyük bir sorunları var demek oluyordu.
Dahs önce ruh hissiyatından sonra hızlıca 84 adımlık mesafe geri çekilmişlerdi.
Ruhlarını ilk hissettiğinde heykeller ile aralarındaki mesafe 100 adım olduğu düşünülürse bu kesinlikle kolay olmayacak. Test normal şartlarda heykel ile kişi arasındaki mesafe 100 adım olduğunda başlıyor gibi. Ne var ki heykeller onları çoktan varlıklarını algılamış ve o anda çoktan teste başlamıştı.
Bu demek oluyor ki tekrardan hareket ettikleri anda heykeller teste başlayacak.
Geri çekilirken testin zaten bir kısmı tamamlanmış olmalı. Ancak kaçmayı başardıkları düşünüldüğünde mesafe uzaklaştıkça testin hızı da yavaşlıyor olmalı.
İlk seferde 100 adımı test tamamlanmadan geçmek zaten çok zordu. Şimdi ise 84 adım daha eklenmişti.
Ukon kafasında kısa bir süre düşündü.
"7 adımda burayı geçmem gerekiyor"
"7 adım mı? Nerden bakarsak bak arada 150 den fazla adımlık mesafe var"
"184 adım"
Sereina gözleri olmadan böyle bir çıkarım yapan Ukon' un bir kez daha ne kadar gizemli olduğunu düşündü.
"İlk adımı attığım anda peşimden koşmaya başla"
Ukon doğruldu ve bacaklarını gerdi. Yapması gereken şey 184 adımlık mesafeyi 7 adımda geçmekti.
Ruhsal enerjisini içinde döndürmeye başladı. İçinde dönen enerjinin hızı gittikçe artmaktayken bunu ayaklarına yönlendirdi. Nefesini düzenleme çalıştı.
"Dövüş Sanatı, Hareket Tekniği;
Ölüm meleğinin dansı: 7 adımda akan kan!"
*Fhup*
Bu hareket, ölüm meleği savaş stilinin gizli tekniklerinden biriydi. Ölüm meleği tekniği, tam anlamıyla bir katile dönüştüren ve duygulardan arındıran gizemli bir yetenekti.
Asıl çıkışının Ölüm Meleğinin kendisi olduğu düşünülüyordu.
Ukon' un şu anda yapmış olduğu 7 adımda akan kan tekniği, ölüm meleğinin zarif dansıdan kopyalanarak üretildiği söylentisi yayılmıştı.
Ölüm meleğinin gerçek saldırı ve dövüş hareketleri bir dövüş sanatı oluşturulamayacak kadar ileriydi. Bu nedenle dans gibi yavaşlatılmış ve basitleştirilmiş hareketleri bu dövüş sanatına yansıtılmıştı.
Ne yazık ki, bu bedende Ukon, bu tekniğin gerçek gücünü kullanacak kadar yoğun bir ruhsal enerjiye sahip değildi.
Sereina, bir anda olduğu yerden kaybolan Ukon' u kocaman açılmış ve şaşkın gözlerle izlemişti.
Hareketleri gözlemlenebilirdi. Ancak yetişilemez gibiydi. Oldukça hızlı gibiydi ancak garip bir biçimde rüzgar gibi süzülüyordu. Sanki yavaş ve hızlı kavramları birleşmiş ve ortaya bu tekniği çıkarmıştı.
Hareketleri gerçekten de az önce Ukon' un söylediği gibi bir dans gibiydi. Zarif ve göz alıcı.
Sadece bir an sonra, Ukon ilk adımı atmış, ancak bu adımı 20 adımldan fazla mesafeyi bir anda geçmesini sağlamıştı.
Tek adımda böylesine uzun bir mesafe yol almak gerçekten hayret vericiydi.
Ancak daha bitmemişti.
İlk adım atıldığı anda çevik bir hareketle dönerek ikinci adıma doğru ilerledi.
Aslında hareketi su üzerinde seken bir taş gibiydi ancak görülebilirdi ve görünüşü oldukça ihtişamlıydı.
Sereina hemen arkasından koşmaya başladı.
*Fhup* *Fhup* *Fhup*
Seri adımlar ardı ardına tekrarlandı ve Sereina daha durumu tam alamıyla kavrayamamışken Ukon, çoktan heykellerin yanına yaklaşmıştı.
7. Adım bittiğinde gerçekten de tam olarak iki heykelin arasında bulunyordu. Tam da söylediği gibi 184 adımlık mesafeyi 7 adımda geçmeyi başarmıştı.
Harketleri esnasında birkaç kez ekseni etrafında dönmüştü ve heykellerin ortasında yüzü Sereina' ya dönük bir şekilde sabit duruyordu. İki elinide germesiyle hafif gözüken ama içeriği son derece sert olan bir avuç içi hareketiyle savurdu.
*Tak*
Elleri iki heykele aynı anda çarptı.
Bir ruhsal enerji dalgalanmasıyla birlilte iki heykelin de parlak ruhları bir anda bedenlerinden ayrılmaya ve itilmeye başladı.
Biri sola diğeri sağa doğru savrulan iki ruh parlıyor ve heykellerle aralarında bulunan ruhsal iplikler daıgalanıyordu.
"Şimdi!"
Sereina Ukon ile konuştukları gibi hemen sağa doğru çıkartılan heykele yöneldi ve hızını arttırdı.
Ruhlar bedenlerinden tamamen irade karşıtı olarak çıkartılmıştı. Bu nedenle dalgalanmakta olan ruhsal iplikler, ruhlarını bedenlerine geri çekiyordu.
Geri çekilmekte olan ruhlar bedenlerine girdikleri anda, canlanacaklar ve nefes alma süresi bile beklemeden saldırıya geçeceklerdi.
Normalde ruhu bedeninden ayrılan bir insan hareket edebilirdi. Ancak bu yaratıkların aslı bir heykeldi. Boş bir heykele mühürlenmiş iki ruhtan başka bir şey değil. Ruh, heykelin içine girmedikçe canlanmaları mümkün olmayacak.
Sereina, sağdaki ruha doğru sıçradı. İki eliyle heykelin ayrılmış olan cehennem tazısı görünümlü parlak ruhu kavradı.
"Ruhları veren, ruhları alan. Göklerdeki kudrete sahip olan ve beni ruh hırsızlığı yeteneği ile kutsayan.
Bu aciz ruh ile birleşmek, özümsemek ve kendi aciz ruhum ile birleştirmek isteyen bu ölümlü, kutsal dileğin gücü ile ruhani kılıcı talep eder!
Ruh bağlarını kesmek ve yeni bir bağ oluşturmak için, kılıcı bana ver!"
*Znnnn*
Tekrardan bir ruhani dalgalanma oluşmaya başladı. Sereina' nın sol elinde bir ruhani güç birikmesi oluyordu. Eli gittikçe mavileşiyordu. Bu mavi enerji ruhsal enerji dalgası yaysa da içeriği ruhsal bir yapıda değildi.
Mavi enerji sereinanın sol elini kapladı ve büyüdü. Sivrileşerek büyüyen enerji, bir diken veya bir kılıç gibi görünüyordu.
Bu, ruhani kılıçtı. Ruh hırsızlarının sahip olduğu özel yetenek. Ruhani Kılıç.
Sereina, sol elini kaldırdı ve tüm gücüyle savurdu.
*Slash*
Ruh ve heykel arasındaki bağlara doğru savrulmuştu Ruhani Kılıç.
Arada dalgalanmakta olan parlak iplikler, kılıcın etkisi ike kopmaya başladı.
*Znnn*
Ruhsal enerji her bir ipliğin kopmasıyla birlikte etrafta güçlü bir dalgalanma oluşturuyordu.
Mavi enerji, ipliklerin içinden geçerek her birini teker teker kopardı.
Heykel ve ruhu, birbirine bağlayan ruhlar iplikler kopmuştu.
Kopan iplikler bir anda diğer tarafa yöneldi. Sanki bir hedef seçmiş gibi hepsi Sereina' ya doğruldu.
Sereina ruhu kendine doğru çektiği anda, kopan ruhsal iplikler, Sereina' ya doğru hareket etmeye başladı.
Her bir iplik, Sereina' nın ruhuna bağlandı ve yavaşça kaynaştı.
İplikler birleşti ve kaynaşma tamamlandı.
İplikler, heykelin ruhunu, Sereina' nın içine doğru çekiştirmeye başladı.
İplikler kısalarak ruhu çekti ve Sereina' nın içine gömdü.
Sereina ve heykelin ruhları iç içe geçerek birleşmeye başlarken, Sereina' nın gözlerinin önünden bir sonsuzluk geçiyormuş gibi oluyordu. Karanlığın ortasında sonsuz bir zamanda gibiydi. Ruhsal enerjisinin arttığını hissediyordu. Zihni ise bu garip fenomeni kısa sürede sonlandırdı.
Artık heykelin ruhu ile onun ruhu kaynaşmıştı.
"Çabuk. Diğerini de!"
Diye seslendi Ukon aceleyle.
Sereina, kafasını kaldırdı ve bedenine geri dönmeye çok yaklaşmış olan diğer ruha baktı.
Zihni tekrardan kendine geldi ve diğer ruha doğru sıçradı.
*Tak*
Ukon, Sereina' nın elini havada yakaladı.
Sereina şaşkınlıkla ona bakıyordu.
"Gidelim!"
Bir anda onu çekti ve iki heykelin arasındaki noktaya doğru sıçradı.
*Zzznnnnnn*
*Tak*
3. Katmana girmişlerdi!
Çok yoğun bir baskı, ikisinin de üstünde olan parlak bariyerlere çarptı.
Ukon' un hareketleri bu baskı nedeniyle havaşlamıştı.
İki heykelden yalbızca birinin ruhunu çalmayı başarabilmişlerdi. Ve diğer heykel onlara saldırmak üzereyken 3. Katmana geçmişlerdi.
"Neden bana engel oldun?"
"Çok geç fark ettim. İkinci heykel... Ruhunu çaldığın heykelden daha güçlü. Sen iplikleri kesene kadar bedenine geri dönmeyi başaracaktı. O heykel bozuntusu, bizi tuzağa düşürmek için ruhunu baskıladı..."
"Roooaaaarrr!!"
Bir anda tüm katmanın içi öfkeli bir kükreme ile yankılandı.
İkinci heykel, 3. Katmana girmişti ve hemen arkalarındaydı.
"Ne yapacağız?"
Etraftaki sis artmıştı ve gece karanlığı heryeri örtmüştü. Ukon' un gözleri görse bile, tamamen kör ilerlemekten farkı olmayacaktı. Sereina hiçbir şey göremiyordu.
Ukon hızla sonraki adımı atarken durumu analiz etti. Tam o anda, Ukon' un zihninde inanılmaz parlak bir amlul yandı.
"Bir fikrim var."
Bu sözü gerçekten güvenilir geliyordu.
"Nedir?"
"Burdan sonrasını bana bırak. Seni canlı çıkaracağım"
"Ne?!"
Ukon bir anda elini göğsüne vurdu.
Etraflarındaki parlak bariyer, bu vuruşla birlikte parçalara ayrıldı ve yok oldu. Yoğun karanlık aura ikisinin birden üstüne çöktü.
"Ahh"
Sereina üzerindeki yoğun baskıdan dolayı acıyla çığlık attı.
Gittikçe artan baskı ikisini de çevrelemekteydi. Kısa süre içinde Sereina, bilincini kaybetti.
Karanlığın ortasında Ukon, baygın Sereina ile birlikte tehlikeli bir düşmanla başbaşa kalmıştı!
Ukon hareket etmeyi kesti ve durakladı. Sereina' yı yavaşaça yere yatırdıktan sonra kafasını kaldırdı.
Hayatta kalan heykel hemen önünde duruyordu.
"Hrrrr"
Dişleri açığa çıkmış, öfke ve hiddetle hırlıyordu. Ukon' u saniyeler içinde yakalamıştı. Hızı gerçekten de çok fazlaydı.
"Gel!"
Ukon hiddetle önündeki yaratığa bağırdı. Boyu fazla büyük olmasa da bu yaratığın gücünü hafife almak ölümcül bir hata olurdu.
Sadece yaydığı enerji ve kan aurası bile kemikleri titretmeye yetecek ladar güçlüydü. Onunla birebir mücadelede kazanabilecek insanlar, göklerin kudretine sahip olanlardı.
Yani gerçek bir dövüşte, rakibini bir nefeslik sürede öldürüp arkada hiçbir iz bırakmayacak kadar güçlüydü. Başta Ukon, Sereina ikisinin de ruhunu çalamasa bile kaçabileceğine inanıyordu. Ne var ki, bu heykelin gücünü gizlediğini öğrendikten sonra bunun imkansız olduğu kanısına varmıştı.
Ancak Ukon, başka bir fikir üretmişti.
Uzun bir süre sessizlik oldu.
"Ne oldu? Gelemiyor musun?"
Ukon, bu sözü söylerken gülümsüyordu.
"Tahmin ettiğim gibi..."
"...Kaybettin"
"Hrrrr!"
Öfkeyle hırlasa da, gerçekten de hareket etmiyordu. Hiddetli gözlerle Ukon' a bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Ukon' un analiz ve çözümleme yetenekleri fazlasıyla gelişmişti. Umutsuz bir durumda bile bir strateji planlayıp karşı atak yaparak rakibi gafil avladığı sayısız durum olmuştu. Şimdi ise, zor anında bu yeteneği bir kez daha kendini ön plana çıkarmış durumdaydı.
"Hahaha. Böyle bir tesadüf gerçekleşeceğini ummuyordun öyle değil mi? Son ana kadar benim bile aklıma gelmemişti. Görünüşe göre, bu mezarlık labirenti, benden başkası tarafından fethedilemeyecek kadar zor dizayn edilmiş...
Bu bir tesadüf mü? Yoksa kaderin gelecek için bana hazırladığı bir oyun mu?
Ancak ne fark eder. Kazandıktan sonra, yaptığın hilenin bir önemi yoktur.
Şimdi. Bana yolu göster. Bu lanet labirentten beni çıkar ve karanlığın ardında saklanan gizli hazineye götür!"
Heykel, Ukon' a doğru yaklaştı. Yavaşça adımlarını sürdürdü ve sonunda onun tam yanına geldi. Daha sonra yanından geçti ve düz bir şekilde ilerlemeye başladı.
Şu anda Ukon, bu labirentin sonuna doğru yürümekteydi...
Gerçekte, bu mezarlığı geçmenin iki yolu vardı.
Birincisi; testleri geçebiledek kadar, temiz, açık, hırslı, cesaretli, kabiliyetli ve kesinlike kalbinde hiçbir kötülüğün bulunmayacağı kadar iyi bir insan olmaktı.
İkincisi; göklerin gücünü teslim almış bir uzman olup, önüne çıkan tüm engelleri yıkabilecek kadar güçlü olmaktı.
Bu iki seçenek, değerini kanıtlayıp seni ödüle götürecekti.
Ancak Ukon' un yaptığı şey, iki seçeneğe de uymuyordu. O 'hile' yapmıştı.
6000 yıl yaşayan bir intikamcı ruhun kalbinde hiçbir kötülüğün olmaması, okyanusta bir damla bile suyun olmamasını istemekle aynı şeydi.
Gözleri yoktu ve ruhsal gücü yeterli yoğunluğa ulaşmamıştı. Bu nedenle yeterince güçlü de değildi.
Bu kısacık sürede, Ukon çıkarım ve çözümleme yeteneği ile ipuçlarını birleştirmiş ve kendine kestirme bir yol yapmıştı.
Artık, bundan sonraki testleri geçmesine gerek kalmayacaktı. 6 katmanın bulunduğu ve içinde sayısız tehlikeyi barındıran bu ölümcül labirentte, direk olarak sona ulaşmıştı.
------- 0 -------
Bölümün sonu.
Oylarınız ve yorumlarınız için bir kez daha teşekkürler.
Bu bölümü de, bölümü attığım anda saat kaç olursa olsun anında ilk oyu atan arkadaşlara adıyorum :D
Kaydol:Kayıt Yorumları (Atom)
Comment Now
0 yorum