Sonu belirsiz, uçsuz bucaksız dağların, ormanların, nerhirlerin, otların ve yolların arasında sakince yürümekte olan iki küçük insan silueti belli belirsiz görünmekteydi.
İç içe geçmiş tüm bu doğal yapılar, ilk bakıldığında akıl çelici bir karmaşıklığa sahipti. Ancak yaklaştıkça karmaşıklık bozuluyor ve bütüne ait olan parçanın güzelliği insana huzur veriyordu.
Cennetin lütfu, göklerin kanatları.
Ukon Tobie.
Geçmişi soy ismini bırakmış ölümsüz bir intikamcının anılarıyla dolu. Şimdi ise insanlar tarafından bir atıktan daha değerli görülmeyen kör bir çocuk.
Her zaman gözlerinin önünde duran uçsuz bucaksız karanlık, önünü perdelemiş ve doğanın güzelliğini görmekten aciz bırakmıştı.
Kör gözler, onu sanki düşüncelerine hapsetmiş gibiydi.
Zifri karanlık bir odadan çıkamadığınızda yanınızda kalan tek şey düşüncelerinizdir.
Sayısız yıl, zaman içinde değer verdiği her şeyi yavaş ve acı içerisinde acımasızca çalmıştı ondan. Önünde yaşananları görebiliyor ama elleri hiçbir zaman bu kilidi kıramıyordu.
Geçmişteki sahneler istemsizce zihinin puslu ve mühürlü köşelerinden serbest kalarak tüm düşüncelerini ele geçirmeye başladı. Artık geçmişi kör gözlerinin önünde belirmiş ve ona acı çektirmek istermiş gibi dalgalanmaya başlamıştı.
------ 5000+ yıl önce... ------
Urd, sessizce kafasını kaldırdı.
Gökyüzü şuan sayısız rengin içinde bulunduğu bir ışık huzmesi haline gelmişti.
Lacivert ve kızıla bürünen gökyüzünde sonsuz sayıdaki yıldız, ışıklarını etrafa yayıyordu.
Bir yandan koca güneş batıyor ve kızıllığı ile etrafı yakıyordu.
Diğer tarfta ise ay gökte, kızıl güneşe düşmanlığını ilan eder gibi huzurlu bir şekilde nefes alıyordu.
Uzayın ve evrenin içindeki renkli kozmik sis bulutları o gün ayrı bir biçimde görülebilir bir durumda, gökyüzündeki renkleri çeşitlendiriyordu.
Ay o gün normalden onlarca kat daha büyük görünüyordu. Sanki kancalı bir ip atarsanız onu çekebilecek ve üstüne binebilecek kadar yalın gibiydi.
Ve tüm bu ışık huzmesini hiçe sayan onlarca kuş topluluk halinde gökyüzünü ele geçirmiş, düz ve kesin bir doğrultuda ilerliyordu.
Şüphesiz bu, insan gözlerinin görebileceği en muhteşem manzaralardan biriydi. Böyle bir görüntü ancak yüzyılların ardından ikinci defa gözlemlenebilirdi.
Ne yazık ki bu manzarayı Urd' dan başka fark eden biri yoktu.
İçine çektiğinde genzini yakan ve burnunu tıkayarak nefes almayı zorlaştıran yoğun kızıllıktaki kan kokusu etrafı kaplamış bir durumdaydı.
Urd, kafasını kaldırdığında sonsuzluğun içine bakıyor gibiydi. Ancak kaçınılmaz bir şekilde kafasını yavaşça yere indirdi.
Karşısında, binlerce insanın ölen ve sessizce bu dünyayı terk eden düşünceleri ve hayalleri vardı.
Karşısında koca bir ceset yığını vardı...
Her birinin bir ailesi, bir evi, bir yaşamı vardı. Her biri değerliydi ve her birinin kendine ait düşünceleri ve fikirleri vardı.
Ancak artık bunlar yerini acılara bırakmıştı.
"General!"
Urd kafasını çevirerek kendine seslenen ve saygıyla selam veren savaşçıya baktı.
"Teğmen"
"Rapor veriyorum. Düşman birlikleri tam anlamıyla yok edildi.
Esir yok!
Kaçan yok!
Geriye tek bir düşman askeri canlı bırakılmadı!
Ezici bir galibiyet kazandık!
Savaş ganimletlerini toplamayı sürdürüyoruz"
Sesi heyecanlı, gururlu ve mutluydu.
Teğmen yavaşça Urd' a göz gezdirdi. Yüzünde ne tatminkar bir ifade ne de gurur vardı.
Generalin son derece gizemli biri olduğunu hissetti. Kendisinden daha genç görünmekle birlikte, son derece yakışıklı, zeki ve güçlüydü.
Yetenekli bir stratejist ve iyi bir liderdi.
Tam anlamıyla düşman edinilmemesi gereken bir insan.
Ancak gözleri, bu başarıya rağmen kederli bakıyordu.
"Bir sorun mu var efendim?"
"Gökyüzüne baktığında ne görüyorsun teğmen?"
Teğmen bu soru üzerine şaşırdı. Urd' un düşüncelerini hiçbir zaman anlayamamıştı. Kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı.
"Yıldızları" diye yanıtladı kafasını indirerek.
Urd' un yüzüne bir kez daha baktı. Yüzündeki ifade hala tatmin olmadığını gösteriyordu.
Teğmen sebebini anlayamadı. Savaşta böyle bir başarı elde etmek ülkede kahraman olarak anılmak için fazlasıyla yeterliydi. Heleki Urd, zaten oldukça ünlü biriydi. Bu savaşla birlikte ulaşılmaz şanı bir kez daha artmıştı.
Birçok çocuk gelecekte onun gibi olmak istiyordu.
Ne var ki Teğmen bu ünlü kahramana ne zaman baksa kederli bir yüz görüyordu.
"Teğmen. Şu ilerde yatan savaşçının ismini biliyor musun?"
Parmağını uzattı ve kalbinde bir kılıç kesiği bulunan ölü bir düşman savaşçısını işaret etti.
Teğmen bir kez daha şaşırdı.
"Hayır efendim"
"Toprak özellikli basit bir anlayış kulanıyordu. Arkadaşları ona Fal diye sesleniyordu."
Teğmen, Urd' un bunları neden anlattığını anlamadı. Bahsettiği adam güçlü biri miydi?
"Şu adamı ise Teiran olarak çağırdılar"
"Anlıyorum"
Diye yanıt verdi merakla. Konuşmanın gidişatını merak ediyordu.
"Peki şu adamı tanıyor musun? Bak, şurdaki, elinde bıçak olan"
Bu defa gösterdiği kişi kendi ordusuna mensup bir savaşçıydı.
"Dost bir savaşçı, öyle değil mi?"
"Adı Hymir."
"General. Canınızı sıkan nedir?" diye sordu teğmen sabırsızlıkla. Bu gereksiz konuşma canını sıkmaya başlamıştı.
"Teğmen. Az önceki savaşa ne için girdiğimizi biliyor musun?"
Diye sordu tekrardan Urd.
"İmlaratorluk sınırınırlarımızı genişletmek için"
"Doğru. Ancak bu gerçekten işe yarayacak mı? "
"Anlamadım"
"3 ay boyunca doğu sınırlarımız genişlemiş kalacak ve Santraul Kalesinde bekleyişe geçeceğiz. Nihayetinde düşmanı sınırda tutmak hiçbir ülkenin hoşuna gitmeyecek.
3 ayın sonunda doğu ülkeleri bir antlaşma imzalayacak ve ittifak olarak kaleye saldırı düzenleyecek. Binlerce insan hayatını kaybedecek ancak savunma başarılı olacak. Hemen ardından Kuzeyden bir saldırıyla karşılaşacağız. Ve beni oraya gönderdikleri anda ülkeye batıdan ve doğudan eş zamanlı olarak saldırı açılacak.
Beni tekrardan batıya, zaferlerimin en fazla olduğu topraklara yollayacaklar. Batıda başarılı olsak bile kuzeyden toprak kaybedeceğiz.
Ülke, intikam ateşiyle yanacak ve kuzeye savaş açacak.
Tabiki büyük güçler sevilmez. Etrafımızdaki ülkeler bunu fırsat bilecek ve aynı anda bize savaş açacaklar. 4 tarfımızı kuşatılmış bir halde bulacağız ve her cepheye savaşçı yollamaya çalışcağız.
Ve 3 yıl sonra ülkeyi savunacak kadar savaşçımız kalmayacak. Çünkü sefalet çoktan bu toprakları vurmuş ve ölüm kapımıza dayanmış olacak. 4. Yılın sonunda ülke ortadan kalkacak. Ancak sınır sorunları devam edecek. Ve sonuç olarak doğu ve batı ülkeleri tekrardan savaşa girecek. Bu döngü ise sonsuza kadar devam edecek"
"Her geçen yıl savaşların olduğu, ülkelerin yıkıldığı ve kurulduğu bu dünyada, şu anda kahraman ilan edildiğim imparatorluk 5 sene sonra artık var olmayan bir kalıntıdan ibaret olacak. Ve yine beni kahraman ilan edenler, beni hain olarak damgalayacaklar"
Teğmen şaşkınlık ve sesizlikle Urd' un anlattıklarını dinledi.
General, inanılmaz bir stratejistti ve düşman hakkındaki öngörüleri daima tutarlı olmuştu.
"Az önce yaptığımız şey, imparatorluğun sonuydu. Ve bunun tek sebebi benim savaşı kazandırmış olmam. Eğer başarısız olsaydık ve geri çekile kararı alsaydık, impratorluk en az 15 yıl daha yaşayacaktı. Ve bu süre uzatılabilir koşullar içerecekti. Ne var ki varlığım, dengeyi bozdu"
Teğmenin aklı karışmıştı.
Uzun bir süre boyunca sessiz kaldı. Daha sonra cesaretini topladı ve sordu:
" General bunu öngörecek kadar zeki. Peki neden geri çekilme kararı almadı?"
"Teğmen." dedi Urd düşünceli bir sesle.
Ancak bir cevap beklemeden konuşmaya devam etti.
"Gelecekteki katliamları önlemek için, şimdi katliamlar yaratmak gerekiyorsa, sence bu yapılan katliamları doğru mu kılar?"
"Ben... Emin değilim"
"Bazen yalnzıca tek bir doğru cevap yoktur teğmen. Bunu unutma"
Urd arkasını dönerken.
"Ne demek istiyorsunuz general?"
"Hepinizin tek düşündüğü şey yalnızca o an. Gelecek sonsuzluktur. Ve sonsuzlukta zaman olmaz. Bu insanların hepsi bir hiç için mi canlarını verdi?
Yoksa hayatta kalan herkesi bir saniye sonrasına taşımak için mi?"
Urd adımlarını ilerletirken arkasına bakmadan bir kez daha konuştu.
"Bir planım var. Ve gerçekleştiğinden emin olana kadar durmayacağım!"
Teğmen daha fazla soru soramayacaktı. Çünkü Urd buna fırsat vermeden oradan yavaşça uzaklaştı.
Teğmenin aklı yüzlerce soru ve tereddüt ile doluydu. Etrafındaki sayısız cesetlere bir daha göz gezdirdi.
Daha sonra kafasını kaldırdı ve sonsuz yıldızlara baktı.
Tüm ordunun general olarak hitap ettiği kişi gerçekte kimdi?
Bu keskin gözlerin ardında yatan düşünceler nelerdi?
Buraya neden gelmişti?
Bunu kimse bilmiyordu. Tıpkı geleceği bilemedikleri gibi...
---- 3 ay sonra....----
Tohenkia İmparatorluğu doğu sınırı;
Santraul kalesi, Lubna sarayı,
Teğmen büyük salonun stünlarından birine sırtını vermiş ve sessizce oluşan atmosferi izliyordu.
Büyük bir yuvarlak masa kurulmuş, ve bir koltuk haricindeki tüm koltuklar dolmuştu. Masada oturan 24 kişi vardı. Ve dolmayan sandalye onları buraya çağıran kişinin kendisiydi.
Masada büyük bir gerginlik vardı. Buraya gelen herkes, farklı imparatorlukların yüksek ve geniş yetkileri bulunan elçileriydi. Söylenecek tek bir yanlış kelime, sana değil, tüm ülkene zarar verebilirdi.
Bu nedenle masa, yaşlı ama kurnaz insanlarla dolmuştu. Bazıları umursamazca bekliyor, bazıları uyuyor taklidi yapıyor ve bazıları da öfkeyle elini masaya vurarak saniyeleri sayıyordu.
Hiçbiri bu ani davetin sebebini bilmiyordu.
Teğmen tüm bu ülkelerin yetkililerinin başına dikilmiş ne yapacağını bilmez bir halde soğuk terler dökerken gergin bir şekilde dik durmaya çalışıyordu.
General Urd' un ne yapmaya çalıştığını bir kez daha anlayamadı. Tüm bu ülkelerin temsilcilerini bu odaya toplamış ve onları umursamazca bekletiyordu.
Verilen emir olmasa teğmenin burada bir saniye fazla durma niyeti yoktu.
Ancak general açıkça şöyle demişti.
"Teğmen, misafirlerimizi ağırlamayı ve gözetimlerini sana bırakıyorum. Eğer sana bir soru yönelirse, birazdan geleceğimi bildirmen yeterli."
O ana dek süren sessizlik öfkeli bir ses tarafından bozuldu.
"Daha ne kadar bekleyeceğiz?!"
Bu ses, teğmenin yerinde titremesine sebep olmuştu.
Bu sözlerin sahibi Skenarda İmparatorluğunun elçisi Lord Frae' ye aitti.
Kolunu kendine yastık yapmış ve sesli bir şekilde horlayan yaşlı bir adam kafasını kaldırdı ve ağzından akan salyayı sildi. Sesli bir şekilde ağzındaki balgamı yuttu ve cevap verdi.
"Biraz sessiz ol! Boş vakitleri değerlendirmek bir erdemliliktir."
Dedi ağzını şapurdatarak.
Bunu söyleyen kişi Clydia İmparatorluğu elçisi Lord Pinro' ydu.
"Hpmh. Bir bunak taklidi yapmayı öğrenmişe benziyorsun Pinro. Ancak bu odada kanasusamışlığını gizlemeye çalıştığını fark etmeyen kimse yok"
Bir başka elçi daha. Lord Heridyn. Kandie İmpratorluğu elçisi.
Teğmen gittikçe daha da gerginleşiyordu. Bu adamlar hiç de sıradan insanlar değildi.
General Urd, onları böylesine bekletirken ne düşünüyordu?
"Belki de Urd gelmeden başlasak daha iyi olur"
Dedi Lord Pinro.
Teğmen sırtındaki terlerini hissedebiliyordu.
"Lütfen bekleyin. General Urd az sonra burada olacak"
"Evet evet. Yarım saat önce de böyle söylemiştin! Urd, teğmeninin canını önemsemiyor gibi görünüyor"
Dedi Lord Frae öfkeli bir sesle.
Teğmen az önce sohbete girerek ne kadar ölümcül bir hata yaptığını şimdi anlamıştı. Görüşmeyi talep eden ve düzenleyen general olmadan başlamaları başlı başına imkansızdı. Zaten ne konuda çağırıldıkları da belirtilmemişti. Konu olmadan bir görüşme başlatılamazdı.
Teğmen bir kez daha tüm bu ülke temsilcilerini genralin buraya nasıl topladığını anlayamadı. Tam olarak 24 davet hazırlanmıştı. Ve masada oturan 24 kişi bulunuyordu.
Nasıl olur da daveti geri çeviren kimse çıkmazdı?!
"Urd piçi! Bizi buraya gelmeyeceği bir topantı için mi çağırdı?! Sabrımı mı test ediyorsun?! Ona bir ders verdiğimden emin olacağım!"
Dedi Lord Frae elini masaya sertçe koyarak.
"Frae! Sakin ol! O Urd veledinin bir şeyler planladığına eminim. Daha önce onunla karşılaşmıştım. O velet inanılmaz bir kurnazlığa ve planlama yeteneğine sahip. Bilerek geç kaldığına emin olsam da, onun planına göre hareket etme gibi bir düşüncem yok. Yaptığın hareketler Urd' a yarar sağlar nitelik taşıyabilir. Bu odada, şuanki durumu sessizce analiz etmeyen tek kişi sensin." Lord Heridyn sakinlikle.
Teğmen sessizce şok oldu.
'Bu yaşlı tilkiler kesinlikle normal değil!'
Daha sonra bir ses salonda yankılandı.
"Hadi ama Lord Heridyn. Sadece kaynaşmanız için size biraz süre tanıyordum. Her şeyin ardında bir planımın olduğunu düşünmeniz hoş değil"
Urd yavaşça odaya gireken yüzünde gülümser bir ifade vardı. Bembeyaz kıyafetler giymiş ve kılıcını beline kuşanmıştı. Sesi nazik ama sert geliyordu.
"Lord Urd!" diye seslendi hemen teğmen mutlulukla.
Lordların her biri yavaşça ayağa kalktı.
Lorf Heridyn yaklaşan Urd' a baktı.
"Hpmh. Bu masadakileri fazla küçümsüyorsun. Bu bunak ihtiyarlara bunun gibi yalanın sökeceğini mi sanıyorsun?"
"Evet, elbette. Lord Frae' nun öfkeli hareketlerinin, el altından sizleri kışkırtacak şeyler yaparak tepkinizi ölçmesini anlamanızdan ne kadar zeki olduğunuzu fark etmeliydim Lord Heridyn"
Urd bu iğneleyici sözleri hiç çekinmeden gülümseyerek dile getirmişti.
Tüm lordlar, Lord Frae' ya baktı.
"Çıh"
Lord Frae, gülümsedi.
"Bu tilki kurnazlıkta senden bir gömlek üstte görünüyor Heridyn."
Tabiki hiçbir lord, Lord Frae' nin öfkeli tutumunun bir rol olduğunu ve diğerlerinin tepkisini ölçmek için yaptığını anlayamamıştı.
"Lordlar. Lütfen oturun"
Dedi Urd, eliyle işaret ederek.
"Sizleri Lubna Sarayımda ağırlamaktan büyük memnuniyet duyarım ve davetlerimi kabul ederek geldiğiniz için hepinize tek tek teşekkür ederim"
"Hey Urd. Toplamda 24 kişi olmamız gerektiğini sanıyorum. Matematiğim beni yanıltmıyorsa, bu masada 25 kişi var. Tohenkia İmparatorluğu, iki temsilci birden getirerek ne yapmak istiyor? Umarım sayısal üstünlük sağlamak istemiyorsundur!"
Konuşan, Rendan İmparatorluğu Elçisi Lord Gura' ydı. Geçmişte büyük savaş başarılarının ardından emekliliğe ayrılmış ve şimdi bir Veteran olarak oldukça nam salmıştı.
"Aslında bunu ben de merak ediyorum"
Tohenkia İmparatorluğu temsilcisi Lord Kandro sesli bir şekilde dile getirdi.
Bu şaşkınlık yaratmıştı çünkü Tohenkia İmparatorluğu temsilcisi, Tohenkia İmparatorluğuna bağlı olan Urd' un görüşme talebinin sebebini bilmiyordu.
"Yani bizi buraya çağıran Tohenkia İmparatorluğu değil, Urd' un kişisel isteğiydi öyle mi?"
"Dediğiniz gibi Lord Gura. Sayılarda bir yanlışlık yok. Bugün buraya gelmenizi talep eden kişisel isteğimdi"
Dedi Urd. Sandalyesinin yanına gelmiş ancak oturmaya zahmet etmemişti.
"O zaman tartışma faslını geç de konuya gel!"
"Açıkçası buraya yalnızca bir tanıtım için geldiniz" dedi Urd gözlerini kısarak.
"Tanıtım mı? Kimi tanıtacaksın?"
"Tanıtacağım şey biri değil"
"Ha?"
Urd' un gülümsemesi yüzüne yayıldı.
"Bugün burada sizlere Yeni bir ülkeyi tanıtmak için çağırdım.
3 ay önce ele geçirdiğim ve bizzat şahsıma verilen Santraul Kalesi' nin, özerkliğini ve bağımsızlığını ilan ettiğini ve Tohenkia İmparatorluğundan tamamen ayrı olan Urd İmparatorluğu, Tohenkia İmparatorluğu' nun doğusunda kurularak dünya haritasındaki yerini aldığını gururla sizlere bildiriyorum."
"Ne!!!!!!-"
"-Şaşırmak için henüz erken." dedi Urd tüm lordların lafını keserek.
"Ve şu anda. Burada. Urd İmparatorluğu, tüm dünya ülkelerine aynı anda savaş açtığını ilan ediyor!!"
"!!!!!!!!"
"Son olarak küçük bir gösterim daha var"
Kapı bir anda açıldı ve büyük bir çuval taşıyan bir muhafız içeri girdi.
Kahverengi çuvalın dibi kanla kaplanmıştı.
Ve bu odadaki tüm yaşlı tilkiler, bunun ne demek olduğunu anlayacak kadar zeki insanlardı.
Muhafız bir anda çuvalı ters çevirdi.
Çuvaldan düşen beş adet cisim yavaşça yuvarlanırken etrafa kan saçıyor ve tüm elçilerin yüzleri dramatik bir şekilde değişiyordu.
Çuvaldan beş adet insan kafası düşmüştü.
Bunlar sıradan insanların kanlı kafaları değildi.
Bu boyunlarından ve bedenlerinden ayrılmış kafalar, tüm elçiler tarafından tanınmıştı.
Bunlar beş farklı ülkenin, beş farklı imparatorunun kafalarıydı!
Urd' un gözleri keskinleşti ve büyüdü. Kaşları çatıldı.
Sert ve kararlı bir şekilde sesini tüm salonda yankılayarak duyurdu.
"Bana yapılanı asla unutmam. Gerekirse cehenneme kadar takip ederim. Ama intikamımı almayı kesinlikle başarırım. Bu kafaların sahipleri geçmişte beni düşman edindiler ve öldürmeye çalıştılar.
Bana düşman olan herkes, burada dile getirmekten çekinmesin!!"
------ 0 -------
Bölüm sonu.
Aslında 20. bölüm ve 10k okunma için özel bir bölüm olmasını istiyordum. Umarım sizi tatmin etmiştir.
Kitap da işid propagandası gibi oldu habire kafa kesiliyor. Bu kafa konusunu azaltmaya çalışacağım. Vahşet konusunda biraz daha iyileşmem ve farklı şeyler düşünmeye başlamam gerek.
Lütfen görüşlerinizi bildirmeyi ve hikayeyi oylamayı unutmayın.
Comment Now
0 yorum