Karanlık Algı: Bölüm 17- Geleceğin Düşmanı


"Ey karanlıktan doğmuş olan! Tanrıların yanı sıra beni düşmanı ilan eden ve kibriyle insanları zehirleyen!
Kim olduğunu biliyorum!
Karşıma çık!"

Ukon' un bağırışı tüm arenada yankılanmıştı.

Tüm seyirciler bu kör çocuğun bahsettiği şey hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Anlayabildikleri tek şey tirübinlere hiddetle bağırdığı ve düşmanının karşısına çıkmasını istediğiydi.

Sessizlik çok uzun sürmedi. Birinin ayağa kalkması ile birlikte tüm kafalar o yöne doğru döndü.

Ayağa kalkan kişi, Kinross' dan başkası değildi.

Zaxtler Kinross' a şaşkınlıkla bakarken neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece ifadesizce duran Kinross' un yüzünü seyrediyordu.
Tam o anda Kinross' un yüzünde tekrardan bir gülümseme ortaya çıkmıştı.

Zaxtler tam Kinross' a neden ayağa kalktığını sıoracaktı ki, bir anda yok olduğunu fark etti.

Hemen etrafına bakınarak onu aramaya başladı. Gözleri tekrar sabitlendiğinde Kinross' un yerini bulmayı başarmıştı. Ukon denilen çocuğun tam önünde duruyordu!
Yalnızca göz açıp kapama süresinde arenanın ortasında belirmişti!
Sadece bir flashlık sürede!

'Çok hızlı!'

Bir kez daha Zaxtler' ın ağzı açık kalmıştı.

'Bu adamın gücü gerçekte ne kadar?'

*

Ukon Kinross' un bir anda karşısında belirdiğini hissedebiliyordu. Oda Zaxtler gibi oldukça şaşırmıştı. Aradaki mesafeyi bir göz kırpma süresinde gelmek...!
Gerçekten hızlı!

Ukon kafasını kaldırdı.
"Bu sen olmalısın.
Beni düşmanın yapma amacın nedir?!" dedi sert ve agresif bir tonda.

Kinross birkaç saniye sessiz kaldı.

"Sana hangi isminle seslenmeliyim?"
Kinross, Ukon' un sorduğu soruyu tam anlamıyla görmezden geldi ve rahat bir şekilde kendi sorusunu yöneltti. Sözlerinin arkasında bir ima taşıyormuş gibiydi.

Bu soru karşısında Ukon, tekrardan şaşırdı. Önceki hayatını biliyor muydu?
Bu mü
'Fazla mı düşünüyorum?'

Urd' un geçmişteki gücü göz önüne alındığında, aynı düzleme girdikleri anda Urd bunu fark ederdi.
Kinross' un onun reenkarne olduğunu bilmesinin yolu olamazdı.

"İsimler önemsiz. Nasıl olsa senin de bir ismin yok öyle değil mi?
Şimdi sorumun cevabını ver. Beni neden düşmanın seçtin?"

Kinross' un yüzündeki gülümser ifade kayboldu. Yüzü o anda oldukça ciddi görünüyordu.

"Sana Ukon diyeceğim. Nede olsa geçmiş geçmişte kaldı.
Her bir bireyin kendince planları vardır Ukon. Planlarımı sana açık etmek gerçekten de hoş bir durum olmaz. Ama düşmanım olduğun için gurur duyabilirsin. Her insanı ciddiye almam. Açıkçası bu benim sınırlı birkaç eğlencemden sadece biri"

'Geçmiş geçmişte mi kaldı?'
'Biliyor mu?!'

"Eğelence mi?"
Ukon öfkesinin gittikçe artmakta olduğunu hissetti.

"Kendini üstün mü sanıyorsun?! Kafanı göğe kaldır!
Üstünlüğünün zirvesinde seni ben bekliyorum!"

Kinross çarpık bie şekilde gülümsedi.
" Bu oldukça komikti.
Buraya yalnızca seni test etmeye gelmiştim. Açıkçası şimdiye kadar beni hayal kırıklığına uğrattın. Daha güçlüsündür sanıyordum. Sadece agresiflik ve laflardan ibaret gibi görünüyorsun."

Ardından devam etti:
"Görünüşe göre sen de ölü bir cesetten fazlası olmayacaksın."

"Ölü bir ceset olacağıma mı inanıyorsun?"
"Kendine gerçekten fazla güveniyorsun!
Öyle olsun!
Ölmek isteyenleri öldürmek farzdır.
Ölümsüzlüğünü de seninle birlikte yerin dibine gömeceğim!
Ancak bunun zamanı daha gelmedi.
Bu beden hala çok zayıf.
Sadece bekle.
Zamanı geldiğinde seni kendi karanlığında boğduğumdan emin olcağım.
Beni test etmek için geldiğini söylemiştin öyle değil mi?
Benimle gerçekten savaşmak istiyorsan burayı terk et ve zamanının gelmesini bekle.
Böylece adil şartlarda savaşabileceğiz."

Kinross' un yüzündeki gülümseme geri geldi.
"Kabul ediyorum. Zamanı geldiğinde tanrıların katında savaşacağız.
Ancak hızla güçlenmek zorundasın. Ben sana ulaşamadan ölmeni istemem. Nede olsa tek güçlü düşmanın ben değilim"

Ukon kaşları çatık bir şekilde ciddiyetle kafasını salladı.

Ardından Kinross konuşmaya devam etti.
"Geçmişte oldukça güçlü olduğunu düşünüyor olmalısın. Kayda almaya değer birisin ancak sonsuzluğun büyüklüğünü kavrayamamışsın. Sana göstermeme izin ver"

Kinros elini kaldırarak Ukon' un önüne uzattı.

Hemen ardından llini bir anda sımsıkı sıkarak yumdu ve yumruk haline getirdi.

Ukon bu kısa an içinde oluşan güçlü rusal enerjiyi anında hissetti.

Ancak bu ruhsal enerji onu tanımadan devam etti.

Bir nefeslik süre içinde ortaya çıkan ruhsal enerjinin tamamı kaybolmuştu.

'Ne oldu?'

Ukon bir farklılık hissediyordu. Ruhsal enerji Ukon' a zarar vermemişti ancak başka birşey yapmıştı. Ukon bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordu.

Tam o anda oluşan farklılığı algılamayı başardı.
Kulakları... Artık nefes alma seslerini duymuyordu.
Birileri nefes almayı kesmişti.

'Bu... Tek anlama gelebilir'

Ukon bir anda tüm ruhsal enerjisini saldı ve arenaya yaydı.
Şaşkınlıkla kalakalmıştı!

Tirübinlerde oturan her bir insanın ruhsal enerjisi kesilmişti!
Nefes almıyorlardı!

Ukon olan biteni anlasa da şaşkınlığını gizleyemedi.

Kinross sadece elini kapamasıyla seyricilerin tamamını bir nefeslik saniyede öldürmüştü.

Seyirciler arasında Ukon' un saldıramayacağı kadar güçlü insanlar bir saniyeden az sürede yaşamlarını yitirmişti.

Geriye sadece köleler, Kinross ve Ukon kalmıştı.

Tüm seyircileri öldürmek zaten imkansıza yakın nir gerçeklikti. Ancak Ukon' u telaşlandıran şey, Kinross' un bunu yaparken hiçbir anlayış kullanmamış olmasıydı!

Saf ruhsal gücünü yayarak insanları öldürmüştü!

Bu kadar yoğun ruhsal gücü, güçlü bir anlayış ile birleşirse ne olur?!

Ukon rakibinin gücünü kavrayamadı. Bu gücünün yalnızca bir kısmıydı.
Saklı kısım buzdağının alt tarafında kalıyordu.
Ukon içindeki bir ses, bu antik karanlığın onun geçmiş yaşantısındaki gücü ile rekabet edebilecek kadar güçlü olduğunu söylüyordu.

Bu defa rakibi gerçekten çok dişliydi!

"Biraz anlamışa benziyorsun."

"Sayısız güçlü düşmanla savaştım. Birçoğunda ölüme bir toplu iğne kadar yaklaştım. Ancak canımı almayı başaran olmadı. Sen de öldürdüğüm düşman haneme bir çizik olarak eklenmekten öteye gidemeyeceksin"

Urd geçmişte yaşam ve ölüm arasında defalarca ince bir çizgide yol almıştı. Ancak gücü her zaman artmaya devam etmiş ve rakibinden üstün olana kadar durmamıştı.

Rakip ne kadar güçlüyse Urd da o kadar güçlü olmuştu geçmişte. Şimdi de böyle olacaktı.

Ne olursa olsun bu kötülüğü öldürecekti.

"Fazla kibirlisin. Umarım bu kibrin benimle karşılaşmadan önce ölmene yol açmaz. Ne de olsa Dünya büyük bir yer"

Ukon bu kelimelerin ardında gizlenmiş bir gerçeğin yattığını anlamıştı.
Görünüşe göre bu Dünyada gerçektende dişli rakipler yaşıyordu.

"Umarım başkalarını kibirli görecek kadar yüksek kibrin, ben seni öldürünceye dek ölümüne yol açmaz!"
Diye cevap verdi sertçe.

Kinross bir anda havalanmaya ve uçmaya başladı.
Ukon, Kinross' un ruhsal enerji anlayışını hissedebiliyordu.
"Son bir uyarı daha. Yerinde olsam kimleri korumak istediğimi iyi seçerdim."

Uçmak aslında imkansız değildi. Ancak çok yoğun bir anlayış ve yarayıcılık gerekmekteydi. Sadece en yetenekli insanlar uçmayı başarbilecek kadar güçlülerdir. insanlardır.
Herhangi bir ülkede bulunan ve uçabilecek kadar yoğun bir anlayış geliştirebilecek kişilerin sayısı 4 yaşındaki bir çocuğun sayabileceği rakamlar kadardı.(30-40)

Bu adam açıkça sıradan biri değildi ve çoktan Ukon' u hedefi olarak seçmişti bile...

"Öyleyse bir dahaki karşılaşmamıza ve seni öbür dünya nehrini geçirecek gondola bindirene kadar sabırla bekle Ukon."

"Hmph" diye homurdanmakla yetindi sadece Ukon.
Geleceğin düşmanı şu anda oradan ayrılmaktaydı.

Ortaya çıkan ani bir flashla birlikte Kinross ortadan kayboldu.
Yine bir göz kırpma süresi!
Ve ortadan yok oldu!

'Geleceğin düşmanı ha... Yalnızca gücümü ölçmeye gelmiş gibi görünüyor. Kozumu açık etmemekle doğru kararı vermişim. Bu kozumu onunla savaşmak zorunda kaldığım zaman saklamam gerek.
Yaptığı hatayı düzeltmek için seyircilerle birlikte Zaxtler denilen adamı da öldürdü.
Yolumu açmak istediği çok açık.
Görünüşe göre bir süre bu ülkeye gelmeyecek. '

'Verdiği şifreli uyarılara göre bu dünyadaki bazı uzmanlar gerçekten güçlü ve düşmanım olarak benim için gelecekler gibi görünüyor. 10 yıl içinde eski gücüme ulaşamazsam büyük bir sorun olacak!'

*

Bu düşüncelerin yalnızca birkaç metre uzağında oldukça farklı duygular ve düşünceler şaşkınlıkla birleşmekteydi.

Sereina az önce yaşanan olaylara anlam veremedi!
Tüm... Tüm seyirciler aniden ölmüştü!

Kör çocuk, gizemli bir adama seslenmiş ve bu adam sadece elinin bir hareketiyle tüm bu soyluları öldürmüştü.
Daha sonra bu sıradan birşeymiş gibi aldırmadan kör çocukla konuşmaya devam etmiş, daha sonrasınsa uçmaya başlamış ve bir anda ortadan kaybolmuştu!

İnanılır gibi değil!

Gözlerin insanları kandırdığı anlardan biri mi bu?

Böyle güçlü ve yüce bir uzman!

Basit bir köle mücadelesini izleyerek zaman mı geçiriyor?!
Şaka mı yapıyorsun?!

'Karanlıktan doğmuş olan. Tanrıların yanı sıra beni kendine düşman eden ve kibriyle insanları zehirleyen.'

'Bu da ne anlama geliyor?'

'Bu kör çocuk gerçekte kim olabilir? Böyle birini düşmanı ilan etmekten çekinmeyen bu çocuk...'

Sereina ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Tüm bu seyircilerin hepsi ne olduğunu anlamadan hepsi ölmüştü.

'Yani artık. Savaşmak için bir sebep kalmadı mı?'

Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Şu ana kadar geçirdiği o kötü anlar bitecek miydi?

Daha sonra zihni açıldı ve şaşkınlığını yavaşça zihninden çıkardı. O anda tekrardan birşey hatırladı.

'Az önceki karanlığın ortasında bizimle konuşan kişi... Bu kör çocuk muydu?'

Diz çöken tüm insanların ortasında gururla ayakta duran tek kişi gözleri sakat olan gizemli çocuktu.
Tüm arenayı sözleriyle diz çöktüren kişi o muydu?

Sereina neye inanması gerektiğinden emin olamadı.

Bugün yaşadıkları tam anlamıyla açıklanamaz şeylerdi. Mantıklı olan her şey sanki bir anda çöpe gitmişti.
Bir günde kaç defa şaşkınlıkla donakalabilirsiniz?
Sereina artık saymayı bırakmıştı.
Sadece önündeki şaşırtıcı olaylar zincirinin akışına kaptırmıştı kendini.

Etrafına baktı. Kendisi gibi tüm köleler neye inanacaklarını şaşırmış bir halde ölü seyircilere ve birbirlerine bakıyorlardı.

Kimse bugün olan olaylara bir açıklık getirecek yetenekte değildi. Gerçek güçten yoksun, sıradan kölelerdi onlar. Toplumun olabilecek en alt tabakasıydı. Ve bugün olup bitenler, bırakın köleleri, soyluların bile göremeyeceği kadar nadirdi.

Gür bir ses son bir kez arenada yankılandı.
Sereina bu sesi çıkaranın turuncu gözlü kör çocuk olduğunu söyleyebilmesi için görmeye ihtiyacı yoktu.

" Sizi buradan canlı çıkaracağımı söylemiştim. Gidebilirsiniz. Artık özgürsünüz!"

Kölelerin yüzleri bu gizemli çocuğa dönerken şaşkınlıkları daha da arttı. Her biri olayları hazmetmeye çalışıyordu.

"Bitti mi?"

"Gerçekten de... Bitti"

"Evet."

"Bitti"

Ellerindeki silahlar yavaşça yere düşmeye başlarken kısık sesle kendilerine bu katliamın sonunda sonlandığını fısıldıyorlardı.

Kısa bir zamanın ardından kölelerin bir tanesi kendini toparlamayı başardı ve kör çocuğa bakarak konuştu.

"Hey çocuk. Adın Ukon' du öyle değil mi?" dedi köle. Üzerinde kanlar ve elinde uzun bir mızrak vardı.

Ukon sessizce kafasını sallamakla yetindi.

"Bu ismi unutmayacağım"

Köleler az önceki konuşmayı duymuşlar ve konunun içeriğinden az çok bu kör çocuk ile önceki güçlü uzmanın bundan sonra düşman olduklarını anlamışlardı.

Ve tüm bunların üzerine bu kör çocuk sakinlikle soğuk toprağın üzerinde dik bir şekilde duruyordu.
Az önce canını aldığı insanların yere akan kanları henüz kurumamıştı bile.

Tüm soyluları tek bir el hareketiyle öldürebilecek kadar güçlü olan bu gizemli uzmanı düşman edinen 10 yaşındaki kör bir çocuk...

Bu çocuk arenadaki tüm kölelerin saygısını açıkça kazanmıştı.

"Adım Gelgias. Gelecekte tekrar karşılaşırsak borcumu sana ödeyeceğim"

Mücadelenin bitişinin bu çocukla bir ilgisi olduğunu hepsi zaten anlamış ve kabullenmişti.
Artık her biri bu küçük çocuğa borçluydu.

Her biri minnetle Ukon' a teşekkürlerini sunmaya başladılar.
Olayları tam olarak kavrayamasalar da bu çocuğun onları canlı bir şekilde arenadan çıkardığı bir gerçekti.

***

Uzun bir vedalaşmanın ardından arenada bir tek Sereina kalmıştı.
Tüm köleler minnetlerini sunmuş ve mutlu bir şekilde arenadan ayrılarak önlerindeki hayata uzandılar.

Ancak Sereina' nın düşüncesi onlardan farklıydı.

Sereina yavaşça Ukon' a doğru yürüyerek yaklaştı.

Sanki ağzındaki sözleri söyleyebilmek için kendi içinde büyük bir savaş veriyormuş gibi görünüyordu.
Daha sonra kafasını kaldırdı ve kararlılıkla Ukon' a baktı. Bu haliyle içindeki savaşı kazanmış gibi görünüyordu.

Ukon, bu yaşıt kızdan hiç beklemediği kısa bir cümle duymak üzereydi:

"Lütfen beni eğit!"

------- 0 -------

Bölüm çok geç geldi ve üzerine bir de baştan savma oldu bunun için üzgünüm.

Şu sıralar çok yoğunum ve sadece geç saatlerde yazabiliyorum. Haliyle de zihnim dağınık oluyor.

Derslerim biraz hafiflediği zaman bölümleri daha güzel ve hızlı atmayı planlıyorum. Kalite de aynı şekilde artacak merak etmeyin.

Lütfen bölümi oylamayı ve görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın. Bunlar benim için çok değerli ve teşvik edici oluyor :D

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum