Karanlık Algı: Bölüm 16- Mücadele (4)- Diz Çök!
Tüm seyirciler, arenada yaşananmakta olan olaylarda bihaber kalmış durumdaydılar.
Ansızın saha ortasına çıkan küçük bir sis birikintisi kimse farkına bile varamadan büyümüş ve tüm iç sahayı kaplayarak görsel iletişimi tamamen kesmişti.
Seyircilerin görebildikleri tek şey, önlerinde devamlı bir okaynus gibi usulca dalgalanmakta olan koyu sis tabakasıydı.
Tartışmaların baş gösterdiği ve merakların giderek artmaya başladığı o anlarda herkesin sesini bir anda kesen ve dikkatlerini arenanın ortasında toplayan bir dizi ses duyuldu.
*Tak*
*Tak*
*Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak**Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
Zaxtler, tüm diğer seyirciler gibi şaşkınlıkla kalakalmıştı. Sahne ortasında yaşanan şey hakkında hiçbir fikri yoktu. Ancak yanında oturmakta olan Kinross, devamlı olarak Zaxtler' ın zihninde depremler yaratan bir söz söylemişti.
"Demek bitirmeye karar verdi"
Zaxtler' ın Kinross' un düşünceleri hakkında hiçbir fikri yoktu. Bu gizemli adamın tamamen bir sır küpü olduğunu düşünüyordu. Ve içgüdüleri doğruyu söylüyorsa bu adam kesinlikle gücendirilmemeliydi.
Tekrardan sahaya odaklanarak seslerin kaynağını analiz etmeye çalıştı. Ses, tüm arenanın her bir köşesinden çıkmıştı. Yani bu sesleri çıkaranlar, köleler olmalıydı?
Peki... Neden?
Bu gelen ses neye ait olabilirdi?
Bu düşünceleri bölen, seyricilerden birinden çıkan ses oldu.
"Hey bakın. Sis dağılıyor"
Bir süre boyunca sahayı esir alan ve görüşü tamamen yok eden bu karanlık sis gerçekten de dört bir tarafa doğru parçalanarak dağılmaya başlamıştı.
Gittikçe siyahlık azalıyor ve sis, sanki hiç varolmamışçasına ortadan kalkıyordu.
Herkesin zihni aynı tuhaf sorular ile kaplıydı.
'Az önceki ses neydi?'
'Neler oldu?'
'Sisi yapan kişi kim?'
Sessizlik tüm arenayı ele geçirmişti. Herkes, karanlık perdenin ardındaki görüntüyü merak etmekteydi.
Zaxtler ise sabrını dizginleyebilecek türde bir insan değildi. Anında ruhsal enerjisini tüm alana yaydı.
Enerjisi yavaşça tüm alanı kapladı ve bir sonuca ulaştı. Yine de merakı azalmamıştı.
Sisin ardındaki tüm insanlar hala yaşıyordu!
'O zaman şu lanet arenada neler dönüyor!'
Bu sorunun cevabını alması çok da uzun sürmeyecekti.
Sisin dağılımı ile birlikte insanların kafaları gittikçe daha çok kalkıyor ve aşşağıya düşmeden neler olduğunu görmeye çalışıyorlardı.
*Tak*
*Hooop*
Bir anda arenanın ortasından bir ses daha geldi. Bu ses ile birlikte, kaynaktan dışa doğru halka halinde karanlık sis bir anda dağılmaya başladı.
Tıpkı bir su damlasının su birikintisine çarpması gibi, dalga haline bir ruhsal enerji, arenanın ortasından çıktı ve hızla sisi süpürerek ortamı tekrardan görünür hale getirdi.
Bu manzara ise, gözlerinizin doğru gördüklerinden emin olmak için ovuşturmanızı gerektirecek kadar şaşırtıcıydı.
En son çıkan ses arenanın ortasında ayakta dimdik duran turuncu gözlü kör çocuktan gelmişti.
Karanlık sisi bir anda savurmuş ve olanlara açıklık getirmişti.
Ne var ki arenadaki olay inanılacak gibi bir şey değildi!
Ortada dimdik duran turuncu gözlü çocuk dışındaki tüm köleler, sanki kralları önünde boyun eğermiş gibi diz çökmüş vaziyetteydiler.
Bu diz çökmenin tek hedefi ise ayakta kaşlarını çatmış ve kararlılıkla duran kör çocuktu.
Ukon, o anda gerçekten de bir kral gibi görünüyordu. Arenadaki tüm köleler, kendisi karşısında diz çökmüş durumdaydı.
Görünüşe göre az önce duyulan ses tüm kölelerin Ukon karşısında diz çökmelerinin sebebiydi.
Otoriter bir görünümle birlikte başını eğmeye hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu.
Tek yaptığı bunca kişinin dizlerine çökmesinin önünde dimdik durarak kör gözleriyle Zaxtler ve Kinross' un bulunduğu koltuklara bakmaktı.
Onların yerini bulmuştu!
#
Şimdi zamanda kısa bir sıçrama yaparak karanlık sisin yayıldığı ana geri dönelim.
Sisi başından beri oluşturarak arenayı esareti altına alan ve görüşleri tam anlamıyla sınırlayan kişi Ukon' dan başkası değildi.
Ortaya çıkan gizemli sis Ukon' un geliştirdiği bir anlayıştı ve bunu sahaya yaymak çok da zor olmamıştı.
Karanlık sis, başından beri diğer kölelere saldırmak için kullanılmış bir perde beceriden başka bir şey değildi.
Sisin gerçek amacı, Ukon' un yaydığı ruhsal anlayışı sis ile gizleyerek gerçek niyetini örtbas etmekti.
İki kişinin Ukon' un ellerinde can vermesinin hemen ardından tüm saha şaşkınlığa büründü. Bu çocuk açıkça arenadaki en güçlü kişilerden biriydi. Hatta belki de en güçlüsüydü. Bu areanadaki tüm insanlar tarafından doğrulanmıştı.
Ukon zamanı hiç israf etmeden insanların şaşkınlığından yararlandı. Bir anda anlayışını arenaya yaydı ve gerçek niyetini gizlemeyi kolayca başardı.
Tüm arena hızla karanlık bir sis ile kaplanmaktayken kimse olayın gerçek yüzünü görmeyi başaramamıştı.
Tabiki karanlık sis, yalnızca işin başıydı.
Tüm arenayı örttüğünden emin olan Ukon gerçek niyetini ortaya koymaya başladı.
Gözlerini kapattı ve anlayışını oluşturmak için birkaç saniye bekledikten sonra gözlerini aniden açtı.
"Duygu Kontrolü 1: Korku!"
*Znnnn*
Karanlık sisin içerisinde bir anda ruhsal enerji dalgalandı. Bu Ukon' un daha önce Zaxtler' a uygulamış olduğu anlayışıydı.
Gözleri karanlıkla lanetlenen Ukon' un anlayış geliştirmesi çok sınırlıydı ve görüş algısı kapalı olarak anlayış geliştirmesi gerekiyordu.
Bunlardan biri duygu kontrolüydü.
Ukon duygularını ruhsal enerjiye çevirerek dışarı yayıyor ve insanların istediği duyguları hissetmesini sağlayabiliyordu.
Tüm saha boyunca dağılan korku aurası karanlık sisin içine gizlenmiş ve hiçbir köle farkında olmadan zihinlerine sızmayı başarmıştı.
Bu, aslında çok da güçlü bir beceri değildi. Ancak Ukon' un karşısındakiler bir avuç köleydi ve şartlar tam anlamıyla sağlanmıştı.
Bu nedenle kimse bu gizli ruhsaş enerjiyi fark etmeyi başaramadı.
Şu anda arenada bulunan her bir köle zihninde korkmaya başladığını hissediyordu.
Burası sayısız canın yok olduğu hayaletli ve kanlı bir arenaydı. Üstüne üstlük o anda karanlık bir sisle kaplanmış ve görüş algısını oldukça kısmıştı.
Arenadaki her bir köle, kendini köşeye sıkışmış bir fare gibi hissediyordu. Burası bir arenaydı ve burada onları öldürebilecek birçok düşmanları vardı. Sürekli etraflarına bakınarak kendilerine gelen bir düşman olabileceğini hissediyorlardı. İçlerine yavaşça paronayaklaşmaya başladılar.
Karanlıkta gizlenen düşmanlar her an boynuna atılıp seni acılar içinde öldürmeyi bekliyordu!
Bu karanlık hakkında hiçbir fikirleri yoktu ve zihinlerinin Ukon' un saldığı korku aurasıyla dolduğunu bilmiyorlardı.
Sadece sessizlik, karanlık ve uğursuzluk hisseden kölelerin ruh hali berbat durumdaydı.
'Nerede?'
'Nerede?'
Etrafına telaşla bakarken tek düşünebildikleri karanlığın ardında gizlenen ve kendilerine saldırmak için fırsat kolladığı zannedilen düşmanlarıydı.
Herbiri izlendiğini hissediyordu. Bir çift göz şu anda avına bakıyor ve onları öldürmek için doğru anı bekliyor. Düşündükleri şey tam olarak buydu.
Sessizlik düşünceleriyle çatışıyor ve her geçen saniye sakin kalmalarını zorlaştırıyordu.
Nefes alışları hızlanmıştı ve tek yapabildikleri etraflarına bakınarak düşmanı görmek ve hayatta kalmayı başarmaya çalışmaktı.
Sereina için de durum pek de farklı değildi.
'Bu sis de nereden geldi?'
Sereina önünde dalgalanmakta olan karanlık sise baktı. Şu anda arenadaki kimseyi göremiyordu. Yalnızdı. Ulaşabileceği kimse yoktu.
Sereina elindeki kılıcı kaldırdı ve ileri doğru bir adım attı.
*
Bir anda zihni uğursuz bir aurayla doldu.
'Devam edemem!'
Bu düşünce bir anda zihninde belirdi. Adım atmayı sürdürmeyi başaramadı. Beyninde sertçe çarpan kalp atışlarını hissedebiliyordu.
Az önceki uğursuz duygu üzerine hızlıca etrafına bakındı. Ancak görebildiği hiçbir şey yoktu. Etraf tamamen karanlığa bürünmüş durumdaydı.
*Sessizlik*
Tüm vücudunun ürperdiğini hissetti. Tüğleri diken diken oldurken içinde oldukça kötü bir his vardı.
Bu karanlığın ardında birisi onu öldürmek için bekliyordu!
Gardını indirdiği anda önünde belirecek ve kalbini sökmek için tereddüt etmeyecekti.
Sereina gittikçe küçülmeye başladığını hissetti. Sanki sisin ardındaki herkes gittikçe büyürken, onun boyu küçülüyor ve savunmasız, çaresiz bir hale düşüyordu.
'Ben, ölecek miyim?'
Karanlığın ardında birileri olduğuna emindi. Ağzını açıp ses çıkarmaya korkuyordu. Çünkü bunu yaptığı an daha ne olduğunun farkına varamadan öleceğini düşünüyordu.
Gittikçe üşüdüğünü hissetti Sereina. Sıcaklığın düştüğünü ve gelen soğuğun onu kemiklerine kadar titrettiğini.
Ne yapabileceğini bilmiyordu. Etrafına bakınmaya ve yaklaşan bir düşman olup olmadığını anlamaya çalıştı.
*Sessizlik*
Sereina' nın gözünde küçük damlacıklar birikmişti. Neden herkes sessizdi?
Herkes neredeydi?
Nereye gitmişlerdi?
'Yoksa... Öldüler mi?'
Sereina kalbinin bir anda hızla çarptığını hissetti.
Eline baktığında istemsizce titrediğini gördü. Başta bunun soğuktan dolayı olduğunu düşünmüştü. Ama hayır. O korkuyordu.
O, ölmekten korkuyordu.
"Sen, şanssızlıkla lanetlenmiş olan. Sen, korkuyla titremesine hakim olamayan ve karanlığın ortasında ayakta durarak hayatta kalmaya çalışan!"
Bir anda Sereina' nın zihninde gür bir ses yankılandı.
Sereina hemen etrafına bakındı. Ancak kimseyi göremedi. Önünde sadece karanlık vardı.
Sanki birisi doğrudan onun zihnine konuşmuştu.
Sereina bunun hakkında düşünmeye fırsatı olmadan ses, zihninde yeniden gürledi.
"Hayatı için diğerlerini öldürmeye zorlanan ve katliamın ortasında kalan. Günahkar perdesini aralayan ve cehennemin kapısında incecik bir çizgide parmak ucunda durarak hayatta kalabileceğini uman sana sesleniyorum!" dedi tekrardan gür bir ses tonuyla gizemli ses.
Bu ses oldukça kendinden emin, otoriter, güçlü ve sakindi. Sanki gerçek bir kralın karşısında olduğunu hissediyordu Sereina. Bir mutlakiyet duygusu veriyordu insana.
"Sana verilmiş olan bu lanetli kadere karşı çık! Senin hür ve bağımsız zihnini senden zorla almaya çalışan ve özgürlük denilen kavramın kendi elinde bir oyun olduğunu düşünen zalimlere boyun eğmeyi reddet. Esaret zincirini boynuna geçiren kişi, seni buraya getiren zalim değil, bizzat kendi benliğindir! İradenin farkına var ve karşı çık! Karşı çık ki bir insanı insan yapan değerlere yeniden sahip olduğunu göster! Ölsen bile... bir insan olarak öldüğünü onlara göster!"
"Kendi kaderini kendin yazamıyorsan yaşamanın ne anlamı var?! Yaşayacaksan bir insan gibi yaşa ve öleceksen yine insan gibi öl!
Böylece onurun yalnız bu hayatında değil, diğer hayatında da sana eşlik edecek, yaşam savaşın hatırlanmaya ve sonsuzluk akışının içinde sürüklenmeye devam edecek.
Kafanı kaldır ve göğe bak! Gökteki yıldızlar umuttur. Ve kafanı indirerek katliamların içinde yok olan yüzlerce ve binlerce insanın hayaline bak.
İşte bu ölü hayaller trajedidir.
Hikayen bir trajediyle bitmeyecek!"
Sereina artık üşüdüğünü hissetmiyordu. Yine de tüğleri diken diken olmuştu. Bu sözler bir fırtına gibiydi! Sereina' nın içindeki duyguların hepsini süpürmüş ve yepyeni temeller atmıştı.
Bu otoriter ses, Sereina' da o bile farkında olmadan bir saygı uyandırmıştı.
Tek düşünebildiği bu sözlerin sahibi olan büyük insanın kim olabileceğiydi?
"Göklerdeki umut ışığının kalbinde de alev alev yandığını hissedebiliyor musun? Bu parlak aleve sımsıkı sarıl ve kaderin senin için tayin ettiği bu laneti kaldır!
Nasıl yapacağını merak mı ediyorsun?!
Merak etme. Yalnız değilsin.
Sana yardım edeceğim.
Diz çök! Diz çök ki bu alev yanmaya ve hayatın akışı senin için sürüklenmeye devam etsin!
Seni buradan canlı çıkaracağım.
Tek yapman gereken bu parlak alevi hissederek diz çökmek!
Bırak senin seçtiğin kader, senin için seçilen kaderi yok etsin!
Şimdi diz çök!
Diz çök!"
*Tak*
Sereina bir anda kafasını çevirdi. Bu sesin birinin diz çökme sesi olduğunu anında anladı. Zihninde yankılanan bu otoriter ses bir tek ona değil, arenadaki herkese sesleniyordu.
*Tak*
Bir kişi daha!
Sereina da tıpkı diz çöken iki insan gibi bu sesin sahibini kabul etmişti.
Şimdi yapılması gereken gerçekten de diz çökmekti.
*Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak**Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
*Tak* *Tak*
*Tak* *Tak* *Tak*
*
Ukon ayağını yere vurduğu anda tüm sis dağılmış ve diz çökmemiş olan tek kişi olarak kalmıştı.
Karanlık sisin içinde yankılanan ses, onun geçmiş hayatındaki sesinin birebir aynısıydı. Geçmişteki otoriter kişiliğini kısa bir süreliğine tüm bu kölelerin zihinlerinde ve kalplerinde canlandırmıştı.
Ukon biliyordu ki bir insanın en çok kandırılmaya açık olduğu anlardan biri korktuğu anlardır.
İnsanların korkularından yararlanmış ve henüz düşünmeye fırsat vermeden bir anda diz çökmelerini sağlayacak şekilde hepsini şatafatlı ve otoriter sesiyle kandırmayı başarmıştı.
Şu anda areanadaki tüm köleler, diz çökmekteydi.
Tüm arena şaşkınlık geçirirken Ukon sakince kafasını kaldırdı.
"Bu, başından beri anlamsız bir savaştı!"
Tüm gücüyle bağırırken arenadaki tüm sesleri kesmişti Ukon.
Ve ardından devam etti.
"Ey karanlıktan doğmuş olan! Tanrıların yanı sıra beni düşmanı ilan eden ve kibriyle insanları zehirleyen!
Kim olduğunu biliyorum!
Karşıma çık!"
--------- 0 ---------
Bölüm sonu.
En gıcık yerlerde bitirme potansiyelin gerçekten fazla :D
Bölümü daha erken atmayı isterdim ama gerçekten çok yoğundum ve bu yoğunluk bir süre daha devam edecek gibi. Boş zamanlarım olsa da çok yorgun hissettiğimden pek yazamadım ve eskisi kadar sık bölüm atamıyorum.
Tabiki elimden geldiğince hızlı bölümleri yayımlamaya ve devamlılığı korumaya çalışacağım.
Lütfen yorum ve oylarınızı eksik etmeyin ^^
Comment Now
0 yorum