Karanlık Algı: Bölüm 15- Mücadele (3)


Ukon kafasını kaldırmış gözlerinin önündeki karanlığın arkasında gizlenen tüm seyircilere yönelmişti.

Arena mücadelesinin başlangıcından yalnızca sayılı dakikalar geçmesine rağmen ellerinde çoktan üç kişi canını vermişti.

İlki, işaret verildiği anda üzerine atlayan adamdı.
Saniyeler içinde kafasını bedeninden ayırarak herkesi şaşkınlığa boğmayı başarmıştı.
İkinci rakibi, hemen ardından gelen kişiydi.
Gelen saldırıyı kolayca savurmuş ve daha kimse ne olduğunu anlayamadan boğazını keserek etrafı ikinci kez kan gölüyle doldurmuştu.
İkinci kişinin ölümü üzerine  gücünün hafife alınmaması gerektiği açığa çıkmıştı.

Ve üçüncü katledilen kişi.
Diğer ikisinin aksine ruhsal gücü kullanabilen biriydi. Ancak Ukon, üçüncü kez herkesin ağızlarını açık bırakacak bir sahne yaratmayı başarmıştı.

Saliseler içinde görüşlerini karartmış  keskin bir doğrultuda kılıcını savurarak kimse daha farkına varmadan boğazını kesmişti.
Bu yaptığı bir göz kırpma süresinde gerçekleşmişti ve kimse ne olduğunu izak edememişti.

Yaptığı şey hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Tek düşünebildikleri şey bu gizemli çocuğun nereden geldiği idi.

Ukon, son seferinde ruhsal güç anlayışını herkese sergilemekten çekinmemişti. Yıllarca algısı karanlığa batmış biri olarak, anlayışı karanlıkla birleşti. İçindeki intikamcı ruh uyandı ve eşitlik duygusu kabardı.
Çok kısa süre için bile olsa çevresini karanlığa boğarak gücünü zirveye çıkarabiliyordu.

Yıllardır Ukon' un geliştirmekte olduğu bir anlayıştı bu.

Tüm bu yaşananları gördükten sonra insanların kalpleri titremeye başladı.

Seyircilerin arasında yan yana oturmakta olan bir çift insan daha bulunmaktaydı.

Zaxtler gözleri büyümüş şaşkınlık içinde arenada yaşananları gördükten sonra yanında oturan Kinross' a döndü.
Ancak Kinross' un yüzündeki ifadeyi gördükten sonra şaşkınlığının kat kat artacağını hiç düşünmemişti.

Tüm seyirciler şaşkınlık içinde, arenada yaşanan olayları idrak etmeye çalışırken, Kinross insiyatifini korumuş ve sakinlikle arenayı gözlemlemekteydi. Yüzünde hiçbir şaşkınlık ifadesi bulunmuyordu.
Sanki yaşananları zaten bekliyormuş gibi tatmin edilmiş bir ifade vardı yüzünde. Ağzından ise Zaxtler' dan başka kimsenin duyamayacağı kısık kelimeler duyuldu:

"Ondan beklendiği gibi..."

Bu kısa üç kelime üzerine Zaxtler' ın nefesi düzensizleşti ve sırtından soğuk terler boşalmaya başladı.
Tek düşünebildiği sahada tüm dikkati üstüne çekmiş bu küçük gizemli çocuğun gerçekte kim olduğu idi.
Kinross ile ne bağlantısı vardı?

Tekrar arenaya döndüğünde göremediği ifade, Kinross' un yüzünde oluşan küçük tebessüm idi.

Ukon kafasını kaldırdı.
Üç farklı kişinin kanı, beyaz ve parlak kılıcında yavaşça süzülmekte ve oradan yere damlamaktaydı.

Öte yandan Ukon' un kıyafetleri tam anlamıyla tertemizdi. Bunlar sadece sıradan beyaz kumaş ve deri postallar olsa da garip bir şekilde bu küçük çocuğun üzerinde görkemli bir şekilde duruyordu. Beyaz elbisesi hafifçe dalgalanırken etrafa otoriter bir aura yaymaktaydı.

Hızlı bir harektle kılıcını elinde döndürdü ve kılıcın üzerindeki kanları yere savurdu.

Bu anlamsız savaşa devam etmek istemiyordu. Kendini üstün gören ve gereksiz yere egosunu tatmin ederek karşısındaki vahşetten ve katliamdan zevk alan bu acınası insanları daha fazla tatmin etmek onun yapısına zıttı.

Onlar tüm bu kölelerin hayatlarına karar verebileceğini mi düşünüyordu?

Eski bedeninde olsaydı tüm insanların hayatlarına karar veren tek kişi Urd olurdu.

'Ben üstün olduğumu düşünmüyorum. Açıktır ki onlardan zaten üstünüm. Bu değiştirilemez bir gerçeklik. Şu gereksiz insan topluluğunun önünde böyle acınası duruma düştüğüm için kendimi ve burada olmamın sebebi olan tuhaf karanlık parçasını affetmeyeceğim!'

Ukon bu anlamsız savaşa devam etmek istemiyordu. O kılıcını haklı yolda savurmak isterdi. Buradaki herkes hayatta kalmak için diğerlerini öldürmek zorundaydı. Hayatta kalmaya çalışan insanları öldürmek onuru zedeleyen bir davranıştı.
Kılıç düşüncesizce kullanılmamalı.
Kılıcın her savrulduğunda doğru yolu göstermeliydi.

Ne var ki bir iki kişi daha hızla üstüne gelmekteydi. Bu noktada Ukon' un seçebileceği seçenek sayısı fazla değildi.
İnsanların kalpleri bir kez daha titremeye başlamıştı.
İki kanasusamış aura açıkça Ukon' u hedef alıyor ve üstüne doğru hızla geliyordu. Havaya salınan iki ölümcül ruhsal enerjiyi arenadaki herkes hissedebiliyordu.
Bu defa rakip diğer üçünden çok daha zorluydu.
Ancak bir şekilde insanlar Ukon' un tekrar kendilerini şaşırtacağı şeklinde gizemli bir hisse kapıldılar.

*Znnnn*

Ruhsal enerjiler havada dalgalandı ve dairesel hareketle bir anda arenaya yayılarak etrafı havalandırdı. Arenada savaşmak zorunda olan tüm köleler ruhsal enerjiyi kullanabilen üç kişinin çarpışmakta olduğunu anlamıştı.

Daha önce arenada birkaç defa ağızları açık bıraktıracak şekilde şakınlık yaratan kör çocuk da bu çatışmanın arasındaydı.

"Gerçekten acınasısınız. Sırf birileri size söyledi diye diğer insanları katletmek... Gerçekten de bir böcekten farkınız yok!" Ukon otoriter bir ses tonu ile kendisine yaklaşmakta olan iki adama söyledi.

"Hayatta kalmak için hepimizin yapması gereken bu, seni velet. Bunu bile anlayamayacak kadar küçük ve cahilsin. Bize bunları söylesen bile sende çoktan üç kişiyi öldürdün"

"Hmph. Beni sizin gibilerle karıştırmayın." Diye cevap verdi sertçe Ukon.

Seyirciler sessizlikle bu konuşmaları dinlerken sinirleri yavaşça gerilmeye başlamıştı.

"Bu çocuk çok kibirli"

"Bulunduğu durumun farkında değil galiba"

Zaxtler o anda yavaşça gözlerini kaydırarak Kinross' un oturmakta olduğu yere baktı.
Gördüğü şey ise Kinross' un yüzünde gittikçe büyümekte olan gülümseme idi.

Zaxtler arenaya baktı. O anda mutsuz değildi. Açıkçası bu çocuğu gerçek değerinden daha ucuza almıştı. Tüm arenanın gözlerini üzerine çekmesinin yanında bu işin sonu geldiğinde bu çocuğun gözlerini ona sattığı takdirde gerçekten büyük bir kâr etmiş olacaktı!

Aklına takılan soru Xuaio' nun muhafızlarının köle müzayedesine getirdiği bu çocuğu nereden buldukları idi.

Yanlış hatırlamıyorsa Xuaio, Ten Klanından aldığı yetki ile Senqie ailesinin malikanesine yerleştiğiydi.

Bir dakika!

Senqie Ailesi!

Gene bu aile!

Bu aile tamamen gizemlerle doluydu. Ten Klanı tarafından katledilmeden önce tüm dış bağlantılarını uzun zaman önce kesmiş ve kendileri hakkındaki bilgiyi tam anlamıyla saklamıştı. Ten Klanı' nın az miktardaki açıklaması dışında bu gizemli aile hakkında neredeyse hiç bilgi yoktu.
Artık bu aileden geriye kimse kalmamıştı ve her ne işle uğraşıyorlarsa tarihe gömülmüştü.
Bunun yanında Senqie Ailesi ile ilişkisi bulunan tüm dış etkenlerin yok edildiğinden emin olunmuştu.

Açıkça bu aile hakkında birçok bilgi saklanmaktaydı.
Zaxtler şimdiye kadar bunu kafasına pek fazla takmamıştı.
Ama bu çocuğu görünce kafasında yerli yerine uyuşmayan çarklar dönmeye başladı.

Senqie Ailesi gerçekten de neydi böyle?

Şu anda karşısında Senqie ailesi ile garip bir bağlantısı bulunan gizemli bir çocuk vardı.

Daha sonra Zaxtler' ın aklından tüğlerini diken diken eden bir düşünce belirdi.
'Ya bu çocuk kazanırsa?'

*

O anda sahnede adeta bir ruhsal enerji patlaması yaşanıyordu. İki ağır ruhsal enerji Ukon' un ruhsal enerjisi ile çarpışıyor ve arenada sesli dalgalanmalar yatatıyordu.

" Ne olursa olsun buluşmam gereken biri var. Canımı mı istiyorsunuz?
Dolambaçlı yollara başvurmak isyemiyorum. Gelin!
Nehri geçmenize yardımcı olacağım!"

Bahsettiği nehrin ne olduğunu herkes anlamıştı. Öbür dünya nehri!

Ukon sıkıca kılıcını kavradı. Öldürme isteği her salise artmakta iken düşmanları onun üzerine doğru gelmeye başlamışlardı.

*Znnn*

*Znnn*

Düşmanların kılıçları ruhsal enerji ile kaplandı ve hızla doğrularak saldırıya geçtiler.

" Kum tanecikleri artık düşmeyi bitirdiğinde, tırpan, ruhu çalar!"

Bir anda yoğun bir karanlık, mahşer habercisi gibi ortaya çıkmış ve tüm arenayı içine boğmuştu.
Nefeslerin tutulduğu o anda kimsenşn gözleri arenayı görememekteydi.

*Znnnn*

*

*Hoooop*

*

Beyaz bir ışık üç metre boyunca çapraz bir şerit halinde uzadı ve insanların görebildiği yegane ışık durumunu aldı.

*

*Slash!*

Tek nefeslik süre bittiği anda karanlık anında ortadan kalkmıştı.

Ukon' un iki rakibi de kılıçlarını kaldırmış ve savunma pozisyonu alarak kendilerine gelecek herhangi bir darbeyi önleyecek bir duruştaydılar.

Ne var ki bir kılıcın savrulma sesi ve görüntüsü algılanmıştı.
Bunun yanında kılıçların çarpışma sesi duyulmamıştı.

Duyulan ses birinin kesilme sesiydi.

Ve gözleri kör eden mutlak karanlık çekildikten sonra yer değiştirmiş olan tek kişi Ukon adlı görme sakatı olan küçük çocuktu.

Bu yaşananların hemen ardından seyircilerin kulakları duyduklarına inanamayacak iki ses işitti;

*Tak*     *Tak*

Bu kılıçların çarpışma sesinden çok daha farklı bir sesti.

Bu, gövdesinden ayrılan iki kanlı kafanın yere devrilme sesiydi.

Bedeninden ayrılmış bu iki kanlı kafanıb gözleri son saniyesinde kocaman olmuş, sadece boş bir şekilde önlerine yaşanacak hadiseye umutsuzca bakmışlardı.

Acı dolu bir çığılık bile fırsat bulamadan kolayca boğazları kesilerek parçalanmış, kafaları ayrılmıştı. Pişmanlık?
Bu defa öyle bir duygu hissetmediler.
Öyle bir duygu hissedeceklerini düşünecek zamanları bile Tanrılar tarafından onlara verilmemişti.

Hayatta kalmak için yıllarca verdikleri mücadele bitmiş, cehennem onlar için kapılarını açmıştı.

*Tak*  *Tak*

Kafasız bedenlerindeki gırtlaklarındak akan kanla birlikte iki ceset yere düştü.

Tarih bir kez daha kendini tekerrür etti.

Tıpkı diğer üçü gibi bu iki adam da olayı kavrayacak zamanı bulamadan kanlar içinde can vermişti.

10 yaşındaki küçücük bir çocuk kolayca iki kişinin kafasını bedeninden ayıracak yeteneğe ve duygusal olgunluğa sahipti.

Bu kör çocuk tıpkı söz verdiği gibi iki rakibinin de öbür dünya nehrini geçmesini sağlamıştı!

"Pişman olmak istemiyorsan eylemlerini en az iki kez düşün!"

O anda Ukon gerçek bir ölüm meleği gibi görünüyordu!

Arenadaki 5 kişinin canını kolayca almıştı.

İkisinin boğazını kesmiş, diğer üçünün kafasını bedeninden ayırmıştı. Merhamet mi? Öyle bir duygu, merhametli olanlara karşı beslenmeliydi.

Düşman seni öldürmek istiyorsa, merhamet gereksizdir!
Adalet yalnızca güçle sağlanabilir!

Son rakiplerinin başını bedeninden ayırırken bir saniye olsun tereddüt etmemişti. Rakiplerini uyarmıştı ve uyarılara kulak asmayan aptalların yaşamak için hakkı yoktu.

'Neksel Kan Arenası'

Anlamı; Hiç bitmeyen kanların arenası.

Katliamların istiktarlı sürdüğü, akan kan yağmurunun, susamış toprağa sertçe yağdığı bir vahşet salonu!

Herkes bu kör çocuğu duygusuz, zalim, güçlü, otoriter, soğuk ve sakin olarak görüyordu.

Tüm seyircilerin kalplerine yerleşmiş olan bu izlenim artık değiştirilemez bir hal almıştı.

"Gerçekten de çok yetenekli"

Kalbi taştan yaratılmış gibi görünen bu kör çocuğa herkes artık farklı bakması gerektiğinin farkındaydı.

İki ruhsal güç uzmanını kolayca katletmişti!

O mücadeleyi kazanabilirdi!

Bu katliamı yaratacak olan kişi gerçekten de o olabilirdi!

Metrelerce ötedeki Sereina, o anda Ukon' a en yakın kalan kişiydi. Diğer tüm insanların aksine bu kör çocuğun yüzünde oluşan gizli ifadeyi bir tek o görmüştü.

Tüm insanlar heyecanla bağırmakta iken Sereina sessizce Ukon' un yüzüne baktı.

Sadece onu  gördüğü ufak ayrıntı.

Ukon' un sol gözünden akan tek damla gözyaşıydı.

O anda Sereina, bu çocuğun verdiği izlenim kadar soğuk ve acımasız biri olmadığını anladı. Onun da duyguları vardı. Sadece bunu gizliyor ve orada olması gerektiği gibi davranıyordu.

O, bu kör çocuk hakkında tüm diğer insanlardan farklı bir izlenimde bulunmuştu.

Arenadaki tüm köleler artık Ukon' u tehlikeli ve yaklaşılmaması gereken biri olarak görüyordu.

Ruhsal gücü kullanabilsen bile onu yenebileceğinden ne kadar emin olabilirsin?

İki kişinin kafasını tek bir hamlede kesti!

Merhamet yok!

Ondan uzak dur!

Yoksa ölürsün!

İstemsizce arenadaki köleler kendini bu çocuktan koruma ve çekinme içgüdüsüne kapıldılar.

Bu çocuk çok tehlikeli!!

Arenadaki kölelerin kalbi korkuyla dolmaya başladığı sıralarda seyirci sahası tektardan bağırışmalar ve tahuratlarla dolmaya başladı. Az önceki izledikleri vahşet dolu sahneler onları garip bir şekilde etkilemişti.

Zaxtler o anda düşünmeye başladı.

Bu çocuğun gözlerini Kinross' a verme sözü vermişti.

Ancak bu çocuk mücadeleyi kazanırsa ne olacak?

Kazananın serbest kalma hakkı vardı.

Zaxtler kendini zorla sakinleştirdi.
'Kazansa bile gözlerini ondan alacağım. Her halükarda onlara ihtiyacı yok. Hahaha'

Zaxtler o anda böyle düşünüyordu.

Nihayetinde bu kör çocuğun kazanma şansı gerçekten çok fazlaydı ancak ona karşı çıkma gibi bir hakka sahip olamazdı.

Ancak Zaxtler bu düşünceleri zihninden geçirmekte olduğu sırada arenada yaşanan küçük ayrıntının yavaşça büyümesini gözden kaçırmıştı.

Arenada ufak bir sis bulutu ortaya çıkmıştı.

Başta oldukça önemsiz bir görüntüydü. Ancak bu sis gittikçe büyümeye ve gittikçe rengi kararmaya başladı.

Büyüdü, büyüdü ve büyüdü.

Üstüne karardıkça karardı.

Arenanın ortasında siyah bir sis ortaya çıkmıştı.

Bu sis genişledi. Ve tüm arena yavaşça siyah sisle kaplanmaya başladı.

Duvarların üstüne çıkıp seyircilere ulaşmayan sis, yalnızca kölelerin savaştığı arena kısmında yayılıyordu.

Tüm seyrirciler merakla bu siyah sisin ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Tüm arenanın sisle kaplanması yavaşça tamamlandığında hiçbir seyirci tepki veremedi.

"Bu sis nereden geldi?"

"Bunu biri mi yapıyor?"

Siyah sis tüm arenayı kaplamayı tamamladığında, arenadaki hiçbir köle seyirciler tarafından gözlemlenemeyecek bir durumdaydı. Tek yapabildikleri onların ruhsal enerjilerinin varlığını hissetmekti.

Ancak bu sis gerçekten çok tuhaftı.

Bir anda arenanın ortasında çıkmış ve kimse daha ne olduğunu anlamadan büyüyerek tüm arenayı içine almıştı.

Şu anda arenadaki köleler ile görsel hiçbir irtibat yoktu.

Gözler yalnızca okyanus dalgaları gibi yavaşça süzülmekte olan zayıf ama yoğun siyah sisi görebilmekteydi.

Tüm köleler sanki bir perde ile kapatılmış durumdaydı.

Ancak bu perde karanlık bir bulut parçasından oluşuyordu.

"Hey neler oluyor?"

"Bu da ne böyle?"

"Birinin ruhsal gücü mü?"

Ancak kimse bu soruları cevaplayamıyordu.

Bu kaynağı bilinmeyen karalık sis perdesi, tüm kölelerle ilgili görüşü kesmişti...

Zaxtler, bir kez daha Kinross' un tepkisine bakmak için döndü.

Kinross hala oldukça sakindi ve üstüne gülünsemeye devam ediyordu.

Daha sonra ağzından şu kelimeler döküldü.
"Demek bitirmeye karar verdi"

Zaxtler şaşkınlıkla tam soru soracakken arenanın ortasından bazı sesler gelmeye başladı.

Zaxtler bu sesler üzerine arenaya tekrardan baktı. Hiçbir şey göremese de, bu şaşkınlıkla kalakalmasına engel değildi.

*Tak*

*Tak*

*Tak* *Tak*

*Tak* *Tak* *Tak**Tak*

*Tak* *Tak* *Tak*

*Tak* *Tak* *Tak* *Tak*

*Tak* *Tak* *Tak*

*Tak* *Tak*

*Tak* *Tak* *Tak*

-------- 0 ---------

Bölüm sonu. Gene çok gıcık bir yerde bitirdim. Okuyucu olsam yazara harbi kızardım heralde :D

Arkadaşlar sınavlarım başladı ve eve çok geç gelmemin yanında bu sınavlara hazırlanmak yükümlülüğündeyim. Yazmaya çok az vakit bulabiliyorum. Bu yüzden bölümler biraz yavaş ve düzensiz geliyor kusura bakmayın.

Tüm yorumlarınız ve oylarınız için sizlere teşekkür ediyorum. Bunlar gerçekten insanı motive ediyor ve yüreklendiriyor.

Hikayenin ana konusu ve karakterin ilerleyen maceraları aklımda zaten kurulu. Karakter başta biraz fazla güçlü gibi gözükse de dünya gerçekten büyük. Yani hikaye boyunca Ukon' un habire tek atmasını okumayacakasınız :D
Bu şekilde hikayenin devamlılığını sürdürebilirsem aslında hikayenin ne kadar karmaşık ve iç içe geçtiğini siz de anlayacaksınız.

Umarım bölüm sizi tatmin etmeye yeterli olmuştur. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde bölüm atmaya çalışıyorum.

Bu kısımları da hikaye sırf uzun gözüksün diye yazıyor filan da değilim :D



Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum