Karanlık Algı: Bölüm 14- Mücadele (2)


"Neksel Kan Arenası mücadelesi...
Başlasın!!...."

"Heeeoooyyyy"

Ukon, o anda daha işaret verilmeden sürekli olarak yavaşça kendisine yaklaşan biri olduğunu biliyordu.
Bu adam, işareti bekliyor ve zamanı geldiğinde ona saldırmak için bir saniye tereddüt etmeden kafasını kesmeyi amaçlıyordu.

İşaret verilmesi ile aynı anda elindeki mızrakla birlikte Ukon' un üzerine atlayan adamı Ukon' un fark etmesi hiç de zor olmamıştı.

Kendisini yarım çember döndürerek kolayca kendine yönelen mızrak hareketinden kurtuldu. Ancak dönmesi durmadı. Elindeki kılıç keskin bir doğrultuda eğildi ve kolayca kendisine saldırmakta olan adamın boynununa doğru savruldu.

*Slash*

Bu ses, boynunun içinden geçen kılıcın yarattığı boğuk sesti.
Geri doğru bir adım atan Ukon, sessizce kafası, bedeninden kopan ve kanlar içinde ölen adamı izledi.

Başlangıç işaretinin verilmesi üzerinden henüz zaman geçmemişti ve bir kişi çoktan onun ellerinde can vererek şehit olmuştu.

Tüm arena onu izliyordu. Nefesini tutmuş, gözleri büyümüş, olayı idrak etmeye çalışıyorlardı.

"Onu... Öldürdü"

"Hareketlerini gördün mü?"

"Çok hızlıydı"

"Acımasız"

*

Ve o zaman başladı.
Urd' un sözleri;

"Ölüm meleğinin dansı,
Kibrinde son bulacak.
Tüm öfkeni kabul ediyorum.
Karanlığın, artık içimde yaşıyor"

Ukon etrafında hızlıca döndükten sonra tekrardan doğruldu ve kılıcının ucunu kendisine en yakın mesafede olan adama doğrulttu.

"Göklerin altında bu günahkar zinciri,
Vahşetle yıkadı tüm dünyayı.
Eğer canımı istiyorsan,
Önce kendi canından vaz geç!"

Ukon kılıcını kaldırdı ve sağ omzunun üzerinden yere paralel bir şekilde tutarak saldırı pozisyonu aldı.

Ukonun şartları açıktı. Kendisine saldıran herkese saldıracak ve öldürmekten çekinmeyecekti.

O ana kadar şaşkınlıkla nefesleri tutulmuş tüm insanlar durumun vaziyetini kavramaya çalıştı.
Daha sonra arenadaki tüm seyirciler büyük bir gümbürtü ile bağırmaya başladı.

Ukon' un öldürdüğü adam ruhsal gücü bile kullanamıyordu. Ancak bu kör bir çocuğun, kendisinden dört kat daha yaşlı bir adamı kolayca öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu.

Artık gözlerini açmamak üzere derin bir uykuya dalmış olan adamın son saniyelerini küçük bir çocuğun çalacağını hiç düşünmemişti!

Arenadaki herkes yavaşça kendini topladı. İkinci bir adam, elindeki koca bir gürz ile birlikte Ukon' a doğru koşmaya başlamıştı.

"Yaşamından vaz geçenler durmasın ve bana saldırsın. Öfkenizi memnuniyetle kabul edeceğim!"
Ukon gür bir ses ile bağırarak arenadaki herkesin kendini duyduğundan emin oldu.

Metrelerce ötedeki Sereina, gördüklerini hazmetmeye çalışıyordu.
Önündeki düşmanı bile görmekten aciz bu kendisi ile yaklaşık aynı yaşlardaki çocukta korku denilen duygudan eser yoktu.
Göremediği rakibine, onu öldüreceğini söylemekten ve bunu şiddetle bağırmaktan hiç çekinmemişti.
Sereina, bu çocuk ile yarışamayacağını hissetti.
Burada hayatta kalmak birinin hakkı ise, bu hak kesinlikle ona aitti.
Ruhsal saldırılar yapmada yetenekli olsa da karşısındaki sahne karşısında bacakları korkudan dolayı hareket etmeyi kesmiş ve tirtremeye başlamıştı.
Midesini ağzında hissetti ve bir eliyle ağzını tuttu.
Tek yapabildiği bu çocuğun muazzam kararlılığı ve cesaretine uzaktan seyirci kalmaktı.

Elindeki gürz ile birlikte hızla Ukon' a doğru koşmakta olan ikinci adam artık Ukon' un birkaç nefeslik mesafe uzağına gelmişti.
Ancak bu sırada Ukon' un ağzından şu kelimeler dökülmekteydi;

"Ben ölüm meleğiyim. Ölüm meleği, görmez, duymaz ve konuşmaz. Ölüm meleğinin duyguları yoktur, hissetmez. Sabır ile bekler ve zamanı geldiğinde... -"

*Slash*

"- ...Öldürür"

Çevik bir hareketle kendine doğru savrulan gürzden sıyrılmış ve kazandığı ivme ile havada yarım ay çizerek kılıcını savurmuştu.

Ona saldıran adamın gözleri kararmaya başladığında, ne olduğunu idrak edemez vaziyetteydi. Ukon, çoktan iki adım gerilemiş ve ona sırtını dönmüş, savunmasız bir poziyonda duruyordu.
Ancak bu adam o savunmasız duruşun olduğu açığa hiçbir zaman vuramayacaktı.
Bedeninin hareket etmediğini fark ettiğinde nedenini bulması fazla uzun sürmedi.
Üzerindeki kandan dolayı, çoktan kesilmiş olduğunu anladı.

Artık onun da gözleri mutlak karanlıkla lanetlenmiş olsa da yere yaydığı taze ve sıcak kanı hissedebiliyordu.

Son hissettiği şey şaşkınlık ve ardından gelen pişmanlıktı.

Daha ne olduğunu bile anlamadan boğazı kesilmiş ve orada öylece şehit olmuştu!

Kör bir çocuk,
kısacık zamanda iki kişinin hayatını kolayca yok etmişti.

"Ne acımasız biri!"

"Oldukça güçlüymüş!"

İnsanların kalpleri titremeye başladı. Böyle kolayca iki can almıştı. Yüzü hala huzurlu bir sakinliğe sahipti.
İki kişinin kanı yerlere yayılmakta olsa da, onun üzerindeki kıyafetlerde tek damla kan yoktu.

Düşmanın kendisini bile göremeyen biri gerçekten de gelen saldırıyı kolayca savuşturup karşı atak yapabilir miydi?

"Bu çocuk kim?"

İkinci kişinin ölümü ile birlikte arena hareketlenmeye başladı. Artık herkes, Ukon' u tehlikeli bir savaşçı gibi görüyordu. Onu küçümsediklerini fark ettiler.
Açıkça bir gerçek ortaya çıkmıştı.
'Ruhsal gücü kullanamayan kimse ona saldırmamalı!'

Ve o anda arenada savaş başlamıştı. Herkes birbirine saldırmaya başladı. Ortada büyük bir çatışma vardı ve çatışmadan yalnızca güçlüler ayakta kalacaktı. Tüm güçlülerin arasından ise sadece bir kişi.
Sadece tek bir kişi hayatta kalacaktı.

Büyük bir gümbürtü ile arenadaki herkes bir hedef belirlemiş ve ona doğru saldırıya geçmişti.

*

O anda Sereina, kendisine doğru gelmekte olan genç adamı fark etti.
Korkuyla geri adım atsa da, rakibinin durmak gibi bir niyeti yoktu.

Sereina hemen kılıcını kaldırdı ve kendisine gelmekte olan atağı karşıladı.

*Clang*

İki kılıcın çarpışmasıyla havada birkaç kıvılcım belirdi.
Sereina geriye doğru birkaç adım daha attı. Kalbi hızla çarpıyor ve vücudu titriyordu.
O kör çocuk gibi değildi. Düşmanından güçlüydü. Ancak içini bir korku kaplamıştı ve bir türlü ruhsal enerjisini yönlendiremiyordu. Bunu başarabilse bile karşısındaki adamın canını almak istemiyordu!
Ne yapacağını bilemez bir vaziyette gerçekten ümitsizliğe kapılmış durumdaydı.

"Haaa"

*Clang*

Kılıçları bir kez daha çarpışırken Sereina aklında eğitmeninin ona öğrettiklerini hatırlamaya çalıştı.

Geçmişte, kendini böyle bir durumda bulabileceğini hiç düşünmemişti.
Sadece biraz daha cesaret istedi.
Gözleri olmasa bile düşmanından korkmayan o çocuk gibi.
Yüzü kararlılık ile boyanmış o çocuk gibi...

*Clang*

*Tak*

*Clang*

'Bu gidişle... Öleceğim'

Sereina kaslarını gererek kılıcını hızla savurdu ve geriye doğru hızla çekildi.
Çok hızlı nefes alıp verdiğini fark edince kendini sakinleştirmeye çalıştı.

'Odaklan'

'Odaklan'

Sereina öğrendiği her şeyi zihninde hatırlamaya çalışıyordu.
Ruhsal enerjsini içinde hissetti.

Düşmanı ona doğru koşmakta olduğu sırada Sereina kılıcı iki eliyle sıkıca kavradı ve ucunu yere değdirip dizlerini bükerek saldırı duruşunu aldı.

Ruhsal enerjisini yavaşça kılıcına yönlendirdi ve gerildi.

Artık düşmanı ile arasındaki mesafe yalnızca 3 metre idi.

Sereina gözlerini kapatmıştı. Ancak böyle yaparak, turuncu gözlü çocuk gibi olabileceğini hissetmişti.

*Crr*

Sereina bir anda hareketlendi ve kılıcını yerde düz bir çizgi oluşturacak şekilde sürdükten sonra kaldırdı ve önüne doğru yatay bir kesik savurdu.
Kılıcı muazzam bir hızda ilerliyordu.

"Haaaa"

*Hoop*

Kılıcını savurduğu anda rakibi bloklamak için kendi kılıcını kaldırmıştı. Ancak darbeyi gördüğü anda eskisi ile aynı olmadığını hissetti.
Bu saldırı çok şissetliydi.
Kılıç ile aynı doğrultuda beyaz bir ışık ilerliyordu.
Bu... Ruhsal enerji idi.

*Tak*

*Slash*

Yerden çapraz bir şekilde yükselen beyaz bir ışık dalgası bir anda düşmanının kılıcı ile çarpıştı. Bu darbe çok şiddetliydi ve o anda Sereina' nın rakibi metrelerce geriye savruldu.
Metrelerce geriledikten sonra kafasını eğidiğinde göğsünden akan kanları seyretti.

Daha ergenlik çağına bile gelmemiş bir kız tarafından öldürüleceğini hiç düşünmemişti.

Son hissettiği şey öfke oldu.

*Tak*

Bir ceset daha arenanın ortasında yere yığıldı.

"Heeeeey"

Seyirciler bu olay karşısında bir kez daha gürlemeye başlarken Sereina gözlerinin yaşlanmakta olduğunu fark etti.

"Bu kız da güçlüymüş"

"Ruhsal gücü kullanabiliyor mu?"

Ancak onun düşünceleri izleyicilerden çok farklıydı.

Sereina sadece çaresiz ve bocalamış hissetti.

O... Birini öldürmüştü.
Artık bir katildi...

Annesi, babası ve eğitmeni tarafından kendisine öğretilen nazik dini öğretiler o anda uçup gitmiş, yerini kendini koruma ve öldürme iç güdüsü almıştı.

Ailesinin yıllarca ona öğretmeye çalıştığı her şeye ihanet ettiğini hissetti. Ve bu acı kalbine bir bıçak gibi saplandı.

Gözleri bir kez daha az önce zarafetinden zerre ödün vermeden iki kişinin canını sakinlik ve soğukkanlılıkla alan turuncu gözlü çocuğa doğru kaydı.

*

Ukon, kendine doğru gelen birilerinin varlığını bir kez daha hissetti. Kafasını çevirdi ve sabırla düşmanının geldiği yöne doğru kılıcını kaldırarak düşmanlığını belli etti.

Düşmanın kendisine yaklaşması ile birlikte Ukon' dan tekrar kelimeler duyulmaya başladı.

"Ölüm meleği düşmanını tanır ve bilir.
Karanlığın içindeki ışığını ele geçirir.
Ölmeden önceki tüm arzuların artık benim bir parçam.
Öfkeni kabul ediyor ve kalbimde saklıyorum"

Ukon' un ruhsal enerjisi dağıldığında karşısındaki rakipten direnç geldiğini hissetti. Rakibi açıkça ruhsal enerji kullanmasını bilen biriydi. Bu konudaki gücü belirsiz olsa da, Ukon rakibinin ruhsal enerjisininin yaklaşık olarak ona denk olduğunu anladı.

Ancak böyle bir şey onun inanılmaz sakinlik, soğukkanlılık ve kararlılığını bozamazdı.
Adeta avını köşeye sıkıştırmış bir kurt gibi sabırla bekliyordu.

Sereina da dahil olmak üzere tirübinlerdeki tüm seyircilerin gözleri bir kez daha bu turuncu gözlü ve görme sakatı olan çocuğun üstüne kaydı.

Bu çocuk bir kez daha tüm seyircileri şaşkınlığa mı boğacak? Yoksa bu defa hayatı son mu bulacak?

"Gözyaşı dök! Dök ki, ölümün, duyguların ile bir anlam kazansın!"

Herkes Ukon' un rakibine sesli bir şekilde beyan ettiği bu sözler karşısında hayrete düştü.

Ukon geçmişte sayısız savaş tecrübesi yaşamış, sayısız can almıştı.
Ve bir şeyi açıkça biliyordu;
'Mücadelenin galibine kazanan denmez, hayatta kalan denir.
Ve kazananlar, bu yolda şeytan olarak adlandırılır'

Kazanmak demek, birinciliğe ulaşana kadar önüne çıkan herkesi ve her şeyi ezmek demekti.
Ancak böyle bir zafer, gerçekten zafer olarak adlandırılabilir miydi?

Birini öldürmeye çalışmak için, önce kendi hayatından vaz geçmelisin.

Ve öldüren kişi, ölenin tüm nefretini içine alarak yaşatmaya devam etmek zorundadır. Taki ölen kişinin nefreti bir anlam kazanana dek.

İşte zafer budur.

Ukon, buradan zaferle ayrılacaktı. Ancak zaferi için yaptığı planlar, insanların düşündüğünden çok daha farklı gelişecekti.

*

Tirübinlerdeki seyirciler nefesini tutmuş, Ukon' dan birkaç adım mesafedeki rakibini izliyordu. Tümünün aklındaki soru aynı idi.
"Ne olacak?"

Bu defaki rakibi güçsüz değildi. Orta yaşlı bir adam olmasına karşın ruhsal gücü kullanabiliyordu.
Önceki ikisi ile kıyaslanamayacak bir güç farkları vardı ve bu adam da diğer ikisi gibi Ukon' un kafasını kalkan olarak kullanmanın yaratacağı faydayı istiyordu.

Ukon sessizce kılıcını doğrulttu ve bekledi. Yüzünde korku yoktu. Yalnızca yapması gerekeni yapacağını söyleyen kararlı bir ifade vardı.

Ukon, rakibinin yeterince yaklaştığını ve menziline girdiğini düşündüğünde bir anda ruhsal enerjisini saldı.

Etraf görünmez ve ruhsal enerji ike dalgalandığında Ukon' un kıyafetleri dalgalanmaya başladı.
O anda meydana geldi;

*Hooop*

*

*Znnnn*

*

*Hop*

*

*SLASH!!*

*

*Lop* *Lop*

*

"Ne oldu? Az önce ne oldu?!"
Bir seyirci şaşkınlıkla sordu

Ukon' un ismini bile bilmediği rakibinin gözleri o anda büyümüş, boğazından gelen kanları görünce dehşete düşmüştü.

Aklından birçok seyirci ile aynı sorular geçiyordu;
'Ne oldu?'

Sereina durumu gözlemlemişti ancak hala gözlerine inanmakta güçlük çekiyordu.
Ne gördüğünden emin değildi!
Hayır!
Ne görmediğinden emin değildi!

Her şey bir göz kırpması gibiydi!

Turuncu gözlü çocuğun rakibi kılıcını saldırı için hazırlamış ve doğrultmuştu.
Ancak bir anda yerinde donakaldı ve boğazından kanlar çıkmaya başladı.

Sadece bir göz açıp kapama süresinde, Ukon' un etrafından karanlık bir alan ortaya çıkmıştı.
Herkes, bu anda gözünü kırptığını düşünmüştü. Ancak işin aslı hiç de öyle değildi.
O anda her yer karanlığa büründü.

Saliseler içindeki karanlığın ortasında, beyaz bir ışık huzmesi sert bir keskinlikle ortaya çıkmıştı.

Ancak bunlar sanki hiç var olmamış gibi anında yok olmuştu.

Göz kırpma süresi içinde her yeri kaplayan bu karanlık, ve karanlığı düz, ince bir şerit halinde yaran beyaz çapraz kesik geldiği gibi gitmişti.

Geride ise, ne olduğundan bihaber, aklı karışık ve boynundan kanlar akan ölü bir beden bırakmıştı.

'Karanlık mı?'

'Etrafı bir anda karanlığa boğdu...'

'Mutlak bir karanlık'

'Bu sanki şey gibiydi...'

'Körlük?'

Üçüncü bir köle, 10 yaşındaki kör bir çocuğun ellerinde, saliseler içinde ne olduğunu bile izak edecek zamanı olmadan oracıkta can vermişti.

Ukon o anda ilk kez kullandı.
Kör bedeni ile geliştirdiği ruhsal enerji anlayışını...

------ 0 ------

Öncelikle bölümü dün vermediğim için özür dilerim. Atmayı gerçekten istedim ama bu beni ilerleyen günlerde zor bir durumda sokacaktı. Ne yazık ki sınavlarım var ve zamanım gerçekten çok sınırlı.

Önceki bölüm konusunda ise aslında yeni karakter Sereina' nın geçmişi önemliydi ve değinmem gereken bazı noktalar vardı. Yani boş bir bölüm değildi :D

Aklınızda canlanması için Ukon' un kullandığı anlayış şöyle gözlemleniyor:



Şey, pek olmadı gibi. Biraz çizgi filim işi gibi oldu. Daha ihtişamlı hayal edersiniz artık ne yapalım :D

Aksiyon konusunda umarım bu bölüm az biraz tatmin edici olmuştur.

Lütfen hikayeyi yorumlamayı ve oylamayı unutmayın.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum