Karanlık Algı: Bölüm 12- Mücadele
10-11 yaşlarında gözüken küçük bir çocuk, azıcık loş güneş ışığının içeri girmekte olduğu karanlık, yosunlu ve pis bir odada, sırtını duvara yaslamış vaziyette öylece oturuyordu.
İnsanlar, şimdiye kadar bu çocuğun adını Ukon olarak duymuştu. Ancak bu dünyada kimsenin bilmediği ikinci bir ismi daha vardı. Binlerce yıllık bilgi ve tecrübe sahibi bir kişilik olan antik kral Urd.
Kendini ikinci bir yaşamda bulduğunda, kişiliğinde büyük değişimler olduğunu fark etmişti. Sanki aklı ikiye ayrılıyor gibiydi. Çocuksu ve masum olan ilk aklı. Ve yaşlı, zeki ve kurnaz olan ikinci aklı.
Bu yaşamında gözleri karanlıkla lanetliydi. Bu karanlık hücreden çok daha da karanlık.
Sakice duvara yaslanmakta ve hareketsiz bir şekilde geleceğin ona getireceği olay örgüsünü beklerken düşünmekteydi.
Ancak düşündükçe tek yapabildiği kendine kızmak oluyordu. Bu hücreden kaçmaya çalışması durumunda müdahale edecek, birçok güçlü insanın ruhsal enerjisini sezmekteydi. Bu yeraltı zindanlarının üstünde yaşamakta olan güçlü uzmanlar vardı.
Ukon, burada geçirdiği zaman boyunca odanın geçmişi zihnine girmeye başladı. Etraftaki her bir çizik, her bir leke ve burnuna gelen her kokunun bir hikayesi vardı.
Bu odada sayısız insan işgence görmüş, sayısız insan ise hayatını kaybetmiş olmalıydı. Tırnaklarıyla taş duvara çizikler atmaya çalışan insanların burada yalnızca hayaletleri kalmıştı.
Hücrenin geçmişi zihnine girerken, acı, korku ve dehşet dolu çığlıkların önceden burada yankılanmakta olduğunu hissetti.
Bu dünya gerçekten pisti.
Bu pislik altında çıkan koku, insanın genzini yakıyor ve iğrendirici bir duygu ortaya çıkıyordu.
"Aaahhhh!"
Bir anda acıyla atılan bu çığlık, hızlıca zindanda bulunan tüm hücrelerin içine teker teker nifuz ederek etrafı doldurdu.
Burası sayısız hücrenin bulunduğu bir yeraltı zindanıydı. Kim bilir hangi köle acıyla çığlık atmıştı? Kim bilir bunun ardındaki sebep neydi?
Ukon, odaklanmış bir şekilde ruhsal enerjiyi vicuduna çekmeye ve yavaşça gücünü arttırmaya başladı.
Bir gün gözlerine yeniden sahip olduğunda, ruhsal enerji düğümü çözülecek ve saniyeler içinde gördüğü her şey bir anlayış olarak vicudunda hayat bulacaktı.
Yani Ukon, görme yeteneğini kazandıktan birkaç saniye sonra gücü onlarca belki de yüzlerce kat artacaktı.
Tek sorun görme yeteneğini açmasının çok zor olduğuydu. Bunu yapabilmek için vücuduna özel yeni bir anlayış geliştirmeli ve ruhsal gücünü yepyeni bir seviyeye çıkarmalıydı. Böylece yeni bir görüş algısı üretebilir ve gözlerindeki ruhsal boşluğu kapatacak yeni objektiflerle doldurabilirdi.
Ne var ki, henüz bunu yapabilecek yeteneği yoktu. Önünde daha uzun bir süre var gibiydi. Ancak kaderin ne yapacağı belli olmaz. Hiç beklenmedik bir anda anlayışın tamamlanma olasılığı her zaman vardı.
Gücünün düğümlenmiş ve düşürülmüş şu haliyle elbet ki birçok insandan üstündü. Ancak sınırlarını biliyordu. Yenemeyeceği kadar güçlü sayısız insan hala bu düzlem topraklarında yaşamaktaydı.
Görme yetisine ne zaman sahip olacağı artık tamamiyle belirsizdi.
Şimdilik gücünü arttırması için, sınırlandırılmış algısı ile yeni anlayışlar üretmesi gerekiyordu.
Ancak bu, normal bir insanın anlayış geliştirmesinden 100 kat daha zordu.
Bu nedenle gücü iç içe geçerek düğümlenmiş ve sınırlandırılmıştı.
Ne var ki güçsüzlüğünü bir bahane olarak kullanmaktan nefret ediyordu.
Rakip ne kadar güçlü olursa olsun geri adım atmaktan çekinmezdi.
Hayatta kalmak elbet ki önemli. Ancak gururu hayatından üstündü. Her şeyin üstüne, ne kadar zor durumda olursa olsun keskin zekasıyla bu durumdan kurtulabileceğine inanıyordu. Nihayetinde zekası, onu 6000 yıl boyunca hayatta tutmayı başaran en güçlü kozuydu.
{Yazar notu:
Hikayede peki iyi açıklayamadığımı düşünüyorum bu yüzden bir not ile anlatmaya çalışacağım.
Hikayede bahsi geçen ve gerçek gücü belirleyen 'anlayış' kavramı nedir?
Anlayış kendi gücündür.
Ruhsal gücünü kendi zihninde dönüştürdüğün form, senin yarattığın gücün olacak.
Örnek vermek gerekirse;
Alevleri yıllarca anlamaya çalışıp izleyen, gözlemleyen, tanıyan biri ruhsal gücünü alevlere çevirebilir ve ateş içerikli saldırılar yapabilir.
Başka bir örnek verirsek, sayısız kuşu gözlemleyip, kuşlar hakkında derin bilgileri zihninde topayan insanlar, ruhsal gücünü bir kuş biçimine getirerek saldırı yapabilir.
Burada önemli olan şey bir güç yaratabilmek için, gücünün içeriği hakkında derin bir bilgiye ve gözleme sahip olman gerekiyor.
Ruhsal gücün vücuttaki fazlalığı ise yaratılan saldırının gücünü arttırıyor.
Ne var ki karakterimizin gözleri olmadığı için yeni anlayışlar geliştirmesi diğer insanlardan 100 kat daha zor.
Yani hikayede alem gibi güç seviyeleri yok.
Onun yerine kişinin gözlemsel ve zekasal yeteneği baz alınıyor. Tabiki ruhsal gücünüz çok çok fazla ise, az bir anlayış bilgisiyle bile yüksek hasar gücü olan saldırılar yapmak mümkün.
Aynı şekilde ruhsal gücünüz az ama saldırı konusunda anlayışınız derin ise güçlü saldırılar yapmak mümkün.
Umarım mantığı anlatmayı başarabilmişimdir.
}
Kafasını kaldırdı ve sanki gözleri görüyormuşçasına bir noktaya odaklandı.
'Acaba ne zaman karşılaşacağız? Sana söylemek istediklerim var...'
Bu soğuk hücrede Ukon' un içi sıcak duygularla dolmuştu.
*Tak* *Tak* *Tak*
Gittikçe artan ayak sesleri, buraya yaklaşan birilerinin olduğunu göstermekteydi. Sesleri işiten Ukon, içindeki sıcaklık hissini kaybetti. Sert bir ifade takındı. Bugün içgüdüleri ve zekası gerçekten de onu hayatta tutmaya yetecek miydi?
Büyük kapı gıcırtıyla açılırken meşale ışıklarının arka taraftan aydınlattığı bir yüz ortaya çıktı.
"Benimle gel!"
Bu sözler karşısındaki adamın ağzından çıktığı anda Ukon, hayatta kalması için savaşması gereken zamanın geldiğini anlamıştı.
Neksel Kan Arenası savaşı başlamak üzereydi!
Yanındaki muhafızlar ile birlikte yürümeye başlayan Ukon kaçmaya çalışması durumunda işlerin kötü bir hal alacağını anlamıştı. Bu muhafızları geçmek konusunda kendine güvense de, zindandan çıkmayı başardığı an işler sarpa saracaktı.
İteklenerek ışığın daha da güçlendiği bir çıkışa doğru götürüldü. Uzun karanlık tünelin sonuna geldiklerinde Ukon zorla dışarı çıkarıldı.
Hemen ardından sert, çelik kapı hızlıca kapandı.
Ukon hava değişiminden açık alana çıktığını fark etmişti. Şu anda bir arenanın içerisindeydi!
Yüzlerce insan, yüksekteki tirübinlerde oturmuş zevk, eğelence ve kazanç için, kölelerin birbirini katletmesini izlemeye gelmişti.
Havayı karanlık bulutlar kaplasa da yağmur yağmıyordu. Etrafı çok uğursuz bir hava kaplamıştı.
Ukon, arenanın içinde kendinden başka onlarca insanın getirilmekte olduğunu anlamıştı.
İğrenç tezahurat ve gülme sesleri ortamı kaplamıştı. Her bir kölenin, zindandan dışarı çıkarılması ile birlikte büyük bir gümbürtü seyircilerden kopuyordu.
Ukon, bu pislik insanların yüzünü göremediğine sevinse mi üzülse mi bilemedi. İğrenç yüzleribi görmek istemiyordu. Ancak göremediği sürece onlara karşı bir kin tutması da imkansızdı.
Tek hissettiği bu varlığı gereksiz insanlara karşı bir tiksintiydi.
Önceki yaşamındaki güce sahip olsa, bir saniye fazla yaşamalarına izin vermeyeceği tipten insanların tümü, bu arenaya, Ukon ve diğer kölelerin birbirini acımasızlıkla öldürmesini izlemeye gelmişti.
Seyriciler arasından biri yüksek sesle konuşmaya başladığında, tezahuratlar ve gülüşmeler sona erdi.
"Sayın Lordlar. Bu gün Neksel Kan Arenasında bir kez daha mücadele baş gösterecek. Özenle seçilmiş ve sırf sizi tatmin edebilmek için getirtilen bu köleler, hayatta kalabilmek için diğerlerini öldürmek ve cesetlerine basarak ilerkemek zorunda!
Bahisler son 10 kişi kalana kadar devam edecek!
Kazanan köle, azat edilmek ile kalmayacak 50 altınlık bir sermaye ile ödüllendirilecek.
Birbirlerine saldırmadıkları takdirde, her biri ölüm cezasına çarptırılacak.
Bu müthiş mücadele, size aralarından en güçlüsünü seçmenize ve bahisler sayesinde yüksek kar etmenize olanak sağlayacak.
Tüm bu özenle seçilmiş kölelerden sadece ama sadece bir tanesi aldığı nefesi tekrar verme şansına sahip olacak.
Acaba bu kim?!!"
Büyük bir gürültü tekrardan seyircilerden kopmakta iken, bu ses konuşmaya devam etti.
"Ancak ek bir kuralımız daha var. Arenanın sağ köşesinde bulunan turuncu gözlü çocuğun gözlerine saldırmak kesinlikle yasak! Bu çocuk görme sakatı olsa da ruhsal gücü kullanabiliyor ve bu konuda oldukça yetenekli.
Öldürülmesinde bir sakınca olmasa da gözlerine zarar vermeye çalışan tüm kölelere, ölümden daha kötü şeyler olduğunun farkına varmasını sağlayacağız."
"Hey. Arenaya kör bir velet mi koymuşlar?"
"Hahaha. Bu velet kaç yaşında?"
"Gerçekten ruhsal gücü kullanmayı biliyor mu ki?"
Yüksek sesler baş göstermekte iken Ukon, tüm bu seyirciler arasında Zaxtler ve Kinross denilen insanların bulunmakta olduğunu biliyordu.
Müzayede salonundan çıkarıldıktan sonra, Kinross' un gücünü saldığını ve metrelerce uzaktan kolayca birini etkisiz hale getirdiğini anlamıştı. Ancak en çok şaşırdığı şey, öldürme hissinin kendisine ait olduğunu öne sürmüş olmasıydı.
Bunu keskin kulakları sayesinde kolayca işitmişti.
Bu öldürme hissini salan kişi Ukon' un kendisi idi. Peki neden Kinross, kendi yaptığını söyledi?
Bu hiç mantıklı değildi. Şu antik karanlık parçası bu işin içinde miydi?
Her şey çok gizemli geliyordu.
Ancak şimdilik tüm bu düşünceleri bir yana bırakması ve duygularını keskinleştirerek etrafına odaklanması gerekiyordu. Şu anda hayatta kalması gerkliydi ve karşısındaki tüm bu insanlar suçsuz da olsa onun düşmanıydı.
Arenada birçok insan vardı. Yapılı, sert ve ruhsal gücü kullanabilen güçlü insanların yanında hiçbir becerisi olmayan kadınlar veya gençler de vardı.
'Sizin için özenle seçilmiş'
Daha komik bir tabir olamaz.
Güç farkı açıkça çok dengesizdi.
Arenanın dört bir tarafından, duvarlardan aşşağı silahlar düşmeye başladı.
Kılıçlar, hançerler, baltalar, oklar, gürzler, yaylar, mızraklar...
Tüm köleler arenaya atılan silahların yanına koşarak bir tanesini almaya çalıştı.
Ukon, sessizce silahların yanına yürüdü.
Herkes bu kör çocuğun nasıl bir silah alacağını merak ediyordu? Bir silahı nasıl seçecekti?
Ancak herkesin şaşırdığı bir hareket yaptı. Silahların yanına geldiği anda, elini koyduğu gibi bir kılıcın kabzasını tuttu ve onu oradan çekti.
Bu hareket etraftaki tüm seyircilerin bu çocuğun gerçekten de görme sakatı olduğu konusunda şüphelenmesine yol açmıştı.
Kılıcı kaldırdığında bir şekilde kılıç onun ellerinde parlıyor gibi görünüyordu.
Arenaya atılan tüm bu silahlar eski, yıpranmış ve paslanmıştı.
Ancak Ukon' un eline aldığı kılıç, bembeyaz ve tertemiz görünüyordu. Parlak ve keskin.
Gözleri görmeyen bir çocuğun nasıl olur da tüm bu paslı silahların arasından en temizini bulabildiğini herkes merak etmeye başlamıştı?
"Ne şanslı çocuk ama"
"Yine de ilk onun öleceğine dair bahse girerim"
Aslında ilk ölecek kişiyi tahmin etmek kolaydı. Her ne kadar ruhsal gücü kullanabilse de bu 10 yaşındaki çocuk kördü ve bir tehtid oluşturmuyordu.
Üstüne üstlük gözlerine saldırmak yasaktı.
Yani onun gözleri dokunulmazdı.
Bu seçilebilecek en iyi kalkan olurdu. Onun kafasını kalkan olarak kullanmak demek, hayatta kalma şansını yüksek oranda arttırmak demekti.
Kimse onun kafasına saldırmaya cesaret edemezdi.
Yani bu dokunulmaz kalkana sahip olmak için birçok kişi, küçük, kör ve çaresiz bir çocuğa saldıracaktı.
Ukon, kılıcını kaldırarak kendini koruduğunu belli eden bir duruşa geçti.
Herkes, başlangıç işaretinin verilmesini ve bu kan yağmurunun başlamasını bekliyordu.
Seyirciler heyecanla sırıtsa da arenadaki kölelerin yüzünde oldukça depresif ve iç karartıcı bir ifade vardı. Yalnızca birkaç nefes süresi sonunda hayatta kalmak için diğerlerini öldürmek zorunda kalacaklardı...
"Canımı almaya çalışan herkes, bu kılıç ile can verecek"
Ukon bu sözleri dile getirdikten hemen sonra gür bir ses tüm etrafa yayıldı.
"Neksel Kan Arenası mücadelesi...
Başlasın!!...."
"Heeeoooyyyy" {Yazar notu: :D}
***
***
***
*Slash*
***
***
***
"Ha?"
"Ne- Ne oldu??"
Bir anda, bir insan kafası gökyüzünde savrulmaya başladı.
Başlama işareti verilmesinin hemen ardından birinin kafası gövdesinden ayrılmıştı. Havaya yükselen bu insan kafası dönerek aşşağıya doğru kan akıtıyordu.
Havada birkaç kez döndükten sonra yavaşça yere çakıldı.
Arenadaki tüm kölelerin yanı sıra, tüm seyirciler olayı idrak etmeye çalışıyordu. Hepsi bir anlığına dona kalmıştı.
*Tak*
Hemen ardından başsız insan vücudu yere yığıldı. Boynundan yoğun miktarda kan yere yayılmaya başladı.
Tüm köleler yerlerinde durmuş, yere düşen cesede ve cesetten ayrılan kafaya baktılar. Daha sonra bunu yapan kişiye doğru gözler kaymaya başladı.
O anda, kılıcı kanla kaplanarak ilk canı alan kişi, 10 yaşındaki görme sakatı olan Ukon' dan başkası değildi.
---------- 0 ----------
Bölümün sonu.
Yazacak bir şey bulamadım :D
Yorum ve oylarınız için tekrardan teşekkürler...
Comment Now
0 yorum