Karanlık Algı: Bölüm 11- Kinross


"Durun"

Bu söz üzerine gözler, yavaşça ses dalgalarının kaynağına doğru kaydı.

"700 Altın öneriyorum"

Sesler kesildi.

Herkes az önce oluşan öldürme hissini açıkça algılamıştı. Ancak bu kadar çok güçlü uzmanın bulunduğu bir yerde kısa süreli bir kanasusamışlığın kaynağını bulmak gerçekten de mümkün müydü?

Herkes kendilerine yönelen öldürme hissini bulmak için etrafına bakınmaktayken bir ses sadece görme sakatı olan bir çocuk için 700 altın önermişti. Üstelik bunu yaptığında ihale çoktan sona ermişti.
Nerden bakarsan bak bu çok tuhaf bir durumdu.

Neden az önceki öldürme niyetini tamamen göz ardı etmişlerdi?

O anda Ukon, zihnindeki öldürme niyetini gerçek anlamda zar zor dizginleyebiliyordu.

'Nerede?! O şerefsiz kimin bedenine girdi?!'
Diye düşündü öfkeli bir şekilde.

"Bu imkansız. İhale çoktan sona erdi. 650 altına bana sattıklarını söylediler."
Bunu söyleyen kişi Zaxtler idi. Ardından müzayede başkanına bakarak devam etti. "Öyle değil mi?!"

O anda sanki bir transtan yeni uyanan müzayede başkanı etrafına bakındı. Birkaç saniye kendine söylenen şeyleri hatırlamaya çalıştı ve düşündükten sonra hızlıca kafasını sallamaya başladı.

"Evet. Evet. İhaleyi arttırmak istiyorsanız bunu zamanında yapmalıydınız. Ne var ki, bay Zaxtler, bu turuncu göz veledinin yeni efendisi" dedi. Ancak aklı kendi söylediklerinde değildi.

'Tüm binaya öldürme hissi saçacak kadar pervasız kişi kim olabilir? Gerçekten de güçlü bir uzman mı?'
Kalbi titremeye başladığı o anlarda ne yapması gerektiğini düşündü.
'Belki de en iyisi fark etmemiş gibi yapmak' dedi kendi kendine.
Etrafta güçlü uzmanlardan birçok vardı ve burada bir çatışma başlaması olabilecek en kötü senaryolardan biriydi.

Zaxtler, kendinen yüksek teklif veren adama döndü. Bu adamı daha önce hiç görmemişti. Kara bir palto giymişti. Sosyal statüsünü saklamaya çalıştığı çok açıktı. Genç biri değildi. Yüzü oldukça çok şey görmüş ve tecrübe etmiş biri gibiydi.

"Sen. Adın ne?" Zaxtler, bu garip adam hakkında bazı önsezilere kapıldı.

Bu soruyu duyan kara paltolu adam Zaxtler' a döndükten sonra cevap verdi: "Kinross"

Zaxtler, bu ismi hızlıca hafıza süzgecinden geçirdi. Daha önce bu ismi duymuş muydu? Gerçekten tanıdık geliyordu ancak bir türlü bulamadı.
Daha sonra gözleri aniden büydü. Hafızası bu ismi biriyle eşleştirmişti.
'Bu olabilir mi? Lord Kinross??'

'Kanıya varmak için fazla mı ekren? İsimler benzeyebilir. Ancak parası olduğu bir gerçek. Şimdilik fark etmemiş gibi yapacak ve onunla dost kalmaya çaba göstereceğim.'

"Bay Kinross. İstediğiniz şey bu çocuğun kendisi mi yoksa gözleri mi?"

"Gözleri"

Zaxtler' ın yüzünde bir gülümseme oluştu. "O zaman bir anlaşmaya varabileceğimize eminim."

Ukon konuşmakta olan bu iki sesi dinledi. Kinross... Karanlık parçasının içinde bulunduğu beden bu mu?
Ruhsal gücü ile ona saldıran kişi gerçekten kim?

"Yılan yaşamak istiyorsa, kaplana uykusunda saldırmalıydı. Düşmanı öldüremeyen yılan, onu zehirlese ne fayda..."

Herkes, bu sözleri söyleyen kişiye baktı. Bu, içeriği derin ve anlamlı sözlerin sahibi 10 yaşındaki turuncu gözlü kör bir köleydi.

Herkes, bu çocuğun birine bir mesaj vermek istediğini anlamıştı. Ancak üzerinde fazla düşünmediler. En nihayetinde bu kelimeleri, ancak kendine yönelen kişi fark edebilirdi. Yani ardındaki anlamı düşünmenin bir gereği yoktu.

Ukon bu sözleri karanlık parçasına söylemişti. Açıkça düşmanlığını ortaya koyuyor, onu öldürebilecek güçte olduğunu ve şansı varken kendisini öldürmesi gerektiğini söylüyordu.

Ve tabiki karanlık parçası bunu anlamıştı.

Ukon bu sözleri söyledikten sonra karanlık parçasının cevap vermesini umdu. Gururlu biri bu sözlerin üzerine sert bir cevap vermekten çekinmezdi.
Eğer kendisine böyle bir kelime oyunu yapılacak olsaydı ne durumda olursa olsun cevap vermekten çekinmezdi.

O tam anlamıyla dürüst biriydi. Gerçekleri insanların yüzüne kırbaç misali vurmaktan çekinmez ve kimsenin huyuna gitmeye çalışmazdı. Hiçbir zaman ezilmeyi kabul etmez ve gerektiğinde intikamını kat kat fazlasıyla alırdı. Bu, yılların deneyimi değildi. Bu onun sert ve çetin yaratılış yapısıydı.

"Hey velet. Kapa çeneni." Bunu söyleyen kişi Zaxtler idi.
Eliyle, önceden durmuş olan muhafızına tekrardan Ukon' u getirmesini işaret etti.

Daha sonra yavaş adımlarla kendini Kinross olarak tanıtan adamın yanına yürüdü.
Dikkatlice bu gizemli adamın gözlerine baktı.

"Bay Kinross. İstediğiniz şey gözler ise bunu sağlayabilirim. Yarın, saat üçte Neksel Kan Arenasına gelin. Orada sizi karşılayacağım."

'Neksel Kan Arenası'
Herkes bunun anlamını biliyordu. Burası kölelerin hayatta kalmak için birbirini öldürdükleri ve soyluların bunu izlemek ve bahis oynamak için gittiği bir arena idi. Bazı köleler ruhsal gücü kullanamasa da, bazıları bu konuda oldukça yetenekliydi. Ortaya bir vahşet çıkar ve sadece en yetenekli kişi arenanın ortasında ayakta durmayı başarırdı.
Kan yağmurunun durmaksızın yağdığı bu yer, sanki hiç var olmamışçasına insanların yok olup gitti bir mezarlıktı.
Arenanın tabanının kazılması durumunda muhakkak ki topraktan sayısız kemik çıkarılabilirdi.
Duvarlar önceki rengini çoktan kaybetmiş ve kızıllaşma baş göstermişti.
Kan kırmızısı!
Burası güçlülerin, güçsüzleri zevk ve eylence için birbirleri arasında katliam çıkarttırdığı yerdi.

Ve söylediklerinden alaşıldığı kadarı ile bu kör çocuğu arenaya koymak istiyordu. Ruhsal gücü kullanabildiği takdirde kör de olsa bazılarından daha güçlüydü.
Tuhaf şeyler daima insanların ilgisini çeker.
Bu kör çocuk, arenada mutlaka insanların ilgisini çekecekti.

Bu dünyada 10 yaşındaki kör bir çocuğun, vahşet arenasında dövüştürülmesine adalet denirdi. Çünkü adalet doğru ve yanlış kavramlarından ortaya çıkar.
Ve doğruya karar veren kişiler güçlülerdir.

"Hey. Adın Zaxtler idi öyle değil mi?"
Konuşan kişi muhafızın zorla çekiştirmeye çalıştığı bahsi geçen kör çocuktu.

"Bu ismin bir daha kimseye bir ifade etmeyeceğinden emin olacağım!"

Şok!
Bu çocuk açıkça bir insanın olabileceği en aşşağılık konumdaydı.
Daha on yaşında olmasının yanı sıra görme sakatıydı. Üstüne hiçbir hakkı bulunmayan sıradan bir köleydi. Ondan daha düşük seviyeye gelmek nasıl mümkün olabilir?

Ancak sanki onun iradesini kırabilecek hiçbir varlık yokmuş gibiydi. Başı dik ve kaşları çatık bir şekilde, yüzünde tereddütsüz ve kararlı bir ifade vardı.

Kendi konumu hakkında hiçbir şey düşünmeden sahibini tehdit etme cesaretini göstermişti.

"Seni velet!"
Bağıran kişi onu çekiştirmeye çalışan muhafız idi.
Bir anda kolunu kaldırdı ve yüzüne sert bir yumruk atmak için gerildi.
Yumruk, yaydan fırlamış bir ok gibi Ukon' un üzerine doğru gelmeye başladı.
Ancak yüzüne yaklaşmakta olduğu sırada bir anda durdu.
Herkesin gözlerini ovuşturmasına neden olacak bir sahne gerçekleşmişti.
Ukon, muhafızın yumruğunu yakaladı!

Herkes şaşkınlıkla dili tutulmuş bir vaziyette oluşan senaryoyu izlemekteydi.
Ancak Kinross hiç şaşırmadan ve ifadesini değiştirmeden yavaşça Zaxtler' a döndü.

"Gözlerine zarar gelmediğinden kesinlikle emin ol!"

O anda Ukon sessizce muhafızın elini tehditkar bir şekilde sıktıktan sonra bıraktı. Normal şartlarda onun yüzüne de bir yumruk atmaktan çekinmezdi. Ancak şu anda büyük bir tehlike altındaydı. Sabırlı olmak ve durumu gözlemlek akıllıca bir karardı.

Muhafız ise şok olmuş bir ifade ile ne yapacağını bilemez bir vaziyette öylece kalakalmıştı. Az önce ne olup bittiği hakkında hiçbir şey anlamamıştı.

Ancak Ukon bu muhafızı önemsemed. Daha büyük sorunları vardı.
En nihayetinde bu odadakilerden biri karanlık parçasının ele geçirdiği bedendi. Ve açıkça Ukon'a düşmanlığını belli etmişti. Ukon kesinlikle ona karşı tetike olmak zorundaydı.

O anda Ukon, bir tuhaflık fark etti.
'Kendine Kinross diyen bu adam gerçekte kim?'
Ukon Kinross' un gerçek gücünü gizlemeye çalıştışını fark etti. Ruhsal gücünün üzerinde bir baskı vardı ve bu baskı kendisi tarafından yapılıyordu. Gücü kendi kendini sönünmelemekteydi.
Açıkça gücünü bir sır gibi saklama niyetindeydi.
Ancak burada görsel yanılgılardan kurtularak derin bir ruhsal yetenek sahibi olan Ukon' dan başka kimse onun kendi gücünü gizlemeye çalıştığını anlayamazdı.

Ukon, çok sinsi ve kurnaz biriydi. İş zeka oyunlarına ve mantığa geldiğinde eline su dökebilecek yaşayan kimseyi tanımıyordu. Kısa bir nefes alış süresinde hızlıca düşündükten sonra aklındakileri seslice dile getirdi.

"Hey, Bay Kinross. Üzerinizde ruhsal bir baskı hissediyorum. Ve baskının kaynağı yine sizsiniz. Kendi gücünüzü bastırmaya çalışıyor olmalısınız. Gücünüzü gizleme sebebiniz, buradaki insanlardan birine olan düşmanlığınız olabilir mi?"
Dedi Ukon salonda bulunan herkesin duyabileceği bir sesle.

"Ne?!"

'Bu Velet!!'

"6. His yeteneklerim biraz keskin. Bu nedenle hata yapmadığıma eminim ama..."
O anda saf bir çocuk rolüne bürünmüştü. Yalnızca düşüncelerini dile getiriyormuş gibi davranıyor ve asıl planını gizliyordu.

Etraf bir anda sessizliğe bürünmüşken Ukon, saf çocuğu oynadığı sesiyle konuşmaya devam etti. "Oh. Galiba böyle şeyler dile getirilmemeliydi. Çok üzgünüm Bay Kinross"

Kinross o anda açıkça söylediği her şeyin arkasında gizlenen manalar olduğunu anlamıştı. Bu çocuk açıkça onu burada ifşa etmek istiyordu. Düşmanlığını gizlemek için saf bir çocuk gibi davranıyordu.

"Hey Velet. Son gününü iyi yaşa."
Kinross bu sözleri söyledikten sonra çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Ukon seslerden onun buradan ayrılmaya karar verdiğini anlamıştı. Ancak buna izin vermeye niyeti yoktu.

"Olamaz. Bay Kinross, gerçekten de düşmanlığı olup olmadığını söylemeden buradan ayrılmak niyetinde mi? Sanırım bu biraz şüpheli."

"Yeter" Bu sözü söyleyen Zaxtler idi.
"Onu burdan çıkar." diye emretti muhafıza.

Muhafız zorla onu çekiştirip çıkışa doğru sürüklerken Ukon' un sözleri, müzayedeye katılan herkesin düşüncelerine nifuz etmişti.

'Az önceki kanasusamışlığın sahibi gerçekten de bu Kinross denilen adam mı?'

'Müzayede başkanı öylece gitmesine izin mi verecek?'

'Neden sorgulanmıyor?'

Bu cümleler sadece düşünce değildi. Fısıldaşmalardı. Etrafta dolaşan küçük çaplı seslerin hedefinde Kinross vardı.

"Bekle"

Müzayede katılımcılarından biri ayağa kalkarak Kinross' a döndü.

Kinross adımlarını durdurmuş olsa da kafasını çevirme zahmetinde bulunmadı. Sadece sessizce duruyordu.

"Az önceki öldürme hissi sana mı aitti?!"

Herkes tekrardan sessizleşmiş, bu sorunun cevabını beklemekteydi. Ancak süre yavaşça akıp giderken cevap gelmedi. Yalnızca Kinross hiç duymamış gibi ileri doğru bir adım attı.

O anda bu soruyu ona yönelten adam bir anda bilincini kaybederek yere yığıldı.

'Ne?'

Tüm salon üzerine çöken bir baskı hissederken etrafta güçlü bir ses yayıldı.

"Evet. Bana aitti"

Bu sözler yankılandığı anda salondan ayrıldı. Geride baygın bir beden, şaşkınlıktan gözleri kocaman açılmış ve korkudan soğuk terler dökmekte olan bir salon dolusu insan bırakmıştı.

Ukon ve kendine Kinross denilen adam salondan sessizce ayrılmıştı...

--------- 0 ---------

Bölüm sonu. Lütfen düşüncelerinizi paylaşmayo ve hikayeyi oylamayı unutmayın. ^^

Ve evet bölümleri biraz daha uzatmaya çalışıcam. :D


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum