Met gördükleriyle birlikte öfkeden kudurmaya başlamıştı. Aralarındaki bağ sayesinde Ryuu' nun gördüklerini görmeye başlamıştı. Sabrı ikilinin dudakları çarpıştığı anda bitmişti bile. Farkında olmadan İlrik Tenal' ı aktifleştirmişti. İkisi de ilizyon görmeye başlamıştı. Bu ilizyonda ikili öpüşmeye başlıyordu. Ve işte o anda birden devasa bir sallantı ile birlikte Mircha' nın ruhunu yok etmeye başladı. Tıpkı Chuhuonunlian' a olduğu gibi yavaşça ruhu siliniyordu. Eğer bir kaç saniye içinde durmazsa kesinlike Chuhuonunlian gibi olacaktı. '' Met dur! '' Ryuu' nun gözünden bir damla kan damlası süzülürken kendini yere attı. Acıyla çığlık atarken zorla İlrik Tenal' a söz geçirmeye çalıştı. İçinden küfürler ederken Mircha' nın derin bir nefes alarak doğrulmasını sağlayacak kadar İlrik Tenal' ı engelleyebilmişti ama Met hala durmuyordu. Ryuu' nun İlrik Tenal üzerindeki kontrolü çok azdı yani daha önce kullanmış Met' e karşı direnmesi gerçekten zordu. Diğer gözündende bir kan sütunu inerken tüm gücünü gözlerine aktardı. Zorla İlrik Tenal' ın gücünü engelliyordu. '' SANA DUR DEDİM MET! '' Öfkeyle kükrerken sertçe yere geçirdi. Devasa bir göçükle birlikte tüm evin sallanmasını sağlamıştı.
Ryuu' nun bağırışıyla birlikte Met aniden durdu. Hızlı hızlı nefesler almaya başlarken gözleri kocaman açılmıştı. Karşısındaki daha önce bir kez gördüğü iki göze korkuyla bakıyordu. Sağdaki gözün saf karanlık alevleri öncekinden daha da korkutucu bir güçle yanıyordu. Soldaki göz ise sahip olmadığı göz bebeği yüzünden aşırı korkunç görünüyordu. '' KİM BENİ UYANDIRMAYA CÜRET EDİYOR! '' Tüm sarayda duyulabilecek güçteki bağırışla birlikte Met dizlerinin kontrolünü kaybederek yere düştü. Korkuyla titriyordu. '' SANA DİYORUM EJDER YAVRUSU! '' Met bedenini sarmalayan his yüzünden konuşamıyordu. Öyle bir korku kendini sarmalamıştı ki ne yapacağını bilemiyordu. Ryuu' da hiç bir şey yapamıyordu. '' MADEM BU KADAR CESURSUN O ZAMAN RUHUNU KAYBETMEKTEN KORKMUYOR OLMALISIN! ŞİMDİ CEZANI KABULLEN! '' Kendisine öfkeyle bakan iki gözün gücü acıyla çığlık atmasını sağladı. Uzun çığlığı bittiğinde ise bedeni ruhunu kaybetmiş biçimde yere yığılmıştı.
Met yere yığıldığı anda Ryuu tüm bedenini saran korku hissiyle donakaldı. Açıkça zihninde Met' in yere yığılmış bedeni görünmüştü. Korku tüm damarlarında dolaşırken zihni kontrolünü kaybetmenin sınırına gelmişti. '' MET! '' Bağırışıyla birlikte gözleri kararmaya başladı. '' Napıyorsun Ryuu! Çabuk harekete geç yoksa o kızı kurtarma şansın kalmayacak! '' Milena' nın sesi şok etkisi yaratırken zorla bedenini ayaklandırdı. Bedenine giren Gko enerjisi hayal edilemez bir hızla manipüle edilmeye ve bedenini kaplamaya başladı. Üzerindeki cübbeyi boyutsal yüzüğüne koyarken tamamen Gko enerjisinden oluşmuş pelerini üzerinde herzamanki asaletiyle belirmişti. Bedenini yavaşça kaplayan enerjiyle birlikte görünmesi mümkün olmayan bir hızla harekete geçti. Zihninden tek geçen şey ne olursa olsun Met' i koruyacağıydı...
Cehennem Tanrısı her adımıyla birlikte yeri sarsarak ilerliyordu. Yanında iki tane tamamen ateşler içinde köpek ilerliyordu. Bu köpeklerin ağzından salya olarak lav akıyordu. '' Gtaos, Lkolen gidin ve bana Frati' yi çağırın. ''İki köpek aldıkları emirle harekete geçerken Cehennem Tanrısı mutsuz yüzüyle devasa kapının önünde durdu. Tek eliyle kapıyı açtıktan sonra içeride kendisine bakan kızıl saçlı kadına doğru ilerlemeye başladı. '' Benim huzuruma geldiğine göre önemli bir şey olmuş olmalı Cehennem Tanrısı. '' Kızıl saçlı kadının sesi o kadar melodikti ki tıpkı şarkı söyler gibiydi. Duyan kişiyi transa sokacak kadar güzeldi. Cehennem tanrısı kafasını kaldırdıktan sonra sakince yanıtladı. '' Savaş Tanrıçası sana danışmaya geldim. O çocuk... Karanlık Tanrı için önem taşıyor. Eğer karşı çıkarsak çok yaşayacağımızı düşünmüyorum. '' Savaş Tanrıçası hafifçe kaşlarını kaldırdı. O en güzel tanrıçalardandı. Güzelliğini görüpte hayran kalmamak mümkün değildi. Milena ve Met dahi bu kadının yanında zar zor güzel olarak tanımlanabilirdi. Kızıl saçları omuzlarına dökülüyordu. Narin yüzüne rağmen açıkta kalan göbeğindeki kaslar adeta tehlikeliyim diye bağırıyordu. İnce vücudu kaslarla kaplıydı. Yinede kaslar ona yakışmıştı. Vücudunun hatlarını bozmuyordu.
Cehennem Tanrısı daha fazla ona bakamadı. İstemsiz olarak erkekliği tepki gösteriyordu. Böyle bir kadını arzulamamak imkansızdı zaten. '' Karanlık Tanrı çoktan Grondia' yı terk etti ve kolay kolay geri dönmeyeceğini düşünmüyorum. Sana böyle düşündüren ne?'' Cehennem Tanrısı yerden kaldırmadığı gözleriyle cevapladı. '' Onunla görüşmeye gittim. Hala bir değişiklik yok Işık Tanrısına düşmanlığı değişmemiş. Yakın zamanda büyük bir savaşın patlak vermesi mümkün. '' Savaş Tanrıçası tahtının kenarına sertçe geçirdi. Simsiyah taştan yapılmış tahtın kol kısmı parçalarınırken öfkeli sesi salonda yankılandı. '' Sen nasıl bir aptalsın? Karanlık Tanrıyla iletişime geçilmemesi gerektiğini defalarca söyledim! Nasıl olurda benim sözlerimi çiğnersin? '' Cehennem Tanrısı daha fazla sabredemedi. '' Şansını zorlama Savaş Tanrıçası! ''
Cehennem Tanrısı yüz yıl önceki Tanrı Savaşında hayatını Savaş Tanrıçasına borçlu olduğu için onu dinliyordu ama artık fazla gelmişti. O da bir tanrıydı ve gücü ondan alçak falan değildi! '' Şansımı zorlamayayım ha Cehennem Tanrısı? O deli adamın neler yapabileceğini bilmiyor olma ihtimalin yok! Sadece canı sıkıldığı için on iki bin tanrıyı katletti! On iki bin tanrıdan bahsediyoruz burda! Biz tüm gücümüzü toplasak bile onun öldürdüğü kadar tanrı öldüremeyiz! Eğer onu sinirlendirseydin zaten az kalan nüfusumuzu da yok ettirebilirdin! ''Ayağa kalktığında seğiren kasları öfkesini belli etmişti. Haklı olduğuna emindi. O Tanrı Konseyinde olabilecek kadar güçlü olsa da on iki bin tanrı karşısında kafasını bile kaldıramazdı lakin Karanlık Tanrı tek başına büyük bir katliam yapmış ve yara bile almamıştı! Araya Işık Tanrısı girmeseydi muhtemelen tanrıların soyu tükenecek kadar azalırdı. '' Işık Tanrısının bizi koruyabileceğine inanıyor musun? '' Cehennem Tanrısının sözleriyle birlikte küçük ağzı açıldı. Şaşkınlığı aşırı tatlı bir görüntü oluşturmuştu. '' N-ne? ''
Savaş Tanrıçasının şaşkınlığından zevk alan Cehennem Tanrısı sırıttı. '' Karanlık Tanrı karşısında o zaman durabilse de onu ne sürgüne yollayabilmiş ne de öldürebilmişti. Savaşı kimse izlemediğini düşündüğünden kaçtı dedi ama bilmediği şey izleyen birisi vardı. '' Sözleri bittiği anda büyük kapı çalındı. Sessizce açılan kapıdan kafasını yerden kaldıramayan birisi girmişti. '' Gel Frati. '' Cehennem Tanrısı beklediği kişiyi görünce elini uzatarak yaklaşmasını işaret etti. Frati kırmızı bir vücuda sahip en azından üç metre boyunda bir iblisti. Kafasındaki boynuzlardan birisi kırılmıştı. Kırmızı gözleri korkuyla bakıyordu. İki önemli tanrının karşısına çıkacağı için heyecanlıydı. '' E-efndim. '' Titrek sesiyle konuşmaya çalıştı. Toprak iblisi türünden olduğu için konuşurken daha da zorlanıyordu.
'' Korkaman gerek yok Frati. Savaş Tanrıçası zihnini kontrol edecek sadece. '' Savaş Tanrıçasına baktıktan sonra işaret etti. Savaş Tanrıçası hafif çattığı kaşlarıyla birlikte iblisin yanına geldi. Bakışlarından iğrenme belirtisi akarken kendisine ağzının suyu akarak bakan iblisi yok etmemek için kendini tuttu. Elini uzatırken ufak bir büyüyle iblisin anılarına erişti. Hızlı hızlı anıları arasında dolaşırken gördükleriyle donakaldı. Bu Karanlık Tanrı ile Işık Tanrısının savaşıydı gerçekten ve Işık Tanrısı eziliyordu! Karanlık Tanrının her saldırısı Işık Tanrısını metrelerce geriye uçuruyordu. Işık Tanrısı defalarca kez kendini desteklese de gerçekten Karanlık Tanrının tek eline karşı bile dayanamıyordu. Asıl şaşırtıcı olansa Işık Tanrısını desteklemeye gelen binlerce tanrıydı! Hepsi güçlerini Işık Tanrısına aktarıyordu. Karanlık Tanrı ne kadar güçlüydü de binlerce tanrının desteğini alan Işık Tanrısını yenebiliyordu? Bu düşünülemezdi bile. Asıl şaşırtıcı olansa Karanlık Tanrının Işık Tanrısını ölümüne dövdükten sonra sağ bırakıp ayrılmasıydı. Bu hareketine kesinlikle anlam verememişti. '' B-bu imkansız! Eğer o gün bile yenilmediyse şu zaman karşısında durma ihtimalimiz zaten yok! ''
Savaş Tanrıçası durumun umutsuzluğunu fark etmişti. On iki bin tanrıyı öldüren kişi şimdi geri gelirse en fazla iki bine ulaşan tanrı sayısıyla değil durdurmak rahatsız edilemezdi bile. '' Tek şansımız var. O çocuk onun tarafında savaşmamalı. Onu bizim tarafımıza çekersek kurtulabiliriz. '' Savaş Tanrıçası kafasını iki yana sallayarak onayladı. '' Onu yanımıza çekmek kesinlikle kolay olmayacak. Karanlık Tanrı gibi birisinin ona vadedecekleri karşısında biz ona en fazla ne vadedebiliriz ki? Ayrıca Kadim Yılan Kral' ın desteğini kazanacağı da kesin. Öyle bir çocuğu nasıl yanımıza çekebiliriz? '' Cehennem Tanrısının yüzünde gördüğü iffetsiz ifadeyle aklına gelen düşünceyi direk reddetti. '' Düşünme bile! Öyle bir çocuğa asla yüz vermem. ''
Sözleri Cehennem Tanrısına kahkaha attırmıştı. '' Güzellik Tanrıçası bile seninle zor yarışıyor. Onu yanımıza çekeceksek senden başka şansımız yok. Biliyorsun Güzellik Tanrıçası Işık Tanrısı ile çok yakın ilişki içinde onu kullanamayız. Geriye sadece sen kalıyorsun. '' Savaş Tanrıçası öfkelenmeye başlamıştı. '' Sınırları aşıyorsun Cehennem Tanrısı. Ben öyle bir çocuğa ilgi duyacak kadar düşemem! '' Öfkelenmiş haline rağmen Cehennem Tanrısı sırıtmaya devam etti. '' Hiç bir tanrıyı kabul etmeyen seni birinin etkileyebileceğini bende başta düşünmüyordum ama o çocuğu gördüğümde kararım değişti. Sadece uzaktan görsem bile onun kadar yakışıklı herhangi bir tanrı olmadığını kıskançlıkla söyleyebilirim. Daha çok genç olsa da ileride senin bile karşı koyamayacağın kadar yakışıklı olacağı belli. ''
Savaş Tanrıçası kızaran yanaklarıyla iyice öfkelenmişti. '' DEFOLUN! BEN ÇAĞIRANA KADAR DA SAKIN BİR İŞ KARIŞTIRMA CEHENNEM TANRISI YOKSA KÖTÜ OLUR! '' Daha fazla sabredemeyince öfkeyle bağırmıştı. Sinirlenmiş hali o kadar güzeldi ki Cehennem Tanrısı ağzının suyu akmasın diye çabalamak zorunda kalmıştı. Böyle bir güzellik kesinlikle hayal bile edilemezdi. O herkes için ulaşılması imkansız birisiydi. Kar tanesi gibi teni ve pürüzsüz bedeni ile insanda dokunma isteği oluşturuyordu. Öfkeli hali bile o kadar güzeldi ki gülümsemesi düşünülemezdi. Onun gülümsemesini görme lütfuna erişen bir kişi bile yoktu. O yıkılmaz bir tabu gibi sert suratını bozmuyordu. Gülme yetisi sanki hiç yokmuş gibiydi. Güzellik Tanrıçasına kaybetmesinin tek nedeni de buydu. Herkes biliyordu ki eğer gülümseseydi Güzellik Tanrıçası bile yanında en fazla bir bok parçası kadar güzel olabilirdi.
Cehennem Tanrısı odadan çıktığı anda ne yapacağını bilemiyordu. Gerçekten Savaş Tanrıçası ona yardım etmezse sonu gelmişti. Sadece kendisinin değil tüm tanrıların sonu gelmişti! Savaş Tanrıçası da ne yapacağından emin değildi. Kendine koyduğu tabuları şu ana kadar hiç kırmamış birisiydi. Erkeklerle öldürmeyeceği veya zarar vermeyeceği sürece temasta bulunmazdı. Erkekleri rakibi olmadığı sürece süzmezdi. Hiç bir erkekle ilişki yaşamayı da düşünmüyordu. Onun gözünde erkekler sadece zevkleri için yaşayan bir avuç aptaldı. Neden onlarla bu kadar ilgilenilmesi gerektiğini anlayamıyordu. Senden iyisini bulana kadar devamlı yanında olurlardı ama senden iyi birini bulduklarında düşünmezlerdi bile. Sadece giderlerdi...
'' Tanrıçam ne yapacaksınız?'' Arkasından gelen sesle Savaş Tanrıçası kafasını çevirdi. Hizmetçilerinden en çok güvendiği Felina' ya baktı. '' Bilemiyorum Felina. Zor bir karar bu. '' Felina aşırı ince vücut hatlarına sahip güzel bir kızdı. Çoğu erkek tanrı onu alıp kişisel hizmetçisi yapmak istese de Savaş Tanrıçası hepsini sert bir dille reddetmiş hatta bir iki tanesini sağlam bir dayakla ödüllendirmişti. Savaş Tanrıçası olarak kendisini kanıtladığı için çoğu kişi ondan korkuyordu zaten. Üzerine acımasızlığı eklenince ondan korkan sayısı çok fazla artmıştı. Yinede Felina ondan hiç korkmamıştı. Adeta sırdaşı olmuştu. '' Haklısınız Tanrıçam. İşin ucunda tanrıların neslinin devam etmesi durumu varken hızlı karar vermeniz garip kaçardı. Düşünmelisiniz. '' Savaş Tanrıçası zor durumda kalmıştı. Gerçekten bu tanrıların devamı mı gelmeliydi yoksa tanrıların nesli tamamen yok mu olmalıydı? İşte kafasını kurcalayan büyük soru buydu ve her şey bir erkeği kendi tarafına çekmesiyle alakalıydı.
Savaş Tanrıçası daha önce hiç kimseye umut vermemişti. Umut vermeyi düşünmek bile midesini bulandırıyordu. Aklına getirmek istemediği soru sürekli kafasında dönüp duruyor ve çıldıracakmış gibi hissetmesini sağlıyordu. Koskoca Savaş Tanrıçası, milyonlarca askere karşı bin kişiyle bile hayatta kalabileceği iyi planlar kurmayı bilen general kadın kalbiyle olan savaş hakkında çaresiz bir askerden farksız hale geliyordu. Hiç aşkı tatmamış birisi olarak aşık olmaktan korkuyordu. Acı çekmekten korkuyordu. Herkes onu güçlü olarak bilse de içinde bir hiçti o. Erkekler yüzünden acı çekmekten korkuyordu. Kullanılmaktan korkuyordu. Korkusuz Tanrıça bile konu aşka geldiğinde korkuyla içine kapanan küçük bir kız çocuğuna dönüşüyordu. '' Tanrıçam o çocukla görüşmeniz uygun olmaz mı? Sizi gördüğünde zaten niyetini belli edecektir. '' Felina' nın sözlerine uyması gerektiğini fark etti. Kurtulmak istiyorsa başka çaresi yoktu. Savaş Tanrıçası olarak asla bir savaştan kaçmamalıydı. Bunu onuruna yediremez, yediremezdi. Çünkü bu onun gururuydu!
Comment Now
0 yorum