Grondia Bölüm 1 Söz

Grondia Bölüm 1 Söz
Yıanz Krallığı... Büyük ve gizemli bir bölgede birlikte yaşayan insanlar ve kaynak canavarlarının vatanı. On iki şehre sahip devasa bir bir krallıktı. Güç olarak diğer üç krallıktan üstün olan bu krallığın, en küçük şehri olan Yeşil Dağ Şehrinde küçük bir çocuk tahta kılıcıyla talim yapıyordu.Önünde samandan yapılma olmasına rağmen çelik zırh giydirilmiş bir kukla duruyordu. Kaslı kolları, kavradığı bir metre 70 santim uzunluğundaki kılıcı savurmaktan titriyordu. Yine de pes etmeyi bir saniye bile düşünmeyen bu çocuk durmaya niyetlenmemişti. Ağır kılıç çalışmayı, itiraz eden babasına rağmen seçmişken nasıl çabalamazdı? Sonuç olarak bir anlaşma yapan bu çocuk bir yıl içinde istediği seviyeye ulaşması ile gerçek bir ağır kılıç kullanmaya başlayacaktı.
Bu küçük çocuk tüccarlık yaparak geçimini sağlayan Ranz ailesinin veliahtıydı. Babası klan lideri olmak üzere olsa bile onu seven kişi sayısı bir elin parmaklarıyla sayılabilirdi. Büyükbabası, babası, klan şifacısı ve bir kişi daha ona sevgi gösteren yegane kişilerdi. Bunun da tek nedeni vardı. Kendisi seçilmişken diğerleri yetersizdi! Çoğunluğu geç direkt olarak herkesin nefretini üzerine çekmişti.Kıskançlığın harmanladığı nefret, herhangi bir kısıtlama olmadan üzerine kusulmuştu. Her şey Ranz ailesiyle alakalıydı aslında. Ranz ailesinin büyük bir sırrı vardı. Çok uzun zaman önce krallığı Toran Ailesi yönetirken Ranzlar en iyi zamanlarını geçiriyorlardı. O zamanlar güçlü ve boyun eğmez halleri imparatorun hoşuna gitmişti. En güçlü adamlarına haber yollayıp bu aileye bir görev vermişti. Eğer mistik seviye birini Yeşil Dağ' a mühürleyebilirseler çok büyük ödül verecekti. Ne varki Ranz ailesi bunu başardı. Lakin sinsi planlarla bir kaç aile kralı kandırıp Ranzları yok ettirmeyi hedeflediler.
Kralı Ranzlar koltuğuna oturacak sözleriyle kandırmıştılar. Korkunun ele geçirmesiyle hareket eden kral Ranzların yok edilmesine karar vermişti. Kısa sürede harekete geçen krallık ordusuyla Ranzları yok ettirmişti. Saklanmayı başaran bir avuç Ranz dışında geriye kimse hayatta kalamamıştı. Dağa saklanan Ranzlardan birisi mühürlü canavarla iletişim kurmaya başladıktan bir süre sonra gizemli bir güce ulaşmış ve dağı terk etmişti. Hedefi intikam olsa da bilmediği şey binlerce karınca bir aslanı devirebilirdi...
Dağda yaşayan Ranzlar şans eseri bir keşifte bulunmuşlardı. Aralarından bazıları mühürün gücünü taşıyabiliyordu. Bu on dört yaşındaki çocukta onlardan biriydi. Bedeni mührü taşımayı hak edecek kadar güçlü olsa da bir yandan da lanetliydi. Mührü almaz ise ulaşabileceği en yüksek güç 1. Seviye Başlangıç Kaynak Alemiydi./ Alemler : Başlangıç Kaynak Alemi,Temel Kaynak Alemi,Doğal Kaynak Alemi, Yeryüzü Kaynak Alemi, Gökyüzü Kaynak Alemi,Ruhsal Kaynak Alemi.../ Mührü almak istememe sebebi ise daha önce 700 yıl önce onun gibi çıkan birisi de mührü kabul etmemiş ve ailenin nefretini kazanmıştı. Lakin o kişi mutlu ve huzurlu yaşayabilmişti. İşte Bu küçükte bu yüzden mührü istemiyordu. Mühre sahip olan herkesin trajedik bir ölümü varken kabul etmeyen kişiler huzurluydu...
Küçük çocuk mührü almadığı için iki yıldır aynı seviyedeydi. Ailedeki neredeyse herkes çöp olarak görüyordu. Toplumdan dışlanmış hatta sokakta onu görünce saldırıp temiz bir dayak atanlarla bile karşılaşmıştı. Her gördüğü kişi üzerine küfürler savurur üzerine bir şeyler fırlatırdı. Küçük çocuk bunlara o kadar alışmış olsa da her seferinde öfkeleniyordu. Büyük babası koruma sağlamasa öleceğini biliyordu. Bu içindeki yıkıma sebeb olacak kadar büyük olan öfkesini daha da büyütüyor, kalbini gün geçtikçe karartıyordu.
Talimine devam eden çocuk bedenini son derece güçlendirmek istiyordu. Elindeki ağır kılıcı on birinci savuruşuydu. Kesinlikle normal olmayan kılıcı taşımak bile büyük sorunken o kaslarını patlayasıya zorlayarak savuruyordu.Çoktan kolları uyuşmuştu. Belki bir iki defa daha savurabilirdi. Ne kadar inat etse de sınırına ulaşmak üzere olduğunu biliyordu. Kendini çok zorlayamazdı. Bedenine zarar vermek kesinlikle istemiyordu. Kaslarını sonuna kadar gererek iki kez daha ağır kılıcını savurdu. Çelik zırhtan tangırdama sesleri gelirken bedeninin bittiğine emindi. Kılıcına dayanarak dinlenmeye başladı.
Buz mavisi gözleri yorgun olmasına rağmen enerji dolu bir parıltıyla sarmalanmıştı. Terden ıslanmış orta uzunluktaki saçları gözünün önüne geliyordu. Yakışıklı yüzü ve şişkin kaslarıyla kesinlikle her kızın hayallerine girecek biriydi. Yerdeki çömlekten aldığı suyu kafasından aşağı dökerek rahatlamaya çalıştı. Çıplak ve kaslı bedenine değen soğuk su rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Yaklaşık bir yetmiş boyundaki çocuk son derece şişkin kaslara sahipti. Altında ince bir şort varken üst bedeninde kılıcını takmak için bir kılıf dışında hiç bir şey yoktu. Yüzü tanrıları kıskandıracak kadar tatlıydı. Büyük gözleri dikkatleri çekerken çevreye attığı soğuk bakışlar insanları ürkütüyordu. Yüzü mükemmel bir uyumla oluşturulmuş gibiydi. İnce bir kalemle çizilmiş kaşlar, uzun kirpikler,minik bir burun ve pembemsi dudaklar. İnsanları cezbetmek için dünyaya gelmiş gibiydi.
Biraz daha oyalandıktan sonra doğruldu. Gitme zamanı gelmişti. Kılıcını sırtındaki kılıfa taktıktan sonra ilerlemeye başladı. Buluşması gereken bir kız vardı. Onunla ilgilenen tek kişi Yuo Hen. İlk tanıştığında ikiside çevreye karşı uzak davranışlar sergilediği için birbirinden hoşlanmayan bu ikili bir zaman sonra en yakınları olmuşlardı. Küçük çocuğu seven dört kişiden birisiydi. Tanışmışlıkları altı yıla uzanan bu ikili dört yıldır gizlice buluşuyordu. Buluşma yerleri olarak ormanın derinliklerinde ve Ranz Ailesinin bölgesine yakın bir gölü seçmişlerdi. Orada buluşur, uzunca süre konuşurlardı. Bu günde haftalık buluşma günleriydi.
Küçük çocuk yürürken deli gibi atan kalbini yavaşlatmaya ve sakinleşmeye çabalıyordu. Her zamanki heyecanı gene içini kaplasa da içinde farklı bir his daha vardı. Normalde kesinlikle sahip olmadığı bu his büyük bir husursuzluktan başka bir şey değildi. Sanki bugün normal yaşantısını tamamen değiştirecek bir olay yaşanacaktı. Ve kesinlikle bu olay iyi bir şeyle sonuçlanmayacaktı. Kendi kendine saçmalama dedikten sonra huzursuzluğun unutmaya çabaladı. Lakin bu küçük çocuk haberdar olmasa da yaşayacağı şeyler kesinlikle içindeki hisle alakalıydı...
Yeşil Dağ ormanı... Çeşit çeşit bitkilere sahip ve büyük sayılabilecek normal bir ormandı. İçinde düşük seviye canavarlardan çok türlü türlü hayvanlar ve bitkilere çoğunluktaydı. Küçük çocuk ezbere bildiği ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu. Hedefi buluşma yerleri olan göldü. Bu göl temiz ve berrak suyuyla biliniyordu. Ranz ailesinin bölgesine yakın olduğundan bu çocuk gölü sahiplenmişti. Diğer insanlar bunu fark ettiğinden göle pek yaklaşmazlardı. Ranz ailesi gibi şehri yöneten güçlü bir aileye basit bir sebebten dolayı sorun çıkartmak istemiyorlardı.
Küçük çocuk ilk gölün kristal gibi duran parlaklığını fark etti. Mavi suları güneş ışığıyla parlayan göl, doğanın bir harikasından başka bir şey değildi. Çevresindeki ağaçlarla mükemmel bir uyuma sahipti. Sanki ağaçlar göl için yetişmişti. Bu uyumun ve mükemmelliğin ortasında gülümseyen bir figür, melekmiş gibi duruyordu. Bu figür ince bir bedene sahipti. İnsanın kalbini ısıtacak kadar da güzel gülüyordu. Küçük burnu ve minik gözleri göze hoş gelen bir görüntü oluşturuyordu. Teni açık renklerdeydi. Sarıya kaçan kahverengi saçları çenesinin biraz altına uzanıyordu. Küçük çocuk hızlanan kalbiyle birlikte nefesinin kesilmesine engel olamadı.
'' Hoşgeldin Ryuu. '' Yuo Hen' in ince sesi bile Ryuu' nun kalbini göğsünü zorlayacak kadar heyecanlandırmıştı. Ne ara açıldığını bilmediği ağzını hızla kapatarak yutkundu. Zor olsa da konuşmadan önce bir nefes alabilmişti. '' Seni özlemişim Yuo. '' Ağzından dökülen sözlerin hiç birini düşünmemişti. Kalbinden geçenlerdi bunlar. Söyledikleri kulağına ulaştığında kaşlarını çattı. Yüzü kıpkırmızı kesilirken bakışlarını daha fazla Yuo' nun üzerinde tutamamıştı. Çok fena utanmıştı. Yere doğru indirdiği başını Yuo' nun kahkahasıyla kaldırdı. '' Bende seni özledim Ryuu. '' Ryuu dibinde bitiveren Yuo ile düşünme yetisini kısa süreliğine kaybetmişti. Öyle bir durumdaydı ki biraz daha eğilse Yuo' nun dudaklarına selam verecekti...
Yuo, Ryuu' nun tatlı hali karşısında eğlenmeden edemedi. Dışarıdan soğuk duran bu gencin en sevdiği hali utandığı zamanlardı. Yaramaz bir kız olmasa bile Ryuu' nun yanında yaramazlık yapmadan duramıyordu. Bu o kadar komik oluyordu ki gülmemek için çok direnmesi gerekiyordu. İşi biraz daha uzatmaya karar vererek kollarını Ryuu' nun geniş bedenine sardı. Ryuu' nun yüzü kulaklarından buhar çıkacak kadar kızarmıştı. Girdiği durum Yuo' nun daha fazla dayanamayarak gülmeye başlamasını sağlamıştı.
Yuo, Ryuu' nun omzundan destek alarak gülmeyi bıraktığında sinirli bir çift gözle karşılaştı. '' Gerçekten çok komik Yuo. '' Ryuu' nun bıkkın sesi sinirini oldukça belli ediyordu. Yine de Yuo ciddileşememişti. '' Yine çok eğlenceliydi Ryuu. '' Kıkırdayarak konuşunca Ryuu istemsiz olarak sakinleştiğini hissetti. Hep böyle oluyordu zaten. Tek gülüşü sinirini alıp sakinleşmesini sağlıyordu. Bazen bundan hoşlanmasa da çok umursamıyordu. Yuo' nun tavırları utanmasını sağlasa da içten içe mutlu olmasını da sağlıyordu. Yuo' nun güzelliği yanında yaptığı yaramaz hareketlere hangi erkek kızabilirdi ki? Size kalan sadece tatlılığını düşünüp hayal kurmaktı...
Yuo daha fazla uzatmayıp Ryuu' yu göle doğru çekiştirdi. '' Tamam oturalım hadi. '' Gölün kenarındaki bir kayaya otururlarken ayaklarındaki pabuçları çıkarttılar. Çıplak ayaklarını suya soktuktan sonra Ryuu hala yorgun olan kaslarını ve sızlayan ayaklarının varlığını iyiden iyiye hissetmeye başlamıştı. İyice dinlenmek istese de Yuo' nun konuşma isteği kesinlikle buna izin vermeyecekti. '' Kendini gene çok mu yordun? Fazla çalışıyorsun Ryuu. Bedenine zarar vereceksin diye korkmuyor değilim. '' Ryuu içine derin bir nefes aldı. '' Sen Yeşil Dağ gibi bir yerden on kat daha güçlü olan Beyaz Anka Şehrinin en iyi dört dahisi arasındayken ben basit bir çöpüm. Nasıl çalışmayabilirim? '' Yuo 1. Seviye Doğal Kaynak Alemindeydi. Ryuu' dan tam iki alem yüksekteydi! Ryuu sıkı çalışsa da bir seviye atlayamazken o çoktan çok güçlüydü. Belki Ryuu mührü kabul etseydi Beyaz Anka Şehrinin en iyi yüz dahi sıralamasına girebilirdi. Yeşil Dağ şehrinde önemli olmasa da diğer şehirlerde en iyi yüz dahi sıralaması çok önemliydi. Bu listeye girenlerin kazanacağı ün düşünüldüğünde neden yüzlerce kişinin sıralamaya girmek için savaştığı anlaşılırdı.
Yuo yüzünün düşmesine engel olamadı. Ryuu' nun neden gelişemediğini anlayamasa da içten içe sakat olduğunu düşünüyordu. Ve biliyordu ki sakatlar güçsüz olurdu. Güçsüzler ise bu dünyada yeri olmayanlardan başka bir şey değillerdi. Ailelerinin koruması olsa bile hayatta kalmaları imkansızdı. İşte bu yüzden Ryuu' nun öleceğini biliyordu. Ranz ailesi ne kadar onu korusa da illaki bir gün bu koruma yetersiz kalacaktı...
Yuo' nun yüzü düşünce Ryuu kötü hissettiğini anladı. Kolunu omzuna atarken ufak bir tebessim eşliğinde gamzeleri belirdi. '' Üzülme Yuo. Bana kolay ko- atla! '' Bedeni tehkike hissiyle titrerken Yuo' yu da beraberinde çekerek göle atladı. İkili göl sularıyla buluşurken bir kaç saniye önce durdukları yer büyük bir sarsıntıyla titredi. Düz yapılı, siyah uzun saçlara ve yeşil gözlere sahip yakışıklı sayılabilecek birisi yere vurduğu yumruğunu tutarken sırıtarak ikiliye bakıyordu. '' Gene reflekslerin çok iyi Ryuu! '' Coşkulu sesi eğlendiğini belli ediyordu. Yuo' ya oldukça benzeyen bu adam Yuo'nun babası Soun Hen' den başkası değildi. Ve Soun Hen' in en sevdiği şey bu ikiliyi basmaktı.
Ryuu sudan çıktığında oldukça keyifsizdi. Üzerinde bir şey olmadığı ve şortu da sorun çıkartmayacağı için ıslanmak önemli değildi. Keyfini kaçıran şey Yuo' yla olan konuşmalarının bölünmesi ve Soun Hen' e basılmaktı. Biliyordu ki Soun Hen kesinlikle onunla uğraşacaktı. Sudan çekip çıkarttığı Yuo' nunda düşünceleri aynı yöndeydi. O dizlerinin üzerinde biten bir elbise giydiğinden dolayı ıslanmaktanda hoşnut değildi. '' Baba neden aniden saldırarak bizi korkutuyorsun? '' Ryuu oturduğu yerden Yuo' ya baktı. Basıldıklarında böyle şeyler yaşamaya alışık olduğundan artık sorgulamıyordu. Soun hen yüksek sesli kahkahalarından patlatıp Yuo' yla dalga geçerdi her zaman. Lakin bu sefer Soun Hen farklıydı. '' Aslında buraya eğlenmek için gelmedim çocuklar. '' Coşkulu ifadesi çoktan kaybolmuştu. Ryuu az önce rol yaptığını fark etmişti bile. '' Ne oldu baba? '' Ryuu' nun sormayacağını bildiğinden Yuo sormuştu. Ryuu' yu yakından tanıyordu ve böyle sorularla ilgilenmediğini de biliyordu. '' Eve dönelim anlatacağım. Hadi fırlayın. '' Soun Hen kafasında ne diyeceğini toparlamadığı için zaman kazanmaya çabalıyordu. Ryuu bunu fark etse de sesini çıkarmadı. Kalkıp Yuo' nun elini tuttuktan sonra hızla ilerlemeye başladı.
Soun Hen, Ryuu' nun hareketinden sonra baba yüreğiyle sinirlense de bir şey demedi. Ryuu' nun böyle zamanlarda lafını esirgemeyeceğini ve kendisinin çürütemeyeceği şeyler söyleyeceğini çok iyi biliyordu. Ne kadar onlarla dalga geçse de genelde Ryuu yerine Yuo üzerine oynardı. Sonuçta Ryuu göze çarpan zekası ve hazırcevaplığıyla onu yenebilirdi.Yine de kızının Ryuu gibi birini bulabildiği için mutluydu. Hen ailesinin bölgesine gelene kadar Ryuu elini tuttuğu Yuo' yu bırakmamıştı. Hen ailesinin evleri göründüğünde Ryuu sessizce Yuo' nun elini bıraktı. Yuo elini bırakan Ryuu' yla birlikte içten içe biraz üzülse de sesini çıkarmadı.
Soun Hen' in yöneldiği yer Hen ailesinin yönetim işlerinin ayarlandığı evdi. Çevredeki muhafızlara selam verdikten sonra Ryuu' ya içeri geçmesini işaret etti. '' Yuo anneni çağır. '' Evin ilerisinde görünen pazar alanına endişeli bir bakış fırlattıktan sonra ikinci kata yönelen Ryuu' nun peşinden içeri girdi. İlk kat resmi işlerle alakalı eşyalarla doluydu. İkinci kat ise özel odasıydı. Sabahladığı geceler olduğu için ikinci bir kata ihtiyaç duymuştu. Yukarı çıktıklarında Ryuu koltuklardan birisine oturdu. Oda basit bir düzenle tasarlanmıştı. Bir çalışma masası ,üç koltuk tarzında sandalye, bir koltuk ve yataktan ibaretti. Soun Hen Ryuu' nun karşısındaki sandalyeye oturdu. '' Evet Ryuu. Şimdi seninle ciddi bir konu hakkında konuşacağım. ''
Ryuu zaten önemli bir konu olduğunu düşünüyordu. Yoksa Soun Hen odasına kadar gelmeden söylerdi. Sessiz kalarak devam etmesini gösteren bir hareket yaptı. Soun Hen bir kaç kez öksürdükten sonra sonunda konuya girdi. ''Kızımla gönül mü eğlendiriyorsun? '' Ryuu beklediği soruyu ciddiyetle yanıtladı. '' Hayır. Asla böyle bir şey yapmayacağımı en iyi sizin bileceğinizi düşünüyordum kidemli Soun. '' Soun Hen kafasını salladı. Sadece kendine zaman kazanmaya çabalıyordu. '' Kidemli Soun rica etsem konuyu açığa kavuşturur musunuz? '' Ryuu' nun sorusuyla birlikte artık kaçamayacağından emin oldu. '' Üzgünüm Ryuu ama Yuo' nun hayalini gerçekleştiremezsin. Kızımın kendi seçtiği birisiyle evlenmesini bende isterim lakin Beyaz Anka Şehrinin 4 ailesini bilirsin. Kolk ailesinin dahisi Ternia Kolk damadım olmaya talip. '' Ryuu içinden yükselen panik hissiyatına engel olamadı. '' Ona karşı koyamayacağımı biliyorsun Ryuu. O en iyi ikinci dahi ve Yuo' ya yakıştığını düşünüyor. '' Ryuu istemsizce yumruklarını sıkmaya başlamıştı.
Ryuu çoğu kişiyle baş edebilecek kadar zeki ve inatçıydı ama Kolk ailesi gibi bir aile karşısında güce bile sahip olmayan bir çocuk ne yapabilirdi ki? '' Sadece şehir lordu karışırsa bu düğün olmaz Ryuu. Şehir lordu da bu konuyu umursamıyor. Doğru duyuyorsun Ryuu. Ternia Kolk' tan güçlü birisi Yuo' ya talip olmadığı sürece sesimi çıkartamam. '' Ryuu bedenini saran öfkeye rağmen zihinsel durumunu bozmadı. Bir şey yapamayacağını çok iyi biliyordu. '' Düğün ne zaman Kidemli Soun? ''Öfkeyle dolu sesinde anormal bir sakinlik hakimdi. '' Üç yıl sonra Ryuu. Biliyorsun Yuo 17 yaşına gelmeden evlenmesine izin vermeyeceğimi söyledim. '' '
Ryuu kafasını sallarken kararını vermişti. '' Tam üç yıl sonra Kidemli Soun. O gün geleceğim ve Yuo' yu götüreceğim. '' Kararını kesin belirtmişti. Soun Hen içinde herhangi bir umut olmamasına rağmen Ryuu' nun sözlerinden sonra bir şans olduğunu düşünmüştü bile. Lakin daha 1. Seviye Başlangıç Alemindeki birinin bunu söylemesi umudunun ne kadar güçlü olduğunu gösterir durumdaydı. ''Lütfen ben dışarıda beklerken dediklerinizi Yuo' ya aktarın. '' Soun Hen' e cevap verme lüksü tanımadan dışarı çıktı.
Ryuu' nun her hareketinden bir dinginlik aksa da içi öfkeden kuduruyordu. Şehrin pazarına bakan kapının yakınlarındaki kuyuya doğru ilerledi. Boğazı tam anlamıyla kurumuştu. Başına geldiği kuyudan su içerken derin düşüncelere dalmıştı. Biliyordu ki bugün Yuo' nun doğum günüydü. Hen ailesi doğum günlerini kutlamayı sevmediğinden Ryuu ağzını açmasa da Yuo için küçük bir hediye hazırlamıştı. '' Sanırım hediyemi alma fırsatın olmayacak Yuo. '' Su içtiği bardağı kuyunun yanına koyduktan sonra bakışlarını eve çevirdi. Kuyunun duvarına dayanırken Yuo' nun gelmesini bekledi. Az önce Ryuu' yu fark etmeden eve girmişti. Ryuu onu görse de sesini çıkartmama kararı aldığı için beklemişti. Zaten kısa süre sonra dolmuş gözleriyle birlikte Yuo dışarı çıkmıştı. Bakışları çevreyi taradıktan sonra kuyunun başındaki Ryuu' ya kilitlendi.Hızla koşarken '' Ryuu! '' diye bağırmıştı da.
Ryuu' nun yanına geldiğinde üzerine atlarken kafasını göğsüne gömerek ağlamaya başlamıştı. Bedeni sarsılırken Ryuu' yu sıkı sıkı kavramıştı. Sanki bıraktığı anda Ryuu' yu kaybedecek gibiydi. '' Ağlama Yuo. Uzun bir veda değil bu. Biliyorum ki eğer bu gün ayrılmazsam seni sonsuza kadar kaybederim. '' Ryuu' da ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Yuo' nun yanına gitmeden önce unutmaya çabaladığı huzursuzluk hissi sonuna kadar gün yüzüne çıkmıştı. '' L-lütfen Ryuu!Bana değer veriyorsan gitme,lütfen... '' Ağlayışı yakarışa dönerken kafasını kaldıramıyordu. Elindeki tek kozuydu bu. Eğer Ryuu gideceğim derse karşı çıkamazdı. '' Yapma böyle Yuo. Sende biliyorsun gitmem lazım. '' Sarmaladığı kollarını açarken Yuo' nun kafasını kaldırdı. Elleri yanaklarıyla buluşurken göz yaşlarıyla da sessiz bir selamlaşma yaşadılar. '' Sana değer verdiğim için gidiyorken bunu demen ne kadar saçma değil mi? '' Minik bir tebessümle Yuo' nun inci gibi parlayan gözyaşlarını sildi. '' İstersen beni pazar kapısına kadar geçirebilirsin ama unutma kararım değişmeyecek. ''Yuo o an Ryuu' ya hayalini anlattığı için derin bir pişmanlık duymaya başladı...
Pazar kapısına geldiklerinde Yuo' nun ağlamayı kesmemesi dikkatleri üzerlerine çekmişti. Bazı kişiler iç çekerken öfkeli bir ses duyuldu. '' Prensesim! Hey uzak dur ondan! '' Bağırarak öne çıkan bu kişi Ternia Kolk' un kardeşi Nuo Kolktan başkası değildi. Ryuu' nun karşısında dikilirken öfkeli bakışlarını ikiliye kilitlemişti. '' Sana diyo-'' Yuo zaten çöken duygularının yanında Nuo Kolk' un Ryuu' yu ondan uzak tutmaya çalıştığını fark edince öfkeyle boğazına sarılmıştı. '' Bana karışma hakkını kim verdi sana? '' Nuo Kolk' u geriye ittirirken bağırdı. Nuo Kolk geriledikten sonra akıllanmamış olacak ki Ryuu' ya ters ters bakmaya devam etti. '' Abim tarafıdann yollandım. Yanınızdaki gibi çöpleri öldürmek için. ''
Ryuu son duyduğuyla öfkesini engelleyemedi. Kıskaç gibi fırlayan eli Nuo Kolk' un boğazına yapıştı. Çıplak kasları bile seğirecek kadar sinirlenmişti. '' Dikkat et de tek parmağınla ezmeyi düşündüğün böceklerden birisi zehirli çıkmasın. '' Nuo Kolk ikinciye boğazından tutulmuştu. Ve bunu yapan kişi gözünde tek saldırıyı bile hak etmeyen bir çöptü! '' Yerini bil çöp! '' Kaldırdığı yumruğunu sertçe Ryuu' nun karnına geçirdi. Ryuu aldığı darbe yüzünden Nuo Kolk' u bırakırken beş altı adım geriledi. Yuo karışmak için öne çıkacaktı ki Ryuu tek eliyle onu engelledi. '' Benim savaşım Yuo. '' Yuo engellense de Ryuu uyarmaya kararlıydı. '' O 10. Seviye Temel Kaynak Aleminde! Kafa kafaya dövüşmeye mi çalışıyorsun Ryuu? '' Ryuu kısık sesli bir kahkaha attı. '' Beni hiç dövüşürken görmemiştin değil mi Ryuu? Sana doğum gününde böyle bir hediye vermek istemezdim ama başka seçeneğim yok! '' Dövüş pozisyonu alırken Nuo Kolk' a gelmesini işaret etti. Nuo Kolk üzerine çevrilen bakışlarla birlikte daha fazla dayanamayarak Ryuu' nun üzerine doğru fırladı...
/Evet ilk bölümümüz bitti. Hayırlısı artık.

Tanıtım --Sonraki Bölüm

Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum