Bölüm 9 - Düello Daveti



Haru elinde ki kırbacı karşısında ki üç muhafıza savuracağı sırada her halinden muhafızların komutanı olduğu anlaşılan birisi "Durun!" diye bağırdı. Haru saldırmaktan vazgeçerek durdu. Yaokai Şehri'ne girmeyi ve kendini geliştirmeyi çok istediği için mümkün olduğunca uzlaşmacı bir tavır sergilemek istiyordu. Haru durunca karşısında ki üç muhafızda durdu ve silahlarını indirdi.


Muhafızların komutanı Haru'ya "Benimle gel" dedi. Haru elinde ki kırbacı yere bırakarak muhafıza doğru yürümeye başladı.


Haru kırbacı bıraktığı anda kırbaç iksirin etkisinden arındığı için eski haline döndü. Muhafızların komutanı da dâhil olmak üzere herkes bu dönüşümü izlemeye başladı. Haru yanına gittiği zaman kendine gelen muhafızların komutanı Yaokai Şehri'nin kapısına doğru yürüdü.


Haru muhafızların komutanını takip etmeye başladı. İzlediği kadarı ile şehre girmek için yapılan testte diğerlerine göre oldukça iyi bir sonuç almıştı. Muhafızların komutanı açılan kapının ardından Yaokai Şehri'ne girmişti. Haru'da hemen arkasından onu takip ederek kapıdan geçmiş ve surların arkasında ki şehri incelemeye başlamıştı. Yapılar kale tarzı savunmaya elverişli şekilde yapılmıştı.


Şehrin içinde önünde ki muhafızların komutanını takip ederek yürürken bir yandan da incelemelerine devam ediyordu.


Anladığı kadarıyla şehir statü sırasına göre halkalara ayrılmıştı. Şu anda Yaokai Şehri'nin dış halkasındaydılar. Haru'nun gördüğü kadarıyla şehirde toplam beş halka vardı. Bu halkalar birbirlerinden şehrin dışında ki kadar büyük olmasa da surlarla ayrılmıştı.


Haru muhafız komutanı ile birlikte şehrin içinde ki halkaları ayıran surların ilkinin kapısından geçmişlerdi. Haru ve muhafız komutanı şu an dördüncü halkadaydılar. Haru diğer halkaya göre değişen şeyleri görmek için çevresini incelemeye başladı. Dış halkaya göre şu an içinde bulundukları kısım daha büyük ve güzel yapılara ve geniş yollara sahipti. Haru bu kısmın içinde muhafız komutanını takip ederken şehrin yönleriyle doğru orantılı kurulmuş dört büyük askeri kampı fark etti.


Bu kamplar içinde bulundukları halkanın büyük bir kısmını oluşturuyorlardı.


Muhafızların komutanı Haru'ya "Şimdilik bu halkaya dâhilsin. Bu halkada eğitim görecek ve gelişeceksin. Bu halkada yönleri temsil eden dört askeri kamp var. Bunların isimleri Kuzey, Güney, Doğu ve Batı kamplarıdır. Şimdi bu kamplardan birini seç" dedi.


Haru zaten sistemin basitliğinden dolayı gördüklerinden o kadarda etkilenmemişti. Ko Gezegeni'nde şu an ki olanaklarından çok daha iyilerine sahipti. Oysa şimdi elinde olanlar ile yetinmek zorundaydı. Askeri kampları incelediği zaman ilginç bir şey fark etti. Doğu kampında diğerlerine göre çok daha az asker vardı. Fakat doğu kampının alanında diğer kamplara oranla daha fazla eğitim aleti vardı.


Haru doğu kampının daha az tercih edildiğini anlamıştı. Neden doğu kampını tercih etmediklerini bilmese de Haru doğu kampını seçecekti.


Çünkü onun ihtiyacı olan şey kendini geliştirip güçlenmekti. Kampın alanında ki eğitim aletlerinin çokluğu daha iyi bir eğitim alacağını düşünmesini sağlıyordu. Üstelik bu eğitim büyük ihtimalle zor ve oldukça yıpratıcı olduğu için burayı tercih eden az olmalıydı.


Haru muhafızların komutanına kararını açıklayarak "Doğu kampını seçiyorum" dedi. Muhafızların komutanı Haru'ya acıyarak baktı. Fakat Haru'nun umurunda bile değildi. Haru doğu kampının etrafını çeviren duvarların önünde gördüğü tek giriş olan tahta kapıyı açarak kampa girdi. Kampın içinde iki tane sarı renkli bina vardı. Eğitim alanlardan bazıları eğitim aletlerinde çalışırken bazıları da önlerinde ki eğitmenlerin kontrolünde kamp alanının etrafında koşuyorlardı. Haru'nun ilk ilgisini çeken şey herkesin sarı kıyafetler giymiş olmasıydı.


Haliyle Haru aralarında oldukça dikkat çekiyordu. Çünkü üzerinde ki simyacı cübbesi siyah renkliydi.


Sarı kıyafet giyen orta yaşlı birisi Haru'nun yanına geldi. Haru o anda adamın kıyafetinin omuz kısımlarında ki turuncu yıldızları fark etti. Adamın her iki omzunda da beşer tane turuncu yıldız vardı. Adam Haru'ya "Yeni gelen çaylak sensin demek, beni takip et" dedi.


Haru bu adamın kendisine çaylak demesinden memnun olmamıştı. Amacı bütün Güney Kartal Krallığı'nın ordularını ve yönetimini ele geçirerek Kuzey Kaplan Krallığı'ndan intikamını almak ve bütün bu gezegeni kontrolü altına alarak Ko Gezegeni'ne savaş açıp Ko Hanedanı'nı yok etmekti. Fakat bu adam kendisine çaylak diyerek aslında daha yolun çok başında olduğunu hatırlatıyordu.


Tüm bunları yapması ne kadar sürse de umurunda değildi. Kaybedecek hiç bir şeyi kalmayan bir kişiden daha tehlikelisi yoktu.


Haru bunu tüm Ko'lara ve evrende ki diğer ırklara ispatlayacaktı. Adamla birlikte sağ tarafta ki sarı binaya girmişlerdi. Binanın merdivenlerini kullanarak en üst katı olan sekizinci katına çıkmışlardı. Karşılarına çıkan iki tarafında kapılar olan koridorlardan sol taraftakine yönelmişlerdi.


Koridorun sonunda ki odalardan birinin önüne gelince adam aniden durarak cebinden çıkarttığı arkasında sarı işleme olan basit bir anahtarı ona uzattı. Daha sonra ona "Burası bundan sonra senin odan. Elinde ki anahtarı sakın kaybetme. Odada ki sarı kıyafetleri giy ve yanıma gel" dedi. Haru odasına girdi. Oda basit bir yataktan bir masa ve çevresinde ki dört sandalye ile büyük sayılabilecek bir dolaptan oluşuyordu.


Haru dolabı açarak sarı kıyafetleri çıkardıktan sonra yatağına atmıştı. Üzerinde ki simyacı cübbesini çıkartmış ve sarı kıyafetleri giymişti.


Dikkatini çeken şey kıyafetinin sağ omzunda bir tane turuncu yıldız olmasıydı. Sol omzu boştu. Haru bu yıldızların doğu kampında statüyü belirlediklerini anlamıştı. Tam emin olamasa da güç seviyelerini de belirtiyor olabilirdi.


Kendisini bu odaya getiren kişi on tane turuncu yıldıza sahip olduğuna göre Haru'dan güçlü olmalıydı. Haru kıyafetlerini giydikten sonra odasından çıkmış ve kapısını kilitlemişti. Simyacı cübbesinin başına bir şey gelmesini istemiyordu. Odadan çıkınca kendisini buraya getiren adamı takip ederek binadan çıkmış ve hemen yanında ki sarı binaya girmişlerdi.


Haru bu binanın eğitim amaçlı kullanıldığını ilk bakışta anlamıştı.


Çünkü odaların birçoğunda tahta sıralara oturmuş askerler ders dinliyordu. Adam Haru'yu yine sekizinci kata çıkarmış ve sol koridorda ki odaların en sonuna götürerek odanın içine girmişti. Haru adamı takip ederek odaya girdi.


Odanın içinde büyük bir tahta ve bu tahtaya bakan tahta sıralar vardı. Haru oda olarak tanımladığı bu yerin aslında kitaplarda okuduğu sınıf olduğunu anladı. Sınıf bu ırkın eğitim aldığı odalara verilen isimdi. Haru sınıfı incelemeye başladı. Her sırada bir kişi oturuyordu ve yan yana beş sıra vardı. Haru sıraları sayınca toplam otuz tane olduklarını gördü. Sıralardan duvar kenarında en son kısımda olanı boştu.


Haru sınıfı incelerken sıralarda oturan askerler aynı anda ayağa kalkarak sağ ellerini kalplerine götürüp selam verdiler.


Bir çeşit saygı ifadesi olan selam Haru'ya oldukça ilginç gelmişti. Adam Haru'yu işaret ederek "Bu arkadaşınız doğu kampına yeni katıldı. İsmi Haru Johun. Şehre giriş testinde aldığı sonuca göre direk olarak doğu kampına seçilmiştir. Ona göre davranın" dedi ve sınıftan çıktı.


Haru sınıfta ki kadın ve erkeklerden oluşan yirmi dokuz kişinin kendisine baktığını fark etti. İnsanlarla iletişimi çok iyi sayılmazdı. Bunun için hiçbirini önemsemeden duvarın dibinde ki boş sıraya doğru yürümeye başladı. Sıraya oturduğu sırada birinin hemen yanında ayakta beklediğini fark etti. Genç siyah saçlı kaslı bir bedene sahip erkekti. Bir elini Haru'nun sağ omzuna koydu.


Haru tepkisiz bir şekilde gencin amacını anlamaya çalışıyordu. Bir anda sağ omzunda hissettiği baskı ve acı ile neye uğradığını şaşırdı.


Siyah saçlı gencin eli Haru'nun sağ omzunu gittikçe artan bir baskıyla sıkmaya başlamıştı. Haru acı çekse de bunu belli etmedi. Belli ki bu insan başkalarına üstünlük sağlamayı seven birisiydi. Haru yeni geldiği için haliyle bu kişi Haru olmuştu.


Gence saldırarak iki hamlede etkisiz hale getirebilirdi. Şu an sağ omzunda hissettiği acının en az on katını ona yaşatabilirdi. Fakat daha yeni geldiği bu yerden kovulmayı göze alamazdı. Çünkü bir an önce güçlenmek ve güçlerini kontrol etmeyi öğrenmek zorundaydı. Bunun için siyah saçlı gence en ufak bir şey yapmadan sanki yokmuş gibi hareketsizce beklemeye başlamıştı.


Sağ omzunda artan baskı gittikçe dayanılmaz bir hal aldığı sırada en önde ki sıralardan birinde oturan bir kadın "Bu kadar yeter Falin Xui çocuğu rahat bırak" dedi. Haru'nun tek önemsediği kendisine çocuk denmesi olmuştu.


Haru şu an içinde bulunduğu bedenle o kadınla yaşıt sayılırdı. Üstelik bir Ko olarak geçirdiği on sekiz yılı vardı.


İsminin Falin Xui olduğunu öğrendiği siyah saçlı genç kadının sözü üzerine Haru'nun sağ omzunu serbest bırakmıştı. Haru o kadına baktığı sırada sınıfın kapısı açıldı ve bir eğitmen sınıfa girdi. Haru kadına bakmayı bırakarak eğitmeni incelemeye başladı. Eğitmen sınıfa girdiği anda Haru hariç herkes ayağa kalkmıştı. Haru daha önce böyle bir ortamda bulunmadığı için nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu.


Eğitmen ve diğerleri kendisine bakmaya başladı. Haru diğerlerini taklit ederek ayağa kalktı.


Eğitmenin bir işareti ile herkes tekrar yerine oturdu. Haru kendisine yönelen bakışlara aldırmamaya çalışıyordu. Bir anda insanların bu kadar arasında olmak onu rahatsız etmeye başlamıştı. Kendisi her şeyiyle onlardan farklı görmesi de bu duruma yardımcı olmuyordu.


Fakat buraya uyum sağlamaya ve güçlenmeye gelmişti. Eğitmen bir süre Haru'ya baktıktan sonra "Yeni gelen çaylak sen olmalısın. Sınıfa bir eğitmen girince ayağa kalkman gerektiğini ailen sana öğretmedi mi?" dedi. Haru bir an için kendi ailesini ve onu bu gezegene sürgün etmelerini hatırladı. Kendini toparlayarak eğitmene "Bana kimse bir şey öğretmedi, çünkü kimsem yok" dedi.


Gerçekten de kimsesi yoktu. Kendisine yardım eden Zhimu'yu unutması mümkün değildi. Fakat kimseye karşı bir yakınlık hissetmiyordu. Ailesinin onu bedeninden ayırarak sürgüne yolladığı zamandan beridir canlı olan hiçbir şeye değer vermemeye başladı.


Eğitmen Haru'ya "Bir sokak çocuğu daha burada, aman ne güzel" dedi.


Haru eğitmenin ne demek istediğini tam anlamasa da "Sokak çocuğu olduğumu da nereden çıkardınız?" diye sordu. Eğitmen bir süre Haru'ya baktıktan sonra "Kimsen yoksa sokakta yaşıyorsundur, yani güçsüz ve zayıfsın" dedi.


Haru yüzünü ifadesiz tutsa da çoktan buraya gelmenin bir hata olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Buraya güçlenmek için gelmişti. Hakarete uğramak ya da aşağılanmak için değil. Ürpertici bir ses tonuyla "Kimsem yok dedim, sokakta yaşıyorum demedim. Ayrıca güçsüz veya zayıf değilim. Buraya eğitim almaya geldim aşağılanmaya değil" dedi.


Falin Xui ayağa kalkarak eğitmene "Madem güçlü olduğunu düşünüyor öyleyse alan eğitiminde benimle düello yapsın" dedi.


Eğitmen bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra "Olur tabi ki korkup kaçmayacaksa ve güçsüz olduğunu kabul edip pes etmeyecekse" dedi. Haru hem Falin Xui'den eğitmen gelmeden önce yaptıklarının intikamını alacak hem de ceza almayacaktı.


Üstelik onu yenerse güçsüz ve çaylak olmadığını da ispatlayabilirdi. Bunun için düello davetini kabul etti. Eğitmenin anlattığı savaş pozisyonları ile ilgili dersten sonra sarı binadan çıkarak alan eğitimi dersine geçtiler. Haru bu derste Falin ile düello yapacaktı. Alana inmeden önce silah güçlendirici iksirini yanına almıştı. Alan eğitimi dersine çıktıkları sırada bire bir dövüşler için uygun olan yere gittiler.


Haru eğitmene herhangi bir kural olup olmadığını sordu. Eğitmen Haru'ya öldürmek haricinde her şeyin serbest olduğunu söyledi.


Bu durumda iksirini kullanabilirdi. Yine de zor bir durumda kalmadıkça onu kullanmak istemiyordu. Eğitmen ikisine de hiçbir özelliği olmayan demir sopalar verdi. Sopalar kesici olmadıkları için en fazla kemik kırıklarına ve morluklara yol açıyorlardı.


Haru ve Falin ellerinde ki demir sopalarla birbirlerini kollamaya başladılar. Haru savaş yeteneği sayesinde Falin'i yeneceğini düşünüyordu. Yine de güç sahibi olup olmadığını bilmediği için direk saldırıya geçmiyor önce onun saldırmasını bekliyordu. Falin tam da onun düşündüğü gibi saldırıya geçerek elinde ki demir sopayı sağ taraftan ona doğru savurmuştu.


Haru sopadan doğrudan kaçabilse de darbeyi savuşturmayı seçmiş ve elinde ki demir sopayı sağ tarafına alarak darbenin engellenmesini bekledi. Darbe engellenince hızlıca ona saldıracak ve etkisiz hale getirecekti. Fakat hiç te beklediği gibi olmadı.


Beşinci seviye savaşçının gücüne sahip olan Falin vurduğu darbe ile Haru'ya doğrudan bir zarar veremese de yere düşmesini sağlamıştı.


Haru darbeyi engellese bile gücünden dolayı yere düşmüştü. Daha önce bu kadar güçlü bir darbe aldığını hatırlamıyordu. Haru Falin'in güç sahibi olduğunu ve böyle bir darbeyi engelleyemeden bir kez daha yerse yenileceğini anlamıştı.


Savaş yeteneği olarak güçlü olsa da fiziksel kuvvet konusunda güçlü değildi. Haru hızlıca ayağa kalkarak cebinden çıkardığı silah güçlendirici iksirinden üç damla demir sopanın üzerine damlattı. Üç damlası bir silahı güçlendirmeye yettiği için hala yeteri kadar iksiri vardı. Çevrelerini saran ve düelloyu izleyen herkes Haru'nun bir demir sopanın üzerine üç damla iksir damlatmasına anlam verememişlerdi.


Haru'nun elinde ki demir sopa değişmeye başladı. Demir sopa açık mavi bir kristal sopaya dönmeye başladı. Kristal sopanın uç kısmı uzayarak üçe bölündü. Bu üç parçanın uçlarında mavi ateşler yanmaya başladı. Sopanın tamamında sarı işlemeler oluştu.


Haru'nun elinde insanların yaba olarak tasvir ettikleri üç tane keskin ucu bulunan bir mızrak çeşidi vardı.


Falin'de dâhil olmak üzere herkes Haru'nun elinde ki kristal sopaya bakmaya başladılar. Haru elinde ki kristal sopayı Falin'e doğru savurdu. Falin kendini savunmak için elinde ki demir sopayı kullanmak istedi. Fakat Haru'nun elinde ki kristal sopanın ucundan çıkan mavi alevler elinde ki demir sopayla temas ettiği anda hem sopayı tutan elleri yanmış hem de elinde ki demir sopa erimişti.


Haru elinde ki kristal sopayı Falin'e saplamamaya dikkat ederek sağ ayağına doğru savurmuş ve sağ ayağının yanarak yere düşmesini sağlamıştı. Elinde ki kristal sopayı Falin'in sağ omzuna sapladı. Bu darbe Falin'i öldürmezdi.


Fakat sağ omzuna saplanan kristal sopanın üç ucunda ki mavi alevler ve sopanın açtığı yara yüzünden çok büyük bir acı çekeceği kesindi.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum