Bölüm 80 - Böcekleri Ezmek ( FİNAL )



Haru karşısında Kuzey Kaplan Krallığı ordusunu görünce hemen iletişim cihazını kullanarak orduda ki önemli komutanlara son emirlerini iletti. Haru karşısında ki orduyu görünce tedirgin olmuştu. Anlaşılan kralın ve diğer soyluların yakınlarını esir etmek çok doğru bir hareket değildi. Aslında istediği gibi Kuzey Kaplan Krallığı'nın bütün güçlerinin tek bir noktaya toplanmasını sağlamıştı.


Fakat Haru Kuzey Kaplan Krallığı'nın bu kadar fazla güce sahip olduğunu bilmiyordu.


Düşmanın ordusu hakkında önemli istihbarat eksikleri olduğunu anlamıştı. Fakat iş işten geçmişti. Haru'nun bu kadar tedirgin olmasının nedeni analiz yeteneği sayesinde düşman ordusunun gücünü ve sayısını belirleyebilmesiydi.


Yaklaşık bir milyonu orta dereceli tecrübeye sahip olan geri kalanları sadece üç aylık eğitim alarak basit savaş taktikleri bilen ve hiç savaş tecrübeleri olmayan toplam sekiz milyon askerine karşılık düşman ordusu taktik bir deha olarak kabul edilen ünlü general Ain Rhomir komutasında toplam on dört milyon askerden oluşuyordu. Haru analiz yeteneği sayesinde kendi askerlerinin içinden en güçlüsünün düşman ordusunun en güçsüz askerine denk olduğunu anlamıştı. Düşman ordusu düşündüğünden daha büyük ve çok daha güçlüydü.


Haru'nun bu duruma düşmesinin sebebi asıl ordusunun Doğu Aslan Krallığı'nda savaşacak olmasıydı.


Düşman ordusu hem teçhizat hem de sayı bakımından onlardan fazlasıyla güçlüydü. Haru'nun elinde ki tek avantaj bu gezegen için büyük bir yenilik olan bir milyon enerji silahıydı. Bu silahları en güçlü askerlerine dağıtmıştı. Fakat sadece bu silahlara güvenerek savaşı kazanması mümkün değildi.


Haru gittikçe fazla olan riskin farkındaydı. Kuzey Kaplan Krallığı'nın bütün kıtanın en büyük askeri gücü olduğu ve bu askeri gücün tamamının karşısına çoğunun savaş tecrübesi olmayan sayıca az bir ordu ile çıkmasının tek nedeni kendisine güvenmesiydi. Sonuçta Yüz Bin Diken Kanyonu'nda büyük bir güç kazanmıştı. Öyle ki sahip olduğu güç şu anda içinde bulunduğu gezegenin güç seviyesini bile aşıyordu.


Fakat buna rağmen milyonlarca kişiyle aynı anda uzun süre savaşması mümkün değildi.


Haru mevcut bütün gücünü kullanarak kendini savunsa bile en fazla on dakika bu ordunun karşısında tek başına dayanabilirdi. Çünkü düşman ordusu hem sayıca hem de güç olarak aşırı yüksekti. Sonuçta Haru'nun sahip olduğu enerjinin bile bir limiti vardı.


Üstelik bu savaşta karşısına namanların çıkması çok büyük bir ihtimaldi. Sonuçta namanların her biriyle baş edebilecek güce sahip olsa da eğer namanlar zamansız bir şekilde ortaya çıkarsa onlarla savaşacağı sırada ordusunu düşman ordusundan koruması mümkün değildi. Haliyle Haru'nun gücü olmadan İntikamcı ordusunun Kuzey Kaplan Krallığı ordusu karşısında şansı yoktu.


Öyle ya da böyle ordusu bu senaryoya göre yok olmaya mahkumdu.


Haru artık yapabileceği fazla bir şey olmadığı için elindekilerle yetinecekti. Burain'e ordunun sağ kanadının, Ayzu'ya ise ordunun sol kanadının kontrolünü vermişti. Aynı zamanda bir milyon enerji silahını taşıyan askerlerin bulunduğu merkezin yönetimi ise Haru'daydı.


Ordunun sağ ve sol kanatlarının her birinde iki milyon İntikamcı askeri vardı. Ordunun merkezindeyse bir milyon enerji silahını kuşanmış askerlerle birlikte toplam dört milyon İntikamcı askeri vardı. Haru düşman ordusunun işini bir an önce bitirmeyi istese de artık bu seçenekten mahkumdu. Sadece ordusuna savunma yaptırmak ve savaş hilelerini kullanmak yolunu tercih edebilirdi.


Karşısında ki orduya doğrudan saldırı emri vermesinin bedeli ordusunun toplu imhası olurdu.


Haru düşmanını hafife almaması gerektiğini biliyordu. Çünkü düşman ordusunun başında Ain Rhomir gibi bir general varken savaş hilelerini onlara karşı kullanmak hiç kolay olmayacaktı. Haru'nun bir an önce havanın kararmasına ihtiyacı vardı.


Çünkü aklında ki savaş hilesini kullanmak için gecenin karanlığına ihtiyaç duyacaktı. O zamana kadar ordusuna mümkün olduğunca az kayıp verdirerek düşman ordusunu bir şekilde oyalaması gerekiyordu. Bunun için iletişim cihazını kullanarak bütün ordusuna durma emri verdi. Düşman ordusunu güçlü bir şekilde üzerlerine çekmiş olsa da elinde hala bazı avantajları vardı.


Haru'nun aklında esirleri kullanma düşüncesi vardı. Haru'nun emri üzerine ele geçirilen bütün esirler ordunun en önünde tutuluyordu.


Esirlerin elleri bağlıydı. Ayrıca hepsinin boğazına bir kılıç dayanmıştı. Bunu gören düşman ordusunun durmaması mümkün değildi. Sonuçta aralarında kralın kızının da olduğu birçok soylunun yakını en ufak hamlelerinde ölürdü.


Bu durumda mecburen onunla anlaşma yolunu tercih etmek zorunda kalacaklardı. Haru bu karşılıklı pazarlık sürecini uzatarak biraz zaman kazanacaktı. Daha sonrada Ain Rhomir'e reddedemeyeceği bir teklifte bulunacaktı. Kuzey Kaplan Krallığı ordusu Güney İntikamcı Krallığı ordusunun önünde ki çok değerli insanların durumunu görünce kralın emriyle durmak zorunda kalmıştı.


Ain Rhomir ilk bakışta ordusunun Güney İntikamcı Krallığı'nın ordusundan daha güçlü olduğunu anlamıştı.


Bu yüzden bir an önce onlara saldırarak hepsini yok etmek istiyordu. Fakat kralın emiri ve esirlerin durumu bu isteğine engel oluyordu. İki ordunun askerleri bir an bile boşluk vermeden karşı tarafı gözlerken Kuzey Kaplan Krallığı tarafından bir kişi elinde beyaz bir bayrakla öne çıktı.


Haru bunun üzerine adamlarından birine başıyla işaret verdi. İntikamcı askerlerinden birisi tıpkı Kuzey Kaplan Krallığı askeri gibi beyaz bir bayrak taşıyarak öne çıktı. İki ordunun okçuları ve büyücüleri öne çıkan düşman askerine nişan almış bir şekilde bekliyorlardı. Karşı taraftan yapılan en ufak bir hamlede meydanın ortasında ki düşman askerini öldüreceklerdi.


Beyaz bayrak taşıyan iki asker meydanın ortasında buluşunca önce bayraklarını birbirleri ile değiştirdiler.


Bu aynı zamanda eski bir savaş adetiydi. Her beyaz bayrağın üzerinde o krallığın simgesi bulunurdu. Bu iki asker iletişimi başarıyla gerçekleştirmelerinin karşılığı olarak ellerinde ki bayrakları takas ederlerdi. Böylece taraflar birbirlerinin simgelerine sahip bayrakları almış olurlardı.


Bu iki askerin savaş alanının ortasında buluşmasının sebebi birbirlerine varsa taşıdıkları mesajları vermeleriydi. Fakat Haru açıkça düşmanın gözünü korkutmak istediği için kendi askerine düşman askere verilmesi için bir iletişim cihazı vermişti. Bunun amacı hem bu basit formaliteyi ortadan kaldırmak hem de cihazda ki verici sayesinde düşman ordusunun konumunu öğrenmekti.


Bu iletişim cihazı düşman ordusu için çok önemli olduğundan dolayı ya Ain Rhomir ya da kral tarafından taşınırdı.


Haliyle bu Haru için bulunmaz bir fırsattı. İki asker meydanın ortasına geldiklerinde bellerinde ki kılıçları aynı anda yere bıraktılar. Daha sonra birbirlerine aralarında bir adım mesafe kalana kadar yaklaştılar. İki asker birbirleri ile hiç konuşmadılar.


Güney İntikamcı Krallığı'nın askeri Kuzey Kaplan Krallığı askerine iletişim cihazını vermiş karşılığında içinde mesaj olan kutuyu ondan almıştı. Kuzey Kaplan Krallığı askeri elinde ki iletişim cihazına garip bir şekilde bakarken Güney İntikamcı Krallığı askerinin kendisine uzattığı beyaz bayrak sayesinde kendini toparlamıştı. Kendisine uzatılan bayrağı aldıktan sonra o da elindeki bayrağı ona uzattı.


Bu sayede bayrak takası tamamlandığı için iki asker birbirlerinden uzaklaşmaya başladılar.


Yere bıraktıkları kılıçlarını yerden aldıktan sonra iki askerde güvenli bir biçimde kendi ordularının bulunduğu alana döndüler. Haru askeri tarafından getirilen kutuyu açarak içinde ki mesajı inceledi. Tam tahmin ettiği gibi Ain Rhomir ona esirler karşılığında ne istediğini soruyordu.


Haru bu sorunun cevabını iletişim cihazını kullanarak vermeyi tercih etmişti. İletişim cihazını kullanarak Ain Rhomir ile iletişim kurmuş ve ona teklifini yapmıştı. Haru'nun teklifi aynı anda sadece bir tane olmak üzere iki orduyu temsil eden birer kişinin ölümüne karşılıklı dövüşmesiydi. Bu dövüş teklifin sadece ön yüzüydü. Teklifin asıl yüzü dövüşlerde verilen ödüldü.


Eğer iki taraf arasında yapılacak olan dövüşü Kuzey Kaplan Krallığı tarafı kazanırsa Haru esirlerden birisini serbest bırakacaktı.


Fakat Güney İntikamcı Krallığı'nı temsil eden asker dövüşü kazanırsa rakibini sadece rakibini öldürmekle yetinecekti. Bu şartlar İntikamcı ordusu için adaletsiz gibi gözükse de Haru için fazlasıyla uygundu. Haru'nun yaptığı teklif Kuzey Kaplan Krallığı'nın kralının baskısıyla birlikte kabul edilmişti.


Haru yetenekli askerlerinden birinin meydana çıkmasını emretti. İntikamcı ordusu düşman ordusuna göre güçsüz olsa da söz konusu olan bireysel dövüşler olunca aynı güçsüzlükten bahsedilemezdi. Sonuçta aldıkları üç aylık eğitim bile ağırlıklı olarak bireysel dövüşler üzerineydi. Haru'nun askerlerinin sadece tecrübe konusunda eksiği vardı. Haru bu sayede ortaya dövüş önerisini koyarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu.


Hem asıl planı için zaman kazanıyor hem de askerlerinin ölümüne bir dövüşte tecrübe kazanmalarını sağlıyordu.


Ain Rhomir'de meydana kendi askerlerinden birini gönderdi. Bu iki asker meydanın ortasında birbirleri ile savaşmaya başladılar. Haru ilgisizce savaşları izliyordu. Sabahtan itibaren başlayan bu dövüşler öğleye kadar sürmüştü. Daha sonra ise bir ara verilmişti.


Haru Burain'den meydanın ortasında yapılan dövüşlerle ilgili rapor alıyordu. Burain'in raporuna göre toplam kırk beş dövüş yapılmıştı. Bu dövüşlerden yirmi beşini Kuzey Kaplan Krallığı'nı temsil eden askerler kalan yirmisini de kendi askerleri kazanmıştı. Bunun sonucu olarak yirmi beş İntikamcı askeri ölmüştü. Kuzey Kaplan Krallığı'nın kaybı ise sadece yirmi askerdi.


Ayrıca karşı taraf yirmi beş dövüş kazandığı için Haru söz verdiği gibi yirmi beş esiri serbest bırakmıştı.


Fakat bazı önemli esirleri elinde tutmaya devam ediyordu. Havanın kararmasına az bir vakit kaldığı için Haru artık biraz eğlenebilirdi. Ayrıca savaş meydanının ortasında ölen yirmi beş askerinin intikamını alması gerekiyordu. Bunun için Ain Rhomir'le iletişim kurdu.


Aralarında ki anlaşmanın şartlarını değiştirmişti. Artık savaş alanının ortasında kendisi vardı. Ain Rhomir'e bire bir dövüşlerde kendisini yenmeyi başardıkları anda kralın kızı da dahil olmak üzere bütün esirleri bırakacağı sözünü vermişti. Fakat bire bir dövüşlerde öldürdüğü her Kuzey Kaplan Krallığı askerine karşılık olarak bir esiri öldüreceğini en sonunda ortada esir kalmayınca kralın kızını öldüreceğini belirtmişti.


Ain Rhomir Haru'nun şartlarına karşı öfkeden köpürse de yapabileceği bir şey olmadığı için kabul etmek zorunda kalmıştı.


Haru savaş alanına hem ölen yirmi beş askerinin intikamını almak hem de düşman ordusunun maneviyatını sarsmak için çıkmıştı. Üstelik bu dövüşlerde gerçek gücünü kullanmayı bile düşünmüyordu. Sadece Wulkar'ı kullanarak hiçbir teknik ve özel güç kullanmadan rakipleri ile dövüşecekti.


Sonuçta karşısında ki düşman askerlerini bir anda yok ederse bunun eğlenceli hiçbir tarafı olmazdı. Haru'nun elinde önemli esirler olduğu için düşman ordusu ona karşı çıkmaya cesaret edemezdi. Haliyle birazdan fazlasıyla eğlenecekti. Ain Rhomir en güçlü askerlerinden birisini Haru'nun karşısına gönderdi. Haru'nun rakibi iki metre boyunca olan yaklaşık iki insanın boyutunda kalıplı ve kaslı bir bedene sahip savaşçıydı.


Haru'nun rakibi yaklaşık bir metre boyunda olan çok ağır gibi görünen bir balta taşıyordu.


Dış görünüşe bakıldığı zaman Kuzey Kaplan Krallığı'nın askerinin yanında Haru'nun hiç şansı yok gibi görünüyordu. Fakat gerçekler böyle değildi. Çünkü Haru rakibini gördüğü anda elinde ki Wulkar'ı beline asmıştı.


Analiz yeteneği sayesinde rakibinin gücünü açık bir şekilde fark etmişti. Ona karşı Wulkar'ı kullanması kendi kılıcına bir hakaret olurdu. Haru'nun kılıcını beline astığını göre Kuzey Kaplan Krallığı askerleri fazlasıyla şaşırdılar. Çünkü kim olursa olsun elinde bir metrelik güçlü bir balta taşıyan iki metre boyunda kaslı bir savaşçıya karşı silahsız savaşmayı göze alamazdı. Fakat Haru için rakibinin bir böcekten farkı yoktu.


Haru'nun rakibi Haru'nun silahını beline astığını görünce fazlasıyla öfkelendi.


Çünkü bu açıkça kendisine edilen bir hakaretti. Bunun üzerine dev savaşçı Kan Hırsı tekniğini devreye soktu. Aynı anda balta tipi silahlarla daha etkili olan Yer Sarsan Mekruh Darbe tekniğini devreye sokarak Haru'nun üzerine atıldı.


Şimdiden Haru'nun dev baltasının darbesiyle iki parçaya ayrıldığını ve iç organlarının kirli kanıyla birlikte yere dağıldığını görebiliyordu. Fakat bu görüş bir anda dağıldı. Çünkü Haru onun baltasına karşılık kendi yumruğunu ortaya çıkarmıştı. Dışarıdan bu olayı izleyenler için Haru'nun yaptığı açıkça delilikti. Çünkü bir teknikle güçlenmiş silahın darbesine karşılık hiçbir teknik kullanmadan sadece yumruğunu kullanarak o darbeyi karşılamaya çalışıyordu. En iyimser olanların bile aklında ki senaryo Haru'nun elinin kopacağıydı.


Fakat balta darbesi ve yumruk birbirleri ile karşılaştıkları anda kimsenin beklemediği bir şey oldu.


Dev savaşçının güçlü baltası Haru'nun yumruğuna dokunduğu anda yeşil ve mor bir renge bürünerek çürümeye ve parçalanmaya başladı. En sonunda savaşçının elinde ki balta tamamen yok olmuştu. Haru doğrudan bir güç uygulamadan savaşçının bir teknikle güçlenmiş baltasını yok etmişti.


Bu sahneyi izleyen herkesin bundan etkilenmemesi mümkün değildi. Haru baltayı yok ettikten sonra sol bileğinde aktif olan yılan dişi dövmesiyle birlikte dev savaşçıya dışarıdan hiçbir etkisi bulunmayan bir yumruk attı. Dev savaşçı silahını kaybettiği için çok öfkeli olsa da Haru'nun kendine attığı yumruğu hissettiği zaman kendini tutamayarak çirkin ve kalın sesiyle gür kahkahalar atmaya başladı.


Çünkü Haru gerçek potansiyelini kullanmadan sadece bedeninin normal gücüyle bir yumruk atmıştı.


Haliyle dev savaşçı için Haru'nun attığı yumruğun onun bedenini kaşındırması bile mümkün değildi. Bu durumda Haru'yu küçümsemesi normaldi. Dev savaşçının kahkaha atmasıyla birlikte yüzleri umutla dolan Kuzey Kaplan Krallığı askerlerinin yüzleri bir anda düştü.


Çünkü kahkaha atan savaşçının kahkahaları bir anda kesilmişti. Dev savaşçının bedeni şişmeye başlamıştı. Bir süre sonra çeşitli yerlerinden yırtılan derisinin altından dev savaşçının vücut sıvıları dışarıya akmaya başlamıştı. Şu anda dev savaşçının bedeninde ki bütün boşluklarından kan ve beden sıvısı akıyordu. İki metre boyunda ki devasa savaşçı Haru'nun güçsüz gibi gözüken tek bir yumruğu ile bu hale gelmişti.


Haliyle Kuzey Kaplan Krallığı askerlerinin yüzlerinin düşmesi normaldi.


Yerde ki dev savaşçının cesedi bir süre titredikten sonra hareketsiz kaldı. En güçsüz bir insan bile eskiden bir insan gibi gözüken bu cesedin öldüğünü anlardı. Haru dev savaşçıyı öldürünce Kuzey Kaplan Krallığı'nın esirlerinden birisinin yanına gitti.


Esirlerin arasından birisini seçerek meydanın ortasına sürükledikten sonra belinde taşıdığı normal bir kılıçla esirin boğazını acımasızca kesti. Kuzey Kaplan Krallığı askerleri bu sahneyi görünce öfkelerinden yerinde duramaz hale gelmişlerdi. Çünkü Haru'nun boğazını kestiği esire doğru gitmek isteyen fakat çevresinde ki diğer soylular tarafından engellenen kadının attığı acı dolu çığlıklar yürek parçalayıcı bir tondaydı.


Fakat Haru bunu zerre kadar önemsememişti. Kendi askerleri öldürüldüğünde gülen ve eğlenen bu aşağılık insanların onun gözünde bir değeri yoktu.


Yaşamaları veya ölmeleri umurunda bile değildi. Haru'nun esirin boğazını acımasızca kesmesi aynı zamanda Ain Rhomir üzerinde farklı bir etkiye neden olmuştu. Bu etki ise korkuydu. Ain Rhomir en güçlü savaşçılarından oluşan elit birliğinden bir askeri meydanın ortasına gönderdi.


Bu asker büyük bir mızrak taşıyordu. Aynı zamanda zincir bir zırh giyiyordu. Haru karşısında ki askeri görünce boyutsal yüzüğünden uzun bir sopa çıkardı. Bu kadar güçsüz askerlere karşı savaştığı için memnuniyetsizlik hissetmeye başlamıştı. Çünkü o karşısına bütün gücünü ve potansiyelini kullanmasını sağlayacak güçte bir rakip çıkmasını istiyordu. Fakat karşısına çıkan rakipler onun için çerez sayılırdı.


Haru karşısında ki rakibe ilk hamleyi yapması için izin verdi. Rakibi onun biraz önceki dövüşünü izlediği için Haru'ya temkinli yaklaşıyordu.


Mızrağını kullanabileceği kadar Haru'ya yaklaştığı anda sahip olduğu en güçlü saldırı tekniği olan Durdurulamaz Mızrak Ruhu tekniğini kullanarak elinde ki mızrağı doğrudan Haru'ya doğru fırlattı. Haru'ya doğru havada uçan mızrak üzerinde büyük bir güç barındırıyordu.


Haru başta tedirgin olsa da mızrağın gücünü hissettiği anda bu tedirginliği kayboldu. Rakibi kendisiyle övünür bir şekilde bu çöpten mızrağı sanki ona en ufak bir zarar verebilecekmiş gibi "Durdurulamaz Mızrak Ruhu" diyerek fırlatmıştı. Haru hiçbir tepki vermeden mızrağın bedenine çarpmasına izin verdi. Sonuçta bedeni fazlasıyla güçlenmişti. Tmyrin Ejderi formunun bedenine kazandırdığı dayanıklılıkla birlikte bu mızraktan bin tanesi bir araya gelse bile Haru'ya en ufak bir zarar veremezdi. Haru açıkça hayal kırıklığına uğramaya başlamıştı.


Fırlatılan mızrak Haru'nun bedenine isabet ettiğinde İntikamcı ordusu askerlerinin içini korku kaplarken Kuzey Kaplan Krallığı askerleri delice sevinmişlerdi. Fakat mızrağın Haru'nun bedenine çarptığı anda en ufak bir zarar veremeden toza dönüştüğünü gördüklerinde iş değişmişti.


Bu sever sevinen taraf İntikamcı ordusunun askerleri olurken Haru'nun gücünden korkan taraf Kuzey Kaplan Krallığı askerleri olmuştu.


Haru elinde ki sopayı güçlü bir şekilde rakibine doğru fırlattı. Sonuçta rakibini kendisine saldırdığı şekilde öldürmesi daha kolaydı. Sıradan sopa rakibinin bedenine çarptığı anda ucu küt olmasına rağmen bedeninde büyük bir oyun açmış ve bedenini delerek geçmişti.


Sopa rakibinin arkasında ucuna saplı olan kalbi ile birlikte yere düşmüştü. Rakibi ağzından sızan kanla birlikte yere yığılmış ve anında ölmüştü. Basit bir sopa bile Haru'nun gücü ile kullanıldığında hasarı yüksek bir silaha dönüşüyordu. Haru'nun mızrak kullanıcısı olan rakibini hiçbir teknik kullanmadan tıpkı onun yapmaya çalıştığı gibi küt başlı bir sopayla onu öldürmesi Kuzey Kaplan Krallığı ordusu için utanç kaynağıydı.


Haru rakibini öldürdüğü anda hemen başka bir esirin boynunu kesmiş ve Kuzey Kaplan Krallığı soylularının olduğu taraftan yeni bir acı dolu feryadın yükselmesine sebep olmuştu. Şu ana kadar düşman ordusunun maneviyatını sarsmakta fazlasıyla başarılı olmuştu.


Haru yüksek sesle Ain Rhomir'e seslenerek kışkırtıcı bir şekilde konuşmaya başladı.


Onlara "Karşıma bu böcekleri çıkardığınıza göre benimle alay ediyor olmalısınız. Fakat beni küçümsemenizin bedeli olarak iki önemli esiriniz hayatını kaybetti. Bundan sonra size beni küçümsememenizi tavsiye ederim. Bütün kıtanın en büyük askeri gücü olarak kabul edilen Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun benim karşımda bu kadar büyük bir böcek sürüsü haline dönüşeceğini kim tahmin ederdi ki?" dedi.


Bu sözler adeta Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun yüzüne atılan büyük bir tokattan farksızdı.


Haru konuşmasına devam ederek "Madem bu kadar güçsüz bir böcek sürüsüsünüz o zaman size biraz şans vereyim. Şu anda kralın kızı dışında elimde elli beş tane esir var. Bu esirlerin hepsinin hayatına karşılık karşıma bin kişi çıkartın" dedi.


Haru bin kişiye karşı tek başına dövüşmek istiyordu. Eğer Kuzey Kaplan Krallığı askerleri bu savaşı kaybederse elli beş esir hayatını kaybedecekti. Bu sayede geriye sadece kralın kızı kalacaktı. Haru olası bir saldırı durumuna karşılık kralın kızını özellikle saklamıştı. Haru'nun teklif ettiği şeyi bir çeşit intihar olarak gören Kuzey Kaplan Krallığı askerleri ve soyluları sevinçten deliye dönmüştü.


Fakat Ain Rhomir fazlasıyla düşünceliydi. Çünkü rakibinin böyle bir hamleyi arkasında hiçbir dayanağı olmadan boş yere yapmayacağını düşünüyordu. Bu düşüncesinde haksızda sayılmazdı. Fakat avantaj Haru'nun elinde olduğu için oyunu onun kurallarına göre oynamak zorundaydılar.


Ain Rhomir'in gözetiminde Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun içinden elitin eliti olan en yetenekli ve güçlü bin asker seçildi.


Bu askerlerin bazıları büyücü bazıları okçu bazılarıysa savaşçıydı. Fakat her birinin ünü oldukça yüksekti. Zaten bin asker ortaya çıktığı anda iki orduda da büyük bir tartışma başlamıştı. Sonuçta Kuzey Kaplan Krallığı'nın en üstün güçlerine sahip olan bin kişinin bir arada görünmesi bile çok nadirdi. Oysa birazdan bu bin kişi Haru'ya karşı savaşacaklardı. Haru düşmanlarını analiz ettiği anda işi ciddiye alması gerektiğini anladı. Artık kana susamış olan Wulkar'ı belinden çıkartarak hemen aktif hale getirdi. Daha sonra kırmızı yıldırımlarını hazırladı.


Yolan Adımları tekniğini her an kullanmaya hazır bir şekilde bekletti.


Bin kişi Haru'yu dikkatle inceledikten sonra bir savaş düzeni aldılar. Savaşçılar ön tarafa geçerek Haru'nun etrafını kuşatmış ve kaçış yolunu kapatmışlardı. Büyücüler ve okçular ise savaşçıların arkasında her an saldırmaya hazır bir şekilde bekliyorlardı.


Haru rakiplerinin savaş düzenini görünce bir kez daha Wulkar'ı kullanamadan beline asmak zorunda kaldı. Ne kadar güçlü olursa olsun yüzlerce ok ve büyü ile aynı anda mücadele etmesi mümkün değildi. Üstelik ona saldıracak yüzlerce savaşçıda vardı. Bu durumda gücünü yeni bir boyuta çıkarması gerekiyordu. Haru'nun kılıcını bir kez daha beline astığını gören Ain Rhomir neredeyse korkudan kalp krizi geçirecek seviyeye gelmişti. Çünkü Haru bu hareketi son yaptığında rakibini ezici bir şekilde yok etmişti.


Şu anda Haru'nun karşısında bulunan bu bin kişinin ölmesi demek Kuzey Kaplan Krallığı'nın iki kolunun kesilmesi ile eş değerdi.


Bu bin kişi yeri doldurulamaz askerlerdi. Haliyle Ain Rhomir'in bu kadar endişelenmesi son derece normaldi. Haru Wulkar'ı beline astıktan sonra yeni güçlenmiş aurasını kullanarak kalbinde ki kaynak canavarının ruhuna odaklandı.


Bu sayede bütün bedeni Tmyrin Ejderi formuna büründü. Eskisine göre fazlasıyla güçlenmiş olan Tmyrin Ejderi formunun çift kat yeşil pulları eskisine göre daha uzun olan zehirli bir kuyruğu vardı. Haru'nun dayanıklılığı fazlasıyla artmıştı. Şu anda hız ve dayanıklılık konusunda Haru'yu geçebilecek kimse yoktu. Çünkü Tmyrin Ejderi formu aurası ile daha güçlü bir hale gelmişti.


Bütün bunların haricinde artık Tmyrin Ejderi formu ses tellerinde ki değişiklik haricinde ses tipi saldırılar yapabiliyordu.


Haru'nun dönüşüm geçirdiği canavarı göre rakipleri istemsizce bir adım geriye çekilmişlerdi. Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun askerlerinin yüreklerini büyük bir korku ele geçirmişti. Çünkü karşılarında ki kaynak canavarı en kötü kabuslarında bile karşılaşmak istemeyecekleri bir şeydi.


Haru'nun rakibi olan bin asker bir kişiye karşı savaşmalarını kendilerine edilmiş bir hakaret olarak görüyorlardı. Bunun için bu işi bir an önce bitirmeye hevesliydiler. Fakat Haru'nun dönüşüm geçirdiği kaynak canavarını gördükten sonra korkmaya başlamışlardı. Çünkü bu canavardan oldukça güçlü bir öldürme arzusu yayılıyordu. Bu öldürme arzusu bile tek başına korkutucuydu. Fakat asıl korkutucu olan şey bu öldürme arzusunun baskılanmış olmasıydı. Bunun anlamı aslında şu an ki halinden çok daha güçlüydü.


Bu bin asker çok güçlü olsalar da böyle bir şey karşısında korkmamaları mümkün değildi.


Haru bu işi fazla uzatmak istemediği için hiç beklemeden düşman askerlere karşı hücuma geçti. Rakipleri en güçlü savunma büyülerini yaparak ve karşı saldırı yaparak Haru'ya karşılık verdiler. Haru etrafına kurulan büyülü darbeleri tek bir kuyruk darbesi ile paramparça etti.


Daha sonrada sesi ile güçlü bir kükreme yaparak düşman askerlerinin geçici olarak sağır olmasını bir kısmının da hafif yaralar almasını sağladı. Tabi ki bu daha başlangıçtı. Kuyruğu ve keskin pençeleri ile önüne gelen askeri kıymaya çeviriyordu. Bu kombinasyona sahip olduğu yüksek hızda eklenince rakipleri ona karşılık verme fırsatı bile bulamıyordu. Bu sırada bedenine çarpan saldırı amaçlı büyüler ve oklarsa yok oluyordu.


Sonuçta düşmanlarının yaptığı güçsüz saldırıların onun çift kat yeşil pullarını geçip ona zarar vermesi mümkün değildi.


Haru bu gerçeği bildiği için sayıları beş yüze kadar düşen düşmanlarının içinde korkusuzca hareket ediyordu. İzleyenleri vahşet olarak nitelendireceği bir katliam yapan Haru çok kısa süre içinde bin kişinin bedenini tanınamaz hale getirerek parçalamıştı.


Haliyle bu durum düşman ordusunun üzerinde büyük bir moralsizlik etkisi yapmıştı. Ain Rhomir ise yeri doldurulamayacak bu bin kişinin kan ve beden parçaları ile zenginleştirilmiş bir çeşit çorbaya döndüğünü görünce üzüntüden ve intikam hırsından çıldırma noktasına gelmişti. Sonuçta ölen kişileri büyük bir çoğunluğu iyi bir gelecek vaat eden onun ailesi olarak gördüğü kişilerdi.


Haru rakiplerinin hepsini öldürünce tekrar insan formuna döndü. Daha sonra elli beş esirin yanına ilerlemeye başladı.


Haru'nun esirlerin yanına gittiğini gören Kuzey Kaplan Krallığı soyluları kelimenin tam anlamıyla yıkıldılar. Hepsinin çocukları ve gelecek umutları kısa bir süre sonra kalıcı olarak yok olacaktı. Bu durumda yıkılmamaları mümkün değildi.


Haru'nun ise daha farklı bir amacı vardı. Bunun için esirlerin yanına ulaştığında aurasının çok ufak bir bölümü ile güçlendirdiği sesiyle herkesin duyabileceği bir şekilde "Bu esirlerin özgür olmasını istediğinizi görebiliyorum. Ben bağışlayıcı bir kralım. Askerlerinizi yenmeme rağmen esirlerinizin hepsini özgür bırakabilirim. Tabi ki bunun için bir şartım var. O da Ain Rhomir'in generalim olan Burain ile ölümüne dövüşmesidir. Bakalım hangi ordunun generali daha güçlü bir savaşçı. Bu arada olurda bu iyi niyetli(!) teklifimi reddederseniz kralın kızı dahil bütün esirleri öldürürüm" dedi. Haru'nun konuşmasından sonra bütün gözler doğrudan Ain Rhomir'e dönmüştü.


Çünkü esirlerin ve kralın kızının hayatı Ain Rhomir'in ellerindeydi.


Ain Rhomir'in içi kan ağlasa da Haru'nun teklifini kabul etmek zorunda kaldı. Böylece Haru kralın kızı dışında ki bütün esirleri serbest bıraktı. Ona göre o esirler sadece basit birer böcekten farksızdı. Onların canını almadan da istediği zaman ezmesi mümkündü.


Hayatları boyunca canlarının onun tarafından bağışlandığı gerçeğiyle yaşamak zorunda kalacaklardı. Haliyle onlar için bundan büyük bir ceza düşünülemezdi. Haru esirleri serbest bıraktıktan sonra bu sefer savaş meydanının ortasına Burain ve Ain Rhomir çıktı. İki ordunun gözü de savaş meydanının ortasında başlayacak olan dövüşteydi. Sonuçta iki ordunun en iyi generalinin ölümüne dövüşmesi her zaman görülecek bir olay değildi.


Burain Haru'dan emri aldığı anda savaş meydanının ortasına atladı.


Ayzu içten içe Burain'in Haru'nun en iyi generali olarak tanıtılmasından rahatsızlık duysa da bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Daha önce Burain ile hiç savaşmamalarına rağmen onun gücünün yabana atılmaması gerektiğini biliyordu.


Sonuçta Haru'nun generali olmak bile başlı başına büyük bir olaydı. Burain'in ölümüne dövüşmesini Haru ve birkaç kıdemli asker hariç orada ki kimse görmemişti. Haliyle hepsi generallerinin gücünü merak ediyorlardı. Burain gücü ile değil daha çok askeri zekâsı ile ön planda olurdu. Bu durum kötü zihniyetli birkaç kişinin onun gücünü sorgulamasına yol açmıştı. Fakat bilmedikleri ve az sonra öğrenecekleri gerçek hepsini şok edecekti. Burain karşısında ki Ain Rhomir'i eşiti olarak kabul ederek askeri bir şekilde selamladı.


Ain Rhomir ise doğrudan kılıcını çekmeyi tercih etmişti. Ain Rhomir'in kılıcı dışa doğru kavisli ve sivri uçlu yaklaşık bir metre boyunda olan ağır ve güçlü olduğu her halinden belli olan bir kılıçtı. Haru iki generalin savaşını izleyerek analiz yeteneği ile onları inceliyordu.


Amacı hem kendi generali olan Burain'in gücünün gelişip gelişmediğini görmek hem de Ain Rhomir'in gücünü incelemekti.


Burain boyutsal yüzüğünden genişliği beş santim yüksekliği ise sadece üç santim olan büyük bir şişe benzeyen düz bir kılıç çıkardı. Kılıcın hafif bir kılıç olduğu her halinden belliydi. Boyu otuz santime oldukça yakındı. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir kılıçtan hiçbir farkı yoktu. Çünkü Ain Rhomir'in aksine Burain sıradan bir kılıç kullanıyordu. Öyle ki iki ordunun askerleri içinde onun kılıcından daha kötü bir kılıç bulmak neredeyse imkansızdı. Fakat Burain için bu önemsiz bir detaydı. Çünkü kılıcın gücünü onu kullanan kişi belirlerdi.


En basit bir silah uzman bir kişinin elinde öldürme makinesine dönüşebilirdi.


Aynı şekilde en güçlü silah onu kullanmayı bilmeyen bir kişinin elinde basit bir sopadan farksız olurdu. Burain'in elinde ki kılıcı gören düşman ordusunda ki askerler onu açıkça küçümsemeye ve yüksek sesle onunla alay etmeye başlamışlardı.


Sonuçta onlar Burain'in elinde ki kılıcı kendi çocuklarına bile layık görmüyorlardı. Burain yapısı gereği hem soğukkanlı hem de sabırlı bir insandı. Kendine ve kılıcına inancı tam olduğu için kulakları onunla alay edenlere karşı sağır olmuştu. İki tarafta hazırlandıktan sonra Burain bir an bile zaman kaybetmeden saldırıya geçti. Ain Rhomir'in iyice yanına yaklaşınca "Yaradılış Hikmeti Birinci Kapı Hız" diye bağırarak saldırıya geçti.


Burain Yaradılış Hikmeti adında bir teknik kullanıyordu. Bu tekniğin üç kapısı vardı. Her kapının ayrı bir güçlendirme etkisi vardı. Birinci kapı kullanan kişinin hızını arttırıyordu. İkinci kapı dayanıklılığını üçüncü kapıysa gücünü arttırıyordu.


Burain Ain Rhomir'e bir beden güçlendirme tekniği kullanarak saldırmıştı.


Bedenine toplanan aşırız hız elinde ki hafif kılıcın çevikliği ile birleşince Burain gözle takip edilmesi çok zor olan saldırı komboları yapmaya başlamıştı. Ain Rhomir elinde ki kılıcı ile Burain'in saldırılarını zorlukla engellese de bu şekilde uzun süre dayanması imkansızdı.


Bunun için tıpkı onun gibi bir beden güçlendirme tekniği kullanarak "Kralın Onuru" diye bağırdı. Bir anda nereden ortaya çıktığı belli olmayan sarı bir ışık halesi Ain Rhomir'in bedenini sardı. Burain ışık halesinin gücünü hissedince saldırı kombolarını durdurarak bir adım geri çekildi. Çünkü şu an ki gücü ile o ışık halesi ile başa çıkması mümkün değildi. Fakat henüz kullanmadığı bir sürü kozu vardı.


Bunlardan birini kullanarak "Yetimin Adalet Yakarışı" diye bağırdı.


Ain Rhomir'in bedeninde ki sarı ışık halesi Burain'in tekniğinden sonra bir anda yok oldu. Burain Yetimin Adalet Yakarışı tekniğini açık tuttuğu sürece Ain Rhomir Kralın Onuru tekniğini kullanamazdı. Burain rakibinin eski haline döndüğünü görünce saldırı kombolarına kaldığı yerden devam etti.


Ain Rhomir kullandığı beden güçlendirme tekniğinin Burain tarafından etkisiz hale getirildiğini görünce en iyi savunma saldırıdır düşüncesinden yola çıkarak "Kılıç Çağı Bin Ejderin Hükmü" tekniğini kullanarak kılıcını güçlendirdikten sonra Burain'e saldırıya geçti. Ain Rhomir'in teknik ile güçlendirilmiş ağır kılıcı Burain'in hızlı saldırılar yapan hafif kılıcına çarptığı anda Burain'in kılıcı kırıldı.


Burain'in kılıcının kırıldığını gören düşman ordusunda ki askerler kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar.


Bir savaşçı için kılıcının kırılması büyük bir utanç kaynağıydı. Ain Rhomir içten içe kendisiyle gururlanıyordu. Ayzu ise izlediği savaştan sonra Burain'in gücünü sorgulamaya başlamıştı. Üstelik sadece o değil İntikamcı ordusunun neredeyse tamamı Burain'in gücünü sorguluyordu.


Bir tek Haru kendinden emin bir şekilde Burain'i izliyordu. Burain savaşta farklı yüzleri olan bir kişiydi. Rakibine kendini güçsüz ve zayıf gibi göstererek ona karşı dikkatinin dağılmasını ve bir boşluk vermesini sağlardı. Daha sonrada asıl gücünü ortaya çıkartarak işini bitirirdi. Burain kırılmış kılıcına bir bakış attıktan sonra rakibinin suratına baktı. Rakibi sinsi bir şekilde ona gülümsüyordu.


Sonuçta Burain'in şu an sahip olduğu hiçbir savunma yoktu. Savaşlarda bile asla üzerine zırh giymez ve eline kalkan almazdı.


Onun düşüncesine göre hayatını basit bir zırhın ve kalkanın savunmasına emanet etmek kendi hayatına yapabileceği büyük bir saygısızlıktı. O her zaman kendi hayatını sahip olduğu güce emanet etmişti. Rakibinden güçsüz olursa üzerinde ki zırhın veya elinde ki kalkanın bir önemi olmazdı.


Çünkü her türlü ölürdü. Sadece zırh ve kalkan bu ölümü geciktirirdi. Burain ölmekten de yaşamaktan da korkmuyordu. Ölüm konusunda ki düşüncesi ne olacaksa olsundu. Ne zaman ve ne şekilde öleceğini umursamıyordu. Fakat bildiği ve bütün kalbiyle kabul ettiği bir gerçek vardı ki o da değer verdiği şeyleri korurken onların yanında öleceği gerçeğiydi. Bunun dışında ki hiçbir şeyi umursamıyordu.


Bu yüzden her savaşta oldukça rahattı. Bazen bu tutumu karşısında ki düşmanları bile bezdirirdi.


Burain elinde ki kırık kılıcı yere attı. Daha sonra boyutsal yüzüğünden yere attığı kılıcın aynısı olan başka bir kılıç çıkardı. Onun aynı kılıçtan bir tane daha çıkardığını gören düşman ordusu askerleri artık gülmekten yerlere yatacak bir hale gelmişlerdi.


Savaşı izleyen herkesin ortak düşüncesi Burain boyutsal yüzüğünden aynı kılıçtan kaç tane çıkarırsa çıkarsın kırılacağı gerçeğiydi. Haliyle bunu bile bile aynı kılıç ile savaşmak konusunda ısrar etmek alay konusu olmasını sağlıyordu. Fakat Burain'in en ufak bir tasası yoktu. Kılıcı ile kaldığı yerden Ain Rhomir'e karşı saldırıya geçti. Ain Rhomir tek bir darbeyle Burain'in kılıcını yeniden kırdı.


Burain hiç duraksamadan boyutsal yüzüğünden yeni bir kılıç çıkardı. Düşman ordusu askerleri gülmekten karınlarını tutacak bir vaziyete gelmişlerdi. Bir savaşçının kılıcının kırılması onun için büyük bir aşağılanmayken Burain'in kılıcı iki kez kırılmıştı.


Fakat onun yüzünde gittikçe büyüyen bir gülümsemenin etkisi vardı.


Ain Rhomir kısa bir sürede Burain'in birbiri ardına boyutsal yüzüğünden çıkardığı kılıçlarını kırmaya devam etti. Öyle ki yerde fazlasıyla kırık kılıç parçası birikmişti. Bu süreç boyunca Ain Rhomir rakibinin yüzünü inceleyerek orada umutsuz bir ifade bulmayı umuyordu.


Fakat tek bulabildiği gittikçe büyüyen bir gülümsemeydi. Burain yeterince kılıcı kırılınca sahip olduğu en güçlü tekniklerden birinin ön koşulunu yerine getirmişti. Bunun için hemen "Kılıç Ruhunun Çağrımı" diye bağırdı. Ain Rhomir bir anda Burain'in yeni bir teknik kullandığını görünce bir adım geri çekildi. Bu sırada yerde ki kırık kılıç parçaları yuvarlak bir top haline gelerek yok oldular.


Ain Rhomir bunu görünce düştüğü hatayı anlamıştı. Fakat iş işten geçmişti. Burain'in tekniğinin ortaya çıkardığı top beyaz bir toz bulutu çıkartarak yok oldu. Toz bulutu dağılınca kırık kılıç parçalarından baştan oluşan büyük bir metal kılıç ruhu ortaya çıkmıştı.


Haru kılıç ruhlarının gücünü çok iyi biliyordu. Burain'in çağırdığı kılıç ruhu Wulkar'ın kılıç ruhunun onda biri bile etmezdi.


Fakat buna rağmen önünde ki her şeyi yok edebilecek bir güce ve azme sahipti. Burain'in çağırdığı kılıç ruhu Burain'in bütün kılıçlarını kırdığı için Ain Rhomir'i hedef aldı. Zaten tekniğin amacı fazlasıyla kılıcın rakip tarafından kırılmasını sağladıktan sonra kılıç ruhunun öfkesini rakibe yönlendirmekti. Kılıç ruhu için Ain Rhomir dışında hiçbir hedef yoktu. Bunun için hemen Ain Rhomir'e karşı saldırıya geçti.


Ain Rhomir kendi kılıcının sahip olduğu kılıç ruhunu devreye soktu.


İki kılıç ruhu havada birbirleri ile savaşmaya başladılar. Artık onların savaşmasına gerek kalmamıştı. Çünkü kılıç ruhlarından hangisi yok olursa o kılıç ruhunun sahibi ölecekti. Herkes gökyüzünde çınlamalar ve çatırtılar çıkartan kılıç ruhlarının savaşını izliyordu.


Sadece birkaç dakika içinde Burain'in kırılan kılıçlar için öfke ile dolan kılıç ruhu Ain Rhomir'in kılıç ruhunu yok etti. Ain Rhomir savaş bittiği anda önce güçsüzce dizlerinin üzerine çöktü. Hala yaşıyordu. Fakat bu uzun sürmeyecekti. Burain boyutsal yüzüğünden çıkardığı yeni bir kılıçla Ain Rhomir'in kafasını bedeninden ayırdı. Bedenden fışkıran oluk oluk kan toprağı bir kez daha ıslatırken Ain Rhomir'in kafası gözleri açık bir şekilde Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun olduğu tarafa doğru yuvarlanmaya başlamıştı.


Burain'in kılıcı ile dalga geçenlerin hepsi şimdi derin bir sessizlik içindeydi.


Çünkü Burain hiçbirinin kullanmaya tenezzül etmeyeceği bu kılıçla onların generalini öldürmüştü. İntikamcı ordusunda ise farklı bir durum vardı. Burain'in dövüşünü daha önce izlememiş olanlar derin bir şok içindeydi.


Hiç birisi böyle güçlü bir saldırının Burain tarafından yapılmasını beklemiyordu. Bir ruha sahip olan kılıçlar oldukça güçlüydü. İnsanlar için oldukça değerli kabul edilirdi. Fakat bir kılıç ruhunu çağırmaya yarayan bir teknik onlar için paha biçilemez bir değerdeydi. Çünkü kılıç kullanımı ne kadar uzman olunursa olunsun sınırlı bir silahtı. Bunun için içinde ki ruhun gücünü bütün potansiyeli ile kullanmak imkansızdı.


Fakat bir kılıç ruhu doğrudan çağrıldığı zaman bütün potansiyel ile kullanılabilirdi. Çünkü onu sınırlayan bir kılıcın içinde değildi.


Haliyle bu güç kimsenin dalga geçemeyeceği bir güçtü. Bu gücü kullanmak bile başlı başına zor bir olaydı. Eğer çağırılan kılıç ruhuna hâkim olunmakta başarısız olunursa onu kullanan kişi direkt olarak ölürdü. Bedeni ise çağırılan kılıç ruhu tarafından ele geçirilirdi.


Ain Rhomir'in kesik kafası Kuzey Kaplan Krallığı ordusu askerleri için tam anlamıyla bir çöküş olmuştu. Generalleri bile öldürülmüşken içlerinde ki savaşma isteği yavaş yavaş solmaya başlamıştı. Bu sırada hava karardığı için iki orduda kamp kurmaya başladılar. Haru Burain'i özel olarak tebrik ettikten sonra planını uygulamaya başlamaları için iletişim cihazı ile herkese emir verdi.


Gecenin karanlığında sadece yakılan meşaleler orduların kamp alanlarını aydınlatıyordu.


Haru bütün ordusunu aniden Güney İntikamcı Krallığı'na doğru geri çekmeye başladı. Düşman ordusunu Güney İntikamcı Krallığı'na doğru hareket eden yüz binlerce meşaleyi görünce hemen alarm durumuna geçtiler.


Sonuçta kralın kızı düşman ordusundayken onların geri çekilmelerine izin verilemezdi. Haru'da bu gerçeğe güvendiği için emin adımlarla geriye doğru çekiliyordu. Bu sırada düşman ordusundan kimse Haru'nun ordusundan ayrılan bir milyon İntikamcı askerini fark etmedi. Çünkü bu askerler Zhimu ve onun simyacı ekibi tarafından hazırlanan görünmezlik iksirlerinden içmişlerdi.


Bir milyon asker yanlara doğru açılarak düşman ordusunun ortalarından geçmesine izin verdi.


Daha sonrada düşman ordusunun arkasında yeniden bir araya geldiler. Haru iletişim cihazından adamlarının durum raporunu aldığı anda ordusuna durma emri verdi. Bu sırada meşale taşıyan askerler geriye doğru çekilmeye devam etmişlerdi.


Haliyle bu durum düşman ordusuna hepsinin geri çekilmeye devam ettiklerinin izlenimini vermişti. Düşman ordusunda Ain Rhomir gibi taktik bir zekâ olsaydı bu durumun bir tuzak olabileceğinden şüphelenirdi. Fakat Ain Rhomir gibi başka bir kişi olmadığı için düşman ordusu tuzağa adım adım ilerliyordu. Haru düşman ordusunun durumunu gözlüyordu. Yeterince dağıldıkları anda saldırıyı başlatacaktı.


Çok geçmeden düşman ordusunun askerlerinin düzeni bozuldu. Hızlı yürüyenler önde yavaş yürüyenler arkada kalmışlardı.


Haru bunun üzerine iletişim cihazı ile saldırı emrini verdi. Düşman ordusunun arkasında olan bir milyon İntikamcı askeri ellerinde ki enerji silahları ile düşman askerlerinin üzerine enerji mermisi yağdırmaya başladılar. Gecenin karanlığında kör atış yapsalar da çoğu isabetli atışlardı.


Bu sırada Haru karanlığın içinde savaş düzeni alan askerleri ile beklemedeydi. Düşman ordusu arka taraftan saldırı alınca bir anda bocalamıştı. Düşmanın zırhlı birlikleri ön taraftaydı. Arka tarafta ise hassas birlikleri olan büyücüler ve okçular vardı. Bu birlikler yağmur gibi yağan enerji mermileri ile delik deşik oluyorlardı. Büyücüler enerji bariyeri kurmaya zaman bile bulamadan yok olmuşlardı.


Düşman ordusu ilerlemeyi bırakarak hemen geride ki bir milyon İntikamcı askerine doğru saldırıya geçti.


Haru'da tam olarak bu anı bekliyordu. Çünkü düşmanın zırhlı birlikleri bir milyon İntikamcı askerinin saldırılarını engellemek için geriye geçmişti. Haliyle ortada savunmasız durumda olan birlikler kalmıştı. Haru hemen bütün okçularına ve büyücülerine saldırı emri verdi.


Havada uçan milyonlarca ok gecenin karanlığında görünmez olurken yüz binlerce büyü gecenin karanlığını aydınlatıyordu. Düşman ordusu Haru'nun asıl saldırısından sonra çok ağır kayıplar yaşamışlardı. Bu sırada geride ki bir milyon İntikamcı askeri enerji silahları ile düşman ordusuna enerji mermisi yağdırmaya devam ediyordu. İki taraftan yapılan saldırıya gün içinde ki umutsuzlukları da eklenince Kuzey Kaplan Krallığı askerlerinin büyük bir çoğunluğu dağılarak kaçmaya başladılar. Az bir kısmı da hala kralı ve yanında ki soyluları korumaya çalışıyorlardı. Fakat düşman ordusu dağıldığı için bütün gücünü kaybetmişti. Çünkü emir komuta zinciri kırılmıştı.


Haru'nun ordusunda ki savaşçılar kaçakların büyük bir çoğunluğunu yakalamayı bir kısmını da öldürmeyi başarmışlardı.


Kızıl bir güneş ufuktan doğarken savaş alanının görüntüsü tamamen değişmişti. Çünkü iki taraftan kuşatılmış Kuzey Kaplan Krallığı ordusu on dört milyon askerden sadece iki milyon askere düşmüştü. Onların çoğu da yaralı ve savaşamayacak durumdaydı.


Beş milyon asker ise Haru'nun adamları tarafından esir alınmıştı. Kalanlarsa savaş sırasında öldürülmüştü. Bu sırada Haru çok az asker kaybetmişti. Kayıpları Kuzey Kaplan Krallığı ordusuna göre bir hiçti. Yaklaşık sekiz milyon askeri düşmanın iki milyon askerini kuşatmıştı. Bir anda dezavantajlı duruma düşen Kuzey Kaplan Krallığı ordusu oldukça çaresizdi. Hepsi moralmen çökmüşlerdi.


Kral ve soylular bile umutsuz durumdaydı. Ain Rhomir ve en elit bin asker öldürülmüştü.


Milyonlarca asker bu savaşta ölmüş bir o kadarı da esir düşmüştü. Bu durumda umutsuz olmamaları garip olurdu. Sadece öğlene kadar süren müzakerelerden sonra kral ve soylular teslim olma kararı aldılar. Savaşmak sadece ölmelerine yol açardı.


Haru yedi milyona ulaşan esir sayısı yüzünden tereddütte düşmüştü. Bu kadar esiri zapt etmek ve beslemek çok zor bir işti. Haru savaşta bu kadar esir alabileceğini düşünmemişti. Fakat aynı zamanda onları askeri mahkemelerde yargılanana kadar korumakla görevliydi. Bunun için yedi milyon askeri ile birlikte esirlerin hepsini Yaokai Bölgesi'ne geri gönderdi. Burain ve Ayzu'da onlarla birlikte gitmişlerdi.


Haru'nun yanında her biri enerji silahı kullanan bir milyon İntikamcı askeri kalmıştı.


Haru düşman ordusunun işini bitirdiği anda iletişim cihazını kullanarak Tuseng Hanedanlığı ve suikastçı loncalarının liderlerine başlama emri verdi. Bu sayede İntikamcı casusları ve Tuseng Hanedanlığı askerlerinin suikastçılar ile yaptıkları iş birliği sayesinde Kuzey Kaplan Krallığı'nda ki şehirler, kasabalar, kaleler ve büyük bölgeler birer birer ellerine geçti. Haru Büyük Kuzey Seferi'nin ilk aşamasını başarı ile tamamlamıştı.


Kıtanın en büyük askeri güçlerinden birisi olarak görülen Kuzey Kaplan Krallığı ordusunu yok etmiş ve bütün krallığı ele geçirmişti.


Kuzeyde bunlar olurken doğuda ise çok daha farklı olaylar oluyordu. Savaşın ilk günü Hinu kurduğu pusu sayesinde iki milyon elit İntikamcı askeri ile birlikte enerji silahlarını kullanarak sekiz milyon kişiden oluşan Doğu Aslan Krallığı ordusu yok edilmişti.


Üstelik tüm bu süreç çok hızlı gerçekleştiği için tek bir kayıp bile vermemişlerdi. Hinu düşman ordusundan ele geçirilen ganimeti aldıktan sonra ilerlemeye devam etmişti. Hızlıca önüne çıkan bütün kaleleri ve şehirleri ele geçirmişti. Bunda kuşkusuz Zhimu ve simya ekibinin büyük bir payı vardı. Çünkü Hinu ve İntikamcı askerleri daha önceden hazırlanan Doğu Aslan Krallığı'nın ordu kıyafetlerini üzerlerine giymişlerdi.


Ayrıca Zhimu ve diğer simyacılar tarafından hazırlanan geçici bir süre için kılı değiştirmeyi sağlayan iksir sayesinde hepsi ölen düşman askerlerinin kılıklarına bürünmüşlerdi. Bu sayede düşman şehirlerinin ve kalelerinin kapıları direk kendilerine açılmıştı.


Onlarda çok güçsüz bir direnişle karşılaşarak buraları ele geçirmişlerdi.


Hinu bu taktikle şimdiden Doğu Aslan Krallığı'nın dörtte üçünü ele geçirmeyi başarmıştı. Doğu Aslan Krallığı orduları birer birer yok oldukları için önlerinde onlara engel olabilecek çok az şey vardı. Bu iki milyon asker kullandıkları enerji silahları sayesinde neredeyse durdurulamaz olmuşlardı. Enerji silahlarının gücü yadsınamazdı. Hinu ele geçirdiği her yerleşim yerine bin asker bırakarak yoluna devam etmişti.


En sonunda gözcülerinden aldığı raporla birlikte Hinu bütün askerlerine durma emri verdi.


Hepsi Güney İntikamcı Krallığı kıyafetlerini üzerlerine yeniden giydiler. Çünkü karşılarında Batı Panter Krallığı ordusu vardı. Çok kısa bir süre sonra iki ordu karşılaşacaktı. Hinu ve askerleri ise bu karşılaşma için çoktan hazırlanmışlardı.


Batı Panter Krallığı orduları güçsüz durumda ki Doğu Aslan Krallığı şehirlerinin birer birer fethederek krallığın içinde ilerliyorlardı. Fakat karşılarına çıkan iki milyon İntikamcı askerinden oluşan orduyu gördükten sonra durmak zorunda kalmışlardı. Hinu düşman ordusunda ki generale bulundukları sınırın arkasında ki bütün toprakların Güney İntikamcı Krallığı tarafından ele geçirildiğini eğer daha fazla ilerlerse bunu bir tehdit olarak algılayıp savaşacaklarını bildiren bir mesaj yollamıştı.


Batı Panter Krallığı ordusu bunun üzerine bir süre oldukları yerde kamp kurduktan sonra geri çekilmek zorunda kalmışlardı.


Hinu ve adamları ise sınırda nöbet tutuyorlardı. Yeni toprakları ele geçirseler de buralarda düzenin sağlanması gerekiyordu. Bunun için Hinu adamlarından bir kısmını ele geçirilen yerlere dağıttı. Kalan kısmı ile en yakın şehre çekildi.


Batı Panter Krallığı'nın kralı oyuna geldiğini anladığında fazlasıyla sinirlendi. Asırlardır beklenilen fırsat sonunda onun eline geçmişti. Hakkı olarak gördüğü Doğu Aslan Krallığı topraklarını ele geçirecekti. Fakat Güney İntikamcı Krallığı tarafından Doğu Aslan Krallığı'nın dörtte üçünün ele geçirildiğini öğrendi. Haliyle bu duruma sinirlenmemesi mümkün değildi.


Kral bu öfkesi ile oldukça hatalı bir karar vererek ilerleyen yıllarda Batı Panter Krallığı mensubu olan birçok insanın utanç duymasına neden olacak bir hareket yaptı. Bütün ordusu ile oldukça güçsüz durumda olan ve sadece iki yüz bin İntikamcı askeri tarafından savunulan toprakları içinde bulunan Traqai Bölgesi'ne saldırdı. Güney İntikamcı Krallığı'na ait olan bu bölge adamları tarafından hızlıca ele geçirildi.


İki yüz bin İntikamcı askeri iletişim cihazlarını kullanarak Haru'ya haber vermeyi başarmışlardı.


Daha sonra kaderlerini kabullenmiş bir şekilde bütün silahlarını ve teknolojik aletlerini yok ettiler. Traqai Bölgesi'nde ki var olan bütün hazinelerde yok edildi. Daha sonra bu iki yüz bin asker teslim oldu. Çünkü karşılarında ki milyonlarca kişiden oluşan bir orduya karşı şansları yoktu.


En azından teslim olarak yaşamayı amaçlıyorlardı. Batı Panter Krallığı ordusuna gönderdikleri haberci ile teslim olmaları karşılığında savaş esiri olarak alınmalarını ve hayatta kalmalarını teklif etmişlerdi. Bu teklif ise orduyu yöneten kral tarafından kabul edilmişti. Kralın sözüne güvenen iki yüz bin İntikamcı askeri Traqai Bölgesi'nde dışarı çıkarak teslim olmuşlardı. Fakat sözünde durmayıp döneklik yapan kralın emri ile bütün İntikamcı askerleri işkence çektirilerek öldürülmüş ve cesetleri Traqai Bölgesi'nin duvarlarına asılmıştı.


Bununla yetinmeyen kral bütün bölgenin yakılarak yok edilmesini sağlamıştı.


İntikamcı askerlerinin ölü bedenleri bile huzur bulamamıştı. Yavaşça ısınan duvarlarda cesetleri yanmıştı. Batı Panter Krallığı kralı yaptığı bu hareketle hem kendinin hem de bütün neslinin ipini çektiğinin farkında değildi. Fakat çok yakında anlayacaktı.


Haru iletişim cihazı ile aldığı haberden sonra bir milyon askeri ile birlikte Batı Panter Krallığı'na doğru harekete geçmişti. Fakat karşısına çıkan beş namanı gördüğü anda hiç istemese de durmak zorunda kalmıştı. Namanlar bütün savaşı izleyerek Haru'nun gücünü analiz etmişlerdi. Onlar için birkaç insanın ölmesi önemsiz bir şeydi. Amaçları Haru'yu ortadan kaldırmaktı.


Haru asıl sorunla yüzleştiğini anladığı için hemen askerlerine geri çekilmelerini emretti.


Ordusu onu yalnız bırakarak geri çekilmeyi hiç istemeseler de Haru'nun ısrarı üzerine razı oldular. Haru namanların askerlerinin savaşabileceği düşmanlar olmadığını biliyordu. Bu yüzden onların hayatlarını kurtarmak istemişti.


Fakat doğa namanı büyük bir acımasızlık örneği göstererek sahip olduğu gücü kullanmış ve savaş alanından uzaklaşan bir milyon İntikamcı askerini sarmaşıkları ile acımasızca öldürmüş ve bedenlerini parçalamıştı. Haru askerlerinin ölümünü gördüğü anda Kadim Azarath tarafından kendisine gösterilen diğer gerçeklikte ki öfkesinden bile daha büyük bir öfkeye kapıldı.


İlk önce Wulkar'ı eline alarak aktif hale getirdi. Daha sonra hiç duraksamadan aurasını kullanarak onun kılıç ruhunu devreye soktu. Bununla yetinmeyerek hemen en güçlü savaş formu olan Kadim Azarath Savaş Formu'nu devreye soktu.


Bedeninin içinde ki zehir bezlerinde bulunan bütün zehri bedeninin dışında topladı.


Aynı şekilde aurası ile güçlenen kırmızı yıldırımlarını bedeninin dışına toplamaya başladı. Bütün aurasını etrafa yayarak oldukça güçlü olan öldürme arzusunu etrafa yaymaya başladı. Fakat bunlarla yetinmesi mümkün değildi. Sahip olduğu bütün gücü bedeninin dışına toplamaya başladı. Aynı zamanda Hofus'u Yılan Atası formunda savaşması için yanına davet etti.


İçinde ki durdurulamaz öfke bir kez açığa çıkmıştı. Haliyle bunun bazı yıkıcı sonuçları olması doğaldı.


Haru bedenin dışına topladığı bütün gücü ile namanlara doğru saldırıya geçti. Beş namanda aynı anda güçlerini aktif ederek Haru'ya karşı saldırıya geçtiler. Haru'ya doğru gelen ateş, toprak, hava, su ve sarmaşık saldırılarının her biri içinde büyük bir güç barındırıyordu.


Bu saldırılar bir anda birleşerek beyaz bir ışık saldırısına dönüştüler. Haru kendisine doğru gelen saldırının gücü tarafından ağır bir şekilde yaralanacağını bilse de bunu umursamadan saldırıya devam etti. Çünkü şu an oldukça öfkeliydi. Beyaz ışık saldırısı tam Haru'ya çarpacağı sırada tıpkı ona benzeyen siyah bir karanlık saldırısı tarafından engellenerek yok edildi.


Saldırıların ikisi de yok olunca ortaya bir toz bulutu çıkmıştı.


Bu toz bulutu dağıldığı zaman Haru hemen önünde duran Hotaru Lin'i fark etti. Hotaru Lin her yerde karşısında ki beş namanı arıyordu. Bu namanlar güçlerini gizledikleri için onları bu zamana kadar bulamamıştı. Fakat güçlerini ortaya çıkardıkları anda yerlerini tespit etmişti.


Hemen onların bulunduğu yere gelerek savaşmaya hazırlanmıştı. Fakat o sırada Haru'yu fark etmişti. Haru'ya doğru gelen ışık saldırısını görünce güçlerini koruyarak onu korumuştu. Ona karşı hala içinde oldukça büyük bir öfke beslese de onun zarar görmesini kesinlikle istemiyordu. Haru Hotaru Lin'i görünce saldırısını yarıda keserek durmuştu. Hotaru Lin yavaş adımlarla Haru'nun yanına ilerledi.


Daha sonrada ucunda siyah bir karanlık bulunan parmağı ile Haru'nun alnına dokundu.


Hotaru Lin'in yaptığı şeyin adı Bilinç Aktarımı'ydı. Çok fazla büyü gücü gerektirdiğinden dolayı bunu herkes yapamazdı. Bilinç Aktarımı kişinin anılarını başka bir kişi ile paylaşmasına yarardı. Haru Hotaru Lin alnına dokunduğu anda hafıza sarayında bir gariplik hissetmişti.


Hafıza sarayı sıradan bir beyinden oldukça üstün olduğu için ona zorla bilgi aktarmak için çok güçlü olmak gerekiyordu. Kadim Azarath bile Haru'nun hafıza sarayına bilgi aktarırken zorlanmıştı. Haru Hafıza sarayında ki aktarılmak istenen bilgiyi kabul etti. Sonuçta bu bilgiyi kabul etmek ve reddetmek onun elindeydi. Kabul ettiği anda bilgiler hafıza sarayında işlenir reddederse aktarılan bilgiler direk olarak silinirdi.


Haru'nun Hotaru Lin'den aktarılan bir bilgiyi kabul etmemesi imkansızdı. Bunun için direk olarak kabul etti.


O anda hafıza sarayı aktarılan bilgiyi hızlı bir şekilde işlemeye başladı. Bu sayede Haru Hotaru Lin'in gerçek kimliğini ve yaşadıklarını öğrenmiş oldu. Hotaru Lin Haru'nun değişen yüz ifadesini gördükten sonra "Bunu bana bırak" dedi.


Fakat Haru'nun Hotaru Lin'in yaşadıklarına fazlasıyla saygısı olmasına rağmen bunu ona bırakmaya niyeti yoktu. Artık ondan hiçbir şey saklamak istemediği için tıpkı onu taklit ederek namanlar ile ilgili bütün anılarını hafıza sarayında bir araya getirdi. Normalde Haru ne kadar güçlü olursa olsun bu tarz bir büyü yapması imkansızdı. Fakat hafıza sarayına sahip olduğu için bilgi aktarımı yapmak çok kolaydı.


Bu işlem için büyü yapmasına gerek yoktu. Haru hafıza sarayında namanlarla ilgili topladığı bütün anıları telepati yoluyla Hotaru Lin'in hafızasına göndermişti. Hotaru Lin beynine gelen ani bilgi yoğunluğu yüzünden istemsiz bir şekilde elini başına götürmek zorunda kalmıştı.


Beyni Haru gibi bir hafıza sarayına sahip olmadığından dolayı ona aktarılan bilgileri işlemesi biraz zaman almıştı.


Fakat Haru'nun yaşadıklarını görünce ona söylediği "Bunu bana bırak" sözünün acımasızlığını fark etmişti. Bunun için tam konuştuğu sırada Haru ile aynı anda "Birlikte" demişlerdi. Bunun anlamı fazlasıyla açıktı.


Daha fazla beklemeye gerek duymadan ikisi beş namanın karşısına çıktılar. Doğa namanı çok uzun zaman önce mağaraya hapsettikleri karanlık namanını karşısında görünce fazlasıyla paniklemişti. Çünkü bu savaşını sonucu kendileri için mutlak yenilgiydi. Ölümsüz birisi karşısında savaş kazanmanın hiçbir yolu yoktu. Hotaru Lin aniden "Düşmüşlerin İntikamı" diye bağırdı.


Yaptığı büyüden sonra bedenini karanlık bir duman sardı.


Çok geçmeden karanlık duman beş ayrı yöne dağıldı. Dumanın ortasında kalan bedeni ise yok olmuştu. Haru Hotaru Lin'in yaptığı garip saldırıyı tedirgin bir şekilde izliyordu. Tedirgin olması doğaldı. Çünkü Hotaru Lin'e bir zarar gelmesinden korkuyordu.


Hotaru Lin'in yaptığı büyüden sonra bedeni yok olmuş onun yerine içinde barındırdığı beş farklı gücün ruhu ortaya çıkmıştı. Zamanında doğa namanı ve diğer namanlar tarafından öldürülen bu beş namanın güçleri şimdi ruh olarak karşılarındaydı. Doğa namanı bunu görünce aniden kaçmak istemişti. Fakat Hotaru Lin'in gücünü temsil eden karanlık duman tarafından savaştıkları alan çevrelendiği için kaçamamıştı.


Her güç kendi zıttına karşı savaşıyordu. Haru bu savaşa karışmaması gerektiğini hissetmişti.


Bedeninde çok fazla güç barındırsa da bu savaş kendisini aşıyordu. Haru bunun sebebini Hotaru Lin'in kendisine gösterdiği anılar sayesinde biliyordu. Çünkü bu savaş evrenin dengesini düzenlemek için yapılıyordu.


Haru bu savaşa müdahale ederse bunun nasıl sonuçlara yol açacağından emin değildi. Her naman birbirinin karşıtı olan namanlara karşı savaşmaya devam ediyordu. Elemental saldırılarla güçlenen yoğun büyü saldırılarının sahip olduğu enerji Haru için bile rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştı. Fakat buna rağmen savaşı izlemeye devam ediyordu. Hofus tam yanında Yılan Atası formu ile bütün dikkati savaşın üzerindeydi.


Çok bilgili bir yılan olmasına rağmen bu kadar üstün farklı güçlerin birbirleriyle savaşmalarını ilk kez görüyordu.


Hofus belki bu güçlerden biriyle savaşabileceğini düşünse de hepsine karşı en ufak bir şansı olmadığını biliyordu. Kısa sürede doğa namanı hariç diğer dört naman Hotaru Lin tarafından öldürülmüştü. Doğa namanı çevresinde ölen namanları görünce yasaklı bir büyü yapmaya başladı.


Bu büyü hassas dengeleri bozduğu için yasaklıydı. Fakat doğa namanı köşeye sıkıştığı için elinde ki son çare bu büyüydü. Yaptığı yasaklı büyü ile birlikte çevresinde ölü olan dört namanın bedeni bir anda yok olmuştu. Her bedenden çıkan farklı renkte ki enerjiler doğrudan onun bedeninde birleşmişti. Bunun sonucunda doğa namanı bütün namanların gücüne sahip olmuştu.


Elde ettiği yeni güçle karanlık dumana doğrudan saldıran doğa namanı Hotaru Lin'in büyüsünün bozulmasını sağlamıştı.


Hotaru Lin yaptığı büyüden sonra güçsüz düştüğü için zorlukla ayakta duruyordu. Doğa namanı onun bu zayıflığından faydalanarak tam ona saldıracağı sırada Haru artık savaşa dahil olmasının vaktinin geldiğini anladı. Bunun için yarıda kalan saldırısına kaldığı yerden devam etti.


Bedeninin dışına topladığı bütün güçlerini Wulkar'ın üzerine aktarırken bir yandan da hızlıca doğa namanına yaklaşıyordu. Doğa namanı bedeninde ki bütün güçle Haru'ya karşı saldırıya geçti. İki saldırı hızla birbirine isabet ettiğinde doğa namanının saldırısı aniden sağıldı. Doğa namanı şaşırmış gözlerle Haru'ya bakarken uyanan kılıç ruhu sayesinde kendi kendine hareket eden Wulkar doğa namanının göğsüne saplandı. Doğa namanı ağzının iki kenarından sızan kanla birlikte bir süre çırpındıktan sonra öldü.


Böylece Haru ve Hotaru Lin namanlarla aralarında ki sorunu çözmüş oldular.


Evrenin dengesi yeniden sağlandığı için ölen doğa namanının bedeninin yok olması ile birlikte beyaz kıyafetler giyen yeni bir beden beyaz ışıklar saçarak hemen önlerinde var oldu. Bu beden aslında ışık namanının kendisiydi. Hotaru Lin ile birlikte dengeyi sağlamakla görevliydiler.


Haru namanlarla aralarında ki hesabı halledince orada kalmak için bir an bile durmadı. Çünkü Traqai Bölgesi'nde ki askerlerinin durumunu merak ediyordu. Yaptığı bir hata sonucu orayı koruması gerektiğini gözden kaçırmıştı. Bunun sonucunda kendi hatası yüzünden askerlerinin başına bir şey gelirse kendini affetmesi oldukça zor olurdu. Hotaru Lin Haru'nun aniden bir yöne doğru gittiğini görünce peşine takıldı.


Anlaşılan oldukça önemli bir şey vardı. Hotaru Lin son anda yapması gerekeni hatırlayarak Bilinç Aktarma büyüsünü tekrar yaparak ışık namanının bilincine namanlar ile yaşananları aktardı. İki naman birbiri ile bağlı olduğu için onun yanına gitmesine gerek yoktu.


Haru iletişim cihazı ile önce Hinu daha sonrada Burain ile iletişim kurarak onlardan son durumlar ile ilgili rapor aldı.


Aynı zamanda onlara Batı Panter Krallığı'nın artık düşman olduğunu ve onlara bağlı her şeyin kontrol altına alınmasını emretti. Bunun bir diğer açıklaması ise bu karışıklık çözülene kadar Emilia'nın hapsedileceğiydi. Bu duruma en çok Ayzu'nun sevineceğinden kuşku yoktu.


Haru'nun namı bütün kıtada yayılmaya başlarken herkes onun başarılarından söz ediyordu. Tek başına hem Kuzey Kaplan Krallığı'nı hem de Doğu Aslan Krallığı'nı yok ederek kıtanın dörtte üçüne yakın bir kısmına tek başına sahip olmuştu. Artık insanlar Büyük İntikamcı Krallığı'nda yaşamanın oldukça iyi bir şey olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Yıkılan krallıklarda ki bütün askeri güçler ve insanlar Haru'ya bağlılıklarını bildirmeye başlamışlardı. Çünkü hepsi böyle büyük bir güce karşı gelmenin akıllıca bir iş olmadığını anlamışlardı.


Haru krallığın biriken devasa miktarda ki işlerini Onüçler Konseyi'ne bırakarak yanında ki Hotaru Lin ile birlikte Batı Panter Krallığı'nda bulunan Traqai Bölgesine doğru harekete geçmişti. Gelişen olaylardan sonra çok farklı şeyler olacağı kesindi.


Öyle ki Haru'nun öfkesi karşısında taş üstünde taş, beden üstünde baş kalmayacaktı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum