Bölüm 8 - Yaokai Şehri



Haru karnında hissettiği güç patlamasıyla az kalsın kendinden geçiyordu. Bu gezegende ki güç sistemi Ko Gezegeni'nde ki gibi olmadığı için bildiği her şey bu gezegende okuduğu kitaplarda ki bilgilerden oluşuyordu. Fakat bu bilgiler çok yetersizdi. Haru henüz dantianını yeni oluşturmuş olmasına rağmen iki enerji taşını birden yutunca yeni gelişen dantianı zorlanmıştı.


Çünkü taşlardan birinin bile içinde ki enerji Haru'nun dantianı için çok fazlaydı.


Haru iki taşı birden yutunca taşlar midesinde erimiş ve saf enerjiye dönüşmüşlerdi. Oluşan bu saf enerji Haru'nun dantianına girmeye kalkmıştı. Fakat bu kadar çok enerjiyi içinde tutamayacak kadar küçük olan dantian enerji sızdırmaya başlamıştı.


Dantian bir bedende oluştuğu zaman dantiana bağlı enerji damarları da o bedende oluşur. Bu enerji damarları oluşmazsa dantian ne kadar güçlü olursa olsun enerji damarları ile bedene yayılamayan güç dantianın içinde işlevsiz bir hale gelir. Bu enerji damarlarından çoğu kapalıdır ve dantian geliştikçe ve bazı aşırı nadir ilaçlarla açılır. Bedende açık olan ne kadar enerji damarı varsa dantianın içinde ki enerji o kadar güçlenir.


Haru'nun midesinde oluşan bu saf enerji dantianına baskı yapınca dantianı daha yeni oluştuğu için açık olan enerji damarlarına enerji sızdırmaya başladı. Bu sayede enerji damarlarında dolaşan enerji bütün bedenine yayılmaya başladı.


Fakat midesinde ki saf enerji çok yoğun ve Haru için çok güçlü olduğundan dolayı dantianı daha fazla baskıya direnemedi.


Bir anda oluşan güç patlaması ile birlikte Haru'nun dantianına baskı yapan saf enerji dantiana bağlı olan bütün enerji damarlarını zorlayarak açılmasını sağladı. Bir anda bütün enerji damarları açılmış ve bedenin en ufak noktasına kadar her yerine enerji taşımaya başlamıştı.


Dantian ağzına kadar saf enerji ile dolduğu için Haru'nun midesinde ki saf enerji hiçbir engele takılmadan enerji damarlarına dolmaya başladı. Saf enerji sayesinde dantian irileşmeye ve büyümeye başladı. Dantian çok kısa bir sürede gelişimini tamamlayıp tekrar midede ki saf enerji ile dolmaya devam etti. Bu sırada dar ve küçük olan enerji damarları saf enerji sayesinde irileşmeye ve genişlemeye başladı.


Enerji damarları bir süre sonra bedenin en ufak noktasına bile saf enerji ile doygunluk sağladığı için yetersiz gelmeye başladı.


Çünkü dantiana giremeyen saf enerjinin büyük bir bölümü tamamı açık olan enerji damarlarına baskı yapmaya başlamıştı. Bu baskı bir süre sonra o kadar büyük bir hal aldı ki enerji damarlarından bazılarından bedene saf enerji sızmaya başladı.


Sızan bu saf enerji gittikçe artmaya başlayınca beden bir nevi evrim geçirerek kendini korumak için en ufak hücresine kadar doygunluk sağlamış olan saf enerji ile onlarca enerji damarı oluşturmaya başladı. Bir insan vücudunda olması gerekenden beş kat daha fazla enerji damarı oluşmuştu. Ayrıca oluşan bu damarlar ve önceden var olan enerji damarları bir insan vücuduna aykırı bir şekilde gelişmeye başladı.


Bu enerji damarlarının gelişimi bittiği zaman normal insanların enerji damarlarına göre iki kat daha hızlı ve on kat daha fazla enerji iletebilir hale gelmişlerdi. Haru kendi seviyesinden üstün olan kişileri bile yenebilecek bir hale gelmişti.


Bu sırada yeni oluşan enerji damarları ile birlikte Haru'nun midesinde ki bütün saf enerji bu yeni damarlara çekilmişti.


Bedeninin en ufak noktası bile enerji doygunluğuna ulaştığı ve enerji damarları gelişebileceği en son seviyeye geldiği için enerji damarlarında dolaşan bütün saf enerji dantiana gitmeye başladı. Enerji damarlarının gelişmesiyle birlikte dantian bir kez daha irileşmiş ve genişlemişti. Aynı zamanda yeni bağlanan enerji damarları sayesinde diğer dantianlara göre beş kat daha fazla enerji depolayabilir hale gelmişti.


Haru'nun bütün enerji damarlarından doğrudan dantianına baskı yapan bu saf enerji dantianı bir kez daha tamamen doldurarak irileşmesini ve daha da büyümesini sağlamıştı. Fakat dantian bu aşırı gelişmeden dolayı enerji doygunluğuna ulaşmıştı.


Haru'nun bedeni yeni oluşan dantianı korumak için dantiana bağlı olan iki enerji deposu daha oluşturmuştu.


Bu oluşan enerji depolarına dolan saf enerji sayesinde Haru'nun hem enerji damarları hem de dantianı rahatlamıştı. Artık Haru normal insanlara göre dantianında beş kat daha fazla enerji depolayabilirdi. Üstelik dantianının yanında ki enerji depoları ile çok uzun bir süre boyunca büyük miktarda enerjiyi kullanabilirdi. Enerji damarlarının gelişmesi sayesinde enerji yönlendirmesi aşırı artmıştı.


Aslında Haru sıradan bir insan olsaydı saf enerjinin oluşturduğu baskıya dayanamazdı. Bu baskı sonucu iç kanama geçirir gittikçe artan basınç sayesinde önce damarları sonra dantianı patlardı ve ölürdü. Fakat Haru üstün bir ruha sahip olduğu için bedenine evrim geçirtmişti.


Artık bu gezegende ki en özel dantiana ve o dantiana bağlı en gelişmiş enerji damarlarına sahipti.


Haru kendini biraz toparlayınca bedeninde ki yeni değişiklikleri bir süre inceledi. Şu an ki hali güçsüz bir bedene göre ne kadar gelişmiş olursa olsun Ko Gezegeni'nde en düşük güç seviyesi olan N seviyesine yakın olmaktan çok uzaktı. N seviyesinin milyarda biri kadar bir güce sahipti. Güçlenip intikamını almak için bundan çok fazla güce ihtiyacı vardı.


Haru okuduğu kitaplardan dolayı Güney Kartal Krallığı'nın en büyük askeri şehirlerinden biri olan Yaokai Şehri'ne gitmeye karar verdi.


Ne kadar kabul etmek istemese de yeni bedeninde oluşan güçler karşısında hiç bilgiye sahip değildi. Güçlenmek istiyorsa bu konuda bilgili olan insanlardan eğitim almak zorundaydı. Bir askeri şehir üstelik en büyük ve güçlü olanı Haru'nun amacı için idealdi.


Askeri şehirler güçsüz insanlardan arındırılmış büyük surlarla korunan ve tamamı bağlı olduğu krallığın askerlerinden oluşan yerlerdi. Güney Kartal Krallığı'nın en büyük askeri şehri Yaokai Şehri olduğu için Güney Kartal Krallığı'nın ordusunun büyük bir bölümü burada yaşıyordu. Burada yeni güç sahipleri eğitilerek orduya alınıyor, çeşitli askeri mühendisler ve askeri mucitler sayesinde güçlü saldırı ve savunma silahları geliştiriliyordu. Potansiyeli olan güç sahipleri ordunun önemli yerlerine getiriliyordu.


Yaokai Şehri'nde hangi rütbe ve statüde olursanız olun eğitim hiç bitmiyordu. Ordunun savaşa her an hazır olması için sürekli ıssız ve tehlikeli bir ormanın çevresinde olan Yaokai Şehri'nde tehlikeli kaynak canavarı avları düzenlenirdi.


Ayrıca her yıl Kızıl Turnuva yapılırdı. Bu turnuva birinci olan kişiye verilen ödül yüzünden çok popülerdi.


Güney Kartal Krallığı'nın en güçlü, en prestijli ve en çok saygı gören birliği Kızıl Birlik'ti. Kızıl Birlik sadece Güney Kartal Krallığı'nın kralından emir alan kral haricinde birlikte ki konumuna göre kalan herkese emir verebilen seçkin ve elit ekipmanları kullanan özel bir birlikti.


Bu birliğe katılmak için iki yol vardı. İlki herhangi bir Kızıl Birlik askerine ölümüne bir dövüşte meydan okumaktı. Tabi ki bu dövüşü kazanma ihtimali reenkarne olarak Güney Kartal Krallığı'na kral olma ihtimalinden bile daha düşüktü. Çünkü meydan okuyan kişi kesinlikle ölürdü. Bugüne kadar Kızıl Birlik askerlerine meydan okuyup da bunu kazanan kimse olmamıştı.


Bu birliğe katılmak için ikinci yolsa her yıl düzenlenen Kızıl Turnuva'da birinci olmaktı.


Fakat bu turnuvaya Kızıl Birlik askerleri de katıldığı için onları yenerek birinci olmak çok zordu. Bu turnuvada öldürmek yasak olduğu için hemen hemen herkes her sene bu turnuvaya katılarak şanslarını denerlerdi. Kızıl Birliğe seçilecek kişiler çok nadir çıkardı.


Çünkü uzun zamandır Kızıl Turnuva'yı sıradan bir insan kazanamamıştı. Yaokai Şehri'nde ki yaşam biçimi kabaca bu şekildeydi. Haru'nun amacı bu şehirde eğitim alarak güçlenmek ve sahip olduğu gücü kontrol etmeyi öğrenmekti. Bir diğer amacı kendisi için en uygun silahı bir an önce yapmak ve o silahı kalıcı bir şekilde güçlendirecek iksiri geliştirmekti.


Ondan sonra Güney Kartal Krallığı'nda yüksek bir konuma gelmek ve Kuzey Kaplan Krallığı ile olan hesabını halletmekti.


Tüm bunlar için yapması gereken çok iş alması gereken çok yol vardı. Daha yolun en başındaydı. Bu gezegende büyük bir üstünlük kuracak kadar güç sahibi olmadan Ko Gezegeni'ne gitmeyi düşünemezdi.


Hem ona bu savaşta savaşacak güçlü askerlerde lazımdı. Sonuçta bütün bir gezegen dolusu Ko'ya tek başına meydan okuyamazdı. Ormanın içinde dinlenmeden yolculuk yaparak iki gün içinde Yaokai Şehri'nin surlarının önüne ulaşmayı başarmıştı. Bedeninin her hücresini dolduran saf enerji sayesinde bedeninin yorgunluğa olan direnci aşırı artmıştı. Aynı zamanda görüşü ve duyuşu daha güçlü bir hale gelmişti.


Surların dış kısmına etrafı tahta çitlerle çevrili büyük bir alan kurmuşlardı. Yaokai Şehri'nin giriş kapısı bu alanın arkasında kalıyordu.


Alanı biraz izleyen Haru bu alanı kurmalarının mantığını anlamış oldu. Şehre girmek isteyen herkes bu alanda yenilene kadar gittikçe artan sayıda şehir muhafızıyla dövüşüyordu. Eğer dövüşlerde iyi bir potansiyel ve güç gösterirse muhafızlar o kişinin şehre girmesine izin veriyordu.


Haru eğer Yaokai Şehri'ne girmek istiyorsa burada ki muhafızlarla dövüşmesi gerektiğini anlamıştı. Dövüşmek onun için sorun değildi. Zaten üstün savaş yetenekleri sayesinde bu gezegende ki güç sahibi olmayan birçok insandan daha iyi dövüşüyordu. Fakat muhafızlar güç sahibi olursa zorlanacağını biliyordu. Yine de bedeninde ki yeni güç sayesinde kendine eskisinden daha fazla güveniyordu.


Bir şekilde bu şehre girmenin bir yolunu bulacaktı.


Haru bu alanın girişinde bekleyen muhafıza Yaokai Şehri'ne girmek için kayıt yaptırdı. Muhafız Haru'nun ismini ve soy ismini önünde ki deftere yazdı. Haru Zhimu'ya olan saygısından dolayı Johun soyadını kullanmaya devam ediyordu.


Şehre girmek isteyen diğer on beş kişi ile beraber kendilerine ayrılan bekleme alanında beklemeye başladılar. Muhafızlar sıra, sıra isimlerini söyleyerek onları alanın ortasına çağırıyor ve dövüştürüyorlardı. Haru bedeni ilk biçimlendiği andan beri üzerinde olan simyacı cübbesi sayesinde biraz rahattı. Simyacı cübbesinde güç, refleks artışı ve iyileştirme sağlayan üç iksiri ile kendi formülü olan silah güçlendirme iksiri vardı. Etkisi geçici olsa da burada işe yarayacağı kesindi. Bu alanda ki tek kural kazanmaktı. Nasıl kazandığının önemi yoktu.


Haru elinde ki iksirler, yeni gelişen bedeni ve sahip olduğu savaş yeteneği ile bu şehre gireceğine yürekten inanıyordu.


Şimdiye kadar şehre iki kişi alınmış on kişi geri çevrilmişti. Haru ile birlikte toplam dört kişi kalmıştı. O sırada muhafızlardan birisi "Haru Johun" diye seslenerek onu çağırdı. Sıra Haru'ya gelmişti. Önce üzerinde çeşitli silahlar olan bir masanın önünde durdular.


Gürz, topuz, meç, kılıç, mızrak, kırbaç gibi çok çeşitli silahlar vardı. Haru kendi boyuna uygun oldukça keskin görünen ucu kavisli bir kılıç aldı. Bu kılıç kavisli olan kısmı dışta olduğu için savurma saldırılarına uygun bir silahtı. Haru silahını aldıktan sonra meydanın ortasına çıktı. Haru'nun karşısına elinde düz bir kılıç tutan bir tane muhafız çıktı.


Haru muhafıza saldırarak bilerek oldukça yavaş bir şekilde elinde ki kılıcı savurdu.


Muhafız Haru'nun tahmin ettiği gibi savurduğu darbeden kolaylıkla kaçmış hemen arkasından da açıkta kaldığını düşündüğü ve küçümsediği Haru'ya elinde ki kılıcı ileri atılarak savurmuştu. Haru böyle bir şey beklediği için oldukça mutluydu.


Kendisine doğru gelen kılıcı önemsemeden ileri atıldığı için savunmasız kalan muhafızın göğsüne güçlü bir tekme attı. Fakat bu tekme normal bir tekme değildi. Ko Gezegeni'nde aldığı savaş eğitiminde ki en güçlü tekme tekniğini kullanmıştı. Güç sahibi olan Ko'lar güçlerini rakibe attıkları tekmenin içinde sıkıştırarak toplarlardı. Sıkışan bu enerji sayesinde tekme rakibe değdiği anda enerji rakibin bedeninde aniden serbest kalarak büyük bir basınç oluşturur ve rakibin bu basınçla büyük hasar almasını sağlardı.


Haru önceden güç sahibi olmadığı için bu tekme tekniğini kullanamıyordu. Oysa yeni gelişen bedeni sayesinde bir Ko'ya göre çok az olsa da bir insana göre güçlü sayılırdı. Yeni gücü sayesinde bu tekniği kullanabilirdi. Muhafıza attığı tekme muhafızın göğsüne çarptı.


Muhafız göğsünde oluşan basıncın etkisi ile beş metre geriye savrularak alanın etrafında ki tahta çitlere çarparak durabildi.


Yerden kalkabilecek hali yoktu çünkü aldığı ağır darbe ile kendinden geçmişti. Muhafızlar Haru'nun göründüğünden daha güçlü olduğunu anladılar. Bu sefer alanda Haru'nun karşısına üç kişi çıkardılar. Haru elinde ki kılıcı ustalıkla kullanarak en ufak bir darbe bile almadan çok kısa bir süre içinde hepsini kendince etkisiz hale getirdi. Aslında hepsi ağır yaralıydı.


Bir anda Haru'nun karşısına on tane muhafız çıktı.


Bu muhafızlar sıradan insanlar olsa Haru belki yüz tanesiyle baş edebilirdi. Fakat bu on muhafız tıpkı Haru gibi güç sahibi olan muhafızlardı. Güçlü oldukları için diğer muhafızlardan üst rütbeli oldukları üzerlerinde ki askeri elbiselerin ve zırhların kalitesinden belliydi.


Haru ağır silahlarını kullanması gerektiğini anladı. Yoksa bu on kişiyle baş etmesi mümkün değildi. Önce güç iksirini sonra da refleks artışı iksirini içti. Bu iksirlerin etki süresi Haru için yeterde artardı. Ayrıca rakiplerinden bazılarının uzun mızraklar kullandığını görünce silahını değiştirerek bir kırbaç aldı. Bu kırbacın üstüne kendi formülü olan silah güçlendirici iksirini döktü.


Rakipleri ve diğer muhafızlarla birlikte şehre alınmayı bekleyen diğerleri onu ve elinde ki kırbacı izlerken elinde ki kırbaç uzadı ve kalınlaştı. Kırbacın ucunda yeşil alevler yanmaya başladı. Ayrıca uç kısma doğru gidildikçe üçe bölündü.


Her üç ucun tamamını saran yeşil alevlerin ardından kırbacın savurma kısmı bir bileklik haline geldi.


Bu bileklik Haru'nun bileğine dolandı. Haru elinde ki gelişmiş kırbacı şimşekleri bile kıskandıracak bir hızda savurarak rakiplerine doğru bir hamle yaptı. Kırbacın savrulmasıyla birlikte üç ucundan aynı anda çıkan şok dalgaları rakiplerine aynı anda isabet etti. Şok dalgalarının çarptığı yedi kişi eskiden kaliteli olan fakat şimdi yanmış ve kararmış olan zırh ve kıyafetleri ile yerde bilinçsizce yatıyordu.


Haru deneme fırsatı bulduğu iksirinin gücünden memnun bir şekilde gülümsemeye başladı. Kalan üç muhafız çoktan tedirgin olmuştu.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum