Bölüm 79 - Karanlığın Kraliçesi



Hotaru Lin Emilia ile konuştuğu sırada aslında bir aydınlanma yaşamıştı. Bu aydınlanmayı yaşamasının sebebi ruhunun derinliklerinde olan beyaz mühürün aniden ortadan kalkmasıydı. Bu beyaz mühür ortadan kalkınca Hotaru Lin kendisine unutturulan gerçekleri ve kim olduğunu hatırlamıştı. Hotaru Lin aslında istemeden Haru'ya yanlış bilgi vermişti. Fakat bu bilgileri kendisi de hatırlayamadığı için bu konuda suçlu değildi.


Hotaru Lin aslında çok büyük bir gücü temsil ediyordu. Bu güç magmanın, fırtınanın, tsunaminin, sarsıntının ve mistik yıkımın güçlerinin birleşiminden oluşuyordu. Doğa evrenin yasaları ile korunuyordu. Evrende denge en önemli unsurdu.


Işığın var olması için karanlığın var olması gerekiyordu.


Doğumun olması için ölümün olması bir şeyin var olması için başka bir şeyin yok olması gerekiyordu. Haru bu evren yasasına yabancı değildi. Fakat Hotaru Lin için bu tamamen yeni bir şeydi. İnsanların bildiğinin aksine bu gezegenin ilk çağlarında beş değil on tane naman vardı. Bu namanlar büyük bir denge içindeydiler. Hava namanı hava unsurlarının düzgün olmasını sağlarken fırtına namanı bunu bozmakla görevliydi.


Toprak namanı kıtanın bütünlüğünü ve düzenini sağlarken sarsıntı namanı toprağın düzenini bozmakla görevliydi.


Ateş namanı her türlü ateşin ve yanardağın düzenini sağlarken magma namanı bunu bozmakla görevliydi. Su namanı denizlerin ve içinde yaşayan canlıların düzenini sağlamakla görevliyken tsunami namanı bu düzeni bozmakla görevliydi.


Ve bütün namanlar içinde en güçlü olanlardan biri olan doğa namanı doğanın ve içinde yaşayanların düzenini sağlamakla görevliyken mistik yıkım namanı ise bu düzeni bozmakla görevliydi. Yani her namanın bir karşıt namanı vardı. Fakat bir gün doğa namanı sarsıntı namanının oluşturduğu bir deprem yüzünden çok değer verdiği bir ormanının içinde ki canlılarla birlikte yok olduğunu görünce yapmaması gereken bir şey yaptı. Yapıcı etkiye sahip namanların başı olarak kin ve intikam hırsı ile yıkıcı etkiye sahip olan namanlara savaş açtı.


Yıkıcı etkiye sahip olan beş naman bu savaşa hazırlıksız yakalandılar. Bunun sonucunda başları olan mistik yıkım namanıda dahil olmak üzere hepsi doğa namanı ve diğer namanların eline esir düştüler. Doğa namanı bir kez daha yapmaması gereken bir şey yaptı.


Evrenin var olan dengesini bozarak magma, tsunami, sarsıntı, fırtına ve mistik yıkım namanını öldürdü.


Bu sayede kendini destekleyen dört namanla birlikte gezegende ki en büyük güç haline gelmeyi amaçladı. Fakat hesaba katmadığı bir şey vardı. O da evrenin dengesiydi. Bu denge bozulunca ölen beş yıkım namanının ruhu tek bir bedende birleşti.


Bu beden ve ruh evren tarafından yok edilemez bir hale gelmişti. Öyle ki magmanın, tsunaminin, fırtınanın, sarsıntının ve mistik yıkımın gücünün birleşimi ile ortaya karanlık çıkmıştı. Evren dengeyi koruyan yıkım güçlerinin yok olmasına izin vermemişti. O sayede Hotaru Lin evren tarafından dengeyi sağlamak için görevlendirilerek yok edilemez bir şekilde yeniden doğmuştu.


Gücü yani sahip olduğu karanlık diğer bütün namanların gücünün birleşimini bile aşıyordu.


Hotaru Lin yeni var olduğu için bedeninde ki güç kararsız bir halde olduğu sırada diğer namanlar bu fırsattan yararlandılar. Karanlığı yok edemedikleri için hepsi güçlerinin çok büyük bir bölümünü feda ederek içine beyaz bir mühür yerleştirdiler.


Daha sonrada onu bedeninden ayırarak bir mağaraya hapsettiler. Tabi ki mühür sayesinde Hotaru Lin bunların hepsini unutmuştu. Onun hatırladığı şey ailesi tarafından karanlık tipi büyüye sahip olduğu için cadılıkla suçlanması ve mağaraya hapsedilmesiydi. Fakat içinde ki mühür yok olduktan sonra unuttuğu her şeyin farkına varmıştı. Bu mühürün yok olması ise garip bir şekilde Haru sayesinde olmuştu.


Hotaru Lin Haru'ya çok öfkeli olduğu için bir şekilde ruhunu bağlayan bu mühürü iç güdüleri ile yok etmişti.


Artık kim olduğunu ve ne yapması gerektiğini biliyordu. Evrenin dengesini bozan beş namanı yok etmesi ve dengeyi yeniden sağlaması gerekiyordu. Artık bu gezegenin üzerinde sadece iki naman olacaktı. Bunlardan birisi karanlık namanı olarak kendisiydi.


Diğeri de doğa, ateş, su, hava ve toprak namanları yok edildikten sonra onların güçleri ile var olacak ışık namanıydı. Bu sayede asırlardır bozulan denge yeniden sağlanacaktı. Hotaru Lin diğer namanlara karşı büyük bir intikam ve öldürme hırsı ile dolu olsa da karakterinde herhangi bir değişiklik olmamıştı. Fakat eski haline göre kendini üzen şeyleri öldürme içgüdüsü fazlasıyla kuvvetlenmişti.


Şu anda Haru kendi aurası ile onun aurasını bastırmasa bunu yapabilirdi.


Fakat Haru bu işe dahil olduğu için geri çekilmek zorundaydı. Bedeninde çok büyük bir güç taşısa da Haru'nun yanında oldukça güçsüz olduğunu anlayabiliyordu. Buna rağmen Haru'ya "Küçük" demişti. Hotaru Lin anlık düşüncelerinden sıyrılarak toplantı odasından ayrıldı.


Kafasını toplamaya ihtiyacı vardı. Hotaru Lin toplantı odasından çıkınca Haru Emilia'ya karşı içinde biriken öfkeyi daha fazla zapt edemeyerek "Sen kim olduğunu sanıyorsun da böyle konuşma hakkını kendinde buluyorsun. Sen ne bu krallığın kraliçesisin ne de benim karımsın" dedi. Haru'nun sözlerinden sonra Emilia'nın yüzü açıkça çirkin bir ifadeye büründü. Haru onun bu yüz ifadesini görünce öfkesinin bir kısmını dindirdi.


Fakat bu işi artık kalıcı olarak bitirmek istese de Büyük Kuzey Seferi başarıyla sonuçlanana kadar devam etmeye mecburdu.


Kuzey Kaplan Krallığı ve Doğu Aslan Krallığı yok edildikten sonra Batı Panter Krallığı'na sıra gelecekti. İşte o zaman Emilia'ya daha fazla tahammül etmesi geremeyecekti. Zaten başlangıçta onunla evlenmeyi kabul etmesinin nedeni değer verdiği kişileri korumaktı.


Emilia'ya herhangi bir vaatte bulunmamış ve ona hiçbir şekilde dokunmamıştı. Haliyle ona karşı herhangi bir sorumluluğu yoktu. Üstelik Emilia'da bu evliliğin kâğıt üzerinde bir evlilik olduğu gerçeğini bilerek onunla evlenmişti. Yani onu kandırması gibi bir durum söz konusu değildi. Bu şartlar altında ilk fırsatta Emilia'dan kurtulacaktı. Bu durum Hotaru Lin için gibi gözükse de aslında öyle değildi.


Başlangıçtan beridir Haru'nun kafasında ilk fırsatta Emilia'dan kurtulma fikri vardı.


Çünkü Haru salak değildi. Çevresinde ki insanların niyetlerini anlayabiliyordu. Emilia'nın ona karşı en ufak bir bağlılığı yoktu. Diğer insanlar onun için sadece bir araçtı. Kendinden güçsüzleri üzerine basmak için kendinden güçlüleri ise yakınlık kurup etkileyerek kandırmak için yaşıyordu.


Emilia gibi insanların tek istediği şey güç olurdu. Bu gücü nasıl elde ettiklerinin hiçbir önemi olmazdı. Güç elde etmek için kendileri yüzünden ölen veya zarar gören insanların onların gözünde zerre değeri yoktu. Haru en başından beridir bunların farkındaydı. Haliyle bu şartlar altında ortada Hotaru Lin olmasa bile Emilia'yı bir dakika fazla yanında tutmaya razı olmazdı.


Toplantı odasında ki kişileri bakışları altında Emilia Haru'ya hiçbir cevap veremeden odadan ayrıldı.


Zaten Haru'ya cevap verecek bir halde değildi. Hotaru Lin'in geçirdiği değişim onun gözünü fazlasıyla korkutmuştu. Haru yüzlerinde değişik anlamlar olan generallerine baktıktan sonra diyecek bir şey bulamadığı için toplantı odasını terk etti.


Amacı Hotaru Lin'i bulmak ve onunla konuşmaktı. Fakat İntikamcı kışlasının avlusuna çıktığı anda gördüğü şeye inanamadı. Gördüğü şey dönüşüm geçirmiş bedeni ile gökyüzünde gittikçe yükselen Hotaru Lin'in bedeniydi. Hotaru Lin'in uçmasına şaşırsa da onunla konuşma fırsatını kaçırdığı için üzgündü. Fakat onu yakalayabilecek kadar güçlü değildi. Sonuçta Haru ne kadar güçlü olsa da uçamıyordu.


Böyle anlarda ustası Zhimu'nun istediği uçma iksirinin önemini daha iyi kavrıyordu. Böyle bir iksire bir an önce sahip olmasının vakti gelmişti. Gezegenin yönetimini ele geçirdikten sonra bu işi odaklanmayı aklının bir köşesine not etti.


O günden itibaren geçen üç gün herkes için sıradandı. Haru'nun planına göre hareket edilerek üç gün içinde bütün hazırlıklar bitmişti.


Haru Kuzey Kaplan Krallığı'nda yarı bağımsız güçler olan ve krallığın yönetiminden mutlu olmayan Tuseng Hanedanlığı ile anlaşmıştı. Bu hanedanlık krallığın içinde ki en güçlü hanedanlıklardan biriydi. Amaçları kraliyet hanedanını ortadan kaldırarak yerine kendileri geçmekti.


Haru zaten yönetim ve diğer konularda insan eksikliği çektiği için Tuseng Hanedanlığı'na Kuzey Kaplan Krallığı topraklarının büyük bir bölümünü Güney İntikamcı Krallığı'na bağlı şekilde yönetmelerini teklif etmişti. Bazı küçük anlaşmazlıklardan sonra bir ota yol bulunarak anlaşma imzalanmıştı. Tuseng Hanedanlığı haricinde Haru Kuzey Kaplan Krallığı'nda ki bazı hırsızlık ve suikast yapan kişilerden oluşan loncaların liderleri ile görüşmüştü. Onlara savaş sırasında elde edilecek hazinenin ve ganimetin yarısını vermeyi kabul etmişti.


Fakat bunun karşılığında ele geçirilen topraklarda ki kötü faaliyetlerine son vereceklerdi.


Haru'nun onlara önerdiği hazine her birinin en az on nesil bolluk içinde yaşamasına yetecek kadar fazlaydı. Haliyle hepsi bu teklifi kabul etmiş ve Haru'nun safında yer almışlardı. Haru bu liderleri Tuseng Hanedanlığı ile birlikte görevlendirmişti.


Tuseng Hanedanlığı Haru'nun bilinen yüzü olacaktı. Kuzey Kaplan Krallığı içinde çeşitli yerlerde ziyafetler ve eğlenceler düzenleyerek destekçilerini toplayacaklar ve örgütleyeceklerdi. Aynı zamanda onlara karşı olan kişiler bu eğlencelerde ortadan kaldırılacaktı. Suikast işleri ile lonca liderleri ilgilenecek ve dikkatleri Tuseng Hanedanlığı'ndan uzak tutacakları.


Tuseng Hanedanlığı aynı zamanda krallık üzerinde ki statülerini kullanarak İntikamcı casuslarını krallığın her yerine yerleştireceklerdi.


Haru bu hazırlıkların yapılması için şimdiden talimat vermiş ve iletişim cihazlarından beş bin tanesini Tuseng Hanedanlığı ve suikastçı loncaları arasında dağıtmıştı. İki gün içinde her şey planlandığı gibi gitmişti. Şimdiden bütün İntikamcı casusları Kuzey Kaplan Krallığı'na sızmıştı.


Güney İntikamcı Krallığı'na düşman olan birçok kişi kimsenin ruhu uyandırılmadan ortadan kaldırılmıştı. Zaten birkaç güne kadar harekete geçecekleri için bu çokta önemli değildi. Haru planının bir sonra ki aşamasına geçmeden önce Hinu'dan gelecek haberi bekliyordu. Hinu o günün öğle saatlerinde Haru'ya iletişim cihazı ile bilgi vererek hazır olduklarını belirtmişti.


Hinu'nun önderliğinde iki milyon elit İntikamcı askeri Doğu Aslan Krallığı'nı Güney İntikamcı Krallığı'na bağlayan sınıra pusu kurmuştu.


Bu askerlerin her biri yeni geliştirilen enerji silahları ile donatılmıştı. Doğu Aslan Krallığı ordusu Zarmuth Bölgesi'ne doğru saldırıya geçtiği sırada kendisine neyin çarptığını anlamayacaktı. Haru Hinu'dan hazır olduklarıyla ilgili raporu alında planının bir sonraki aşamasına geçti.


Bu aşamada Kuzey Kaplan Krallığı'nın başkentinde ki krallık sarayına sızan bir İntikamcı casusu yeni yapılan iletişim cihazlarından birini Belany'e ulaştıracaktı. Belany'nin prenses olması Haru'nun oldukça işine yarayacaktı. Belany kölesi olduğu için hiçbir emrini reddedemezdi. İntikamcı casusu bir şekilde iletişim cihazını Belany'e ulaştırmayı başardı. Belany iletişim cihazında Haru'nun sesini duyunca neredeyse korkudan kalbi durma noktasına gelmişti. Haru'nun Belany'e olan emri çok basitti.


Kendisiyle birlikte yanına alabildiği kadar çok soylu ve asille birlikte saraydan dışarıya ayrılmaktı.


Haru bu sayede onları pusuya düşürerek yakalayabilecek ve kullanabilecekti. Haru Belany'e emir verdikten sonra Burain ve Ayzu önderliğinde ki sekiz milyon İntikamcı askeri ile birlikte sınır bölgesini geçerek Kuzey Kaplan Krallığı topraklarına girdi.


Kuzey Kaplan Krallığı topraklarında bir süre ilerledikten sonra uygun bir konumda bütün ordu kamp kurdu. Şimdi tek yapmaları gereken şey Belany'i beklemekti. Haru bu sırada Batı Panter Krallığı kralı ile iletişime geçerek ona Doğu Aslan Krallığı'na saldırmaya hazır olmasını söyledi. Haru Batı Panter Krallığı kralına yanlış bilgi vermişti. Batı Panter Krallığı kralı Doğu Aslan Krallığı'na sadece kendisinin saldıracağını sanıyordu.


Fakat büyük bir sürprizle karşılaşacağı kesindi. Haru'nun beklediği gibi emrine karşı gelemeyen Belany kendisiyle birlikte seksen soylunun ve asilin yanında gelmesini sağlamıştı. Bu kişiler Kuzey Kaplan Krallığı için kuşkusuz çok önemli bir yere sahipti.


Haliyle ortada prensesin güvenilirliği varken kimse ondan şüphelenmemişti. Bu sayede hepsi sekiz milyon İntikamcı askerinin kucağına düşmüştü.


Ne olduğunu anladıklarında iş işten geçmişti. Haru istediği şeyi elde edince planının bir sonra ki aşamasına geçti. Elinde Kuzey Kaplan Krallığı'nın prensesi başta olmak üzere seksen soylunun ve asilin esir olduğunu ve büyük bir orduyla yakınlarında beklediğinin haberini içeren bir mektubu doğrudan Kuzey Kaplan Krallığı'nın kralına gönderdi. Haliyle kral onun bu mektubuna karşı harekete geçecekti.


Haru'nun istediği tam olarak buydu. Kuzey Kaplan Krallığı'nın bütün güçleri onlara karşı durmak ve çok önemli olan esirleri kurtarmak için toplanacak ve onların karşısına çıkacaktı. Haliyle böyle olunca yerleşim yerlerinde ki güvenlik fazlasıyla azalacaktı.


Tuseng Hanedanlığı'nın askerleri suikastçı loncalarının suikastçıları ile birleşerek güçsüz yerleşim yerlerini hızlıca ele geçireceklerdi.


Bu sırada elde edilen hazinenin büyük bölümü suikastçı loncalarına, ele geçirdiler yerleşim yerlerinin büyük çoğunluğu Tuseng Hanedanlığı'na ait olacaktı. Haru'nun amacı şehirleri ve kaleleri ele geçirerek Kuzey Kaplan Krallığı güçlerinin tek darbede yok edilebilecek kadar zayıflamasını sağlamaktı. Planın son aşaması ise bu güçlere o darbeyi vurarak Kuzey Kaplan Krallığı'nı ele geçirmekti.


Haru'nun krala gönderdiği mektuptan sonra sarayda büyük bir tartışma başlamıştı.


Yılların taktik dehası olan aynı zamanda Kuzey Kaplan Krallığı ordularının baş generali Ain Rhomir bunun bir tuzak olduğunu krala söylemişti. Fakat kral kızının ve diğer soyluların canını önemsediği için onları bir an önce kurtarmanın derdine düşmüştü.


Krallığın bütün güçlerini bir araya toplarken kendi sonuna gittiğinin haberi bile yoktu. Üstelik bu sona yanında Kuzey Kaplan Krallığı'nıda sürüklüyordu. Ain Rhomir bunun bir hata olduğunu bilse de kralın doğrudan emrine karşı gelmeyerek toplanan orduların başına geçti. Toplam on üç milyon askerle birlikte Güney İntikamcı Krallığı'na doğru harekete geçti. Bu sefer orduya kral ve önemli soylularda eşlik ediyordu.


Çünkü hepsi yakınlarını kurtarmanın derdine düşmüştü. Ain Rhomir bir günlük bir yolculuğun ardından ordusuna zorunlu olarak durma emri verdi. Çünkü karşısında ki meydanda yüz binlerce Güney İntikamcı Krallığı'nın sancağını taşıyan milyonlarca askerden oluşan bir ordu vardı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum