İntikamcı askerlerinin hepsi sözleşmişler gibi aynı anda bir dizlerinin üzerlerine çöktü. Haru işlerin iyice sarpa sardığını anladı. Fakat artık geri dönülmez noktayı çoktan geçmişlerdi. İntikamcı askerlerinin diz çöktüğünü gören diğer insanların gözleri yuvalarından çıkacaktı. Bildikleri kadarıyla İntikamcı askerleri statüsü ne olursa olsun kimsenin önünde diz çökmezdi.
Fakat sadece bir kişinin önünde diz çökerlerdi. O da kuşkusuz İntikamcı birliğinin kurucusu ve yöneticisi olan Haru Johun'du.
Aynı zamanda bu kişi Güney İntikamcı Krallığı'nın kralıydı. Toplulukta ki insanlar karşılarında ki kişinin Güney İntikamcı Krallığı'nın kralı olduğunu anlamışlardı. Fakat hala dehşet içindeydiler. Bir krala göre karşılarında ki kişi oldukça yanlış görünüyordu.
Üzerinde ki kıyafetler oldukça sadeydi. Bir kralın yapacağı gibi tahtırevana binmemişti. Aksine yaya bir şekilde yürüyordu. Etrafında bir tane hizmetli, köle veya koruma yoktu. Kısacası karşılarında ki kişi adı duyulduğu zaman bile insanları tedirgin eden bir birliğin yöneticisi ve Güney İntikamcı Krallığı'nın kralı olmasına rağmen görünürde onlardan bir farkı yoktu. Bu yüzden bazı kişiler kral olduğuna inanmayı reddetmişti.
Fakat İntikamcı askerlerinden birinin "Güney İntikamcı Krallığı'nın kralı, Onüçler Konseyi'nin başı, İntikamcı birliğinin yöneticisi Haru Johun'u selamlayın" dediğini duyan insanlar hemen korkuyla karışık bir saygı ile bir dizlerinin üzerine çökmüşlerdi.
Diz çökmeyen sadece Kuzey Kaplan Krallığı'ndan gelen soyluların ve askerlerin olduğu birlik vardı.
Haru kimliği açığa çıktığı için yapabileceği bir şey kalmamıştı. Neyse ki burada olduğu haberleri yayılana kadar o çoktan kanyona girmiş olacaktı. Eliyle verdiği bir işaret ile önce İntikamcı askerleri sonrada diğer insanlar ayağa kalkmıştı.
Tüm bunları izleyen Hotaru Lin ise şaşkın bakışlarla olduğu yerde donakalmıştı. Haru'nun kral olduğunu bilse de karşısında diğer insanlardan böyle bir saygı görmeyi beklemiyordu. Haru'nun varlığı açığa çıkınca kalabalığa yaklaşan siyah kıyafetli onlarca İntikamcı askeri hemen Haru'nun önünde bir dizlerinin üzerine çökmüşlerdi. Haru İntikamcı askerlerinin en az yüz kişi olduklarını anladı.
Anlaşılan İntikamcı askerleri hazırlıklı gelmişti. Haru'nun son görmeyi beklediği şey ise Hinu'ydu.
Hinu Doğu Aslan Krallığı ile Güney İntikamcı Krallığı'nı birbirine bağlayan sınır bölgesi olan Zarmuth Bölgesi'nde yöneticiydi. Aynı zamanda Onüçler Konseyi'nin bir üyesi ve Haru'nun generaliydi. Hinu anlaşılan bazı askerleri ile birlikte bu bölgeye eğitim yapmaya gelmişti.
Hinu'nun dikkat çekici güzelliği karşısında izleyen insanlar içlerinden derin bir ah çekmişlerdi. Hinu ise Haru'nun önüne gelerek "Kralım" demiş ve diğerleri gibi bir dizinin üzerine çökmüştü. Hinu'nun İntikamcı ordusunda önemli bir general ve Zarmuth Bölgesi'nde yönetici olduğunu bilen insanların artık Haru'nun kimliği konusunda en ufak bir şüpheleri kalmamıştı.
Haru'dan başka kim İntikamcı ordusuna ve generallerine önünde diz çöktürebilirdi.
Herkes Haru'ya saygıyla karışık korku dolu bir ifade ile bakarken Haru bir elini Hinu'nun omzuna koyarak ayağa kalkmasını sağladı. En azından güvenlik konusunda artık endişelenmesine gerek kalmayacaktı. İntikamcı ordusunun askerleri yanındaydı.
Haru tüm bunları yaşarken Hotaru Lin ise farklı duygular içindeydi. Başlangıçta Haru'ya duyulan saygıya şaşırmış daha sonra ona yaptıkları aklına gelince pişmanlık ve üzüntüye kapılmıştı. Hinu'yu Haru'nun karşısında "Kralım" diyerek eğildiğini ve Haru'nun da Hinu'nun omzunu tuttuğunu görünce bu duyguların yerin kıskançlık ve öfke almıştı. Haru ona göstermediği ilgiyi karşısında ki insanlara gösteriyordu.
İçten içe bunun nedenini bilse de bir türlü kabullenemiyordu. Hotaru Lin hiç alışık olmadığı duyguların etkisindeydi.
Haru'nun kamp alanınla olan ilgisini hatırlayınca aniden bayılıyormuş gibi yaptı. Yaptığı numaranın oldukça ucuz bir numara olduğunu biliyordu. Fakat Haru'nun Hinu'ya olan ilgisini açıkça kıskanmıştı. İçinden kendini haklı çıkaracak bahaneler üretiyordu.
Haru ise Hotaru Lin'in durduğu yerde bayıldığını görünce oldukça endişelenmişti. Hemen kimseyi umursamadan Hotaru Lin'e doğru koşmuş ve onu kucağına almıştı. Fakat o anda bütün endişesinden kurtulmuştu. Hatta yüzünde ender görülen bir gülümseme oluşmuştu. Haru'nun analiz yeteneği ve okuduğu onca anatomi kitabından sonra bir insanın bayılıp bayılmadığını anlamak onun için çocuk oyuncağıydı.
Hotaru Lin'in gittikçe hızlı atan kalbi ise bayılan bir insanda olamayacak kadar hızlı atıyordu.
Sırf kalbinin hızlı atış sesi bile onu ele veriyordu. Haru onu kucağına aldıktan sonra gözleri kapalı olduğu için göremediği yüzünün kızarması da başlı başına bir etkendi. Haru Hotaru Lin'in açıkça numara yaptığını anlamıştı.
Sadece bir saniye kadar bu yüzden öfkelense de hafıza sarayı sayesinde Hotaru Lin'in neden böyle bir numara yaptığını çözmüştü. Bunun tek sebebi kuşkusuz kıskançlık olabilirdi. Yoksa durduk yere böyle bir şey yapmasının başka bir ihtimali yoktu. Haru Hotaru Lin'e görünürde kızgın olsa da içinden onunla eğlenmek için bir bahane bulduğuna seviniyordu. Hotaru Lin açıkça eline düşmüştü.
Haru Hinu'ya "Askerleri şimdilik Yüz Bin Diken Kanyonu'na sokma, benim kurtulmam gereken bir ağırlık var. Üstelik çok ağır bir an önce kurtulsam iyi olur" dedi. Hotaru Lin ise Haru'nun attığı oltaya ikinci kez düşünemeden çoktan yakalanmıştı.
Hemen Haru'nun kucağından yere atlayarak "Sen kime ağır diyorsun, ben senden daha hafifim" dedi.
Haru ise onun öfkeli ifadesini bir süre izledikten sonra "Hani sen baygındın ne oldu da kendine geldin? Yoksa ellerim çok mu şifalı geldi?" dedi. Hotaru Lin verecek bir cevap bulamadığı için suratı utangaçlığının etkisi ile kıpkırmızı oldu.
Haru istediğini başarmış olmanın mutluluğu ile Hinu'ya "Benimle gel biraz konuşalım" dedi. Bunu yapmakta ki en büyük amacı Hotaru Lin'in damarına basmaktı. Sonuçta Hotaru Lin'in kendisini kıskandığını öğrenmişti. Ondan intikam almak için bunu kullanmazsa intikamcı kişiliğine büyük bir darbe vurmuş olurdu. Haru bilerek bir elini Hinu'nun omzuna atmıştı. Yüzünü göremese de Hotaru Lin'in öfkeden ve kıskançlıktan çıldırdığına emindi. Hinu ile kalabalıktan uzaklaştıktan sonra onu bir köşeye çekti.
Yapması gerekenleri, başından bu zamana kadar geçenleri ve Hotaru Lin'i Hinu'ya özet geçerek anlattı.
Hinu anlatılanları dinledikten sonra Haru'nun kendisine verdiği emirleri aklına not aldı. Haru İntikamcı birliği askerleri ile kanyona girdikten sonra ayrılacaktı. Bu süreç boyunca Hotaru Lin'i onlara emanet edecekti. Böylece kanyonda tek başına hem daha rahat hareket edecek hem de daha hızlı güçlenebilecekti.
Hinu ile konuştuktan sonra askerlerinin yanına geri dönmüştü. Hinu yanından ayrılarak askerlerin içinde ki rütbelilere yapılacakları anlattı. Bu sırada Haru ise birkaç hazırlık yaptı. Hotaru Lin başlangıçta Haru'ya trip atmaya çalışsa da Haru'nun kendini umursamadığını görünce iyice sinirlendi. Haru çaktırmadan onun yüz ifadesini izleyerek çılgınca eğleniyordu.
Hotaru Lin'in yüzü bir kıpkırmızı oluyor bir normale dönüyordu. Bazen yüzü öfkeyle kasılıyordu. Birçok kere onunla konuşmak için ağzını açmış fakat söyleyecek bir şey bulamayınca çaresizce kapatmıştı. Bazen çaresizce olduğu yerde kıpırdanmış bazen de delici bakışlarla doğrudan Hinu'ya bakmıştı. Haru için bütün bunlar oldukça eğlendiriciydi. Birisinin kendini kıskanması hoşuna gitmişti. Haru şimdilik fırsat kolluyordu. En uygun anda onu daha da öfkelendirmek için sözde karısı olan Emilia'dan bahsedecekti.
Hotaru Lin'in kıskanç yapısına bakılırsa karısı olduğunu öğrendiği anda deliye dönecekti.
Haru ona Emilia ile yaşadıkları eşsiz(!) aşkı anlatacaktı. Hatta bu süreç içinde bir, iki tane özel(!) anılarını bile anlatmayı düşünüyordu. Elinde malzeme varken bunu değerlendirmemek olmazdı. Hem bu sayede Hotaru Lin ile ödeşmiş olacaklardı.
Hinu ve askerler yanlarına geldikten sonra Hotaru Lin'e öncekine göre daha saygılı davranmaya başladılar. Haru Hinu'ya bu konuda özellikle emir vermişti. Herkes hazırlanınca Haru ve Hinu önde Hotaru Lin hemen onların arkasında, Hotaru Lin'in arkasında yüz İntikamcı askeri Yüz Bin Diken Kanyonu'na girdiler. Hinu gerekli bütün işlemleri onların adına çoktan halletmişti.
Haru elinde ki haritaya göre İntikamcı birliğini kanyonun derinliklerine yönlendirdi. Kanyonun yer altına doğru giden katları vardı.
Her kat bir öncekinden daha tehlikeliydi. Haru Hinu'dan İntikamcı askerlerinin durumunu öğrendikten sonra onları üçüncü kata getirmişti. İntikamcı askerleri Hinu'nun gözetiminde üçüncü katta eğitim yapacaklardı. Haru ise daha derin katlara inmeyi düşünüyordu.
İntikamcı askerleri üçüncü katın girişine güvenli bir kamp alanı kurmakla meşgulken Haru üzerine geçirdiği siyah bir kıyafetle kamufle oldu. Dışarıdan bakıldığında İntikamcı askerleri ile arasında en ufak bir fark yoktu. Bu şekilde Hotaru Lin'e hissettirmeden kamp alanından ayrıldı. Direk alt katlara inmek için yolculuğa çıktı. Bu sırada Hotaru Lin bir süre sonra Haru'nun yokluğunu fark etti.
Hinu'ya ve diğer askerlere Haru'yu sorsa da onlardan hiçbir cevap alamadı.
Kamp alanını iyice araştırdıktan sonra Haru'nun kamp alanından ayrıldığını anladı. Kamp alanından çıkmak için harekete geçti. Fakat kamp alanının giriş çıkışını tutan askerler tarafından engellendi. Askerler ise ne kadar şanssız olduklarının farkında bile değillerdi.
Birinci şanssızlıkları engellemeye çalıştıkları kişinin oldukça güçlü olan ve bir savaş formu kullanan karanlık büyü yapabilecek güçlü bir büyücü olduğunu bilmemeleriydi. İkinci şanssızlıkları da gün içinde Hotaru Lin'in Haru tarafından delicesine öfkelendirilmesiydi. Hotaru Lin'in öfkesi bu askerlerin üzerine patlamıştı. Sonuç olarak Hotaru Lin yaptığı ses tipi bir büyü ile önüne çıkan askerleri bayıltmış ve kamp alanından ayrılmıştı. Haru'nun ordusu buradayken tekrar yukarı çıkmayacağını düşündüğü için tek başına kanyonun alt katlarına inmeye başladı.
İntikamcı askerlerinin kamp alanında ise bir telaş hakimdi. Özellikle Hinu kendini oldukça kötü hissediyordu.
Haru'nun ona emanet ettiği Hotaru Lin'in kamp alanından ayrılmasını engelleyememişti. Bunun sebebi hem askerlerinin hem de kendisinin Hotaru Lin'i sıradan bir insan sanmalarıydı. Hiçbiri onun büyücü olabileceğini akıllarına bile getirmemişlerdi.
Bu yüzden kamp alanından kaçabileceğini düşünmedikleri için herhangi bir önlem almamışlardı. Sonuçta sıradan bir insanın eğitimleri bitmemiş olsa da İntikamcı askerlerini geçmesi mümkün değildi. Sayı avantajından bahsetmeye bile gerek yoktu. Fakat Hotaru Lin'in yaptığı ses tipi büyü yüzünden kamp alanında ki askerlerin yarısı geçici sağırlık yaşıyordu. Birçoğu hala kendine gelememişti.
Hinu Hotaru Lin'in peşinden gitmeyi düşünse de Haru'nun kendisine verdiği emirler bunu engelliyordu.
Başarısız olduğu için derin bir iç çekti. Haru kanyonun derinliklerine indikçe daha büyük tehlikelerle yüzleşiyordu. Öldürdüğü onlarca kaynak canavarının enerji kristalini söküyor ve yoluna devam ediyordu. Wulkar ve kırmızı yıldırımları olabildiğince az kullanıyordu.
Aynı şekilde savaş formunu da kullanmamaya gayret ediyordu. Sıradan bir kılıç ve sahip olduğu tekniklerle kaynak canavarı avlıyordu. Dördüncü katta onlarda çöl kertenkelesi öldürmüş ve enerji kristallerini almıştı. Beşince katta sarı kırmızı olan çöl yılanlarını öldürmüştü. Altıncı katta kum golemlerini yedinci kattaysa çöl akreplerini aynı şekilde öldürmüştü.
Her katta canavarlar daha fazla güçleniyordu. Haru sekizinci kata geldiğinde büyük bir mağara ile karşılaşmıştı. Mağaranın dışında ki çöl akreplerini öldürüp enerji kristallerini aldıktan sonra mağaranın içine girdi.
Mağaranın içi fazlasıyla uzundu. Ayrıca her tarafı orta büyüklükte ki yumurtalarla doluydu. Haru bu yumurtalardan birini kırdı. Henüz tam gelişmemiş yılan tipi bir kaynak canavarı yavrusu yumurtanın içinden çıkmıştı. Bu canavar yavru olmasına rağmen neredeyse kendisi ile aynı boydaydı. Haru canavarı öldürdükten sonra enerji kristalini aldı. Bu şekilde önüne çıkan bütün yılan yumurtalarını birer birer yok etti.
Boyutsal yüzüğünde fazlasıyla enerji kristali birikmişti. Ayrıca yaptığı bu av sırasında çoktan onuncu seviye savaşçı olmayı başarmıştı.
Ayrıca etrafında ölen canlıların ruhlarını kalbinde topladığı için yedi seviye ruh avcısı olmuştu. Yolan Adımları tekniğini bu süre boyunca üçüncü seviyeye çıkartarak tekrar mükemmelleştirmişti. Kahrın Yedi Katı tekniğinde ise ilk üç katı kullanabilir hale gelmişti.
Aurası bu süreç boyunca bir katman kadar güçlenmiş ve şimdiki halinin iki katı bir kalınlığa ve güce ulaşmıştı. Haru bitmek bilmeyen mağaranın sonuna çıkmayı başarmıştı. Mağaranın sonu yüksekliği belli olmayan bir odaya açılıyordu. Haru'ya göre en az yüz metre yüksekliği vardı. Ayrıca odanın ilerisi de derin bir karanlıkla kaplı olduğu için odanın boyutunu belirlemek mümkün değildi.
Haru çok bahsedilen hazinelerden birine yaklaştığını düşünüyordu. Fakat tam odaya adım atacağı sırada arkasından gelen bir ses duydu. Yeni güçlenen aurasını etrafa yaydığı anda on metre uzaklıkta olan birisinin varlığını sezdi.
Oraya doğru koştuğu sırada karşısında ona şaşkın gözlerle bakan Hotaru Lin'i bulmayı beklemiyordu.
Haru'da doğal olarak şaşırdı. Hotaru Lin İntikamcı askerlerinin kamp alanından ayrıldıktan sonra kanyonun derinliklerine inmeye devam etmişti. Bir süre sonra önüne her katta onlarca kaynak canavarı cesedi çıkmıştı. Hotaru Lin'de bu cesetleri izlemişti.
Kanyonun katlarında karşısına çıkan tek tük kaynak canavarlarını hallettikten sonra kanyonun sekizinci katında bulunan bu mağaraya ulaşmayı başarmıştı. Haru'yu bulmaya çalışıyordu. Hiç beklemediği bir anda Haru'yu karşısında bulmuştu. Hotaru Lin Haru'yu gördüğü için önce sevinmiş sonrada öfkelenmişti. Çünkü Haru onu geride bırakmıştı. Hotaru Lin artık kendisini daha fazla tutamadığı için Haru'ya doğru koşarak onun göğsüne ve bedenine yumruk atmaya başlamıştı. Haru için sinek ısırığından farksız olan bu yumruklar bir süre devam etmişti.
Hotaru Lin öfkesini Haru'nun bedeninden çıkartırken her seferinde "Sen, sen, sen" diyordu. Fakat bir türlü cümlenin devamını getiremiyordu.
Hotaru Lin bir süre Haru'ya vurduktan sonra yorgun düşen bedeninin etkisi ile Haru'ya sarıldı. Şu birkaç günde hissettiği duygusal karmaşa ve Haru'yu kaybetmenin verdiği korkunun da etkisi ile Haru'ya sarılırken bir yandan da ağlamaya başladı.
Hotaru Lin'in tepkisi ile başta eğlenen Haru onun ağlaması ile ne yapacağını şaşırmıştı. Hafıza sarayında gereksiz bir sürü bilgi olsa da ağlayan bir kadını nasıl teselli edeceği hakkında en ufak bir bilgi yoktu. Üstelik Hotaru Lin'in ağlaması Haru'yu gafil avlamıştı. Tek yapabildiği sıkıca Hotaru Lin'e sarılmak oldu. Hotaru Lin bir süre kana kana ağladıktan sonra kısık bir sesle "Bir daha beni geride bırakma" dedi.
Haru bu ses tonunu ve söylediklerini duyduktan sonra bir daha Hotaru Lin'i geride bırakıp ağlatmaktansa alacağı intikamı bile geride bırakırdı.
Çünkü Hotaru Lin'in ağlaması onu gerçekten etkilemişti. Bir daha onun ağlamasına asla izin vermeyecekti. Hotaru Lin'e sarılmaya devam ederek bir süre sakinleştirdikten sonra az önce girdiği odaya tekrar girdi. Fakat bu sefer elinden tuttuğu Hotaru Lin'de yanındaydı.
Comment Now
0 yorum