Bölüm 72 - Yüz Bin Diken Kanyonu



Dev yılan en az elli metrelik bir boya ve sekiz metrelik bir genişliğe sahipti. Yılanın sarı derisi araya karışan beyaz pullarla birlikte ona hoş bir görünüm sağlıyordu. Ayrıca Yüz Bin Diken Kanyonu Doğu Aslan Krallığı'nın büyük bir kısmını kaplayan çöl tipi bir arazide bulunduğu için dev yılanın dış görünüşü ona mükemmel bir kamuflaj sağlıyordu. Dev yılan harekete geçene kadar ne Haru nede Hotaru Lin onu fark edememişti.


Olayları başından alacak olursak Haru İnci Başkenti'nin yakınlarında ki ormanda bağlı olan Hotaru Lin'le bir başına kalmıştı.


Hotaru Lin'in öfkelenmesi normaldi. Çünkü kimse bağlanmayı ve kısıtlanmayı hoş karşılamazdı. Haru onun kendine geldiğini görünce karşısına geçmiş ve bildiği ne varsa anlatmaya başlamıştı.


Önce nasıl zehirlendiklerinden sonrada kraldan ve kraliyet doktoru Gui Guechen'den öğrendiklerinden bahsetmiş ve kendi gözlemlerini de bu sürede onunla paylaşmıştı. Haru saraydan ve İnci Başkenti'nden kaçıp şimdi oldukları ormana kadar başlarına gelen her şeyi Hotaru Lin'e sakin bir şekilde anlatmıştı. Konuşmanın başlarında öfkeli olan Hotaru Lin Haru'nun sesi ve anlattıklarının etkisiyle kısa sürede yumuşamıştı.


Konuşmanın sonlarına doğru Haru'ya saldırdığını öğrenince bu yumuşamanın yerini pişmanlık duygusu almıştı.


Hotaru Lin bazı şeyleri bölük pörçük hatırlasa da Haru'ya saldırdığını hatırlayamıyordu. Fakat Haru'nun yüzünde ve ellerinde olan yaralar ona saldırdığını kanıtlar nitelikteydi. Haru konuşmasında Hotaru Lin'i suçlamaktan özellikle kaçınmıştı.


Kimsenin özellikle Hotaru Lin'in sebepsiz yere böyle bir şey yapmayacağına inanıyordu. Bunun için onu dinleyene kadar herhangi bir hükümde bulunmayacaktı. Haru anlatacaklarını bitirince ve Hotaru Lin'in sakinleştiğini görünce ağzını çözdü. Hotaru Lin ağzı açılınca kendi başından geçenleri hatırladığı kadarıyla anlattı. Gördüğü halüsinasyonlardan bahsetti.


Fakat Haru'nun onu öldürdüğü halüsinasyondan bahsetmedi. Haru'dan bir şey gizlemek istemese de bunu ona söylerse kendine duyulan güvensizlik şeklinde algılaması mümkündü. Hotaru Lin'in en son istediği şey durumu olduğundan daha kötü bir hale sokmaktı.


Hotaru Lin anlatacaklarını bitirince Haru bir bıçak çıkartarak ona doğru yürümeye başladı.


Hotaru Lin bu sahneyi görünce aklına gördüğü halüsinasyonlardan biri geldi. Kalbi Haru'ya güvenebileceğini söylerken mantığı kimseye güvenemeyeceğini söylüyordu. Hotaru Lin bir anda korku dolu bir yüz ifadesine sahip oldu. Ayrıca korku ve tedirginliğin karışımı ile bedeni hafif bir şekilde titremeye başladı. Haru bunu görünce kısa bir süre duraksadı. Elinde ki bıçak Hotaru Lin'i korkutmuştu.


Haru onu korkutmayı istemese de artık yapabileceği bir şey yoktu. Fakat içten içe üzüldüğünü hissediyordu.


Haru sadece düşmanlarını ve intikam alacağı kişileri korkutmayı severdi. Fakat değer verdiği birini korkutmaktan hatta onu incitmekten özellikle nefret ederdi. Yakın bir zamanda yaşadığı çifte gerçeklik deneyiminden sonra bir gerçeklikte değer verdiği her şeyi kaybetmişti.


Haliyle bu durum onda bir çeşit içgüdünün oluşmasını sağlamıştı. Bu içgüdü değer verdiği şeyleri bedeli ne olursa olsun korumak üzerine kuruluydu. Birazda bu içgüdünün etkisi ile Haru üzülmüştü. Derin bir nefes aldıktan sonra elinde ki bıçağın ucunu yere doğru indirerek Hotaru Lin'in yanına yaklaşmış ve arkasına geçmişti. Elinde ki bıçakla önce ellerini daha sonrada ayaklarını bağlayan ipleri tek seferde kesmişti.


Bunun ardından hızlı bir şekilde Hotaru Lin'den uzaklaşmış ve onun yaslandığı ağaçtan çok uzak olmayan bir ağacın gövdesine yaslanmıştı.


Ardından gözlerini kapatarak uyuyormuş gibi yapmıştı. Haru'nun son yaşadıkları olaydan sonra kolay kolay uyuması mümkün değildi. Çünkü güvenliğinden emin olmadığı sürece uyuduğu zaman gözünü nerede açacağından emin olamıyordu.


Tek başına olsa bunu çok umursamazdı. Fakat yanında Hotaru Lin vardı. Ne olursa olsun ona fazlasıyla değer veriyordu. Kendisine bir şey olmasını rahatlıkla göze alabilirdi. Fakat ona bir şey olmasını göze alamazdı. Bu yüzden onun güvenliğinden emin olmadıkça uyumak ona yasaktı. Hotaru Lin Haru'nun son hareketinden sonra onu kırdığını fark etmişti.


Bu durumda hissettiği duygulara pişmanlığın yanına birde üzüntü eklenmişti.


Haru'yla konuşmak için bir girişimde bulunmak istese de hem Haru'nun kendisinden uzak durması hem de gözlerini kapatarak uyumaya başlaması ile birlikte bu fikrinden vazgeçmişti. Biraz huzursuz bir histen sonra son günlerde yaşadığı olayların etkisi ile hemen uykuya dalmıştı.


Hotaru Lin'in bedeni fazlasıyla yorgun düşmüştü. Haru Hotaru Lin'in nefes alışverişlerinin belli bir düzene girdiğini fark edince kapattığı gözlerini açmıştı. Hotaru Lin'in uyuduğuna emin olunca boyutsal yüzüğünden çıkardığı bir örtüyü üzerine örtmüştü. Kısa sürede çevreden topladığı çalı çırpı ile ufak bir ateş yakmıştı. Bu ateş sayesinde Hotaru Lin uykusunda üşümeyecekti.


Haru bu işi de halledince Hotaru Lin'in olduğu bölgeden çok uzaklaşmadan ava çıkmıştı.


Wulkar ve kırmızı yıldırımların ortak çalışması sayesinde üç tane tavşan ve bir tane de yabani keçi avlamıştı. Haru avladığı hayvanları kamp yaptıkları yere getirmişti. Gece bitip gün yavaşça ağarmaya başlarken Haru avladığı hayvanları bıçakla temizlemeye başlamıştı.


Önce derilerini yüzerek boyutsal yüzüğüne depolamıştı. Haru hayvanların derilerine en ufak bir zarar vermeden yüzmeyi başarmıştı. Bu işlem bitince Haru hayvanların içlerini temizlemişti. Yaktığı ateşin başına basit bir düzenek kurarak etleri kızartabileceği bir alan oluşturmuştu. Boyutsal yüzüğünün içinde ki baharatları ve çeşitli malzemeleri kullanarak etleri kızartmaya başlamıştı. En son keçi etini kızartmayı bitirdiği sırada Hotaru Lin aldığı güzel kokular yüzünden uykusundan uyanmıştı. Haru Hotaru Lin için bütün gece uykusuz kalmıştı.


Fakat onun için bunun en ufak bir önemi yoktu. Önemli olan Hotaru Lin'in durumuydu.


Haru Hotaru Lin'in en son ne zaman yemek yediğini bilmediği için ona elinden geldiğinde iyi yemekler hazırlamıştı. Enerjisini kolaylıkla toplasın diye ava çıkıp avlanmayı ihmal etmemişti. Yanında bazı erzaklar olsa da et yönünden doğaya bağımlıydı.


Neyse ki Haru iyi bir avcıydı. Bu yüzden avlanmak konusunda bir sıkıntı çekmiyordu. Haru Hotaru Lin'in uyandığını görünce hiçbir şey demeden ormanın içine tekrar girmişti. Tüm bu süreç boyunca su bulmayı unuttuğunu hatırlamıştı. Ormanın içinde yaptığı kısa süreli bir koşu ona fazlasıyla fayda sağlamıştı. Çünkü Yolan Adımları'nı kullanarak yaptığı bu koşu yüzünden Yolan Adımları tekniği ikinci seviyeye geçmişti.


Bu teknik zaten üç seviyeli bir teknikti. Aynı zamanda Haru'nun sahip olduğu tek hareket tekniğiydi.


Haru herhangi bir duruma karşı önce bu tekniği geliştirmek istiyordu. Belli bir güce her zaman sahip olsa da hareketlilik konusunda oldukça geri kalıyordu. Şimdi yanında Hotaru Lin'de varken hiçbir konuda geri kalmaması gerekiyordu.


Haru yaptığı koşunun sonucunda ormanın içlerinde bir göl bulmayı başarmıştı. Bu gölden yanında ki mataralara ve büyük kovalara su doldurmaya başlamıştı. Yaklaşık on dakika süren bu işlem sonucunda Haru doldurduğu bütün suyu boyutsal yüzüğüne koymuştu. Gidecekleri yerde su bulamamaları karşısında bir önlem almak istemişti. Su doldurmayı bitirince kamp alanına geri dönmüştü.


Hotaru Lin bu sırada Haru'nun kendisi için yaptıklarını görmüş önceki geceye göre daha büyük bir üzgünlüğe boğulmuştu.


Bunları yapmak için bütün gece uyumamış olmalıydı. Ayrıca onun üzerini örtmüş ve üşümesin diye yanında ateş bile yakmıştı. Oysa Hotaru Lin ona zarar vermişti. Bunları hak etmediğini düşünen Hotaru Lin karmaşık duygular içinde Haru'nun geri dönmesini bekledi.


Haru kamp alanına geri dönünce boyutsal yüzüğünden çıkardığı mataralardan birini Hotaru Lin'in yakınlarına bırakmıştı. Daha sonra hafifçe soğumaya başlayan bir tavşan etini alarak yemeye başladı. Tüm bunların ardında Hotaru Lin ile herhangi bir iletişim kurmamaya özellikle özen göstermişti. Haru Hotaru Lin'e kendi canını düşünmeden verecek kadar değer veriyordu.


Bunun için ona kızması söz konusu bile değildi. Ona kırılmış olsa da anlattıklarından sonra ona hak veriyordu.


Fakat bütün bunlara rağmen Hotaru Lin'in pişmanlık hissetmesini ve yaptığı hataların farkına varmasını istiyordu. Haru Hotaru Lin'i yoldaşı olarak yanında tutacaksa onu bazı yönlerden geliştirmek zorundaydı. Haru'nun ve yanındakilerin hata yapmak gibi bir şansları yoktu.


Şu an için çok büyük bir tehlikede bulunmasalar da Güney İntikamcı Krallığı ve sevdikleri hala tehlikedeydi. Kuzey Kaplan Krallığı ile yapılacak olan savaş ve namanların varlığı bu tehlikeyi gittikçe arttırıyordu. Haru tıpkı Güney Kartal Krallığı'nı ele geçirdiği zaman önüne çıkan engelleri yok ettiği gibi bütün gezegeni ele geçirirken de önüne çıkan bütün engelleri yok etmek zorundaydı.


Hotaru Lin'i yanından ayırmak istemediği için onun yanında durabilecek kadar güçlü olmasını istiyordu.


Haru kendi kaderinde ya intikam almak ya da intikam alırken yok olmak olduğunu biliyordu. İki seçenekte oldukça ağır şartlar taşıyordu. Tehlike her zaman çevrelerinde olacaktı. Haru ve çevresindekilerin hayatları sıradan insanların hayatları gibi asla basit ve düzenli olmayacaktı.


Bütün bunları bilen Haru Hotaru Lin'i her anlamda güçlü birisi haline getirmek için çalışıyordu. Eğer Hotaru Lin güçlü olmayı başaramaz ise ona sırf değer verdiği için arkasında bırakması gerekecekti. Haru'nun intikamından vazgeçmesi mümkün değildi. Fakat intikamı için Hotaru Lin'den de vazgeçmeyi istemiyordu. Haru bu gezegene geldiğinden beri fazlasıyla değiştiğini düşünüyordu.


Bazı Ko yanlarını korusa da insanların birçok yanını da almıştı. Hem insan hem Ko karışımı bir karaktere sahip olmuştu.


Bu seçimi yaparken her ırkın kendisine en yararlı özelliklerini almaya dikkat etmişti. İnsan ırkında ki bağlılık böyle bir özellikti. Öte yandan Ko'ların intikam hırsı kendi intikamı için biçilmiş kaftandı. Haru aklında ki düşüncelerle birlikte yemek yemeyi bitirince getirdiği su ile elini yüzünü yıkadı. Daha sonra kamp ateşini biraz su ile söndürerek önemli malzemeleri boyutsal yüzüğüne depoladı.


Hotaru Lin açlığın etkisiyle hızlıca yemek yerken aklından geçen iki düşünce vardı.


İlki ve en önemlisi kendini Haru'ya nasıl affettireceğiydi. İkincisi ise bir yemeğin nasıl bu kadar lezzetli olabileceğiydi. Hotaru Lin iki tavşanı ve yarım keçiyi hızlıca yemişti. Haru'nun getirdiği sudan biraz içmiş ve karnını doyurmuştu.


Şu an yediği yemek ömrü boyunca bir öğünde en fazla yediği yemekti. Bunun sebebi ise yemeğin oldukça lezzetli olmasıydı. Ormandan gelen su ise içtikçe insanın iştahını açıyordu. Bu ikili ile Hotaru Lin bir keçi daha yiyebilirdi. Tabi ki aşırıya kaçmamak gerekiyordu. Hotaru Lin yemeğini yedikten sonra suçluluk dolu gözlerle Haru'ya bakmıştı. Fakat Haru onunla ilgilenmeden etrafta ki eşyaları toplamış ve ateşi söndürmüştü.


Bütün bu işler bitince Haru hiçbir şey yokmuş gibi bir yöne doğru yürümeye başladı.


Hotaru Lin kısa bir süre şaşkın bir şekilde yerinde kaldıktan sonra koşarak Haru'ya yetişti. Aynı zamanda "Beni bekle! Hey sana sesleniyorum beni beklesene" diye bağırıyordu. Haru Hotaru Lin'i umursamazmış gibi görünse de ormanın içinde yürümeye devam ediyordu.


Aklında Hotaru Lin ile mağarada karşılaştığı ilk anıları gözünden geçiriyordu. Bu şekilde yolculuk yaparak ve bir iki yerde insanlara adres sorarak sonunda Yüz Bin Diken Kanyonu'na ulaşmayı başarmışlardı. Haru kanyonun girişinde satış yapan tüccarlardan yanında eksik olan birkaç malzemeyi bol miktarda almıştı. Bu malzemelerin haricinde bir de kanyonun bilinen yerlerini gösteren bir haritada almayı başarmıştı.


Kanyonun önünde ki tüccarlar satılan malzemeleri diğer yerlere göre dört kat daha pahalı satsalar da insanlar bir anlamda bu malzemeleri almaya mecburdu. Kanyonun girişine yapılan devasa tahta bir kulübe vardı. Bu kulübenin önüne onlarca insan toplamıştı.


Doğu Aslan Krallığı Yüz Bin Diken Kanyonu'na kendi yerini bilmeyen ve bu yüzden ölen insanlar yüzünden bir giriş çıkış karakolu kurmuştu.


Bu karakolda sadece belli güce sahip olan insanlar Yüz Bin Diken Kanyonu'na alınıyordu. Bu sayede gereksiz ölümlerin önüne geçiliyordu. Bu uygulama yapılmadan önce Yüz Bin Diken Kanyonu'nda ki hazineler yüzünden ölümü göze alan ve yutabileceğinden daha büyük lokma yutan insanlar yüzünden krallığın genelinde genç nüfus neredeyse tükenme noktasına gelmişti.


Krallığın geleceği için böyle bir önlem alınması şarttı. Gücü yetmeyen kişiler ise Yüz Bin Diken Kanyonu'na girmek için yeni bir yol bulmuştu.


Bu yol kanyona girmek isteyen diğer insanlarla birlik olmaktan geçiyordu. Bir kişinin gücü tek başına kanyona girmeye yetmese de beş kişilik bir birlik oluşturduklarında kanyona girebiliyorlardı. Bunun için herkes güçlü bir birlik arayışına girmişti.


Birlikler sayesinde kanyonun içinde ki ölümler azalıyordu. Fakat birlikler her zaman güvenilir bir seçenek değildi. Kanyonun içinde birlik olan insanlar daha uzun süre hayatta kalsa da bir hazine bulduklarında ya birbirleri ile kavga ederek birbirlerini öldürüyorlar ya da başka birliklerin hedefi oluyorlardı. Bazı birlikler hazine veya kaynak canavarı yerine doğrudan insan avlıyordu.


Avladıkları insanların her türlü malzemesini alarak kanyonun içinde ölüme terk ediyorlardı.


Kendilerini savunmaktan aciz kalan bu insanlar kaynak canavarları tarafından parçalanarak onlara yemek oluyorlardı. Haru bu tehlikelerin farkındaydı. Bunun için herhangi bir birliğe katılmayı veya birlik kurmayı düşünmüyordu.


Haru arkasında ki Hotaru Lin ile birlikte tahta kulübeye doğru yürümeye başladı. Bir an önce kanyona girmekten başka bir amacı yoktu. Fakat kulübenin önüne gelince oldukça ilginç bir sahneye tanık olmuştu. Yaklaşık sekiz kişilik bir İntikamcı askeri grubu vardı. Onu gören İntikamcı askerlerinden birkaçının yüzünün rengi atmıştı. İntikamcı askerlerinin çoğu onun yüzünü tanıyordu.


Haliyle hiçbiri karşılarında Güney İntikamcı Krallığı kralını ve İntikamcı birliğinin yöneticisini görmeyi beklemiyordu.


Haru'da şaşırmıştı. Etrafı biraz inceleyince bu bölgeye sadece Doğu Aslan Krallığı'ndan değil diğer krallıklardan da insanların geldiğini anlamıştı. Çünkü batı ve kuzey krallıklarından gelen insanlarda gözüne çarpmıştı.


Haru bu kanyonda birliğe girmeyi düşünmese de İntikamcı askerlerini gördüğü anda bu düşüncesi değişmişti. Kendi askerlerini özlemişti. Onu gören askerler hemen çevresini sarmışlardı. Haru kalabalığın içinde çok dikkat çektiklerini anlamıştı. Çünkü İntikamcı askerleri siyah kıyafetleri ile oldukça göze batıyordu. Kalabalıkta ki diğer kişiler Haru ve yanında ki Hotaru Lin'in İntikamcı askerleri tarafından çevrelendiğini görünce kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı.


Kimisine göre İntikamcı askerleri onlarla savaşacaktı. Kimisine göre İntikamcı askerleri adamın yanında ki kadını beğenmişti.


Kimisine göre de aralarında eski bir düşmanlık vardı. İntikamcı askerleri oldukça ünlü olduğu için bu hareketleri oldukça dikkat çekiyordu. Haru daha onları uyarmaya fırsat bulamadan İntikamcı askerleri bütün izleyenleri dehşete düşüren bir hareket yaptılar.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum