Bölüm 70 - Beklentiler



Tam olarak beş gün içinde Çalı Kırbacı Zehri'nin panzehrini yapmayı bitiren kraliyet doktoru hemen iki hastaya da bu panzehir tedavisini uygulamaya başlamıştı. Ayrıca kralın tedavileri konusunda hiçbir masraftan kaçınılmaması için verdiği tavsiye üzerine hastalara yapılması oldukça zor olan yüzden fazla arıtılmış bitki özü ve güçlü kaynak canavarı kristallerinin sentezlenmesi ile yapılan Can Veren Hap'tan verilmişti.


Bu hapa Can Veren Hap denmesinin sebebi bir insanı ölmediği ve bedensel olarak bir bozukluğa sahip olmadığı sürece iyileştirmesinden kaynaklanıyordu.


Her biri neredeyse bir şehirden daha değerli olan bu hapların ikisi şu anda hastalara verilmişti. Hapların etkisi kraliyet doktorunun panzehir tedavisi ile birleşince hastalarda olumlu etkiler gözükmeye başladı. Kraliyet doktoru bu etkileri tek tek not alıyordu.


Yedinci günün sabahında durumu Hotaru Lin'e göre daha hafif olan Haru gözlerini açmıştı. Hafıza sarayı sayesinde kendisini çabuk toparlasa da yabancı bir tavana bir kez daha bakmanın verdiği şaşkınlık hala üzerindeydi. Nerede olduğunu açıkça bilmiyordu. Yattığı yataktan kalkmaya çalıştı. Bu sırada görüş açısına hemen yanında yatan Hotaru Lin girdi. Haru onu gördüğü anda endişelenmeye başlamıştı.


Çünkü bir şekilde zehirlendiklerinden emin olmuştu. Yatağından zorlukla kalkarak Hotaru Lin'in yanına gitti.


Güzel kadının bedeni oldukça solmuştu. Haru Hotaru Lin'i dikkatli bir şekilde inceledi. İncelemesi bittiği zaman durumunun kötü gibi görünse de iyi olduğunu ve bedeninin zehirden yavaş yavaş arındığını fark etti.


Haru kısa incelemesinde bazı şeylerden kesinlikle emin olmuştu. Bunlardan ilki Hotaru Lin'in bedeninde kendi bedeninden daha fazla zehir bulunmaktaydı. Zehrin miktarı doğal olarak iyileşme hızını düşürüyordu. Ayrıca Haru'nun Hotaru Lin'den önce uyanmasının sebebi doğal olarak daha güçlü bir bedene sahip olmasıydı. İkinci emin olduğu şeyse bir şekilde birileri onlara yardım etmişti. Haru kendi bedenini incelediğinde bedenine bulaşan zehrin gücünü kavramıştı. Bu şekilde bir zehirlenme ile kendi hallerine bırakılsalar kurtulmaları imkansızdı.


Haru bu gerçeklerden emin olsa bile birisine karşılıksız yardım edecek insanların bu gezegende sayılamayacak kadar az olduğunu biliyordu.


Ustası Zhimu kesinlikle bu tarz bir insandı. Her zaman onunla karşılaşmasını bunun için bir şans olarak görüyordu. Bu gezegenin gerçeklerini kavramaya başladıktan sonra doğal olarak insanların iç yüzlerini daha iyi anlar olmuştu.


Aklında tonlarca düşünce olmasına rağmen emin olamadığı tek şey tehlikede olup olmadıklarıydı. Haru üzerinde kendisine tamamen yabancı gelen bir kıyafetle odanın içinde bulunuyordu. Üstelik ticaret bilekliği ve boyutsal yüzüğü ortada yoktu. Haliyle daha yeni kavuştuğu Wulkar'dan bir kez daha uzaklaşmıştı. Odayı dikkatli bir şekilde kontrol etse de kendisini savunacak bir silah bulamamıştı.


Oda lüks eşyalarla döşenmiş olsa da ağır bir sadelik havası yayıyordu. Beyaz perdelerin gün ışığını bir nebze gölgelediği geniş pencereler, krem rengi duvarlar ve tamamı beyazın tonları olan eşyalarla sadelik dışında bir havayı yansıtması mümkün değildi.


Bu sadelik insanın gözlerini okşayan bir görüntü oluşturuyordu. Bu odanın manzarasını gören sıradan birisi sadece huzur duygusuna kapılırdı.


Fakat Haru oldukça tedirgindi. Nerede olduğunu bilmiyordu. Neden zehirlendiğini bilmiyordu. Hotaru Lin'in tehlikede olup olmadığını bilmiyordu. Sahip olduğu hiçbir eşyaya ulaşamıyordu. Durum böyleyken tedirginlik hissetmesi son derece doğaldı.


Haru basit öngörüye sahip olan sıradan bir insanın bile içinde bulunduğu bu odanın normal bir oda olmadığını anlayacağına emindi. Böyle bir oda Yaokai Bölgesi'nde bile yoktu. Haru bu gezegende birçok şey görmüş biri olarak bu tarz bir odanın sadece bir sarayda olabileceğinden emindi. Çünkü birçok saraya gitmişliği vardı. Basit bir muhakeme yaparak bir sarayda veya çok kaliteli bir malikanede bulunduğunu düşünüyordu. Durum buysa bu tarz yerler sadece önemli şehirlerde olabilirdi.


Yabani bir ormanın ortasında görkemli bir malikane göremezdiniz. Haru tüm bunlardan bir şekilde İnci Başkenti'nde olduğunu çıkarmıştı.


Çünkü zehirlenmeden önce en yakın oldukları yerleşim yeri İnci Başkenti'ydi. Ayrıca bu tarz kaliteli yapılar ancak büyük şehirlerde olurdu. Şu anda nerede olursa olsun mutlaka birileri onları buraya taşımış olmalıydı. Haru daha çok tedirginliğe kapıldı.


Doğu Aslan Krallığı'nda gizli kimlikle bulunan birisi olarak en çok istemediği şey bu şekilde dikkat çekmekti. Hotaru Lin'i taşıyıp kaçmaya çalışsa bile başarısız olacağını biliyordu. Her şeyden önce Hotaru Lin'in iyileşme süreci bu hareketlilikten olumsuz etkilenebilir hatta durabilirdi. Haru tedavi yöntemini bilmediği için Hotaru Lin'in durumunun kötüye gitmesini göze alamazdı.


Öte yandan hala malzemelerine ulaşamıyordu. Wulkar'ı arkasında bırakarak bulunduğu yerden kaçması mümkün değildi.


Hoş bir şekilde Wulkar'a ulaşabilse bile kimliğini açık etmemek için onu kullanamazdı. Şu an ki güç seviyesi ile peşlerinde belki de binlerce muhafızla birlikte İnci Başkenti'nden kaçmaya çalışmak basitçe intihar etmek olurdu.


Yanında ona avantaj sağlayacak bir simya iksiri de yoktu. Belki de içinde bulundukları odaya kilitlenmişlerdi. Haru bu ihtimallerin doğrultusunda yapabileceği hiçbir şey olmadığını biliyordu. Bir şekilde onları buraya getiren insanlarla yüzleşmesi ve kimliğini onlardan gizlemesi gerekiyordu. Tabi ki bu insanların kötü niyetli olma ihtimalide vardı.


Bu durumda düşünebileceği tek şey Hotaru Lin'i korumak olurdu. Onun başına bir şey gelmesini göze alamazdı.


Haru hemen ileri atılarak odanın kapısını kontrol etti. Fakat kapının kilitli olduğunu görünce fazlasıyla tedirgin bir ruh haline büründü. Kendisi için zerre endişelenmiyordu. Onun asıl endişesi Hotaru Lin'in başına kötü bir şey gelme olasılığıydı.


Bunun olmasını önlemek için Haru her şeyi yapabilirdi. Hemen odanın içinde ki eşyaları tek tek kontrol etmeye başladı. Silaha dönüştürebileceği bir eşya arıyordu. İstediği gibi bir eşya bulamayınca az önce yattığı yatağı güç kullanarak parçalamaya başladı. Gücü bazı şeyler için yetersiz olsa da basit bir tahta için fazlasıyla yeterliydi. Yatağı parçalamayı bitirdiği zaman yaklaşık bir metre olan bir kalas elde etmişti. Küt başlı bir silah olsa da elinde ki en iyi seçenek buydu. Eğer doğru bir anda kullanırsa odaya girecek olan kişiyi etkisiz hale getirmeye yeterdi.


Hoş şaşırtma avantajı da bu planda önemli bir faktördü. Odaya girecek kişinin gücünden emin olamadığı için elinden gelenin en iyisini yapmak zorundaydı.


Haru elinde ki silahla kapının arkasına geçerek beklemeye başladı. Beş dakika, on dakika, otuz dakika, bir saat derken neredeyse dört saat geçmişti. Fakat odaya gelen giden kimse yoktu. Haru kapıyı kırmak gibi bir düşünceye kapıldığı sırada dışarıdan gelen sesleri fark etti.


Başlangıçta ona iyice uzak olan adım sesleri yaklaştıkça artmaya başlamıştı. Haru analiz yeteneği ve keskin duyuları sayesinde biraz sonra olacaklara hazırdı. Adım sesleri odanın kapısının önünde aniden kesildi. Haru elinde ki tahta kalası sıkarak beklemeye başladı. Tek bir bitirici darbe ile birlikte avantajı kendine çevirecekti. Bir tıkırtı sesi duyuldu. Haru bu sesin kapı deliğine yerleştirilen anahtardan geldiğini anladı.


Tıkırtı sesinin ardından anahtarın kapı deliğinde tam tur dönmesi ile birlikte bir "klik" sesi duyuldu.


Ardında çevrilen kapı kolu ile birlikte kapı açıldı. Haru kapının kanadının arkasına sinerek beklemeye başladı. Aşina olduğu adım sesleri açılan kapı ile birlikte odaya girdi. Fakat adım sesleri çok geçmeden bir anda kesildi. Haru bunun nedenini geçte olsa fark etti.


Yattığı yatak açılan kapının olduğu taraftan açıkça görünüyordu. Haliyle yatağın son hali içler acısıydı. Haru rakibini şaşırtmak isterken hesaplamadığı bir olasılık yüzünden bu şansını kaybetmişti. Hemen açılan kapının kanadının arkasından çıktı. Önünde orta yaşlı sayılabilecek kır saçlı bir adam vardı. Elinde içinde yeşil bir sıvı bulunan bir şişe tutuyordu.


Adamın yaşının etkisi ile buruşan yüz derisi karşısında Haru'yu görmesiyle birlikte şaşkınlık ve korkuyla gerilmiş dümdüz olmuştu.


Haru adamı gördüğü anda bir an bile tereddüt etmeden elinde ki tahta kalası adamın başına doğru savurdu. Fakat ilginç olan şey tahta kalas tam adamın kafasına isabet edip hasar vereceği sırada araya giren bir el tarafından tutularak durduruldu.


Haru tahta kalası tutan elin gücünü anında hissetmişti. Tek yapabildiği şey hemen tahta kalası elinden bırakmak oldu. Çünkü tahta kalasa uygulanan kaynak enerjisi kocaman kalası kıymık şeklinde ki binlerce parçaya dönüştürmüştü. Eğer kalası hala tutuyor olsaydı kuşkusuz bu kaynak enerjisi ona büyük bir zarar verirdi. Haru sadece basit bir şekilde tahta kalası tutan elin sahibinin en az seksen seviye üzeri olan kuvvetli bir savaşçı olduğunu anlamıştı. Eski haliyle bu güce karşı direnebilirdi. Fakat bir seviye savaşçı gücüyle bu güce direnmesinin yolu yoktu.


Haru bir an önce gelişmek ve eskisinden daha güçlü olmak istiyordu. Tahta kalası parçalayan elin sahibi kır saçlı adamı kenara çekti.


Haru artık saldırmanın ve kaçmanın boşa bir çaba olacağını anladığı için geriye kalan son kozunu devreye soktu. Bu kozu Tmyrin Ejderi formuna çok zorlanırsa Kadim Azarath Savaş Formu'na geçmekti. Bu işlem kimliğini açığa çıkarabileceği için en son çare bunu kullanacaktı.


Güçlü elin sahibi kapının önünde açılan boşluğu doldurarak kendini açığa çıkardı. İlk karşılaştığı adama göre biraz daha yaşlı olan bir adam görüşüne girmişti. Haru analiz yeteneği ile adamın kibirli ve gururlu havasını fark etmişti. Kuşkusuz gücüde tüm bunlarda yadsınamaz bir gerçekti. Adam doğrudan Haru'ya hitap ederek "Korkma! Kimse sana zarar vermeyecek. Şu anda İnci Sarayı'nda bulunuyorsun. Yani diğer bir deyişle şu anda benim evimde misafirsin" dedi. Haru düşüncelerinde haklı çıktığını anlamıştı.


Fakat tedirginliği oldukça artmıştı. Çünkü bir saraya evim diyebilecek kişi mutlaka onunla eş değer bir konuma sahip olabilirdi.


Haru nasıl Yaokai Bölgesi'ni kendi evi olarak görüyorsa bu adamda içinde yaşadığı sarayı ve İnci Başkenti'ni evi olarak görüyordu. Bu durumda karşısında ki adamın kimliği sadece bir şekilde açıklanabilirdi. Bu adam mutlaka Doğu Aslan Krallığı'nın kralı olmalıydı.


Haru gizlenmek ve dikkat çekmemekle ilgili düşüncelerini bir kenara bıraktı. Kim ne derse desin hiç istemediği halde kralın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Haru'nun ilk izlenimi karşısında ki kral statüsünü taşıyan bu adamın değersiz ve işe yaramaz birisi olduğuydu. Kendisi de bir kraldı. Üstelik adı duyulduğu zaman bile kalpleri titreten bir krallığın kralı ve birliğin yöneticisiydi.


Haliyle karşısında ki kişiden daha üstün bir statüdeydi. Fakat kimliğini açık etmemek için bu şekilde davranamazdı.


Hafıza sarayını oldukça hızlı kullanarak hemen aklında bir hikâye oluşturdu. Karşısında ki adama içi ne kadar acısa da "Efendim benim ismim Renin" dedi. Fakat kralın Hotaru Lin'e olan arsız bakışını görünce konuşmasına devam edemedi.


İçi büyük bir öfkeyle dolmaya başlamıştı. Kendini zorlukla dizginleyerek Hotaru Lin'i işaret edip "Şu gördüğünüz kişide karım Lin biz evleneli çok fazla bir süre olmadı. Karım Lin gezmek ve bütün kıtanın içinde en güçlü savaş okullarını görmek istedi. Haliyle bir erkek olarak onun bu isteğini geri çevirmem mümkün değildi. Bu yüzden birçok yer gezdikten sonra buraya geldik. Biz aslen Kuzey Kaplan Krallığı'nda yaşayan bir çiftiz. Ne güneyde ne de batıda karımın istediği gibi bir okul bulamayınca Doğu Aslan Krallığı'na geldik" dedi.


Haru krala oldukça öfkeli olsa da en azından karım diyerek Hotaru Lin ile aralarında ki sınırı kesin olarak belirtmişti.


Çünkü kral biraz daha Hotaru Lin'e bakmaya devam ederse kendine hâkim olabileceğinden emin değildi. Bu sırada odaya ilk giren adam bir anda ortaya çıkarak heyecanlı bir şekilde "Ben Gui Gouchen Doğu Aslan Krallığı'nın kralına hizmet eden kraliyet doktoruyum" dedi.


Haru adamın ani ortaya çıkışına bir anlam veremese de Gui Gouchen konuşmasına kaldığı yerden devam ederek "Ben aynı zamanda bir simyacıyım. Siz yolculuğunuz tarafından oldukça zehirli bir bitki tarafından zehirlenmişsiniz. Öyle ki bu bitki çok büyük zararlara yol açabilecek bir bitkidir. Bunun için bir an önce yok edilmesi gerekir. Eğer bana gezdiğiniz yerleri söylerseniz hemen yok edilmesi için yanıma bir ekip alarak yola çıkabilirim" dedi.


Haru analiz yeteneği sayesinde durduğu yerde boncuk boncuk terleyen bu adamın farklı bir niyeti olduğunu çoktan anlamıştı.


Niyetinin ne olduğuna tam emin olamasa da olabildiğince yalan söylemek en iyi sonuçtu. Bunun için Gui Gouchen'e "Ben karımla birlikte Güney İntikamcı Krallığı'na ait olan Zarmuth Bölgesi'nden yola çıktım. Amacım İnci Başkenti'ne ulaşmaktı" dedi.


Bir süre kasten ara vererek düşünürmüş gibi yaptıktan sonra "Yola çıktığımızın ikinci veya üçüncü günü ormanın içinde bir pusuya düşürüldük. Bizi pusuya düşüren kişiler üzerlerinden iki dağın arasından doğan sarı güneş damgası bulunan zırhlar giyiyorlardı. Tam sayılarından emin değilim fakat otuz kişi kadar varlardı. Bizi yakalayarak gözlerimizi bağlayıp bir kamp alanına götürdüler. Daha on dakika geçmemişti ki savaş sesleri duymaya başladık. Fakat ne yaparsak yapalım bizi bağlayan iplerden kurtulamadık. Gördüğünüz gibi güçlü bir insan sayılmam. Karımda çok güçlü bir insan değildir. Bizim gücümüz daha çok paradan gelir. Bunun için çaresizdik" dedi.


Bu duruma inandırıcılık katmak için yanında ki duvardan destek aldı. Aslında güçsüz olması ilk kez bir işe yarıyordu.


Üzerlerinde ki bütün şüpheyi yok etmek için böyle bir hikâyeye mecburdu. Bunun için en iyi yol bazı gerçekleri kullanmaktı. Tarif ettiği damga aslında kendilerine Zarmuth'un Aslanları diyen eski bir isyancı grubunun damgasıydı.


Fakat bu isyan bastırılmış ve isyancı grup dağıtılmıştı. Haru isyancı grubun hala Doğu Aslan Krallığı'nda barınabileceğini düşündüğü için böyle bir yola başvurmuştu. Konuşmasına dinlenir gibi olduktan sonra devam ederek "Bizi götürdükleri yerde bir süre savaş sesleri duyuldu. Daha sonra bir şeyler yandı. Yanık kokusu havayı ağırlaştıran dumanla birlikte alınabiliyordu. Birileri bizi bir at arabasının arkasına bindirdi. Bir süre gözlerimiz ve ellerimiz bağlı bir şekilde yolculuk ettik. Daha sonra sesler aniden kesildi. Tek duyduğumuz uzaklaşan atların sesleriydi" diye ekledi.


Kısa bir soluk aldıktan sonra "Haliyle bir süre çırpındıktan ve uğraştıktan sonra ellerimi bağlayan bağlardan kurtuldum. Kendimi ve karımı bağlarımdan kurtardıktan sonra bir at arabasının arkasında olduğumuzu anladık. Fakat ortada ne arabayı çeken at ne de insan vardı. Yanımızda atlarımız ve erzağımız olmadan bilmediğimiz ormanın içinde bir süre yolculuk ettik. En son hatırladığım şey bu sonrası karanlık" dedi.


Kralında kraliyet doktoru Gui Gouchen'inde yüzleri umutsuz bir hale gelmişti. O sırada odanın içinden tiz bir çığlık duyuldu.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum