Haru bir saat boyunca zindanda tutulduktan sonra yanında ki muhafızların eşliğinde sarayın bahçesine çıkartılmıştı. Sarayın bahçesinde idamı izlemek isteyen bütün soylular ve zengin kesimden insanlar vardı. Kral ve kraliçe tahtını bahçenin ortasına idamı rahatça izleyebilecekleri en iyi yere kurdurmuşlardı. Haru asılmayı önemsemiyordu. Asılmak ailesi olacak o yaratığın yaptıkları yanında bir hiçti.
Onun asıl önemsediği kendisinden ilkel ve aşağıda olan bir ırkın sırf güçsüz durumda olduğu için onu öldürmek istemeleriydi.
Daha bu insanlara karşı koyamazken bütün evrenlerin ve galaksilerin en güçlü(!) ırkı olan Ko'lara nasıl karşı koyacaktı. Şimdilik onlar kazanmış olabilirdi. Fakat Haru'nun pes etmeye niyeti yoktu. Bir gün kendisine yapılanların intikamını alacaktı.
Kız üzgün gözlerle ve hiçbir şey yapamamanın çaresizliğiyle gencin bir atın sırtına bindirilmesini izledi. Daha sonra yüksek bir ağacın dalına bağladıkları ipin boşta ki ilmeğini atın sırtında ki gencin boynundan geçirdiler. Bu idam şeklinde at kırbaçlandığı anda ileri doğru atılıyordu. Atın üstünde ki kişi boynuna bağlanan ipten dolayı atın üstünden düşüyordu. İp kısa olduğu için yere basamıyordu.
Ya atın üstünden düşme anında boynu kırılıyor ya da belli bir süre sonra boğularak ölüyordu.
Haru atın üzerine bindirilmiş ve hemen tepesinde ki dala bağlı olan ip boynuna geçirilmişti. Haru bu idam şeklinin mantığını az çok anlamıştı. Zaten okuduğu kitaplarda çok detaylı olmasa da bu idam şeklinden bahsediliyordu.
Elinde kırbaç olan yüzüne siyah maske takan birisi ona söyleyecek son bir sözü olup olmadığını sordu. Haru idam edilmekten kurtulamayacağını biliyordu. Onun için ölmek gibi bir kavram yoktu. Ancak gerçek Ko bedeni yok olursa ölebilirdi. Bunun haricinde ruhu sürgünde olduğu için bu gezegende başka bir bedene geçebilirdi. Fakat Zhimu'dan ayrılmak zorunda olması onu üzüyordu.
Bir gün onun istediği iksirin formülünü bulmaya ve o gün Zhimu yaşıyorsa bu formülü ona götürmeye yemin etti.
O olmasa bu gezegene bu kadar kolay adapte olamazdı. Ona inanılmaz derecede yardımcı olmuştu. Haru son sözünü düşünmeye başladı. Kısa bir süre düşündükten sonra ne söyleyeceğine karar verdi.
Kendisini dinleyen ve birazdan ölümünü izleyecek olan kalabalığa "Beni idam edeceğinizi zannediyorsunuz. Sizler benim için bir böcekten farksızsınız, son sözümü söylememi istemenizin sebebi size hayatım için yalvarmamı istemeniz. Fakat bir efendi bir böceğe yalvarmaz. Bugün bu bedenle olan yolculuğum son bulacak. Fakat bir gün geri geleceğim. O gün geldiğinde hepiniz o sefil ve ilkel hayatlarınız için bana yalvaracaksınız. Tıpkı bir efendinin bir böceği ezmesi gibi bende sizi ezeceğim" dedi.
Az önce ölüm görmek isteyen kalabalık bir anda sessizliğe büründü.
Çünkü Haru'nun ses tonu o kadar güçlüydü ki sesini duyan herkesi büyük bir korku ele geçirmişti. Bu korku Haru'nun tehdidinden dolayı değil sadece sesini duyduklarından dolayı oluşmuştu.
Haru aşırı öfkelendiği için içinde ki bir şey serbest kalmış ve onun öfkesini, intikam arzusunu dışarı yansıtmıştı. Haru bunun ne olduğunu bilmese de aslında bunun sebebi nefes aldığı son dakikalarda oluşan dantianı ve yaydığı aura yüzündendi. Bir Ko'nun yaydığı aura bir insanın aurasından çok üstündü. İnsanları korkutan bu aura Haru'nun yaydığı auraydı.
Kimse hareket bile edemiyordu. Haru gitme zamanının geldiğini anlayarak içinde bulunduğu bedeni terk etmek için üzerinde durduğu ata bacaklarıyla vurarak ileri doğru atılmasını sağladı. Kimse onu idam edemezdi. O ancak kendisi bedeninden ayrılabilirdi.
At ileri atıldığı anda boşlukta kaldığı için şiddetli bir şekilde aşağı doğru çekilen Haru'nun bedeninin boynu kırıldı.
Haru bu gezegene sürgün edildiği ruh formuna kavuşarak boynu kırılan bedenden ayrıldı. O bedenden ayrıldığı anda tıpkı onu bu gezegene ilk kez geldiğinde bulduğu şekle dönüştü. Daha sonrada anlam veremediği bir şekilde beyaz bir ışık çıkartarak yok oldu. Haru ruh formunda olduğu için bu ışıktan rahatsız olmadı. Fakat bahçede ki insanlar bu ışıktan rahatsız olmuşlardı.
Haru'nun bedeninin yok olmasının ardından bahçede ki insanlardan mırıldanmalar yükselmeye başladı. Bu mırıldanmalar yavaş yavaş tartışmaya dönüşürken Haru kendisine yeni bir beden bulmak için gezegenin etrafında ki yolculuğuna başladı.
Artık bu gezegen ve üstünde ki krallıklar hakkında birçok bilgisi vardı.
Bu gezegende insanlar dört büyük krallık tarafından yönetiliyorlardı. Bunlardan ilki Kuzey Kaplan Krallığı'ydı. İkincisi Güney Kartal Krallığı, üçüncüsü Doğu Aslan Krallığı, sonuncusuysa Batı Panter Krallığı'ydı. Haru'nun tespitlerine göre gerek teknoloji gerekse güç bakımından en güçlü krallık Kuzey Kaplan Krallığı'ydı. Zaten Haru'nun buraya gelmesinin en büyük sebebi buydu.
Fakat artık burada kalamayacağına göre diğer üç krallıktan birine gitmesi gerekiyordu.
Haru Kuzey Kaplan Krallığı ile savaş içinde olmalarından ve Kuzey Kaplan Krallığı'ndan sonra ki en güçlü krallık olduğu için Güney Kartal Krallığı'nı seçmeye karar verdi. Ayrıca bu sefer küçük bir çocuğun bedenine girmeyi düşünüyordu.
İnsanlar ilkel bir şekilde olsa da eğitim görüyorlardı. Haru bu gezegene uyum sağlamak için bunu yapmalıydı. Ne kadar onlar gibi sesleri kullanarak konuşabilse de hareketleri ve tavrıyla onlara benzemekten çok uzaktı. Aksine çok göze çarpıyordu. Fakat küçük bir çocuğun bedenine girerse gerekli eğitimi görebilir onlar gibi davranabilirdi. Ayrıca hafıza sarayı sayesinde öğrendiği her şeyi hatırlıyordu.
Yani beden değiştirmesinin onun için bir kaybı yoktu.
Tabi ki simyacılık ile ilgili öğrendiği şeyler bir işine yarayabilirdi. Fakat yeni bedeninde tekrar simyacı olmayı düşünmüyordu. Tıpkı o kız gibi enerjiye sahip olmak istiyordu. Bunun için yeni bedenini dikkatli seçmesi lazımdı.
Haru Güney Kartal Krallığı'nın üzerinde uçarak kendisi için yeni bir beden aramaya başladı. Bu sefer büyük yerleşim yerlerinden uzak durmaya özen gösteriyordu. Eski bedeninde yaptığı hataları tekrar yapmaması ve göze batmaması lazımdı. Tek üzüldüğü şey yapmak istediği silah için geliştirdiği iksirin geride kalmasıydı. Fakat formülü hafıza sarayında olduğu için biraz zorlansa da tekrar yapabilirdi.
Haru en fazla otuz veya kırk evden oluşan ufak bir köyün üzerinden geçerken ağlama sesleri işitti.
Seslerin geldiği yöne ruh formunda uçan Haru köyün meydanında toplanan kalabalığı fark etti. Kalabalık bir insan topluluğu ufak bir çocuğun bedeninin etrafında toplanmışlardı. İki kişi ağlayan bir kadını tutuyorlardı.
Başında garip bir maske olan bir adam elinde ki bıçakla çocuğun elini kesti. Çocuğun elinden kan akmaya başladı. Bu sırada kalabalık akan kanla birlikte çıldırmış, yüksek sesle bir çeşit şarkı söylüyorlardı. Haru ilk kez böyle bir şey gördüğü için aşağıda ki manzarayı pür dikkat izliyordu. Çocuğu elini kestikten sonra kalın bir dala sıkıca bağladılar.
Liderleri gibi görünen adamın önderliğinde çocuğun bağlı olduğu dalı iki kişi taşımaya başladı.
Arkalarından temkinli adımlarla büyük bir kalabalık geliyordu. Haru bu grubu gittikleri yere doğru izlemeye başladı. Bir kitapta okuduğuna göre aşağıda olan olayı yanlış anlamadıysa ufak çocuğu bir şeye kurban edeceklerdi.
Haru hem çocuğu neye kurban edeceklerini merak ettiği için hem de belki kurban edildikten sonra bedenini kullanma ihtimali olduğundan aşağıda ki grubu izliyordu. Çocuğun bağlı olduğu dalı bir çukura sapladıktan sonra hepsi sanki bir şeyin gelmesinden korkar gibi oradan uzaklaşmışlardı. Haru ise orada kalmıştı. Çocuğun başına ne geleceğini cidden merak ediyordu.
Bir anda ormanlık alanın içinden Haru'nun Ko bedeninden bile iki kat büyük olan bir çeşit canavar çıktı. Bu canavar altı metre boyunda gri tüylere ve büyük kanatlara sahip bir kartaldı. Kartalın kırmızı gözleri ve koyu sarı ucu oldukça keskin görünen bir gagası vardı.
Haru bu gezegende yaşayan hayvanları daha önce okuduğu kitaplardan kısmen de olsa öğrenmişti.
Fakat bu kadar büyük bir kartalın olduğunu bilmiyordu. Kartal kırmızı gözlerini dala bağlanmış olan çocuğa dikti. Gagası ile çocuğun bedenine vurduğu tek darbe ile çocuğu öldürmüştü. Çocuğun bedeni kanlar içinde kalmıştı. Haru çocuğun bedeninin kendisi için yeterli durumda olmadığını anladı. Çünkü bedeni çok zarar görmüştü. Haru bu bedene girse bile iyileşme ihtimali yoktu.
Bunun için kartalın ne yapacağını izlemeye devam etti.
Kartal dala bağlı olan bedeni tek darbede daldan koparıp yemeye başladı. Haru bir yandan kartalın beslenmesini izlerken bir yandan da eski bedeninin neden yok olduğunu düşünüyordu. Haru oradan gitmek istediği sırada kartalın kırmızı gözleriyle ona baktığını fark etti.
Şu an ruh formunda olduğu için kartalın onu görmesini imkân yoktu. Fakat kartal sanki onu görüyormuş gibi onun bulunduğu yerden gözünü bir saniye bile ayırmadan ona bakıyordu. O sırada dev bir kartal içinden geçerek yerde ki kartalın yanına indi. İki kartalda birbirine aşırı derecede benziyordu. Haru kartalın kendisine bakmadığını anlayınca rahatladı.
Kartalları ne kadar merak etse de önceliği kendine yeni bir beden bulmaktı.
Havada süzülerek oradan ayrıldı. Güney Kartal Krallığı'nın üzerinde uçmaya devam etti. Bu sırada Haru bir yere doğru çekilmeye başladı. Ne kadar karşı koymak istese de karşı koyamadı. Az önce çocuğun dev kartallar tarafından kurban edildiği yere zorla geri çekildi.
İşin kötü olan kısmı kartalların önünde ki beyaz tozla kaplanmış bir çemberin içine hapis olmuştu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın çemberin içinden çıkamıyordu. Üstelik iki dev kartal kırmızı gözlerini dikmiş doğrudan ona bakıyorlardı. Haru o kartalların bir şekilde kendisini görebildiklerini anladı. Onu bu çembere hapis etmeyi bir şekilde başarmışlardı.
Haru bir ruhken herhangi bir güce sahip değildi.
Tek özelliği hafıza sarayını kullanabiliyor olmasıydı. Fakat bu çemberden kurtulmasının imkânsız olduğunu anlamıştı. O kartallar bir şekilde onu buraya geri çekmeyi başarmış üstelik çembere hapis etmişlerdi.
Haru kartalların güçlü olduğunu anlamıştı. Kartalların çekmesine karşı koyamamasına bakılırsa oldukça güçlü olmalıydılar. O sırada kartalların ikisi de küçülmeye ve gri tüylerini dökmeye başladılar. Bir şekilde devam eden dönüşümlerinin ardından her taraf gri tüylerle kaplanmıştı. Bu tüylerin ortasında üzerinde kıyafet olmayan yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın vardı.
İkisinin de saçları beyazlamıştı. Gözleriyse tıpkı kartal oldukları zaman ki gibi kırmızıydı.
Haru Ko Gezegeni'nde şekil değiştiren birçok köleye sahip olan Ko tanıyordu. Bunlarda bir çeşit şekil değiştirendi. Haru ister istemez karşısında ki görüntü karşısında rahatsız oldu.
Bu sırada yaşlı adam ve kadın ellerini birleştirerek anlamadığı bir şeyler mırıldanmaya başladılar. Bir çeşit büyü yapıyor olmalıydılar çünkü birleştirdikleri ellerinden güçlü bir kırmızı ışık yayılmaya başlamıştı. Kırmızı ışık bir anda içinde bulunduğu çemberin etrafını sarmaya başladı. Haru ışıktan rahatsız olmasa da hiçbir şey göremiyordu. Kırmızı ışık ruh formuna değdi.
Daha sonra Haru bilincini tamamen kaybetti.
Yaşlı adam ve kadın bu gezegende bulunmaması gereken güçte bir ruh bulunca onu kadim bir büyüyle yakalamış ve hapis etmişlerdi. İkisinin de amacı ruhun gücünü emerek gençleşmek ve daha uzun süre yaşamaktı.
Bunun için şekil değiştirenlerin kullandığı karanlık büyü diliyle güçlendirdikleri Güç Emilimi büyüsünü yapmaya başladılar. Büyü bittikten sonra kendi bedenlerine gelecek gücü beklemeye başladılar. Fakat onlara gelen en ufak bir güç bile yoktu. Büyülerinin sonucu olan kırmızı ışık dağıldığı zaman hapis ettikleri ruhun sarı bir ışık topuna dönüştüğünü gördüler.
Bu sarı ışık topu beyaz tozdan güç alan çemberi anında parçalamıştı.
Daha sonrada büyümeye ve parlamaya başladı. Yaşlı adam ve kadın oradan kaçmak isteseler de oldukça geç kalmışlardı. Çünkü sarı ışık topu büyüyerek büyük bir alanda ki her şeyi yakmış ve yok etmişti.
Efendisine zorla zarar vermeye çalışan bu aşağılık yaratıkları yok eden sarı ışık topu efendisini biçimlendirerek yok oldu. Haru gözlerini açtığı zaman neye uğradığını şaşırdı. Çünkü bir bedeni vardı. Üstelik bu beden parlayarak yok olan eski bedeniydi. Fakat bunlar nasıl olmuştu. Haru yaşlı adam ve kadının durduğu yere baktığı zaman neye uğradığını şaşırdı.
Çünkü çevresinde ki on metrelik alanda ki her şey yanmıştı. Bu alanda canlı kalan sadece kendisiydi. Toprak bile kavrulmuştu.
Haru aklına gelen şeyle birlikte boynunu kontrol etti. Notai Kolyesi'nin dövmesi orada duruyordu. Haru emeklerinin boşa gitmemesine sevinmişti. Bedeni asılmadan önce karın bölgesinde hissettiği garipliği kontrol ettiği zaman daha çok sevindi.
Çünkü hiç gücü olmadığını düşünmesine rağmen karın bölgesinde oluşan dantian bunun aksini ispatlıyordu. Dantianın ne olduğunu savaşçılık ve büyücülüğün özelliklerinin neler olduğunu okuduğu kitaplardan öğrenmişti. Fakat güçsüz olduğu için bunları yapamayacağını hiçbir zaman bir savaşçı veya büyücü olamayacağını düşünüyordu. Oysa anlam veremediği şekilde şimdi bir dantiana sahipti.
Haru bedeninin eskisine göre daha güçlü olduğunu hissediyordu.
Bu gücü nasıl yönlendireceğini bilmese de en kısa zamanda öğrenecekti. Her seferinde intikamını almak için biraz daha güçleniyordu. Tam oradan ayrılacağı sırada on metrelik siyah alanın içinde eskiden yaşlı adamla kadının durduğu yerde iki tane kırmızı taş gördü.
Bu taşları eline aldığı anda bir şekilde enerjilerini hissetmeye başladı. İki taşın enerjisi de çok fazlaydı. Haru anlık bir içgüdü ile bu taşları yutması gerektiğini düşündü. Bu içgüdünün sebebi okuduğu kitaplardan birinde enerji taşlarının yutulduğu zaman güçlenmeyi sağladığını öğrenmesiydi. Fakat ne tür bir güçlenme olduğundan bahsedilmiyordu. Önceden dantiana sahip olmadığı için böyle bir şey denememişti.
Oysa şimdi bir dantianı olduğu için bunu deneyebilirdi.
Hiç tereddüt etmeden iki kırmızı taşı da sırayla ağzına atarak yuttu. Herhangi bir şey olmasını beklerken hiçbir şey olmadığını fark etti. Taşları boşuna harcadığını üstelik güçlenemediğini düşünen Haru yerde ki yanmış kayalardan birine güçlü bir tekme attı.
Fakat anlam veremediği bir şekilde karnından bir şeylerin tekme attığı bacağına doğru çekildiğini hissetti. Tekmesiyle birlikte taş havalanıp uçarken Haru'nun karnında ki enerji taşları yok olarak saf enerjiye dönüştü ve dantianına girmeye başladı. Haru karnında ki garip hisle ne yapacağını şaşırdı. Çünkü böyle bir şey olmasını beklemiyordu.
Aniden karnında büyük bir patlama hissetti.
Comment Now
0 yorum