Bölüm 63 - Uyanış



Haru Naman Sarayı'na doğru çıktığı yolculukta aklına takılan ilginç bir düşünce ile meşguldü. Yavaş ama kararlı adımlarla hedefine ilerlerken aklının içinde yeni bir karmaşaya dalmıştı. Öldüğü günden beridir yaşadığı onca olayı düşününce aklı karışıyordu. Haru ilk kez bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyordu. Eksik olan bir şey vardı fakat ne olduğunu bir türlü bulamıyordu.


Aklı karışık bir haldeyken ormanın içinde ki yolculuğuna devam ediyordu.


Yolculuğu sırasında hava kararmaya başladığı için kendisine güvenli bir sığınak aramaya başladı. Tek başına olduğu ve eskisi kadar güçlü olmadığı için daha dikkatli olmak zorundaydı. Bölgede yaptığı bir araştırmada ormanın iç bölgesinde bir mağara keşfetti.


Belinde ki kılıcı eline alarak mağaranın etrafını kontrol etti. Herhangi bir tehlike ile karşılaşmayınca mağaranın geniş kapısından içeri girdi. Yanında ki malzemeleri ve topladığı dalları kullanarak küçük bir ateş yaktı. Yanında ki yemeklerden bir kısmını tükettikten sonra içine girdiği tehlikenin boyutunu bilmeden uykuya daldı. Haru mağaranın girişinin üst kısmında sarmaşıklarla kapanan yazıları görmediği için bundan habersizdi. İçine girdiği mağara aslında yeri kayıp olan antik çağlarda manevi yükseliş için haveni topluluğu tarafından kullanılan kutsal bir mekandı.


Fakat sarmaşıklar yüzünden bunun farkında bile değildi. Haveniler antik çağlarda yaratıcıya ulaşmak için ruhsal maneviyatı güçlendirmeyi amaçlayan bir topluluktu. Sırrı yok oluşları ile birlikte kaybolan Manevi Uyanış Büyüsü'nü bu iş için kullanırlardı.


Haveniler tarafından kullanılan bu kutsal mekânda Manevi Uyanış Büyüsü'nün etkisi altındaydı.


Bu topluluk içinde bulundukları çağa göre daha ileri görüşlü olsalar da inanç konusunda oldukça katıydılar. Bir şeyi elde etmek için fedakârlık yapma inancını taşıyorlardı. Bunun için manevi yükselişe ulaşmak ve yaratıcıya daha yakın olmak uğruna geliştirdikleri Manevi Uyanış Büyüsü'ne bazı şartlandırmalar eklemişlerdi. Bu büyü kişinin uykuya dalması ile aktif hale geliyordu.


Haveniler ruhun düşünülenin aksine uyku sırasında uyandığını düşünüyorlardı.


Onların düşüncelerine göre gün içinde insan uyanıkken ruhu uykuya dalıyordu. Yine düşüncelerine göre manevi yükseliş için ruhun uzun bir süre uyanık kalması gerekiyordu. Bunun için yaptıkları büyü kişi uyuduktan sonra aktif hale geliyor ve bir daha başarılı olana kadar uyanmamasını sağlıyordu.


Ruh uyandığı zaman kişi manevi yükselişe ulaşmaya çalışıyordu. Haveniler fedakârlık anlayışlarına göre bir kişi yükselişe ulaşmadan uykudan uyanmasını imkânsız hale getirmişlerdi. Ya yaratıcıya daha yakın olacaklar ya da bunu denerken öleceklerdi. İkisinin ortası onlar için mümkün değildi. Bu katı kurallar eşliğinde her haveni yirmi iki yaşına geldiğinde manevi yükseliş uykusuna yatarlardı.


Antik çağlarda haveni topluluğu bunu uzun bir süre sürdürmüştü. Fakat bütün haveniler yok olma tehlikesi ile karşılaşınca yaşlarına bakılmaksızın hepsi birden manevi yükseliş uykusuna yattılar. Bu yüzden haveni topluluğu bir günde tarihten silindi.


Haklarında birçok hikâye anlatılsa da gerçekte bilinenler oldukça azdı. Sadece beş tane kutsal mekanları olduğu biliniyordu.


Antik çağdan beri birçok insan farklı amaçlarla bu kutsal alanları aramışlardı. Fakat bu arayışlar sırasında tek elde ettikleri şey ölüm olmuştu. Manevi Uyanış Büyüsü son havenilerin aynı anda yapması ile birlikte bütün kutsal mekanlarını kaplamış ve oraları korumuştu.


Bu bir anlamda yükseliş uykusunda olan havenilerin güvenliği için alınmış bir önlemdi. Aradan geçen milenyumlar ile birlikte bu hikayeler aslından oldukça uzaklaşmış ve efsanelere dönüşmüşlerdi. Fakat geçen çok ama çok uzun yıllar sonucunda unutulmaya yüz tutmuşlardı. Haru işte böyle bir tehlike altındaydı. Haklarında hiçbir şey bilmediği bir topluluğun inandıkları yükselişe erişemezse sonsuza kadar uyuyacaktı.


Haru uykuya daldığı anda bunu fark etmişti. Fakat iş işten geçmişti. Bedeni uyusa da Haru'nun hafıza sarayı hala aktif haldeydi.


İlk başlarda bu durumdan kurtulmak için çeşitli şeyler yapmış fakat başarılı olamamıştı. Uykuya daldığı zamandan beridir geçen süre arttıkça daha agresif hale gelmişti. Aynı zamanda gittikçe öfkelenmeye başlamıştı. İçinde bulunduğu bedeni kontrol edemiyordu.


Çünkü beden ile ruh arasında ki bağlantı daha önce hiç görmediği bir şey tarafından engelleniyordu. Kendi yöntemleri ile başarılı olamayınca hafıza sarayında ki bütün bilgileri taramaya başladı. Uyanmayı başaramadığı sürece zamanı boldu. Hafıza sarayında ki her bilgiyi incelese de işine yarayacak hiçbir şey bulamadı. En sonunda içinde bulunduğu bedeni terk etmeyi bile denedi.


Fakat beden yaşadığı sürece ruhu dışarıya çıkamıyordu. Aslında ruhu kusursuz bir şekilde hapsedilmişti.


Haru kendini tehdit altında hissettikçe ve aradan haftalar geçtiği için intikamını alma yolunda zaman kaybettikçe öfkeleniyordu. Bir şeylere zarar verme arzusu o kadar yoğun bir seviyeye ulaşmıştı ki daha öncekileri fazlasıyla açmıştı.


Şu an uyansa öfkesi dinene kadar bütün gezegeni kendisi ile birlikte yok edebileceğinden emindi. Ruhu öfke ile doldukça bu öfkeyi bir yakıt gibi kullanarak bedenine daha fazla gelmeye başlıyordu. Haru farkında olmasa da bu mağaranın içinde uyuyan bedenine büyük bir zarar veriyordu. Aradan birkaç ay geçince Haru bazı şeylerin farkına varmaya başladı. Duyguları yok oluyordu.


Öfke hissini artık kaybediyordu. Ruhunu tamamen histen arındırmaya başlamıştı. Fakat bunun farkında bile değildi.


Havenilerin manevi uyanış dedikleri inanışın ilk aşaması ruhu arındırmaktan geçiyordu. İkinci aşamada ruhun inceliklerini kavramak ve ruhu içinde bulunduğu halden yükselişe geçirmek gerekiyordu. Üçünce ve son aşama ise kabullenişti.


Ruhunu ve yeni kimliğini kabul ettiği anda kişi manevi yükselişe ulaşmış oluyordu. Bu yüzden Manevi Uyanış Büyüsü'nden etkilenmediği için bedeni uyanıyordu. Üstelik ruhu yükseldiği için bir kez daha uyuması gerekmiyordu. Haru ne yaptığının farkında olmasa da bilinç altında ruhunu her türlü histen arındırmayı başarmıştı. Artık tamamen dengeli bir ruh haline sahipti.


İstemediği sürece bir şeyi hissetmesinin imkânı yoktu. Aradan haftalar geçtikten sonra Haru hafıza sarayının içinde farkında olmadan ruhunu incelemeyi bitirmişti. Hafıza sarayı ve analiz yeteneği ile normal insanlar için yıllar süren olay Haru için haftalar sürmüştü.


En sonunda ruhunun bütün inceliklerine vakıf olduğu zaman bir çağrı hissetti.


Ruhu hala onun kontrolündeydi. Fakat bu çağrı ruhunu serbest bırakmasını söylüyordu. Haru bilinç altında bunu yapması gerektiğini bilse de kendini engellediği için bir türlü yapmıyordu. Aklında binlerce kez yankılanan çağrıdan sonra Haru nihayet ruhunu serbest bıraktı.


Bu olay aslında ruhu üzerinde ki mutlak kontrolünden vazgeçmesi ve sahip olduğu bilinci geri plana çekerek kontrolü kendini oluşturan ruha bırakması anlamına geliyordu. Haru bunu yaptığı anda hafıza sarayının derinliklerinde karanlığa gömüldü. Artık kendi hafıza sarayını bile kontrol edemiyordu. Aksine kontrol tamamen ruhuna geçmişti. Haru'nun bilinci ise hafıza sarayının gerilerinde karanlığa gömülmüştü.


Ruhu kontrolü ele geçirdiği anda beden ile olan bağları dışında tamamen bedenin dışına çıkmıştı.


Şu anda Haru'nun bedenini hayatta tutan tek şey bu ruh bağlarıydı. Öyle ki bağlar koptuğu anda ruh özgürlüğüne kavuşur ve Haru kendi hafıza sarayında sonsuza kadar hapis kalırdı. Üstelik ruhu kontrolü ona devretmediği sürece bilincini ve hafıza sarayını geri kazanmasının bir yolu yoktu.


Neyse ki ruhu bedeninden ayrıldıktan sonra gözle görülmeyen bir enerjiyi emmeye başladı. Her canlının ruhu bir renge sahipti. Bu renk aynı zamanda onun karakterini belirlerdi. Kötü ruha sahip birisinin iyi olma ihtimali yoktu. Haru'nun sahip olduğu ruh mavi ve kırmızı arası bir renkteydi. Bazı bölgelerde ufak siyahlıklarda vardı. Ruhun tam yükselişe geçmesi onun renklerden arınarak mat bir hale gelmesi ile oluyordu.


Ruhu sürekli enerji emerek büyümeye başladı. Büyüdükçe üzerindeki renklerin tonu gittikçe açılmaya ve yer yer yok olmaya başladı.


En sonunda ruhu mağarayı tamamen dolduracak kadar büyüdüğünde mat bir hale gelerek yükselişini tamamladı. Ruh bağları ile yükselişini tamamlayan ruh tekrar Haru'nun bedenine girdi. O anda Haru'nun bilinci hafıza sarayından çıkmış ve kontrolü ele almıştı.


Daha ilk saniyede hissettiği inanılmaz farklılık ile ne yapacağını şaşırmıştı. Haftalarca analiz yeteneği ile ruhunu incelese de bir türlü tam anlamıyla bir başarıya ulaşamamıştı. Elde ettiği inanılmaz boyutta ki bilgiyi hafıza sarayı bile işlemekte zorlanıyordu. Haru böyle bir şeyle ilk kez karşılaşıyordu. Aynı zamanda bilinci yeni bir boyuta ulaşmıştı. Önceden bu durum karşısında korkmak ve şaşırmak gibi duygular hissederdi. Fakat şimdi kendisi istemediği sürece hiçbir şey hissetmiyordu.


Önceden çok küçük bir bölümünü kontrol ettiği ruhunun şimdi tamamını kontrol edip kullanabiliyordu.


Aradan geçen uzun zamanla birlikte ruhunu incelemeye devam ederken hafıza sarayının içinde Kadim Azarath'ın "Sonunda uyanabildim" diyen sesini duydu. Eskiden olsa Kadim Azarath ile konuşurdu. Fakat yeni hali ile ruhunu incelemeye devam etti.


Kadim Azarath birkaç kez efendisi ile konuşmayı deneyip başarısız olduktan sonra sessiz kalmıştı. Daha sonra gücünü yavaş yavaş toplamaya başladığı için hissetmeye başladığı tuhaflıkla olduğu yerde donakalmıştı. Hissettiği bu şey ondan bile üstün bir ruhun gücüydü. Üstelik bu ruh sonsuz bir potansiyele, sonsuz bir kavrayışa ve sonsuz bir güce sahipti. Bu güç Kadim Azarath'ın varlığını bile ortadan silebilirdi.


Kadim Azarath'ın bir evreni var edip aynı zamanda yok edebilecek gücü bile bu ruh karşısında önemsiz kalıyordu.


Var olduğu asırlar boyunca Kadim Azarath ilk kez bu boyutta bir korkuyu zerresine kadar hissediyordu. Evrende birçok sahibi olsa ve çok fazla şey görse bile ondan üstün olan bir şeyle hiç karşılaşmamıştı. Fakat bu ruh onun gibi milyonlarcasından bile daha üstündü.


Kadim Azarath bir anda yaratıcısının gücünü bu ruh ile kıyaslamaya başlamıştı. Artık efendisine hizmet ettiği için düşünebileceği tek şey bundan büyük bir mutluluk duyabileceğiydi. Efendisinin ruhu karşısında Kadim Azarath gerçek anlamda titriyordu. Kendisi var olduğu o kadar zaman içinde hep üstün görse de şimdi gerçekten önemsiz hissediyordu. Karşısında ki güç onun kavrayışının bile çok ötesindeydi.


Kadim Azarath varlığını geri çekerek küçülebileceği kadar küçülmüş ve sahip olduğu en küçük forma girmişti.


Bunun amacı karşısında ki gücün üstünlüğünü kabul etmek ve ona saygısını göstermekti. Aynı zamanda efendisinin ruhunu kızdırarak varlığının yok olmasını istemiyordu. Efendisi yaradılışta ki en büyük lütuflardan birine erişmişti.


Artık bir forma ihtiyacı yoktu. Sahip olduğu ruh enerjisi ile evrenin her noktasında istediği gibi yaşayabilirdi. Üstelik yok olması gibi bir durum söz konusu bile değildi. Aksine bulunduğu konumda büyük bir enerji artışı sağlayacaktı. Bu ruh gücüne ulaştığı için efendisi onun önemsiz gücünü kendisinin bile sahip olduğu potansiyelin üzerinde kullanabilecekti. Bunun anlamı sadece cansız olan şeyleri var edip yok edemeyeceğiydi. Artık içinde ki canlılar ve ırklarla birlikte koca bir evreni var etmek efendisi için çocuk oyuncağıydı.


Sahip olduğu ruh gücünü kullanacağı için bunun bir sınırı olsa da Kadim Azarath'ın hesaplamasına göre milyarlarca evreni var etse bile efendisinin gücü asla tükenmezdi. Çünkü ruh gücü yaradılışın kendisinden güç alıyordu.


Bu yüzden bir anlamda sonsuzdu. Efendisi kendini aşarak daha önce hiç şahit olunmayan bir şekilde bir yaratıcıya dönüşmüştü.


İnsanların tanrı dedikleri bu olgu bile efendisinin şu an ki pozisyonundan daha aşağıdaydı. Efendisi artık yaradılışın kendisini kontrol edebiliyordu. Yani onun için birilerini öldürmek ve birilerini yaratmak oldukça önemsi bir kavramdı.


İsterse bütün yaradılışı bitirebilir ve yaşayan her şeyi yok edebilirdi. Ya da onlardan milyarlarcasını yaratabilirdi. Artık bütün yaradılış efendisinin oyun sahasıydı. Bu durumdayken istediği her forma bürünebilirdi. Bir insan veya Ko olması onun için sorun değildi. Evrenin bilinen bilinmeyen bütün sırlarına ve ulaşılan ulaşılmayan her türlü bilgiye sahipti. Sahip olduğu güç ise ayrı bir konuydu.


Efendisinin tek yapması gereken şey bu yüce ruhu tam anlamıyla anlamak ve onu kendi bilincinden kabullenmekti.


Bunu yaptığı anda uyanacak ve yeni bir çağı evrenin her alanında başlatacaktı. Onun kutsallığı çok kısa sürede her şeyi etkileyecekti. Kadim Azarath'ın tek endişesi efendisi uyandıktan sonra onu kabul etmemesi olurdu. Böyle bir kutsallığa hizmet etmek onun için bir lütuftu.


Aradan geçen günlerden, aylardan, yıllardan, asırlardan ve milenyumlardan sonra Haru nihayet sahip olduğu ruhu bütün incelikleri ile kavramış ve onu kabullenmişti. Uykuya yattığı mağaradan uyandığı zaman aradan yüz seksen dokuz bin iki yüz yetmiş altı yıl geçmişti. Haru uyandığı anda yapabileceklerinin ve neler olduğunun farkındaydı. Ruhunu bunları bilerek kabullenmişti.


İlk işi Haru olarak bu gezegende kullandığı bedeni enerjisi ile baştan oluşturmak oldu. Bu bedeni kullanarak kendi zamanına geri döndü.


Artık yapabilecekleri gerçek anlamda sınırsızdı. Zaman yolculuğu bunun yanında oldukça basit kalıyordu. Mağarada uykuya daldığı ilk ana döndükten sonra kendi bedeninde enerjisi ile oluşturduğu Wulkar'la birlikte yola çıktı.


Aslında İntikamcı'ların var olduğu zamana geri gitmeyi istese de doğa namanının ve bütün destekçilerini öldürmek onun önceliğiydi. İlk işi Naman Sarayı'nın önüne ışınlanarak bütün sarayı elinin bir hareketi ile yok etmek oldu. Fakat bunu yaparken içinde ki insanlara özellikle dokunmamıştı. Daha sonra yok olan güney bölgesinin tamamına tek bir hareketi ile bin katlı devasa bir arena oluşturdu.


Bu arena o kadar büyüktü ki içine bütün insanları alabilecek kadar genişti.


Haru gezegende yaşayan bütün insanları bu arenaya elinin bir hareketi ile ışınladı. Milyonlarca insan arenayı doldursa da hala büyük bir kısmı boşta kalmıştı. Haru kendini her şey bitince arenanın üzerine ışınladı. Sırtında altın renkli iki tane kanat vardı.


Arenanın ortasında ki büyükçe boş alana elinin bir hareketi ile insanlar dolmaya başladı. Bugüne kadar ölen bütün İntikamcı askerleri ve onun destekçileri bu alanın ortasına toplanmıştı. Haru'ya en yakın yerdeyse Onüçler Konseyi üyeleri toplanmıştı. Haru eski generallerine şimdiyse onun temsilcileri olan bu kişilere güç, uzun bir ömür ve bir sürü özellik sağlamıştı. Öyle ki hepsi insanlardan daha üstün bir hale gelmişti.


Haru sırtında ki altın kanatları ustası Zhimu'nun sırtında oluşmasını sağladı.


Havada kalmak için kanata ihtiyacı yoktu. Fakat ustasının hayatını adadığı kanatları ona vermeyi uygun görmüştü. Onüçler Konseyi dışında bütün İntikamcı askerleri ve destekçileri Haru'nun ihsanından bolca faydalanmışlardı. Arenanın baş köşesinde onlara ayrılan yerlere geçmişlerdi.


Haru konuşmaktan özellikle kaçınıyordu. Beklenen o büyük hesap günü gelmişti. Bu sefer arenanın ortasına var olan bütün Büyük Naman Krallığı destekçilerini ışınladı. Ona ve İntikamcı ordusuna düşman olan ne kadar kişi varsa buradaydı. Haru hepsini geçici bir süre için ölümsüz yaptı. Aynı zamanda bedenleri tam anlamıyla yok edilemez ve sürekli yenilenir olmuştu.


Daha sonra elinin bir hareketi ile arenanın ortasında evrende var olan ateşten milyonlarca kat daha sıcak bir ateş yanmaya başlamıştı.


Bu ateşin sıcaklığı karşısında arenanın ortasında bulunanlar çığlıklar atmaya başlamışlardı. Haru'nun bir hareketi ile yanık et kokusu geri gelmemek üzere dağılmıştı. Arenanın ortasında bulunanlar canlı canlı yanıyorlardı.


Fakat ölmedikleri ve sürekli bedenleri yenilendiği için acıları azalmak yerine katlanarak artıyordu. Haru bir süre bu işkenceye devam ettikten sonra ateşleri ortadan kaldırdı. Bunun yerine elinin bir hareketi ile onların ruhlarına acı vermeye başlamıştı. Öncekinden kat kat beter olan acı karşısında hepsinin çığlık atmaktan sesi kısılmıştı. Haru bundan da bir süre sonra sıkılınca hepsinin ölümsüzlüklerini kaldırdı.


Bunun yerine arenanın ortasına İntikamcı askerlerini ışınladı. Böyle aşağılık yaratıkları ortadan kaldırması bile onlara lütuf olurdu.


Bu işi yapacak ve intikamlarını alacak olanlar onun askerleriydi. Kısa sürede arenanın ortasında büyük bir savaş başlamıştı. İntikamcı askerleri önüne geleni kesip biçerek öldürüyordu. Haru ise bu sırada kendi özel eğlencesine yöneldi.


Doğa namanını özellikle arenanın ortasına ışınlamamıştı. Bunu yapmak onun için çok kolay bir ölüm şekli olurdu. Haru bunun yerine onu en nefret ettiği şeye çevirdi. Artık bedeni tamamen bir makinaya dönüşmüştü. Doğa namanı olarak dengeyi korumak onun işiydi. Fakat dengeyi bozan her şeyden nefret ediyordu. Doğanın dengesini en çok bozan şey makinalar olduğu için özelikle onlardan nefret ediyordu.


Onu bir makinaya çevirdikten sonra üzerine büyük bir lanet uyguladı. Artık gittiği her yerin yaşam enerjisini yok edecekti.


Yürüdüğü ormanlar çöle yanından geçtiği denizler ıssız araziye dönüşecekti. Bunu da yaptıktan sonra onun boynuna özel bir tasma oluşturdu. Bu tasma yüzünden gördüğü her şeye zarar vermek isteyecekti. Ruhu ve bilinci buna karşıyken bedeni zarar vermeye odaklanacaktı.


Haru bunları onun üzerinde uyguladıktan sonra onu içinde yaşam olmayan fakat üzerinde olduğu gezegene oldukça benzeyen bir gezegene ışınladı. Bütün gezegeni yok edene kadar orada yaşayacaktı. Ona verebileceği en büyük ceza buydu. Arenanın ortasında ki bütün düşmanlar öldürüldükten sonra Haru onları tek bir el hareketi ile toza dönüştürdü. Adamlarını tekrar yerlerine ışınlarken kahkahalar atarak gülüyordu. Ruhu hissiz olsa da o an için gülmeyi kendisi istiyordu. Daha sonra bir anda gözünü açtı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum