Haru Artihor'un ailesi ile birlikte kahvaltı yaptıktan sonra evden ayrılmıştı. Doğrudan kasabanın içinde ki pazara giderek demirci dükkanına girmişti. Artık intikam planına başlaması için bazı şeyler yapması gerekiyordu. Haru bugüne kadar hep göz önünde olmuştu. Bu yüzden bazı destekçileri kazandığı gibi çokça düşmanda kazanmıştı. Hatta bu düşmanlık bütün emeklerinin yok olmasına sebep olmuştu.
Haru avantajlı konuma geçmek istiyorsa gizliliğini koruması gerektiğini fark etmişti. Aklında ki plana göre güç sahibi olmasına bile gerek yoktu. Haru her şeyi gezegende ki en büyük güçle halledecekti. Bu güç kuşkusuz paranın gücüydü.
Haru'nun bu gezegende yaşadığı süre boyunca anladığı bir şey varsa o da para sahibi olan birisinin güç sahibi olan birisinden daha güçlü olduğu gerçeğiydi.
Para gücü doğru kullanılırsa ihtiyacı olan her şeyi satın almasını sağlardı. Bugüne kadar paranın gücünü büyük ölçüde görmezden gelip kendi gücü ile bir krallık kurmayı ve bu krallık ile gezegene hükmetmeyi seçmişti. Fakat bu durum onu aynı zamanda büyük bir hedef haline getirmişti. Yeni planı ise çok daha basit ve etkili bir plandı. Tamamen paranın gücünü kullanarak hazırda bulunan krallığın yönetimini ele geçirmek üzerine kuruluydu. Bu sayede birçok sorundan kurtulduğu gibi ona karşı koyacak kimsede kalmazdı.
Haru Arithor'un anılarına erişince Büyük Naman Krallığı'ndan ve etki alanında haberi olmuştu.
Kıtanın tamamına hâkim olan Büyük Naman Krallığı onun en büyük amaçlarından birini yerine getirmişti. Bütün krallıkların birleşmesini sağladığı için düşman sayısını teke indirmişti. Güç olarak önemli ölçüde güçlü olsa da Haru çok daha farklı yöntemler kullanacaktı.
Şu an ki hali ile ileride İntikamcı birliğini tekrar kursa bile doğrudan Büyük Naman Krallığı'na saldırmak intihar olurdu. Bütün kıtanın birleşen askeri gücü küçümsenemeyecek bir miktardaydı. Öbür yandan askeri yönden başarılı olsa bile Büyük Naman Krallığı'nın kraliçesi olan doğa namanı başlı başına bir sorundu. Haru eski Güney İntikamcı Krallığı'nın topraklarını görünce ilk kez kayda değer bir düşman bulduğunu anlamıştı.
Gücü kesinlikle küçümsenemeyecek bir düzeydeydi. Haru eski olanaklarına sahip olsa bile Büyük Naman Krallığı ile doğrudan bir savaşı kazanacağına emin değildi. Bunun için doğrudan saldırmak yerine daha farklı bir yol izleyecekti.
Kendi tecrübesi ve potansiyeli ile farklı bir kimlik altında Büyük Naman Krallığı'nda yükselerek gelebileceği en yüksek pozisyona gelecekti.
Krallığın içinde kendine yeteri kadar destekçi topladıktan sonra kraliçe doğa namanını ortadan kaldıracak ve yönetimi ele geçirecekti. Krallığın başına sıradan bir insanın geçirilme ihtimali olmadığı için Haru krallık içinde statü kazanmak zorundaydı.
Bu sayede büyük bir savaşa ve yüksek kayıplara ulaşmadan zamanı geldiğinde bir gece içinde amacına ulaşmış olacaktı. Tabi ki bu planında birçok zor yanı vardı. Her şeyden önce kimliğinin krallığı ele geçirene kadar açığa çıkmaması gerekiyordu. Bunun için kimliğini belirtecek her türlü hareketten kaçınacaktı. Buna kırmızı yıldırımları kullanmakta dahildi. Daha sonra bol miktarda para kazanması gerekiyordu.
Planının başarıya ulaşması için asıl gerekli unsur paraydı. Paraya sahip olduktan sonra krallık içinde uygun kişilere rüşvet verebilirdi.
Bu sayede hem statü kazanma imkanına hem de destekçi bulma imkanına kavuşurdu. Ayrıca para kraliçe doğa namanının vazgeçilmez destekçilerinden kurtulmak içinde gerekiyordu. Haru planın her yerde sevilen ve desteklenen yüzü olacaktı.
Bu sırada perde arkasında amacının uyuşmadığı herkes birer, birer yok edilecekti. Üstelik bunların hepsi onun planının sadece ilk aşamasını oluşturuyordu. İkinci aşama için mal miktarda kaynağa ve paraya ihtiyacı vardı. Bu sayede hafıza sarayında ki teknoloji ile ilgili tüm bilgileri kullanarak asla durdurulamayan bir güç ortaya çıkaracaktı. İnsanlar yerine makineleri kullanmayı tercih ediyordu.
Makineleri kaybetse bile umursamazdı. Bu yüzden asıl intikamı için makineler doğru tercihti.
Haru bu planı ayrıntılarıyla hazırladıktan sonra planın en zor kısmı ile yüzleşmeye başlamıştı. Bu sorun doğrudan para bulmak ile ilgiliydi. Haru'nun Büyük Naman Krallığı'nın başkentine gitmeden önce çok iyi olanaklara sahip olması gerekiyordu.
İşte bu yüzden demirciye gidiyordu. Sahip olduğu beş yüz altın ile kendine gerekli olan malzemeleri aldıktan sonra birde demirci atölyesini kiralayacaktı. Amacı bir maden makinesi yapmaktı. Bu makine Ko'ların gezegen çekirdeklerine ulaşmak için kullandıkları makineler ile aynı teknolojiye sahip olacaktı. Haru makinenin ufak bir varyantını yaptıktan sonra bunu kırmızı yıldırımları ile çalıştıracaktı.
Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğine ulaşamadığı için elinde ki tek seçenek kırmızı yıldırımlardı.
Tabi ki bunu oldukça gizli bir yerde yapacaktı. Makineyi çalıştırmayı başardıktan sonra ıssız bir araziyi kazmaya başlayacaktı. Makine sayesinde çok kısa bir sürede yüksek ham madde kaynağına sahip bir madene sahip olacaktı.
Bu kaynakları madende işleyerek yüksek fiyattan satacak ve ihtiyacı olan miktara ulaşana kadar biriktirecekti. Belli bir miktara sahip olunca krallığın gerekli bölümü ile iletişime geçip bu madenin olduğu toprağı satın alacaktı. Toprağın satımı için teftişe gelecek kişilerden madeni gizleyerek sıradan bir arazi gibi görünmesini sağlayacaktı. Toprağı aldıktan sonra üzerine büyük bir han kurmayı planlıyordu.
Bu sayede hem maden ticareti kolaylaşmış olacak hem de han ona gizlilik imkânı sağlayacaktı.
Haru'nun hedefi bu sistemi farklı bölgelerde işleterek piyasaya çok miktarda gelişmiş ham madde sürüp ham madde ticaretini tekeline almaktı. Bunu başardığı zaman krallık tarafından fark edilecek ve krallığa davet edilecekti. Haru'nun o noktadan sonra yapması gereken tek şey izlemekti.
Adım, adım kurduğu plan başkaları tarafından işlenecek ve en sonunda başarıya ulaşacaktı. Planın ana hatları bu olsa bile büyük sorunların çıkma ihtimali vardı. Haru'nun madenciliği seçmesinin altında ki gerçek amaç teknolojisi için ham madde bulmaktı. Yoksa para kazanabileceği bir sürü kolay iş vardı. Aklında düşüncelerle demirci dükkanına ulaştıktan sonra dükkân sahibi ile konuşmaya başladı.
Dükkân sahibine "Yüz kilo külçe demir, elli kilo külçe çelik, on kilo külçe bakır ve bir haftalığına dükkanını kiralamak istiyorum" dedi.
Demirci bunu duyduğu zaman neredeyse gülmeye başlayacaktı. Kim bu kadar büyük miktarda ham maddeye ihtiyaç duyardı. Kendisinin bile ihtiyaç duyduğu ham madde daha azdı. Bu kasabada başka demirci olmadığını bildiği için gülmek istemesi doğaldı.
Çünkü herhangi bir iş için bu kadar büyük bir kaynak miktarı düşünülemezdi. Öbür yandan dükkanının kiralanmak istenmesi ayrıca komikti. Bu kasabada ondan başka demirci ustası olmadığı için dükkanında iş yapabilecek nitelikte başka bir insan yoktu. Tam gülmeye başlayacağı sırada önünde ki tezgâha bırakılan keseyi fark etti. Keseyi kontrol ettiği zaman içinin tamamen altınla dolu olduğunu gördü.
Haru dükkân sahibi üzerinde istediği etkiyi bıraktığı için memnundu.
Hemen konuşmasına devam ederek "Bugünden başlayarak bir hafta içinde bu dükkâna kimsenin girmesini istemiyorum" dedi. Dükkân sahibi keseyi hızlıca aldıktan sonra az önceki ifadesine göre oldukça saygılı bir biçimde "Peki efendim nasıl isterseniz" dedi.
Dükkân sahibi dükkândan ayrılınca Haru dükkânın kapısına arkadan bir engel koydu. Yapacağı iş için büyük bir gizliliğe ihtiyacı vardı. İlk işi demirci atölyesinde bütün ham maddelerden onar kilo eritmek oldu. Bu madenlerin bir kısmı ile gerekli olan kalıpları yapmaya başladı. Kalıp yapma işi zor olsa da bir süre sonunda bitti. Haru bu kalıpları kullanarak beş gün boyunca elinde ki bütün ham maddeleri tüketti.
Beş gün içinde istediği kadar parçaya sahip olunca bunları birleştirmeye başladı.
Altıncı günün gecesinde makinenin daha doğrusu makinelerin tamamını bitirmişti. Şu anda elinde iki yüz tane dışı demir, içi çelik, güç merkezi bakır olan bir santim büyüklüğünde toplara sahipti. Bu toplar gezegene göre oldukça gelişmiş bir teknolojiyi içinde barındırıyordu.
Topların çalışma prensibi oldukça basitti. İçlerinde ki güç kaynağı ile farklı katmanları sayesinde ses çıkarmaktı. Fakat bu ses insanların duyabileceği bir ses değildi. Haru ses teknolojisini kullanmayı tercih etmişti. Elinde ki imkanlarla yapabileceğinin en iyisi buydu. Her top aynı seviyede ki sesi yayıyordu. Aynı zamanda üzerlerine gelen sesi yansıtıyorlardı. Bu toplardan iki yüz tanesi ses ile büyük işler yapmasını sağlayacaktı. Oldukça ilkel bir yöntem olan güç ile kazmak yerine ses ile parçalamayı kullanacaktı.
Sesin gücü karşısında toprak ufalanacak taşlar parçalanacaktı. Sadece önemli madenler bu sesten bir zarar görmeyeceklerdi.
Haru altıncı günün akşamında makineleri yapmayı bitirdiği zaman bu sefer kontrol mekanizmasını yapmaya başladı. Bu iş için sıradan bir yüzüğü kullanacaktı. Yüzüğün üzerine eklediği ana top sayesinde diğer topların devreye girmesini ya da devreden çıkmasını sağlayacaktı.
Yaptığı ana top diğerlerini kontrol eden frekansta bir ses yayacaktı. Bu sesi insanların duyması mümkün değildi. Yüzüğün alt kısmına yapacağı ufak bir düğme ile istediği zaman topları aktif hale getirebilecekti. İşin güzel yanı dışarıdan bakıldığı zaman değersiz bir yüzük olarak görünecek olmasıydı. Haru yedinci günün sonunda bu teknolojinin kontrol mekanizmasını bitirmeyi başardı.
Demirci atölyesinde dikkatli bir temizlik yaptıktan sonra yaptığı işe dair bütün kanıtları ortadan kaldırdı. İşini bitirdikten sonra bütün topları demircinin zeminine yaydı. İlk denemeyi yapmak için parmağına taktığı yüzüğün altında bulunan düğmeye bastı.
Başta hiçbir şey olmasa bile kısa bir süre sonra hepsi dükkânın zeminini delerek toprağın altına girdi.
Haru toplarda kullandığı teknolojiyi kendi parmağında ki kontrol yüzüğünü takip etmesinin üzerine kurmuştu. Kontrol yüzüğünün dört fonksiyonu vardı. İkisi açılıp kapanmasını diğer ikisi ise topların takip uzaklığının arttırılıp azaltılmasını sağlıyordu.
Kazmak istediği bir noktada tek yapması gereken şey kontrol yüzüğünün düğmesine basılı tutmaktı. O zaman toplar yüzüğün üzerinde ki ana toptan uzaklaşmaya başlıyorlardı. Haru yer altında istediği uzaklığa erişince istediği gibi yürüyerek topları yukarıdan kontrol etme imkanına sahipti. Basılı tutmayı bırakıp tekrar bastığı zaman diğer topların yüzüğe yaklaşmasını sağlıyordu.
Basılı tutmayı bırakmazsa toplar topraktan çıkana kadar bu sürüyordu.
Haru topların hepsinin toprağa girmesini sağladıktan sonra dükkânın zemininde oluşan delikleri kapatıp dükkândan ayrıldı. Bu sırada toplar onu yer altından takip ediyorlardı. Haru kimseye bir şey demeden Taş Höyük Kasaba'sından ayrıldı.
Kasabadan hemen ayrılması dikkat çekecek olsa da ön çalışmalara başlamak zorundaydı. Onu takip eden toplarla uygun bir araziye geldiği zaman Haru kazı çalışmalarına başladı. Zemini tek bir noktadan yer altına doğru kazmaya başlamıştı. Fakat bunu dik değil yatay bir şekilde yapıyordu. Yere yatay olarak istediği uzunlukta bir tünel kazınca topları durdurarak tünelin içine girdi.
Tünel içeriden desteklenmediği için sağlam bir yapıya sahip değildi.
Fakat genel anlamda oldukça başarılı olmuştu. Haru tünelden çıkarak giriş kısmının kapanmasını sağladı. Asıl denemesi başarılı olunca kasabaya geri döndü. Arithor'un ailesine haber vermeden bir haftadan uzun bir süredir ortalıktan kaybolmuştu.
O gün Arithor'un babasının ona sarılmasından sonra onlardan uzaklaşma gereği duyduğu için bu şekilde hareket etmişti. Fakat geri dönme zamanı gelmişti. Bu maden planının dışında daha kasaba içinde yapması gereken birçok şey vardı. Şu an için madeni kursa bile iş gücüne ihtiyacı vardı. Bunun için çalışacak insan veya köle bulması gerekiyordu. Ayrıca düzenli bir dağıtım hattına ihtiyacı vardı.
Bunları tek başına yapması mümkün değildi. Bu yüzden maden için gerekli altyapıyı oluşturana kadar para kazanmanın başka bir yolunu bulması gerekiyordu.
Bir süre için bitki toplayıp güçsüz kaynak canavarlarını avlayacaktı. Bu sırada eline geçen tüm kaynağı satmayı planlıyordu. Bir miktar para toplayınca bu para ile köle satın alıp madenin temellerini atacaktı. Daha sonradan madene çalışması için işçi alacak ve madeni toplar sayesinde sürekli olarak büyütecekti.
Kasabaya girince evine gitmeden önce Ryou Jo'nun malikanesine uğrayıp onunla görüşme isteğinde bulundu. Arithor onun için çalışıyor olsa da öldüğü zaman bu iş bitmişti. Haru Ryou Jo'nun yanından ayrılarak özgürlüğünü kazanacaktı. Planlarına zaman ayırması için bu şarttı. Ryou Jo tarafından görüşme isteği kabul edilince malikanenin ana salonuna alınmıştı. Haru bu sırada yapacağı konuşmayı aklında belirledi.
Ryou Jo ana salona geldiği anda Haru bu işi bir an önce bitirmek istediği için ona "Efendim ben buraya size işten ayrıldığımı bildirmek için geldim" dedi. Ryou Jo sonunda Arithor ile görüşme fırsatı bulduğu için mutlu bir ruh haline kavuştuğu sırada Arithor'un sözleri ile olduğu yerde kaldı.
Ryou Jo o zamana kadar Arithor'u önemsemese de Yunzi'yi kurtarmaya çalıştığından beridir ona değer vermeye başlamıştı.
Ona yaptığı utanç dolu hareketten dolayı zaten kendini borçlu hissediyordu. Birde Arithor'un işten ayrılmak istemesi tüm bunların üzerine bitirici darbe olmuştu. Ryou Jo Arithor'a "Neden işten ayrılmak istiyorsun? Yoksa bir ihtiyacın mı var neyse hemen söyle" dedi.
Haru Ryou Jo'nun işten ayrılmaması için ısrar edeceğini tahmin etmişti. Bu yüzden bütün kasabanın daha çok ilgisini çekmesini ve takdirini kazanmasını sağlayacak o cümleleri söyledi. Doğrudan Ryou Jo'ya "Efendim ben oğlunuzu kurtaramadığım için büyük bir üzüntü ve vicdan azabı duyuyorum. Bunun için ne derseniz deyin burada çalışmam bundan sonra mümkün değil. Siz bana baktıkça ölen oğlunuzu ben size baktıkça kurtaramadığım oğlunuzu hatırlayacağım. Bunun için işten ayrılmam en doğru şey olacaktır" dedi.
Bu sözler Ryou Jo ve ana salonda ki kâhya ile hizmetçiler tarafından açık bir şekilde duyulmuştu.
Ryou Jo bu konuşmadan sonra sessiz kalmıştı. Sessizliği onu onaylar nitelikteydi. Haru istediği etkiyi oluşturabildiği için mutlu olmuştu. Fakat yüzünü büyük bir acı çekiyormuş gibi ekşiterek Ryou Jo'dan izin istemiş ve oradan ayrılmıştı.
Daha sonra evine giderek Arithor'un ailesine nerede olduğu ile ilgili uzun bir hesap verdikten sonra kendini zorlukla kurtararak odasına çekilmiş ve uyumuştu. Ryou Jo'nun malikanesinde ki hizmetçiler tarafından Arithor'un asil(!) hareketi ertesi gün bütün kasabaya yayılmıştı. Dedikodu kazanı çoktan kaynamaya başlamıştı. Olaylar bire bin katılarak her köşe başında farklı şekilde anlatılıyordu.
Fakat ortak konu Arithor'un asilliğiydi. Birçok kişinin yapmak için can attığı işten kendi canını hiçe sayarak efendisinin oğlunu kurtarmaya çalışmasına rağmen başarısız olduğu için ayrılmıştı. Bu hareketi ile farkında olmasa da gönülleri fethetmişti.
Comment Now
0 yorum