Duydukları kadının zayıf sesi ile birlikte hemen kazı çalışmalarını o bölgeye yoğunlaştırmışlardı. Kısa sürede kadının ve Haru'nun bulundukları alana ulaşmayı başarmışlardı. Kadın ağır yaralı olarak kurtarılmıştı. Fakat Haru enkazın altında sıkıştığı için kurtarılamamıştı. Haru'nun halini gördükten sonra Ayzu, Burain ve Hinu olmak üzere birkaç general kendilerini kaybetmişlerdi.
Hemen Haru'nun yardımına koşmalarına rağmen ellerinden hiçbir şey gelmemişti.
Haru'nun yarasına ulaşamadıkları için kan kaybını durduramamışlardı. Aynı zamanda üzerinde ki büyük parçayı patlatmaları mümkün olmadığı için oradan çıkaramamışlardı. Tek yapabildikleri Haru'nun kanlı yüzünü yıkamak ve başında ki yarayı sarmaktı.
Üç saat içinde İntikamcı ordusunun desteği ile Haru'nun dışında ki herkes enkaz alanından kurtarılmış ve tedavi altına alınmıştı.
Şehre yakın bölgelerden kısa sürede destek gelmeye başlamıştı. Fakat Haru bir türlü enkazın altından çıkarılamamıştı. Burain Haru'yu kısa bir sürede çıkarıp tedavi altına almazlarsa öleceğini düşündüğü için oldukça öfkeliydi. Bir şey yapamamanın çaresizliği ile kayaları yumruklamaya başlamıştı. İki eli de kanla kaplansa da durmadan kayalardan sinirini çıkartmaya devam etti.
Bir inşaat ustası kayanın kaldırılabilmesi için bir yol olduğunu söyleyince başta Burain olmak üzere herkesin umudu yerine gelmişti.
Hemen inşaat ustasının direktifleri sonucunda büyük bir iskele hazırlanmıştı. Hazırlanan bu iskele taşın dört yönüne de yerleştirilmişti. Her iskele güçlü bir şekilde yere sabitlendikten sonra bu iskelelerin üzerinde demirden makaralar yerleştirildi.
Bu dört makaraya eklenen sağlam halatlar doğrudan kayanın dört yönüne sıkı bir şekilde bağlandı. Daha sonra şehirde ki bütün atlar ve öküzler bu dört halata eşit bir şekilde bağlandılar. Her halata asılan binlerce insan ve hayvanın gücü ile birlikte kayanın dört yönünden gelen çekme gücü sayesinde çok kısa bir sürede yükselmeye başladı. Şehirde ki sağlıklı olan her insan bu kayayı çekmeye yardım ediyordu.
Kayayı on santim kadar kaldırmayı başarmışlardı. Fakat bu yeterli değildi. İnsanların gücü gittikçe azalmaya başladığı sırada Haru'nun generalleri dört halata dağılarak bütün güçlerini kullanmaya başladılar.
Sahip oldukları savaşçı ve büyücü gücü sayesinde kayayı kaldırmaya başlamışlardı.
Ayzu ve Burain kendi güçlerini aşırı zorlayarak kayaya yükleniyorlardı. Bunun oldukça tehlikeli sonuçları olmasına rağmen hiçbiri umursamıyordu. Kaya beş santim daha kaldırıldığı sırada aniden ipler kopacak duruma geldi.
Bunu fark eden bütün İntikamcı askerleri hemen kayaya doğru koşmaya başladılar. Altında ezilecek olsalar bile o kayanın bir kez daha Haru'nun üzerine düşmesini engellemek zorundaydılar. Haru'nun bütün generalleri ipleri bırakarak kayayı tutmak için koşmuşlardı. İpler birer birer kopunca kayanın bütün yükü onu tutan ve altına giren İntikamcı askerlerinin sırtına yüklenmişti.
Bazı askerler ezilmenin sınırına gelse bile bir an olsun geri çekilmeyi düşünmüyordu.
Büyücülerin hepsi kayayı parçalamak için bütün güçleri ile kayaya saldırıyorlardı. Fakat kayanın yüzeyinde çizik oluşturmanın ötesine geçemiyorlardı. Artık İntikamcı askerlerinin güçleri tükendiği için kayanın altında ezileceklerdi.
O sırada başı ve kolu sargılı olan yaralı bir kadın kayaya doğru yürümeye başladı. Bir an için herkes kadına bakmaya başladı. Hepsi bir deli olup olmadığını düşünüyorlardı. Fakat kadın bir elini gökyüzüne diğer elini kayaya kaldırarak "Nimetrum, akhitabas nimetrum akhitabas nimetrum erchin gonav akhitabas" dedi. Anlaşılmaz kelimeleri duyanlar deli olduğuna kanaat getirdiler.
Fakat büyücüleri hepsi korkudan oldukları yerde kaldılar. Hiçbiri kadına bakmaya cesaret edemiyordu.
İstem dışı bir şekilde hepsi başlarını eğmişlerdi. Çevrede ki insanlar bütün büyücülerin kadının önünde başlarını eğmelerine karşı şaşırmışlardı. Haru'nun generallerinden büyücü olanlar bile başlarını eğmişlerdi.
Diğer insanlar bilmeseler de bunun oldukça önemli bir sebebi vardı. Normal insanlar büyücü oldukları zaman dantianlarına enerji emerek teknikler sayesinde büyü yapabilirlerdi. Hepsinin gücü dantianlarında ki enerji ve teknikleri ile sınırlıydı. Fakat o kadın kutsal büyü dilini kullanıyordu. Bu dili öğrenmenin hiçbir yolu yoktu. Sadece kutsal bir bedene sahip olanlar bu dil ile birlikte doğarlardı.
Sınırsız büyü yapabilirlerdi. Üstelik yaptıkları büyülerin güçlerinin bir sınırı olmazdı.
Naman adı verilen bu kişiler oldukça üstün kişilerdi. Bu kişilere büyücü demek kuşkusuz ağır bir hakaret olurdu. Namanlar güçlerinin bir sınırı olmadan sahip oldukları gücün türüne göre sınırsız bir kontrole sahip olurlardı.
Bir doğa namanı bütün bir kıtayı ormanla kaplayabilecek kadar güçlüydü. Bir su namanı dev tsunamiler oluşturup bütün bir kıtayı su altına gömebilirdi. Aynı şekilde bir ateş namanı her şeyi yok edebilir ve bir toprak namanı kıtayı baştan şekillendirebilirdi. Hiçbirinin güçlerinin bir sınırı yoktu. Namanlar sahip oldukları gücün dengesini korumakla yükümlü kutsal kişilerdi.
Bir kral bile namanlara saygısızlık edemezdi. En güçsüzünün bile tek bir kelime ile krallığını yok edebileceğini bilirdi.
Doğa namanı ile birlikte beş naman dengeyi korumakla görevlilerdi. Aralarından en güçlüsü doğa namanıydı. Çünkü doğa hepsinden bir parçayı içinde barındırıyordu. Ateş, su, hava ve toprak doğayı oluşturan şeylerdi. Büyücüler namanı ilk fark eden kişilerdi.
Namanlar her kılığa girer ve her yere giderlerdi. Gizlenerek dengenin bozulup bozulmadığını gözetlerlerdi. Dengeyi bozmaya çalışanları ise acımasızca yok ederlerdi. Orada ki insanlar karşılarında bir naman olduğunu bilselerdi birçoğu heyecandan olduğu yerde can verirdi. İradeleri güçlü büyücüler bile namanın kutsallığı karşısında çaresiz kalmışlardı. Kadının sözleri bittiği anda havadan inen beyaz bir ışık kadının elini kapladı. Bu beyaz ışık kadının diğer eline geçerek kayaya doğru hareketlendi.
Beyaz ışıkla birlikte milyonlarca insanın kaldıramadığı kaya sanki ufak bir çakıl taşıymış gibi gökyüzüne uçtu.
Daha sonra havada ufalanarak kocaman kaya toz haline geldi. Tozu bile etrafa yayılmadan kaya tamamen yok oldu. İnsanlar gördükleri sahne karşısında dillerini yutmuşlardı. Büyücülerden biri "Kutsal hava namanı" diyerek diz çöktüğünde insanların hepsi diz çöktü.
İntikamcı askerleri namanın kutsallığından ve gücünden etkilenseler de hatta krallarını kurtardığı için ona minnet duysalar da hiçbiri hava namanının önünde diz çökmedi. Bunun sebebi bütün duygularından daha ağır basan Haru'ya olan bağlılıklarıydı. Sadece büyücü olanlar hafifçe başlarını eğerek saygılarını göstermişlerdi. Savaşçılar için pek anlam ifade etmese de namanlar büyücüler için oldukça önemliydi.
Çünkü namanlar sayesinde büyü yapabildiklerinin farkındaydılar. Namanlar kontrol ettikleri güçleri engelleseler hiçbiri büyü yapamaz hale gelirdi. İntikamcı askerleri Haru'yu kayanın altından çıkartarak hemen tedavi edilmesini sağladılar.
En uzman doktorların bile yapılan onlarca denemeye rağmen vardıkları sonuç Haru'nun iyileşebilmesine rağmen bir daha yürüyemeyecek olmasıydı. Beline saplanan kaya çıkartılsa bile aldığı hasarın düzeltilmesinin bir yolu yoktu. Haru'nun yarı felçli bir hale geldiğine inanamayan İntikamcı askerleri ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Üzüntü, çaresizlik ve öfke hepsinin bedenini ele geçirmişti.
Hava namanı Haru'ya doğru ilerlemeye başladı. İnsanlar hemen ona yol verse de İntikamcı askerleri yol vermeye niyetli değildi.
Başta Ayzu ve Burain olmak üzere bütün İntikamcı askerleri kadının yolunu kapatmışlardı. Bu durumdayken bile Haru'ya bir zarar gelmesine izin vermektense hepsi ölmeyi seçmişti. Hava namanı elini onlara doğru uzatarak basit bir hava dalgası ile onları dağıtmak istedi.
Fakat tam o sırada enkazın altından kendi, kendine çıkan Wulkar sanki bir bilince sahipmiş gibi İntikamcı askerlerinin önüne geçerek havalandı. Gökyüzü Wulkar'ın üzerine doğru gelen yüzlerce kırmızı yıldırım ile dolmuştu. Haru Wulkar ile ruh bağı kurduğu için İntikamcı askerleri zarar göreceği anda Wulkar'ın gücü devreye girmişti. Hava namanı Wulkar'ı görünce bir adım geriye gitmekten kendini alamadı.
Bunun sebebi daha önce böyle bir silah görmemiş olmasından kaynaklanıyordu.
Ayrıca silahı incelediği anda yıllardır aradıkları şeyi bulduğunu anladı. Namanlar Haru'nun Wulkar'ı yapmak için gezegenin çekirdeğinden gezegen özü çıkardığından beridir bunu yapan kişinin peşine düşmüşlerdi. Çünkü alınan gezegen özü gezegenin dengesini bozmuştu.
Yıllardır gezegenin her noktasında bunu yapan kişiyi arıyorlardı. Sonunda hava namanı silahın sahibi olan kişinin bunu yaptığını anladı. Elini tekrar havaya kaldırarak "Movengem ahitabas" diye bağırdı. Aynı anda elinden çıkan öfkeli bir hava gücü Wulkar'a doğru uçtu. Wulkar'da aynı anda üzerinde toplanan kırmızı yıldırımları kadına doğru gönderdi. İki gücün havada çarpışması ile birlikte ortaya büyük bir patlama çıktı.
Hava namanı yüzünde şok olmuş bir ifade ile patlamanın etkisi ile beş metre geriye savrularak yere düştü. Çevrede ki güçsüz insanlar patlamanın etkisi ile bayılırken İntikamcı askerlerinden birçok kişi ağır bir şekilde yaralandı. En önde duran Ayzu ve Burain'in durumu oldukça kötüydü.
Hemen diğer İntikamcı askerleri tarafından geriye çekilerek tedavi olmaları için doktorlarının yanına götürüldüler.
Patlama ile birlikte ilginç olan şeyse Haru'nun gözlerini açmasıydı. Haru hala yattığı yerden hareket edemiyor olsa da hemen İntikamcı askerlerine verdiği emirle birlikte Wulkar'ın yanına götürüldü. Haru yattığı yerden Wulkar'a bütün aurasını odaklayarak destek oldu. Bu durumda savaşamasa bile Wulkar'a destek olabilirdi. Haru dantianında ki bütün gücü Wulkar'a yönlendiriyordu.
Zaten Wulkar'ı tuttuğu anda onun daha da güçlenmesini sağlamıştı. Aurası ile birlikte Wulkar iyice güçlenmişti.
Bununla yetinmeyen Haru Kahrın Yedi Katı tekniğini kullanarak toprak gücünü Wulkar ile birleştirdi. Bu sırada hava namanı düştüğü yerden kalkmış Haru'ya doğru yürüyordu. Gözlerinde hala şaşkın bir ifade olsa da aynı zamanda kararlı bir ifadede vardı.
Sanki ona engel olan her şeyi yok etmeye şartlanmış gibiydi. Hava namanı bir anda "Thebris ahitabas mygtia" dedi. Sözleri bittikten sonra ortaya çıkan güçlü hava akımı her şeyi uzaklara doğru savurmaya başlamıştı. Bu hava akımının kaynağı hava namanıydı. Oluşan güçlü hava akımı insanları ve İntikamcı askerlerini metrelerce geriye savurmuştu. Haru yaralı olmasına rağmen Wulkar sayesinde direnebiliyordu.
Fakat o kadınla savaşmayı düşünemezdi. Kadın gittikçe daha çok ona yaklaşıyordu.
Haru yapabileceği hiçbir şey kalmadığı için sanki güçsüz düşmüş gibi Wulkar'ın sap haline dönüşmesini sağladı. Daha sonrada kendinden geçmiş gibi elinde tuttuğu Wulkar'ın sapı ile birlikte yattığı yerde baygın numarası yaptı.
Haru kadının niyetinin kötü olduğunu anlamıştı. Bunun için tek şansı ona beklemediği anda saldırmaktı. Yoksa şu an ki haliyle o kadına karşı en ufak bir şansı olmadığını hissediyordu. Kadın onun yanına gelerek elinde ki değişik yüzükten bir adet hançer çıkardı. Haru Wulkar'ın sapını kadına doğru doğrulttu. Aynı zamanda içinde ki son enerjiyi kullanmaya hazır hale getirdi.
Kadın onun baygın olduğunu düşündüğü için üzerine eğilerek hançerini Haru'nun bedenine sapladı.
Haru zaten bu saldırıdan kaçamayacağını biliyordu. Fakat o kadınında bu kadar kolay kurtulmasına izin vermeyecekti. Bedeninde ki son güç ile elini kadının bedenine doğru yaklaştırarak son enerjisi ile Wulkar'ı aktif hale getirdi. Aktif hale gelen Wulkar'ın keskin ucu kadının bedenine saplanmıştı.
Kadın yüzünde dehşete düşmüş bir ifade ile Haru'ya bakarken Haru hala yapabiliyorken son bir kez soğukça gülümsemeyi denedi. En azından bu bedeninden ayrılırken o kadını da yanında götürecekti. Haru son bir kez kendisini öldüren kadının ışığı sönen gözlerine baktı. Daha sonrada gözlerini kapattı. İntikamcı askerleri Haru'nun ölümü ile birlikte çıldırmış bir şekilde kadına doğru hücum ettiler.
Kadın bedenine saplı olan Wulkar yüzünden oldukça güç kaybetmişti. Gözü dönen Ayzu tek bir kılıç darbesi ile kadının başını gövdesinden ayırdı.
Hemen Haru'yu kontrol etmek için gittiklerinde korkunç gerçeğin farkına vardılar. Haru ölmüştü. Orada bulunan İntikamcı askerlerinin hepsi bunun intikamını alacaklarına dair hayatları üzerine yemin ettiler. Haru'nun bedeni Wulkar ile birlikte bir tabuta konularak Yaokai Bölgesi'ne götürüldü.
Yaokai Bölgesi'nde düzenlenen oldukça büyük bir cenaze töreninin ardından İntikamcı kışlasının hemen yanında ki özel alanda toprağa verildi. Mezarının olduğu alana görkemli bir anıt yapıldı. Haru'nun ölümü başta Güney İntikamcı Krallığı olmak üzere bütün krallıkları etkileyen bir dizi olaylara sebep oldu. İntikamcı krallığının yönetimi Onüçler Konseyi'ne kaldı.
Herkes Haru'nun yerini doldurabilecek birisinin olmayacağını bildikleri için bir kral seçmekle uğraşmadılar.
Onlara göre Haru'nun yeri doldurulamazdı. İntikamcı birliğinin ilk altı yoldaşından birçok generaline ve milyonlarca askerine karşı bu böyleydi. Yapılan araştırmalar sonucu Haru'yu öldüren ve Haru tarafından öldürülen kadının hava namanı olduğu anlaşılmıştı.
Onüçler Konseyi edilen büyük intikam yemini üzerine bütün namanlara ve onların destekçilerine açıkça savaş açtıklarını ilan etmişlerdi. Bu durum bir anda ortalığı karıştırmıştı. Haru'nun mirası olarak gördükleri enerji motorunun bağlantısını yapmışlar ve çalıştırmayı başarmışlardı. Aynı zamanda Haru'nun odasında ki planları kullanarak Yaokai Bölgesi'ne çok kısa sürede fabrikalar yapılmıştı.
Bu fabrikalarda her gün binlerce enerji silahı üretiliyordu. Bu silah kullanan kişinin enerjisini rakibine doğrudan hasar verecek şekilde atmasını sağlıyordu. Fakat o kadar hızlı bir atış yapıyordu ki birçok kişinin bunu engellemesi mümkün değildi.
İntikamcı krallığının namanlara ve destekçilerine savaş ilan ettiği haberi yayılınca Kuzey Kaplan Krallığı hemen Güney İntikamcı Krallığı'na savaş ilan etti.
Amaçları namanlara iyi bir izlenim bırakabilmek ve güneyde ki toprakları ele geçirmekti. Üstelik kral öldüğü için onların zayıf olduklarını düşünüyorlardı. Kuzey Kaplan Krallığı iki milyon kişilik bir ordu ile Güney İntikamcı Krallığı'nın sınırında yüz bin kişiden oluşan bir İntikamcı ordusu ile savaştılar. Başta İntikamcı ordusunu küçümseseler de yeni geliştirilen enerji silahlarına sahip olan yüz bin kişi iki milyon düşman askerini katletmeyi başardı. Bu haber duyulduğu anda bütün krallıklar ne yapacaklarını şaşırdılar.
Batı Panter Krallığı'nın kralı kızı yüzünden Güney İntikamcı Krallığı'nı destekliyordu.
Son yaşanan olaydan sonra onların dengi olmadığını anladığı için en büyük takipçileri haline gelmişti. Doğu Aslan Krallığı ise bu savaşta tarafsızlığını ilan etmişti. Bütün kıtada dengeler bir anda karışmıştı. İntikamcı ordusu çok güçlü olsa da namanlar karşısında güçsüzlerdi.
Öldürülen hava namanı yüzünden oldukça öfkeli olan dört naman bir araya gelerek Güney İntikamcı Krallığı'na saldırdılar. İntikamcı askerleri korkusuzca ölmek uğruna savaştılar. Böylece doğa namanı hariç bütün namanlar öldürülmüştü. Fakat bedel olarak Güney İntikamcı Krallığı tamamen yok edilmişti. Yaokai Bölgesi eskiden gıpta edilen bir bölge iken şimdi bir enkaza dönüşmüştü.
Tüm bu süre boyunca Haru'nun ruhu derin bir uyku durumuna geçmişti. Bu savaşta Güney İntikamcı Krallığı ile birlikte Wulkar yok edildiği anda Haru'nun ruhu ağır bir darbe almıştı. Bunun için bulabildiği en zayıf şeye tutunmak zorunda kaldı.
Comment Now
0 yorum