Haru boyutsal yüzüğün içinde ki sıkışmış enerjiyi serbest bıraktığı anda ortaya güçlü bir basınç çıktı. Bu basınç doğrudan boyutsal yüzükten yayılıyordu. Haru'nun güçlü bedeni bile basınca direnemeyecek bir noktaya gelmişti. Basınç yüzünden odada olan eşyalar dört duvara çarparak paramparça olmuşlardı. Haru hala yerini korusa da basınç artmaya devam ederse odanın duvarına sertçe çarpmaktan kurtulamayacağını anladı.
Neyse ki boyutsal yüzükten yayılan basınç azalmaya başladı. Fakat aynı anda boyutsal yüzük havalanarak Haru'nun baş hizasına yükseldi.
Herhangi bir dış güç uygulanmadan bir büyülü eşyanın hareket etmesine olanak yoktu. Fakat bu boyutsal yüzük kendi, kendine havada duruyordu. Haru'nun bütün iç güdüleri büyük bir tehlikede olduğunu haykırıyordu. Haru hemen Yolan Adımları ile odanın dışına çıkmak istedi.
Fakat bazı şeyler için oldukça geç kalmıştı. Yolan Adımları'nı devreye soktuğu anda boyutsal yüzüğün üzerinde ki taştan karanlık bir ışık yayılmaya başladı. Bu ışık boyutsal yüzüğün üstünde ki taşın etrafında toplanıyor ve gittikçe büyüyordu. Haru siyah ışığı gördüğü anda iç güdülerine hak verdi. Boyutsal yüzükler doğal büyülü eşyalar oldukları için yok edilemezlerdi.
Haru'nun yüzüğün içinde ki boyutsal alana enerjisi ile yaptığı baskı sonucu boyutsal yüzük kendini korumaya almıştı.
Boyutsal yüzük yok edilemeyeceği için içinde ki boyutsal alana baskı yapan enerjiyi yok etmek zorundaydı. Boyutsal yüzüğün içinde ki büyü mührünü kırarak yüzüğün içinde ki boyutsal alana bağlı olan bir dış boyutsal alan oluşturmuştu.
Bu oluşa dış boyutsal alanın bir kara deliğe göre yüz kat daha az olsa da muazzam bir çekim enerjisi vardı. Boyutsal yüzüğün içinde ki enerji ancak bir şeylerin yok edilmesi ile yok edilebilirdi. Boyutsal yüzüğün içinde yok edilebilecek herhangi bir eşya olmadığı için içinde ki büyünün oluşturduğu dış boyutsal alan çekim gücü ile boyutsal yüzüğe her şeyi çekmeye başlamıştı.
Yüzüğün içinde ki boyutsal alana baskı yapan enerji yok olana kadar bu çekim devam edecekti.
Haru geriye doğru adım attığı anda dış boyutsal alanın çekim gücüne yakalanmıştı. Çekim gücü o kadar yüksekti ki Haru'nun direnmek için hiçbir şansı yoktu. Haru boyutsal yüzüğün içine çekilirse bedenini kalıcı olarak kaybedeceğini ve boyutsal yüzüğün içinde ruhunun hapis kalacağını biliyordu.
Oradan çıkmasının hiçbir yolu yoktu. Bütün gücünü bacaklarına aktararak Yolan Adımları ile odanın kapısına doğru koşmaya başladı. Son gücü ile ileri doğru koşmasına rağmen geriye doğru çekilmekten kurtulamıyordu. Odanın içinde ki bütün eşyalar dış boyutsal alan tarafından boyutsal yüzüğün içine çekilmiş ve boyutsal yüzüğün içinde ki enerji tarafından yok edilmişti.
Haru gittikçe geri çekildiği için yapabileceği tek şeyi yaparak Wulkar'ı kendi boyutsal yüzüğünden çıkarmış ve aktif hale getirmişti.
Daha sonra oldukça sert bir şekilde Wulkar'ı yere saplamıştı. Bu sırada artan çekim gücü yüzünden Haru'nun ayakları yerden kesilmişti. Artık iki eli ile sıkı bir şekilde tuttuğu Wulkar'la birlikte havada yatar bir pozisyondaydı. Çekim gücü gittikçe daha fazla artıyordu.
Haru boyutsal yüzükler üzerinde deney yaptığı için çoktan pişman olmuştu. Fakat iş işten geçmişti. Haru gücünün son zerresi ile Wulkar'ı tutarken büyük çatırtı sesleri duydu. Çekim alanının gittikçe artan gücüyle odanın dört duvarında da çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Oda üzerine çökerse en ufak bir şansının kalmayacağının farkındaydı. Haru üzerinde oluşan baskıdan dolayı terlemeye başlamıştı.
Bu sırada İntikamcı askerlerinden biri odanın kapısını açtı. Haru askeri uyarmak için oldukça geç kalmıştı.
Çünkü odanın açılan kapısı ile birlikte İntikamcı askeri çekim alanı tarafından yutulmuş ve boyutsal yüzüğün içinde ki ölümüne gönderilmişti. Odanın kapısı azaldığı için duvarların üzerinde ki baskı azalsa da çekim alanının gittikçe artan gücü yüzünden tehlike gittikçe büyüyordu.
Haru Wulkar'ın artan çekim gücü ile birlikte saplandığı yerden çıkmak üzere olduğunu fark etti. Hemen aurası ile bedeninde ki rüzgârın gücüne odaklandı. Odanın içinde oluşturabildiği en güçlü rüzgâr akımı ile kendini çekim alanının dışına itmeye başladı. Fakat çok kısa bir süre sonra onu iten rüzgârın gücü bile çekim alanının gücü karşısında yenik düşmüştü. Wulkar'ın üzerinde ki baskı azalsa da Haru fazla zamanı kalmadığını biliyordu. Ne yaparsa yapsın boyutsal yüzüğün içine çekilecekti. Bir anda etrafından eşyalar uçmaya başladı.
Artan çekim alanının gücü yüzünden katta ki bütün odalarda ki eşyalar bu tarafa doğru çekiliyordu.
Haru Wulkar'a asılı bir şekilde havada uçan eşyalardan kaçmak için manevra yapmakla meşguldü. Çekim alanı yüzünden o katta bulunan insanlarda odaya doğru çekilmeye başlamıştı. Haru çekim alanının içine çekilen insanları kurtarmaya çalışsa da başarısız olmuştu.
Birçok İntikamcı askeri çekim alanının içine çekilmişti. Fakat buna rağmen boyutsal yüzüğün içinde ki enerji yok olmadığı için hala çekim alanı güçlenmeye devam ediyordu. Haru daha ne olduğunu anlamadan içinde bulunduğu odanın duvarları yıkılmaya başladı. Aynı anda odanın kapısından çekilen siyah kıyafetli bir insan Haru'ya doğru ilerliyordu. Çekim alanının gücünden dolayı Haru zaten zor durumdaydı.
Eğer o insan kendisine çarparsa ikisi birlikte ölürlerdi. Haru buna rağmen o insanı kendi hatası yüzünden ölüme terk etmek istemiyordu.
Ne olursa olsun ölecek olsa bile o insanı kurtarmaya karar verdi. Wulkar ile ufak bir manevra yaptıktan sonra hemen yanından geçen insanı sırtında ki pelerinden tutmayı başardı. Pelerinin başlığı insanın başından çıkınca ortaya bal renginde uzun saçlar çıktı.
Haru kurtarmaya çalıştığı kişinin bir kadın olduğunu anladı. Kadının ortaya çıkan yüzü oldukça korku doluydu. Pelerinden gelen yırtılma sesleri ile birlikte kadın hemen Haru'nun bacağına sıkıca yapıştı. Wulkar'a eklenen yeni yükle birlikte çekim alanının da etkisi ile Wulkar saplandığı yerden çekim alanına doğru yatmaya başladı. Wulkar yavaş yavaş saplı olduğu yerden kurtuluyordu.
Haru bacağını tutan kadına üzgün gözlerle bakarak duyamayacağını bilse de "Özür dilerim" dedi.
Bu iki kelime her şeyi ifade eder nitelikteydi. Bir anda oluşan sarsıntı ile birlikte oda ikisinin üzerine çöktü. Odanın hemen ardından bütün bir kat çökmeye başladı. Haru harcadığı güçle birlikte oldukça bitkin düşmüştü. Üstlerine yıkılan odanın tavanından kopan büyük bir taşın başına çarpması sonucu daha fazla direnemeyerek kendinden geçmişti. Haru ve bacağına tutunan kadın taşların altına gömüldükleri anda Haru'nun bedeninden beyaz bir ışık yayılmaya başladı. Beyaz ışıkla birlikte çekim alanının gücü aniden durmuştu.
Bu beyaz ışık büyük bir güç küresine dönüştü. Güç küresi daha katı bir form alarak güçlü bir el şekline girdi.
Bu el bir anda çekim alanını oluşturan dış boyutsal alana bir yumruk attı. Yumruk oldukça güçsüz gibi gözükse de boyutsal yüzüğün üzerinde ki taş aniden parçalandı. Doğal büyülü eşyaların normalde yok edilmesi mümkün değildi.
Fakat Haru'nun aldığı darbenin etkisi ile hafıza sarayında ki uykusundan uyanan Kadim Azarath için basit bir boyutsal çekim oldukça önemsizdi. Kadim Azarath'ın sahip olduğu evrenleri var etme ve yok etme potansiyelinin yanında basit bir boyutsal çekimin sözü bile edilemezdi. Kadim Azarath efendisinin hayatını kurtararak geldiği gibi hızlı bir şekilde yok oldu ve tekrar Haru'nun hafıza sarayına girdi.
Kadim Azarath efendisinin hayatını kurtarabilmek için onun bedeninin taşıyabileceğinden daha fazla bir güç kullanmıştı.
Başta kendi sınırsız gücünü efendisi için şartlandırmasının bir nedeni vardı. Bunun nedeni efendisinin sahip olduğu güçsüz bedenin fazla güç ile birlikte zarar görecek olmasıydı. Kadim Azarath kullandığı büyük güçten sonra efendisinin bedenine bir zarar gelmemesi için kullandığı gücün bedelini kendisine zarar vererek ödemek zorunda kaldı. Aldığı zarar yüzünden kendisini yenileyene kadar iki yıl boyunca efendisi ile bağını engelleyerek uykuya yatması gerekiyordu. Kadim Azarath efendisine duyduğu derin bağlılık yüzünden bu şekilde hareket etmişti.
Haru artık iki yıl boyunca Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini kullanamayacaktı.
Yaptığı düşüncesizce bir hareket sonucu bu kadar büyük bir zarara uğraması haksızlık gibi görünse de aslında oldukça önemli bir dersti. Haru hatalarından ders alarak bir daha aynı hatayı yapmayacaktı. İçinde bulundukları katın çökmesi ile birlikte sarayın tamamı harabe haline gelmişti.
Sarayın çok büyük bir çoğunluğu kullanılamaz haldeydi. Sadece güçlü olan bölümleri bu yıkımdan kurtulabilmişti. Kralın taht odası ve yatak odasının da içinde bulunduğu kat ile birlikte Yasak Kütüphane'nin bulunduğu kat bazı önemsiz zararlara uğrasa da hala sağlamdı. O anda sarayın yıkılan kısımlarında bulunan birçok insan enkaz altında kalmıştı. Haru ve bacağını tutan kadında bu kişiler arasındaydı.
İkisinin bulunduğu yer en çok zarara uğrayan yer olduğu için elli metrelik bir enkazın altında sıkışmışlardı.
Haru başına aldığı sert darbeye rağmen güçlü bilincinin etkisi ile kısa süre sonra uyanmayı başardı. Haru kendine geldiği anda hemen içinde bulundukları durumu anlamaya çalıştı. İlk yapmak istediği şey sürünerek kadının yanına gitmek ve durumunu kontrol etmekti.
Fakat çok kısa bir süre sonra acı bir gerçeğin farkına vardı. Belinin üst kısmına saplanan sivri bir kaya parçası yüzünden oldukça kötü bir durumdaydı. Bu kaya parçasının uzantısı olan büyük bir parça onun üzerine düşmüştü. Bu parçayı kaldırmadığı sürece hareket etmesi onun için bile imkansızdı. Ayrıca bundan daha kötü olan şeyse bacaklarını hissedemiyor oluşuydu.
Haru daha önceden okuduğu anatomi kitapları sayesinde insan bedenine aşinaydı.
Bu durumun sırtına saplanan sivri parça ile ilgili olduğunu tahmin edebiliyordu. İçinde bulunduğu durumda sadece iki elini ve başını oynatabiliyordu. Başından akan kan ara sıra görüşünü engellese de durumu ona göre kötü sayılmazdı.
Böyle bir hasar sıradan bir insan için hayatının en kötü olayı olarak kabul edilse bile Haru için önemsiz bir şeydi. Hala bir Ko iken ruhunun bedeninden zorla ayrılmasının verdiği tarifi imkânsız acının yanında şu an hissettikleri hiçbir şeydi. Öyle büyük bir acıyı yaşadıktan sonra Haru şimdiki halini önemsemiyordu. Şu anda acı hissinin dışında bedeni iki güçlü duygu tarafından esir alınmıştı.
Bunlardan ilki iki metre ötesinde yatan kadının durumu hakkında endişelendiği için merak duygusuydu.
İkincisi ise kadının ve birçok insanın böyle bir duruma düşmesine sebep olduğu için keder duygusuydu. Bu iki duygu bedenini esir almıştı. Hissettiği yüzeysel acılardan daha büyük bir acıyı içinde yaşıyordu. Ölen ve yaralanan onca insanın yükünü omuzlarında taşıyordu.
Çok acımasız ve intikamcı bir yapıya sahip olsa da Haru masum olanlara her zaman değer verirdi. Şimdi bile Fonsia Şehri'nin önünde sınırlıların suçsuz aile üyelerini öldürdüğü için büyük bir üzüntüyü içinde taşıyordu. Aslında bu kadar kötü birisi değildi. Fakat öfkelendiği zaman gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Bu sebeple arkasında büyük bir yıkıma yol açmıştı.
Haru büyük bir suçluluk hissi ile dolup taşıyordu. Bu gezegene sürgün edildiğinden beridir insanlara sadece ölüm getirmişti.
Yoluna çıkan herkesi öldürmüştü. Bu uğurda onu destekleyenlerde can vermişti. Katıldığı her savaşta binlerce kişinin canını almıştı. Sırf kendi bencil intikam isteği yüzünden insanların sahip olduklarını zorla ele geçirmişti. Bu yıkım arzusu ise hala devam etmekteydi.
Bir gün bütün gezegeni bir araya getirdiği zaman insanlardan oluşan bir ordu ile intikamını almak için savaşacaktı. O zaman milyonlarca insan sırf Ko'lara göre güçsüz oldukları için öleceklerdi. Haru başlangıçta ilkel bir ırk olarak gördüğü insanların değersiz bulduğu hayatlarının aslında ne kadar değerli olduğunu kavramaya başlamıştı. Aralarında masumlar olduğu kadar kötülerde vardı.
Bazıları Ko'lardan bile daha kötüydü. Fakat geneline bakıldığı zaman oldukça umut vaat eden bir ırktı.
Ko'ların aksine insanların değerleri vardı. Ko'lar sadece üstün olmayı ve her şeyi ele geçirmeyi arzulayan basit ve ilkel amaçlara sahiplerdi. Oysa başlangıçta ilkel olarak gördüğü insanlarda bağlılık gibi, aşk gibi, iyilik gibi oldukça yüksek mertebede amaçlar vardı.
Haru tarafsız bir şekilde düşününce Ko'ların mı yoksa insanların mı ilkel olduğuna karar veremiyordu. Aklında ki bu karmaşa yüzünden büyük bir suçluluk duygusuna sahipti. Yattığı o yerde kendisi yüzünden onca zararı göre insanları düşünerek bir karar aldı. Ne sebeple olursa olsun insanları kendi intikamı için bundan sonra kullanmayacaktı. Aksine insanların birleştirerek bir arada yaşamalarını sağlayacaktı.
Kendi intikamı için bundan sonra tek bir kişinin bile ölmesine izin vermeyecekti.
Aslında kendi başına ufak bir uzay gemisi yaparak birçok gezegen sistemine ulaşabilirdi. Fakat insanlara verdiği o kadar zarardan sonra kendini onlara borçlu hissetmeye başlamıştı. Bunun için sahip olduğu bütün bilgileri kullanarak insanların gelişmesini ve birleşmesini sağlayacaktı.
Onun gidişinden sonra bile insanların güvende olduğuna emin olacaktı. Evrende Ko'lardan başka birçok yağmacı ırk vardı. Haru'nun insanlara yapabileceği en büyük iyilik onlara güvenli bir ortam vermek olurdu. Kaybettiği kan yüzünden kendinden geçmeden önce büyük patlama sesleri duydu. Daha sonrada gözlerini kapattı. Bu sırada sarayın her tarafında Fonsia halkının da katılımı ile büyük kurtarma çalışmaları yapılıyordu. İntikamcı askerleri bu kurtarma çalışmalarına önderlik ediyordu.
Enkazların altından yaralı, ağır yaralı veya ölü olarak çıkarılan insanlar hemen farklı alanlara götürülüyordu.
Önceliği olan yaralılar acilen tedavi edilirken ikinci önceliğe sahip yaralılar ilk müdahalenin ardından bekletiliyordu. Ölü olanlarsa at arabalarının arkasına yükleniyordu. Bütün İntikamcı askerleri Haru'yu arıyorlardı. Haru'nun sarayda olduğu biliniyordu.
Kralın enkaz altında kaldığı haberi Burain ve yanında ki generallere ve onlara eşlik eden orduya ulaşınca hepsi Fonsia Şehri'ne geri dönmüşlerdi. Büyük bir hızla yarım gün içinde Fonsia Şehri'ne varmışlardı. Hepsi yorgunluktan bitecek noktaya gelmesine rağmen hemen saray enkazında ki kurtarma çalışmalarına katılarak durmaksızın çalışmaya başlamışlardı.
Kısa süre sonra oldukça büyük bir kaya parçası yollarını engellemeye başlamıştı. Ne yaparlarsa yapsınlar kayayı geçemedikleri için en sonunda kontrollü bir şekilde kayayı patlatmışlardı. Kayanın patlama sesi ile birlikte hemen kazıya devam etmişlerdi.
Enkazın altında ki elli metrelik mesafeye ulaştıkları sırada tam umutlarını kaybetmişlerken bir kadının "Yardım edin" diyen sesini duydular.
Comment Now
0 yorum