Bölüm 43 - Geçmişin Peşinde
Belany Haru'dan ayrıldıktan sonra kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Gitmesi gereken Loan Şehri krallığın kuzeyinde kalıyordu. Aslında amacı olmadan gezen bir ruhtan pek farkı yoktu. Tüm umutlarını başına gelen olaylar ile birlikte kaybetmişti. Önce gizli bir tarikat tarafından kaçırılmış ve küçük bir kafeste yaşamaya zorlanmıştı. Üstelik yemek olarak sadece iki günde bir verdikleri ekmekle birlikte günde bir bardak kirli su veriyorlardı.
Belany babasının sarayında alışık olduğu lüksten sonra kafeste geçirdiği süre onu oldukça zorlamıştı.
Başta açlık grevi yapmayı hatta o ekmeği yiyip kirli suyu içmektense ölmeyi bile düşünmüştü. Fakat sonunda direnci kırılmış önce ufak parçalar aldığı ekmeği yemiş ardından da tadını umursamadan suyu içmişti. Kafeste geçirdiği süre onda çok farklı etkilere sebep olmuştu.
Yapacak hiçbir şeyi olmadığı için uyumadığı zamanlar sürekli düşüncelere dalmaya başladı. Düşünmeye başladıkça bilinçaltının derinliklerine sıkıştırılmış düşünceleri birer, birer serbest kaldı. İlk kez hayatın gerçek yüzü ile tanışma fırsatı buldu. Kafeste gün ışığını görmeden geçirdiği sayısız günle birlikte kafesin duvarına kazıdığı günleri belirten işaretleri yapmaz oldu. Zaman geçtikçe kurtulma umudu daha çok azalıyordu.
Önceden onu kaçıranlara ağıza alınmayacak hakaretler eden Belany şimdi ona küçükte olsa bir parça ekmek ile kirlide olsa su verdikleri için kendisini kaçıranlara şükran duyuyordu. Belany gibi hayatı boyunca istediğini hep elde eden bir kızın aniden büyük bir çöküş yaşaması tehlikeliydi.
Farkına varılan gerçeklerle birlikte hayatına son verme isteği aynı orantıda artıyordu.
Belany asla pes etmeyen yapısı ile umutları yok oldukça yerine yenilerini eklemeye çalıştı. Önce kurtulmayı ve onu kaçıranlardan intikam almayı umut ediyordu. Daha sonra sadece kurtulmayı umut eder olmuştu. İnsanın kendi yalnızlığı ile kalması zordu.
İntikamı bile düşünmeden sadece kurtulmayı umut ettiği uzun günlerin ve çoğu uykusuz geçen uzun gecelerin ardından kurtulmaktan da umudunu kesti. Artık sadece ne şekilde olursa olsun yaşamayı umut ediyordu. Bu kafeste dik başlı ve inatçı bir prenses olarak ölmektense uysal ve kolayca kabullenen bir prenses olarak yaşamayı tercih eder olmuştu. Kafeste kaldığı günler uzadıkça kişiliğinde büyük değişimler meydana geliyordu.
Her şeyden önce empati kurmayı öğrenmişti. Önceden sadece emreder ve yapılmasını izlerdi.
Karşısında ki kişilerinde insan olduğunu ve onlarında duyguları olabileceğini bir an için olsun düşünmezdi. Fakat kendi ile yalnız kaldıkça ve sorgulamaya başladıkça göremediği birçok gerçeğin farkına varmıştı. Belany hayatında ilk kez düşüyordu.
Bu düşme manevi bir düşmeydi. İlk kez bir şeylerin kaybına uğruyor ve kendini çaresiz hissediyordu. Tekrar ayağa kalkabilirse önceki haline kıyasla çok daha güçlü olacağı bir gerçekti. Güç sadece maddi değil aynı zamanda manevi bir olguydu. Maddi gücün olduğu kadar manevi gücünde büyük bir önemi vardı. Tabi ki asıl mesele ayağa kalkabilmekteydi.
Belany çok çabalamasına rağmen bütün umutlarını tek tek kaybederek sonunda geri dönülemez o evreye geldi.
Artık kafeste yaşamaktansa ölmeyi umut eder olmuştu. Hatta ölmek için birçok şeyi denemiş fakat hiçbirinde başarılı olamamıştı. O kadar acınası bir haldeydi ki bedeni üzerinde ki tüm hakimiyeti kaybetmişti. Böylece bir süre sonra ölmekte dahil bütün umutları yok oldu.
Umutlar insanın kişiliğinde ki en önemli savunma kalkanlarından biridir. İnsan hayattan her darbe aldığında umutlarına sarılır. Darbenin verdiği acıyı umutları ile yok eder. Fakat bu umutlar tükenirse insan bu sefer çok daha tehlikeli bir şeye yönelir. Onlarda kuşkusuz iyi ve kötü bütün duygulardır. Hayattan darbe almaya devam ettikçe bütün duyguları bir, bir yok olurlar. En sonunda içi boş bir kabuğa dönüşmekten başka çareleri kalmaz. O zaman acıda, üzüntüde, kederde, mutlulukta ortadan kaybolur.
İnsan işte o zaman tamamen kaybolmuş hale gelir bilinen her şeyin ortasında.
Soramazsın, arayamazsın her şeyden önemlisi kaybettiklerini bir daha asla bulamaz ve yerine koyamazsın. İşte o zaman kim olursan ol, neyi amaçlarsan amaçla, ne kadar güçlü olursan ol hiçbir önemi kalmaz. Tıpkı ruhsuz bir katil, çevresine anlam veremeyen bir akıl hastası, hatta yaşadığı her güne lanetler savuran umursamaz bir kişi olur çıkarsın. Çünkü bir kez ruhunu kaybedince bir daha bulamaz insan.
Fakat zorda olsa baştan öğrenebilme ihtimali her zaman vardır. İnsan bu aşamaya geldikten sonra sadece öleceği günü bekler.
Bazıları oyunbozanlık yaparak ölüme erken kavuşmak için her şeyi yapar ve sonuçta bu amaçlarına kavuşurlardı. Bazılarıysa burnunun ucunda ki gerçeği inkâr etme yoluna giderek insanlardan uzaklaşırlar. Belany umutlarının hepsini kaybetme noktasına gelmişti.
Kafeste geçirdiği sayısız günün ardından tükenme noktasına geldiği sırada tam bütün umutlarını kaybetmişken Haru onu kurtarmıştı. Fakat kurtarmadan önce onu kölesi haline getirmişti. Belany o an için bunu önemsememişti. Sadece kölelik damgasının yapıldığı yerden rahatsız olmuştu. Başta intikam almak istediği sonradan ise önemsemediği gizli tarikatın üyelerinin ölümlerini gördükçe sebepsiz bir mutluluğa kapılmıştı.
Haru ile ormana girdikleri gece ve ertesi gün yaptıkları konuşmalarda başına gelenin iyice farkına vardı.
Artık insanlara bakış açısı farklı olsa da kendisi için idamı göze alan ve daha sonra kıtada ki bütün krallıklarda isminden söz ettiren bir birlik kuran Haru onu kölesi olmaya zorlamış karşı çıkarsa öleceğini açıkça belli etmişti. Üstelik bu yaptıkları yetmiyormuş gibi birde onu kendi işleri için casusu olmaya zorlamıştı.
Gerçi Belany'de pek masum sayılmazdı. Batı Panter Krallığı'nın sarayında yapılan düğünde Haru'yu tanıdığından beri aklından birçok şey geçmişti. İlk düşündüğü şey bunun olmasının imkânsız olduğuydu. Sonu biraz tuhaf olsa da Haru onun gözü önünde asılmış ve öldürülmüştü. Bedeni kaybolsa bile bu gerçeği değiştirmezdi. Fakat nasıl olduysa Haru'yu aradan geçen o kadar zamandan sonra karşısında görmüştü.
Onu gördüğü anda birçok hissi aynı anda yaşamıştı. Yaşadığı için mutlu olmuştu.
Fakat bir yandan da oldukça büyük bir korkuya kapılmıştı. Şaşkınlığı ise hepsini bastırabilecek düzeydeydi. İlk gördüğü anda basit bir simyacı olan genç şimdi adından bile korkulan bir birliğin yöneticisiydi. Yaptığı savaşlar hala birçok krallıkta ki hanlarda halk tarafından konuşulurdu.
Öbür yandan Belany Haru'nun idam edilirken söylediği sözleri ve tehdidini unutmuş değildi. Eski halinde olsa bırak bir krallığı basit bir ticaret loncasını bile korkutamazdı. Oysa şimdi ki haliyle Haru'nun yaşadığını ve İntikamcı birliğinin lideri olduğunu bilse geceleri uykuları kaçardı. Belany o gün sarayda Haru'yu gördükten sonra onunla bir şekilde konuşması gerekiyordu.
Aklına takılan ve öğrenmek istediği birçok şey vardı. En önemlisi ise neden onun için idam edilmeyi göze aldığıydı.
Sonuçta insan tanımadığı biri için ölmeyi göze almazdı. Hatta çoğu insan tanıdıkları için bile ölmeyi göze almazdı. Belany tüm bunlar için Haru ile görüşmek adına bir girişimde bulundu. Batı Panter Krallığı'nda bütün gözlerin önünde onunla konuşamayacağı için saraydan ayrılmasını beklemişti.
Doğrudan kendisi gidemeyeceği için kendisine sadık askerlerden bir grubu Haru'ya göndermişti. Fakat askerleri ile Haru arasında çatışma çıkmış ve bu çatışma askerlerinin ölümüyle sonuçlanmıştı. Belany bu hareketten dolayı Haru'nun kendisine ve Kuzey Kaplan Krallığı'na düşmanlık beslediğini düşünmüş ve daha fazla üstelemeyerek krallığına dönmüştü. Fakat daha saraya ulaşamadan sayısı azalan askerleri tarikat üyeleri tarafından birer, birer öldürülmüş kendisi ise esir alınarak bilmediği bir yerde kafese tıkılmıştı.
O kafesten Haru sayesinde kurtulsa da kafesten çıktığı anda onu kölesi haline getirip hayatı ile tehdit etmesi ve casus olmaya zorlaması bazı şeylerin önüne geçmişti. Artık Belany Haru'yu bir dost olarak değil yok edilmesi gereken bir düşman olarak görüyordu.
Çok deli dolu, sorumsuz ve vurdum duymaz gibi görünse de aklına bir şeyi koyduğu zaman o şeyi mutlaka yapardı.
Şimdiyse yeni hedefi ise önce kölelik damgasından sonrada Haru'dan kurtulmanın bir yolunu bulmaktı. Tabi ki kendi yaşadıklarından çok daha fazlasını ona yaşatmayı şiddetle arzuluyordu. Belany aklında düşüncelerle kuzeye doğru yürürken gözü parmağında takılı olan yüzüğe kaydı.
Yüzüğün üzerinde ki taş öldürücü bir etkiye sahipti. Belany ise onu sürekli olarak parmağında taşımak zorundaydı. En azından kölelik damgasından kurtulana kadar takmak zorundaydı. Babası ile ve krallık işleri ile ilgisi yokmuş gibi görünse de aslından hem krallığına hem de babasına oldukça bağlıydı. Onlara en ufak bir zararın gelmesini göze alamazdı. Gerekirse kendi ölür yine de krallığını ve babasını korurdu.
Neyse ki Haru'nun şimdiye kadar düşmanca bir yaklaşımı olmamıştı.
Zaten dengesiz ruh haliyle şu an her şeyi yapabilecek bir haldeydi. Basitçe patlamaya hazır bir bombadan farkı yoktu. Yarı ormanlık alanda ilerleyerek sonunda bir yola ulaşmayı başardı. Kuzey Panter Krallığı'nda güvenlik açısından ulaşım belirli yollar ile sağlanırdı.
Bu yollar krallık tarafından korunduğu için haydut baskınlarına karşı bir tehlikesi yoktu. Kuzey Kaplan Krallığı yolların kenarına belirli mesafeler bırakarak kurdukları karakollar ile yolcuların hem can hem de mal güvenliğini sağlıyorlardı. Hatta bu yollarda yolculuk eden birisi can veya mal kaybı yaşarsa bu zarar doğrudan krallık tarafından karşılanıyordu. Fakat bu yollar dışında yolculuk yapanlara hiçbir güvence verilmiyordu.
Bunun belli başlı amaçları vardı. Öncelikle ilk amaç krallık içinde ki ticareti aksatacak bütün sorunları toptan çözmekti.
Ticaret kervanları korunduğu sürece krallık içinde köylere ve kasabalara sorunsuz mal aktarımı yapılıyor bu sayede bütün krallıkta düzen sağlanıyordu. Aynı zamanda bu yollar korunduğu ve yollardan geçenler kontrol edildiği için kaçakçılığında önüne geçilmiş olunuyordu.
Bu sistem sayesinde suç işleyen birinin kaçma ihtimali oldukça azalıyordu. Kaçabilse bile uzun süreli olması pek mümkün değildi. Bunlar yetmiyormuş gibi krallığın her tarafında olan bu yollar ve bu yollarda ki karakollar sayesinde haberleşme ağı oldukça gelişmişti. Karakolların her birinde en az elli tane sağlıklı ve hızlı at bulundurulur ve sürekli beslenirdi. Bir haberci acil bir haber ileteceği zaman yola çıktığı yerleşimden en yakın karakola kadar son sürat at sürerdi. Karakola varınca başka bir haberci mesajı alarak yeni bir atla son sürat diğer karakola doğru ilerler sistem bu şekilde devam ederdi.
Bu sayede bir haftalık yerden gelen haberler en geç üç gün içinde krala ulaştırılmış olurdu.
Bir savaş haberinin bir hafta ile üç gün arasında haber alınmasının arasında büyük farklar olurdu. Bunun için özellikle bu sisteme büyük önem verilirdi. Bu karakollar içlerinde askeri güç barındırdığı gibi aynı zamanda yolculuk yapanların yararlanabileceği hanlarda barındırırlardı.
Bu hanlar sayesinde hem yolcular zor durumda kalmaktan kurtulur hem de krallık hazinesine katkıda bulunulurdu. Ayrıca bu yollarda yolculuk yapmak için krallıktan alınması gereken bir izin kâğıdı vardı. Bu izin kâğıdı sabit bir ücreti olmaksızın yol üzerinde taşınan eşyanın değerinin yüzde üçünü vergi olarak krallığa verilmesi karşılığında alınıyordu. Bu sayede bir torba buğday taşıyan kişiyle koca bir kervana sahip olan kişi farklı vergileri ödüyorlardı.
Bu sistem işledikçe krallığın daha fazla güçlenmesini sağlıyordu.
Aynı zamanda krallığın genelinde haydutların sayılarının azalmasında büyük rol oynuyordu. Bulundukları zamanın oldukça ilerisinde olan bu sistem bizzat kralın baş generali aynı zamanda özel muhafız alayının başı olan Ain Rhomir tarafından bulunmuş ve uygulanmıştı.
Belany bu yola ulaştığı için kuzeye doğru giden yolu takip etmeye başladı. Bu yol sistemi yüzünden krallıkta oldukça önemli hale gelen bir söz bile türemişti. Bu söz "Bütün yollar her şekilde saraya çıkar" şeklindeydi. Bu söz daha çok halk tarafından kullanılıyordu. Hem yol sistemine vurgu yapılıyor hem de krallığın aşırı kontrolcü olmasına iğneleme yapılıyordu. Belany en yakın karakola doğru yürümeye başladı.
Yolun üzerinde bir saatten biraz uzun bir süre yürüdükten sonra nihayet bir karakola ulaşabilmişti.
Fakat düşündüğünün aksine başına daha çok sorun açılmıştı. Çünkü üzerinde kim olduğunu belli edecek herhangi bir belgesi yoktu. Ayrıca üzerinde ki kıyafetlerde onun prenses olmadığını kanıtlar nitelikteydi. Karakolda ki askerler tıpkı halkın büyük bir çoğunluğu gibi prensesi doğrudan tanımıyorlardı.
Çünkü Belany krallığın davetlerine katılmaz aksine saraydan kaçabildiği süre boyunca hep kafasına göre bir yerlere giderdi. Üst rütbeli askerlerin birçoğu bile Belany'i görmemişlerdi. Haliyle karakolda ki askerler onu iki kolundan tutup sürüklemeye başladılar.
Belany kimliğini nasıl ispat edeceğini düşünemediği için böyle bir durumun içinde kalmıştı.
Kaçırıldığı zaman kraliyet boyutsal yüzüğü elinden alındığı için kimliğini belli eden hiçbir şeyi yoktu. Belany kendini sürükleyen askerlere karşı koymak istedi. Çünkü askerler onu hücreye atacaklarını söylemişlerdi. O kafeste geçirdiği o kadar günden sonra hücreye girmeye niyeti yoktu.
Karşı koymaya çalıştığı anda ise önce kendini tutan askerlerce yere sertçe fırlatılmış sonrada sağlam bir tokatla ödüllendirilmişti. Yaşadıklarının üstüne gördüğü bu eziyette eklenince kendini daha fazla tutamayarak olduğu yerde ağlamaya başladı. Askerler ise yoldan geçmek isteyen yüzlercesini gördükleri için bu numaralara toktular. Birisi yerde ki Belany'e bir tane tekme geçirmişti.
Belany kaynak gücü ile güçlendirilmiş tekme ile iki büklüm olmuş ve nefesi kesilmişti.
Aynı zamanda ağzından kan sızmaya başlamıştı. Yapılanlar yetmiyormuş gibi birde askerler onunla prenses olduğunu söylediği için dalga geçmişlerdi. Daha sonra ise kendinden geçen Belany hücreye tıkılmış aynı zamanda dedikodular son sürat başlamıştı.
Başta askerler birbirleri ile konuşarak Belany ile dalga geçmişlerdi. Daha sonra bir tüccar askerlerin konuşmasını duyarak karakolda ki hanın birinde bu olayı diğer tüccarlara anlatmıştı. Bir haberci ise tüccarlardan duyduğu bu haberi bir sonraki karakolda tanıdıklarına anlatmış bu şekilde beş gün içinde krallığın her tarafına prenses olduğunu iddia eden birinin tutuklandığı haberi yayılmıştı.
Kuzey Kaplan Krallığı kralına bu haber ulaştığı anda hemen Ain Rhomir'in kontrolünde ki muhafız alayını bahsi geçen karakola göndermişti.
Kral diplomatik nedenlerden dolayı prensesin kaçırıldığını açıklamamıştı. Koca krallıkta prensesin kaçırıldığını bilen kişiler sadece önemli askerler ve kraliyet ailesiydi. Sızıntının bedeli idamla cezalandırıldığı için bu haber onca zaman yayılmamıştı. Karakolda ki askerler prensesin kaçırıldığını bilmedikleri için onun hala sarayda olduğunu düşünüyorlardı. Bunun için Belany'e inanmamışlar ve onca eziyeti yapmışlardı. Üstelik üzerlerine çektikleri gazabın farkında bile değillerdi.
Comment Now
0 yorum