Bölüm 42 - Geride Bırakılanlar



Haru Serith'i Kuzey Kaplan Krallığı sınırlarına girdiği anda serbest bırakmıştı. Serith krallığı kaplayan büyük ormanlarda kolaylıkla saklanabilir aynı zamanda avlanabilirdi. Daha sonra boyutsal yüzüğünden çıkardığı kıyafetleri giyerek Erith kimliğine bürünmüştü. Gölge Tarikatı ile iletişime geçmesi oldukça önemliydi. Çünkü hala tam anlamıyla toparlanamamış olan Güney İntikamcı Krallığı'nı korumak için Kuzey Kaplan Krallığı'nın meşgul edilmesi gerekiyordu.


Haru bunun için Gölge Tarikatı'nın başına geçmek ve onları koordine etmek zorundaydı.


Ayrıca Belany ile ne yapacağını çözmesi gerekiyordu. Belany onun gerçekte kim olduğunu biliyordu. Fakat Haru'nun tek avantajı onu sadece İntikamcı ordusunun lideri olarak biliyor olmasıydı. Belany Gölge Tarikatı'nın lideri olan Erith'in aslında Haru olduğunu bilmiyordu.


Fakat onu görürse kılık değiştirmesine rağmen tanıma ihtimali çok yüksekti. Haru böyle bir riski almayı istemediği için büyük bir ikilemde kalmıştı. Onu serbest bıraksa Kuzey Kaplan Krallığı'na her şeyi anlatabilirdi. Esir tutsa Gölge Tarikatı'nın Kuzey Kaplan Krallığı ordularına karşı daha ne kadar başarılı olabilecekleri şüpheliydi. Öte yandan öldürmek bir seçenek gibi görülse de Haru onu öldürmeyi istemiyordu.


Sonuçta bir zamanlar onun için idam edilmeyi göze almıştı. Şimdi onu öldürürse daha büyük bir karmaşanın içine çekileceğini hissediyordu.


Her şeyden öte Kuzey Kaplan Krallığı prenseslerinin öldürülmesine sessiz kalmazdı. Haru kışkırtılmış bir düşmanın ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydı. Kim ne derse desin hala kıtada ki en önemli askeri gücü Kuzey Kaplan Krallığı elinde tutuyordu.


Haru Gölge Tarikatı'nın Kuzey Kaplan Krallığı ordularına karşı başarılı olamayacağını çoktan anlamıştı. Onun tek istediği Kuzey Kaplan Krallığı'nı biraz meşgul ederek zaman kazanmak ve bu zamanda Güney İntikamcı Krallığı'nın ordularını geliştirmekti. Haru burada ki işe el attıktan sonra ordusunu geliştirmekle ilgili oldukça önemli fikirleri vardı. Bu fikirler kıtanın kaderini kısa bir sürede değiştirecekti.


Haru'nun çözemediği tek sorun Belany'di. Aslında bu sorunu çözmek için aklına gelen bir fikir vardı.


Fakat bunu yapmayı gerçekten istemiyordu. Çünkü hem insani yanı hem de Ko yanı bu fikre karşı çıkıyorlardı. Aslında fikri basitti. Zamanında Ayzu'nun Vymor'a yaptığı gibi onu kendi işareti ile damgalayarak kölesi haline getirebilirdi.


Bu damga büyülü olduğu için Belany onun her istediğini yapmak zorunda kalırdı. Ko yanı böylesine ilkel bir ırkı köle olarak almasına karşı çıkıyordu. Ko'lar kölelerini en seçkin ırklardan alırlardı. İnsani yanı ise Belany'nin özgürlüğünün kısıtlanmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Kendisi Yukia'nın karşısında yere çökmek zorunda kaldığında neler hissettiğini daha dün gibi hatırlıyordu. Şimdi bundan çok daha beterini sırf onu tanıdığı için Belany'e yapmayı istemiyordu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi mantıklı yanı ise olaya çok daha farklı yaklaşıyordu.


Artık ona güvenen kocaman bir krallık vardı. Sadece kendisini değil ordusunu ve krallığını da düşünmek zorundaydı.


Bunun için kendisiyle yaşadığı derin bir iç çatışmadan sonra Belany'i kölesi yapmaya karar verdi. Ona göre çoğunluğun iyiliği için birkaç kişinin zarar görmesi önemsizdi. Bu çoğunluk tabi ki değer verdiği askerleri ve krallığından oluşuyordu.


Belany onun için sıradan insanlardan farklı bir anlam ifade etse de bunu yapmak zorundaydı. Bu kararı verdikten sonra Gölge Tarikatı'nın saklandığı ormana gitti. Ormanda ki gözcüler onu tanıdığı için tarikatın merkezinde büyük bir karşılama onu bekliyordu. Yüz binden fazla Gölge Tarikatı mensubu onu karşılamak için hazırlanmıştı. Haru kendisine karşılayanlara durgun bakışlarla bakarak tarikatın içine girerken karşısına Gölge Tarikatı'nın cübbelerinden birini giyen elinde kılıç tutan bir adam çıktı.


Diğer tarikat mensupları bir melek olarak gördükleri efendileri Erith'e böyle bir hareket yapıldığı için hemen harekete geçmek istediler.


Fakat Erith'in bir el işareti ile dişlerini sıkarak oldukları yerde durdular. Hepsi böyle bir karşılamadan dolayı efendilerine karşı mahcup olmuşlar ve efendilerini üzdükleri için derin üzüntüye boğulmuşlardı. Aynı zamanda tüm bunlara sebep olan aralarında ki haine karşı ise büyük bir öfke beslemekteydiler.


Haru karşısında ki adamın elinde ki kılıca rağmen ona en ufak bir tehdit oluşturamayacağını anlamıştı. Bunun için ona yardım etmek isteyen tarikat üyelerini durdurmuştu. Karşısında ki adam akıl sağlığına sahip birisiyse ona bu kadar kişinin önünde kılıç çekme cesaretini gösteremezdi. Aynı zamanda bu kadar güçsüzken onunla karşılaşmayı göze alamazdı.


Bu durumda o adam ya bir deliydi ya da elinde ki kılıcı dikkat çekmek için kullanıyordu.


Adamın Erith ile konuşmak istediği bir şey olduğu açıktı. Haru bu düşünceleri hafıza sarayında oldukça kısa bir sürede düşündükten sonra ne yapacağına çoktan karar vermişti. Elini açarak Wulkar ile aralarında olan bağ sayesinde kırmızı yıldırımları avucunun içinde toplamaya başladı.


Başta ayrık olan yıldırımlar kısa sürede birleşerek cızırtı sesleri çıkartan kırmızı bir küre haline gelmişti. Bunu yaptıktan sonra karşısında ki adama konuşması için fırsat verdi. Aslında yaptığı bu hareketin anlamı oldukça açık ve anlaşılırdı. Karşısında kılıç çektiği için adama öfkeli olduğunu ve yapacağı tek bir yanlış harekette bedelini ağır ödeyeceğini göstermişti. Adam aniden elinde ki kılıcı yere attı.


Haru o anda bu işte bir gariplik olduğunu anladı. Bu adam dikkat dağıtmak için kullanılıyor olabilirdi.


Öyleyse ne olacaksa farklı bir yerden olacağı kesindi. Haru elinde ki küreyi hemen gökyüzüne atarak bütün gökyüzünün kırmızı yıldırımlarla dolmasını sağladı. Hava kararmış ve yağmur yağmaya başlamıştı. Haru hemen aurası ile çevresinde ki rüzgâra odaklandı.


Kısa sürede üç tane büyük rüzgâr hortumu oluşturmayı başarmıştı. Kahrın Yedi Katı tekniği sayesinde çevresinde ki yağmur damlalarında ki suyu ve bastığı toprağı hissedebiliyordu. Bu sayede aslında oldukça büyük bir tuzağın içinde olduklarını anladı. Çünkü hislerine göre çevreleri oldukça fazla kişi tarafından sarılmıştı. Haru "Bu bir tuzak" diye bağırdığı sırada ormanın dört bir yanından serbest kalan yüzlerce ok onlara doğru gelmeye başladı. Haru birçok gücünü aynı anda kullanıyordu. Aynı anda bazı Gölge Tarikatı mensupları cübbelerini atarak diğerlerine saldırmaya başladı.


Cübbelerin altından çıkan kişiler üzerlerinde Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun kıyafetlerini taşıyorlardı. Okların ve ani saldırının etkisi ile yüz bin kişi olan Gölge Tarikatı üyelerinin sayısı yirmi bine kadar düşmüştü. Birçoğu acı bir şekilde can vermişti.


Haru ise sadece kendisine gelen okları engelleyebilmişti.


Tarikatın yok olmaya çok yaklaştığını anladığı anda aurasını tamamen kırmızı yıldırımlara odaklayarak gökyüzünde ki bütün kırmızı yıldırımları serbest bıraktı. Çakan yüzlerce kırmızı yıldırım çevrelerini kuşatan düşman askerlerini yok etmeye başlamıştı.


Aynı zamanda yağan yağmura rağmen yıldırımların gücünden dolayı orman tutuşmuş ve büyük bir yangın başlamıştı. Rüzgâr hortumlarının oluşturduğu rüzgâr etkisi de bu yangının kısa sürede büyümesini sağlamıştı. Alanda kim varsa ya yanarak ya da kırmızı yıldırımlar yüzünden can veriyordu. Haru toprağa odaklanarak Belany'nin yerini bulmaya odaklandı. Onu kimse ele geçirmemeliydi.


Bunun için acele etmesi gerekiyordu. Kısa sürede Belany'nin tutulduğu zindanı buldu. Hemen zindanın içine girerek uyuyan Belany'e göz ucuyla baktıktan sonra üzerinde ki kıyafeti ön kısmını yırttı. Kölelik damgasını görülmeyecek bir yere yapması gerekiyordu.


İntikamcı işaretini Belany'nin kalbinin biraz altına damgalayarak kölelik damgasını yapmaya başladı.


Aynı anda damganın verdiği acıdan dolayı uyanan Belany çığlık atmaya başladı. Daha sonra gözleri Haru'yu bulduğu sırada Haru çoktan dövmeyi bitirdi. Belany aniden Haru'yu iterek ayağa kalktı ve kaçmak istedi. Fakat Haru'nun "Dur" demesiyle birlikte tüm bedeni hareketsiz kaldı. Belany ne olduğuna anlam vermeye çalışıyor bir yandan da elini acı hissettiği noktaya bastırıyordu.


Kısa bir duraksamanın ardından Belany hem acının hem de neden bedeninin kilitlendiğinin sebebini anladı.


Üzerinde ki yırtılmış kıyafete bakınca ağlamaya başladı. Çünkü Haru'nun kölesi olduğunu anlamıştı. Elbette ki kölelik damgasının ne işe yaradığını biliyordu. Bu damgayı yapan kişi köleleştirdiği kişiyi kölelikten azat edene kadar köle sahibinin her istediğini yapmak zorundaydı.


Eğer buna direnirse kölelik damgası ona şiddetli bir acı yaşatıyordu. Bu acıya rağmen hala direnmeye devam ederse ölüyordu. Haru zamanlarının kısıtlı olduğunu bildiği için boyutsal yüzüğünden çıkardığı bir kıyafeti ona doğru atmıştı. Daha sonrada "Bunu giy ve beni takip et" dedi. Belany ağlamak istemesine rağmen elleri ona ihanet ederek kıyafeti üzerine giydi.


Daha sonrada ayaklarının ihaneti ile önünde yürüyen Haru'yu takip etmeye başladı.


Haru Gölge Tarikatı'nın sonunun geldiğini anlamıştı. Artık onları kurtarması mümkün değildi. Arkasında ki Belany ile rüzgâr hortumlarından birini kullanarak orman yangınında bir gedik açmış ve bu gedikten dışarı çıkmışlardı.


Daha sonra Haru kullandığı bütün gücü kullanmayı keserek Belany'e "Sırtıma çık" dedi. Belany hiç istememesine rağmen Haru'nun sırtına çıktı. Haru sırtında ki hafif ağırlıkla birlikte Yolan Adımları tekniğini devreye sokarak oradan hızlıca ayrıldı. Geride yanan ve yıkılan koca bir tarikat ve büyük bir ordu bırakmıştı. Haru Kuzey Kaplan Krallığı'nın başka bir şekilde meşgul edilmesi gerektiğini anladı.


Güney İntikamcı Krallığı toparlanana kadar Kuzey Kaplan Krallığı kesinlikle bir savaş başlatmamalıydı.


Büyük bir tarikatı ve elinde ki en iyi kozu kaybetmiş olsa da şimdi elinde yeni bir koz vardı. Bu koz istediği her şeyi yapma zorunda olan Kuzey Kaplan Krallığı prensesiydi. Haru ormanın içlerine doğru yeterince uzaklığa ulaştıktan sonra sırtında ki Belany'i yere indirdi.


Belany hala yaşlı gözlerle etrafa bakıyordu. Haru Belany'e "Ağlama ve sessizce beni dinle" dedi. Belany ne kadar ağlamak istese de ağlayamıyordu. Kendini bir oyuncak tiyatrosunda ki kukla gibi hissediyordu. Haru konuşmaya başlayarak "Seni kölem yapmak zorundaydım. Böyle olmasını asla tercih etmezdim. Fakat çoğunluğun iyiliği için buna mecburum" dedi. Konuşmasının ardından Belany'nin gözlerine baktı.


O gözlerde tek görebildiği hayal kırıklığı ve derin bir nefretti.


Zor da olsa gözlerine bakmayı keserek konuşmasına devam edip "Eğer dediklerimi yapar ve başarılı olursan seni azat ederim. Fakat başarılı olamaz ve bana zarar verecek bir harekette bulunmaya teşebbüs edersen bunun bedelini canınla ödersin" dedi.


Daha sonra boyutsal yüzüğünden üzerinde değişik bir taş bulunan bir yüzük çıkardı. Bu yüzüğü yolculuk için yaptığı hazırlıklar sırasında her ihtimale karşı yanına almıştı. Yüzüğün üzerinde ki taş oldukça güçlü ve önce felç edip ardından acılar içinde öldüren bir zehir üretiyordu. Taşa doğrudan dokunan kişi acılar içinde can veriyordu. Haru bu yüzüğü Belany'e uzatarak "Bu yüzüğü tak ve asla parmağından çıkarma, bana ihanet edecek veya zarar verecek bir şey yaparsan yüzüğün üstünde ki taşa dokun" dedi.


Belany Haru'ya zarar verecek en ufak bir hareketinde ölecekti.


Haru kendi güvenliği için böyle bir çözüm yolu bulmuştu. Çünkü onu yanında tutmayacak aksine Kuzey Kaplan Krallığı'nın sarayına gönderecekti. Bu işi halletmek için kaleyi içten fethetmesi gerektiğini biliyordu.


Kraldan sonra Kuzey Kaplan Krallığı'nın varisi olan prenses Belany'i Kuzey Kaplan Krallığı sarayında istediği gibi kullanabilirse her şeyden haberi olabilirdi. Kuzey Kaplan Krallığı'nın her türlü sırrını öğrenebilir ve prensesi krallığı sabote etmek için kullanabilirdi. Çünkü prenses babasını doğrudan veya dolaylı olarak etki edebilir kararlarını değiştirmesini sağlayabilirdi.


Düşüncelerine ara vererek sessiz bir şekilde kendisine bakan Belany'e "Bu yüzüğün üzerinde ki taş oldukça güçlü bir zehri barındırır. Taşa dokunduğun anda acı çekerek ölürsün. Onun için dikkatli ol" dedi. Belany parmağına taktığı yüzüğün üzerinde ki taşa dehşetli bir ifade ile baktı.


Haru durdukları alanda gece boyunca kalmaya karar verdi. Boyutsal yüzüğünden çıkardığı yemeklerden Belany'e de vererek yemeye başladı.


Fakat bir süre sonra Belany'nin yemek yemediğini fark edince ona bakarak "İlla yemeni mi emretmem gerekiyor" dedi. Belany aynı nefret dolu ifade ile Haru'ya bir süre baktıktan sonra yemeğini yemeye başladı. Haru'dan emir almadığı sürece bedenini istediği gibi kontrol edebiliyordu.


Belany yaşadığı o kötü histen sonra Haru'dan bir daha emir almak gibi bir niyeti yoktu. Bunun için onunla zıtlaşmamaya karar verdi. Haru şu an istese ona rahatlıkla sahip olabilirdi. Bu düşünce bile onu rahatsız ediyor ve nefes alamayacak bir noktaya getiriyordu. Haru yemekten sonra Belany'ye "Uyuyabilirsin" dedi. Belany karmaşık düşüncelerin eşliğinde kısa sürede kendini uykunun kollarına bıraktı.


Haru gece boyunca uyumayarak arada meditasyon yapmış ve Belany'nin başında nöbet tutmuştu.


Sabaha karşı Belany'i uykusundan uyandırmış ve yeniden yemek yemişlerdi. Haru Belany'e "Kuzey Kaplan Krallığı'nın sarayına gidecek ve orada benim emirlerimi bekleyeceksin. Ayrıca olan biten her şeyi bana bildireceksin" dedi.


Daha sonrada Belany'e ormanın çıkışına kadar eşlik ederek güvenle ormanı geçmesini sağladı. Kuzey Kaplan Krallığı ordusu her yerde prensesi arıyordu. Bunun için saraya ulaşması sıkıntı olmayacaktı. Haru Belany'nin kendine ihanet etmeyeceğinden emin olduğu için kaçırılmasıyla ilgili olarak bir hikâye uyduracağından emindi. Sonuçta kimse ölmeyi istemezdi. Zaten Gölge Tarikatı'nın prensesi kaçırdığı biliniyordu.


Kuzey Kaplan Krallığı ordusunun Gölge Tarikatı'na karşı bu kadar agresif olmasının altında yatan sebep buydu.


Haru prensesi gönderince üzerinde ki kıyafetleri fakir bir köylü kıyafetleri ile değiştirerek tekrar yola çıktı. Bu sefer ki hedefi bu gezegene ilk kez indiğinde geldiği Loan Şehri ve Loan Şehri'nde yaşayan ustası Zhimu'ydu. Onunla görüşmesi mümkün olmasa da en azından uzaktan görebilirdi.


Ayrıca uzun zamandır ara verdiği simya çalışmalarına odaklanarak ustasının bulmak istediği iksir formülü için çalışmalara başlayacaktı. Haru Loan Şehri'ne beş altın olan giriş ücretini verdikten sonra sorunsuzca girmeyi başarmıştı. Fakir bir köylü kılığında olsa da parmağında ki boyutsal yüzük bunun tam aksini iddia ediyordu. Boyutsal yüzüğü fark eden muhafızlar Haru'ya bir zorluk çıkarmamışlar hatta kibar davranmışlardı.


Muhafızların ortak düşüncesi o adamın kılık değiştirmiş bir soylu olduğu yönündeydi. Bunun için kendilerini sağlama almayı tercih ettiler.


Haru şehre girince ustasının yaşadığı evin olduğu bölgeye gitti. Uzaktan bir dilenci gibi hareketler yaparak ustasının evini gözetlemeye başladı. Anlaşılan ustası yine çalışmalara dalmıştı. Tam geri dönüp oradan ayrılacağı sırada ustasının evinin kapısı açıldı ve biri kadın olan üç kişi evden dışarı çıktı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum