Düğünün ilk günü bitmişti. Haru artık karısı olan Emilia ile yalnız kalması için odasına çıkarılmıştı. Üzerinde ki işkence aletlerinden kurtulacak olmanın verdiği sevinç her şeye değer nitelikteydi. Haru taht odasından ayrılıp odasına çıktığı anda üzerinde ki kıyafetleri ve aksesuarları çıkarmış ve sadece içliği ile kalmıştı. Fakat yaptığı bu hareket odada baş başa olduğu Emilia'nın önce sararmasına sonrada kızarmasına yol açmıştı.
Haru yaptığı hatayı fark ettiği anda hemen oda ile birleşik olan balkona çıkmıştı.
Boyutsal yüzüğünden çıkardığı normal kıyafetleri üzerine geçirdikten sonra tekrar odaya girdi. Fakat odada gördüğü manzara gerçekten şaşırtıcıydı. Karısı Emilia bu sefer üzerinde ki kıyafetleri çıkarmış ve oldukça kısa olan kırmızı bir gecelik giymişti.
Haru az önceki olaydan dolayı Emilia'nın yanlış bir fikre kapıldığını anlamıştı. Bu gece bu odada kalmak zorunda olduğu için yataktan bir yastık almış ve odanın bir köşesini kaplayan koltuğun üzerine yığılmıştı. Bu hareketi açıkça amacının ne olduğunu anlatır nitelikteydi. Emilia yüzünde kırgın bir ifade ile Haru'ya baktıktan sonra sırtını ona dönerek yatağa girmiş ve uyumuştu. Ertesi gün kralla konuşmuş ve onu ikna etmişti. Evlendiklerine göre bu düğün merasimini daha fazla uzatmalarının bir anlamı yoktu.
Haru artık bir an önce buradan ayrılarak bölgeleri ile ilgilenmeyi ve ordusunu güçlendirmeyi istiyordu.
Kralla yaptıkları anlaşma geçerliliğini koruyordu. Kralla konuştuktan sonra generallerinin yanına gitti. Iseul, Kwan ve Hyun'un yanına ulaşan Haru yolculuk hazırlıklara başlamalarını emretti. Artık bir an önce yola çıkmaları gerekiyordu.
Karısı Emilia ve onun eşyaları için bir at arabası alınacaktı. Haru Serith'in üzerinde yolculuk ederken diğerleri atların üzerinde yolculuk edeceklerdi. Ayrıca onları Batı Panter Krallığı'nın sınırına kadar koruyacak olan elli kişilik bir asker grubu da olacaktı. Kral kızının güvenliği için her şeyi yapmıştı. Korumalık yapacak askerler en güçlülerin arasından seçilmiş ve en iyi ekipmanlarla donatılmıştı.
Hazırlıklar bittiğinde Emilia at arabasına binmişti. At arabasının arka kısmına çeyizi yüklenmişti.
Askerlerde koruma görevi için yanlarında hazır bulununca yolculuğa başlanmıştı. Batı Panter Krallığı sınırlarına kadar sorunsuz bir yolculuk geçirmişlerdi. Sınırı geçip Güney Kartal Krallığı'na girdikleri anda ise yolları kesilmiş ve etraflarını iki yüzden fazla asker sarmıştı.
Bu askerlerin büyük bir çoğunluğu ok ve büyü ile saldırmaya hazır bir şekilde bekliyordu. Yanlarından ayrılan Batı Panter Krallığı askerlerinden dolayı Haru'da dahil olmak üzere hepsinin sayısı sadece beşti. Üstelik bu sayıya Emilia'nın kendisi de dahildi. Haru onun tehlikeye girmesine izin vermeyeceği için iki yüz kişiye karşı dört kişi savaşacaklardı.
Haru kendini bağlı olduğu kaynak canavarının gücü olan yeşil pullar sayesinde koruyabilirdi. Fakat Iseul, Kwan ve Hyun iki yüz kişinin ok ve büyü saldırılarından sağ çıkabilecek bir güce sahip değillerdi. Haru ise ne yaparsa yapsın onları saldırmadan önce etkisiz hale getiremezdi.
Çünkü sayıları oldukça fazlaydı. Bu durumda geriye konuşarak anlaşmak kalıyordu.
Güney Kartal Krallığı'nda kimse ona ve yanında ki insanlara silah çekmeye cesaret edemezdi. O zaman bu kişiler krallığın dışından olmak zorundaydılar. Ayrıca saldırmak için fırsatları olmasına rağmen saldırmadan beklemeleri onlarında konuşmak istediklerini gösteriyordu.
Suikast amacı ile gönderilmiş olsalar hiç ortaya çıkmadan ani bir saldırı ile hepsini katletme şansına kavuşurdu. Gerçi Haru yine kurtulur ve onları yaptıklarına pişman ederdi. Fakat önemli generallerini, krallık kurmakta ki anahtarı haline gelen Emilia'yı, savaş ve binek hayvanı Serith'i kaybettikten sonra oradan kurtulsa da hiçbir anlamı olmazdı. Haru "Merkez Formasyon Tam Savunma" diye bağırdı.
Iseul, Hyun ve Kwan hemen harekete geçerek Emilia'nın içinde olduğu at arabasının çevresinde savunmaya geçtiler.
Iseul ve Kwan bütün güçlerini kullanarak oluşturabildikleri en güçlü kalkanı at arabasının çevresinde oluştururken Hyun ise boyutsal yüzüğünden çıkardığı demir kalkanları at arabasının çevresine dizerek bir savunma hattı oluşturmaya çalışıyordu.
Haru oluşturulan kalkanın dışında kalmıştı. Serith ne kadar Haru'nun yanında durmak istese de Haru onu da kalkanın içine yollamıştı. Daha sonrada bağlı olduğu kaynak canavarının gücü olan yeşil pulları aktif hale getirdi. Bedenini saran yeşil pulların ardından hemen Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini arka arkaya kullanarak oluşturduğu üç tane bir metrelik güç küresini at arabasını koruyan kalkana yolladı.
Kalkana yolladığı fazladan güç ile öncekinden daha güçlü hale gelmesini sağlamıştı.
Daha sonra boyutsal yüzüğünden çıkardığı Wulkar'ı kaynak enerjisi ile aktif hale getirmiş ve bütün gökyüzünün kırmızı yıldırımlar ile kaplanmasını sağlamıştı. Yolan Adımları tekniğini kullanmaya hazır bir şekilde bekliyordu.
Bir yandan da Wulkar'ı Kahrın Yedi Katı tekniğini kullanarak su bazlı saldırılar yapmasını sağladı. Bu sayede kırmızı yıldırımlar daha çok kişiye etki edecekti. Bütün saldırı gücünü ortaya çıkardıktan sonra karşı taraf ile konuşma yapmak için beklemeye başladı. Amaç konuşmak olsa da elinde ki kartları açık oynamakta her zaman fayda vardı. Şu an at arabasının etrafında ki kalkan kırılana kadar büyük bir çoğunluğunu etkisiz hale getirebilirdi. Zaten kalkan ortadan kalktıktan sonra demir kalkanlar ile kurulan savunma hattı yarılana kadar hepsinin işi bitmiş olurdu.
Haru bunun verdiği güvenle karşısında ki kişilere hitaben "Ne istiyorsunuz" diye bağırdı.
Sonuçta sen benim kim olduğumu biliyor musun tarzı bir çıkış şu an ki durum için oldukça gereksizdi. Karşı tarafın kim olduklarını bildiklerine adı gibi emindi. Çünkü böyle bir pusu anca büyük bir planlamanın sonucu olarak yapılabilirdi.
Sıradan bir haydut grubunun işi olamayacak kadar uzak bir ihtimaldi. Haru'nun yüksek ses tonu çevresinde ki kişileri rahatsız ederken içlerinden biri öne çıkarak "Bizi görevlendiren kişi Kuzey Kaplan Krallığı prensesi Belany'dir. Ya güzellikle ya da zorla bizimle geleceksiniz" dedi. Haru o anda baskıcı ve yoğun bir öldürme arzusuna sahip aurasını bütün alana yaymaya başladı.
Grubunda ki insanlar kalkandan dolayı bu auradan etkilenmezken kalkanın dışında kalanlar ciddi bir şekilde etkilenmişti.
Haru'nun yaydığı güçlü aura birçoğunun tereddüt ederek silahlarını ve oklarını indirmelerine sebep oldu. Fakat bazıları hala silahlarını doğrultmaya devam ediyordu. Haru o an ne yaptığını bilmese de aslında sadece kendine özel bir tekniğin ilk adımlarını atıyordu.
Haru Wulkar sayesinde bedeninde barındırdığı kırmızı yıldırımları aurası ile şekillendirerek kontrol edebiliyordu. Fakat bu eski halinden çok daha farklıydı. Eskiden sadece yıldırımların nereye gideceğini hedefliyordu. Bunun haricinde yıldırımların üstünde bir kontrolü yoktu. Zaten bu kontrolü de Wulkar sayesinde sağlıyordu. Oysa şimdi güçlü aurası sayesinde yıldırımları her anlamda kontrol edebileceğini anlamıştı.
Artık ne kadar güçlü veya güçsüz olabileceklerini belirleyebildiği gibi aynı zamanda kime zarar verip kime zarar vermeyeceğini seçebiliyordu.
Kırmızı yıldırımlar oldukça güçlü olsa da Haru bir savaş anında kendi ordusu da zarar göreceği için genellikle zor durumda kalmadıkça kırmızı yıldırımları kullanmamaya özen gösteriyordu. Fakat yalnızken bir sorun olmadığı için istediği gibi kullanıyordu.
Aurası sayesinde yıldırımlar üstünde tam kontrol sağlayabileceğini anladığı anda oldukça sevinmişti. Çünkü önceden büyük potansiyel ve güç barındıran kontrolsüz bir silaha sahipken şimdi tamamen kontrolü altında olan güçlü bir silaha sahipti. Yıldırımlar doğaları gereği dizginlenemez bir güce sahipti. Yıldırımların gücünü kullanan birçok teknik olsa da asla yıldırımlar üzerinde tam kontrol sağlayamazlardı.
Oysa Haru normal yıldırımlardan oldukça güçlü olan kırmızı yıldırımların kontrolünü aurası sayesinde tamamen sağlayabiliyordu.
Haru'nun aurası eskiden de gezegende ki insanların büyük bir çoğunluğuna göre güçlü olsa da Kadim Azarath ile bağlanmasından ve hükmetme gücünü kabul etmesinden sonra aurasının gücü inanılmaz ölçüde artmıştı.
Aynı zamanda aurasını kullanırken içinde barındırdığı güçleri tamamen kontrol edebilir hale geliyordu. Haru ise bunu daha yeni fark ediyordu. Aurası sayesinde yapabileceklerini düşünmeye başladı. Önceden Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniği ile oluşturduğu güç kürelerini sadece birleştirip ayırabiliyordu. Oysa o güç kürelerini artık aurası ile şekillendirerek daha güçlü hale getirebilirdi.
En basitinden on metrelik bir güç küresini aurası ile sıkıştırarak kırk santimlik bir güç küresi haline getirse ve bu küreyi rakibine atsa ortaya oldukça büyük bir yıkım çıkardı. Çünkü oldukça sıkışan güç rakibine çarptığı anda patlar ve büyük bir basınç oluştururdu.
Gücün verdiği hasarın üstüne sıkışma sonucu ortaya çıkan patlama hasarı ve basınç hasarı eklendiğinde oldukça güçlü bir hale gelirdi.
Bunun haricinde Kahrın Yedi Katı tekniğinde ustalaşırsa ve her katın özelliğini iyice benimserse aurası sayesinde bunları kullanabilirdi. Şu an için bedeni rüzgâr elementini benimsemişti. Yani aurası ile rüzgârın üstünde tam hakimiyet sağlayabilir ve ondan faydalanabilirdi.
Kahrın Yedi Katı tekniği sayesinde yeterince ustalaşırsa suyu, toprağı, ateşi, lanetli karanlığı ve kutsal ışığı istediği gibi kullanabilirdi. Üstelik bir büyücünün bile yapamayacağı bir şekilde bu güçler ve bundan sonra sahip olacağı güçler üstünde tam hakimiyet elde ederdi. Haru kendisine silah doğrultanları küçümseyici bir şekilde süzdükten sonra aurasını tamamen kırmızı yıldırımları kontrol etmek için odakladı.
Gökyüzünde emrini bekleyen kırmızı yıldırımları hissettiği zaman gerçekten şaşırdı.
Çünkü sanki her bir yıldırım canlıymış gibi onları hissedebiliyordu. Bulutların arasında sürekli çakmalarını, hiç durmak istememelerini, sürekli daha fazla ışık yaymak istediklerini ve daha birçok şeyi hissetmeye başlamıştı. Sanki kırmızı yıldırımlar onun bir parçası haline gelmişti.
Haru artık aurası sayesinde kırmızı yıldırımlar üzerinde tam kontrol sahibi olduğu için birazdan kullanacağı tekniğe bir isim vermesi gerektiği fark etti. Biraz düşündükten sonra "On Bin Yıldırımın Öfkesi" diye bağırdı. Haru'nun bağırmasının ardından sanki emir almışçasına bütün kırmızı yıldırımlar gökyüzünden yerde ki düşman hedeflere çarpmaya başladı. Haru her bir kırmızı yıldırımın yere çarpma anını hissediyordu. Yıldırımların çarptıkları yerlerde ki yıkımı, parçalanan bedenleri, her yıldırımda daha çok artan yanık kokusunu oldukça net hissediyordu.
Şu an gözü kapalı bile olsa hissettikleri sayesinde çevresinde olan her şeyi görebileceğinden emindi.
Çünkü aurası onun eşsiz bir şekilde güçlenmesini sağlamıştı. Artık grup üyelerinin etrafında kalkan olmasa da başlarına hiçbir şey gelmeyeceğine emindi. Sadece beş saniyelik bir sürede çevrelerinde ki alan yıldırımların verdiği hasarla siyahlaşmıştı.
Siyahlığa renk katan kırmızı renk ile ortaya oldukça ilginç bir görüntü çıkmıştı. Haru'nun aurası sayesinde kazandığı tam kontrol sayesinde ne Haru'nun ne de grup üyelerinin etrafında en ufak bir hasar oluşmamıştı. Çünkü Haru kırmızı yıldırımları istediği şekilde yönlendirmiş ve gökyüzünden gerçek anlamda bir yıldırım yağmuru başlamasını sağlamıştı. Haliyle bu teknik verdiği ismi fazlasıyla hak ediyordu.
Şu an ne grup üyelerini ne de başka birisini düşünüyordu. Aklında ki tek şey aurasının sağladığı bu özelliğin sınırlarını keşfetmekti.
Hemen bedeninde ki rüzgârın gücüne yoğunlaştı. Rüzgâr yavaş, yavaş ortaya çıkarken Haru aurasını tamamen rüzgârı kontrol etmeye odakladı. Bunu yaptığı anda kırmızı yıldırımların verdiği tüm hissi kaybetmişti. Onun yerine rüzgârın dinginleştirici ve rahatlatıcı hissi gelmişti.
Haru rüzgâr üstünde tam kontrolü sağlamıştı. Bu öyle büyük bir güçtü ki tek başına istediği tekniği oluşturabilirdi. Hemen rüzgârı kullanarak bir teknik oluşturmaya başladı. Grup üyeleri arkasında kalacak şekilde elini yukarı doğru kaldırmış ve "Rüzgâr Duvarı" diye bağırmıştı. Haru bunu dediği anda ortaya çıkan rüzgâr yerden beş yüz metrelik bir mesafeye kadar yükselmişti.
Yüksekliği beş yüz metre olan rüzgârın genişliği ise sekiz yüz metreydi. Haru şu an için sınırını öğrenmek adına yapabileceği en güçlü Rüzgâr Duvarı'nı oluşturmaya çalışıyordu. Rüzgâr Duvarı oluştuktan sonra Haru'nun tek bir hareketi ile ileri doğru gitmeye başlamıştı.
Duvar şeklini alan rüzgâr Haru'nun işaret ettiği yönde oldukça güçlü bir fırtına etkisiyle esmeye başlayarak önüne geleni sürüklemişti.
Haru elini indirerek yeni tekniğini kullanmayı bıraktığında ortaya çıkan sonucu inceledi. Rüzgâr duvarının geçtiği yerlerde ağaçlar köklerinden kopmuş, büyük kayalar topraktan ayrılmış hatta bazı yerlerde gevşek olan toprak parçaları bile rüzgârın güçlü etkisi ile ileri doğru savrulmuştu. Haru bedeninde ki rüzgârı bu şekilde kullanabildiğini görünce gerçekten mutlu olmuştu.
Sırf Rüzgâr Duvarı tekniği ile karşısında yüz binlerce kişilik bir ordu olsa ve o ordu ona binlerce ok ile saldırmaya kalksa tekniği kullanarak o okları düşman ordusuna geri döndürebilirdi. Emilia ve grup üyeleri ise Haru'nun biraz önce yaptıklarını ağızları açık bir şekilde izlemişlerdi.
Emilia tamamen şoktaydı. Bir savaşçının bir büyücüden daha ustaca aynı zamanda güçlü bir şekilde element kullanmasını beklemiyordu.
Grup üyeleri ise Haru'nun güçlü olduğunu bilmelerine rağmen şaşırmışlardı. Çünkü onlarda böyle bir şey beklemiyordu. Bir insanın büyücü olmadan element kullanması duyulmuş şey değildi. Üstelik en usta büyücüler bile biraz önce Haru'nun yaptığı kadar büyük bir saldırı yapamazlardı. Fakat hatalı oldukları şey Haru'yu sıradan bir insanla karşılaştırmalarıydı.
Haru güçlerinden memnun bir şekilde Serith'in sırtına atlamış ve yolculuğa devam etmişti.
Diğerleri de Haru'nun arkasından gelmişti. Haru'nun canını sıkan birçok şey olmasına rağmen aralarından en önemlisi hiç kuşkusuz prenses Belany'di. Onu getirmesi için iki yüz asker göndermeyi göze aldığına göre herhangi bir çekincesi yoktu.
Askerlerin hepsinin öldüğü haber Belany'e ulaştığı anda Haru onun bu hareketin altında kalmayacağına emindi. Anlaşılan Gölge Tarikatı'nı düşündüğünden daha erken harekete geçirmesi gerekecekti. Hepsi uzun sayılabilecek bir yolculuğun ardından Yaokai Bölgesi'ne vardıkları zaman Haru hemen Gölge Tarikatı'na Erith ismi ile emirlerinin yazılı olduğu bir mesaj gönderdi.
Bu mesajda yazan emirlerin yerine getirileceğine olan inancı tamdı.
Haru onlardan prenses Belany'i kaçırmalarını ve ikinci bir emre kadar esir tutmalarını istemişti. Ayrıca bunun çok önemli olduğunu belirtmeyi unutmamıştı. Kuzey Kaplan Krallığı'nda uzun yıllar boyunca gizlenen Gölge Tarikatı'nın her yerde adamları vardı.
Bunun için prensesi kaçırmak biraz zor olsa da imkânsız değildi. Haru bu işi hallettikten sonra karısına Yaokai Bölgesi'nin içinde kışlaya yakın bir yerden ev almıştı. Bu ev aslında dışarıdan ikisinin evi olarak gözükse de gerçekte sadece Emilia'nın eviydi. Haru'nun evi ise ordusunun barındığı kışlaydı. Sonuçta o intikamını Emilia ile değil ordusu ile alacaktı.
Üç ay sonra ki büyük isyan için Yaokai Bölgesi'ne gelen tüccar kervanlarına büyük miktarda gıda ve savaş teçhizatı siparişi vermişti.
Birliğin bütün hazinesi bu siparişlere aksana buna bir noktada mecburdu. Çünkü alınan bu teçhizatlar ve yiyecekler isyan sırasında onları destekleyen destekleyicilere dağıtılacaktı. Destekçilerinin çoğu şehirlerde yaşayan basit insanlar olduğu için onları silahlandırmak zorundaydı.
Aksi halde isyan daha başlamadan biter ve bu birliğinin büyük güç kaybetmesine yol açardı. Haru bölgede ki askerleri denetleyerek ve Burain ile birlikte Iseul, Kwan, Hyun, Chin ve Ken'i eğitmeye başlamıştı. Aynı zamanda sadece generallerinin toplandığı üst düzey bir toplantı düzenleyerek boyutsal yüzüğünde ki isyan haritasını da onlarla paylaşmıştı. Toplantıda herkesin fikri alınmış ve harekât planı oluşturulmuştu. Toplantının sonunda herkes isyan sırasında ne yapacağını biliyordu. Bu şekilde tam üç ay geçti.
( 3 ay sonra )
Aradan geçen üç ayın ardından İntikamcı Birliği altın zamanlarını yaşar hale gelmişti. Haru'nun planladığından daha fazla askeri vardı. Normalde her bölgede beş yüz bin İntikamcı askeri olmak üzere toplam bir buçuk milyon İntikamcı askeri olacaktı.
Fakat birliğinde ki üyelerin ve generallerin özverili çalışmaları sayesinde ordunun şu an ki sayısı tam iki milyon kişiydi.
Tahmin ettiğinden beş yüz bin kişi daha fazlasını eğitmeyi başarmışlardı. Şu an Yaokai Bölgesi'nde sekiz yüz bin İntikamcı askeri vardı. Zarmuth Bölgesi'nde bu sayı altı yüz bin İntikamcı askeriydi. Altı yüz bin İntikamcı askeride Traqai Bölgesi'nde bulunuyordu. Haru her ihtimale karşı Traqai Bölgesi'nde ki askerlere dokunmamaya karar verdi. Eğer işler planlandığı gibi gitmezse gidebilecekleri tek yer Traqai Bölgesi olacaktı. Haru Iseul'u Traqai Bölgesine yönetici olarak atamış ve onun yanına Hyun ve Kwan'ı ordu generali olarak vermişti.
Ayzu, Tmon ve Kysara'yı Yaokai Bölgesi'ne geri çağırmıştı. Ayzu'nun cezalı olduğu süreler sonunda dolmuştu.
Aslında o kendini cezalı olarak görüyordu. Haru'nun yaptığı hareketi hala unutmadığına emindi. Bunun hıncını ise cezalı olduğunu düşündüğü zamanlar boyunca kölesi Vymor'dan çıkarmıştı. Eskiden herkesin ismini duyunca korkudan titrediği büyük katil Vymor şimdi herkesin onun bedenini gördüğü zaman korktukları birisine dönüşmüştü. Bu korkuları Vymor'un bedeninden değil onu bu hale getiren kişiden kaynaklanıyordu.
Çünkü Vymor Ayzu'nun yaptığı düzenli işkence seanslarından sonra insanlıktan çıkmış bir haldeydi. Ayzu tıpkı bir kayaya şekil verir gibi Vymor'a şekil vermişti. Vymor'un burnu ve kulakları kesilmişti. Aynı zamanda gözlerinden birisi çıkarılmıştı.
Diğer gözü ise sırf ona yaşadığı boyunca iğrenerek ve aşağılayarak bakan insanları görmesi için sağ bırakılmıştı.
Vymor'un artık bir dantianı yoktu. Çünkü Ayzu onun dantianını ondan sökerek almıştı. Bununla da yetinmemiş ve tüm bedenine çeşitli aralıklarla düzenli olarak asit dökmüştü. Asit sayesinde şekil değiştiren bedeni ile insandan çok bir canavara benziyordu.
Ayzu bununla da yetinmemiş ve Vymor'un iki bacağını da dizlerinin altından itibaren kesmişti. Artık ayakta bile duramayan Vymor boğazında takılı olan tasma ile sefil hayatı boyunca yerde sürünmeye mahkûm olmuştu. Ayzu gittiği her yere Vymor'u yanında götürüyordu. Bunun için Traqai Bölgesi'nde oldukça korkulan biri haline gelmişti. Çünkü Vymor'un her gece attığı acı dolu çığlıklar tüm bölgenin dilindeydi.
Ayzu, Tmon ve Kysara Yaokai Bölgesi'ne vardıkları zaman bizzat İntikamcı ordusu tarafından karşılandılar.
İntikamcı ordusunda ki birçok asker için Ayzu eski popülerliğini kaybetmiş olsa da hala orduda ki en önemli isimlerden biriydi. Sonuçta Haru'nun ilk generaliydi. Generaller arasında ki en yüksek konumdaydı. Ayrıca arkasında sürüklediği Vymor sayesinde saygı duymayanlar ondan korkuyordu.
Haru Ayzu, Tmon ve Kysara'yı karşılamak için kışlanın önünde bekliyordu.
Gözü önce Ayzu'ya sonrada arkasında sürünen şeye takıldı. Haru analiz yeteneği sayesinde o şeyin Vymor'dan geriye kalanlar olduğunu anlamıştı. Ayzu'ya hala kırgın olmasının üzerine yaptığı bu harekete oldukça sinirlenmişti.
Ayzu ne kadar gücü satılık olsa da ona doğrudan bir düelloda meydan okumuş bir rakibini yenip kölesi yaptıktan sonra bu hale getirmemeliydi. Kölesi yapmasında hiçbir sorun yoktu. Fakat büyülü köle damgası yüzünden hiçbir karşılık veremeyen birini bu hale getirmek ve sonrada sanki yaptığı çok büyük bir marifetmiş gibi yanında gezdirmek Haru'ya oldukça yanlış gelmişti.
Vymor ölmeyi hak etse bile böyle sürünmeyi hak etmiyordu.
Haru kendisinin önünde diz çökmek zorunda kaldığı Yukia Nosu'ya bile böyle bir şey yapmamıştı. Aslında Yukia'ya karşı olan davranışında fazlasıyla ileri gittiğini biliyordu. Fakat o zamanlar Ko yanının verdiği aşırı kibir onu ele geçirmişti.
Henüz insani yanını kabullenmekten çok uzaktı. Ona rağmen o bile Yukia'ya böyle bir şey yapmamıştı. Haru belinde asılı olan Wulkar'ı eline aldığı gibi kaynak enerjisi ile aktif hale getirmiş ve Ayzu'ya doğru yürümeye başlamıştı. Onların hemen çevresinde olan İntikamcı askerleri ise bu manzarayı izliyorlardı. Tmon ve Kysara elinde iki ucundan kırmızı yıldırımlar saçan bir kılıçla üzerlerine yürüyen Haru'yu görünce oldukları yerde durdular ve başlarını eğdiler.
Bu hareketleri Haru onlara ne yaparsa yapsın karşılık vermek için kıllarını bile kıpırdatmayacaklarını gösteriyordu.
Haru Tmon ve Kysara'yı kısa bir süre süzdükten sonra onlara tehditkâr bir biçimde ellinde ki kılıçla yürümesine rağmen hala bağlılıklarını koruduklarını ve Haru onları öldürse bile karşı gelmeyeceklerini anladığı anda gerçekten etkilenmişti.
Kendi canlarından daha üstün bir bağlılıkları vardı. Haru onlara bakmayı bırakarak kendine oldukça yaklaşmış olan Ayzu ve arkasında sürüklediği Vymor'a baktı. Daha sonra üzerlerine yürümeye devam etti. Ayzu uzun bir zamandan sonra Haru'yu tekrar gördüğü için hiçbir şeyi umursamadan ona doğru yürüyordu. Amacı ona sarılmak ve hasret gidermekti. Fakat buna rağmen Haru'nun elinde ki kılıç onu umursamaya zorlamıştı.
Ayzu olanları yeni idrak ettiği için olduğu yerde durarak hemen başını öne eğdi.
Haru'nun ne sebeple kılıcını çektiğini bilmese de bildiği bazı şeyler vardı. Haru'nun onlara öğrettiği ilk şey asla boşa silah çekmemeleri gerektiğiydi. Çünkü silah çekildikten sonra illa ki kan akmak zorundaydı. Bu kanın size mi yoksa rakibinize mi ait olacağı çektiğiniz silahı kullanma becerinizle alakalı bir şeydi. Bunu bile Ayzu Haru'nun elinde ki kılıcı boşa çekmediğine emin olmuştu.
Haru Ayzu'nun yanında gelince bir an olsun ona bakmadan arkasında ki Vymor'un yanına yürümüştü.
Aslında Vymor'a bir kılıç vererek onurlu bir şekilde kendini öldürmesini beklerdi. Zaten Vymor'un normal bir koşulda yapacağı ilk şey bu olurdu. Haru Vymor'un sağ kalan tek gözüne baktığı anda içinde ki çaresizliği ve umutsuzluğu net bir şekilde fark edebilmişti.
Fakat büyülü olan köle damgası yüzünden sahibi izin vermedikçe kendi canına bile kıyamazdı. Haru bunun için Wulkar'ı kaldırdığı gibi Vymor'un boğazını kesmiş ve onun olabildiğince acısız bir şekilde can vermesini sağlamıştı. Vymor'un ruhu ruh avcısı olduğu için kalbinde ki yerini alırken Haru çok kısa bir an için onun ölmeden önce ve öldüğü anda hissettiği şeyleri hissetmişti.
Başta çaresiz ve umutsuz olan Vymor'un ölüm anında ilginç bir şekilde rahatladığını ve o rahatlıkla ruhunu teslim ettiğini anlamıştı.
Ayzu ve şu an alanda bulunan herkes Haru'nun böyle bir hareket yapmasını bekledikleri için şaşkındılar. Sonuçta hepsi bir askerin cezalandırılacağını düşünüyorlardı. Haru'nun bir köleyi bizzat cezalandıracağına hiçbiri ihtimal vermezdi.
Sonuçta o kocaman birliğin yöneticisiydi. Fakat hiçbir şey düşündükleri gibi olmamıştı. Ayzu Haru'nun o kadar zamandan sonra Vymor'u gördüğü anda öldürmesinden dolayı memnun olmuştu. Sonuçta insan değer verdiği kişiyi korumak için böyle bir hareket yapardı. Haru Vymor'un acı çeken ruhuna huzur getirdikten sonra alandan ayrılmış ve kışlada ki odasına gitmişti.
Artık iç isyanın başlaması için her şey hazırdı. Şehirlerin, kasabaların ve köylerin hepsinde İntikamcı Birliği destekçileri Haru tarafından örgütlenmişlerdi. Krallığın her tarafına dağıtılan savaş ekipmanları ve iksirler sayesinde hepsi isyana hazırdı.
Mahzenlere ve tarlalara gizli depolar kurulmuştu. Bu depolarda yiyecekten, savaş eşyalarına ve güç, hız, dayanıklılık ve refleks artışı sağlayan iksirlere kadar her şey vardı. Artık her şey Haru'nun bir emrine bakıyordu. Emir verdiği anda isyan başlayacaktı. Haru şimdi sadece en uygun zamanı kolluyordu. Krallığın bütün orduları kışlalarındayken böyle bir isyan girişimi intihar olurdu.
Fakat orduların büyük çoğunluğu krallıktan herhangi bir sebepten dolayı ayrılırsa meydan boş kalırdı.
Zaten onlar isyan olduğu haberini alana kadar çoktan kışlaları yakılmış ve krallık ele geçirilmiş olurdu. Haru'nun isyan ile ilgili tek tedirgin olduğu şey Kızıl Birlik'ti. Kızıl Birlik Güney Kartal Krallığı'nın konseyinde ki destekçilerinin yaptıkları bağışlar sayesinde oldukça güçlenmişlerdi.
Kızıl Birliğin lideri Xzuen Gosu hala eski hesapların derdindeydi. Haru'yu ortadan kaldırıp hakkı olan Yaokai Bölgesi'ni geri almayı amaçlıyordu. Sonuçta en güçlü askeri şehirlerinden birini ve o askeri şehirle birlikte saygınlığını da kaybetmişti. Haru son zamanlarda oldukça güç kazanan Kızıl Birlik yüzünden ister istemez tedirgin oluyordu. Kızıl Birlik askerleri İntikamcı askerleri kadar güçlü ve iyi eğitimli değillerdi.
Fakat sayılarının fazlalığından dolayı bu eksikliklerini kapatıyorlardı.
Kafasına takılan bir diğer konu ise Kuzey Kaplan Krallığı'nda yaşananlardı. Haru'nun emriyle prenses Belany Gölge Tarikatı tarafından kaçırılmıştı. Üstelik üç aydır esir tutuluyordu. Fakat Gölge Tarikatı bu olay yüzünden açığa çıkmıştı.
Kuzey Kaplan Krallığı askerleri Gölge Tarikatı ile krallığın her noktasında savaşıyorlardı. Gölge Tarikatı gücünü korusa da isyanın sonuna kadar varlıklarını sürdürüp, sürdüremeyecekleri merak konusuydu. Eğer Gölge Tarikatı'nı düşündüğünden erken kaybederse isyan başarılı olsa bile elinden bir şey gelmezdi. Kuzey Kaplan Krallığı hala kıtada ki en güçlü krallık olma özelliğini koruyordu.
Haru parçalanmış ve yeni iç isyandan çıkmış bir krallıkla Kuzey Kaplan Krallığı'na kafa tutamazdı.
Belany onun kimliğini açıklamaya fırsat bulamasa da yine de onun yüzünden büyük bir kozunu her an kaybetme tehlikesi vardı. Bunun için isyanın bir an önce başlamasında yarar vardı. Haru isyanı başlatmak için bir fırsata ihtiyacı olduğunu biliyordu.
Bunun için bir fırsat beklemektense kendi fırsatını oluşturmaya karar verdi. Hemen Güney Kartal Krallığı kralına Zarmuth Bölgesi'ni kuşatan bir milyon kişilik bir Doğu Aslan Krallığı ordusu olduğunu bildiren bir mesaj gönderdi. Kral bölgenin önemini bildiğinden dolayı bütün ordusu ile Zarmuth Bölgesi'ne doğru hareket edecekti. Şu an orada Hinu'nun yönetiminde altı yüz bin kişilik İntikamcı ordusu vardı.
Kralın ordusu bölgeye varmadan isyan haberini aldığı için geri dönmek zorunda kalacaktı.
Fakat boş kışlalar ve şehirler o zamana kadar çoktan ele geçirilmiş olacağı için gidebilecekleri tek yere yani Başkent Fonsia'ya gideceklerdi. Haru krala gönderdiği mesajın ardından hemen bütün krallıkta ki destekçilerine İntikamcı isyanının başlamasını emreden bir mesaj gönderdi.
Artık isyan resmi olarak başlamıştı. Haru Yaokai Bölgesi'ne bıraktığı üç yüz bin askerin başına Ayzu, Tmon ve Kysara'yı geçirmişti. Burain, Ken ve Chin'i ise beş yüz bin kişilik ordu ile birlikte yanına almış ve bölgeden ayrılmıştı. Traqai Bölgesi'ne doğru harekete geçmişti. İsyan mesajından sonra krallığın tamamında ki bütün yerleşim yerlerinde iç isyan yaşandığı için önlerine çıkan her yerleşim yeri onları bir kurtarıcı olarak görerek kapılarını açmışlardı. Haru girdikleri her şehir, kasaba ve köyde destekleyicilerinin başa geçmesini sağlamış ve diğerlerini esir etmişti.
Kurunun yanında yaşta yanmak zorundaydı. Doğanın kanunu buydu. Haru sırf çocuk, ya da yaşlı oldukları için kimseye acıma lüksüne sahip değildi. En ufak bir merhamet büyük hasara yol açabilir ve isyanın başarısızlığa uğramasını sağlardı.
Haru sadece yedi saatten Traqai Bölgesi ile Yaokai Bölgesi arasında bulunan bütün yerleşim yerlerinin ele geçirilmesini sağlamış ve her ihtimale karşı bir kaçış koridoru oluşturmuştu. Son çare Traqai Bölgesi'ne buradan gidebilirlerdi. Bu iş bitince Haru askerlerini krallığın tamamına yaymıştı. Hazırlıksız olan bütün yerleşim yerleri ele geçirilmişti. Kralın ordusundan geriye kalanlar ise tamamen etkisiz hale getirilmişti.
Fakat görünenden çok daha büyük bir sorun vardı. Kızıl Birlik askerleri kalelerine ve askeri şehirlerine kapanmışlardı.
Krallıkta Başkent Fonsia ve Kızıl Birlik yerleşimleri dışında ele geçirilmeyen hiçbir yer kalmamıştı. Haru ele geçirilen yerlere hemen tecrübeli yöneticilerle birlikte bir grup asker göndermişti. Kralın eşlik ettiği ana ordu ise daha krallığa geri dönmemişti.
Haru Kızıl Birlik ile kralın ordusu birleşmeden bir tarafı etkisiz hale getirmek istiyordu. Kralın ordusu zaten planladığı gibi büyük bir ihtimalle Başkent Fonsia'ya gideceklerdi. Yani Haru için önemli bir tehdit teşkil etmiyorlardı. Fakat askeri şehirlerine ve kalelerine kapanmış olan Kızıl Birlik üyeleri büyük bir sorun teşkil ediyordu. Haru onları en kısa sürede halletmek zorundaydı.
Normalde bu riski hiç almak istememesine rağmen almak zorundaydı. Traqai Bölgesi'nde ki altı yüz bin İntikamcı askerini destek olarak çağırdı.
Zarmuth Bölgesi'nde ki altı yüz bin İntikamcı askerini yanına aldı. İlk kez bütün İntikamcı ordusu generalleri ile birlikte bir aradaydı. Ayzu, Burain ve Hinu bölge yöneticileriydi. Ken, Chin, Kwan, Hyun, Iseul, Tmon, Kysara, Ranun ve Asling ise ordu generalleriydiler. Haru ve generallerinin kontrolünde iki milyon İntikamcı askeri tek bir amaç uğruna bir araya gelmişlerdi. Haru ordusunu bir araya toplamıştı.
Çünkü Kızıl Birliği yenmek istiyorsa parçalanmış değil aksine birleşik bir orduya ihtiyacı vardı.
Haru ordusunu birleştirdikten sonra Batı Panter Krallığı kralına Doğu Aslan Krallığı'na saldırmalarını bildiren bir mesaj gönderdi. Neredeyse tamamen korunmasız kalan Zarmuth Bölgesi Batı Panter Krallığı askerlerinin Doğu Aslan Krallığı'nı meşgul etmesi sayesinde korunmuş olacaktı.
Haru o gün için İntikamcı ordusunun bulundukları yerde kamp kurmalarını emretti. Yeni bir durum değerlendirmesi yapması gerekiyordu. Belany yüzünden ortaya çıkan Gölge Tarikatı sayesinde bütün planları bozulma noktasına gelmişti. Güney Kartal Krallığı'nın büyük bir çoğunluğunu Haru şu an ele geçirmişti. Fakat en önemli askeri şehirler ve başkent hala ele geçirilememişti.
Krallığın parçalanmaması için bu yerlerin bir an önce ele geçirilmesi lazımdı.
Haru'nun Kızıl Birliğin elinde ki bütün yerleri ele geçirmesi gerekiyordu. Çünkü başkenti kuşattığı anda Kızıl Birlik askerleri ona saldırırsa iki ordunun arasında kalır ve ordusu büyük kayıplar verirdi. Dış tehditler yüzünden şu an için endişelenmesini gerektiren bir durum yoktu.
Kuzey Kaplan Krallığı hala Gölge Tarikatı ile uğraşmaktaydı. Bu durumda başka bir savaşa katılamazdı. Aynı şekilde Doğu Aslan Krallığı tam planladığı gibi Batı Panter Krallığı tarafından meşgul ediliyordu. Zaten Batı Panter Krallığı kralı ile yaptığı anlaşma sayesinde bir sıkıntısı yoktu. Şimdi ki düşüncesi Kuzey Kaplan Krallığı Gölge Tarikatı'nı yok etmeden önce Kızıl Birliği yok edip başkenti ele geçirmekti.
O gün bunları düşünerek sabahlamıştı. Sabah olunca ordu harekete geçirilmişti.
Kızıl Birlik askerleri sayıca fazla olsalar da askeri şehirlere ve kalelere dağılmış şekilde oldukları için sayıca azdılar. Haru iki milyon askerle önüne çıkan her kaleyi ve askeri şehri ele geçirmeye başladı. Fakat bu işten hiç memnun değildi.
Çünkü ele geçirdiği yerler terk edilmişti. Değerli her şey yağmalanmıştı. Haru Kızıl Birlik liderinin amacını biraz geçte olsa anladı. Xzuen Gosu'nun bu durumda kalelerinde ve askeri şehirlerinde saklanacağını düşünüyordu. Oysa o bütün ordusunu toplamayı seçmişti. Haru onun fırsattan istifade edip Yaokai Bölgesi'ne saldıracağını anlamıştı. Bu durumda bütün Kızıl Birlik ordusu ile bir meydan savaşı yapmaktan başka çaresi yoktu. İsyan şu an için başarılı olsa da bu durum çok uzun sürmezdi. Çünkü hala krallık genelinde bir bütünlük sağlanamamıştı.
Haru Yaokai Bölgesi'nin önlerinde iki milyon askeri ile düzenli bir şekilde Kızıl Birlik ordusunu beklemeye başladı.
Kralın ordusu başkente kapandığı için bir sorun yoktu. Haru Kızıl Birlik askerlerini yenebilirse başkenti kolayca ele geçirebilirdi. Bu sayede isyan başarılı olmuş olurdu. Haru düşman ordusu ile karşılaşmaya hazırlanırken bütün generallerini bir araya topladı.
İki milyon askerin savaş sırasında düzenli olarak yönetilmesi görev dağılımı yapılması gerekiyordu. Haru karşısında ki on iki generalin her birine yüz elli bin İntikamcı askerinin kontrolünü verdi. Böylece bir milyon sekiz yüz bin İntikamcı askeri generalleri tarafından savaşta kontrol edileceklerdi. Kalan iki yüz bin askeride bizzat Haru savaş sırasında kontrol edecekti.
Yaokai Bölgesi'nden yapılan takviye ile savaş alanının arka kısmında büyük bir kamp alanı kurulmuştu. Bu alana ordu için erzak ve bol miktarda su konmuştu. Ayrıca bölgede bulunun bütün şifacılar ve simyacılar şu an bu kamp alanındaydılar.
Savaş sırasında orduda oluşan yaralanmalar ve daha ağır durumlarla ilgilenmek üzere kurulan bu kamp alanı tamamen Haru'nun fikriydi.
Kızıl Birlik sayıca onlardan fazla olmalarına rağmen uzun süre savaşabilecek bir konumda olmayacaklardı. Çünkü ordu fazla miktarda erzak ve suya ihtiyaç duyacaktı. Erzağı yanlarında getirseler bile tüm orduya yetecek kadar suyu taşımaları mümkün değildi.
En fazla beş veya altı gün ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar suyu yanlarında getirebilirlerdi. Haru onları savaş alanında oyalarsa ordularının sayı üstünlükleri aynı zamanda kendi dezavantajlarına dönüşeceği için savaşı kolayca ve az kayıpla kazanacağını düşünüyordu. Kızıl Birlik orduları Xzuen Gosu'nun önderliğinde Yaokai Bölgesi'nin önünde ki düzlüğe varmışlardı.
Xzuen bölgeye baskın yapmayı hedeflese de karşısında savaşa hazır iki milyon kişilik İntikamcı ordusunu görünce tedirgin olmuştu. Casuslarından aldığı bilgiye göre Yaokai Bölgesi'nde sadece sekiz yüz bin kişi olması gerekiyordu. Oysa karşısında tam iki milyon kişi vardı.
Şu an dört milyon Kızıl Birlik askerini komuta etse de savaşın sonucundan emin değildi.
Fakat öyle ya da böyle bu savaş adını tarihe ya altın harflerle ya da kanlı harflerle yazdıracaktı. Haru'nun ise tarih gibi bir derdi yoktu. O daha çok savaşı bir şekilde kazanıp intikamına yaklaşmanın peşindeydi. O gün sadece iki ordunun birbirlerini incelemeleri ile geçmişti. Ertesi gün şafak sökerken Xzuen Gosu ordusunu düzenlemiş ve savaşa hazır hale getirmişti. Artık kim daha iyi hamleler yaparsa bu savaşı o kazanacaktı.
Güç savaş için çok önemli olsa da doğru kullanılmadıktan sonra savaşta bir işe yaramazdı. Oysa zekâ bir savaş için vazgeçilmezdi.
Tabi ki bu savaşan sıradan askerler için değil onları komuta edenler için geçerliydi. Sıradan askerlerin yapabileceği tek şey savaş meydanında inandıkları şey uğruna ölmeyi göze alarak savaşmaktı. Haru bütün İntikamcı ordusunun önüne geçerek insanlık tarihine geçecek olan o meşhur konuşmayı yapmaya başladı.
Haru onu dinleyen ve ona bağlı olan askerlerine "Ben bugün bu meydanda savaşmak için bulunmuyorum. Amacım zenginlik elde etmek uğruna milyonlarca kişinin kanını akıtması değildir. Aksine ben bugün bu meydanda İntikamcı sıfatıyla bulunuyorum. Biz İntikamcıyız. Bize yapılan en ufak kötülüğün bile intikamını alırız. Bugün bu meydanda bizim evimizi yağmalamaya ve hepimizi ortadan kaldırmaya gelen karşımızda ki sefillerden hiç unutamayacakları bir intikam alacağız. Hepinizin sağ kalacağına söz veremem. Evet aramızdan bazıları ölecek, fakat biz onlarında intikamını alacağız. Biz ölürüz, öldürürüz ama her zaman intikamımızı alırız" dedi.
Bu sözlerinin ardından iki milyon kişilik İntikamcı askeri tek bir ağızdan "İntikam!!!" diye nara atmaya başladılar.
Haru Rüzgâr Duvarı tekniğini kullanmak için hazırlandı. Daha sonra ordusuna "Kare Formasyon Dış Kalkan" dedi. Emri alan ordu hemen kare formasyona geçerek kalkanlar ile ordunun dış kısmını korumaya aldılar. Şu anda İntikamcı ordusunun bulunduğu alanda on üç tane kare formasyon şeklini almış birlik vardı. Haru'nun generalleri onunla aynı savaş emrini yönettikleri askerlere vermişlerdi.
Xzuen Gosu ordusu savaş pozisyonu aldığı anda her savaşta bir klasik haline gelen menzilli saldırıya başlama emri verdi.
Dört milyon askerin gökyüzüne attıkları oklar yeni söken şafağa rağmen ortalığı karanlığa boğdu. İntikamcı ordusunda ki askerler kalkanları ile menzilli saldırıya karşı hazır bir şekilde beklerken Haru "Rüzgâr Duvarı" diye bağırdı.
Aurası ile kontrol ettiği rüzgâr sayesinde havada ki bütün oklar rüzgâr duvarına çarparak durmak zorunda kalmıştı. Haru duvarı sadece olduğu yerde tutarak ileri göndermemişti. Bunu yapsa düşman ordusuna büyük bir zarar verebilirdi. Fakat gücünün büyük bir kısmını da harcardı. Savaşın sonra ki aşamalarında güçsüz düşmemek için rakibe zarar vermektense saldırısını etkisiz hale getirmeyi tercih etmişti.
İki ordu içinde Haru'nun yaptığı şey oldukça şaşırtıcıydı. İntikamcı askerleri Haru'nun gücü karşısında sevinirken Kızıl Birlik askerleri korkmaya başlamışlardı. Gökyüzünden yağan dört milyon oku sanki ufak bir tüy parçasıymış gibi durduran birisi sıradan bir kişi olamazdı.
Xzuen Haru'nun yaptığı şeyden etkilense de vazgeçmeye niyeti yoktu. Öyle ya da böyle iki tarafta biri yok olana kadar bu savaş devam edecekti.
Xzuen Yaokai Şehri'nde Haru'nun yaptıklarını ve onu savaş sonunda esir almasını unutamıyordu. En çok sinir olduğu şeyse ondan vergi almaları için gönderdiği askerlerinin kafalarının bir sandık içinde ona göndermesiydi. Üstelik sandığın içine koyduğu üzerinde "Adamlarınla benden vergi istemişsin. Zaten size vergi veriyorum. Hepinizin canını almamam size verdiğim verginin bedelidir" yazan kart ise onun öfkeden deliye dönmesine neden oluyordu. O böyle bir hakareti asla kabul edemezdi. Bunun için sonuna kadar pes etmeden devam edecekti.
Bu savaş meydanında ölecek olsa bile geri çekilmeyi düşünmüyordu. Çünkü aşağılık bir şekilde yaşamaktansa onurlu bir şekilde ölmeyi tercih ederdi. Ordusuna kanatlardan ayrılma emri verdi. Böylece ordusu sağ ve sol olmak üzere iki kanata ayrılmıştı.
Orta kısımda ise merkez ordusu bulunuyordu. Merkezde ki ordu sayıca daha fazlaydı. Üstelik ağır zırhlar ve büyük boy kalkanlar taşıyorlardı.
Xzuen'in kullandığı savaş taktiği aslında oldukça iyiydi. Fakat Haru'nun savaş taktikleri konusunda alt edilemez bir deha olduğunu bilmiyordu. Bunun için taktiğini Haru'nun anlamayacağını ve başarıya ulaşacağını düşünüyordu. Bu taktikte zırhlı merkez ordusu düşmanın üzerine saldırıya geçer ve düşman ordusunun odağını ve saldırısını üzerine toplardı. Düşman ordusu savaş yüzünden dağılmaya başladığı anda sağ ve sol kanat düşmanın etrafını kuşatır ve ağır kayıplar vermesine yol açardı.
Çünkü sağ ve sol kanatta ki askerler hafif zırhlar giyen veya cübbe giyen büyücülerden ve okçulardan oluşurdu.
Düşman ordusunun düzeni bozulduğu anda saldırıya açık olan iki yanından menzilli saldırılar ile düşman ordusuna ağır kayıplar verdirirlerdi. Haru Xzuen Gosu'nun ne yapmak istediğini anlamıştı. Burain, Tmon ve Kysara'ya düşmanın sol kanadına, Ayzu, Iseul ve Hinu'ya düşmanın sağ kanadına saldırmalarını emretti. Aynı zamanda kendisi de Chin, Ken, Kwan, Hyun, Ranun ve Asling'le birlikte düşman ordusunun merkezine saldıracaklardı.
İki orduda savaş meydanında savaşmaya başladılar. Haru Wulkar ile önüne geleni biçerek düşman hattının içlerine doğru ilerliyordu.
Amacı Xzuen Gosu'ya ulaşarak onu öldürmek ve bu işi kökten bitirmekti. Gücünü savaş meydanında harcamak istemediği için kırmızı yıldırımları kullanmaktan kaçınıyordu. Şu an için sadece yeşil pulları kullanarak sağlam bir zırha sahip olmuştu.
Yeşil pulların verdiği güvenle yaralanma korkusu olmadan önüne gelenle savaşıyordu. Bu sırada ana komutanın diğerlerine göre daha yüksek bir konumda olduğu için Burain'in yönetiminde olan sol kanat düşmanın sol kanadı ile savaşıyordu. Fakat sayıca düşman ordusundan az oldukları için zor durumdaydılar. Etrafları neredeyse tamamen çevrilmişti. Çünkü düşmanın merkez ordusundan sol kanadına destek gelmişti.
Burain bu durumda geri çekilmek zorunda olduğunu bilse de geri çekilme emrini kesinlikle vermiyordu.
O da tıpkı Haru gibi bu savaşın iki taraftan biri tamamen yok olana kadar süreceğinin farkındaydı. Ayzu'nun yönetiminde ki olan sağ kanat düşmanın sağ kanadını kısa sürede etkisiz hale getirmişti. Düşmanın sağ kanadından kalanlar merkez ordusu ile birleşmişti.
Bunun için Ayzu düşmanın merkez ordusuna sağ taraftan saldırmaya başlamıştı. Haru oldukça şiddetli geçen savaşa rağmen Burain'in ve yanında ki askerlerin zor durumda olduğunu fark edebilmişti. Hemen Ranun, Asling, Chin ve Ken'i sol kanata destek olması için göndermişti. Haru bu sırada Xzeun Gosu'nun yerini fark edebilmişti. O da askerleriyle birlikte savaşıyordu.
Haru Xzuen Gosu'nun üç İntikamcı askerini kullandığı değişik bir teknikle öldürdüğünü görünce öfkeden deliye dönmüştü.
Hemen Yolan Adımları tekniğini kullanarak onun yanına gitmiş ve Kahrın Yedi Katı tekniğinin sağladığı toprak elementinin gücünü kullanarak elinde ki Wulkar ile ona saldırmıştı. Xzuen Gosu onun saldırılarına karşılık veriyordu.
Haru onun üstünde üstünlük kurduğu sırada bir anda nereden geldiğini anlayamadığı bir büyü sırtına isabet etmişti. Haru büyünün hiç hasar vermediğini düşündüğü için önemsemedi. Fakat bu büyü sıradan bir büyü değildi. Angmar'ın Çürüten Laneti isimli bir tekniğin çürütme etkisine sahip karanlık bir büyüydü. Haru'nun bedeninde ki yeşil pullar büyünün etkisi ile çürümeye başlamıştı.
Daha ne olduğunu anlayamadan tamamen savunmasız kalmıştı. Üstüne Xzuen Gosu'nun savurduğu darbe ile sağ tarafından karnının hemen üstünden derin bir kesik almıştı. Haru düşman ordusunun içinde çok ilerlediği için savunmasız kalmıştı.
Tam On Bin Yıldırımın Öfkesi tekniğini kullanacağı sırada sırtına aldığı bir kesikle yere çökmek zorunda kalmıştı.
Xzuen Gosu yanında genç sayılabilecek bir kadınla birlikte karşısında dikiliyordu. Kadının üzerinde ki cübbeden büyücü olduğunu anlamak zor değildi. Hemen arkasında ise büyük bir ihtimalle onu sırtından yaralayan kişi vardı. Haru her zaman ki gibi kendine çok güvenmiş ve kibrinin esiri olmuştu. Çok güçlü olsa da yalnız olduğu sürece bu güç onun pek işine yaramıyordu.
Bağlı olduğu kaynak canavarının gücü olan ucunda sivri bir dikenin var olduğu kuyruk bedeninde oluşmaya başlamıştı.
Haru kuyruğu arkasında ki kişiye saplamış ve ölmesini sağlamıştı. Anlam veremediği bir şekilde yeşil pulları kullanamıyordu. Arkasında ki askeri öldürmüş olsa da çevresi kısa sürede düşman askerleri tarafından sarılmıştı.
Ayzu yanında ki Iseul ve Hinu ile birlikte düşmanın merkez ordusuna büyük kayıplar verdirmeye devam ediyordu. Düşman ordusu kısa bir süre sonra geri çekilme noktasına gelmişti. Bu sırada Haru'ya eşlik eden Kwan ve Hyun yanlarında ki askerler ile birlikte Ayzu'nun yanında ki askerlerle birleşerek bir araya gelmişlerdi. Bu sırada Haru'nun yokluğu fark edilmişti. Çünkü Haru'nun emrinde olan askerler şu an Ayzu'nun yanında olmasına rağmen Haru ortalarda yoktu. Ayzu ve yanında ki askerler düşman hattının içlerine doğru süratle ilerlemeye başladılar.
Burain yanında ki Tmon ve Kysara ile yoğun düşman kuşatması yüzünden yenilecekleri sırada Haru'nun onlara destek için gönderdiği Chin, Ken, Ranun ve Asling sayesinde hem yenilmekten hem de ağır kayıplar vermekten kurtulmuşlardı.
Üstelik yeni gelen takviye güçle birlikte Burain düşman üzerinde hakimiyet sağlamaya başlamıştı.
Düşman ordusunun sol kanadı merkez ile birleşmeye ve geri çekilmeye başladığı zaman Burain yanında ki askerlerle birlikte merkez ordularının peşinden gitmeye başladılar. Önlerine gelen düşman askerlerini dağıtarak kısa sürede Ayzu'nun grubu ile birleşmeyi başardılar.
On üç kola ayrılan İntikamcı ordusu yenilen düşmanları son bir vuruşla etkisiz hale getirmek için bir araya gelmişti. Fakat Haru aralarında yoktu. Ayzu ve Burain gidebildikleri kadar hızlı bir şekilde düşman ordusunun içlerine gitmeye çalışıyorlardı. Haru'nun tehlikede olabileceğini düşündükleri için acele ediyorlardı. Bunun için Ayzu biri sağ omzuna diğer ise sol baldırına olmak üzere iki ok yarası alırken Burain ise sağ koluna bir ok yarasıyla sağ dizinin hemen üstüne bir kılıç yarası almıştı. Yine de durmadan ilerlemeye devam ediyorlardı.
Bu sırada Haru dizlerinin üzerine çökmüş bir şekilde başını öne eğmişti. Etrafında ki tüm düşmanlar onun ölmek üzere olduğunu düşünseler de fena halde yanılıyorlardı. Haru savaş alanında ölen her insanın ruhunu kalbinde topladığı için büyük bir sıkışma yaşamıştı.
O kadar çok ruh kalbine akın ediyordu ki Haru bu yeni güçle ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi.
Artık kalbinde ki ruh sayısı iyice arttığı sırada Haru kafasını gökyüzüne kaldırarak çığlık atmaya başladı. Xzuen düşmanının önünde acı içinde çığlık attığını düşündüğü için büyük bir mutluluk duyuyordu. Tam onu öldürecek darbeyi vuracağı sırada bir anda geriye doğru savruldu.
Sadece o değil Haru'nun etrafında ki bütün askerler geriye doğru savrulmuştu. Haru'nun yaptığı şey tamamen kalbinde bağlı olduğu kaynak canavarının ruhu sayesinde kalbinde bulunan bütün ruhların gücünü kullanabilmekti. Haru kalbinde hissettiği sıkışmadan dolayı bu gücü çığlık atarak dışarı vurmuştu. Bedenine giren her ruhla birlikte gücü inanılmaz bir şekilde artıyordu.
Haru kalbinde sıkışma oluşmasını sağlayan bu gücü serbest bıraktı. Bir anda aydınlık olan hava kararmaya başlamıştı.
Aynı şekilde sıcak olan savaş meydanı hızlı bir şekilde soğumaya başlamıştı. Aynı anda savaş meydanında olan herkes acı dolu çığlıklarla yere yapışmıştı. Şu an İntikamcı ordusu ve Kızıl Birlik ordusu askerlerinden sağ kalanlar yere yapışmış birlikte acı çekiyorlardı.
Haru'nun attığı çığlıkla birlikte herkes acı dolu çığlıklar atmaya başlamıştı. Bunun sebebi Haru'nun kalbinde topladığı bütün ruhların acı ile çığlık atmasıydı. Bu sayede Haru çevresinde ki her şeye acı çektirebiliyordu. Haru biraz kendine gelince bu çığlığın etkisini kontrol etmek için odaklandı. İntikamcı askerlerinin bu çığlıktan etkilenmemesini istiyordu. Ayrıca şimdiden bu saldırıya bir isim düşünmeye başlamıştı.
En uygun isim Ruh Çığlığı'ydı. Haru aurası ile odaklandığı zaman İntikamcı askerlerinin acı çekmekten kurtulmasını sağlamıştı.
Artık Ruh Çığlığı'nı aurası sayesinde tam anlamıyla kontrol edebiliyordu. Haru çığlık atmayı kestiği anda Kızıl Birlik ordusunda ki güçsüz olan askerlerin hepsi ölmüştü. Sadece çok güçlü olanlar sağ kalmıştı. Fakat onlarda çığlığın etkisi ile bayıldıkları için savaşamaz durumdaydılar.
Haru'nun düşündüğünün aksine savaş oldukça hızlı bitmişti. O gün savaş alanında ki ganimetlerin hepsi bir yere toplanmıştı.
İntikamcı ordusuna ait cesetler toplanarak toplu bir mezara gömülmüş ve yer işaretlenmişti. En kısa zamanda bu toplu mezarın olduğu yere bir anıt yapılacaktı. İki milyon olan İntikamcı ordusu Yaokai Savaşı'ndan sonra bir milyon iki yüz elli bin kişiye düşmüştü. Beş yüz binden fazla yaralı vardı. Kızıl Birlik ordusunun ise yüzde doksan altısı yok edilmişti. Kalan yüzde dörtlük kısım ise Yaokai Bölgesi'ne gönderilerek zindanlara kapatılmıştı. Onlarla savaştan sonra ilgilenilecekti. Sağ kalanların arasında Xzuen Gosu'da vardı.
Haru o günden sonra iki gün içinde Kızıl Birliğe ait olan bütün kaleleri ve askeri şehirleri ele geçirmişti.
Bu yerlere destekçilerinden oluşan gruplar yerleştirilmişti. Artık Güney Kartal Krallığı'nda Başkent Fonsia hariç her yer İntikamcı Birliği'ne aitti. Haru başkente bir an önce saldırarak krallığın tamamını ele geçirmek istese de ne yazık ki bunu yapamıyordu.
Çünkü ordunun girdikleri son büyük savaştan sonra tekrar kendine gelmesi lazımdı. Yedi yüz elli bin kişinin ölmesi kuşkusuz orduda ki herkesi etkilemişti. Üstelik yaralı sayısının çok fazla olması ayrı bir etkendi. Beş yüz bin yaralı vardı. Savaşın ardından kurulan kampa gönderilen yaralılar bakım altına alınmıştı. Haru Başkent Fonsia'nın etrafına Ayzu ve Burain'in yönetiminde iki yüz elli bin kişilik bir İntikamcı ordusu göndermişti. Bu ordu başkentin etrafını tamamen kuşatarak giriş ve çıkışları engelliyordu.
Diğer krallıklar ise Güney Kartal Krallığı'nda çıkan iç isyanı değişik duygularla izliyorlardı.
Doğu Aslan Krallığı İntikamcı Birliği'ne duyduğu nefretten ve aralarında ki düşmanlıktan dolayı isyanı tedirginlikle izliyordu. Çünkü kim ne derse desin isyanın başarılı olduğunun hepsi farkındaydı. Kral ordusu ve onu destekleyenlerle birlikte başkente kapatılmıştı.
Kuzey Kaplan Krallığı Güney Kartal Krallığı'nda ki iç isyandan dolayı hem mutlu olmuşlar hem de üzülmüşlerdi. Mutlu olmuşlardı çünkü Güney Kartal Krallığı en büyük düşmanlarıydı. Bu yüzden zayıf duruma düşüp yıkılmaları işine gelirdi. Fakat aynı zamanda üzülmüşlerdi. Çünkü bu isyanda en ufak bir etkileri yoktu. Batı Panter Krallığı ise kuşkusuz en mutlu olan krallıktı.
Çünkü Haru Güney Kartal Krallığı'nı ele geçirirse iki krallık birbirlerine akrabalık bağları ile bağlanmış olacaktı.
Bu da iki krallığın gelecekte birleşerek tek bir krallık olmasının önünü açacaktı. Böyle bir şey olursa kıtada ki en güçlü krallık konumuna geçecekleri bir gerçekti. Ayrıca Haru sayesinde Doğu Aslan Krallığı'na saldırmakta sıkıntı çekmiyorlardı.
Haru Batı Panter Krallığı ordularına kendi bölgelerinden geçiş hakkı verecekti. Böylece Doğu Aslan Krallığı'nın işi çok daha çabuk bitecekti. Haru beş günlük bir süreyi tamamen ordunun düzenlenmesine ve yeni ele geçirilen bölgelerin ihtiyaçlarına ayırdı. Yaokai Bölgesi'nden büyük kervanlar krallığın dört bir yanına doğru yola çıkmışlardı. Bu beş günlük sürede ordu toparlanmış ve savaşa hazır hale gelmişti.
Haru Yaokai Bölgesi'ndeyken karısı Emilia'yı görmüş ve bir ihtiyacı olup olmadığını sormuştu. Aynı zamanda onu korumaları için yüz tane İntikamcı askeri bırakmıştı. Bu arada beş günde uzun ve yorucu çabalar sonucu İntikamcı toplu mezarının üzerine bir anıt yapılmıştı.
Anıtın altına ise "Öldük ama gözümüz arkada değil, çünkü biliyoruz ki İntikamımız alındı" yazılmıştı.
Bu anıt İntikamcı ordusuna bir nebze moral olmuştu. Haru orduyu toparladıktan sonra Başkent Fonsia'ya doğru harekete geçti. Yaokai Savaşı sırasında aldığı yaralar daha tam anlamıyla iyileşmese de Haru bunu umursamıyordu. Başkent Fonsia'yı kuşatan Ayzu ve Burain'in yanına vardığı zaman bütün İntikamcı ordusunu kuşatmaya göndermişti. Daha sonra ise bir güvercin ile başkentte ki destekçilerine haber yollamıştı.
Emri alan destekçiler aynı gün Başkent Fonsia'da ki suyu zehirlemişlerdi. Ayrıca yiyecek ambarlarının büyük bir bölümü yakılmıştı.
Tam planlandığı gibi bir günlük bir kuşatmanın sonucunda durumun umutsuz olduğunu gören kral ve yanında ki kişiler teslim olmayı kabul etmişlerdi. Haru onların hepsini Kızıl Birlik esirlerinin yanına hapsedilmek üzere Yaokai Bölgesi'ne göndermişti.
Başkent Fonsia'ya giren İntikamcı ordusu ile isyan tamamen başarıya ulaşmıştı. Artık krallığın adı Güney Kartal Krallığı değil Güney İntikamcı Krallığı'ydı. Haru güç olarak büyük ölçüde zayıflamış olsa da sonunda bir krallığı ele geçirmeyi başarmıştı. Krallık şu an zayıf olsa da en kısa zamanda güçlenecekti. Haru bunun için elinden geleni yapacaktı. Savaşın ve isyanın bitmesinin ardından İntikamcı ordusu krallığın önemli noktalarına gönderilmişti. Krallığın yeni yönetim yeri Yaokai Bölgesi olmuştu.
Haru Başkent Fonsia'da ki sarayda kalmaktansa aradan geçen o kadar zamandan sonra evi olarak gördüğü Yaokai Bölgesi'nde kalmayı tercih etmişti. Bunun için krallığın başkenti hala Başkent Fonsia olsa da krallığın yönetimi Yaokai Bölgesi'nden yapılacaktı.
Haru krallıkta ki bütün şehirlere, köylere ve kasabalara uygun gördüğü yöneticileri atamıştı.
Aynı zamanda Yaokai Bölgesi'ne isyan sırasında düşman olarak görülen esirlerin hepsi krallığın her tarafından toplanarak getirilmişti. Haru bu esirleri halkın katılımına açık olan bir mahkemede yargılamış ve suçlarına göre cezalandırmıştı. Başta eski Güney Kartal Krallığı kralı olmak üzere Xzuen Gosu ve tüm Kızıl Birlik üyeleri idam edilmişti. Daha ufak suçlardan dolayı cezalandırılanların bazıları hücrelere kapatılmıştı.
Bazılarınınsa belli uzuvları kesilmişti. Bu şekilde bütün esirlere hak ettikleri cezalar verilmiş ve krallıkta düzen tam anlamıyla olmasa da sağlanmıştı. Hala isyanı fırsat bilen haydut çetelerinin ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Haru isyandan dolayı kazandığı büyük miktarda ki savaş ganimetini kullanarak krallığın tamamında haydut avı başlatmıştı.
Bir hayduttun kellesine yüz altın ödül verilince krallıkta gücü yeten herkes haydut avına çıkmıştı. Bu sayede krallık haydutlardan temizlenmiş ve tam düzen sağlanmıştı. Haru başardığı bunca şeye oldukça mutlu olsa da içinde anlam veremediği bir rahatsızlık hissi vardı.
Sanki oldukça kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordu. Krallıkta düzen sağlandığından beridir Haru Yaokai Bölgesi'nden dışarı çıkmamıştı. Fakat içinde ki bu hisse dayanamayarak Yaokai Bölgesi'nden ayrıldı. Yanına sadece savaş hayvanı Serith'i almıştı. Haru hiç kabul etmek istemese de değişiyordu. Bu değişimin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmese de engelleyemeyeceğini biliyordu.
Hisleri gittikçe güçleniyordu. Yaokai Bölgesi'nden ayrılarak Güney İntikamcı Krallığı sınırları içinde dolaşmaya başladı. Fakat yapacak bir şey bulamadığı için kılık değiştirerek Kuzey Kaplan Krallığı'na doğru yola çıktı. Erith olmanın ve prenses Belany'i görmenin vakti gelmişti.
Comment Now
0 yorum