Bölüm 33 - Taş Totem



Siyah cübbeli rahipler bile oldukça şaşkındı ve korkuyorlardı. Çünkü ibadet ettikleri taş totem karşılarında ki melek ve titan olan Erith'ten daha güçlü olamazdı. Gökyüzünü ve daha önce hiç görmedikleri kırmızı yıldırımları kontrol eden Erith onların hiçbir vasfı olmayan taş totemlerinden daha kutsal olduğu kesindi. Liderleri bile aynı düşüncedeydi. Gölge Tarikatı kendilerine gerçek anlamda bir kutsal bulmuşlardı.


Haru karşısında ki on binlerce insan kalabalığını süzdükten sonra gözü siyah cübbelilere takıldı.


Analiz yeteneği sayesinde hepsinin içinde bulundukları ruh halini anlayabiliyordu. Haru onların inançlarını sorgulamalarını sağlamıştı. Ayrıca burada ki bu kadar insanı bir tiran bir melek olduğuna inandırmıştı. Başta böyle bir amacı yoktu.


Fakat insanların buna inanacak kadar aptal olması ona yeni fikirler vermişti. İnsanları bu şekilde yönetebilirdi. Kendine ait bir tarikat kurar ve onların bu aptallıkları sayesinde her geçen gün sayılarını arttırıp güçlenebilirdi. Fakat bu şekilde onları düzgün eğitemez ve bağlılıklarını kazanamazdı. Gerçek ortaya çıktığı anda tarikatları anında dağılırdı. Fakat İntikamcı Birliği'nin dağılması mümkün değildi.


Çünkü birlik tamamen bağlılık üzerine kuruluydu. Haru yine de ilerleyen günlerde desteğe ihtiyacı olursa Gölge Tarikatı'nı kullanmaya karar vermişti.


Konuşmaya kaldığı yerden devam ederek "Ben buraya şu an aramızda bulunan Gölge Tarikatı'na önderlik etmek için gönderildim. Aranızda gerçeğe en çok yaklaşmış olan tarikat Gölge Tarikatı'dır. Ben onların o güçsüz totemlerini yok edip onlara bir tiran olacağım" dedi.


Gölge Tarikatı'nda ki rahipler duyduklarına fazlasıyla sevinmişlerdi. Bir melek bir tiran olan Erith onların gerçeğe en çok yaklaşan tarikat olduğunu ve onlara önderlik edeceğini söylüyordu. Tarikat lideri bile bu karara memnun olmuştu. Erith onlara önderlik ettiği sürece oldukça güçlenirlerdi. Üstelik sırf onlar için gelmiş bir tiran bir melekti. Bu durum onlara katılmak isteyen binlerce müridin olmasını sağlardı.


Kısa sürede güçleri her yere yayılırdı. Haru liderin ve diğer siyah cübbelilerin yanına gidip "Sizleri kendi kutsallığımla(!) kutsuyorum" dedi.


Etrafında ki on binlerce insan çoktan onun müridi olmuşlardı. Haru o gün liderleri ile birlikte Gölge Tarikatı'nın saklandığı ormana gitmişlerdi. Orman iki dağın arasında olduğu için son derece korunaklıydı. Onları takip eden on binlerce insan o gün Gölge Tarikatı'na kabul edilmişlerdi.


Haru sadece iki saatte tarikatın bütün kontrolünü ele geçirmişti. Etrafında ise yaklaşık kırk bin mürit vardı. Haru hepsinin gözü önünde taş totemlerinin yanına gitmişti. Totemin ortasında Cennetin ve Cehennemin Yedi Katı teknikleri vardı. Haru toteme vurduğu tek darbe ile paramparça etmiş kaşla göz arasında iki tekniği boyutsal yüzüğüne koymuştu. Hepsi totemin parçalanışını büyük bir zevkle izlemişlerdi.


Artık onları yöneten bir melek, bir tiran vardı. Haru istediğini elde ettiği halde burada birkaç gün kalmaya karar verdi.


Onlara geri çağrıldığını fakat en önemli anlarda yanlarına geleceğini söyleyerek yanlarından ayrılacaktı. Böylece ihtiyacı olduğu zaman beyaz sakalını takıp binlerce üyesi olan Gölge Tarikatı'nı yönetecekti. Yokluğunda ise emirlerini tarikatın eski liderine bildirecekti.


Lider ise onun yokluğunda tarikatın yönetimini devralacaktı. Böylece Kuzey Kaplan Krallığı içinde büyük bir askeri güce sahip olacaktı. Bu gücü ise alacağı intikamda kullanmayı amaçlıyordu. Hem teknikleri ele geçirmiş hem de büyük bir askeri güce sahip olmuştu. Üç gün sonra hepsini kutsamış(!) ve tarikattan ayrılmıştı. Yönetimi ise eski lidere bırakmıştı.


Lidere tarikatın mürit sayısını her geçen gün büyütmesini ve geri gelene kadar kesinlikle ortaya çıkmamalarını söylemişti.


Bu işi de hallettikten sonra beyaz sakaldan ve rahip kıyafetlerinden kurtulmuştu. Tekrar İntikamcı Birliği kıyafetlerini giymiş ve Serith'in sırtında Güney Kartal Krallığı'na doğru yol almaya başlamıştı. Artık Başkent Fonsia'da ki teknikten başka alacağı teknik kalmamıştı.


Haru Başkent Fonsia'ya geldiği anda onu tanıyan herkes hem şaşırmış hem de dehşete düşmüştü. Aradan geçen zamandan sonra ölü sandıkları Haru'yu canlı görmek onları şaşırtmıştı. Haru'nun sırtına bindiği Serith ise korkmalarına neden olmuştu. Bu panterlerin ne kadar güçlü olduğunu hepsi çok iyi biliyordu. Bu panterlerden sadece Batı Panter Krallığı'nda vardı. Fakat Haru bir tanesine sahip olmayı başarmıştı.


Haru direk kralın sarayına gitmiş ve kralın taht odasına çıkmıştı.


Kralla konuşmalarından sonra son derece memnun olmuştu. Çünkü Batı Panter Krallığı destek olarak gönderdiği ordu ile savaşı kazanmalarını sağlamıştı. Güney Kartal Krallığı topraklarını genişletmiş ve yüklü bir savaş ganimeti elde etmişti.


Kral Haru'ya tüm bu başarılarından dolayı ele geçirilen topraklardan Yaokai Bölgesi kadar büyük bir bölge olan Zarmuth Bölgesi'ni verdiğini açıklamıştı. Artık bu bölgede İntikamcı Birliği'ne aitti. Bölgede bulunan Zarmuth Şehri ise bir ticaret şehriydi. Haru bu bölgeyi ele geçirdikleri için sevinmişti. Krala ayrıca Yasak Kütüphane'de bulunan Yerin Yedi Katı tekniğini istediğini söylemişti.


Kral ise Haru'nun böyle bir tekniği neden istediğini sormuştu.


Kralın öğrendiğine göre geri kalan üç yedi kat tekniği olmadan bu teknik bir işe yaramazdı. Haru ise krala tekniği ilgisini çektiği için istediğini karşılığını verebileceğini söylemişti. Kral ise tekniği Haru'ya borçlu olması karşılığında vermişti.


Haru artık krala borçluydu. Bu borç kralın istediği şeyi yaptığı zaman ödenecekti. Haru son tekniği de boyutsal yüzüğüne koymuş ve hemen Serith'in sırtına atladığı gibi Yaokai Bölgesi'ne gitmişti. Bölgenin dış surlarına ulaştığı zaman onu gören İntikamcı askerleri neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Haru ise onların bu haline basit bir şekilde tebessüm etmişti. Onların bu bağlılığı oldukça güzel bir şeydi.


Haru buraları oldukça özlemişti. Uğruna birçok tehlikeyi göze aldığı bu bölge evi gibiydi.


Evden ayrılmak ne kadar kötüyse geri dönmekte bir o kadar harikaydı. Haru'nun döndüğü haberi alındığı zaman Burain, Tmon ve Kysara hemen Haru'yu karşılamak için beklemeye başlamışlardı. Haru'nun yokluğunda birliği inanılmaz büyütmüşlerdi.


İki yüz elli bin olan asker sayısını savaştan sonra üç yüz bine çıkarmışlardı. Yaokai Bölgesi'nin geliri geçen zamanlara göre iki kat artmıştı. Ayrıca savaş ganimeti olarak yüklü bir miktar altın almışlardı. Hazine her zamankinden daha dolu bir haldeydi. Ayrıca eğitimler aksatılmamış birliğin teçhizatları daha güçlü hale getirilmişti. Artık herkes birbirinin aynı olan takım zırhlar giyiyordu.


Bu zırhların tam göğüs kısmında İntikamcı Birliği'nin arması vardı.


Ayzu Haru'nun gidişinden dolayı esiri olan Vymor'u suçladığı için ona sürekli işkence yapmıştı. Artık bir rutin haline gelen işkence seanslarından biri daha bittiği sırada Haru'nun Yaokai Bölgesi'ne geri döndüğünü öğrenmiş ve hemen onun gideceği yere koşmuştu.


İntikamcı kışlasına gideceğine neredeyse emindi. Haru İntikamcı kışlasına geldiği anda bölgede görev yapanların dışında ki bütün İntikamcı askerlerinin meydanda hazır bir şekilde kendisini beklediğini fark etti. Başlarında Burain, Kysara ve Tmon vardı. Haru Ayzu'yu aradığı zaman hiçbir yerde göremedi. Tam kötü bir şeyler olduğunu düşündüğü sırada kışlaya girmeye çalışan Ayzu'yu gördü.


Fakat ilginç bir şekilde İntikamcı Birliği askerleri kışlaya girmesine izin vermiyordu.


Haru yanlış hatırlamıyorsa ki hafıza sarayı sayesinde böyle bir ihtimal yoktu. Ayzu'nun ordunun en önemli generallerinden biri olduğuna emindi. Hemen kışlanın kapısına giderek İntikamcı Birliği askerlerine Ayzu'yu neden içeri almadıklarını sordu.


Aldığı cevap ise bir hayli ilginçti. Askerler ona bölgeden ayrılma sebebi Ayzu olduğu için kışlaya almadıklarını söylemişti. Haru ise onlara ne olursa olsun Ayzu'nun ordunun bir generali olduğunu ve öyle davranılması gerektiğini hatırlatmıştı. Askerler gönülsüzce de olsa selam verip kışlaya girmesine izin vermişlerdi. Haru Ayzu ile doğrudan konuşmamaya özen göstermişti. Ona hala kırgındı.


Daha sonra Burain, Kysara ve Tmon'un yanına gelmişti. İntikamcı ordusunu selamladıktan sonra generallerin hepsiyle bir odaya toplanmışlardı. Konuşulması gereken birçok önemli konu vardı. En önemlisi ise Zarmuth Bölgesi'nin geliştirilmesiydi.


Bölge şu an başsızdı. Ayrıca orada yaşanan savaş yeni bittiği için karışıklıklar devam ediyordu.


Haru bölgenin eskiden Doğu Aslan Krallığı'na ait olduğunu şimdiyse iki krallığın arasında ki sınır olduğunu biliyordu. Üstelik bölgenin verimi Yaokai Bölgesi kadar yüksek değildi. Bölgede sıcaklık daha fazla olduğu için tarım yapmak imkânsız hale geliyordu. Haru bu bölgenin gelişimi ve yönetilmesi için bir planlama yapmak zorundaydı. Üstelik oldukça büyük bir yapım aşaması onları bekliyordu.


Haru bu bölgeye iki tane general ataması gerekiyordu. Çünkü bölgeye ordudan yüz bin askeri gönderecekti.


En ufak bir savaş tehlikesine karşı büyük bir ordu göndermek zorundaydı. Ayrıca hazineden alınan altınlarla o bölgede ki inşa çalışmaları başlayacaktı. Haru'nun iki eğitimli generale, bölgeyi yönetebilecek bir yöneticiye ve o bölge için çok fazla askere ihtiyacı vardı.


Bölgenin korunması büyük bir önem taşıyordu. Haru Tmon ve Kysara'yı general olarak Zarmuth Bölgesi'ne atamıştı. Onlara orduda ki tecrübeli askerlerden yüz bin kişilik bir ordu hazırlamıştı. Ayzu'yu ise daha önceden eğittiği için Zarmuth Bölgesi'ne yönetici olarak atamıştı. Ayrıca başta generalleri olarak bütün İntikamcı ordusuna Ayzu'ya yapılan bir saygısızlığı ağır şekilde cezalandıracağını duyurmuştu.


Hazinede ki altınların yarısını onlara vermişti. Ayrıca bölgenin dışına tıpkı Yaokai Bölgesi gibi güçlü surlar ve yerleşim yerleri yapılmasını emretmişti. Üstelik Yaokai Bölgesi ile bağlantıyı kesmemelerini de emretmişti. Ayzu bu karardan dolayı hiç memnun değildi.


Bu kararı bir çeşit sürgün cezası olarak görüyordu. Fakat itiraz edecek hali yoktu.


Çaresiz katlanacaktı. Haru ise Yaokai Bölgesi'nde rütbeli eğitimlerine başlamıştı. İki general ve bir yönetici eğitiyordu. Eğitimleri bittiği zaman onları Zarmuth Bölgesi'ne atayarak kendi generallerini geri çağıracaktı. Ayrıca bölgede ki İntikamcı ordusu arttığı zaman gönderdiği yüz bin askeride geri çekecekti. İki bölgenin de kendi kendine yetebilir bir hale gelmesi gerekiyordu.


Onları Zarmuth Bölgesi'ne gönderdikten sonra odasına çekilmişti.


Boyutsal yüzüğünden dört tekniği de çıkartarak inlemeye başladı. Hepsi beyaz parşömenlere yazılmışlardı. Gökyüzünün Yedi Katı tekniğinin üzerinde kırmızı işleme, Yerin Yedi Katı tekniği üzerinde mavi işleme, Cennetin Yedi Katı tekniği üzerinde mat beyaz işleme, Cehennemin Yedi Katı tekniği üzerinde ise koyu siyah işlemeler vardı. Haru bu dört teknik ile Varoluş Ritüeli'ni yapmaya hazırdı.


Ritüeli yapmak son derece basitti. Dört tekniği bir araya getirerek birleşen parçaların üzerine kanını damlatmak gerekiyordu. Haru parşömenleri tek tek açarak birleşme noktalarından bir araya getirdi. Bir kez birleşen parşömenler tek parça halini almıştı.


Sanki az önce dört parça halinde değilmiş gibiydi. Tamamı tek parça olan parşömenin üzerine elini keserek kanını damlattı.


Büyük parşömen renkli bir ışık yayarak parlamaya başladı. Mavi, beyaz, siyah, kahverengi, kırmızı ve gri renkli ışıklar yayılmaya başlamıştı. Bir süre sonra ışıklar başladıkları gibi aynen parlamayı bıraktığında büyük parşömen küçülmüş ve bir kitaba dönüşmüştü.


Bu kitabın üzerinde az önce yayılan bütün ışıkların rengiyle aynı renk olan işlemeler vardı. Haru kitabın kapağının üzerinde yazan ismi okudu. Yeni ortaya çıkan tekniğin ismi Kahrın Yedi Katı'ydı. Haru tekniği incelemeye başladı. Teknik yedi seviyeli bir teknikti. Her seviyede bir sonra ki katın yeteneğini ortaya çıkıyordu. İlk katta suyun gücünü, ikinci katta toprağın gücünü, üçüncü katta havanın gücünü, dördüncü katta ateşin gücünü, beşinci katta lanetli karanlığın gücünü, altıncı katta kutsal ışığın gücünü, yedinci kattaysa bunların hepsinin birleşiminden meydana gelen kahrın gücünü kullanabiliyordun. Bu güçleri bir büyücüde savaşçıda kullanabiliyordu.


Savaşçıda seviyesine yani diğer deyişle katlarına göre saldırıların özellik kazanıyordu.


Artık bir yumruk attığı ya da kılıç savurduğu zaman birinci seviyede olduğu için su etkili saldırılar yapacaktı. Böylece saldırıları normalden daha güçlü olacaktı. Fakat bunun için önce tekniği öğrenmesi gerekiyordu. Haru tekniği çalışmaya başladı.


Su bazlı saldırı yapabilmek için yumruklarını kullanarak odaklanıyordu. Fakat ne kadar denerse denesin başarılı olamıyordu. Teknik öğrenmenin zor bir şey olduğunu anlamıştı. Tam bir hafta boyunca birlikte ki işleri hallettikten sonra odasına çekilip tekniği öğrenmeye çalışıyordu. Bir haftanın sonunda tekniğin ilk seviyesini öğrenmeyi başarmıştı. Artık saldırıları su bazlı saldırılara dönüşmüştü.


Yumruk attığı zaman veya Wulkar'ı kullandığı zaman yaptığı her saldırıda rakibine darbeyi vurduğu anda onu ıslatıyordu.


Tabi ki rakibi ıslatmak çok basit bir şey gibi görünse de ıslaklık bedeninde ki veya Wulkar'ın üzerinde ki kırmızı yıldırımlar ile birleştiği zaman ortaya çıkan sonuç inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Islaklık yıldırımların gücünün daha hızlı yayılmasını sağlıyordu.


Bu sayede rakibe daha fazla hasar veriyordu. Haru bu tekniği istediği gibi açıp kapatabildiği için her zaman su bazlı saldırı yapmaktan kurtuluyordu. Tekniğin ilk seviyesi olduğu için su saldırıları o kadar güçlü değildi. Fakat son seviyelere doğru yaklaştıkça güçleneceğinden emindi. Bu teknik kullanıcısına her türlü elementi ve lanetli karanlık ile kutsal ışığın gücünü sağladığı için çok güçlüydü.


Bir savaşçının en önemli dezavantajlarından biri kuşkusuz büyücüler gibi element kullanamamasıydı.


Haru element kullanamasa da element ile güçlendirilmiş saldırılar yapabilecekti. Bu bile onun gücünü bir hayli arttıracaktı. Haru tekniği öğrendikten sonra rütbeli eğitimlerine başladı. Yaklaşık iki aydan sonra rütbeli eğitimi bitmişti.


Bu zaman zarfında Zarmuth Bölgesi'nin dış kısmına surlar yapılmış ve iç kısmı geliştirilmeye başlanmıştı. Yaokai Bölgesi'nde ki gibi vergi oranları oldukça düşürülmüş ve ticarete cazip hale getirilmişti. Ayrıca bölgede iki yüz bin İntikamcı askeri vardı. İki ayda yüz bin kişi daha eğitilmiş ve savaşa hazır hale getirilmişti. Bölge ve Zarmuth Şehri kendi kendine yetebilir hale gelmişti.


Haru bunun için oraya gönderdiği yüz bin askeri ve generallerini geri çağırmış yeni eğittiği generalleri oraya göndermişti.


Ranun, Hinu ve Asling Zarmuth Bölgesi ve İntikamcı ordusu için yeterli özelliklere sahip generaller haline gelmişti. Ranun ve Asling savaşçı Hinu ise büyücüydü. Haru Hinu'yu bölgenin yöneticisi olarak atamıştı. Hinu kadın Ranun ve Asling erkekti.


Haru yönetim konusunda kadınların birçok erkeğe göre daha iyi olduğunu anlamıştı. Erkeklerse genellikle savaş konusunda daha yetenekliydiler. Haru Ayzu, Tmon ve Kysara'nın dönüşünü bekliyordu. Artık iki bölgede ki İntikamcı askerinin sayısının toplamı dört yüz bindi. Haru birliğin işleri ile uğraştığı sırada bir İntikamcı askeri Güney Kartal Krallığı'ndan bir habercinin geldiğini haber verdi.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum