Bölüm 31 - Gökyüzünün Yedi Katı
Bilge Sansomar'ın mırıldandığı büyü bittiği anda Haru kendini ortasında büyük bir göl olan yeşil bir ormanda buldu. Az öncesine kadar oldukça sıcak bir çölde yaşlı bir bilgenin sınavına girecekti. Bunları hatırladığı anda bulunduğu ortamı daha titiz bir şekilde incelemeye başladı. Çünkü sınav her neyse burada olacağı kesindi. Haru her ihtimale karşı bilmediği bu yerde kötü bir duruma düşmemek için Wulkar'ı boyutsal yüzüğünden çıkartarak eline aldı ve kaynak enerjisi ile kullanılabilir hale getirdi.
Haru ormanın içine dalarak bilmediği bir yöne doğru ilerlemeye başladı.
Ormanın içlerine girdikçe kaynak canavarları ile karşılaşmaya başlamıştı. Ormanda kaybolmayı önemsemiyordu. Bilge Sansomar onu böyle bir yere gönderdiğine göre belli ki bir şeyi ele geçirmesi gerekiyordu. Bu şey istediği tekniğin kendisi bile olabilirdi.
Onun için gerekirse tüm ormanı hafıza sarayı sayesinde haritalandıracak ve bulması gereken şey neyse onu bulacak ve sınavı geçecekti. Fakat bilmediği şey bunun sadece bir başlangıç olduğuydu. Bilge Sansomar'ın sınavı tıpkı tekniğin adı gibi yedi kattan oluşuyordu. İlk kat yer ile gökyüzünün birleştiği yerdi. Bu kat geçilirse gökyüzüne doğru gittikçe yükselen altı katı geçmesi ve en son katta ki tekniği koruyan koruyucuyu yenerek tekniği alması gerekiyordu. Aksi halde sınava katılan yüzlercesi gibi canından olacaktı.
Haru yaklaşık beş günlük bir sürede ormanın en ufak noktasını bile haritalandırmasına rağmen bulması gereken şeyi hala bulamamıştı.
Başta işinin kolay olacağını düşünürken aslında o kadar kolay olmadığını anlamıştı. Ormanda ki kaynak canavarlarını Wulkar sayesinde tek tek öldürmüş ve hepsinin enerji kristalini almıştı. En sonunda başladığı noktaya geri dönmüştü.
Önünde ki göle bakarak derin düşüncelere dalmıştı. Neyi eksik yaptığını bulmaya çalışıyordu. O sırada gölün kendisi dikkatini çekti. Bütün ormanda başka tek bir su kaynağı olmamasına rağmen tam ortasında büyük bir göl vardı. Haru biraz düşününce bu göl hariç ormanın her tarafını araştırdığını düşündü. Hemen elinde ki Wulkar ile gölün içine atladı. Gelişmiş duyuları sayesinde gölün dibini taramaya başladı.
Göl göründüğünden daha derindi. Haru nefesini hesaplayamadığı kadar uzun bir süre tutarak gölün en derin kısmına inmeyi başarmıştı.
Dipte ki kumları eşeleyerek kumların altına gömülmüş olan bir şeyi aramaya başladı. Fakat hiç beklemediği anda arkasında oluşan beyaz ışıklar saçan bir portal onu içine doğru çekmeye başladı. Haru portala karşı koyamadan içine çekilmiş ve sınavın ikinci katına geçmişti.
Bilge Sansomar yüzünde memnun bir ifade ile "Aferin evlat, sonunda çözdün. Yükselmek için önce alçalmak gerekir" dedi. Haru bu sözleri kafasının içinde duyduğu zaman oldukça şaşırmıştı. Bilgenin sesi Kadim Azarath'ın sesiyle kıyaslanamayacak olsa da kendine has bir ürkütücülüğe sahipti. Haru portaldan geçtiği anda bir dağın zirvesinde olduğunu anladı.
Zirvenin elli metre altında beyaz bulutlar olduğu için yer gözükmüyordu.
Haru'nun tek görebildiği her yönde olan bembeyaz bulutlardı. Dağın zirvesi bulutların üstündeydi. Haru sırf bu yüzden dağın gerçekten çok yüksek olduğunu anlamıştı. Zirvenin en uç kısmı beş metrelik bir yüzeyi bulunan sivri bir noktadaydı. Haru beş metrelik yüzeyin üstündeydi.
Her tarafı incelemesine rağmen ne yapacağını bir türlü anlamamıştı. Yapabileceği tek şey bu zirveden atlamak olurdu. Ama böyle bir şeyi yapmak basitçe bir aptallıktan başka bir şey değildi. Haru bir süre meditasyon yaparak düşüncelere daldı. Bu zirvede geçmesi gereken nasıl bir sınav olduğunu düşünüyordu. Fakat ne kadar uğraşırsa uğraşsın zirveden atlamaktan başka bir şey bulamamıştı.
Bunun için ne kadar aptalca olduğunu bilse de kendini zirveden aşağı bıraktı.
Tüm bedenini saran hava ile birlikte dağın zeminine doğru düşmeye başladı. Fakat zemine çok az bir mesafe kala zeminle arasında açılan bir portal sayesinde bir sonra ki kata geçme şansı yakaladı. Bu sırada Bilge Sansomar "Gökyüzünü kabullenmek için yer ile ilişkini kesmen gerekir" dedi. Haru bu sözleri kafasında duyduğu sırada çoktan üçüncü kata ulaşmıştı. Üçüncü katta bulutların üzerinde duruyordu.
Fakat ilginç bir şekilde yere düşmüyordu. Kimi zaman birleşen kimi zaman ayrılan bulutları izlemeye başladı.
Etrafında alabildiğine buluttan ve yüksek rüzgârdan başka bir şey yoktu. Bu rüzgârın oluşturduğu basınç sıradan bir insanı rahatsız edecek düzeydeydi. Fakat Haru'nun bedenini okşamaktan başka bir etkisi olmuyordu. Haru yapacak bir şey bulamayınca tekrar meditasyon yapmaya başladı. Fakat meditasyon yaptığı anda oldukça ilginç bir şey keşfetti. Meditasyon yaparken doğadan topladığı enerjinin dışında farklı bir enerji türünü daha bedeninde topluyordu.
Bu yeni enerji türü bedenini hafifleten bir etkiye sahipti. Haru bu enerji ile rahatlarken bir anda gözünün önüne sürgün edildiği zaman ki anıları geldi.
Sırasıyla idam edildiği, Yukia'nın önünde yere çökmek zorunda kaldığı, Yaokai Şehri'nin iç savaşında kaybettiği askerleri, şehrin dışında ki büyük orduya tek başına kafa tutmasını gördü. Ölen İntikamcı'ları, Ayzu'nun yaptıklarını, Vymor'un o çirkin surat ifadesi, Zhimu'dan ayrılmak zorunda bırakılması, yeni bineği ve savaş hayvanı Serith'ten ayrı kalması hepsi bir, bir gözünün önüne gelmeye başlamıştı.
Tüm bunlar ona gittikçe ağır gelirken yaşadığı acı dolu olaylardan ve duyduğu özlemden dolayı öfkelenmeye başladı.
Fakat öfkelendikçe onun bedenini hafifleten enerji bedeninin içinde sıkışmaya ve ona ağırlık vermeye başlamıştı. Haru'nun öfkesi arttıkça altında ki bulutlar dağılmaya başlamıştı. Kısa bir süre içinde yere düşmesi kaçınılmazdı.
Haru öfkesine rağmen bir sınavda olduğunu hatırlayınca gözünün önüne gelen tüm görüntülerin sınavın bir parçası olduğunu anlamıştı. Bu sayede öfkesini baskılayarak meditasyon pozisyonunu bozmadan bedenine topladığı enerjiye yoğunlaşmıştı. Az önce bedenini baskılayan ve ağırlaştıran enerji yeniden bedenini hafifletmeye ve rahatlatıcı bir his vermeye başlamıştı. Aynı anda yanına açılan bir portal Haru'yu içine çekmişti. Bilge Sansomar "Gökyüzünü oluşturan iki güçten biri olan rüzgârı kabul etmek için duygularını kontrol etmen gerekir" dedi.
Haru bu sözleri kafasında duyduğu anda çoktan dördüncü kata açılan portal sayesinde ulaşmıştı.
Dördüncü katta gezegenin etrafını çevreleyen mavi kalkanın sınırına gelmişti. Bu kalkanın ardından simsiyah bir şekilde uzay boşluğu vardı. Haru altında durduğu zemine baktığı zaman büyük bir şok yaşadı. Çünkü altında durabileceği bir zemin yoktu.
Tamamen boşlukta duruyordu. Aslında Haru bilmese de rüzgârı duygularını kontrol ettiği anda bedeni benimsemişti. Bunun için bedeni havadan daha hafif bir hale gelmişti. Çünkü bedeninin içi rüzgâr enerjisi ile dolmuştu. Haru durduğu noktada ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Geri dönerek yere yaklaşabilirdi. Fakat bu başarısız olmasına yol açardı.
Ya da kalkanın sınırını geçerek siyah boşluğa geçiş yapabilirdi. Bu durumda neler olabileceğini bilmiyordu.
Yine de bu kadar yaklaşmışken geri dönmeyi göze alamayacağı için kalkanın içinden geçmeye çalıştı. Fakat ne kadar denerse denesin geçmeyi bir türlü başaramıyordu. Haru biraz düşününce buradan geçmesi için bir bedel ödemesi gerektiğini anladı.
Fakat bu bedelin ne olduğunu bilmiyordu. Sınava girdikten önce sahip olduğu bir şey olamazdı. O zaman sınava girdikten sonra sahip olduğu bir şeyi feda etmesi gerekiyordu. Haru biraz düşününce sınavdan sonra sahip olduğu tek şeyin bedenini hafifleten ve rahatlık hissi veren rüzgâr enerjisi olduğunu anladı. Bu enerjiyi feda ettiği anda eğer doğru bedeli ödememiş olursa bedeni eski ağırlığına kavuşacağı için yere düşer ve başarısız olurdu. Fakat aklına başka bir şeyde gelmiyordu. Bunun için bedeninde ki rüzgâr enerjisini dışarıya çıkarmaya başladı.
Rüzgâr enerjisi azaldıkça bedeni daha ağır hale geliyor ve rahatlık hissi kayboluyordu.
Fakat Haru sonuna kadar devam ederek aldığı bütün rüzgâr enerjisini bedeninden çıkarmıştı. Bedeni eski ağırlığına kavuştuğu anda yere doğru düşmeye başlayamadan hemen altında açılan portal sayesinde beşinci kata geçmeyi başarmıştı. O sırada kafasında bilgenin "Almak bir anlamda vermektir. Aldığını geri vermeyi bilmelisin" diyen sesini duymuştu.
Haru beşinci kata ulaştığı sırada gözlerine inanamadı. Çünkü şu an bir gök taşının üzerindeydi.
Etrafında ki yüzlerce göktaşı ile birlikte aynı noktaya doğru ilerliyordu. Haru bedeni ile uzayda olmaktan keyif almaya başlamıştı. Çünkü bir bedene sahipken sürgün edildiği gezegen onun ruhunu kendine çekemiyordu.
Haru bir bedene sahip olduğu sürece bu gezegenden ayrılabilir ve intikamını alabilirdi. Aklında bunun için hep şüphe duysa da artık bir şüphesi kalmamıştı. Çünkü bedeni ruhunun savrulmasına izin vermiyordu. Onu tıpkı bir koza gibi sarıyor ve bir nevi içine hapsediyordu. Fakat Haru bundan son derece memnundu. Göktaşlarının üzerinde bir noktaya doğru ilerlerken hiçbir şeyi umursamıyordu.
Fakat göktaşları hakkında birçok şey bildiği bir kara deliğe doğru yöneldiği sırada tedirgin olmuştu.
Çünkü bir karadeliğin nereye çıkacağını bilemezdiniz. Haru gezegenden uzaklaşarak başardığı her şeye baştan başlamak istemiyordu. Fakat bu sınavı da geçmek istiyordu. Göktaşları kara deliğe iyice yaklaştıkları sırada ikiye ayrıldılar.
Yarısı doğrudan kara deliğe giderken diğer yarısı farklı bir yöne gidiyordu. Haru diğer göktaşlarının üzerine atlayarak kara deliğe girmekten kurtulabileceğini keşfetti. Fakat beşinci katta ki testin bu kadar kolay olabileceğini düşünmüyordu. Bunun için her şeyi göz alarak kara deliğin içine girdi. Kara deliğin içinde diğer göktaşları ile birlikte sonsuz bir döngüye gireceği sırada yanına açılan portal onu altıncı kata getirmişti.
Bu sırada Bilge Sansomar daha önce kimsenin ulaşamadığı bir kata ulaştığı için etkilenmiş bir ses tonuyla "Kayıp olan bir şeyi bulmak için, tıpkı o şey gibi önce kaybolmak gerekir" demişti. Haru bu sesi kafasında duyduğu sırada altıncı kata ulaşmıştı.
Portal onu bir gök taşının üzerine getirmişti. Fakat bu göktaşı hareketsiz bir şekilde duruyordu.
Göktaşının binlerce metre altındaysa oldukça sıcak, sarı ile turuncu arası bir renkte bazı noktalarında kırmızı patlamalar olan büyük bir yıldız vardı. Bu yıldız aynı zamanda yaşadığı gezegene ışık ve ısıveren yıldızdı. Haru bu yıldızı gezegene sürgün edilirken görmüştü.
Yıldızın sıcaklığını hissetse de bu mesafede ona zarar verebilecek bir düzeyde değildi. Fakat biraz daha yaklaşırsa ciddi zararlar alması muhtemeldi. Haru bu aşamada yapabileceği tek şey olduğunu anlamıştı. O da göktaşından aşağı atlayarak o yıldıza düşmekti. Yaşlı adamın Gökyüzünün Yedi Katı tekniğinden bahsederken ateş ve hava gücünü verdiğini söylemesi ve Bilge Sansomar'ın gökyüzünü oluşturan iki güçten biri olan rüzgâr ile ilgili söylediklerini hatırladığı anda yapması gereken şeyin bu olduğunu biliyordu.
Fakat bu sefer hepsinden daha büyük bir riske sahipti. Çünkü bedeni o yıldıza yaklaştığı anda yok olmaya başlayacaktı.
Boşlukta kalan ruhu yeniden sürgün olduğu gezegene sürüklenecekti. Üstelik bedeninin sahip olduğu bütün güç ve yaptığı her şey boşa gitmiş olacaktı. Fakat sınavı geçmek için bu riski bile almak zorundaydı. Altıncı kata gelmişken pes edemezdi.
Bunun için göktaşının üzerinden aşağıya atladı. Bedeni sıcak yıldıza yaklaştıkça yanmaya başladı. Yıldızla aralarında ki mesafe azaldıkça yanan bedeni bir süre sonra erimeye başladı. Etleri önce küçülüp kararıyor sonrada yok oluyordu. Haru bedeni iyice parçalandığı sırada oldukça büyük bir acı çekmeye başladı. İlk başta bu acıya dirense de canlı canlı yanmanın acısı her geçen saniye artmaya başlamıştı.
Yıldızla aralarında çok az bir mesafe kala bedeninde ki etler tükenme noktasına gelmişti. Fakat o sırada altında açılan portal onu yedinci kata geçirmişti. Haru kafasında "Gökyüzünü oluşturan iki güçten biri olan ateşi kabul etmek için önce o ateşle yanmak gerekir" diyen sesi duydu.
Bilge Sansomar çocuğun yedinci kata geçmesinden gerçekten etkilenmişti.
Uzun zamandır bu tekniği vereceği asıl kişiyi arıyordu. Çocuk bu aşamayı da geçerse ona gönül rahatlığı ile tekniği teslim edebilirdi. Fakat son aşama en zoruydu. Ne yazık ki çocukta bunu anlayacaktı. Haru en son bedeninin yandığını hatırlıyordu.
Oysa bedeninin kontrol ettiğinde sağlam olduğunu gördü. Bedeninde en ufak bir hasar bile yoktu. Haru nerede olduğunu incelediği anda tamamen gri renginde olan büyük bir odada olduğunu gördü. O kadar yerden sonra bu odaya gelmesi bile onu rahatlatmıştı. Fakat bu rahatlığı yedinci katta olduğunu hatırlaması ile son bulmuştu. İçinde bulunduğu odanın ortasında gri bir zeminin üzerinde üzeri kırmızı işlemeli beyaz bir parşömen vardı. Haru aradığı tekniği karşısında görünce oldukça mutlu olmuştu.
Haru parşömene doğru bir adım attığı sırada parşömen beyaz bir ışık saçarak ortadan kaybolmuştu.
Parşömenin durduğu yerde dört kolu iki kafası olan aynı zamanda belinden aşağısı altı bacaklı bir kaynak canavarının bedenine sahip her elinde dört mızrak tutan üzerinde ki siyah tüylere rağmen her iki kafasında dört kırmızı göze sahip olan bir canavar ortaya çıkmıştı.
Haru bu canavarın hafıza sarayında ki bilgiler sayesinde Gahal Galaksi'sinde yaşayan oldukça savaşçı bir ırk olan Grnoman Irkı'na mensup olduğunu biliyordu. Bu ırk Ko'ların yönetiminde olan bir evrende yaşıyorlardı. Savaşçı doğaları gereği her şeye düşman olmaları onları oldukça değerli köleler haline getiriyordu. Savaş köleleri olarak Ko'ların en çok tercih ettikleri arasında geliyorlardı.
Haru eski Ko bedenine sahip olsa hiç güce sahip olmasa bile bu canavarı yenebileceğini biliyordu.
Fakat şimdi ki haliyle bu canavarı yenebileceğinden o kadarda emin değildi. Her şeye rağmen Wulkar'ı belinden çıkartarak kaynak enerjisi ile kullanabileceği hale getirdi. Canavar her elinde tuttuğu dört mızrakla ona doğru saldırıya geçti.
Haru kırmızı yıldırımları henüz yanına gelememiş olan canavara fırlattı. Fakat kırmızı yıldırımlar canavara en ufak bir hasar vermediği gibi daha da öfkelenmesini sağladı. Haru canavar yanına geldiği anda Yolan Adımları tekniğini kullanarak elinde ki Wulkar ile canavarın darbelerini savuşturup bedenine kesikler atmaya başladı. Fakat bu kesiklerde canavarı etkilemiyormuş gibi görünüyordu.
Haru bu sınavın bir amacı olduğunu anlamıştı. Biraz düşününce bu sınav boyunca ateş ve havayı kabullenmişti. Sahip olduklarını feda etmiş hatta sınavdan sonra sahip olduklarını bile bu uğurda riske atmıştı. Tüm bunları düşününce hemen bedeninde ki hava ve ateşe odaklandı.
Bedeninde o zamana kadar olmadıklarını düşündüğü hava ve ateş enerjisi onun bu odaklanmasına karşılık vermeye başladı.
Comment Now
0 yorum