Bölüm 30 - Savrulan Beden



Haru Güney Kartal Krallığı'ndan ayrılarak daha önce gitmediği Batı Panter Krallığı'na doğru gitti. Kuzey, Doğu ve Güney krallıklarını yüzeysel olarak tanısa da Batı Panter Krallığı hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bunun için amaçsız bir şekilde batıya doğru sürüklenmeye başladı. Uzaklaşmanın ona iyi geleceğini düşünüyordu. Yine de destekçileri sayesinde Güney Kartal Krallığı'nda yaşananları öğreniyordu.


Kralın Xzuen ile yemek yiyip Yaokai Bölgesi hakkında konuşacaklarını öğrendiği anda onlara bir mesaj göndermişti.


Herkesin yerini bilmesi gerekiyordu. Kurdun yokluğunda meydanı sahipsiz sanan çakallar türemeye başlamıştı. Haru ise onlara gereken cevabı en iyi şekilde vermişti. Altında ki attan belinde ki Wulkar'dan ve kötü talihinden başka bir şeyi yoktu.


İntikamcı Birliği'nin kıyafetlerini üzerinden çıkartarak boyutsal yüzüğünde taşıdığı gri bir pelerini ve içine sıradan tüccar kıyafetlerini giymiş pelerinin başlığını da kafasına takmıştı. Bu kılıkta kimse onu tanıyamazdı. Zaten onun istediği de tanınmamak ve bir süre için ortadan kaybolmaktı. Bu sırada yeni şeyler öğrenebileceğini en azından gezegeni biraz daha iyi tanıyacağını düşünüyordu.


Wulkar'ı her ihtimale karşı zor durumda kalmadıkça kullanmama kararı almıştı. Çünkü Wulkar yüzünden tanınma riski vardı.


Bunun için Wulkar'ı boyutsal yüzüğünün içine koymuş ve boyutsal yüzüğün içinden çıkardığı sıradan bir kılıcı beline asmıştı. Yolculuk sırasında verdiği molalarda boyutsal yüzüğünün içinde ki simya seti sayesinde gittiği yerde satabileceği iksirler yapmıştı.


Zaten bileğinde ki ticaret bilekliğinde elli milyondan fazla altın vardı. Bu altın birliğin hazinesinden bağımsız olarak Haru'nun kendi başına yaptığı birikimden oluşuyordu. Birliğin hazinesinde çok daha fazla altın bulunuyordu. Batıya doğru yolculuğu sırasında başta ıssız ormanları tercih etse de sonradan diğer insanların kullandıkları ana yolları tercih etmeye başladı.


Bu yolların üzerinde çeşitli hanlar ve dükkânlar vardı. Tabi ki yolun ıssız olan kısımlarında tehlikelerde bulunuyordu.


Yoldan geçenleri soymaya hazır haydutlar bunlara örnekti. Haru sırf bu haydutlarla karşılaşmak istemediği için bir ticaret kervanının arasına katılmıştı. Simyacı olması ve tüccar kıyafetleri giymesi yüzünden kimse ondan şüphelenmemişti.


Ticaret kervanı Hanbolua Şehri'ne mal götürüyordu. Haru Batı Panter Krallığı'nda hiçbir yeri bilmediği için o şehre gitmeyi uygun görmüştü. Şehirden bir harita bulabilir ve hafıza sarayı sayesinde her yeri öğrenebilirdi. Ayrıca yanında ki iksirleri satmak için ideal bir yerdi. Ticaret kervanında ki insanlara kendini Erith olarak tanıtmıştı. Haru ismini tanınmak istemediği için kullanamazdı.


Bu yüzden Batı Panter Krallığı'nda ismi Erith'ti.


Düşüncelere dalmış bir şekilde kervana eşlik ederken kervanda sadece iki heybe malı bulunan yaşlı tüccar ona "Hayırdır evlat nerelere daldın" dedi. Haru yaşlı tüccara baktıktan sonra bir şey demeden omuzlarını hafifçe silkelemekle yetindi.


Kervan Hanbolua Şehri'ne doğru giderken ana yolun ıssız bir noktasına geldikleri sırada yolun iki tarafında ki ormandan çıkan yüz haydut ellerinde ki silahlarla ticaret kervanının etrafını kuşatmış kervanın ilerleyişini durdurmuşlardı. Tüccarların yanında silah olsa da tecrübeli haydutlarda karşı pek şansları yoktu. Kervanı koruyan bir askeri birlikte olmadığı için tamamen açık bir hedef haline gelmişlerdi.


Haydutlar siyah kıyafetler ve maskeler takıyorlardı. Haru hemen kılıcını belinden çekmişti.


Haydutların lideri bunu görünce "Demek aranızda cesur biri var. Söyle bana kimsin yabancı" dedi. Haru ise "Benim ismim Erith, fakat bu kervana dokunmaya kalkarsan ismimin Ecel olduğunu düşünebilirsin. Çünkü hepinizin eceli olurum" dedi.


Haydutlarda kervanda ki tüccarlarda Haru'nun sözlerinden etkilenmişlerdi. Haydutların lideri ise bu konuşmayı otoritesine karşı bir darbe olarak görmüş ve adamlarına Haru'yu göstererek saldırmalarını emretmişti. Haru Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini kullanamayacağı için elinde basit bir kılıç ve Yolan Adımları'ndan başka bir şey kalmıyordu.


İlk fırsatta güçlü bir saldırı tekniği öğrenmeyi aklına not etti.


Tüccarların hepsi Haru'yu yalnız bırakmıştı. Bir tek yaşlı tüccar belinde ki kılıcı çekerek onun yanında yer almıştı. Haydutlar Haru'ya doğru saldırıya geçtikleri sırada Haru Yolan Adımları tekniğini kullanarak hızlanmıştı. Ayrıca her ihtimale karşı bir tane güç iksiri içmeyi ihmal etmemişti.


Haru önüne gelen hayduttu öldürmemeye dikkat ederek yaralıyordu. Yaşlı tüccarda hemen arkasında savaşıyordu. Haru çok kısa bir sürede liderleri de dâhil yüz hayduttu etkisiz hale getirmişti. Hafıza sarayı sayesinde haydutları analiz etmişti. Hiçbiri bir savaşçı veya büyücü değildi. Eline silah almış basit insanlardı. Bunun için onları etkisiz hale getirmek kolay olmuştu.


Haru onlardan para kazanabileceğini düşünerek hiçbirini öldürmemişti. Hepsini boyutsal yüzüğünden çıkardığı ip ile sıkıca bağlamıştı.


İpin ucunu ise kendi beline bağlamıştı. Haydutların hiçbiri onu gördükten sonra kaçmayı düşünemezdi. Zaten Haru kaçmaya kalkanın canından olacağını kesin bir dille belirtmişti. Haydutlar ölmektense esir olmayı tercih ederlerdi.


Haru ise onları şehre vardıkları zaman bir şekilde satmayı planlıyordu. Sonuçta hepsi esirdi. Fazladan altına hayır demezdi. Ayrıca böylelerinin temizlenmesini de sağlamış olurdu. Eğer o kervanın yanında olmamış olsaydı belki de kendine yardım eden o yaşlı tüccar onların karşısına tek çıkacak ve öldürülecekti. Haru yaşlı tüccarın yardımını unutmamıştı. Bunun için kölelerden gelen paranın yarısını ona verecekti.


Kervanda ki tüccarlar Haru'nun bu kadar hızlı ve etkili biçimde yüz hayduttu yakalamasını ve etkisiz hale getirmesini büyük bir şaşkınlıkla izlemişlerdi. Onun sıradan bir tüccar olmadığını haydutlarda dövüşünü gördükten sonra anlamışlardı.


Kervan Hanbolua Şehri'ne geldiği zaman Haru kervandan ayrılmış ve şehrin çarşısına gitmişti.


Yanında ki yüz esiri tanesi yüz altından satmıştı. Esirleri satmayı bitirdikten sonra yolculuk boyunca yaptığı simya iksirlerini de çarşıda satmıştı. Haru bilmese de Hanbolua Şehri'nde iksirler az bulunduğu için oldukça fazla talep görüyordu.


Özellikle Haru'nun yaptığı kaliteli iksirler beş dakikada bitmişti. Haru şehirde ki iksir talebini görünce bir süre bu şehirde kalmaya karar verdi. Şehrin içinde ki en kaliteli hanın nerede olduğunu öğrendikten sonra o hana gitti. Hanın ismi Garmbol'un Yuvası'ydı. Bir han için çok garip bir ismi olsa da Haru bunu önemseyecek değildi. Hana girerek hancıya elinde ki en iyi odayı vermesini istedi.


Hancı Haru'yu şöyle bir süzdükten sonra "Boş oda yok" dedi. Haru hancının derdini anlamıştı.


Bunun için ticaret bilekliğinden iki torba dolusu altın çıkardı. Hancı altınları gördüğü anda gözü dönmüştü. Haru torbalardan birinin içinden aldığı bin altını sanki çok önemsiz bir miktarmış gibi hancının önüne atmış altın torbalarını da ticaret bilekliğine geri koymuştu.


Hancı altınları hızlıca aldıktan sonra "Saygı değer efendi lütfen beni takip edin" demişti. Haru ise hancıya "Bana Erith diye hitap et, ayrıca odaya elinde ki en iyi yemeklerden istiyorum" dedi. Haru odasına çıktıktan ve yemeğini yedikten sonra hanın ilk katına geri inerek masalardan birine oturdu. Sadece içecek siparişi vererek diğer masalarda konuşulanları dinlemeye başladı.


Çünkü odasında durmak canını sıkmıştı. En azından birileri ile konuşabilmeyi ümit ediyordu


Handa ki masalardan birinde yaşlı sayılabilecek bir adamın çevresine toplanan insanlara bir şeyler anlattığını gördü. Gelişmiş duyuları ile o masada konuşulanları dinlemeye başladı. Anlatılanları dinledikçe daha fazla ilgisini çekmeye başlamıştı.


Yaşlı adam masada ki diğer kişilere gezegende var olan en güçlü tekniğin hikâyesini anlatıyordu. Adamın anlattıklarına göre Yerin Yedi Katı, Gökyüzünün Yedi Katı, Cennetin Yedi Katı ve Cehennemin Yedi Katı adı verilen dört farklı tekniğin birleştirilmesi ile elde edilebiliyormuş. Bu tekniklerin her biri kendi içinde belli bir güce sahipmiş. Yerin Yedi Katı tekniği su ile toprağın gücüne Gökyüzünün Yedi Katı ateşin ve havanın gücüne, Cennetin Yedi Katı ışığın kutsal gücüne, Cehennemin Yedi Katı'da karanlığın lanetli gücüne sahip tekniklermiş.


Bu tekniklerin hepsi Varoluş Ritüeli denen ritüelde bir araya getirildikleri zaman bir araya gelerek özelliğini kimsenin bilmediği bir tekniğe dönüşürmüş. Bu teknik suyun, toprağın, ateşin, havanın, kutsal ışığın ve lanetli karanlığın gücünü içinde barındırırmış.


Yaşlı adamın anlattıklarına göre var olan bu dört yedi kat tekniği hiçbir zaman bir araya getirilerek Varoluş Ritüeli'nde birleştirilememiş.


Bu teknikleri ele geçirmek isteyen birçok kişi bu yolda canlarını feda etmiş. Tekniklerin tek bir yere toplanması için çok büyük savaşlar çıkmış, fakat hiçbir sonuç alınamamış. Bu tekniklerden bugün sadece ikisinin yeri biliniyormuş. Bu tekniklerde Yerin ve Gökyüzünün Yedi Katı teknikleriymiş. İki teknikte yedi kat teknikleri içinde ki en güçsüz tekniklermiş. Yaşlı adam sözlerini bitirdiği zaman anlatılanlar Haru'nun ilgisini çekmişti. Gezegende ki bilinen en güçlü tekniklere sahip olmak bir anda yeni amacı haline gelmişti.


Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniği bu teknikle kıyaslanamayacak kadar güçlüydü.


Fakat bu güç tekniğin kendisi tarafından bedeni zarar görmesin diye sınırlandırıldığı için o kadar etkili değildi. Haru zaten bir saldırı tekniğine ihtiyaç duyuyordu. Bu dört tane yedi kat tekniğini bir araya getirebilirse gücüne oldukça güç katacak bir teknik elde edebilirdi.


Haru yaşlı adamın masasına giderek ona bildiği her şeyi anlatması için bir torba dolusu altın verdi. Yaşlı adamdan öğrendiğine göre Cennet ve Cehennemin Yedi Katı tekniklerinin yeri bilinmiyordu. Fakat yaşlı adama göre Kuzey Panter Krallığı'nın topraklarında barınan Gölge Tarikatı tarafından saklandığına inanıyordu. Yerin Yedi Katı tekniği Güney Kartal Krallığı'nda ki kralın sarayında bulunan Yasak Kütüphane'deydi.


Son teknik olan Gökyüzünün Yedi Katı tekniği ise sürekli yer değiştiren Bilge Sansomar'ın elindeydi.


Anlatılanlara göre bilge bu tekniği sadece sınavından geçen kişiye verecekti. Fakat bugüne kadar bilgenin sınavından geçen kimse olmamıştı. Bilge sınavı geçemeyenleri öldürdüğü için niceleri bu uğurda canlarından olmuştu.


Her biri ayrı bir yere dağılmış bu tekniklere ulaşmak oldukça zor olacak gibi görünüyordu. Haru yine de İntikamcı Birliği'nden uzak durduğu zamanda bu teknikleri aramayı kafasına koymuştu. Yaşlı adamdan öğreneceği daha fazla bir şey kalmadığı için o gece handa kalmış ve ertesi günde handan ayrılarak yolculuk hazırlıkları yapmaya başlamıştı. Bu yolculuk oldukça zor olacak gibi görünüyordu.


Bunun için Haru şehre gelirken kullandığı sıradan atı çarşıda satmış ve oldukça güçlü olan bir binek panteri almıştı.


Bu panter büyülü bir hayvan olduğu için iki metre boyundaydı. Sıradan panterlere kıyasla yüz kat daha güçlüydü. Haru panteri almak için beş milyon altın ödemek zorunda kalmıştı. Fakat böyle bir yolculuk için bu pantere ihtiyacı vardı. Pantere Serith adını vermişti.


Panter büyülü bir hayvan olduğu için ona uygun bir isim vermek zorundaydı. Bunun için ona Serith ismini vermişti. Haru boyutsal yüzüğüne yolculuk için fazlasıyla erzak ve yolculuk malzemesi doldurduktan ve kendisi için her çeşit iksirden yaptıktan sonra tüm bunları yüzüğüne depolamış ve Serith'in sırtına binerek Hanbolua Şehri'nden ayrılmıştı. Serith hem saldırı için hem de binek olarak kullanılabiliyordu.


Güney Kartal Krallığı'nın Başkent Fonsia'da sarayın içinde ki Yasak Kütüphane'de bulunan Yerin Yedi Katı tekniğini en sona bırakmaya karar vermişti.


Aynı şekilde oldukça ters bir konumda olduğu için Kuzey Panter Krallığı'nın içinde barınan Gölge Tarikatı'nın elinde ki iki tekniği de daha sonra arayacaktı. İlk işi nerede olduğunu bilmediği Bilge Sansomar'ı bulmak ve elinde ki Gökyüzünün Yedi Katı tekniğini almaktı.


Gireceği sınavı önemsemekten çok onu nasıl bulacağını düşünüyordu. Tam iki ay boyunca Güney Kartal Krallığı'ndan uzak durarak kalan bütün krallıkları Erith kimliği ile dolaşmış ve Bilge Sansomar'ı aramıştı. Hatta onun nerede olduğunu söyleyen kişiye beş yüz bin altın vereceğini açıklamıştı. Bu haberi duyan birçok gezgin ve tüccar kıtanın tamamına yaptıkları yolculuklarda Bilge Sansomar'ı aramışlardı.


Haru iki ay boyunca tüm çabalarına rağmen haber alamamıştı.


Serith'in sırtında Doğu Aslan Krallığı'nın sınırında bulunan Sawahari Çölü'nde yaptığı bir yolculuk sırasında karşısına bir anda yaşlı bir adam çıkmıştı. Haru daha önceden o yaşlı adamın orada olmadığından emindi. Çölde serap görmek sıradan insanlar için mümkündü.


Fakat Haru'nun gelişmiş bir bedeni ve hafıza sarayı varken serap görmesi mümkün değildi. Fakat bu yaşlı adam kendisine bir çeşit teknik uyguladıysa işler değişirdi. Haru Serith'in sırtında iyice tedirgin olduğu sırada yaşlı adam "Her yerde beni aradığını duydum. Neden beni arıyorsun" dedi. Haru yaşlı adamın sözlerinden sonra onun Bilge Sansomar olduğunu anlamıştı.


Bilgeye "Sende olan Gökyüzünün Yedi Katı tekniğini almak için seni arıyorum" dedi.


Bilge Sansomar ise "O tekniği benden almanın tek yolu sınavımdan geçmektir. Fakat böyle kudretli bir teknik için girilen sınavın bir bedeli vardır. Bu bedel sınavda başarısız olduğun zaman hayatını kaybetmektir. Bedeli kabul ediyor musun?" dedi.


Haru bunları saha önceden öğrendiği için "Evet bedeli kabul ediyorum. Bir an önce şu sınava gireyim" dedi. İntikamcı Birliği'nden iki ay uzak kalmak ona oldukça zor gelmeye başlamıştı. Aslında tüm bunlardan önce bir hafta uzak kalıp geri dönmeyi düşünüyordu. Fakat bu tekniklerin peşine düşmesi diğer işlerini geri plana atmasını sağlamıştı. Birliğin kötü bir durumda olmadığını düşünüyordu.


Çünkü Burain'e ve diğer generallerine güveniyordu. Onları böyle günler için özenle eğitmişti.


Son zamanlarda sürekli yer değiştirdiği için Güney Kartal Krallığı'ndan ve İntikamcı Birliği'nden bir haber alamıyordu. Haliyle bu durum onu tedirgin ediyordu. Bunun için bir an önce sınava girmeyi istiyordu. Sınavı geçip tekniği aldıktan sonra Güney Kartal Krallığı'na gidecekti.


Fakat sınırdan içeri girmeden sadece birkaç destekçiden krallık ve İntikamcı Birliği ile ilgili son haberleri öğrenecek ve oradan Kuzey Panter Krallığı'nda ki Gölge Tarikatı'nın peşine düşecekti. Yapması gereken çok şey ve tüm bunları yapması için her zaman ki gibi oldukça az bir zamanı vardı. Tek umudu bu kadar zaman ve güç harcadığı bu tekniğin çabalarına değmesiydi. Çünkü kimse bu teknikler birleştiği anda ortaya nasıl bir teknik çıkacağını bilmiyordu. Haru bunun için biraz endişeliydi.

Hatta bazı zamanlar tekniğin peşini bırakıp birliğine geri dönmeyi düşünüyordu. Fakat güçlü bir saldırı tekniğine ihtiyaç duyması yüzünden her seferinde bu düşüncelerinden vazgeçmek zorunda kalıyordu. Bilge Sansomar sınavı başlatan büyüyü mırıldanmaya başladı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum