Bölüm 3 - Uyum Sağlamak



Haru dikdörtgen nesneleri inceleyerek üç saate yakın bir zaman geçirdi. Bu sırada bu ırkın kullandığı dili hafıza sarayı sayesinde çözümlemiş oldu. Dördüncü saatin sonuna geldiğinde elinde ki bu dikdörtgen nesneye kitap dendiğini ve aradığı bilgi yazıtlarının aslında bu kitaplar olduğu öğrendi. Teknolojinin neredeyse hiç olmaması karşısında şaşırsa da kitapları incelemeye devam etti.


Yeni öğrendiği sembollerin Ko dilinde ki karşılıklarını bildiği için kitaplarda yazanları anlayabiliyordu.


Hızlı öğrenebilmesi sayesinde sürgün edildiği gezegen ve üzerinde ki ilkel ırk hakkında baya bilgi sahibi olmuştu. Bu ırkın adına insan deniyordu. Tıpkı Ko'larda olduğu gibi doğarak ürüyorlardı.


Okuduğu bir insan anatomisi adı verilen kitap sayesinde hem kendi vücudu hem de diğer insanların vücudu hakkında bilgi sahibi olmuştu. Ayrıca Ko Gezegeni'nde ki yönetime benzer yanları olan bir yönetim anlayışları olduğunu öğrenmişti. Krallıklar hakkında yüzeysel bilgilere sahip olmuştu. Fakat öğrendikleri onu umutsuzluğa düşürmüştü.


Bu insan adı verilen ırk düşündüğünden daha ilkel bir ırktı. Teknoloji denen şey bu gezegende neredeyse yoktu.


Haru'nun merak ettiği tek şey bu yerleşim yerine gelirken yolda gördüğü dişinin nasıl o kadar güçlü olduğuydu. Kitapların arasından güç ile ilgili bir kitap arayan Haru sonunda istediği kitabı buldu. Kitabı hızlıca gözden geçiren Haru anlam veremediği birçok şeyle dolu olduğunu gördü. Kitapta ki semboller diğer kitaplarda ki sembollerle aynı olmasına rağmen bu sembollerin Ko diline çevrildiği zaman bir anlamı yoktu.


Kendisine anlamsız gelen şeyleri hafıza sarayına sıralamaya başladı.


Bunların bir kısmı dantian, meditasyon, simyacı, büyücü, savaşçı, teknik gibi kendisine anlamsız gelen şeylerdi. Fakat güçlenmeyle ilgili bir kitabın içinde oldukları için Haru bunları araştıracak ne olduklarını öğrenecekti.


Tek bildiği şey geri dönmek istiyorsa güçlenmesi gerektiğiydi. Haru kitapları incelemeye daldığı sırada o zamana kadar unuttuğu açlığı kendini hatırlatmaya başladı. Haru okuduğu kitaplar sayesinde bedeninin içinde ki organların isimlerini ve ne işe yaradıklarını öğrenmişti. Kitaba göre midesine bir şeyler sokmazsa tekrar güçsüz düşecekti. Haru yapının içinde yiyebileceği bir şeyler aramaya başladı.


Tam da o sırada çarşıdan elinde ki eşyalarla dönen Zhimu evine girdiği zaman çarşıya gitmeden önce bıraktığı gençle karşılaştı.


Haru insanı görünce hareketsiz kalmıştı. En son bir insana bu kadar yakın olduğunda yeni bedeniyle onları öldürüyordu. Bunun için bu insanında kendisine saldırıp saldırmayacağını anlamaya çalışan Haru insanın her hareketini izliyordu.


Hala kapının önünde olduğunu fark eden Zhimu kendini toparlayarak eviye girip kapıyı kapattı. Kendisini inceleyen genci incelemeye başladı. En fazla on yedi ya da on sekiz yaşında görünen yaşıtlarına göre cılız bir vücuda ve düzgün bir yüz hatlarını çevreleyen gür siyah saçları vardı. Gözleri anlam veremediği bir derinliğe sahipti. Siyah saçları ile oldukça tezat oluşturan bal rengi gözleriyle normalden yakışıklı göründüğü kesindi. Tabi ki bu durum sadece yüzü için geçerliydi. Çünkü vücudu oldukça cılız ve zayıf bir görünüme sahipti.


Zhimu karşısında ki genci incelemeyi bırakarak elinde ki malzemeleri koymak için masanın yanına giderken "Benim adım Zhimu, peki senin adın ne?" dedi. Haru karşısında ki insanın garip sesler çıkarttığını fark etti.


Bunun insan ırkı arasında ki iletişim şekli olduğunu hemen anladı. O kadar ilkel bir ırktı ki sesle anlaşıyorlardı.


Ko hafıza sarayında ki semboller sayesinde insan ırkının yazılarını anlayabilse de onlarla ses çıkartarak iletişim kuramazdı. Haru ses çıkarmadan kendisini izleyen insana baktı. Bir şeyler yapması gerekiyordu.


En çok korktuğu şey Haru'nun başına gelmişti. Ne yapabileceğini düşünürken aklına bir fikir geldi. Hemen fikrini uygulayarak karşısında ki insanın zihnine bağlanan Haru onun zihninde ki şeylerin semboller şeklinde görünmesini sağladı. Bu sayede bu insanın adının Zhimu olduğunu ve kendisine adını sorduğunu anlamış oldu. İnsanları anlayabilse de ses ile iletişime geçemeyeceği için farklı bir şey yapmaya karar verdi. İnsan anatomisi kitabında okuduğu gibi sesle iletişim kuramayan bir insan gibi davranacaktı.


Hemen yanında ki kitaplardan birini alan Haru Zhimu'nun yanına gittikten sonra kitabın sayfalarını çevirerek adına karşılık gelen sembolleri sırayla Zhimu'ya gösterdi. Zhimu bu gencin dilsiz olduğunu anlayınca üzüldü fakat belli etmedi.


Gencin gösterdiği harflerden isminin Haru olduğunu anladı. İlginç bir isim diye düşünüyordu çünkü daha önce Haru diye bir isim duymamıştı.


Yine de bunu çok üstelemeden Haru'yu rahatsız etmemek için daha fazla soru sormamaya karar verdi. Mutfağa gidip çarşıdan aldığı malzemelerin bir kısmıyla iki kişilik yemek hazırlarken Haru ilgiyle onu izliyordu.


Haru Zhimu'nun kırmızı ve yumuşak bir şeyi kitaplardan öğrendiği kazanın içine atışını daha sonrada kazanın içine yeşilin tonlarında birçok bitkinin ufalanarak atıldığını gördü. Haru Zhimu'nun ne yapmaya çalıştığını düşünürken bir zaman sonra kazandan çıkmaya başlayan güzel kokuyla Haru şaşkına döndü. Kazanda ki koku ona açlığını hatırlatmıştı.


Haru'nun asıl şaşırdığı şeyse bir şeyin bu kadar güzel kokabilmesiydi.


Bu koku Haru'nun şu ana kadar ki kokladığı en güzel kokuydu. Haru Zhimu'yu izlerken kazanın içinden çıkardığı şeyi fark etti. Kazana kırmızı olarak giren parça koyu kırmızı ile kahverengi bir tonda dışarı çıkmıştı.


Zhimu yemeği hazırlayınca aç olduğunu düşündüğü Haru'ya sesleneceği sırada onun bütün dikkati ile kendisini izlediğini fark etti. Zhimu pişmiş eti iki parçaya böldükten sonra tabaklara koydu. Haru Zhimu'nun oturaklardan birine oturduğunu görünce kendisine bir oturağa oturdu. Zhimu tabaklardan birini Haru'nun önüne koyduktan sonra yemeğini yemeye başladı.


Haru'ysa önünde ki tabağa dikkatle bakmakla meşguldü. Tabaktan gelen kokulara dayanamayan Haru yemekten bir parça kopararak içgüdüsel bir şekilde ağzına attı. Ağzında ki yemeğin tadını alabildiğini fark eden Haru şu anda inanılmaz dakikalar geçiriyordu.


İlk kez bir şeyin tadını alabiliyordu. Üstelik bu tat kesinlikle çok güzeldi.


Zhimu sanki hiç yemek görmemiş gibi duran Haru'ya çaktırmadan baktıktan sonra kendisinden çekindiğini düşündüğü için önemsemeden yemeğini yemeye devam etti. Haru açlık hissiyle birlikte tabağında ki yemeği hızlı bir şekilde yemişti.


Zhimu etrafı toparlarken Haru okumaya fırsatı olmadığı kitaplardan birini alarak okumaya başladı. Bir an önce öğrenebildiği kadar çok şey öğrenmeli ve güçlenmenin bir yolunu bulmalıydı. Haru ne kadar insanlar gibi görünse de buraya ait olmadığını hissediyordu. Zhimu gece geç saatlere kadar yemek yemenin haricinde ara vermeden kütüphanesinde ki kitapları okuyan Haru'yu inceledi.


Aslında soğuk bir insan olsa da Haru'ya yardım etmek istemişti. Hele ki onun dilsiz olduğunu ve gözlemlediği kadarıyla çok hızlı bir şekilde kitap okuduğunu görünce potansiyeli olduğunu anlamıştı. Bunun için elinden geleni yapmak istiyordu.


Zaten yalnız yaşayan birisiydi. Evlenmeye hiçbir zaman fırsatı olmamıştı.


Yıllardır simyacılıkla uğraşarak kendini adadığı iksiri yapmaya uğraşıyordu. Simyacılıkta yapılan çeşitli etkilere sahip olan iksirler deneme yanılma yoluyla keşfediliyor daha sonrada belirli bir tarife göre üretilebiliyordu. Onun üretmek istediği iksir ise oldukça farklı bir etkiye sahip bir iksirdi. Bunun için tarifini bulana kadar deneme yapması gerekiyordu.


Yüzlerce deneme yapmasına rağmen istediği formülü bir türlü bulamamıştı.


Hayatını bu formülü bulmaya adayan Zhimu bir gün başarılı olacağına inanıyordu. Bulmak istediği formül ile yapılan iksir içen kişinin sırtında iki tane kanat oluşmasını ve uçmasını sağlıyordu.


Etkisi iksirin içinde ki malzemelerin kalitesine ve gücüne göre artıyordu. Fakat eninde sonunda biten bir etkiye sahipti. Bu iksiri yapmak istediği için diğer simyacılar onunla alay etmiş ve bunun imkânsız olduğunu dile getirmişlerdi. Tüm bu yorumlardan sıkılan Zhimu genç yaşta okulunu bırakmış ve hayatını binlerce çeşitli malzeme ile farklı denemeler yaparak iksirin formülünü bulmaya adamıştı.


Ya bu iksirin formülünü bulacak ya da bu yolda ölecekti. Fakat pes etmeye niyeti yoktu. Uçmak onun en büyük hayaliydi ve bu iksiri yapmayı başarabilirse uçabilirdi. Bir süre kitap okuyan Haru'yu izleyen Zhimu simyacılık malzemelerinin olduğu sandığı çıkarttı.


Sandığın içinden gerekli malzemeleri ve çeşitli boyda iksir şişesi almış ve sandığı kapatarak yerine kaldırmıştı.


Yine bulmak istediği formül için bu sabah çarşıdan aldığı simya malzemeleri ile deneme yapacaktı. O gece ikisi de uyumadan çalıştılar. Haru sabaha karşı bütün kitapları bitirmiş işine yarayan bütün bilgileri hafıza sarayına bir daha unutmamak üzere yerleştirmişti.


Aynı şekilde Zhimu'da çeşitli denemeler yapmış ve yine başarılı olamamıştı. Fakat pes etmeye niyeti yoktu. Gecenin tek olayı malzemelerin miktarını iyi ayarlayamadığı için patlayan iksir gecenin yaşanan tek olayıydı. Patlama kısa bir an için Haru'nun ilgisini çekse de sonra kitapları okumaya geri dönmüştü. Zhimu simyacı olduğu için simyacılıkla ilgili birçok kitaba sahipti.


Haru bu kitapların hepsini okuduğu için simyacılığın ne olduğunu öğrenmişti. Ayrıca iksir formüllerini içeren bir kitabı dikkatli bir şekilde okumuş kitapta ki yüz iksir formülünü de bir daha unutmamak üzere hafıza sarayına yerleştirmişti.


Simyacılığın güçsüz gibi görünse de yaptıkları iksirler ile aslında oldukça güçlü olduğunu anlamıştı.


Artık birçok konuda bilgi sahibi olmuştu. İnsanların neler yedikleri, kaç saat uyumaları gerektiği, dünya adını verdikleri çevresini bir çeşit kalkanın sardığı bu ufak gezegende ki insan topluluklarını ve ne kadar güçlü olduklarını öğrenmişti.


Haru'nun okumakla ve öğrenmekle geçen bir süreden sonra farkına vardığı tek gerçek dünya denen bu gezegenin çok adaletsiz olduğuydu. Okuduklarına göre güçlü olan insanlar güçsüz olanları eziyordu. Ayrıca kendi ırkından olan birisini köleleştiriyorlardı. Özellikle bunu çok acımasızca bulmuştu. Ko'lar bile kendi ırklarından olan birisini köleleştirmezlerdi.


Haru'nun anladığı tek şey bu gezegende ki insanlarında amaçları farklı olsa da tıpkı kendisi gibi güce önem verdikleriydi.


Okuduğu kitaplardan şu anda bulunduğu yerleşimin Kuzey Kaplan Krallığı'nın başkenti olan Loan Şehri olduğunu öğrenmişti. Özellikle Loan Şehri'nin haritalarını inceleyen Haru şehir hakkında kabaca bir izlenime sahip olmuştu.


Ayrıca okuduğu kitaplardan Loan Şehri'nde insanların beş sınıfa ayrıldıklarını öğrenmişti. Bu sınıfların en kötü durumda olanı köle sınıfıydı. Kölelerden sonra sıradan halkın olduğu sınıf vardı. Sıradan halktan sonra savaşçı, büyücü veya simyacı olmayı başarabilen nadir kişilerin olduğu bir sınıf vardı. Onlarında üstünde soyluların olduğu sınıf en üstte de kraliyet ailesinin olduğu sınıf vardı.


Düşündüğünden daha fazla şey öğrenen Haru mutlu olmuştu. Uykusuz geçirdiği o gece onun için çok verimli geçmişti.


Zhimu denemeleri sırasında fark ettirmeden bütün gece Haru'yu izlemişti. Haru'nun bir gecede kütüphanesinde ki bütün kitapları okumasından dolayı öğrenme hızının diğer insanlara göre yüksek olduğunu anlamıştı.


Verimsiz geçen bir geceden sonra Zhimu Haru'yu öğrencisi olarak eğitmeye karar verdi. O kadar çok başarısız olmuştu ki artık bir gün iksirin formülünü bulacağına olan inancı kalmamıştı. Fakat bildiği her şeyi Haru'ya öğretirse belki bir gün onun başarması muhtemeldi. Çünkü korkunç sayılabilecek bir öğrenme hızına sahipti. Bu şekilde giderse kısa sürede kendisini geçebilecek düzeye gelebilirdi.


O sabah ikisi de yemek yedikten sonra bir süre uyudular.


İkisi de öğlene doğru uyanınca Zhimu simya malzemelerinin olduğu sandığı açarak yıllarca uğraşıp bulduğu ve geliştirdiği çeşitli iksir formülleri ile simyacılık ile ilgili bütün tecrübelerini içinde barındıran kendi yazdığı simya kitabını çıkartarak Haru'ya uzattı.


Haru Zhimu'nun uzattığı kitabı aldı ve ilgiyle okumaya başladı. Daha kitabın ilk sayfasından itibaren önceki okuduğu simyacılık kitaplarına göre daha gelişmiş bir kitap okuduğunu anladı. Kitapta birçok şey en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştı. Haru yaklaşık on beş dakikalık bir sürede kitabı bitirmiş ve Zhimu'ya geri vermişti. Zhimu bu hıza şaşırsa da belli etmeden kitabı almış ve sandığa geri koymuştu.


Haru'nun kitaptan öğrendiğine göre bir simyacı olabilmek için öncelikle bir Notai Kolyesi yapmak gerekiyordu.


Bu kolye simyacı olmak isteyen kişinin istediği üç materyali birbiri ile karıştırıp bir kazanda eriterek demir bir kalıbın içine bu karışımı döküp karışım sertleşmeden önce üzerine kullanacak olan kişinin kanı damlatılarak yapılıyordu. Kolye sertleştiği andan itibaren kullanıma hazır bir hale geliyordu. Simyacı olmak isteyen kişi kolyeyi boynuna taktıktan sonra kolyenin materyallerinin birbirleri ile etkileşime girerek ortaya çıkardıkları güce göre zayıf ya da güçlü bir simyacı olmayı sağlıyordu.


Kolye bir kez takıldıktan sonra başkası tarafından kullanılamıyordu. Çünkü kanını üzerine damlatan kişi kolyeyi boynuna taktığı andan itibaren kolye takan kişinin boynunun olduğu yere girerek gözden kayboluyor geriye de bir dövme kalıyordu.


Haru'nun öğrendiğine göre bu dövme kolyenin gücüne göre farklı şekiller kazanabiliyordu.


Kolye bir kez simyacı olmak isteyen kişiye bağlandıktan sonra o kişinin yaptığı iksirlerin kalitesine ve sayısına göre seviye atlıyordu. Her yeni seviye ile birlikte daha güçlü iksirler yapılabiliyordu. Tüm bunlar Haru'ya oldukça ilgi çekici gelmişti.


Kitaptan öğrendiğine göre simyacılıkta var olan on seviye vardı. Kolye başarıyla yapılıp kullanan kişiye bağlandıktan sonra bir seviye simyacı oluyordunuz. İkinci seviyeye geçmek için yüz tane iksir yapmanız gerekiyordu. Tabi ki çok kaliteli ve güçlü iksir yaparsanız yüzden çok daha az iksirle bile seviye atlayabilirdiniz. Üçüncü seviye için yapılması gereken iksir sayısı bine çıkıyordu.


Dördüncü seviyede on bin beşinci seviyede yüz bin iksir yapılması gerekiyordu.


Beşinci seviyeden itibaren seviye atlamak için kademeli iksir yapmak gerekiyordu. Kademeli iksirler kademesine göre yapması gittikçe zorlaşan iksirlerdi. Basit kademeli bir iksiri yapmak bir ay sürerken orta kademeli bir iksiri yapmak altı ay üstün kademeli bir iksiri yapmaksa bir yıl sürüyordu. Bunun için beşinci seviyeden sonra gelişmek oldukça zordu.


Haru bu gezegende ki insanlara göre üstün bir savaş tekniğine sahip olsa da güç seviyesi olmadığı için bu seviyede yapabilecekleri sınırlıydı.


Önceliklerini yine değiştiren Haru ilk önce Notai Kolyesi'ni yaparak simyacı olacak ve simyacılığın inceliklerini öğrenecekti. Daha sonrada dünyada ki en güçlü materyalleri bularak simyacılık yeteneğini de kullanarak oldukça güçlü bir silah yapacaktı.


Haru kitaplarda öğrendiklerinden sonra bunları yapmasının zaman alacağını anlamıştı. Fakat zamandan bol bir şeyi yoktu.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum