Haru kralın ordusu ve kendi generalleri ile birlikte başkente geldikleri zaman kral tarafından saraya davet edilmişlerdi. Haru kralın davetini kabul ederek kralla birlikte yanına generallerini de alarak saraya gitmişlerdi. Haru sarayı gördüğü anda aklına Kuzey Kartal Krallığı sarayında yaşadıkları ve idam edilişi gelmişti. O zaman gerçekten şimdi ki haline göre oldukça güçsüzdü.
Bir dantiana bile sahip değildi. Sadece basit bir simyacıydı.
Oysa şimdi geliri oldukça yüksek olan Yaokai Bölgesi'nin sahibi, yüz yirmi bin askeri olan İntikamcı Birliği'nin yöneticisi, Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğine ve gezegende ki en güçlü silah olan Wulkar'a sahip olan, oldukça güçlü bir savaşçı ve aynı zamanda oldukça nadir olan bir ruh avcısıydı. Kısa zamanda bir hiçken bu hale gelmesi küçümsenemeyecek bir başarıydı.
Artık Güney Kartal Krallığı'nın yönetiminde yavaş yavaş söz sahibi olmuştu. İntikamcı Birliği'nin ünü krallığın dışına bile yayılmıştı. Doğu Aslan Krallığı generalinin bile onu tanıması bunu açıkça ortaya koyuyordu.
Haru zaten Yaokai Bölgesi sayesinde ismi bilinir birisi haline gelmişti.
Gelir seviyesi birçok krallıktan fazla olan bir bölgenin sahibi olmak onun tanınmasını sağlamıştı. Ayrıca düşük vergiler ve maksimum güvenlikle bütün krallıkların ticaret yaptıkları bir yer haline gelmişti. Tüm bu durumlar ona yönetim hakkı kazandırıyordu. İntikamcı Birliği'ne krallık dışından bile başvurular gelmeye başlamıştı. Haru birliğin ordusunu daha fazla büyütmek istediği için başvuruları değerlendirmeye almıştı. Bu davetten sonra değerlendirmeye alınan başvurular teste tabi tutulacak ve testi geçenler İntikamcı ordusuna alınacaktı.
Haru çok kısa sürede ordusunun en az beş yüz bin kişiye ulaşmasını istiyordu.
Hatta ana orduya bağlı ikinci bir ordu kurarak kraldan bir bölge daha almayı ve o bölgede de gelişmeyi planlıyordu. Bu şekilde savaştan olabildiğince kaçınarak parsel, parsel krallığı ele geçirecekti. Aynı zamanda hazinelerinin her geçen gün büyümesini sağlayacaktı.
Aklında ki düşüncelere ara veren Haru çoktan sarayın taht salonuna geldiklerini fark ettiler. Salonun sonunda iki tane taht vardı. Biri daha büyük ve görkemli olduğu için kralın tahtıydı. Diğer tahtın ise eşine ait olabileceğini tahmin ediyordu. Taht salonunun içi kraliyet ailesinin üyeleri ve soylularla doluydu. Ayrıca krallığın ordusunun önemli generalleri buradaydı.
Salonda ki herkes davetin onur konuklarını izlemeye başlamıştı.
Ayzu üzerine yönelen bakışlardan rahatsız olarak Haru'ya biraz daha sokulmuştu. Kysara ise aksine ilgi odağı olmaktan dolayı mutluydu. Yine de tedbiri elden bırakmadan salondakileri inceleyerek bir tehdit olup olmadıklarını anlamaya çalışıyordu.
Salonun iki kenarında ki üzeri çeşitli yiyeceklerle dolu olan masalar vardı. Tahtların olduğu yerin hemen yanında üzeri altın işlemeli eşyalarla ve parlak sarı işlemeleri olan bir örtü ile örtülmüş diğer masalara göre daha fazla yiyeceğin olduğu bir masa vardı. Kralın daveti ile Haru ve generalleri masaya oturdular. Kral masanın bir başına Haru ise diğer başına oturmuştu.
Hemen sağında Kysara solunda ise Ayzu vardı. Onları gözünün önünden ayırmaması gerektiğini biliyordu.
Çünkü salona girdikleri anda onlara yönelen birçok aç ve çirkin bakışla karşılaşmıştı. Aslında ikisi de kendisini rahatlıkla savunabilecek düzeyde olsalar da yine de içten içe onlar için tedirginlik duyuyordu. Bunun için gözünün önünde olmaları iyiydi.
Bir süre masada hiç konuşulmadan yemek yenmişti. Haru kralın amacını ne zaman belli edeceğini düşünürken kral ayağa kalkmış ve elinde ki kadehe üç kez vurarak salonda ki seslerin kesilmesini sağlamıştı. Daha sonrada "Bugün bu daveti krallığın en güçlü birliklerinden biri olan İntikamcı Birliği'nin ve çok kısa zamanda oldukça önemli bir yer haline gelen Yaokai Bölgesi'nin yöneticisi Haru Johun adına düzenliyorum. Beni kırmayıp bu davete katıldığı için hepinizin huzurunda ona teşekkür ederim" dedi.
Kralın konuşmasından sonra taht salonunda ki herkes alkışlamaya başlamıştı.
Birçoğu merak ettikleri Haru'yu görme fırsatına erişmişlerdi. Çok kısa bir sürede krallığı oldukça büyük bir ticaret merkezi haline getirmek ve krallığın bütün tahıl ile et ihtiyacını sadece bir bölge ile sağlamak korkunç bir başarıydı.
Bunun için aralarından çoğu kişi onunla yakınlık kurmak, hatta yaptığı işlere yatırım yaparak ortak olmak istiyordu. Fakat Haru kimse ile ortak olmazdı. Her zaman tek başlı yönetimlerden yanaydı. Yemek devam ederken Güney Kartal Krallığı ordusunun generallerinden biri masalarına gelerek Ayzu'yu dansa kaldırmayı teklif etmişti. Ayzu ise bu teklif karşısında rahatsız olmuştu. Göz ucuyla Haru'ya baktığı zaman onunda cevabını beklediğini anladı. Burada ki herkese onu dansa kaldırmaya cüret edemeyeceklerini göstermek zorundaydı.
Bunun için "Beni yapacağımız düelloda yenerseniz neden olmasın. Sonuçta ben yalnızca kendimden güçlü erkeklerle yakınlık kurarım" dedi.
General ise böyle bir teklife dünden razıydı. Çünkü Ayzu'nun hem savaş alanında ki maharetini duymuş hem de gördüğü güzelliğinden etkilenmişti. Haru Ayzu'ya dans etmeyi teklif eden generale sinirlense de Ayzu ona gereken karşılığı vermişti.
Burada ki kişilerden sadece birkaç kişi dışında Ayzu'yu bir düelloda kimse yenemezdi. Bu sayede Ayzu kralın ordusunu yöneten generali yenerek hem ondan daha güçlü olduğunu ispatlayacak, hem de herkese o kadar kolay lokma olmadığını göstermiş olacaktı. Tabi ki bu düello bütün krallıkta duyulacağı için onları destekleyen kişilerin artmasını sağlayacaktı.
Ayzu ve rakibi olan general salonun ortasında açılan alana geçmişlerdi.
Salonda ki herkes buna kralda dâhildi. İki güçlü ve nam salmış generalin düellosunu görmek için sabırsızlanıyordu. Bir tek Haru bunu önemsemiyormuş gibi görünüyordu. Çünkü sonuçtan oldukça emindi. Ayzu rakibi bir savaşçı olduğu için savunmaya geçmişti.
Büyücü olduğu için en ufak bir boşlukta büyük zarar görürdü. Karşısında ki kişinin ona acıyacağını veya merhamet edeceğini düşünmüyordu. Bunun için o da ona acımayacaktı. Rakibi üzerine doğru atıldığı anda Haru'nun ona hediye ettiği ve aradan geçen zamanla birlikte mükemmelleştirdiği Gyuza'nın Kemikleri tekniğini kullanmaya başladı. Yerden çıkan kemikler rakibini önce hareketsiz bıraktı.
Daha sonra kemiklerin dağılmasıyla ortaya çıkan beyaz toz rakibini geçici bir süre için kör etti.
Ayzu hiçbir yeri göremediği için alık, alık etrafına bakan rakibine sağlam bir çelme takarak yere düşmesini sağladı. Daha sonrada rakibinin boğazına ayağını koyarak herkesin duyabileceği şekilde "Her kuşun eti yenmez" dedi.
Bu sözlerde ince bir ima gizliydi. Ayzu'nun rakibi olan generali bu kadar kısa sürede etkisiz hale getirmesi herkesi etkilemişti. Krallıkta hatta insanlarda oluşan genel bir kanı kadınların erkeklere göre daha güçsüz olduklarıydı. Fakat Ayzu bir istisna olduğunu kanıtlamıştı. Herkes gördükleri tekniğin güzelliği ile büyülenmişti. Rakibini hem hareketsiz bırakan hem de kör eden bir teknik oldukça güçlüydü.
Ayzu düellonun bitmesinin ardından Haru'nun yanında ki yerine geri oturmuştu.
Haru tam her şeyin yolunda gittiğini düşündüğü sırada ön tarafta ki masalarda oturan biri "Ben Ayzu'ya ölümüne bir dövüşte meydan okuyorum" dedi. Herkes duyduklarının şoku ile yemek yemeyi bırakıp sözü söyleyen adama bakmaya başladılar.
Haru burada bulunan Ayzu'dan güçlü birkaç kişi arasında yer alan adamı fark edince gerçekten sinirlenmişti. Ölümüne bir dövüşte o adamın onu öldürme ihtimali çok yüksekti. O adam kendisiyle boy ölçüşemeyecek olsa da Ayzu için fazla güçlüydü. Haru bunun verdiği sinirle doğrudan krala "Bu da ne demek oluyor. İyi niyetle geldiğimiz bu davette generallerimden birine ölümüne bir düelloda meydan okumakta nedir" dedi.
Kral Haru'nun sözlerinden oldukça sinirlendiğini anlamıştı. Çıkarları için büyük bir anlaşma yapmak istediği Haru'nun davette ki bir kendini bilmez yüzünden bu kadar sinirlenmesi onun için oldukça zararlıydı. Bugün yaşanan sınır olayınca onun gücünün gayet iyi farkındaydı.
Bu yüzden onu karşısına almak istemiyor aksine ilişkilerini daha da ilerletmek istiyordu.
Kral düelloyu teklif eden adama müdahale edeceği sırada Ayzu "Madem öyle düello teklifini kabul ediyorum. Yalnız ben kazanırsam benim esirim olursun" dedi. Adam teklifi kabul ettiğini söyleyerek başında ki başlığı çıkardı. Başlığın altından çıkan yüzü tanıyanlar şaşkınlığa uğramışlardı. Çünkü başlığın altından çıkan yüz bütün kıtada gücüyle ve acımasızlığıyla ünlü olan Vymor Yonsen'e aitti.
Ona birçok lakap takılmasına rağmen o Katil Vymor olarak anılmayı tercih ederdi.
Zevk için savaşlara katılır ve bu savaşlarda yüzlerce insanı öldürürdü. İki metrelik dev bir kılıcı silah olarak kullanırdı. Oldukça heybetli ve güçlü bir savaşçıydı. Hayatı kimseye bağlılığı olmadan zevk için yaşar ve zevk için öldürürdü.
Arada çok yüksek ücretler karşılığında kiralık katillikte yapardı. Fakat bu davette sadece zevk için bulunuyordu. Ayzu'nun "Her kuşun eti yenmez" demesi ilgisini çektiği için ona meydan okumuştu. Düelloyu yendikten sonra onu öldürmeyi değil köleleştirmeyi düşünüyordu. Ayzu'nun ona esir alma şartını sunması bu yüzden işine gelmişti. Vymor İntikamcı Birliği'nin ününü duyduğu için buralara kadar gelmişti.
Ünü yayılan savaşçıları yenmeyi ve öldürmeyi adet haline getirdiği için korkulan biri haline gelmişti.
Burada aslında birliğin lideri olan Haru'ya meydan okuyacakken Haru'dan daha fazla ilgisini çektiği için Ayzu'ya meydan okumuştu. Kral kendini bilmez diye düşündüğü kişinin Katil Vymor olduğunu öğrenince bedenini bir titreme sarmıştı.
Bir kral olmasına rağmen Vymor'dan ve onun kötü şöhretinden açıkça korkuyordu. Çünkü herkes Vymor'un zevkine düşkün birisi olsa da yaptığı her işin bir anlamı olduğunu bilirdi. Vymor'un taht salonunda olması ve Haru'nun generallerinden birine meydan okumasının mutlaka bir nedeni vardı. Üstelik bu düelloyu engellemesi mümkün değildi. Haru'yla kuracağı ilişkileri unutmuş canının derdine düşmüştü.
Vymor'u öfkelendirmemek için ona bakmaya bile cesaret edemiyordu.
Haru bu adamı tanımadığı halde hafıza sarayı sayesinde üstün analiz yeteneği ile kral ve salonda bulunanların elle tutulur derecede artan korkusundan dolayı sıradan biri olmadığını anlamıştı. Haru Ayzu'nun sözlerinden sonra bu düelloya müdahale edemezdi.
Çünkü Ayzu'nun onuru bu düellonun yapılmasına bağlıydı. Fakat bu ona yardımcı olamayacağı anlamına gelmiyordu. Hemen kırmızı boyutsal yüzüğünden Ayzu için aldığı büyülü hançeri çıkarttı. Bu hançer yapılan büyülerin daha az enerji ile yapılmasını sağladığı gibi her yapılan büyü ile birlikte keskin kısmında enerji biriktiriyordu. Bir süre sonra biriken bu enerji rakibe yapılan darbe ile birlikte patlamak etkisi sağlayarak rakibe büyük bir hasar veriyordu. Bir büyücü için oldukça iyi ve kullanımı kolay bir silahtı.
Haru bu hançeri Ayzu'ya hediye etmek için almıştı. Araya giren bu düello hançeri kullanması için bir fırsata dönüşmüştü.
Haru büyülü hançeri Ayzu'ya vermiş ve nasıl kullanacağını anlatmıştı. Hançerin özelliklerinden bahsetmeyi de unutmamıştı. Ayzu hançer ile elini keserek elinden akan kanı hançerin üzerine damlattı. Bu sayede silah ile aralarında bir bağ oluşmuş oluyordu.
Ayzu yeni silahı ile düello için boşaltılan alana çıkarak rakibinin karşısına geçti. Vymor Ayzu'yu büyük bir dikkatle takip ediyor her hareketini gözlemliyordu. İki metrelik devasa kılıcını iki eli ile tutmuş rakibinin saldırısını bekliyordu. Ayzu Gyuza'nın Kemikleri tekniğini rakibinin üzerinde kullandı. Fakat bu oldukça büyük bir hataydı. Bu tekniği önceki savaşta gören Vymor oldukça güçlü bir savaşçı tekniği olan Kutsal Kalkan'ı devreye sokmuştu. Bu sayede Gyuza'nın Kemikleri gibi hareket kısıtlayıcı teknikler onun üzerinde işe yaramaz hale gelmişti.
Fakat tek sorunu bu değildi. Çünkü tekniği kullandığı sırada rakibine saldırması için fırsat vermişti.
Vymor bu fırsatı değerlendirerek Ayzu'ya iki metrelik kılıcı ile saldırdı. Son anda kendini toparlayan Ayzu kılıcın kendisini yaralamasına beş santim kala Burin'in Kum Saati tekniğini devreye soktu. Bu teknik rakibin hareketlerinin büyük ölçüde yavaşlamasını sağlıyordu.
Kullandığı teknik sayesinde kılıcın saldırı alanından çıkmış elinde ki hançer ile rakibinin kılıcı tuttuğu eline bir kesik açmayı başarmıştı. Etki süresi çok kısa olduğu için Burin'in Kum Saati tekniği kapanmış ve Vymor'un hareketleri normale dönmüştü. Vymor elinde ki kesiği fark ettiği anda öfkelenmeye başlamıştı. Onun gibi birisi için savaşta bir kadından yara almak utanılacak bir şeydi.
Bunun için Savaşçının Öfke Haresi'ni devreye soktu. Bu savaşçı tekniği bedende ki öfkeyi arttırarak acı hissini ve bedenin yorgunluk hissini en aza indirgiyordu. Fakat öfke artışından dolayı mantıklı düşünme yetisi geri plana düşüyordu.
Vymor'un kullandığı teknikten sonra göz çukurları kırmızıya dönmüş bedeninin altında kırmızı bir hare ortaya çıkmıştı.
Bunun ne olduğunu bilen herkes korku ile taht salonunun sonlarına doğru çekilerek dövüş alanını genişletmişlerdi. Vymor bu tekniği kullanarak bir savaşta binlerce kişiyi katletmişti. Ayzu rakibinin kullandığı tekniği görünce tehlikeli bir şeyler olacağını düşünerek her ihtimale karşı büyülü bariyerini oluşturdu. Vymor tekniğini kullandıktan sonra iki metrelik devasa kılıcı ile kontrolsüz bir şekilde Ayzu'ya saldırdı.
Artık gözü rakibinden başka hiçbir şeyi görmüyordu. Ayzu bariyer sayesinde kılıç darbelerini savuşturabilse de bu bariyer uzun süre dayanmazdı. Bunun farkında olduğu için bariyerin gerisinden fırsat buldukça elinde ki hançer ile rakibinin bedenine yaralar açıyordu.
Fakat rakibi bu yaralardan etkilenmediği gibi aksine her yarayla birlikte daha sert saldırıyordu.
Ayzu bariyer ortadan kalktığı anda Vymor'un onu öldüreceğini anlamıştı. Çünkü saldırıları yaralamak için fazlasıyla güçlüydü. Bedeninde ki güç yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Bu durumda kullanabileceği tek tekniği kullanmaya karar verdi.
Tekniğin ismi Histia'nın Çığlıkları'ydı. Bu teknik kullanıldığı anda rakibinin duyularını körelten bir etkiye sahipti. Fakat tek etkisi bu değildi. Aynı zamanda ortaya çıkan sesten dolayı büyük bir acı çekmesini sağlıyordu. Tek kötü tarafı bu acıyı sesi duyan herkes çekiyordu. Yine de bu tekniği kullanmaya başladı. Ağzını açarak çığlık atmaya başladığı zaman teknik devreye girmişti.
Kendi sesi gitmiş tekniğin acı verici sesi yerine gelmişti. Çığlık başladığı anda taht salonunda ki herkes kulaklarını kapatmak zorunda kalmıştı.
Haru gelişmiş duyuları sayesinde çığlıktan en fazla etkilenen kişiydi. O acıyla masadan düşmüş yerde iki kulağını kapatarak acı içinde kıvranıyordu. Ayakta olan Vymor ve Ayzu'dan başka kimse yoktu. Vymor bile öfkesinin önüne geçen bu acıyı çekmeye başlamıştı.
Ayzu doğrudan Vymor'a doğru çığlık attığı için bir süre sonra Vymor'un iki kulağından da kan gelmeye başlamıştı. Haru bu çığlığı biraz daha duyarsa duyma yetisini kalıcı olarak kaybedeceğini anladığı anda Wulkar'ı zorlukla belinden çıkarmış ve düello alanının ortasına kırmızı yıldırım fırlatmıştı. Yıldırımlar birlikte Vymor bir yana Ayzu diğer yana savrulmuştu.
Yıldırımın verdiği şaşkınlık sayesinde Ayzu tekniği kullanmayı bırakmıştı. Artık taht salonunda ayakta olan kimse yoktu.
Comment Now
0 yorum