Bölüm 26 - Şehir Savunması
Haru surlardan Yaokai Şehri'nin dışına baktığı zaman korkunç bir manzarayla karşılaştı. Şehrin dışında üzerinde Kızıl Birlik kıyafetleri olan yüz binlerce kişiden oluşan oldukça büyük bir ordu vardı. Anlaşılan krallıkta ki tüm Kızıl Birlik askerleri bir araya gelmişti. Haru mantıklı düşünen birisiydi. Ne yaparsa yapsın şu an ki halleriyle karşılarında ki orduyu yenmeleri mümkün değildi.
Düşman ordusu onların işini iki bilemedin üç saate kesinlikle bitirirdi. Haru böyle büyük bir orduya karşı savunma yapamazdı.
Ordu sayıca en az on kat onlardan büyük oldukları yetmiyormuş gibi birde mancınık ve savaş kuleleri gibi gelişmiş kuşatma silahlarına sahiplerdi. Haru otuz tane koçbaşı saymıştı. Bu orduya ne dış surlar ne de iç surlar karşı durabilirdi.
Sırf o mancınıklarla bile şehri dümdüz ederler taş üstünde taş bırakmazlardı. Haru şehri savunmaktan çoktan vazgeçmiş ordusunu kurtarmanın derdine düşmüştü. İnsanlar basit ve ilkel bir ırk olarak görülseler de bir araya gelip büyük birlikler oluşturdukları zaman inanılmaz şeyler yapabiliyorlardı. Haru sadece Kızıl Birliğin böyle bir ordusu varsa Güney Kartal Krallığı'nın ordusunu düşünemiyordu.
Böyle bir orduya sahip olmak inanılmaz bir güçtü. Haru şimdiden şartlar yeterince olgunlaşmadan hızlı hareket ettiği için pişmanlık duymaya başlamıştı. Yenileceğini bilse de korkakça kaçmayacak onurlu bir şekilde savaşacaktı.
Düşman ordusuna kanlı bir zafer yaşatacaktı. Belki yenilecekti ama birçoğunu da yanında götürecekti.
Haru her şeye rağmen oldukça küçük bir umut olsa da bir güvercinin bacağına Güney Kartal Krallığı kralına mesaj yazarak yollamıştı. Yapabileceği başka bir şeyde kalmadı. Küçük bir umutta olsa kralın bu savaşı engelleyeceğini düşünüyordu.
Sonuçta İntikamcı Birliği'ni resmi bir şekilde kurmuştu. Ayrıca yaşayan iç savaştan dolayı Kızıl Birlik askerlerini öldürmüştü. Ne kadar bu savaşın başlaması için bizzat uğraşsa da şimdi küçükte olsa bir barış umudu taşıyordu. Kral araya girerse bu barışın sağlanabileceğini düşünüyordu. Kızıl Birlik askerleri doğrudan krala bağlıydı. Ayrıca kral kendine bağlı olan iki birliğin birbiri ile savaşmasını göze alamazdı.
Haru tüm bu sebeplerden dolayı krala durumu anlatan ve Güney Kartal Krallığı'nın bir birliği olarak kraldan yardım ve destek talep eden bir mesaj göndermişti. Kral ne olursa olsun bu mesaja sessiz kalamazdı. Çünkü İntikamcı Birliği krala bağlı bir birlikti.
Haru'nun tek güvencesi kralın zamanında yetişebilmesini sağlamaktı.
Yoksa bütün şehir yıkılacak ve çok fazla kan dökülecekti. Kral geç kalırsa geriye bir birlik bile kalmayabilirdi. Haru kendisi için en ufak bir korku duymuyordu. Fakat adamları için büyük bir korku duyuyordu. Ayzu'ya, Burain'e, Ken'e, Chin'e, Kwan'a, Hyun'a ve Iseul'a bir şey olmasını göze alamazdı. Önceden onun için amaca giden bir araç konumunda olan bu kişiler artık zarar görmelerinden korktuğu ve değer verdiği kişiler haline gelmişti. Elbette birliğin içinde ki diğer askerlere de değer veriyordu. Hepsinin kendisine karşı büyük bir bağlılığı vardı.
Onlarla iyisiyle, kötüsüyle birçok gün geçirmişti.
Bunun için kral zamanında yetişemezse birliğinde ki askerlerin sağ bırakılmasına karşılık teslim olmayı teklif edecekti. Alacağı evrenler arası bir intikam olmasına rağmen bunu onlar için yapacaktı. Hepsi onun emriyle ölmeyi bile göze alırken bunu yapmaması çok alçakça olurdu.
İlk kez yenilmiş ve kaybetmiş hissediyordu. Bu gezegene ilk kez sürgün edildiğinde bile böyle hissetmemişti. İntikamcı ordusunun bütün rütbelilerini intikamcı kalesinde topladı. Onlara "Hepinizle iyi, kötü birçok günümüz birlikte geçti. Kapımızda ki düşman ordusunu görüyorsunuz. Gerçek şu ki o orduya karşı kazanma şansımız ne yazık ki yok" dedi ve hepsinin tepkilerini inceledi.
Bir süre sonra konuşmasına kaldığı yerden devam ederek "Yine de sonuna kadar savaşacağız. Sizden benim için ölmenizi isteyemem. Fakat bir İntikamcı'ya yakışır şekilde onurlu bir ölümü size sunabilirim. Elimden ne yazık ki daha fazlası gelmez" dedi.
Odada bulunan herkes Haru'nun bu sözlerinden sonra büyük bir üzgünlük hissetmeye başladılar.
Ayzu söz alarak "Sen bizler için bu kadar şey yaptıktan sonra bu odada ki ve kalede ki herkes canını senin ve İntikamcı Birliği için seve, seve verir. Öleceksek birlikte ölür, yaşayacaksak birlikte yaşarız. Biz İntikamcı'yız, elbet bir gün biz veya bizden birileri kanımızı yerde bırakmaz ve intikamımızı alır. Burada olduğum için hiç pişman değilim. Yine olsa yine aynı şeyleri yapardım" dedi ve belinde ki kılıcı çıkardı.
Elinde ki kılıcı havaya kaldırdığı anda çoktan diğerleri de silahlarını çıkarmışlar havaya kaldırarak "İntikamcı Birliği" diye bağırıp savaş naraları atmaya başlamışlardı. Ayzu bir anlamda herkesin duygularına tercüman olmuştu. Haru bu bağlılık karşısında gerçekten mutlu olmuştu.
Onlar birbirine bağlı olduğu sürece her zaman için bir umut vardı.
Kendini toparlayan Haru hemen savaş planını oluşturdu. Dış surları olabildiğince koruyarak kralın yetişmesini ummaktan başka şansları yoktu. Düşman ordusu şehre girerse onlar için her şey biterdi. Haru düşmanı şaşırtmak için şehirden bir çıkış saldırısı yapacaktı.
Yanına aldığı yüz askerler birlikte düşman ordusuna karşı saldırıya geçeceklerdi. Yüz binlerce kişiye karşı sadece yüz kişi olacaklardı. Haru düşman ordusunun bu yüz kişiyi küçümseyeceğini biliyordu. Fakat Wulkar'ı ve Kadim Azarath'ın Adıyla Hükmetme tekniğini kullandıktan sonra bir anda düşman ordusunu hazırlıksız yakalayıp büyük kayıplar vermelerini sağlayacaktı.
Sonra da yavaş yavaş kaleye geri çekileceklerdi. Kırmızı yıldırımlarla dolu gökyüzü sayesinde düşman ordusunun tepesine yıldırımlar yağacaktı.
Düşman ordusu o gün ordugâhlarını kurduktan sonra saldırıya hazır bir hale gelmişlerdi. Haru bütün rütbeli ekibini yanına alarak Ayzu ve Burain'i bütün ısrarlarına rağmen şehirde bırakmıştı. Eğer onlara bir şey olursa şehri savunacak birilerinin olması gerekiyordu.
Yüz kişi üzeri derilerle sarılmış atların üstüne bindiler. Herkes atlarına bindikten sonra Haru yüz kişinin en önüne geçti. Hepsinin önünde savaşacaktı. Hemen arkasında rütbeli grubu ve askerler olacaktı. Şehirde ki bütün İntikamcı ordusu askerleri bu saldırıya katılmak için gönüllü olmuş fakat hepsi reddedilmişti. Şehrin kapıları ardına kadar açıldı. Düşman ordusu hala düzen almakla uğraşıyordu.
Haru ve arkasında ki yüz kişi atları dörtnala sürerek şehir kapısından çıkarak saldırıya geçtiler.
Haru arkasında ki adamlarına "Ölüme gidiyoruz, onu kabulleniyoruz. Fakat bugün burada İntikamcı'ların cesaretini ve gücünü herkese göstereceğiz. Öleceğiz belki ama onlardan çok daha fazlasını da yanımızda götüreceğiz. Onurunuz için saldırın!" dedi.
Arkasında ki askerler bu konuşmadan sonra savaş naraları atarak saldırıya geçtiler. Düşman ordusu şehirden çıkan yüz atlıyı gördükleri zaman önemsemediler. Fakat bu atlılar kendilerine doğru saldırıya geçtiği anda orduda ki okçular hemen pozisyon aldı. Menzile girdikleri an yüz atlıyı da öldüreceklerdi. Haru Wulkar'ı kaynak enerjisi ile kullanabileceği hale getirdi.
Sonra da gökyüzüne kırmızı yıldırımları göndermeye başladı.
Düşman ordusu az önce aydınlık olan havanın bir anda kararmasından ve siyah bulutların arasında çakan kırmızı yıldırımlardan dolayı oldukça şaşırdılar. Yağmur savaş alanına yağmaya başlamıştı. Dökülen kanı temizlemek için hazır bekliyordu.
Haru bu sefer Wulkar'ı düşman ordusuna tuttuğu anda düşman ordusunun üzerine yüzlerce kırmızı yıldırım isabet etmeye başladı. Hiçbiri böyle bir şeyi beklemedikleri için hazırlıksız yakalanmışlardı. Kırmızı yıldırımlar düştüğü yerde ki herkesi öldürüyordu. Düşman grubun büyücüleri bariyer oluşturmaya çalışsa da kırmızı yıldırımları engelleyemiyorlardı.
Gökyüzünde ki kırmızı yıldırımlar gittikçe azalmaya başlamıştı.
Kısa süre sonra yıldırım yağmuru sona erecekti. Kırmızı yıldırımlar yüzünden düzenleri bozulan okçular menzile girdikleri halde üstlerine bir tane bile ok atamamışlardı. Fakat yıldırımlar durur durmaz düşman ordusu mızraklarla savunma hattı oluşturmuştu.
Bu mesafeden sonra geri çekilmeleri gerekiyordu. Daha ileri girmeleri oldukça tehlikeliydi. Haru rütbelilere ve askerlerine "Şehre geri dönün" dedi. Askerleri bu emri dinlememekte kararlıydılar. Fakat Haru emri bir kez daha sert bir tonda tekrar edince geri dönmek zorunda kaldılar. Ayzu ve Burain olanları öğrendikleri anda şehirden çıkarak ona yardıma gelmeye çalışacaklardı.
Fakat o zamana kadar her şey başlamış ve bitmiş olacaktı. İlk kez dengeyi umursamadan birbiri ardına var ettiği birer metrelik güç kürelerini düşman ordusuna yollamaya başlamıştı. Bir kişi tek başına düşman ordusunun orta kısmını biçmeye başlamıştı.
Düşman ordusunun okçuları bir anda binlerce oku gökyüzüne doğru attılar.
Gökyüzü atılan oklar yüzünden simsiyah olmuştu. Haru güç kürelerini havada ki oklara doğru atarak bir kısmını yok etmeyi başardı. Fakat kalanlardan kaçamadı. Yüzlerce ok bulunduğu alana saplanmıştı. Haru ilk yağan oklarla birlikte altında ki at birçok yerinden vurulduğu için yere düşmüştü. Atın yaralı bedenide üzerine düşmüştü. Fakat sonra ki oklar yüzünden atın vücuduna yüzlerce ok saplanmıştı. Haru atın altında kaldığı için sağ omzuna ve sol bacağına saplanan iki ok dışında bir yara almamıştı.
Ok yağmuru durunca atın altından çıktı. At çoktan ölmüştü.
Haru elinden düşürmediği Wulkar ile düşman ordusuna doğru koşmaya başladı. Düşman ordusunda ki askerler binlerce oka rağmen ölmeyen, üstelik hala savaşmak için kendilerine doğru koşan askeri şaşkınlıkla izlediler.
Haru düşman ordusuna yaklaştığı anda Wulkar'ı kullanabileceği kadar hızlı kullanarak önünde ki tüm düşmanları öldürmeye başlamıştı. Bir kişi tüm düşman ordusunun içine girmiş bir şekilde savaşıyordu. Haru ordunun gittikçe içlerine doğru ilerlerken arkasında cesetlerden ve beden parçalarından oluşan bir koridor bırakıyordu. Bu sırada şehre geri dönen yüz atlı Ayzu ve Burain'e Haru'nun emrini ve düşman ordusuna tek başına saldırdığını söylemişlerdi. Ayzu bu haberi duyduktan sonra neye uğradığı şaşırmış hemen bütün orduyu toplamıştı.
Artık ne şehir nede hayatları önemliydi. Hepsi ölse bile Haru'yu kurtarmak zorundaydılar.
On bin askerden oluşan İntikamcı ordusu önlerinde ki rütbeliler ve Ayzu ile Burain ile birlikte şehirden çıktılar. Ayzu Burain'den daha üst rütbede olduğu için orduyu o yönetiyordu. Arkasında ki orduya "Hızlı Formasyon İleri Katliam" dedi.
Katliam düzeni en güçlü ve tehlikeli düzenlerinden biriydi. Önlerine çıkan her şeyi öldürmelerini sağlıyordu. Düşünmek, merhamet etmek, esir almak gibi seçenekler yoktu. Sadece öldürmek vardı. Hızlı Formasyon düzeni bozmadan koşmalarını sağlıyordu. İleri diyerek de düşman ordusunu hedef almış oluyordu. On bin kişi büyük bir düzen içinde ileri doğru koşmaya başladı.
Hepsi savaş ve kan arzusu ile dolu bir hale gelmişlerdi.
Savaş alanında içinde ki insanlığı bir köşeye bırakmak gerekiyordu. Çünkü burada insan olmaya değil katil olmaya ihtiyaçları vardı. Tüm insani duygulardan arınıp kan arzulayan katillere dönüşmüşlerdi. Ölmek veya öldürmek umurlarında bile değildi. Tek istedikleri akan kanı görmekti.
Haru'nun hemen arkasından düşman ordusunun merkezine saldırmışlardı. Katliam düzeni sayesinde önlerine çıkan herkes ölüyordu. Ayzu önüne geleni biçerek hemen arkasında ki Burain'le birlikte çok geç olmadan Haru'ya yetişmeye çalışıyorlardı. Düşman ordusu kanatları sayesinde onları tamamen çevrelemişti. Ölen her İntikamcı yanında en az on kişiyi de beraberinde götürüyordu.
Haru ise hala ordunun arkasına doğru düz bir istikamette giderek savaşmaya devam ediyordu. Çevresinde ki askerler arkasında ki ordusu yüzünden azalmıştı. Haru hızlıca ordunun arkasında ki komuta çadırına doğru gidiyordu.
Eğer komutanı etkisiz hale getirirse başsız kalan ordu ne yapacağını bilemez dağılırdı.
Haru çadırın içine kapıda ki korumaları öldürerek girdikten sonra komutanı boğazına dayadığı Wulkar'la birlikte esir almıştı. Haru komutanla birlikte çadırdan çıkarak komutana "Askerlerine durmalarını söyle. Yoksa karışmam" diyerek boğazında ki Wulkar'ı biraz daha bastırmaya başladı. Komutan askerlerine durmaları için emir verdiğinde düşman ordusu savaşmayı bırakmıştı.
Haru düşman ordusunun içinden geçerek kendi adamlarının bulunduğu yere geldi.
Neredeyse beş bin kadar İntikamcı ordusu askeri sağdı. Haru Ayzu'yu ve Burain'i fark etti. İkisi de kendisine doğru koşuyorlardı. Haru İntikamcı ordusuna savaşmayı bırakmalarını emretti. Herkes Haru'yu karşılarında sağ görünce sevinmişlerdi.
Bir anda bulundukları alanın etrafından savaş borularının sesini duymaya başladılar. Fakat bu savaş boruları Kızıl Birlik ordusuna ait değildi. Herkes tedirgin bir şekilde pozisyon aldığı sırada Güney Kartal Krallığı'nın kralı arkasında ki yüz binlerce askerle birlikte etraflarını kuşatmıştı. Orduda ki komutanlar büyük bir tedirginlik duymaya başladılar. Çünkü krala haber vermeden Yaokai Şehri'ne saldırı düzenlemişlerdi.
Haru yaralı olsa da ayakta durmayı başarıyordu. Kralın yetişmesine sevinmişti.
Biraz geç kalsa da en azından adamlarının bazıları kurtulacaktı. İntikamcı'ların yarıdan fazlası ölmüştü. Kızıl Birlik ordusundan da tam olarak emin olmamakla birlikte en az seksen bin kişinin ölmüş olabileceğini tahmin ediyordu.
Kral Haru'yu ve Kızıl Birlik ordularının generalini çadırına çağırdı. Haru İntikamcı ordusunu Kızıl Birlik ordusundan uzak bir noktaya konuşlandırdıktan sonra kralın çadırına gitti. Çadırda nöbetçilerden, kraldan ve Kızıl Birlik ordusunun generalinden başka kimse yoktu. Kral Haru'ya "Yaşananları en başından anlat" dedi. Haru iç savaştan başlayarak yaşanan her şeyi krala anlattı.
Kral anlatılanları dinledikten sonra içten içe Haru'nun başarısını takdir etti.
Zaten Kızıl Turnuva'da onu izledikten sonra ne kadar güçlü olabileceğini biliyordu. Üstelik oldukça güvendiği Kızıl Birlik'ten kimse ona haber vermeye bile tenezzül etmezken Haru birliği ile birlikte ona bağlılığını bildirdiği gibi ona haberde vermişti.
Kral otoritesinin sarsılmasını göze alamazdı. Oysa Kızıl Birlik ona haber vermeden kendi krallığının toprakları içinde kendisine bağlılığını bildiren bir birliğe ve ona ait olan askeri bir şehre saldırmaya teşebbüs etmişlerdi. Kral sırf savaş alanından ve anlatılanlardan bile Haru ve ekibinin ne kadar değerli olduğunu anlamıştı. On bin kişi ile yüz binlerce kişiden oluşan bir orduya saldırıp altı bin kayıp vererek düşman ordusuna seksen bin kayıp verdirip birde ordunun yüksek rütbeli komutanlarından birini ele geçirmek görülmüş şey değildi.
Çok güvendiği Kızıl Birliğin düştüğü hali görünce İntikamcı Birliği'nin gücünü daha iyi anlamıştı.
Otoritesini sarsılmasından dolayı kral Kızıl Birliğe oldukça kızgındı. Generalin anlattıklarını da dinledikten sonra kararını düşündü. Haru'nun birliğini geliştirmesi için elinden ne geliyorsa yapacaktı. Gönderdiği mesajdan ve savaş güçlerinden sonra bunu kesinlikle yapmalıydı.
Onun için Haru'ya "Kızıl Birliğin lideri olan Xzuen Gosu ile birlikte esir aldığın dört bin beş yüz askeri ve onların destekçilerini serbest bırakarak Yaokai Şehri'nden güvenle ayrılmalarını sağlayacaksın. Yaokai Şehri’nin de içinde bulunduğu bölgeyi sen ve birliğin sadece benim emrin altında yöneteceksiniz. Güney Kartal Krallığı ordusu için ihtiyaç anında en az elli bin askerle destek vermek zorundasın. Ayrıca bir daha krallığa bağlı bir birliğe veya orduya kesinlikle şartlar ne olursa olsun saldırmayacaksın" dedi.
Comment Now
0 yorum