Bölüm 2 - İletişim Kurmak



Haru yeni bedeninin garipliklerine alışmak isterken gezegenin yüzeyinde bir ruhken gördüğü yere doğru gidiyordu. Ruhu bu ırkın bedeniyle birleşince içinde ki üstün Ko bilgileri bu bedene uyum sağlamıştı. Ko'lar nesilden nesille aktarılan bir bilgi geçmişine sahip oldukları için doğdukları andan itibaren birçok şeyi bilirlerdi.


Her Ko doğduğu ilk andan beri oldukça ustaca bir şekilde dövüşürdü. Aynı zamanda gelişmiş beyinleri sayesinde birbirleriyle telepati yoluyla iletişim kurarlardı. Hafıza sarayı adını verdikleri bir yapı sayesinde bir kez öğrendikleri bir şeyi bir daha asla unutmazlardı.


Aynı şekilde öğrenme hızları çok yüksekti. Tüm bunlar Güç Özüne sahip olmalarından dolayı kaynaklanıyordu.


Tabi ki Ko'lar tüm bu nimetleri önemsemeden sadece yağmalamaya ve zevk içinde yaşamaya odaklanmışlardı. Kendi potansiyelinin ve yapabileceklerinin farkına veren tek Ko belki de Haru'ydu. Haru sürgün edildiği bu gezegende yaşayan ırka göre bir tanrı sayılırdı. Ko'lar arasında hiç gücü olmasa da bu cılız bedende olmasına rağmen Haru bu ırktan daha güçlü olduğunu düşünüyordu.


Fakat çok geçmeden böyle olmadığını anlayacaktı.


Haru kendi gezegeninde ki Siyah Oata'lara benzediğini düşündüğü büyük sayılabilecek yeşil bitkilerin arasında yürümeye başlamıştı. Yeni bedenini birçok açıdan test eden Haru fiziksel gücünün çok az olduğunu görünce üzülse de bedenin Ko bilgi birikimine ve hafıza sarayına uygun bir yapısı olduğunu görünce sevindi. Öğrenme hızı yarı yarıya azalsa da bunu çokta önemsemiyordu.


Onun için önemli olan kim olduğunu unutmamaktı. Bir gün bu sürgünden kurtulacak ve o aşağılık yaratıklara bunun hesabını soracaktı.


Şimdi bu gezegende göze batmadan bir şekilde bir uzay aracı yaparak güçlü bir ırkın yaşadığı bir evrene gitmek ve müttefikler toplayarak Ko'lara saldırmak istiyordu. Bunun için önce bu ırkın dilini öğrenmek sonrada bilgi yazıtlarını okuyarak her şeyi öğrenmekti.


Aslında Haru'nun bilgi yazıtları olarak bildiği şey gelişmiş evrenlerde olan bilinen her türlü bilgiyi içinde barındıran teknolojik yazıtlara deniliyordu. Fakat bu gezegende onun ismi bilgi yazıtları değil kitaptı. Tabi ki Haru bunların hiçbirini bilmiyordu. Haru bildiği bin küsur farklı ırkın diline rağmen içgüdüleri bu gezegende ki yaşayan ırk ile anlaşmasının zor olacağını söylüyordu.


Haru çevresinde gördüğü ilginç olan her şeyi inceleyerek bilgi yazıtlarını bulabileceğini düşündüğü yerleşim yerine doğru gidiyordu.


Tamda bu sırada hayatında gördüğü en ilkel tahtadan yapılma bir arabanın ve arabayı çeken biri siyah diğeri beyaz olan garip ve tüylü bir hayvanın olduğu arabanın kendisine doğru geldiğini gördü.


Tahtadan araba kendisine doğru yaklaşmaya başladığı sırada yeşil bitkilerin arasından çıkan siyah başlıklar takmış kişilerin tahtadan arabaya saldırdıklarını gördü. O zamana kadar fark edemediği tahtadan arabanın yanında ki kırmızı kıyafetler giyen kişilerde arabayı savunmaya başladılar. Haru bu garip ve gelişmemiş ırkın kendilerinden olan birisine saldırmasını ilginç buldu.


Ko'lar ne olursa olsun asla başka bir Ko'ya zarar vermezdi. Ancak çok önemli bir cezada bu kural geçersiz sayılıyordu.


Sonuçta kendisine de zarar vermişlerdi. Haru yeni bedeninin görüşünün fazla iyi olmadığını o anda anladı. Şimdiden heybetli bedenini özlemeye başlamıştı. Eski bedeninden bu bedene geçmek onun için bir işkenceden farksızdı.


Bu beden oldukça zayıf aynı zamanda güçsüz olan bir bedendi. Bu ırkın hepsi buna benzer bedenlere sahiplerdi. Haru Ko bedeninin özelliklerine alıştıktan sonra bu beden ona gerçek bir hücre hissini vermeye başlamıştı. Bir kez daha babası olacak canavara içinden lanet okuduktan sonra karşında ki saldırıya odaklandı.


Anlaşılan kırmızı kıyafet giyenler yeniliyordu. Haru yerde ki ölü bedenleri hareketsizce izliyordu.


Ortaya çıkmayı göze alamıyordu. Bedenen onlara benzese de onlarla iletişim kuramazdı. Üstelik her an bir hareketi yüzünden farklı olduğu anlaşılabilirdi. Haru bu ırk ve etrafında bir çeşit kalkan olan bu gezegen hakkında bir şeyler öğrenmeden gizliliğini tehlikeye atamazdı.


Tam oradan ayrılmayı düşündüğü sırada tahtadan arabanın kapısı açıldı. Arabadan inen bu garip ırkın dişi üyesini fark eden Haru merakla yeni ortaya çıkan dişinin neler yapacağını beklemeye başladı. Haru bir anda hissettiği garip hisle geriye doğru savruldu. Bu bedene yabancı olduğu için bedenin hasarlı olduğunu düşünmeye başlamıştı.


Fakat kendini toparlayıp biraz önce savaşın olduğu yere bakınca ayakta o dişiden başka kimsenin kalmamış olduğunu gördü.


Diğerleri yere yapışmıştı. Haru yaklaşık yirmi kişiyi hiç dokunmadan yere yapıştıran bu dişiyi görünce bu ırkın sandığı kadar güçsüz bir ırk olmadığını anlamış oldu. Bu dişi diğerlerinden güçlü olsa da Ko'ların gücüyle yarışması mümkün değildi.


N seviyeli bir Ko bile bu dişiyi birkaç saniyede etkisiz hale getirebilirdi. Fakat Haru herhangi bir güç seviyesine sahip olmadığı için bu dişi ondan daha güçlü gibi duruyordu. Yine de arada ki farkı ne kadar bu cılız bedende olsa da aldığı savaş eğitimiyle kapatabileceğini düşünüyordu. Bu gezegende bulabileceği en dayanıklı malzemeleri bularak burada ki ırkın elinde ki ilkel silahların aksine güçlü bir silah yapacaktı.


Soylu olan her Ko aldığı olağanüstü eğitimler sayesinde sınırsız potansiyele sahip olurlardı.


Hele ki aldıkları eğitim kendilerine nesilden nesille aktarılan bilgiler ile birleştiği zaman durdurulamaz bir güce kavuşurlardı. Tabi ki bunda güç seviyeleri de büyük bir öneme sahipti.


Haru prens olduğu için bu eğitimi almasına rağmen güç seviyesi olmadığı ve bu cılız bedeni kullanmak zorunda kaldığı için kendisine eskisi kadar güvenemiyordu. Fakat kendi silahına benzer gelişmiş bir silah yapabilirse savaş yetenekleri ile birleşen yeni silahı sayesinde durdurulamaz olacağını düşünüyordu. İlk yapması gereken şey bilgi yazıtlarını bulmak ve işine yarayacak şeyleri öğrenmekti.


Sonra da gelişmiş malzemeler bularak istediği silahı yapmaktı.


Silahı için gelişmiş birçok taslak bilmesine rağmen kendisi için en kullanışlı olanı seçmek istiyordu. Bunun için bilgi yazıtlarından öğrendiklerine göre silahın tasarımına karar verecekti.


Haru gördüklerinden sonra hemen oradan uzaklaşarak bilgi yazıtlarını bulabileceğini düşündüğü ilkel yerleşimin olduğu yere doğru gitti. Bu sırada onu fark eden kız üzerinde ki yırtık ve kanlı kıyafetlere rağmen nasıl bu kadar sağlıklı olabildiğini düşünüyordu. Kız babasının verdiği görevle komşu krallığa bir nevi elçi olarak gidiyordu. Resmi işlerden sıkıldığı için bir an önce işini bitirip geri dönmeyi amaçlıyordu.


Kuzey Kaplan Krallığı'ndan yola çıkmasının üzerinden çok zaman geçmeden yolculuk ettiği at arabası saldırıya uğramıştı.


Yanına muhafız olarak verilen asalakların halletmesini beklerken zaman kaybettiği için sıkılmaya başladı. Muhafızların birçoğu öldüğü sırada at arabasından dışarı çıktı. Herkesin hayran olduğu dokuzuncu seviye büyücü olmasının verdiği aurayı bir anda yaymaya başladı.


Aurayı yaymaya başlamasıyla birlikte kendi muhafızları da dâhil herkes yere yapışmıştı. Bu asalaklar onun karşısında ancak yerde durabileceklerini öğrenmek zorundaydılar. Auranın gücünü arttırdığı sırada yerde ki insanlar tek tek ölmeye başladılar. Fakat kızın umursadığı bu değildi. Yaydığı ikinci dalga aurayla birlikte çevresinde ki her şeyi hisseder olmuştu.


Kendilerini yaklaşık yüz metre uzaktan izleyen genci de o zaman fark etmişti. Yaydığı aura öldürücü bir etkiye sahip olmasına rağmen o genç sadece geriye savrulmuştu. Sonrada aurasını güçlendirmesine rağmen ayakta durmayı başarabilmişti.


Aklında ki düşüncelerden kurtulan kız gencin az önce durduğu yere baktığında kimseyi göremedi.


Her ne kadar gence ne olduğunu merak etse de Kuzey Kaplan Krallığı'na geri dönüp babasına olanları anlatmak zorundaydı. Üstelik kendisini yeterince acındırırsa babasının onu tekrar göndermeyeceğini düşünüyordu.


Bunun için at arabasında ki siyah atı arabadan çözerek eyerledikten sonra üzerine atladı ve geldiği yoldan geriye dönmeye başladı. Haru öncekine göre daha temkinli hareket ediyordu. Yeşil bitkilerin yanından ayrılmıyor mümkün olduğunca açıklıklardan uzak durmaya çalışıyordu. İlk kez bu bedene girdiğinde öldürdüğü elinde ilkel silahlar tutan kişilerden sonra burada ki ırkı fazlasıyla küçük görmüştü.


Oysa şimdi o dişiyi gördükten sonra ne kadar hata ettiğini anlıyordu.


Belki bir kişi ona bir şey yapamazdı. Hatta kendini zorlarsa iki kişiye karşı savaşabileceğini düşünüyordu. Fakat bir ruhken gezegenin yüzeyine yakın uçtuğu sırada gördüğü yerleşim yerlerinden bu gezegende yaşayan ırkın sayısının oldukça fazla olduğunu anlamıştı.


Bunun için aşırı dikkatli olması ve bir an önce bilgi yazıtlarına ulaşması gerekiyordu. Haru bir süre sonra gitmek istediği yerleşim yerine oldukça yaklaştığını gördü. Hemen yeşil bitkilerden birini kendisine siper ederek karşısında ki yerleşimi gözetlemeye başladı. Kesinlikle yukarıdan gördüğünden daha büyük bir yere benziyordu.


Yerleşim yerinin etrafı büyük duvarlarla çevrelenmişti.


Haru karşısında ki duvarların büyüklüğünden bile bu yerleşim yerinin çok büyük bir yer olduğunu anlamıştı. İki kanadı olan büyük kapının önünde ki elinde ilkel silahlar tutan kişileri görünce bu yerleşim yerine girmenin düşündüğü kadar kolay olmadığını anlamış oldu.


Fakat bilgi yazıtlarının bu yerleşim yerinde olduğuna inandığı için bir şekilde bu büyük duvarları aşmak zorundaydı. Haru yerleşim yerini gözetlerken iki şeyin farkına vardı. İlki bu kalkanın içinde ki mavi ışığın tıpkı Ko Gezegeni'nde ki gibi siyaha dönmesiydi. İkincisiyse yeni vücudunun içinde ki garip histi. Bu hissi kendilerine aktarılan bilgi geçmişi sayesinde ne olduğunu biliyordu.


Haru şu an açlık çekiyordu. Oysa Ko'lar üstün ırk oldukları için hiçbir şey yemezlerdi. Haru bazı geri kalmış ırkların açlık çektiğini biliyordu.


Şu an tamda bunları yaşarken neler yapabileceğini düşünüyordu. Yerleşim yerine girmek kolaydı çünkü aldığı savaş eğitiminden sonra bu duvarın en az beş katı yüksekliğine tırmanabilirdi. Yine de yeni bedeninden dolayı endişeleniyordu.


Ayrıca bu açlık hissini geçirmesi için bir şeyler yemesi gerekiyordu. Fakat Haru bu ırk hakkında hiçbir şey bilmediği için doğal olarak ne yediklerini de bilmiyordu. Öncelik sırasını bu yeni gelişmelerle birlikte değiştirmek zorunda kalmıştı. İlk önceliği bir an önce yerleşim yerine girmekti. Bu yerleşim yerinde bu garip ırktan birçok kişi yaşadığı için mutlaka yedikleri şeylerden bulunduruyor olmalıydılar.


Açlık hissinden kurtulduğu anda ilk yapacağı şey bilgi yazıtlarına ulaşmak olacaktı.


Kalkanın içinde ki mavi ışığın kararmasıyla birlikte zaten kötü olan görüşünün daha da azaldığını fark eden Haru bir an önce harekete geçmesi gerektiğini anladı. Duvarda ki bazı çıkıntıları kullanarak kısa sürede üstüne çıkmayı ve yerleşim yerine girmeyi başarmıştı.


Duvarın üstünden yerleşim yerini inceleyen Haru oldukça ilkel yapıların olduğu çok geniş bir alanda olduğunu gördü. Bu ilkel yapıların ortasında nispeten kölelerinin yaşadığı yere benzeyen büyük bir yapı vardı. Bu yapının etrafı daha küçük duvarlarla çevrelenmişti. Haru duvarın üzerinden inerek yerleşim yerinin içinde dolaşmaya başladı.


İlkel yapıların arasında dolaşırken tek düşünebildiği şey içinde gittikçe artan bu açlık hissiydi.


Bugün yaşadıkları Haru için fazlasıyla zor gelmişti. Birçok şey öğrenmesine rağmen hala kendisini savruluyormuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. Her şeyin basit olacağını düşünürken çok daha büyük zorluklarla karşılaşacağını anlayınca umutsuzluğa kapılmıştı.


Zaten buraya sürgün edilmişti. Neden direnmesi gerekiyordu ki Haru bir uzay aracı yapmayı düşünüyordu. Fakat bu gezegende ki ilkel yaşama bakılırsa uzay aracı için gerekli olan teknolojiyi bulması imkânsız bir hale gelmişti. Yani ne kadar direnirse dirensin bu gezegenden bir çıkış yolu olmadığını anlamıştı. O canavarlardan intikam alamadıktan sonra uğraşmanın ne anlamı vardı.


Daha fazla ayakta duramayan Haru ilkel bir yapının önünde yere oturdu.


Bir Ko'yken asla yorgunluk hissetmemesine rağmen şimdi yeni bedeninin içinde aşırı bir yorgunluk ve açlık hissi vardı. Haru ne kadar direnmeye çalışırsa çalışsın yorgunluğunda etkisiyle gözlerini kapatmaktan kurtulamadı.


Gözlerini kapattığındaysa çoktan uzun bir uykunun kollarına kendisini bırakmıştı. Ertesi sabah erkenden uyanan Zhimu simyacılık için birkaç malzeme alması gerektiği için erkenden çarşıya gitmeyi düşünüyordu. Bunun için evinden çıktığı sırada hemen kapısının önünde yerde yatan bir genç fark etti. Bu gencin üstünde ki kıyafetler kanlanmış ve yırtık bir haldeydi.


Üstelik vücudunun aldığı renge bakılırsa hasta olmalıydı.


Zhimu genci bu halde bırakamayacağı için genci kucaklayarak kendi yatağına yerleştirdi. Gencin ateşi olup olmadığını kontrol eden Zhimu görünürde bir yara ya da sorunu görünmeyen genci evinde bırakarak işini halletmek için çarşıya gitti.


Bir süre olduğu yerde debelenen Haru gözlerini açabildiği zaman şaşırarak hemen yattığı yerden doğruldu. Dün gece uyuduğu yer kesinlikle burası değildi. Gördüğü kadarıyla o ilkel yapıların birinin içindeydi. Yattığı yerden kalkarak hemen çevreyi incelemeye başladı. Bilgi yazıtlarını bulabileceğini ümit ediyordu. İlkel yapının bir duvarı üzerinde çeşitli renklerde ve boyutlarda şişelerin yer aldığı raflardan oluşuyordu.


Haru burada ki bazı nesneleri kendisine aktarılan bilgi sayesinde tanımlayabiliyordu. Fakat birçok nesne onun için tanımsızdı.


Şişelerin olduğu duvarın karşısında ki duvarda onlarca dikdörtgen nesnenin yan yana yerleştirildiği raflar vardı. Bu nesnelerin üzerinde anlamsız şekiller vardı. Haru bu şekillerin ne anlama geldiğini düşünürken bir yandan da çevreyi incelemeye devam ediyordu.


İncelemeye değer bir şey bulamayınca ilgisini çeken dikdörtgen nesnelere bakmaya devam etti. Bir süre sonra rafın yanına giderek bir tanesini olduğu yerden tutarak çıkardı. Odayı daha önce inceleyişi sırasında hayatı boyunca gördüğü en ilkel oturağın üzerine oturdu. Oturak onun ağırlığıyla birlikte bir gıcırtı çıkartı. Haru duyduğu sesin rahatsızlığıyla istem dışı olarak ellerini başının iki yanında ki çıkıntılara götürdü.


Ko'ların duymak veya konuşmak gibi bir sorunları yoktu. Çünkü hepsi telepati yoluyla iletişim kurabiliyorlardı.


Haru o sırada elinde ki dikdörtgen nesneyi yere düşürmüştü. Kendini toparlayan Haru yerde ki nesneyi alarak incelemeye başladı. İlginç bir şekilde dikdörtgen nesne bir anda ikiye ayrıldı. Ayrıldığı yerden itibaren yüzlerce birbirine bağlı sarı renkli parçadan oluşan bu nesnenin içinde ki sarı renkli parçaların üzerinde birçok sembol ve yanlarında garip resimler vardı.


Haru sarı renkli parçaları inceleyerek tanıdığı bir resim bulmaya çalıştı. Sonunda dikdörtgen nesnenin içinde bir şişe resmi bulunca rahatladı. Şişenin yanında ki sembolleri inceleyen Haru hafıza sarayını kullanarak bu sembolleri çözümlemek için ilk adımını attı.


Posted by
Facebook Twitter Google+

Comment Now

0 yorum